Tekil Mesaj gösterimi
Alt 01Haziran 2014, 18:12   Mesaj No:4

umut628

Medineweb Aktif Üyesi
umut628 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:umut628 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 24048
Üyelik T.: 01 Ocak 2013
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 242
Konular: 66
Beğenildi:64
Beğendi:0
Takdirleri:110
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Atatürk ilk.ink tar II 1-8 ünite özetleri

ÜNİTE - 4 ATATÜRK DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI VE UYGULAMA ESASLARI

Yeni Türk Devletinin Dış İlişkileri
Türk dış politikasının temel amaçları; milli bir devlet kurmak, tam bağımsızlık, taklitçi olmayan bir demokratlaşma ve modernleşme, daha adil bir devletlerarası düzendir.

Atatürk'ün Dış Politikadaki Uygulama Esasları
Gerçekçilik, Tam Bağımsızlık, Barışçılık, Akılcılık, Uluslararası adil bir düzen kurma, Sömürgeciliğe karşı oluş ve hukuka bağlılık.

Güvenlik Politikası ve İttifaklar Sistemi
Atatürk, cumhuriyetin kendini koruyabilmesi için ulusal ve uluslararası güvenlik önlemlerini almanın gerekliliğini görmüştü.

Barışın korunması için başka devletlerle ittifaklar yaparak ülkenin güvenliğini sağlamak.

Ek olarak Türk dış politikasına yön veren etkenlerden biri de Türkiye'nin coğrafi konumuna bağlı olarak yani Türkiye'nin Sovyetlerle komşu oluşu, Boğazların Türkiye'nin kontrolünde oluşu ve Türkiye'nin ekonomik ve stratejik açıdan önemli bir Orta Doğu ülkesi oluşu gibi nedenlerle dış politika belirlenmesinde bu konuma bağlı politikalar üretilmiştir.
Türk Dış politikasını etkileyen bir diğer unsur ise ekonomik zorluklardır.

Lozan'dan Kalan Meseleler ve Batılı Devletlerle İlişkiler

Türk-İngiliz İlişkileri ve Musul Meselesi

Lozan Antlaşmasında iki ülke arasında uzlaşılamayan en önemli sorun Musul meselesi idi.

Musul, sahip olduğu zengin petrol kaynakları nedeniyle 19.yy sonlarından itibaren Batılı devletlerin ilgisini çekmeye başlamıştır.

Hükümet, Türk toprağı olan ve kontrol altından olan Musul’u, Türkiye'den koparan şartları içeren Sevr Antlaşmasını tanımadığını açıklamıştır.
Musul meselesi ile ilgili olarak Lozan Barış Konferansı'nda yapılan tartışmalarda, Musul Türkiye için asgari vatan sınırlarını ifade eden, Misak-ı Milli'nin vazgeçilmez bir parçası olarak görülmüştür. Buna mukabil İngiltere için zengin petrol yatakları, İngiliz sömürgesi olan Hindistan'a giden yolun güvenliği ve Orta Doğudaki çıkarları açısından stratejik ve ekonomik bir bölge idi.

İsmet İnönü önderliğinde, Lozan'da yapılan görüşmelerden bir sonuç çıkmaması, Atatürk ve Türk hükümetinin, o günkü şartlarda Musul sorununu daha sonraya bırakmayı uygun görmektedirler.

Lozan Antlaşmasının 3. Maddesindeki: Türkiye ile Irak arasındaki sınır sorununun barışçı yollardan çözüleceği hükmü gereği, Türk-İngiliz görüşmeleri 1924 yılı Mayıs ayında başlamıştır. Görüşme sonrasında bir anlaşmaya varılamadığı için 5 Haziran 1924 tarihinde konferans dağılmıştır.

Musul sorunu, Milletler Cemiyeti konseyi tarafından 30 Eylül 1924'te görüşülmeye başlandı. Görüşmeler sırasında iyice gerginleşen Türk-İngiliz ilişkileri, Cemiyetin 29 Ekim 1924 Türkiye-Irak geçici sınırını tespit ederek çözüm buldu. Türkiye, Konseyin almış olduğu kararları tanımadığını bildirdi. Ancak Konsey, 16 Aralık 1925 tarihinde üçlü komisyonun raporunu benimsedi.
Türkiye'nin dış politikada benimsediği "barışçı yoldan çözüm" prensibinin de etkisiyle, Türkiye'nin savaşı kanun dışı ilan eden Briand-Kellog Paktı'na katılması (1929 Ocak), yine bu tarihte bir İngiliz filosunun İstanbul'u resmi olarak ziyareti ve 1932'de Milletler Cemiyeti'ne üye olması Türk-İngiliz ilişkilerinin önemli gelişmelerindendir.

