Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 Arkadaşları:15 Cinsiyet:Anne Memleket:MEDİNEWEB Yaş:44 |
ASHÂB-I KİRÂM HADİS-İ ŞERİFLER HUSUSUNDA ÇOK HASSASTI
Sahâbe-i kirâm, Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’den bir hadîs-i şerîf rivâyet ederken, bilmeyerek yanlış bir şey söylememek için dizleri titrer, yüzleri sararırdı. Amr bin Meymûn şöyle anlatıyor:
“Ben, İbn-i Mes’ûd (r.a)nın perşembe akşamları yaptığı sohbetlerini hiç aksatmazdım. Bu sohbetlerde onun; «Rasûlullah (s.a.v) buyurdular ki…» diye kesin bir ifade kullandığını hiç duymazdım. Bir akşam; «Rasûlullah Efendimiz buyurdular ki…» diyerek söze başladı, fakat arkasını getiremeyip başını öne eğdi. Biraz bekledikten sonra kendisine baktım; gömleğinin düğmeleri çözülmüş, gözlerinden yaşlar boşanmış, avurtları şişmiş vaziyette ayakta duruyordu. Bir müddet bu vaziyette kaldıktan sonra sözünü şöyle tamamladı:
«Rasûlullah (s.a.v) öyle veya ona yakın ya da ona benzer bir şey söylemişti».” (İbn-i Mâce, Mukaddime, 3)
Yezîd İbni Hayyân şöyle dedi:
“Bir gün Husayn İbni Sebre ve Amr İbni Müslim ile beraber Zeyd İbni Erkam’ın evine gittik. Yanına oturduğumuzda Husayn İbni Sebre dedi ki:
«–Zeyd! Sen pek çok lutfa nâil olmuş bir kimsesin. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’i gördün, sözünü dinledin, onunla birlikte savaşlara katıldın ve arkasında namaz kıldın. Doğrusu büyük saâdete erdin, Zeyd! Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’den duyduklarını bize de anlat!»
Bunun üzerine Zeyd (r.a) şunları söyledi:
«–Yeğenim! Vallahi çok yaşlandım. Aradan çok zaman geçti. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’den duyup öğrendiklerimin bir kısmını unuttum. Bu sebeple size anlattıklarımı öğrenin. Anlatmadıklarım hususunda da beni zorlamayın…».” (Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe 36)
Tâbiîn ve daha sonra gelen İslâm âlimleri de aynı hassâsiyeti gösterirlerdi:
Abdurrahman bin Ömer, Ebû Hüreyre kanalıyla “öğle namazının, yazın ilk vaktinden sonraya tehir edilebileceği” hususunda bir hadis rivâyet etmişti.
Ebû Zürʻa, isnâdın doğru olmadığını ve söz konusu hadisin Ebû Hüreyre’den değil Ebû Saîd’den rivâyet edildiğini söyledi. Abdurrahman bin Ömer bu itirazı tam bir ciddiyetle anladı ve hiç unutmadı. Memleketine döndüğünde kitabını gözden geçirdi ve kendisinin hata ettiğini gördü. Hemen Ebû Zürʻa’ya bir mektup yazarak, zahmet edip filan şahsa ve bu hadisi kendi talebelerinden soran diğer insanlara bilgi vermesini, onlara kendisinin hata ettiğini söylemesini ricâ etti. Allah Teâlâ’nın, bu hareketi sebebiyle kendisini mükâfatlandıracağını ve insanlar arasında mahcup olmanın Cehennem’den daha hayırlı olduğunu söyledi.[1]
İmam Leknevî şöyle der:
“Bu rivayetlerle iyice sabit olmuştur ki Nebiyy-i Ekrem Efendimiz adına söz uydurmak ve söylemediği bir şeyi O’na izafe etmek kayıtsız şartsız haramdır ve Cehennem azâbını gerektirir. Bu ister helâl ve haram, ister terğîb ve terhîb (teşvik ve sakındırma), ister başka bir hususta olsun farketmez. Böylece bazı cahil uydurucuların, “terğîb ve terhîb husûsunda Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) adına yalan söylemenin câiz olduğu, çünkü bunun O’nun lehine bir yalan olup aleyhine olmadığı” yönündeki zanlarının da bâtıl olduğu ortaya çıkmıştır.
Yine aynı şekilde bu rivayetlerle sâbit olmuştur ki aynen söylemediği bir sözü O’na nisbet etmek gibi yapmadığı bir fiili kendisine nisbet etmek de büyük günahların en büyüklerindendir.
Aynı şekilde âyet ve hadislerde Zât-ı Mukaddeslerinde mevcûdiyeti sabit olmayan bir fazilet ve mertebeyi O’na izafe etmek de büyük günahların en büyüklerindendir. Vâizler bu konuda uyanık olsunlar! İnsanlara konuşanlar, hatipler, emr bi’l-mâruf ve nehy ani’l-münker vazifesini icra edenler bu hususta çok dikkatli olsunlar! Zira bunlar, Efendimiz (s.a.v)’de bulunmayan pekçok hâli O’na nisbet ediyorlar. Allah Rasûlü’nün Mukaddes Zât-ı Şeriflerinin faziletinden ve kadrinin yüceliğinden bahsettikleri için de böyle yapmakta büyük bir ecir olduğunu zannediyorlar. Bilmiyorlar ki Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in sahih hadislerde sabit olan faziletleri, bu çürük yalanlara ihtiyaç bırakmamaktadır. Ömrüme yemin olsun ki Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz’in faziletleri ihâta edilemeyecek ve sayıya gelmeyecek seviyededir. Kendisini bütün insanların üstüne çıkaran yüce vasıfları ve faziletleri pek çoktur, sonsuzdur. Hal böyle iken O’nu bâtıl ve uydurma vasıflarla övmeye ve faziletini anlatmaya ne hâcet vardır! Böyle bir davranış insana büyük bir günah kazandırır ve doğru yoldan saptırır.”[2]
Ebû Katâde (r.a) şöyle demiştir:
“Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in şu Minber üzerinde şöyle buyurduklarını işittim:
«Benden çok hadis nakletmekten sakının! Kim benim adıma bir şey söylerse sadece hakîkati (veya) doğruyu söylesin! Kim, söylemediğim bir şeyi bana izafe ederse Ateş’teki yerine hazırlansın!».” (İbn-i Mâce, Mukaddime, 4/35; Dârimî, Mukaddime, 25/243)
Dipnotlar: [1] İbn-i Ebî Hâtim er-Râzî, Mukaddime, Haydarâbâd,1360/1373, s. 336; Muhammed Mustafa el-Aʻzamî, Hadis Metodolojisi ve Edebiyatı, İst. 2010, s. 88. [2] Abdü’l-Hayy el-Leknevî, el-Âsâru’l-merfûa fi’l-ahbâri’l-mevdûa, Dâru’l-Kütübi’l İlmiyye, Lübnan, 1405, s. 36.
__________________
~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |