Konu Başlıkları: çarşaf farz mı??
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 19 Ekim 2008, 18:39   Mesaj No:1

Efsa_Rana

Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:Efsa_Rana isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 911
Üyelik T.: 13 Mart 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 61
Konular: 11
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart çarşaf farz mı??

çarşaf farz mı??

Yirmi üç senelik bir uygulama müddeti içinde tedricen indirilen Kur'an-ı Azimüşşan; muhatab olarak kabul ettiği toplumun öteden beri alışageldiği ve sürdürdüğü adet, gelenek ve değerlerinin olduğunu, bütün bunların da bir anda terk edil¬mesinin mümkün olamayacağı gerçeğini göz önüne alarak, teşri'de (hüküm koyma hususunda) buna muvafık bir usul tercih etmiştir. İlahi hükümlerde ehemmiyet sırasını gözönünde bulundurarak insanların ihtiyaçlarını gözetmiş ve kolaydan zora doğru bir yol ta'kib etmiştir. İşte bu hikmetlere binaen, tedricen farz kılınan emirlerden biri de “Tesettür-i şer’i ” emridir.

Müfessirlerin beyanına göre, hususan Muhammed Ali Sabuni'nin tesbitine göre; “tesettür” emri, Müslümanlar tarafından daha kolay kabul edilmesi ve toplumda daha rahat uygulanması için bir kaç merhalede nazil olmuştur. En son ve en mükemmel şeklini ise" cilbab" da, yani "çarşaf” ta bulmuştur. Şimdi bu merhaleleri kısaca öğrenmeye çalışalım:

Birinci Merhale: Cenab-ı Hak (cc), kadınların tesettürü hak¬kında ilk merhalede Ahzab Suresinin gelecek 33. ayet-i kerimesini inzal buyurmuştur;

Ey Nebi (sav)'in hanımları ve Müslüman hanımları! Hanelerinizde karar kılın (oturun) ve kendinizi süsleyerek sokakta erkekler içine karışıp cahiliyye-i ûlâda olduğu gibi açılıp saçılmayın." (Ahzab, 33)
Ayet-i kerimede geçen "cahiliyye-i ûlâ" ta'biri, bir görüşe göre; İbrahim (as)'ın veladetleri devri olmakla; o zaman kadınlar elbiselerini çeşitli zînetlerle donatarak başları, yüzleri, boyun ve bacakları açık olarak erkekler arasında gezerlerdi. Ahzab Süresi 33. ayet-i kelime ile kadınların böylece dışarı çıkmaları yasaklanmış ve yuvalarında oturmaları emredilmiştir.

"Cahiliyye-i uhra" ise; Hz. Isa (as) ile Hz. Muhammed (asm) arasındaki devredir. Bu devirde ise, kadınların baş, bacak ve kolları örtülü olup üzerlerinde başörtüleri ve elbiseleri vardı. Sadece yüzleri, boyunları ve göğüsleri açıktı ve zînetleri görünüyordu.

İkinci Merhale: Kur'an-ı Mu'cizü'I-Beyan, ikinci merhalede Nur Süresinin 31. ayetiyle kadınların yüz, boyun ve göğüslerinin de zînet olduğunu ve bunların setredilmesi gerektiğini emretti. Şöyle ki:

"Ve (kadınlar) zinetlerini izhar etmesinler. Onlardan zahir olanı müstesna. Ve başörtülerini yakalan üzerine sarkıtsınlar ve zinetlerini açmasınlar." (Nûr, 31)
Demek bu ayet-i kerime, 'kadınların ihtiyaç durumunda dışarı çıktıklarında, "yüz, boyun ve göğüslerini' de örtmeleri gerektiğini emretmektedir. Bu konu ile ilgili tafsilatlı bilgi ileride gelecektir.