1936'da İtalya'nın Balkanlar ve Orta Doğu'da tehditlerini artırması üzerine, önce Fransa'yla anlaşan İngiltere, bir İtalyan saldırısı karşısında İspanya, Yugoslavya, Yunanistan ve Türkiye'ye garanti vermiştir. İspanya'nın bu garantiyi reddetmesine karşılık, diğer devletlerle birlikte Türkiye bu garantiyi kabul etmiştir. Ayrıca bu üç devlet de (Yugoslavya, Yunanistan ve Türkiye) İngiltere'ye garanti vermiştir. Bu karşılıklı garantiler sistemine Akdeniz Paktı adı verilmiştir.

Türk-Fransız İlişkileri ve Hatay'ın Anavatana Katılması
20 Ekim 1921'de Türkiye ile Fransa arasında imzalanan Ankara Antlaşması ile Türkiye-Suriye sınırı çizilmekle kalmamış, aynı zamanda Türk-Fransız ilişkilerini de düzenlemiştir.

İkili ilişkiler ancak Mayıs 1926'da imzalanabilen Dostluk ve İyi Komşuluk Sözleşmesi ile rayına oturtulabilmişti.

Türkiye ile Fransa arasındaki sorun olan diğer bir konu ise Türkiye'deki Fransız misyoner okulları konusudur. Yabancı okullarda okutulan Tarih ve Coğrafya gibi derslerin Türkçe olarak, Türk öğretmenler tarafından okutulması, Fransa ile sorun olmuştu.

Türkiye ile Fransa arasındaki sorun olan başka bir konu ise Osmanlı borçları konusudur. Osmanlı Devletinin en fazla borçlandığı ülke olan Fransa idi ve borçların geri ödenmesi için geri ödeme takvimi oluşturulmuştu. 1929 yılında dünya ekonomik buhranına bağlı olarak Türkiye borç ödemesini ertelemek istemiş, yapılan itirazla sonucu Nisan 1933'de yeni bir borç sözleşmesi imzalanmıştır.

Türkiye ile Fransa arasındaki diğer bir sorun ise, Adana-Mersin demiryolunun satın alınmasıyla ilgilidir

Suriye sınırları içine bulunan, İskenderun Sancağı isimli bölgenin paylaşımı konusunda sıkıntılar olmuştur. Bu bölgede yaşayan halkın çoğunluğu Türk'tür. Suriye hükümeti, Sancak ile ilgili tüm sorumlulukları Fransa'dan devralmıştı. Şüphesiz bu durum hem Sancak'taki Türkleri, hem TC'yi rahatsız etmiştir. Bu sebeple 9 Ekim 1936'da Mustafa Kemal, Sancağı, Suriye'ye bırakmama hususundaki rahatsızlığını ve bölge için bağımsızlık verilmesi talebini dile getiren bir notayı Fransa'ya vermiştir. Fransa'nın 10 Kasım'da verdiği cevabi notada, Türk görüşünün kabul edilmeyeceği bildiriliyordu. Bunun üzerine Sancak meselesi Milletler Cemiyeti'ne götürüldü ve yapılan görüşmeler sonrası Sandler Raporu ile Sancak ayrı bir varlık olarak Konseyde oy birliği ile kabul edildi. Eylül 1938'de kurulan Hatay Devleti bir yıl bağımsız kaldıktan sonra, 29 Haziran 1939'da Hatay Meclisi son toplantısını yaparak, oy birliğiyle Anavatan'a katılma kararı alacaktır.

Türk-Yunan İlişkileri
Türk-Yunan ilişkilerinde Yunanistan'ın 20.yy başlarındaki dış politikasının amacı, Anadolu'da Rum nüfusun yaşadığı bölgelerin Yunanistan'a ilhakı, diğer bir deyişle Megali İdea kapsamında Yunanlıların kaybettikleri toprakların elde edilmesi teşkil etmiştir. Bu politikanın, yani anavatan dışında yaşayan soydaşların bulundukları toprakları devlet sınırlarına dahil etme politikasının irredantizm/kurtarımcılık savunusu uzun yıllar yapıldı.

