Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Tasavvuf-Tarikat (https://www.forum.medineweb.net/647-tasavvuf-tarikat)
-   -   Kuran ve Sünnette Zikir (https://www.forum.medineweb.net/tasavvuf-tarikat/21536-kuran-ve-sunnette-zikir.html)

MERVE DEMİR 11 Şubat 2008 11:04

Zikir
 
ZİKİR


Zikir, sözlükte anmak, hatırlamak, yâd etmek demektir. Bir tasavvuf terimi olarak Allah’ı anmak ve hatırlamak, O’nu unutmamak (nisyan) ve gaflet halinde olmamak; Allah ismi şerifini (lafza-i celâl zikri) veya Lâilâheillallah (kelime-i tevhid zikri) cümlesini söylemek ve tekrarlamak demektir.

Zikir kelimesi, tarikat ehli kimselerin ferdî olarak belli bir esmayı belli zamanlarda, belli sayıda ve bir edeb dâhilinde her gün düzenli bir şekilde söylemeleri; yine tarikat ehli kimselerin ve sûfî cemaatlerinin bir yerde toplanıp mürşid veya halifesi gözetiminde Allah, Hû, Hay gibi esmaları belli bir hareket ve düzen içinde tekrarlamaları anlamında da kullanılır. Toplu olarak icra edilen bu tür zikirlere semâ, tarikat ayini, hadra ve deverân gibi isimler de verilmektedir.

Toplu zikirlerde söylenen esmaların ve yapılan hareketlerin ritmik ve ahenkli olması gerekmektedir. Bir halka oluşturmak suretiyle ahenkli hareketlerle oturarak yapılan zikre kâiden zikir; ayakta yapılan zikre kâimen zikir veya deveran tabiri kullanılmıştır. Yesevîlikte hançereden testere sesi gibi bir ses çıkarılarak yapılan zikre ise, zikr-i erre veya zikr-i minşârî (testere zikri) denilmiştir.(1)

Zikir, sevgiliye karşı duyulan sevginin alameti ve eseridir. Çünkü bir şeyi seven onu çok anar. Zikir esnasında zikreden, zikredilenden başka her şeyden geçer. Yani zâkir, zikirde mezkûrdan (Allah) başka her şeyi unutur. Zinnûn-i Mısrî şöyle der: “Hakiki manada Allah’ı zikreden bir zâkir, O’nun zikri yanında her şeyi unutur. Allah Teâlâ da onu her şeyden muhafaza eder.”(2)

İçtimaî hayatı çekilmez hale getiren amil, insanların mâsivâya karşı olan meyilleridir. Zikre duyulan ihtiyaç sayesinde sûfînin kalbinde yer alan bir takım dünyevi ihtiraslar kaybolur ve yerini Allah sevgisine terk eder. Samimiyetten uzak, çeşitli menfaatler hayal edilip yapılan veya bir alışkanlık haline getirilen zikrin, ahlâk edinilmedikçe kişiye bir fayda sağlayamayacağı da aşikârdır.(3)

Kur’ân’da 254 yerde geçen zikir lafzı, mutasavvıflar tarafından genel olarak Allah’ı, özel olarak da Elest Bezmi’nde O’na verilen sözü hatırlamak şeklinde anlaşılır. Zikir, Elest Bezmi’nde hatırlamak, semâ da Elest Bezmi’nde Allah’ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”(el-A’`râf, 7/172) hitabını duymak manasınadır denilmiştir.

Allah’ı unutmamak ya da O’nu isim ve sıfatlarıyla anmak konusunda pek çok âyet ve hadisler mevcuttur.

Zikir İle İlgi Âyet-i Kerimeler

Zikir kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de lügat anlamlarına uygun olarak Allah’ı anmak, daima hatırlayıp unutmamak manalarına kullanıldığı gibi namaz, Kur’an anlamlarında da kullanılmıştır.

1. Kur’an anl-----: “Kur’ân'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.”(el-Hicr, 15/9)

2. Cuma namazı anl-----: “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.”(el-Cum’a, 62/9)

3. İlim anl-----: “Biz, senden önce de, kendilerine vahiy verdiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız bilenlerden sorunuz.”(el-Enbiyâ, 21/7)

4. Bizzat zikir anl-----:“Onlar ayakta iken, otururken, yanları üzere Allah’ı anarlar.”(Âl-i İmrân, 3/191)

“Namaz kıldıktan sonra Allah’ı ayakta, oturarak, yanlarınız üzere anın.”(en-Nisâ, 4/103)

“Ey Mü’minler! Allah’ı çok çok anın.”(el-Ahzâb, 33/41)

“Allah’ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz.”(el-Cum’a, 62/10)

“Kalpler ancak Allah’ın zikri ile tatmin olur.”(er-Râ’d, 13/28)

“Allah’ı çok zikreden erkek ve kadınlar yok mu? Cenâb-ı Hak’tan onlara mağfiret ve büyük ecir hazırlanmıştır.”(el-Ahzâb, 33/35)

“Münafıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Allah da onların bu çabalarını başlarına geçirir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı pek az anarlar.”(en-Nisâ, 4/142)

“Hacc ibadetlerinizi bitirince (Müzdelife’de) babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah’ı anın.”(el-Bakara, 2/200)

Zikir İle İlgi Hadisi Şerifler:

Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Amellerinizin en hayırlısı; Melikiniz (Rabbiniz) katında en temizi; derecenizi en çok yükselteni; altın ve gümüş infak etmekten, düşmanla boğaz boğaza mücadele ederek sizin düşmanı, düşmanın sizi öldürmesinden (şehit ve gazi olmaktan) daha faziletli olanı nedir, size haber vereyim mi?” Ashab: “Evet ey Allah’ın Rasûlü!” dediler. Rasûlullah (s.a.v.); “Allah Teâlâ’yı zikretmektir.” buyurdu.(İbn-i Mâce, Edeb 53)

Rasûlullah (s.a.v.); “Müferridler (Allah’a yakınlık konusunda) ilerlediler.” buyurdu. “Müferrid olanlar kimlerdir, ey Allah’ın Rasûlü?” sorusuna, “Allah’ı çok zikreden kadınlar ve erkeklerdir.” cevabını verdi.(4)

“Gafiller içinde Allah’ı anan kişi, harpten kaçanlar arasında cihada devam eden gibidir.”(Tirmizi; Ahmed b. Hanbel)

Rasûlullah (s.a.v.), “Ya Rasûlallah, en faziletli amel hangisidir?” diye sorulduğunda; “Dilin, zikr-i ilâhî ile meşgul iken ölmendir.” buyurmuşlardır.(Et-Terğîb ve’t-Terhîb, 2/395)

“Kulum Beni andığında ve dudaklarını Benim için kıpırdattığında Ben onunla beraberim.”(Buhârî)

“Âdemoğlu Allah’ın zikrinden daha kolay kendisini Allah’ın azabından kurtaracak bir amel işlemiş değildir.”(Tirmizî)

“Cenâb-ı Hakk’ı çok zikir ve tesbih ederek o derece mest olun ve kendinizden geçin ki; sizi gören münafıklar deli olmuş mecnun zannetsinler.”(Müsned)

“Onlar öyle adamlardır ki; onlarla düşüp kalkanlar bile şakî olmazlar, mesûd olurlar.”(Buhârî)

“Cennet bahçelerine (Allah’ı zikir için teşkil edilen halkalara) uğradığınızda nimetlerinden yiyiniz.”(Tirmizî, Daavât 82)

“Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar oturup Allah’ı zikretmem, benim için dört köle azat etmekten daha hayırlıdır.”(Ebû Dâvût, İlim 11)

Zikrin Çeşitleri

Zikir, tasavvuf erbabı tarafından âyet ve hadislerin ışığında sâlikin seyr-i sülûkunu gerçekleştirirken olmazsa olmaz bir şart kabul edilmiş;(5) açık ve gizli olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Bunlardan hangisi benimsenirse benimsensin, her amelde olduğu gibi bu ibadette de ihlâs şartı aranmıştır.