Üçüncü Merhale: Bu merhalede Ahzab Süre-i Celilesinin gelecek 59. ayet-i kelimesi nazil olmuştur:

"Ya Muhammed! Zevcelerine ve kızlarına ve mü'minlerin zevcelerine söyle ki; sokağa çıktıklarında cilbablarını (çarşaflarını) üzerlerine örtsünler!” (Ahzab, 59)

Nazil olan bu cilbab ayeti ile de kadınların namahrem erkeklere karşı çarşafla baştan ayağa kadar kapanmaları farz kılınmış ve zinetten sayılan başörtülerini ve elbiselerini de örtmeleri emredilmiştir. Böylece bu ayet-i kelime ile, kadınların baş örtülerini ve elbiselerini yabancı erkeklere göstermeleri yasaklanmıştır.

Dördüncü Merhalede: Ahzab Süresinin 53. ayet-i kelimesi nazil olmuştur. Şöyle ki:

"Peygamber (sav) 'in zevcelerinden bir şey istediğinizde, onu perde arkasından isteyin, Bu, sizin kalpleriniz için de, onların kalpleri için de daha temizdir."
Şafii Mezhebine göre, yukarıda zikredilen ve "hicab ayeti'" denilen Ahzab Süresinin bu 53. ayet-i kelimesi Peygamberimizin zevcelerine hastır. Bu sebeple ezvac-ı tahirat dışındaki mü'mine kadınların, evin içinde çarşaflı bir surette erkeklerin huzuruna çıkması caizdir.
Bir kısım Fukaha-yi İslam ise şöyle buyurmuştur: Bu Ayet-i kerime, ezvac-ı tahirata (Peygamberimizin zevcelerine) has değildir. Belki ezvac-ı tahirat dâhil, umum mü'mine kadınların ev içindeki hicablarını beyan etmektedir. Bu görüşe göre, kadınlar, evin içinde namahrem erkeklerle ancak bir perde veya duvar veyahut kapı arkasından konuşabilirler. Böyle bir hicab olmadan evin içinde erkeklerle karşılıklı konuşamazlar. Âlem-i İslam’ın tatbikatı bu halde devam edegelmiş, haremlik ve selamlık muhafaza edilmiştir. Mü'mine kadınlar dışarı çıkınca da her iki mezhebe göre, Ahzab suresinin 59. Ayet-i kerimesinin delaletince çarşaf giyeceklerdir.

İHTAR: Hazret-i Peygamber (asm) başta olmak üzere Sahabe-i Kirâmın erkeklerinin tesettürsüz kadınlarla konuşmaları ve başta ezvac-ı tahirat olmak üzere Sahabe-i Kirâmın hanım¬larının tesettürsüz erkeklerle konuşmaları ile alakalı hadis-i şerifler ve tarihi vak'alar, daha tesettür emri nazil olmadan önceki devreye aittir ve bu hüküm, tesettür ve hicab ayetleriyle mensuhtur

Abdullah İbn-i Mes'ud (ra)'ın rivayet ettiğine göre Nebiyy-i Muhterem (sav) şöyle buyurmuştur:
................
"Kadın avrettir. Dışarı çıktığında şeytan onu gözetler (Fitneye sevk eder.) Kadının, Rabbinin rahmetine en yakın olduğu hâl, evinin içinde bulunduğu vakittir." (Tirmizî, İbn-i Hibbân)