Nüfus Mübadelesi
Lozan Barış Antlaşmasından önce 30 Ocak 1923 tarihinde Türkiye ile Yunanistan arasında “Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyruklularla, Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının, 1 Mayıs 1923 tarihinden başlayarak, zorunlu mübadelesine” dair bir sözleşme ve protokol imzalanmıştır.

Etabli Meselesi
İki ülke arasında İstanbul'da bulunan Rumlarla ilgili anlaşmazlık oluştu. Bu anlaşmazlık, iki ülke arasında 10 Haziran 1930 yılında Ankara'da bir antlaşma imzalanarak çözümlenmiştir. Antlaşmaya göre doğum yerleri ve geliş tarihleri ne olursa olsun İstanbul'da bulunan Rumlar mübadeleden muaf tutulmuşlardır. Mübadillerin ayrıldıkları ülkelerde bıraktıkları malların mülkiyet hakkı bırakılan ülkeye ait olacaktır.

Türk-İtalyan İlişkileri
İtalya ve Türkiye arasında 4 Ocak 1932 tarihinde Anadolu sahillerine yakın ada ve adacıkların durumunu açıklığa kavuşturan bir anlaşma yapılmıştır. Bu anlaşmaya göre, Bodrum körfezindeki Kara adanın Türkiye'ye ait olduğu kabul edilmiş ve Meis ile kıyı arasında ve bu bölgede bulunan adacıkların adları tek tek telaffuz edilerek hangi ülkeye ait olduğu belirtilmiştir.

Türk-Sovyet İlişkileri
Türk hükümetini ilk tanıyan devlet Sovyetler Birliği'dir.

Balkan Devletleriyle İlişkiler ve Balkan Antantı
Balkanlar, Pan-Slavizm ve Pan Germenizm akımlarının kendilerine nüfuz sahası yaratma çabaları verdikleri tam bir çatışma alanı idi. Özellikle, Rusya'nın tarihi emeli olan Akdeniz'e inme planı, bölgede Romenlerin, Bulgarların, Sırpların ve Rumların kendi devletlerini kurma ve Osmanlı Devleti'nin Balkanlarla bağını kesme isteklerini gerçekleştirmelerine katkı sağlamıştır.

9 Şubat 1934'de Balkanlarda Türkiye'nin önderliğini yaptığı statükocu devletler olarak Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya, Romanya aralarında yaptıkları ikili anlaşmaları birleştirerek dört devletin katılımıyla Balkan Paktı'nı imzaladılar.
Balkan Paktı’nın en dikkat çekici özelliği, Türkiye'nin dış politikasında bölgede barış ve güvenliğe ne kadar önem verdiğini göstermesi olmuştur.
Doğulu Devletlerle İlişkiler ve Sadabat Paktı
8 Temmuz 1937'de Tahran'da Sadabad Sarayı'nda Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Sadabad Paktı imzalandı. 5 yıl süreyle imzalanan bu anlaşmayla taraflar; Milletler Cemiyeti ve Birand-Kellog Paktına bağlı kalmayı, birbirlerinin içişlerine karışmamayı, ortak sınırlara saygı göstermeyi, birbirlerine karşı herhangi bir saldırıya girişmemeyi taahhüt ediyorlardı. Böylece Türkiye, batıda ve doğuda bir güvenlik sistemi kurmuş ve kendisi için önemli olan bu iki bölgede barış politikasını kuvvetlendirmiştir
Türkiye'nin Milletler Cemiyetine Girişi
Türkiye'nin cemiyete girişi, İspanya temsilcisinin girişimi ve Yunan temsilcisinin desteği üzerine, üyelerinin çoğunluğunun 6 Temmuz 1932'de Genel Kurula sunduğu önergenin oy birliğiyle kabulüyle gerçekleşmiştir. Süreç, 18 Temmuz 1932 yılında Genel Kurulun oy birliğiyle aldığı kararla tamamlamıştır.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi
Türk hükümeti, İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan, Bulgar, Japon, Romen, Sovyet ve Yugoslav hükümetlerini Montrö'de görüşmek için davet etmiştir. 20 Temmuz 1936'da düzenlenen törenle Montrö Boğazlar Sözleşmesi törenle imzalanmıştır.
alıntıdır
__________________
O yüz , her hattı tevhid kaleminden bir satır;
O yüz ki , göz değince Allah ' ı hatırlatır.
Alıntı ile Cevapla