1. Cehrî (açık) zikir: Yüksek sesle veya çevrede bulunanların işitebilecekleri bir şekilde sesli olarak yapılan zikirdir. Bu tür zikri esas alan tarikatlara cehrî tarikatlar denilir.

2. Hafî (gizli) zikir: Zikredenin sadece kendinin işitebileceği bir şekilde alçak sesle yaptığı zikirdir. Bu zikri esas alan tarikatlara ise hafî tarikatlar denilir. Nakşibendîler ve melâmet ehli kimseler hafî zikri; Kâdirîler ve Rufâîler ise cehrî zikri tercih etmişlerdir.

İmam Nevevî, konu ile ilgili fetvasında cehrî zikrin bir mahzur olmadığı takdirde meşrû ve mendub olduğunu söyler. Şâfiî mezhebine göre ise cehrî zikir, hafî zikirden daha faziletli kabul edilmiştir. Şayet bir kimse, riya endişesi duyar ve bundan dolayı tereddüde düşerse, hafî zikir onun için faydalıdır. Yalnız kaldığında ise cehrî zikri tercih etmesi tavsiye edilmiştir. Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Ve Rabbini sabah akşam tevazu içinde yalvararak ve korkarak ve de sesini yükseltmeden an. Sakın gafillerden olma.”(el-A`’râf, 7/205)

Zikrin Yapılış Şekilleri

Zikir, mutlak ve mukayyed olmak üzere iki kısımda icra edilir. Mukayyed zikir, namazdan sonra yapılan tesbih, tahmid ve tekbirler, yemekten sonra, yatarken vs. yapılan dua, istiğfar ve ezkârdır. Mutlak zikir ise, zaman ve mekânla alakalı değildir. Mü’min her halükarda Rabbini anmalı, O’nu dilinden düşürmemelidir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de; “Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et.”(Âl-i İmrân, 3/41) buyrulmuştur.

Binaenaleyh, unutmaktan ve gafletten kurtulma manalarına gelen zikri, Herevî Menâzilü’s-Sâirîn’de üç dereceye ayırmıştır:

1. Dil ile yapılan zikir: Belli esma ve ibarelerin telaffuz edilmesi suretiyle olan zikirdir.

2. Kalp ile zikir: Zikredileni kalbin düşünmesi, zikredilenin kalpte hazır olması veya kalbin zikredilenin huzurunda bulunması suretiyle olur.(6) Denilmiştir ki, “Zikir kalbe iyice yerleşirse, tıpkı şeytana yaklaşan insanın çarpılması gibi, o kalbe yaklaşan şeytan da çarpılır ve sar’aya yakalanır. Bunu gören öbür şeytanlar toplanırlar ve ‘Buna ne oldu derler?’ ‘Ona insan dokundu.’ denilir.”(7)

3. Hakiki zikir: Nefis dâhil, ağyarı nefyederek yapılan zikirdir ki bu mertebede zâkir, mezkûr ve zikir birleşmiş durumdadır. Başka bir ifade ile hakiki zikir, Hakk Teâlâ’nın kulu ezelde zikreylemesini müşahede ederek, kendi zikrini görmekten kurtulmasıdır.(8) Bu da Allah’ın seni andığını görmen, kendi zikrini unutup Allah’ı bekasıyla zikretmendir.

Öyleyse kul, kalbin daimi zikri mertebesine lisan zikri ile vasıl olur. Kul, hem dil, hem de kalple zikir halinde iken sülûkunda kemal vasfına ancak bu şekilde ulaşabilmektedir. Seyr-i sülûkun en önemli esaslarından biri zikirdir ve salikin gıdası durumundadır. Bu gıda ile beslenmeyen salikin manen sıhhat bulması düşünülemez. Bu dünyada Hakk’ı anmayanın, öteki âlemde hatırlanıp tanınmayacağı tabiidir. Bu sebeple salik, sıhhate kavuşmak için lisanî zikirle yetinmeyip, kalbî ve hakiki zikirle Allah’ı zikretmeli, gafletten uzaklaşmalıdır.(9)
Denilmiştir ki, Allah Teâlâ’yı kalp ile zikretmek müridlerin kılıcıdır (seyfu’l-müridîn). Onlar, düşmanlara karşı bu kılıçla savaşırlar, kendilerine gelen afet ve musibetleri bununla defederler. Bela ve musibet yaklaştığı zaman, kul kalbi ile Allah Teâlâ’ya sığınırsa, hoşlanmadığı her şeyi derhal kendinden savmış olur, kendisine gelen afet, yolunu değiştirir.(10)

Şurası bir gerçektir ki, zikrin en belirgin özelliklerinden biri, belli bir vaktinin olmayışıdır. Bütün vakitlerde kul, Allah’ı zikretmekle memurdur. Farz veya nafile olarak zikrin yapılmadığı bir zaman bulunmamaktadır. Namaz bütün ibadetlerin en şereflisi iken bazı vakitlerde kılınması caiz değildir. Hâlbuki kalp ile zikre her vakit devam edilebilir. Nitekim Allah Teâlâ; “Onlar ki ayakta, otururken ve yanları üzere Allah’ı zikrederler”(Âl-i İmrân, 3/191) “Namaz kıldıktan sonra Allah’ı ayakta, oturarak, yatarken anın.”(en-Nisâ, 4/103) buyurmaktadır.

Allah’ı zikretmenin tefekkürden daha faziletli olduğu konusunda Ebû Abdurrahman, Ebû Ali Dekkak’a; “Zikir mi, yoksa fikir mi daha mükemmeldir?” diye sormuş; Dekkak’ın, “Şeyhin bu konudaki görüşü nedir?” şeklinde karşılık vermesi üzerine Ebû Abdurrahman şunları söylemiştir: “Bana göre zikir, fikirden (tefekkür) daha mükemmeldir. Çünkü zikir Hakk Teâlâ’nın vasfıdır. (Allah zikretti denilir.) Fikir O’nun vasfı değildir. (Allah düşündü denilmez.) Allah Teâlâ’nın vasfı olan bir şey, insanlara mahsus olan bir şeyden daha mükemmeldir.”

Zikrin özelliklerinden bir diğeri de zikre, zikirle mukabele edilmiş olmasıdır. Allah Teâlâ; “Beni zikredin ki, Ben de sizi anayım.”(el-Bakara, 2/152) buyurmuştur.
Bir hadîs-i şerifte ise Cebrâil (a.s.)’ın Rasûlullah (s.a.v.)’e geldiği ve şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Allah Teâlâ buyuruyor ki: Hiçbir ümmete vermediğimi senin ümmetine ihsan ettim.” Rasûlullah, “O nedir Ya Cebrâil?” diye sordu. Cebrâil: “Allah Teâlâ’nın; ‘Beni zikredin ki, Ben de sizi anayım’ buyurmuş olmasıdır. Allah diğer ümmetlerden hiçbirine bu şekilde hitap etmemiştir.” diye cevap verdi.(11)
Allah’ı çokça anmanın bereketi hakkında Ebû Süleyman Dârânî şöyle demiştir: “Cennet’te bir ova vardır ki, kul Allah’ı zikre başladığı zaman melekler bu sahaya ağaç dikmeye başlarlar. Bazen meleklerden biri bu işe ara verir. ‘Neden duruyorsun?’ denildiğinde: ‘N----- ağaç diktiğim şahıs zikre ara verdi de ondan.’ diye cevap verir.