Yukarıda bahsi geçen Ayet-i kerimeler ve Tirmizi ve İbn-i Hibbân rivayet ettiği hadis-i şerif gibi bu konudaki sair Ehadis-i nebeviyye; kadınların yuvalarında kalmalarını, zaruret ve ihtiyaç olmadıkça erkeklerin içine karışmamaları gerektiğini ve dışarı çıktıklarında namahrem erkeklere karşı çarşafa bürün¬melerini emretmektedir.
İşte Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, bu Ayet-i kerimelerin ve Ehadis-i nebeviyyenin hükmüne dayanarak, "Lemâat” adlı eserinde ve daha başka risalelerinde, "Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış, yuvalarına dönmeli” deyip ve "Tesettür Risalesi"nde kadının "siperi ve kal'ası çarşafı" olduğunu beyan buyurup, kadının namahrem erkeklere karşı çarşafa bürünerek örtünmesinin hem emr-i İlahi, hem de kadının fıtratının muktezası olduğunu izah etmiştir. Hem kadınların hürmetleri, sıyânetleri, dünya ve ahiret saadetleri ancak evlerinde karar kılmaları ile mümkün olduğunu; tebezzül ve teberrüc suretiyle erkeklerin içine karıştıkları takdirde iffet ve namuslarının pâ-yi mâl olacağını, bu suretle sû-i ahlâka ve fuhşiyyâta sebeb olacaklarını ilmen ve hikmeten izah ve isbat etmiştir. Bugünkü hM-i Alem ve bilhassa memleketimizdeki açık saçıklık ve bunun neticesi olarak meydana gelen sukut-ı ahlak örnekleri bunun şahididir.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Ehl-i Sünnet ve ehl-i sünnet olmayan (Mu'tezile, Şia, Vehhabîlik gibi) mezhebIerin ittifaken "şer'î tesettür' olarak kabul ettikleri "çarşafın” farziyyetini, hikmetleriyle beraber eserlerinde izah ve isbat etmiştir. Manto ve başörtüsünü tesettür-i şer'i olarak kabul etmeyen Üstad Bediüzzaman Hazretleri, kadınların manto giyip başörtüsü takmak suretiyle daha cazibedar bir hale gelip erkeklerin bulunduğu meclislere, sempozyum ve konferanslara katılmalarına da asla fetva vermemiş; haremlik ve selamlığı ortadan kaldırmamış; bilakis kadınların yuvalarında kalmalarını, dışarıya çıktıkları zaman ise" “hicab-ı şer'î” olan “çarşaf” a bürünmelerini müdâfaa etmiş ve Kur'an'ın bu farz hükmünü isbat etmiştir.

Ma'lûm olsun ki; kadınlara çarşafı farz kılan cilbab ayeti nazil olunca, başta Peygamber Efendimiz (asm)'ın ezvac-ı tahiratı olmak üzere, bütün sahabe-i kiramın hanımları ve on¬lardan sonra gelen bütün Müslümanların hanımları, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, bin üç yüz elli sene bo¬yunca bilfiil çarşafa bürünmüşlerdir. Ancak, kılık-kıyafet inkılâbı ile beraber, Kur'ân-ı Azîmüşşân'ın kadınlara farz kıldığı bu tesettür-i şer'i olan çarşaf kaldırıldı. Onun yerine, şer'an zinet sayılan ve üzerleri çarşafla örtünmeleri gereken manto ve başörtüsü ikame edildi. Üstad Bediüzzaman Hazretleri hayatta iken ve Tesettür Risalesi"ni yazdığı devirde resmen baş açıklık yoktu. Çarşaf yerine manto ve başörtüsü getirilmişti. Üstad Bediüzzaman Hazretleri, açık saçıklık ile değil; manto ve başörtüsü ile yüzü açık bırakma bid'ası ile mücadele etti. Çünkü kılık kıyafet inkılâbı, çarşafa karşı yapılmıştı. Bu kıyafet, yani manto ve başörtüsü, 1960 Cemal Gürsel inkılâbına kadar devam etti. Daha sonra açık saçıklık yayıldı. Hattâ okullarda okutulan ders kitablarında, Kur'an'ın farz emri olan çarşafın kadınlar için bir esaret alameti olduğu, onun yerine ikame edilen manto ve başörtüsünün ise güya kadınlar için hürriyet ve serbestiyyet alameti ve medeniyyet-i sefihenin mehasini olduğu fotoğraflarla gösterilmiş; böylece bin üç yüz elli seneden beri devam edegelen Kur'an'ın bu hükmüne karşı muaraza edilmiştir. Dolayısıyla, sadece ders kitablarındaki fotoğraflara bakılsa bile, tesettür-i şer'inin çarşaf olduğu, manto ve başörtüsünün ise onun yerine ikame edildiği bedaheten görülecektir.

