Beddua Etmek Caiz midir? İslamda budduanın yeri nedir? Haksız bile olsa ana-babanın bedduası tutar mı?” Cevap: Beddua kelimesi, Farsça “kötü” anlamına gelen bed ile, Arapça “isteme, dileme” anlamına gelen dua sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Bir kimsenin kendisi veya başkası hakkında, “Allah kahretsin, Allah ona lânet etsin, belâsını versin!” gibi sözlerle kötü dilekte bulunmaktır. Böyle kötü bir temennide bulunmak hoş karşılanmasa da, zulüm ve haksızlıkla karşılaşan kimsenin bundan bir sorumluğunun bulunmayacağını bildiren bazı âyet ve hadisler vardır. Kur’an-ı Kerîm’de şöyle buyurulur: “Allah -zulme maruz kalınmadıkça-çirkin sözün açık söylenmesini sevmez.” İbn Abbas yukarıdaki âyet için şöyle demiştir: “Allah, bir kimsenin başkası aleyhine beddua etmesini sevmez. Ancak zulme uğrayan müstesnadır. Çünkü ona, bu âyetle beddua etmesi konusunda ruhsat verilmiştir. Ancak bununla birlikte, sabretmesi kendisi için daha hayırlıdır.” Hz. Peygamber (s.a.v)’in Müslümanlara işkence etmek, İslâm dinine baskı ve şiddet uygulamak isteyen kimi müşriklere beddua ettiğine dair örnekler vardır. Nitekim müşriklerin önde gelenlerinden yedi kişi hakkında yaptığı beddua kabul edilmiş ve bu kişilerin hepsi Bedir Savaşı sırasında öldürülmüşlerdi. Hicretin 4. yılında Necid bölgesine irşad için gönderilen 70 kadar sahâbenin şehid edildiğini Cebrail (a.s)’den öğrenen Allah’ın elçisi, ertesi sabah namazının ikinci rekâtının rukûundan doğrulunca şöyle beddua etmişti: “Allah’ım! Mudar kabilelerini sana havale ediyorum. Onları perişan et! Onların yıllarını Yusuf Peygamber’in kıtlık yılları gibi yap, başlarına darlık getir.” Bu beddua okuma, beş vakit namazlarda bir ay süreyle devam etmişti. Ancak daha sonra Hz. Peygamber, Cebrail (a.s)’in uyarısı üzerine bedduayı bırakmıştır. Özellikle mazlumun bedduasından sakınmak gerekir. Nitekim Allah’ın elçisi, Muaz İbn Cebel (r.a)’i Yemen’e vali olarak gönderirken, bazı görevlerini sıralamış, arkasından da “Mazlumun bedduasından sakın! Çünkü onunla Allah arasında perde yoktur.” buyurarak, zulüm ve haksızlık konusunda onu uyarmıştır. Ana-babanın çocukları ile ilgili yapacağı duanın kabul edileceği konusunda en yaygın hadis Ebû Hüreyre’den rivayet edilmiştir. Bu hadiste şöyle buyurulur: “Üç duanın kabul edileceğinde şek ve şüphe yoktur: Bunlar; mazlumun duası, yolcunun duası ve babanın çocuğu için yapacağı dua.” Burada “vâlid” anneyi de içine alır. Çünkü Tirmizî, bab başlığını, “Ana-babanın duası hakkında gelen rivayetler” şeklinde koymuştur. Diğer yandan bazı rivayetlerde yalnız “da’vetü’l-vâlid (babanın duası)” denilirken, bazılarında yukarıdaki hadisteki gibi “da’vetü’l-vâlid li veledihi (babanın oğlu için duası)” şeklinde, Ahmed İbn Hanbel’de ise üç yerde, “da’vetü’l-vâlidi alâ veledihi (babanın çocuğu aleyhine duası yani beddua etmesi)” şeklinde ifade edilmiştir. Sonuç olarak hadis, ana babanın çocukları lehine yapacağı duayı ifade ettiği gibi, yapacakları bedduayı da kapsayacak şekilde nakledilmiştir. Diğer