Hasan Basrî, manevi zevklerin üç şeyde aranması gerektiğini söylerken bunlar arasında zikri de sayar ve şöyle der: “Manevî zevki (halâveti) şu üç şeyde arayınız. Namaz, zikir ve Kur’an okuma. Eğer buralarda halâveti bulursanız ne âlâ. Bulamazsanız biliniz ki, zevkle amel etme kapısı kalbin katılığı sebebiyle size kapalıdır.”(12)

Zikrin Faydaları

Zikrin faydaları sayılmayacak kadar çoktur. Bunlardan bazıları şunlardır:

1. Zikir, şeytanı kişinin yanından uzaklaştırır ve Allah Teâlâ’nın hoşnutluğunu kazandırır.

2. Kalpten gam ve tasayı giderir.

3. Kalbe ferah, sevinç ve rahatlık verir.

4. Kalbi ve yüzü nurlandırır.

5. Bedeni ve kalbi güçlendirir.

6. Dinin ruhu olan sevgi ve muhabbeti temin eder.

7. İhlâs kapısının açılmasına vesile olur.

8. Allah’a kurbiyeti sağlar, mârifet kapılarından en büyüğü o sayede açılır.

9. Zikir, kalbin hayatiyeti için balığın suya duyduğu ihtiyaç gibidir.

10. Kalbi cilalandırır.

11. Zikir, hataları önler, hatta giderir, yok eder.

12. Allah’ı zikreden kimse, Allah’a yaklaşır, hatta O’nunla beraber olur.

13. Zikir, kalbin şifa ve ilacı, gaflet ise marazıdır.

14. Zikir, Cehennem ile kul arasında bir duvardır.

15. Zikir, dilin gıybet, yalan vs. gibi batıl ve haram şeylerle meşguliyetini önler.
Allah’ı anmanın insana sağladığı yarar ve faydaların yanında, bundan uzaklaşmanın da bir takım cezaları gerektirdiği muhakkaktır. Nitekim Allah Teâlâ: “Kim beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.”(Tâhâ, 20/124) buyurmaktadır.
Bu konuda Sehl b. Abdullah Tüsterî (rh.a.) şöyle demiştir: “Rab Teâlâ’yı unutmaktan (ki buna nisyan denir) ve O’nu zikretmemekten daha büyük bir günah bilmiyorum.”(13)

Biz de Hz. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in şu mübarek sözleriyle konumuza son verelim: “Allah’ım! Sen’i zikredebilmek, Sana şükredebilmek ve Sana güzel ibadet yapabilmek hususunda bizlere yardım et! Bizlere Receb ve Şaban’ı mübarek kıl, bizi Ramazan’a ulaştır! Âmin!

Kaynakça:
1. ULUDAĞ Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Marifet Yay., İst. 1996, 229.
2. Kuşeyrî, Risâle, Trc. Süleyman Uludağ, Dergâh Yay., 368.
3. ERAYDIN Selçuk, Tasavvuf ve Tarikatlar, İFAV, 127.
4. Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 3; Müferrid: İnzivaya çekilerek sadece Allah’ı zikreden, başkasını aklına bile getirmeyen kişi demektir. Bkz. Kelâbâzî, Taarruf, Trc. Süleyman Uludağ, Dergah Yay., 154.
5. İmam Kuşeyrî’ye göre zikir, Hakk Teâlâ’ya giden yolda kuvvetli bir esastır. Hatta bu yolda temel şart zikirdir. Devamlı zikir müstesna başka bir şekilde hiç kimse Allah’a ulaşamaz. Bkz. Kuşeyrî, a.g.e., 367.
6. ULUDAĞ Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Marifet Yay., İst. 1996, 229.
7. Kuşeyrî, a.g.e., 372.
8. Ankaravî, Minhâcü’l-Fukarâ, 206.
9. YETİK Erhan, İsmail-i Ankaravî Hayatı Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri, İşaret Yay., 212.
10. Kuşeyrî, a.g.e., 368.
11. Kuşeyrî, a.g.e., 370.
12. Kuşeyrî, a.g.e., 371.
13. Kuşeyrî, a.g.e., 372.

Emekdar Üye 14 Şubat 2008 23:31

Cvp: Zikir
 

* Zikir *


250. Zikir ehli olunuz. Kur'an'da zikir Öğüt vermek, nasihat etmek, davet etmek, hatırlamak, anmak, namaz kılmak, Kur'an okumak ve en son olarak da dil ile anmak anlamlarında kulanılmıştır. Bu son anlam daha çok "teşbih" olarak isimlendirilir ki bu da Kur'an'da zikirden ayrı olarak emredilmiştir.

251. Tüm çeşitleriyle zikir kalplerin şifası, ruhların gıdası, günah hastalığının devası, gönüllerin safası, gözlerin cilası, şeytanın belası, kulun Rabbına karşı şükran ve vefasıdır. Zerreden kürreye, habbeden kubbeye, mikro kozmostan makro kozmosa, atomaltından evrene, hücreden insana, canlıdan cansıza tüm yaratıkların ortak dilidir "teşbih". Her bir şey kendi usanınca O'nu anmakta, O'nu hatırlatmakta, O'nu göstermekte, O'na yürümektedir.

252. En çok neyi sevdiğinizi, ne ile ilgilendiğinizi öğrenmek istiyorsanız, en çok neyi andığınıza bakınız. Sevip de anmamak vefasızlık, anıp da sevmemek riyakarlıktır. Allah'ı hatırlamanın kalbî olanına zikir, kavlî olanına da teşbih denir. Siz ikisinden de geri kalmayınız. Bu iki boyut tüm ibadetlerde, özelikle de namazda kendisini açıkça gösterir. Zaten namaz "en büyük zikir" değil midir?



253. Zikir, dilden daha çok kalbin ve zihnin bir eylemidir. Bu yönüyle konuşmadan daha çok duyma ve düşünmeyle alakalıdır. "Kaygı" anlamını vediğimiz 'duygu' türü tam anlamıyla bir 'zikir'dir. Kimin neyi çok zikrettiğini öğrenmek isteyen 'kaygı'sının ne olduğuna baksın. Kaygısız insan zikre değmez. Süfli ve dünyevi kaygılar taşıyan insanın zikriyle, ulvi ve uhrevi kaygılar taşıyan insanın zikri elbet çok farklı olacaktır.

254. Kur'an'da zikir ve teşbih üzerinde tekrar tekrar durulmasının nedeni, insanın manevi ve maddi hassalarına Allah'ı nakşetmek, yani "meleke kesbetmek" içindir. Unutmayınız ki terbiye ısrar ve tekrardır. En büyük terbiyeci olan Allah kullarını terbiye ederken ısrar eder, tekrar eder. Eğer maddi ve manevi organlar meleke kesbedecek olursa işte o zaman ünlü Kudsi hadiste buyrulduğu gibi, göz bakarken Allah'ın nuruyla bakacak, gönül severken O'nun aşkına sevecek, dil söylerken O'nun adını anacak, kulak dinlerken O'nun mesajını alacak, zihin üretirken O'na bağlanacak, muhayyile çalışırken O'nun çizdiği sınırlara riayet edecek, ayak yürürken, el tutarken O'nun kudretiyle, O'nun için, O'nunla yürüyecek, tutacak.... Özetle, o zaman "Allah'ın ahlakıyla ahlaklanınız" Peygamberi emrine uymuş olacaksınız.