Tesettür Risalesi"nde Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Kur'ân-ı Azimüşşân'ın emrettiği tesettür-i şer'i olan çarşafa bürünmelerinin kadınlara hem farz olduğunu, hem fıtratlarının muktezası olduğunu, hem de onları tecavüzattan koruyan bir kal'a ve siper olduğunu ilmen ve hikmeten isbat ederek müdâfaa etmiştir. Yoksa hâşâ, o zat, manto ve başörtüsünü tesettür-i şer’i yerinde kabul edip müdâfaa etmemiştir. Belki eserlerinde açık ifade ile kadının siperi ve kal'ası çarşafı olduğunu ifade etmekle beraber, el ve yüzün de kapanması gerektiğini yine aynı eserin şu cümlesinde, “Çünkü, mahremin siması, mahremiyyetten haber verir ve namahreme benzemez” buyurmak suretiyle, yüz ve el mahremlere karşı ka¬panmaz, ancak namahremlere karşı onların da kapanması gerektiğini açıkça ifade etmişlerdir. Evet, bu cümle ifade eder ki; “yüz” mahremiyyetten haber veriyor ve namahreme benzemiyor. Bu sebeble kadın, yüzünü mahreme karşı açabilir, namahreme karşı açamaz.

Bediüzzaman Hazretleri, "Tesettür Risalesi”nde, bin üç yüz elli sene zarfında her asırda üç yüz elli milyon insanın içtimâî hayatında kudsi bir düstur olarak yer alan ve üçyüzelli bin tefsirin tasdik ve ittifaklarına ve geçmiş ecdadımızın i'tikad ve uygulamalarına istinad eden tesettür-i şer’înin çarşaf olduğunu izah; ve kadınların baştan ayağa kadar, yüz ve eller dahil olmak üzere cilbâb (çarşaf)'la örtünme¬lerinin Kur'an'ın kesin bir emri olduğunu isbat etmiştir.
Hem dellâl-ı Kur'an olan Bedîüzzamân Hazretlerinin, Kur'ân'ın kadınlara yönelik bir emri olan çarşafı müdâfaa etmesi; mahkemelerde ve yirmi sekiz senelik hapis müddetinde en mühim bir suç ve ceza unsuru olarak kabul edilmiş ve mahkûmiyetinin en mühim sebeblerinden biri olarak gösterilmiş olduğu unutulmamalıdır.

Demek, manto ve başörtüsünü kadının şer'i tesettürü yerinde kabul edip müdâfaa eden bir kimse; hem Kur'an'ın "cilbab" (çarşaf) emrine karşı muaraza etmiş, hem üç yüz elli bin müfessirin ve fukaha-yı İslam’ın ittifakıyla sabit olan" Müslüman kadının şer'i tesettürü çarşaftır' hükmünü tekzib etmiş, ve bin üçyüz elli senelik Âlem-i İslamın uygulamasını reddetmiş, aynı zamanda bu hükm-i Kur'ani'yi kaldıran ecnebi ve bid'atçi komitenin fikirlerine ve uygulamalarına destek ve revaç vermiş ve onlara tabi' olmuş olur.