yandan bedduanın tutması ve sonucunun ortaya çıkması için beddua edenin önemli bir haksızlığa uğraması da gerekir. Üstelik haksızlığa uğrama durumunda bile, sabredip haksızlık yapanı bağışlama İslâm’ın tavsiye ettiği bir ahlaktır. Âyette, “Kim sabreder ve bağışlarsa işte bu, büyüklere yaraşır üstün bir davranıştır.” buyurulur. Özellikle tasavvuf ilminde, bedduanın tasavvufî ahlâkla bağdaşmadığı belirtilir. Nitekim İmam Gazalî, tevekkül ehlinin uyması gereken kurallardan söz ederken, malı çalınan kimsenin bile hırsıza beddua etmekten kaçınması gerektiğini, haksızlık yapana beddua etmek yerine ona acımanın ve ıslahı için Allah’a dua etmenin edebe daha uygun olduğunu belirtmiştir Prof.Dr.Hamdi Döndüren.. alıntı |
beddua etmek doğru mu? beddua etmek doğru mu? beddua etmek tavsiye edilen bir şey değildir bilhassa lanet ifadeleri ve karşıdaki kişinin başına bela gelmesini temenni eder bir şekilde beddua etmek uygun değildir, tavsiye edilmez ALLAH'ın adaletini göstereceğinde hiç bir şüphe yoktur Hesap günü her hak sahibi hakkını alacaktırhaklı bile olsanız beddua etmenizi tavsiye etmeyiz Rasûlüllah Efendimiz: "Ben lânetçi olarak gönderilmedim" (Müslim, birr 87) Buyurur Bir mü'mine lânet (Beddua) etmenin, onu öldürmek gibi olduğunu bildirir (Buhârî, edep 44) Yapılan bir lânetin (bedduanın) yerine vardığında haksız yere yapıldıgını görünce sahibine döneceğini haber verir (Tirmizî, birr 48; Ebû Dâvûd, edep 45) İslâm, müslümanların kendileri ve diğer müslümanlar aleyhinde beddua etmelerini yasaklamıştır Peygamber Efendimiz (sas): "Kendi aleyhinize, evlâtlarınızın ve mallarınızın aleyhine sakın beddua etmeyiniz ki; duaların kabul olacağı bir saate rastlarsınız da bedduanız kabul olmuş olur" (Riyazü's-Sâlihin Tercümesi, III, 82) buyurmuştur Peygamber Efendimiz (sas) beddua etmekten kaçınırdı Kendisinin lânet eden değil, aksine rahmet peygamberi olduğunu söylerdi Mekke döneminde İslâmî tebliğ etmek üzere Tâif'e gittiğinde, orada kötü bir davranışla karşı karşıya kalmış; dönüşte taş yağmuruna tutulmuş, mübarek ayakları kanlar içerisinde kalmıştı O sırada Allah tarafından kendisine "onlar aleyhinde yapacağı bedduanın kabul edileceği, dilerse onları helâk edeceği" bildirilmiş, fakat Peygamber Efendimiz "Hayır, belki bunların sulbünden sana ibadet edecek çocuklar doğar, yâ Rabb " demişti Uhud'da dişini kıran, yüzünü yaralayan düşmanları için: "Allah'ım! Kavmimi hidayete erdir, çünkü onlar yaptıklarını bilmiyorlar" (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, IV, 314) diye dua etmiştir Bütün çalışmalara rağmen İslâmiyeti kabul etmeyen Devs kabilesine beddua etmesi istenince: "Yâ Rabbi! Devs kabilesine hidayet eyle de onları bizim saflarımıza kat" diye dua etmişti (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, VIII, 344) alıntı |
SAAT: 08:19 |
vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
User Alert System provided by
Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) -
vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.