Mustafa İSLAMOĞLU

Emekdar Üye 14 Şubat 2008 23:32

Cvp: Zikir
 

İbadetin ruhu: Zikir ve ihlâs

Namaz, oruç, hac gibi ibadetlerin, iyiliği emretmek, kötülü engellemek (emr-i bi’l ma’ruf, nehy-i ani’l münker) gibi hallerin özü ihlas ve samimiyettir. İbadetlerin damarlarında dolaşan kan da zikirdir. Zikir, hem dil, hem kalb, hem beden ve hem de vicdanın bütün erkânıyla yerine getirilen bir vazife ve bir kulluk borcudur. Cenâb-ı Hakk’ı bütün esmâ-i hüsnâsıyla, bütün kudsi sıfatlarıyla yâd etmek, hamd ü senâyla anmak, tesbihlerle gerilmek, kitabını okumak, O’nun rehberliğine sığınmak; kâinat kitâbındaki ayetlerini manâ-yı harfiyle mırıldanmak; aczini ve fakirliğini duâ lisânıyla ilân etmek.. evet, bunların hepsi lisâna, dile âit birer zikirdir. Emir ve yasakları ciddî bir duyarlılıkla hayata taşıyıp yaşamak, her emir ve her yasakla kendisine yapılan teklifleri vicdanında hissederek, iştiyakla emirlerin îfâsına koşmak ve derin bir mes’ûliyet şuuruyla yasaklardan kaçınmak da bedenî zikirdir ki, dil ile yapılan zikrin derinliği de büyük ölçüde bu ikinci zikirden kaynaklanmakta ve bu “ani’l merkez” güçle bir ölümsüz ses hâline gelmektedir. Öyleyse asıl olan, dile ait zikri ve bedenî zikir diyebileceğimiz aksiyonu beraber götürmektir.

Ali Budak

Emekdar Üye 14 Şubat 2008 23:33

Cvp: Zikir
 

Zikrin en ustunu la ilahe illellah; duanin en makbulu el-hamdulillah demektir. Iman bir irtibat ve uyanikliktir. Bu anlamda mumin de sorumlu ve dolayisiyla uyanik insan demektir. Cunku o, sahip oldugu degerlerin verdigi tabii ve surekli bir uyaniklik icinde olmak zorundadir. Aslinda bu, muminin bizzat kendisine karsi sorumlulugu anlamindadir.
Mumin sahip oldugu degerleri ve sorumluluk suurunu kendisine vermis olan ile surekli bir irtibat kurma ihtiyacindadir. Zikir (anma) ve dua (tesekkur ve uyarma) bu ihtiyacin karsilanma yollaridir. Rabb-kul iliskilerindeki ana irtibat yollarindan biri iste bu, kuldan Rabba yonelik olan zikir-dua baglantisidir.
Burada hemen isaret edilmesi gerekli olan nokta sudur: Zikir ve duanin mecburi olmamakla beraber belli ifadeleri, kelimeleri yani sozleri olacaktir. Kelime ve sozler, kul-Rabb arasindaki irtibatin sifreleri olarak muminin tam bir vecd ve dikkat haline, Allah Resulunun tarif ve tesbitiyle Allahi goruyormuscasina kulluk yapma cizgisine, ihsan kalitesine ulastiran araclardir. Bu sebeble de zikir ve dua anlami tasiyan her sozun bir degeri oldugu aciktir. Ancak bunlar arasinda da hic kuskusuz bir en isabetlisi, en ustunu, en makbulu, en uygunu olacaktir. Iste hadisimiz bizi bu noktada aydinlatmaktadir: Zikrin en ustunu la ilahe illellah; duanin en makbulu el-hamdu lillah demektir.

Emekdar Üye 14 Şubat 2008 23:34

Cvp: Zikir
 
Hadis-i Şeriflerde Zikir Kavramı


“Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur: ‘Ben kulumun Beni sandığı gibiyim ve Bana dua ettiği, Beni zikrettiği zaman onunla beraberim. Kim Beni kendi nefsinde zikrederse (içinden geçirirse), Ben de onu kendi nefsimde zikrederim (içimden geçiririm). Kim Beni kalabalıkta, bir cemaat içinde zikrederse, Ben de onu, ondan daha hayırlı bir cemaat içinde zikrederim. O, Bana bir karış yaklaşırsa Ben ona bir arşın (adım) yaklaşırım. O Bana bir arşın yaklaşırsa, Ben ona bir kulaç yaklaşırım. O Bana yürüyerek gelirse Ben ona koşarak giderim. Kim Bana şirk koşmaksızın bir arz dolusu günahla gelse, Ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım.” (Buhârî, Tevhid 15, 35, 50; Müslim, Zikir 2, hadis no: 2675, 4/2061, Tevbe 1; Tirmizî, Deavât 142, hadis no: 3598)

“Allah’ı zikredenle zikretmeyen, diri ile ölü gibidirler.” (Buhârî, Deavât 67)

“İçerisinde Allah zikredilen evlerin misali ile içerisinde Allah zikredilmeyen evlerin misali, diri ile ölünün misali gibidir.” (Buhârî, Deavât 66; Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn 211, hadis no: 779)

"Allah'ı unutarak lüzumsuz konuşmalara dalmayın. Çünkü Allah hatırlanıp zikredilmeden yapılan uzunca konuşmalar, kalbi katılaştırır. Allah'tan en uzak olan kimse, kalbi katı olandır." (Tirmizî, Zühd, 62)

“Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere otururlarsa, melekler onları kuşatır, rahmet onları kaplar, üzerlerine sekîne (huzur, feyiz) iner ve Allah onları yanındakilere (meleklere) zikreder.” (Müslim, Zikir 25, 30, hadis no: 2689, 2700, 4/2069; Tirmizî, Deavât 7, hadis no: 3375)

“Kim bir yere oturur ve orada Allah’ı zikretmez (ve hiç zikretmeden kalkar) ise Allah’tan ona bir noksanlık vardır. Kim bir yere yatar, orada Allah’ı zikretmezse, ona Allah’tan bir noksanlık vardır. Kim bir müddet yürür ve bu esnâda Allah’ı zikretmezse, Allah’tan ona bir noksanlık vardır.” (Ebû Dâvud, Edeb 31, 107, hadis no: 4856, 5059; Tirmizî, Deavât 8, hadis no: 3377). Hadis, Tirmizî’de şu şekilde gelmiştir: “Bir cemaat bir yerde oturur ve fakat orada Allah’ı zikretmez ve peygamberlere salât okumazlarsa, üzerlerine bir ceza vardır. (Allah) Dilerse onlara azab eder; dilerse mağfiret eder.” (Tirmizî, Deavât 8, hadis no: 3377)

Allah Rasûlü'nün (s.a.s.) ashâbından bir grup Peygamber'e şöyle demişlerdi: "Yâ Rasûlallah! Mal mülk sahibi kimseler, ecirlerin tamamını alıp götürdüler. Onlar bizim gibi namaz kılıyorlar, bizim gibi oruç tutuyorlar. (Ayrıca) mallarının fazlasını da tasadduk ediyorlar." Bunun üzerine Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Allah sizin için de tasadduk edeceğiniz şeyler hazırlamamış mı? Şüphesiz her bir tesbih bir sadaka, her bir tekbir bir sadaka, her bir tahmîd bir sadaka, her bir tehlîl bir sadaka, iyiliği emretmek, birinizin eşi ile cinsî münâsebette bulunması bir sadakadır." Bu söz üzerine ashâb: "Yâ Rasûlallah, birimiz şehvetinden dolayı hanımı ile münâsebette bulunur; bundan da sevap olur mu?" deyince Efendimiz şöyle buyurdu: "Şayet o kimse şehvetini haram bir yolla tatmin etseydi bir günah işlemiş olmaz mıydı? Aynı şekilde helâl bir yolla da şehvetini tatmin ederse ona bir sevap vardır." (Müslim, Zekât 53, hadis no: 1006)