Hem Ahzab Suresi 59. ayet-i kerimesindeki cilbab ayeti; tesettürün keyfiyetini, manto ve başörtüsünün şer'i bir tesettür olmadığım gayet açık bir şekilde beyan ettiği halde; bu asırdaki ekser insanlar gaflet, iğfal, gelenek, görenek ve cehalet gibi sebeblerle böyle bedihi bir mes'elede bile aldanmakta; hatta geniş bir mantonun da tesettür yerine geçebileceğini iddia etmektedirler. Onların temeldeki hataları, ayetin sadece" setr-i avret"i emrettiğini zannetmeleridir. Hâlbuki ayet, setr-i avretle beraber, asıl setr-i zîneti emretmektedir. Ayetin ma'nasını anlamak için, nazil olduğu zamana fikren gitmek lazımdır. Şöyle ki;

Bu ayet-i kerime Medine'de nazil olmuştur. O zamanki Arap kadınları, setr-i avrete riayet etmekteydiler. Yani, başörtüleri ve elbiseleri vardı. Cilbab ayeti, Müslüman kadınların başörtülerini ve elbiselerini örtmeleri için nazil olmuştur. Demek, cilbab ayetinin nüzul sebebi, sadece setr-i avret için değil belki kadının -yüz dahil- baştan ayağa kadar bütün bedenini ve başörtüsü, elbise ve zinetlerini setretmek içindir.
Böylece cilbab ayeti; Müslüman kadınların, giydikleri elbiseler cinsinden olmayan başka bir örtü ile örtünmelerini ve Kur' an nazarında zinet kabili edilen elbiselerini de o örtüyle örtmelerini emretmektedir. Üstteki örtünün alttaki elbise ile aynı cinsten olmasıyla, yani bir elbisenin üstüne bir başka elbise giymekle tesettür emrinin yerine gelmeyeceği açıktır. Eğer Kur'an'ın tesettür emri bu şekilde olsaydı; bu durumda Kur'an-ı Hakîm'in bu emri -haşa- abes olurdu. Manto ise; bluz, kazak, ceket ve etek gibi bir elbisedir. Çünkü "elbise"; giyilen ve süs sayılan ve onunla setr-i avret yapılan şeydir. "Örtü" ise; giyilmeyip, başın üstünden sarkıtılarak, bütün beden ve elbiselerin onunla saklandığı şeydir. Bu mevzuun daha iyi anlaşılması için şöyle bir izahat getirilebilir: Bir kadın manto giyse, setr-i avret tahakkuk etmiş olur ve onunla namaz kılabilir. Fakat namahrem erkeklere onunla tesettür etmiş sayılmaz. Ancak, baştan ayağa kadar bütün vücudu örten, şeffaf ve ince olmayan, vücud hatlarını belli etmeyecek derecede geniş olan, zinet özelliği taşımayan, erkeklerin nazar-ı dikkatini celbetmeyen ve erkeklerin elbiselerine de benzemeyen bir örtü ile örtünürse tesettür etmiş sayılır.

Bilindiği gibi Kur'an-ı Kerim'de erkek elbisesi konusunda detaylı açıklama bulunmadığı halde, kadın kıymeti konusunda te¬ferruatlı emir ve yasaklar vardır. Bunlardan birkaçını şöyle sıra¬layabiliriz:
a) Kadınlara evlerinde oturmaları ve zinetlerini izhar ederek sokağa çıkmamaları,
Zinetlerini ve zinet yerlerini açmamaları,
c) Başörtülerini yakalarım kapatacak biçimde üzerlerine sarkıtmaları,
d) Zinetlerini izhar için ayaklarım yere vurmamaları,
e) "Cilbab"larını üzerlerine örtmeleri emredilmiştir ki; bütün bunlar kadının tesettürü hususunda Kur'anın ne kadar tafsilat verdiğinin açık delilleridir.
Bunlara bir de Rasulullah (asm) Efendimizin açıklamaları eklenirse, kadın kıymetinin üzerinde ne kadar ehemmiyetle durulduğu akl-ı selim sahipleri tarafından anlaşılmış olur.

Allah (cc), Nur Suresi 31. ayet-i kerimesinde,
"Kadınlar, başörtülerini, yakalarını örtecek biçimde başlarına örtsünler" emrini vermiştir.
Bu ayetten daha sonra gelen Ahzab Süresi 59. ayeti ile de Allah,
"Mü'minlerin kadınlarına da söyle, cilbablarını(çarşaflarını) üzerlerine sarkıtsınlar, yaklaştırsınlar' (Ahzab, 59) emrini vermiştir.

