Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Soru Cevap Arşivi (https://www.forum.medineweb.net/650-soru-cevap-arsivi)
-   -   Benlik duygusu insana niçin verilmiştir? (https://www.forum.medineweb.net/soru-cevap-arsivi/6443-benlik-duygusu-insana-nicin-verilmistir.html)

MERVE DEMİR 24 Eylül 2008 13:04

Benlik duygusu insana niçin verilmiştir?
 
Benlik, insanın kendi varlığından ve sıfatlarından haberdar olması, nefsini ve malını kendine nispet edebilmesidir.

Bilirsiniz, insan, güttüğü koyunlar için ‘benim koyunlarım’ diyebildiği halde o koyunlar, meselâ, kendi ayakları için ‘benim ayaklarım’ diyemiyorlar.

Güneş de gezegenlerine sahip çıkamıyor.”

İnsana bu imtiyaz niye tanınmış? “Benim aklım, benim elim, benim çocuğum, benim bahçem, benim koyunlarım.” diyebilmesi niçin? Bu sorunun cevabı şu olacaktır: Arzın halifesi olduğu için.

Halife, sultanın mülkünde, Onun namına tasarruf eder. ‘Benim malım, benim mülküm’ derken, mülkün gerçek sahibini hatırından çıkarmaz. Onun böyle deyişi, bir askerin ‘benim tüfeğim’ yahut ‘benim koğuşum’ demesi gibidir.

Benlik, gerçekte büyük bir nimet, büyük bir sermaye. Ama onu yerinde kullanmak şartıyla. Arzın halifesi olduğunu unutmayıp Kâinat Sultanı’nın namına hareket etmek, Onun emanetlerini, yine Onun rızası yolunda kullanmak şartıyla. Hiçbir icraatına şahsî reyini, hevesini ve nefsini karıştırmamak şartıyla. ‘Nefsini bilen Rabbini bilir.’ sırrına ermek, ‘ben’ diyebilmeyi bir anahtar yapıp ‘O’ diyebilmek şartıyla. Tarlasına tohum serperken, rüzgârdan pek farklı bir iş yapmadığını, keza bahçesini sularken de yağmurun vazifesini taklide çalıştığını bilmek, tıpkı onlar gibi kendisinin de Allah’ın mülkünde bir hizmetçi olduğunu unutmamak şartıyla. Kendi varlığını düşünürken, ‘Bana bu varlığı kim lûtfetti ise, şu bütün âlemi de yoktan var eden ancak Odur.’ diyebilmek ve mutlak varlığın ancak Ona mahsus olduğunu bilmek şartıyla. İlmini ve kuvvetini düşünürken de, ‘Bana ilmi tattıran elbette Âlim, bana kuvvet bahşeden elbette Kâdirdir.’ diyebilmek şartıyla. Kendisine takılan diğer sıfatları, kabiliyetleri ve halleri de bu mânâda değerlendirebilmek şartıyla.

Kâinat, bir yönüyle, ‘benlikten’ uzak tutulanlar ordusu!.. Semâ yüksekliğine güvenmez, toprak çiğnenir aldırmaz. Ay, dünyaya bağlı olmayı mesele yapmaz, bülbül sesiyle övünmez, arı balıyla gururlanmaz... Niçin? Cevap tektir: Hiçbirinde benlik olmadığı için.

Benlikten uzak tutulan her mahlûk, bir yönüyle mahrumdur, ama diğer yönüyle korunmuştur. Meselâ, şu güneşimiz, “ben” diyebilseydi, belki Allah’ı bilme ve sevmede hayli yol kat edebilirdi. Ama bilemiyoruz, belki de büyüklük iddiasında bulunur, kuvvetine güvenir, gezegenleriyle gururlanır, ziyasıyla övünürdü... Bu ise onun için feci bir hâl olurdu... Şimdi bu gafletten korunmuş ve bu sapıklıktan uzak, sürdürüyor görevini...

Bir de melekler âlemi var. Onlar benlik dâvâsı gütmekten çok uzaktırlar. Gurur nedir bilmez, kıskançlıktan anlamaz, hasedi tanımazlar. Bu isyansız varlıklar, Rablerine kim daha iyi ibadet ederse onu daha çok severler. İnsanda da bu kabiliyet var, ama onu çoğu zaman yanlış kullanıyor. Kendisini, yahut babasını, dedesini kim daha çok methederse ona daha gönülden bağlanıyor. Halbuki, Rabbimizin hatırı, hiçbir hatırla kıyaslanamayacak kadar yüksek. O halde, Ona bizden daha iyi kulluk eden, Onun yoluna bizden daha çok koşanları niçin alkışlamıyoruz?

Bu sorunun cevabı da benliktir. Daha doğrusu, benliğin yanlış kullanılmasıdır.



Alaaddin Başar (Prof.Dr.)

Aysima 14 Kasım 2008 22:31

Cvp: Benlik duygusu insana niçin verilmiştir?
 
Âlemin miftâhı insanın elindedir ve nefsine takılmıştır. Kâinat kapıları zâhiren açık görünürken, hakikaten kapalıdır. Cenâb-ı Hak, emânet cihetiyle insana ene nâmında öyle bir miftah vermiş ki, âlemin bütün kapılarını açar; ve öyle tılsımlı bir enâniyet vermiş ki, Hallâk-ı Kâinatın künûz-u mahfiyesini onun ile keşfeder. Fakat ene kendisi de gayet muğlâk bir muammâ ve açılması müşkül bir tılsımdır. Eğer onun hakiki mahiyeti ve sırr-ı hilkati bilinse, kendisi açıldığı gibi, kâinat dahi açılır. Şöyle ki:

Sâni-i Hakîm, insanın eline, emânet olarak, rubûbiyetinin sıfât ve şuûnâtının hakikatlerini gösterecek, tanıttıracak, işârât ve numûneleri câmi' bir ene vermiştir; tâ ki, o ene bir vâhid-i kıyasî olup, evsâf-ı rubûbiyet ve şuûnât-ı ulûhiyet bilinsin. Fakat vâhid-i kıyasî, bir mevcud-u hakiki olmak lâzım değil. Belki, hendesedeki farazî hatlar gibi, farz ve tevehhümle bir vâhid-i kıyasî teşkil edilebilir. İlim ve tahakkukla hakiki vücudu lâzım değildir.


SAAT: 13:30

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306