“Dünya mel’undur, içindekiler de mel’undur; ancak Allah Teâlâ’yı zikir ve zikrullah’a yardımcı olanlarla âlimler ve ilim öğrenenler hâriç.” (Tirmizî, Zühd 14, hadis no: 2323; İbn Mâce, Zühd 3, hadis no: 4112) Bu hadis, farklı şekillerde de rivâyet edilmiştir: “Dünya mel’undur, Allah için olanlar hâriç.”, “Dünya mel’undur, içindekiler de mel’undur; emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker ve zikrullah hâriç.”, “Dünya mel’undur, içindekiler de mel’undur; Allah’ın rızâsı için yapılanlar hâriç.” (K. Sitte Terc. 7/238-239)

“Kim akşamdan temizlik üzere (abdestli olarak) zikredip uyursa (uyku bastırıncaya kadar Allah’ı zikrederse) ve geceleyin de uyanıp Allah’tan dünya veya âhiret hayırlarından bir şey isterse, Allah Teâlâ, istediğini mutlaka ona verir.” (Ebû Dâvud, Edeb 105, hadis no: 5042; Tirmizî, Deavât 100, hadis no: 3525)

“Allah’ın, yollarda dolaşıp zikredenleri araştıran melekleri vardır. Allah Teâlâ’yı zikreden bir cemaate rastlarlarsa, birbirlerini 'aradığınıza gelin' diye çağırırlar. (Hepsi gelip) onları kanatlarıyla kuşatarak dünya semâsına kadar arayı doldururlar. Allah, -onları en iyi bilen olduğu halde- meleklere sorar: ‘Kullarım ne diyorlar?’ ‘Seni tesbih ediyorlar, Sana tekbir okuyorlar, Sana tahmîd (el-hamdü lillâh) okuyorlar. Sana ta’zim (temcid) ediyorlar’ derler. Rab Teâlâ sormaya devam eder: ‘Onlar Beni gördüler mi?’ ‘Hayır!’ derler. ‘Ya görselerdi ne yaparlardı?’ ‘Eğer Seni görselerdi ibâdette çok daha ileri giderler; çok daha fazla ta’zim, çok daha fazla tesbihde bulunurlardı’ derler. Allah tekrar sorar: ‘Onlar ne istiyorlar?’ ‘Senden cennet istiyorlar.’ ‘Cenneti gördüler mi?’ der. ‘Hayır Ey Rabbimiz!’ derler. ‘Ya görselerdi ne yaparlardı?’ der. ‘Eğer görselerdi, derler, ‘cennet için daha çok hırs gösterirler, onu daha ısrarla isterler, ona daha çok rağbet gösterirlerdi.’ Allah Teâlâ sormaya devam eder: ‘Neden istiâze ediyorlar (sığınıyorlar)?’ ‘Cehennemden istiâze ediyorlar’ derler. ‘Onu gördüler mi?’ der. ‘Hayır Rabbimiz, görmediler!’ derler. ‘Ya görselerdi ne yaparlardı?’ der. ‘Eğer cehennemi görselerdi ondan daha şiddetli kaçarlar, daha şiddetli korkarlardı’ derler. Bunun üzerine Rab Teâlâ şunu söyler: ‘Sizi şâhid kılıyorum, onları affettim!” Rasûlullah (s.a.s.) sözüne devamla şunu anlattı: “Onlardan bir melek der ki: ‘Bunların arasında falanca günahkâr kul da var. Bu onlardan değil. O başka bir maksatla uğramıştı, oturuverdi.’ Allah Teâlâ; ‘Onu da affettim, onlar öyle bir cemaat ki, onlarla oturanlar da onlar sâyesinde bedbaht olmazlar’ buyurur.” (Buhârî, Deavât 66; Müslim, Zikr 25, hadis no: 2689; Tirmizî, Deavât 140, hadis no: 3595)

Emekdar Üye 14 Şubat 2008 23:35

Cvp: Zikir
 
“Allah’ı zikreden bir cemaatle sabah namazı vaktinden güneş doğuncaya kadar birlikte oturmam, bana İsmâil’in oğullarından dört tanesini âzâd etmemden daha sevimli gelir. Allah’ı zikreden bir cemaatle ikindi namazı vaktinden güneş batışına kadar oturmam dört kişi âzâd etmemden daha sevimli gelir.” (Ebû Dâvud, İlm 13, hadis no: 3667) (Burada, Allah’ı zikirden maksat, her çeşit zikir olabilir: Kur’an tilâveti, tesbih, tehlil, tahmid, salevât, ilimle meşgul olmak, tefsir, hadis gibi şer’î ilimlerin öğrenilmesidir (K. Sitte, c. 6, s. 520).

“Abdest imanın yarısıdır. Elhamdü lillâh mizanı (amel terazisini) doldurur; sübhânallahi ve’lhamdü lillâh arz ve semâ arasını doldurur. Namaz nurdur; sadaka burhandır; sabır ziyâdır; Kur’an ise, lehine veya aleyhine bir hüccettir. Herkes sabahleyin kalkar, nefsini (Allah'a veya şeytana) satar; kimisi kurtarır, kimisi de helâk eder.” (Müslim, Tahâret 1, hadis no: 223; Tirmizî, Deavât 91, hadis no: 3512; Nesâî, Zekât 1) Hadisin Tirmizî’de gelen başka bir vechi şöyledir: “Tesbih mîzânın yarısıdır; elhamdü lillâh mîzan doldurur; tekbir ise gökle yer arasını doldurur. Oruç sabrın yarısıdır; temizlik imanın yarısıdır.”

Hz. Ali anlatıyor: “Fâtıma’nın, değirmen kullanmaktan elleri yara oldu, kırba ile su taşımaktan da omuzları incinmişti. Peygamber’e hizmetçi getirilmişti. Ben Fâtıma’ya dedim ki: “Babana gidip O’ndan bir hizmetçi ister misin?” O da babası Rasûlullah’ın yanına gitti. O, yanındaki bazı adamlarla konuşuyordu. Fâtıma da (bir şey söylemeden) geri döndü. Ertesi gün Rasûlullah Fâtıma’ya gelerek: “Kızım, ihtiyacın ne idi?” diye sordu. Fâtıma sükût edip cevap vermedi. Ben araya girip: “Ben anlatayım Ey Allah’ın Rasûlü!” dedim ve açıkladım: “Fâtıma’nın değirmen kullanmaktan elleri yara oldu, kırba ile su taşımaktan da omuzları incindi. Köleler gelince ben kendisine, size uğramasını, sizden bir hizmetçi istemesini ve böylece biraz rahata kavuşmasını söyledim. Bu açıklamam üzerine Rasûlullah: “Ey Fâtıma, Allah’tan kork! Allah'a olan farzlarını edâ et, âilenin işlerini yap. Yatağına girince otuz üç kere sübhânellah, otuz üç kere elhamdü lillâh, otuz dört kere Allahu ekber de; Böylece hepsi yüz yapar. Bu zikir, senin için hizmetçiden daha hayırlıdır.” buyurdular. Fâtıma (r.a.): “Allah’tan ve Allah’ın rasûlünden râzıyım” dedi. Rasûlullah ona hizmetçi vermedi.” (Buhârî, Fedâilu’l-Ashâb 9, Humus 6, Nafakaat 6, 7, Deavât 11; Müslim, 80 hadis no: 2727; Tirmizî, Deavât 24, hadis no: 3405; Ebû Dâvud, Harâc 20, hadis no: 2988, 2989, Edeb 109, hadis no: 5062-5063) (Hadisin bazı vecihlerinde, Rasûlullah, “Suffe ashâbı ihtiyaç içerisinde kıvranırken ben size hizmetçi veremem” şeklinde cevap vermiş, “fazla köle olsa satıp parasıyla Suffe ashâbının bazı ihtiyaçlarını karşılamaya çalışacağını” belirtmiştir. Bazı rivâyetlerde: “Bedir yetimleri (ihtiyaçta) sizi geçti”, bir başka rivâyette: “Ey Fâtıma sabret! Kadınların en hayırlısı, âilesine faydalı olandır.” buyurmuştur.