İşte daha sonra gelen bu "cilbab" ayeti, önceki ayet ile aynı şeyi anlatmış olmayacağına göre, birincisinde anlatılan başörtüsüne ilave olarak başka bir örtüyü emrediyor demektir. İşte ulema-i İslam, bu ince noktadan ve bu ayetin başta Asr-ı Saadet olmak üzere bin dört yüz sene zarfında uygulanma biçiminden hareket ederek, "cilbab" hakkında çeşitli izah ve ta'rifler getirmişlerdir. Biz de o izah ve ta'riflerden numune olarak bir kısmını nakledip tafsilatını inşAllah gelecek bölümlerde ele alacağız.

Ahzab Suresi 59. ayet-i kerimesinde geçen "Cilbab" nedir? Tefsirlere ve Arapça sözcüklere baktığımızda, "cilbab" için şu değişik ta'riflerin yapılmış olduğunu görürüz:
Milhafe, yani çarşaf, vücudu baştan ayağa kadar örten bir örtü;
mikna'a, yani peçe, başörtünün üzerinden örtülen rida; kadının elbisesinin ve başörtüsünün üzerinden büründüğü çarşaf. (Bu açıklamalar, " cilbab" kelimesinin pek çok tefsirden çıkarılan ta'rifinin özetidir.)
Görüleceği gibi bu ta'riflerde umumiyetle belirlenen ortak özellik, “cilbab"ın, "giyilen" den çok, ”bürünülen” ve normal elbisenin üzerine örtülen bir “örtü" olduğudur.
Cilbabın giyiniş şekli:
Müfessirler, bize cilbabın nasıl giyildiğini ve uygulama biçimini de arılatırlar. Mesela:
İbnü'l Cevzi, "Başlarını ve yüzlerini örterler' demiştir.
Ebu Hayyan, "Ahzab Suresi 59. ayet-i kerimede geçen “Cilbab”larını üzerlerine örtsünler' ifadesi, bütün bedenin örtülmesini anlatır. 'üzerlerine' ifadesiyle de yüzlerini örtmeleri kastedilmiştir. Çünkü, cahiliyye devrinde kadınların açık olan yerleri yüzleri idi" demiştir.
Ebu's-Suud, "Kadın cilbabı başına atar ve kenarını da göğsüne sarkıtır. Bu ayet, 'Kadınlar herhangi bir sebeble dışarı çıkarlarsa, yüzlerini ve bedenlerini örterler ma'nasına gelir' demiştir.
Süddi, "Bir gözleri hariç, bütün yüzlerini kapatırlar' demiştir. İbn-i Kuddame, "Cilbab giyilmeyerek en tari üzerinden kuşa¬nılır' demiştir.
İbn-i Abbas, "Kadınlar, hür olduklarının bilinmesi için tek gözleri hariç, başlarını ve yüzlerini örterler' demiştir.
İbn-i Sîrîn diyor ki: “ Ubeyde es-Sem'ani'ye cilbabın nasıl örtüldüğünü sordum. Bir çarşaf alıp kuşandı. Başının tamamını kaşlarına kadar örttü. Sol gözünü açık bırakarak yüzünü de örttü; 'İşte cilbab böyle kuşanılır' demiş oldu."
(bk. Zadü'l-Mesir, c. 5, s. 250; Ebu's-Suud, c. 6, s. 81; İbn-i Kuddame, el-Muğni, c. 1, s. 602; Ebu Hayyan, el-Bahru'l-Muhit, c. 5, s. 250; Sabuni, Ruhu'l-Beyan, c. 2, s. 283, 381)
Elmalılı Hamdi Yazır, Ahzab Süresi 59. ayet-i kerimede ge¬çen, "Cilbablarını sarkıtsınlar, yaklaştırsınlar" ifadesini anlattıktan sonra şunları ekler:
"Bu açıklamada da iki şekil vardır:
"Birisi, kaşlarına kadar başlarını örttükten sonra, büküp yüzünü de örtmek ve sadece tek bir gözünü açık bırakmak. (Bizler yetiştiğimiz zaman validelerimizin tesettür tarzı bu idi.)

