Tekil Mesaj gösterimi
Alt 22 Temmuz 2009, 01:07   Mesaj No:5

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart RE: Kadir Gecesi Hakkında Yeni Bir Soru !

MELEKLERİN İNİŞİ:
Bugüne kadar melek kavramı Kur'ân'daki kullanımı dikkate alınarak ve vahiy perspektifi içinde ele alınmadığından, meleklerin hep gökte yaşadıkları ve gökten yeryüzüne indikleri kabul edilmiştir. Rivâyetçiler meleklerin daima uçsuz bucaksız yedi kat gökten, Arş'tan, Kürsi'den yeryüzüne indiklerini iddia etmişler fakat onları ufacık dünyaya sığdırmayı da içlerine sindirememişlerdir. Yeryüzüne indirilen ama oraya sığdırılamayan meleklerin geri dönüp dönmedikleri konusunda ise herhangi bir açıklama yapmamışlardır. Buna karşılık meleklerin yeryüzüne niçin indikleri konusunda birçok asılsız öngörü ileri sürmekten de geri kalmamışlardır:

Bazılarına göre melekler insanların taatlerini, kulluktaki ciddiyet ve samimiyetlerini görmek için [meraktan] inerlermiş.

Bazılarına göre melekler, cennetlik insanları ziyaret edip onlara selâm vermek için inerlermiş. Zira kimi ziyaret edip selâm verirlerse onların günahları affedilirmiş.

Allah Kadir gecesinin faziletini yeryüzündeki taata, ibadete bağlamış. Melekler yeryüzüne inip göktekinden daha çok sevap kazanmak isterlermiş. Yeryüzüne de bunun için inerlermiş. Bu tıpkı daha çok sevap kazanmak için Mekke'ye gitmeye benzermiş.

Kişinin büyüklerinin yanında yaptığı ibadet ve taat, yalnızken yaptığından daha değerli imiş. Böylece meleklerin yanında yapılan ibadet ve taat, yanlarında melekler olmadan yapılandan daha çok sevap getirirmiş. Allah da kulları daha çok sevap kazansınlar diye melekleri yeryüzüne indirirmiş.

Bazı rivayetler de İsrailiyatın Müslümanlar arasında revaç bulmasıyla oluşmuştur. Mesela Yahudi kültürünü Müslümanlar arasında yaymakla meşhur olan Ka'b el-Ahbar'dan nakledilen şu rivayetler ibret vericidir:

Sidre-i Münteha, cennetin komşusu olan yedinci kat göğün sınırındadır. Binaenaleyh Sidre, dünya havası ile âhiret havası çizgisi üzerindedir ve kökü cennette, dalları Kürsi'nin altındadır. Sidre'de sayılarını ancak Allah'ın bilebileceği kadar çok melek vardır. Bunlar hep Allah'a ibadetle meşguldürler. Cebrâîl'in makamı da Sidre'nin tam ortasındadır. Buradaki her meleğe, müminler için merhamet etme ve anma duygusu verilmiştir. Dolayısıyla bu Sidre melekleri, Kadir gecesinde Cebrâîl ile birlikte dünyaya inerler. Binaenaleyh bu gecede, yeryüzünün her tarafında ya secdeye kapanmış yahut mümin ve müminelere dua ile meşgul melekler vardır. Cebrâîl ise istisnasız herkesle musafaha eder [tokalaşır]. Bu musafahanın alâmeti, musafaha ettiği kimsenin tüylerinin ürpermesi, kalbinin rikkate gelmesi ve gözlerinin yaşla dolmasıdır. Bu haller, Cebral'in o kimseyle musafahasından kaynaklanmadadır." [25–7] Ka'b el-Ahbar

Meleklerin iniş nedeniyle ilgili olarak dile getirilen ilginç açıklamalardan biri de şudur:

(Bakara: 30) Bilindiği gibi, Yüce Allah yeryüzünde bir halife kılacağını murat edip bunu meleklere bildirince, melekler "Sen yeryüzünde fesat çıkaracak, kan dökecek birilerini mi halife yapacaksın? Hâlbuki biz seni tespih ve takdis edip duruyoruz" demişlerdi. Allah da "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim" diye cevap vermişti.