“Namaz, oruç ve zikir; Allah yolunda infak (harcama) üzerine yedi yüz misli katlanır.” (Ebû Dâvud, Cihad 14, hadis no: 2498) (Bu hadisin izahı sadedinde İbn Kayyim, zikir ile cihad ilişkisi konusunda üç mertebe olduğunu ifade ederek, hem zikir ve hem cihadın birlikte yapılmasının en üst mertebe olduğunu belirtir. Âyetten delil getirir: “Ey iman edenler, düşman bir grupla karşılaştınızmı sebat edin ve Allah’ı çok zikredin ki başarıya erişesiniz.” (8/Enfâl, 45) “İkinci mertebe, cihad etmeksizin zikretmek. Bu, önceki mertebeden düşüktür. Üçüncü mertebe ise, zikretmeden cihad etmek; Bu her ikisinden de düşüktür. Çünkü cihad, zikir sebebiyle konulmuştur. Cihaddan maksat, Allah’ın zikri ve ibâdetin sadece O’na yapılması, O’nun bir bilinmesi, O’nun zikri, sadece O’nun ma’bud kılınmasıdır. Zikir, mahlûkatın yaratıldığı gâyeyi teşkil etmektedir” der. (K. Sitte, 13/251)

"Yedi sınıf insan vardır ki Allah onları kendi (arş'ının) gölgesinden başka hiçbir gölge bulunmayan (kıyâmet) gün(ün)de (arş'ının) gölgesinde gölgelendirecektir. (Bunlar) Âdil imam (yönetici), Allah'a ibâdet ede ede yetişen genç, kalbi mescidlere bağlı olan kimse, Allah için sevişen, O'nun için bir yere gelen; O'nun için birbirinden ayrılan iki kimse, kendisini mevkî sahibi ve güzel bir kadın (fenâlığa) dâvet ettiği halde: 'Ben Allah'tan korkarım' diyen adam, sol elinin verdiğini sağ eli duymayacak derecede gizli sadaka veren kimse ve tenha bir yerde Allah'ı zikrederek gözleri boşanan kimsedir." (Müslim, Zekât 91, hadis no: 1031)

"Size amellerinizin en iyisini, Rabbinizin huzurunda en temizini ve derecelerinizde en yükseğini, altın ve gümüş infak etmekten daha hayırlısını, düşmanla karşı karşıya gelip siz onların, onlar sizin boyunlarınızı vurmaktan daha iyisini söyleyeyim mi?" buyurdu. 'Evet' dediler. "Allah'ı zikir" dedi. (Tirmizî, Deavât 6)

"Cennet bahçelerini gördüğünüz zaman orada otlayınız." 'Cennet bahçeleri nedir?' diye soruldu. "Zikir halkalarıdır" buyurdu. (Tirmizî, Deavât 83; Ahmed bin Hanbel, 3/150)

Muaz bin Cebel, Allah'ın Rasûlünden duyduğu son sözün şu olduğunu anlatıyor: 'Allah'a hangi amel daha hoş gelir?' dedim. "Dilin, Allah'ı zikirle ıslanmış olarak ölmen" buyurdu. (et-Terğîb 2/395, Taberânî'den)

"Her şeyin bir cilâsı vardır; kalplerin cilâsı da Allah'ı zikretmektir. İnsanı Allah'ın azâbından en çok koruyacak şey, ancak zikrullahtır." 'Allah yolunda cihad da mı (zikirden hayırlı) değil?' dediler. "Hayır, kesilinceye kadar vuruşsa dahi" dedi. (Buhârî, Deavât 5)

Hz. Muaz bin Cebel (r.a.) anlatıyor: “Kul, kendini Allah’ın azâbından kurtarmada zikrullahtan daha etkili bir ameli işlememiştir.” (İmam Mâlik, Muvattâ, Kur’an 24, hadis no: 1, 211; Tirmizî, Deavât 6, hadis no: 3374; İbn Mâce, Edeb 53, hadis no: 3790)

Emekdar Üye 14 Şubat 2008 23:36

Cvp: Zikir
 

[B]İkİ DÜnya MutluluĞunun Anahtari: Zİkİr

Bütün ibadetler bir tür zikirdir. Ancak asıl zikir, kalbin derinliklerine inen ve onu fetheden zikirdir. Bu zikrin sonucunda, kalp Yüce Allah'ı tanır, O'na bağlanır ve O'ndan başkasını aramaz. İşte bu hal, gerçek hürriyyettir. Bütün korku ve endişelerden kurtulmak, bu dünyada huzura, ebedi alemde de sonduz mutluluğa ulaşmaktır. Her insanın farklı beklenti ve endişeleri vardır. Herkes beklentilerine ulaşmak ve endişelerinden kurtulmak ister, bunun için her yolu dener.

Sonu ölüm ve son durağı ahiret olan insan için en büyük hedef, Yüce Yaratıcısı’nın hoşnutluğuna ulaşmaktır. Böylece ebedi saadet yurdu cennete girmek ve Yüce Allah'ın cemalini görmektir. Yüce Allah'ın bir kulundan razı olması en büyük saadettir. Bu nimet, cennetten daha büyüktür. İnsanın gerçekten endişelenmesi gereken en büyük tehlike, ilâhî sevgi ve rahmetten mahrum kalıp, ebediyyen Yüce Allah'ın gazabı altında bulunmak ve O’nun cemalini hiç görememektir. Bu azap, cehennemden daha şiddetlidir. Dünyadaki bütün korkular ve sıkıntılar bunun yanında hiç kalır. Kim Yüce Allah'ın rahmetiyle bu azaptan kurtulup ilâhî himayeye girerse, o kimse hedefine ulaşmış ve gerçek zaferi ele geçirmiş olur.

İLAHİ KAPILARIN ANAHTARI

İşte bu büyük hedefe ulaşmanın ve gerçek zafere kavuşmanın yolu zikirdir. Kur'an ve Sünnet, kurtuluş kapısı olarak zikri göstermiştir. Kalbin bitmeyen huzuru zikre bağlanmıştır. Zikir bütün hayır kapılarının anahtarı yapılmıştır.
Zikirsiz Allah dostluğu mümkün değildir. Bütün ibadet çeşitleri bir tür zikirdir. Ancak asıl zikir, kalbin derinliklerine inen ve onu fetheden zikirdir. Bu zikrin sonucu kalbin Yüce Allah'ı tanıması, O'na bağlanması ve O'ndan başkasını aramamasıdır. Arifler bu hali gerçek hürriyyet olarak tarif etmişler, bütün şerefi onda görmüşler ve bir ömür boyu onu ele geçirmek için çalışmışlardır.
Kuran ve Sünnet bizlere ısrarla zikri emretmektedir. Rasulullah A.S. Efendimiz zikir meclislerini cennet bahçelerine benzetmiş ve herkesi bu bahçenin meyvelerini toplamaya davet etmiştir. (Tirmizî, Ahmed)

Zikir bahçesinin meyveleri çoktur. Zikirle gelen ilâhî hediyeleri arifler saymakla bitirememişlerdir. Biz, burada bunların bir kısmına değineceğiz. Böylece Allah’ı bilmenin yolu olan zikrin ne kadar şerefli, faziletli, tatlı, faydalı ve gerekli olduğunu bir nebze anlama imkanımız olacak.
Konumuzla ilgili bütün ayetler, hadisler ve tecrübeler, zikrin marifetleri ve meyveleri hakkında özetle şunları söylüyor:
Zikir vuslat yoludur. Zikir kulu Yüce Rabbi’ne yaklaştırır. Zikir insanın marifetini ve muhabbetini artırır, manevi derecesini yükseltir. İhlâsla yapılan zikir, kul ile Rabbi arasındaki bütün perdeleri kaldırır, engelleri aştırır. Rasulullah A.S. Efendimiz’in belirttiği gibi, zikirdeki bu özellik hiçbir amelde yoktur. (Tirmizî, İbnu Mace, Ahmed)
Zikir, kulu Yüce Rabbi ile beraber eder. Kul Yüce Rabbini zikrettiği sürece, O da kulunu zikreder. “Siz beni anın ki, ben de sizi anayım.” (Bakara/152) ayeti bunu ifade eder. Arifler, “Allah'ı zikretmenin bundan başka faydası olmasaydı bile, bu müjde zikrin şeref ve faziletini anlatmaya, insanı zikre koşturmaya yeterdi” demişlerdir.