"İkincisi de, alnının üzerinden sıkıca sardıktan sonra burnunun üzerinden dolayıp, gözlerinin ikisi de açık kalsa bile, yüzünün ekserisini ve göğsü tamamen örtmüş bulunmaktır. (1310 'da İstanbul’a geldiğim zaman, İstanbul hanımlarının, bir peçe eklemek ve elde açık bir şemsiye bulunmak şartıyla tesettür tarzları da bu idi.)" (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, c. 6,
CİLBABDA RENK MÜHİM MİDİR?Ümmü Seleme Validemiz şöyle demiştir: "Cilbab ayeti nazil olduğu zaman, Ensar kadınları siyah çarşaflara büründüklerinden ötürü, başlarında siyah kargalar varmış gibi çıktılar."
(Cessas, Ahkamü'I-Kur'an, c. 1, s. 372; Sabunî, c. 2, s. 382)Demek, başta ezvac-ı tahirat ve
Peygamberimizin kızları olmak üzere sahabe-i kiramın hanımları siyah çarşaf giymişler ve uygulama ekseriyetle günümüze kadar" siyah çarşaf şeklinde gelmiştir. Cilbabın verdiğimiz ta'rifIerinden de anlaşılacağı gibi, cilbabın asıl vazifesi kadının zinetlerini örtmesi ve dışarıda kadının çekiciliğini azaltmasıdır bunu ise siyah renk daha iyi te'min eder. Müfessir Alusi şöyle der:
"Sonra bilesiniz ki, bana göre günümüzde ileri düzeyde (müreffeh) hayat süren birçok kadının, evlerinden çıkarken, üst elbise olarak giydikleri şeyler, cilbab olamayacakları gibi, gösterilmesi yasaklanan zinetler türündendir. Çünkü bunlar nakışlı, desenli ve göz alıcı giysilerdir. Bana göre erkeklerin, kadınlarına dışarıya bu şekilde çıkma izni vermeleri, bundan hoşlanmaları ve ka¬dınlarının yabancı erkekler arasında bu şekilde dolaşmaları gayret azlığındandır. Bu, yaygın bir musibet halini almıştır. Böyle yaygın musibet haline gelen şeylerden biri de, kadınların, kayınbiraderlerinden sakınmamaları, kocalarının da buna aldırmamaları, hatta çoğu zaman da bunu bizzat kendilerinin emretmeleridir. Bütün bunlar Allah ve Rasulü'nün müsaade etmediği şeylerdir.Elhasıl: Tesettür ikidir:
Biri: "Avretin tesettürü" dür ki; bu, "elbise ve başörtüsü" ile olur. Diğeri: Fitne ve fesaddan mahfuz kalmak için" kadının na¬mahrem erkeklere karşı olan tesettürü" dür ki; bu da çarşaftır.M.ŞAMİL
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Efsa_Rana 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
çarşaf farz mı?? Tesettür Konuları Efsa_Rana 6 3595 19 Ekim 2008 18:39
çooooooook komik soru ve cevaplar Komik Paylaşımlar Kara Kartal 13 6118 08 Mayıs 2008 19:13
mü'minlere nasihatlar! Güzel Sözler-Deyımler-Nükteler su damlası 4 2661 30 Nisan 2008 09:59
zindanda namaz!!! Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler Belgin 1 1638 28 Nisan 2008 19:10
peygamber efendimizin duası Dua Bölümü Mihrinaz 1 2055 27 Nisan 2008 18:04