Bu Âyetle ilişki kurularak yapılan açıklama, Kur'ân'a kulak vermemenin trajik sonuçlarını gösterir niteliktedir. Meğer Allah melekleri kendisine yaptıkları bilgisizce itirazlarını ve terbiyesizliklerini yüzlerine vurmak için yeryüzüne indirirmiş. Onlara "Bakın bakalım, benim kullarım sizin dediğiniz gibi yeryüzünde bozgunculuk mu yapıyor, kan mı döküyor, yoksa her biri oruç tutarak, namaz kılarak, secde yaparak, rükû yaparak bana kulluk mu ediyor?" dermiş. Melekler de Kadir gecesinde namaz kılanı, mevlit okuyanı, tespih çekeni, zikir yapanı görerek "Ya Rabbi, biz büyük hata etmişiz, senin halife yaptığın kulların bizden daha da melek imiş, özür dileriz" derlermiş.

Gerek bu safsatayı uyduranlara ve gerekse buna inananlara, söz konusu meleklerin yeryüzüne inişlerinde insanlığın genel vahşet ve zilletini, nankörlüğünü, özellikle de Müslümanlığı elden bırakmayanların vahşetini, Ahmetlerin Mehmetleri, Mehmetlerin de Ahmetleri vahşice katlettiğini insanların birbirlerinin kanlarını nasıl emdiklerini, Rabblerini bırakıp nasıl kula kul olduklarını, fesatlarını, [yeryüzünde ortaya koydukları yıkım ve kargaşayı], kısacası insanlığın ve özellikle de Müslümanların genel durumunu görüp görmedikleri de sorulmalıdır. Ne var ki, meleklerin yeryüzüne hatalarını anlamaları için indirildiğini ileri süren bu zihniyetten "Yüce Allah genel manzarayı meleklerden saklar" şeklinde bir cevap gelme olasılığı hiç de az değildir.

Bu tür gerçek dışı anlatıların terk edilip Kur'ân'dan çıkarılan sorulara yine Kur'ân'dan cevaplar aranmalıdır. Çünkü dinimiz ile ilgili olarak aklımıza gelebilecek "neden, niçin, nasıl" şeklindeki tüm soruların cevapları yine Kur'ân'da yer almaktadır.

Melek sözcüğünün "elçi [haberci]" anlamında kullanılışına örnek verdiğimiz Âyetler "nüzûl, melek ve melek çeşitleri" hakkında verilen bilgiler ışığında tekrar okunduğunda, Nahl Sûresinin 2. ve Fussılet Sûresinin 30–32. Âyetlerinde Gerçek şu ki: Benden başka ilâh yok, o halde Benden sakının! diye inzar eden [uyaran] ve Korkmayın, üzülmeyin! Size vaat edilen cennete sevinin! diye tebşir eden [müjdeleyen] meleklerin aslında Kur'ân Âyetlerinden başka bir şey olmadığı anlaşılmaktadır. Keza, Al-i-Imrân Sûresinin 124. Âyetinde Allah'ın inananlara üç bin melekle yardım ettiği yolundaki ifade, o gün savaş alanına gökyüzünden üç bin meleğin indiği anlamına gelmez. Bize göre bu Âyette sözü edilen üç bin melek, o güne kadar inmiş olan Kur'ân Âyetleri ya da o savaş esnasında herkesçe bilinen yağmur ve rüzgâr gibi olaylardır. Çünkü gerek bu Âyetlerin her birinin yaptığı uyarı ve verdiği müjdelerin manevî sonuçları, gerekse rüzgâr ve yağmurun sebep olduğu çamur gibi fizikî sonuçlar inananlara destek sağlamaktaydı ve bu destek Müslümanlara yetip artmaktaydı.

Kur'ân meleklerin inişinden söz ettiği gibi, şeytânların da inişinden [hulûl edişinden] söz etmektedir. Ancak geleneksel din anlayışı içinde pek konuşulmayan bu konu, bazı Müslümanlar tarafından neredeyse unutulmuş gibidir:

(Şuara: 221–223) Şeytânların kime indiğini/ hulûl ettiğini [kimin içine yerleştiğini] size haber vereyim mi? Onlar, her iftiracı günahkâra iner/hulûl eder. Kulak kabartırlar. Onların çoğu da yalancıdır.

Bu Âyetlerin yukarıda meali verilen Fussılet Sûresinin 30–32. Âyetleri ile karşılaştırılması durumunda, birbirlerinin tam karşıtı olduğu görülmektedir.
Alıntı ile Cevapla