Bir kulu Yüce Allah'ın özel olarak zikretmesinden daha büyük hangi şeref vardır? Bundan öte ne istenir? Bütün mesele o yüce huzurda kabul görmektir.

Zikir kalbin cilasıdır, onu manevi kirlerden temizler, içindeki gafleti yok eder. Kalp, zikrin nurları ile aydınlanır ve parlar. Bu nur insanın bütün vücuduna yayılır, her organ ondan bir pay alır ve nurlanır. Böylece hayat Allah sevgisiyle tatlanır.
Zikrin nurlarıyla aydınlanan kimsenin yüzü güzel, sözü tatlı olur. Bakışı feyiz akıtır, gülüşü huzur verir. Her hali hayrı yansıtır. Bu kimse yeryüzünde Allahu Tealâ'nın canlı şahididir. Kendisine bakana Allah'ı hatırlatır, hayrı sevdirir.

Zikir manevi zevk kapılarını açar. Zikir sayesinde kul Allahu Tealâ ile özel sohbet ve muhabbet eder. Allahu Tealâ zikredenin en yakın dostu ve sohbet arkadaşı olur, kalbini şenlendirir, onu doyumsuz ve benzersiz zevklere ulaştırır. Büyük ariflerden İbrahim b. Ethem K.S. bu zevki şöyle tarif eder:
“Yüce Rabbim kendisini seven ve çokça zikreden dostlarının kalbine öyle bir zevk koymuştur ki, eğer dünya sultanları bunun ne kadar tatlı olduğunu bilselerdi, onu ele geçirmek için bütün ordularıyla ariflerin kalbine hücum ederlerdi. Ancak Allah dostları onu gizlerler, sultanlar da ondan habersizdirler.”
Zikir kalbi şenlendirir, kalpten gamı, kederi, stresi giderir. Alemlerin Rabbi ile huzur bulmuş kalpten boş sıkıntılar ve yersiz korkular çeker gider. Kalbi zikir ile şenlenmiş bir kul, hiçbir zaman yalnızlık korkusu yaşamaz, ne olacağım sıkıntısı çekmez, rızık endişesine düşmez. Zindana atılsa saraydaki gibi rahat eder.

Zikir kalpteki imanı kuvvetlendirir, kalbe manevi hayat ve neşe verir, kalpten şek ve şüpheyi giderir, böylece insanın Allah'a teslimiyeti tam olur. Yakini artar, ihlâsı elde eder. O zaman ibadetler tatlı ve kolay olur. Kul taklitten kurtulur, tahkike ulaşır.

Emekdar Üye 14 Şubat 2008 23:36

Cvp: Zikir
 

[B]KALBİN DİRİLİŞİ İÇİN ZİKİR

Balık için su ne ise, kalp için de zikir odur. Zikirsiz kalp ölür. Kalbi ölü bir insandan hayırlı ve tatlı işler çıkmaz.
Zikir kalbi şeytanın vesvesesinden ve hakimiyetinden kurtarır. Allahu Tealâ şeytanı, “hannâs” sıfatıyla tanıtmıştır (Nas/4). Hannâs, sinsi, korkak, boş bulunca dalan, karşı durunca kaçan demektir. Şeytan kalbi boş bulunca dalar, kalp zikre geçince hemen kaçar. Zikir devam ettiği sürece şeytan kalbe yol bulamaz. Kalbe girmek ister fakat zikrin nuru onu yakar. Böylece insan en büyük düşmanından kurtulmuş olur.
Şeytanı yakan zikir, ihlâsla, edep üzere yapılan ve gafletten uzak olan zikirdir. Şeytanı kalbimizden, işimizden, evimizden, ailemizden, çocuklarımızdan, soframızdan uzaklaştırmanın tek yolu, ihlâsla yapılan zikirdir.

Zikir kötülüklere karşı en sağlam kaledir, insanı haramlardan kurtarır. Zikirle meşgul olan bir kalp ve dil, gıybet, yalan, laf taşıma, fitne yayma gibi haram ve boş işlere vakit bulamaz. Bir çeşit ibadet, hizmet ve zikir ile meşgul olmayan kimsenin boş işlerden korunması mümkün değildir. Kalbe gelen günah arzularını zikirle söndürme ve hayra yönlendirme imkanı vardır. Zikir ile desteklenen kalp, iyiyi kötüyü fark eder.

Zikir bütün zamanlarda ve mekânlarda yapılabilir. Zikrin dışındaki her ibadetin belirlenmiş bir zamanı ve şekli varken, zikir için herhangi bir zaman ve mekân sınırlaması yoktur. Bazı yer ve zamanlarda dil ile zikir yapılamaz ise de, kalple zikre hiçbir mani yoktur.

Zikir kalbin kapılarını açar. Allahu Tealâ'yı çokça zikreden kul, zikrin nuru ile kendisini tanır; kalbini, ruhunu ve diğer manevi cevherlerini keşfeder. Onları çalıştırır, geliştirir ve kullanır. Onlarla yepyeni ilimler elde eder, kalp gözü açılır, dünyanın ve ahiretin gerçek yönünü görür. Allahu Tealâ'nın kainattaki tecellilerini ve sanatını seyreder. Böylece Yüce Allah'a imanı ve muhabbeti artar. Ona hayran olur, sevgi ve tazimle teslim olur.

ZİKREDENİ ALLAH DA ANAR

Zikir insana rahmet kapılarını açar. Kul Yüce Rabbi’ni zikrettiği sürece O'nun nazarı ve rahmeti altında bulunur. Allahu Tealâ kendisini genişlik anında çokça zikreden kullarını dar ve zor anında yalnız bırakmaz, dua ve isteğini boş çevirmez. Onu özel olarak destekler.
Zikir kula semanın kapılarını açar. Zikir meclislerine ilâhî rahmet, nur ve feyiz iner. Melekler zikredenlerin meclisine gelir, onların affı için Allah'a yalvarır. Zikreden kimseyi, Allahu Tealâ kendi katındaki melekler arasında zikreder, melekler onu tanır ve kendisiyle dost olurlar. Böylece kulun göklerde ismi anılır, cismi tanınır, hatırı sayılır.

Zikir insana cennet kapılarını açar. Allah’ı çokça zikreden mümin erkek ve kadınlara Yüce Rabbimiz mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır (Ahzap/35). Bu mükafat cennet ve Cemalullah’tır.
Zikir mahşer günü zafer biletidir. Dünyada çok zikredenler ahirette çok gülerler. Allahu Tealâ mahşerde zikir ehlini özel himayesine alır, rahmet gölgesinde gölgelendirir. Rasulullah A.S. Efendimiz’in müjdelediği gibi, Allahu Tealâ'yı çokça zikreden erkek ve kadınların hesabı kolay olur. (Müslim, Tirmizî, Ahmed)

Zikir insanı en büyük felaket olan cehennem ateşinden korur. Rasulullah A.S. Efendimiz, insanı ateşten kurtaracak en güzel amelin zikir olduğunu beyan etmiştir (Tirmizî, Ibnu Mace). Allahu Tealâ, müminleri kalplerine yerleşen Kelime-i Tevhid ve zikir üzere dünyada ve ahirette sabit tutacağını müjdelemiştir (İbrahim/27). Kulun Yüce Rabbi’ni zikretmesi öyle büyük bir sermayedir ki, ömründe bir kere olsun samimi olarak “lâ ilâhe illallah” diyen kimse, bu zikrin bereketiyle ebedi ateşte kalmayıp cennete girecektir.

Zikre ait bu müjdeler herkes içindir. Erkek-kadın, genç-ihtiyar, fakir-zengin herkes bu nimetlere davet edilmiştir. Kul kalbi ve dili ile ne kadar zikir çeker ve buna devam ederse, o derece ilâhî ikram ve müjdelere ulaşır.
Allah dostları iman ve namazdan sonra en fazla zikrin üzerinde durmuşlardır. Çünkü onlar zikirle elde edilecek nimetleri bizzat tatmışlar, onun kalbin manevi hastalıklarına kesin ilaç olduğunu görmüşler ve zikri herkese tavsiye etmişlerdir.

Kısaca, Allahu Tealâ'yı zikir kalbin hayatıdır, tadıdır, ilacıdır, gıdasıdır. Zikirsiz kalp zayıflar, hastalanır, kararır, katılaşır ve sonunda ölür. Bu halden Allah'a sığınırız.

Dr. Dilaver Selvi

Emekdar Üye 14 Şubat 2008 23:37

Cvp: Zikir
 

[B]Kur’an ve Sünnete Göre Zikir / Süleyman RAMAZANOĞLU


Zikrin Tarifi:


Şanı yüce olan Allah’ı zikretmenin hakikatı onu tesbih etmek, ona hamdetmek, onun şanını yücelten kelimeleri telaffuz etmek, Kur’an okumak, Nebisi Muhammed (s.a.v)’e salât ve selamda bulunmak, gerek din gerek dünya ve gerekse âhiretle ilgili bütün ihtiyaçlarını ondan istemek, Nebimiz Muhammed (s.a.v)’in, Allah’a sığındığı her şeyden ona sığınmaktır.



Zikir Organları:

Allah’u taalayı zikretmek dil ile olur ve Allah’ın adını telaffuz eden kişi bundan dolayı ecir alır. Ayrıca kalb ile olur, akılla olur, organlarla olur.

Dil ile zikrederken manasını düşünmek şart değildir. Şart olan o zikirle Allah’tan başkasını kasdetmemektir. Ancak manasını akılda tutarak dil ile Allah’ı zikretmek, zikrin en mükemmelidir.

Zikrin en sevabı ise farz bir ibadetin içinde veya onun arkasından yapılanıdır.

Mükemmelikte en zirvesi ise;

Dille telaffuz ederek, akılla tefekkür ederek, kalb ile huşu, ihlas ve sadakat göstererek, Allah’ın farz kıldığı ve onu razi edecek salih amelin içinde, resûlüllahtan bize intikal eden kelime ve cümlelerle Allah’ı zikretmektir.

Allah’u taalayı dille zikretmek şart değildir. Resûlüllah (s.a.v)’den intikal eden kelimeleri telaffuz ederek zikredilebildiği gibi, bu kelimeleri telaffuz etmeden de zikredilebilir.

Allah’u taalanın bütün emir ve hükümlerini ikrar etmek ve bunlara kesinkes iman etmekle de olur, onu bilmek ve ona itaat etmekle olur.

Resûlüllah (s.a.v)’dan intikal eden kelimeleri telaffuz etmek zikir dır. Allah’ın yaratmasını ve onun kudretini tefekkür etmek zikirdir. Ilim öğrenmek zikirdir. Helalından rızık için koşuşturmak zikirdir.

Emr-i bilmaruf ve nehyi anil münker yapmak zikirdir. Allah yolunda cihad etmek zikirdir. Allah için oruç tutmak zikirdir. Helal kazancından sadaka vermek zikirdir. Allah’a itaat sayılacak her türlü işi yapmak zikirdir.(el-iktida fil-zikri ved dûa, 10-11)

Zikir;Başka hiçbir şeyden elde edilemeyen, seyr-i sülük ehlinin bütün gayretleriyle koşup elde etmek istediklri hertürlü MARIFET hallerini, kalbin uyanmasından TEVHID’e varıncaya kadar bütün makamları kazandıran bir ibadettir.

Bu zikir ağacının gövdesi nekadar iri, kökleri nekadar kalbin derinliklerine inerse meyvası ve faydası o nisbette büyük olur.

Binanın duvarı temel üzerine, çatısı da duvar üzerine kurulduğu gibi, bütün makamlar ve kaideler Allah’ü taalayı zikir üzerine kurulmuştur.

Zira insan, içinde bulunduğu gafletten uyanmazsa, yaratılışının hikmeti olan MARIFETULLAH’a götüren yolun mesafesini katedip maksada ulaşması mümkün olmaz.

Yaratılışın hikmeti Allah’ı bilmektir. Allah’u taâlâ: “ben cinleri ve insanları, ancak (beni bilsinler) bana ibadet etsinler diye yarattım.”buyuruyor. (Zarıyat Süresi.56)

İnsan ancak Allah’ı zikretmekle gafletten uyanır. Gaflet ise, kalbin ya uykusu veya ölümüdür. (Hakaik an-it-Tasavvuf:130-131)

“Bunlar, Allah’ın zikri ile kalbleri huzura kavuşarak iman edenlerdir. Iyi bilin ki, ancak Allah’ı anmakla kalbler yatışır ve huzur bulur.(Ra’d Süresi:28)

Tasavvuf ehlinin, Aziz ve celil olan Mevlalarını çok zikrederek onun emirlerine sımsıkı bağlanmaları, onların yaşantılarını meleklerin hayatına dönüştürdü, kalblerinden dünya zevkleri geçmez, sevdikleri Rablerinden onları meşgul etmez oldu. Rableriyle beraber olmaları onlara kendi nefislerini unutturdu. Ondan başka herşey yabancı oldular ve onu bulunca (ona vasıl olunca) vecde geldiler.

Allahı bilen ARIF kişi, Allahı zikretmeye devam eden, dünyanın rezilliklerinden kalbiyle birlikte yüz çeviren insandır. Insan bu mertebeye yükselince Allah’u taala onun bütün işlerini üstlenir. Bunda şaşılacak bir şey de yoktur. Kim sabrederse başarır, kim bir kapıyı devamlı çalarsa, o kapı ona birgün açılr.(Hakaik an-it- Tasavvuf 130-131)

Emekdar Üye 14 Şubat 2008 23:38

Cvp: Zikir
 

[B]ZİKİR KELİMESİNİN ANLAMI

Kur’an-i Kerîm ayetlerinde ve Hadis-i şeriflerde “Zikir” kelimesi birkaç manaya gelecek şekilde genel anlamda kullanılmıştır.

Bazen Kur’an-i Kerimin bizzat kendisi kasdedilmiştir.

“Zikri (Kur’an-i Kerimi ) kesinlikle biz indirdik;

Elbette onu yine biz koruyacağız.” (Hicir Süresi 9)

Bazen namaz kılmak kasdedilmiştir:

“Muhakkak ki ben kendim Allah’ım.

Benden başka ilâh yoktur. Öyle ise bana kullluk et: beni zikir için namaz kıl.”(Taha Süresi:14)

Bazen Cuma namazı kasdedilmiştir.

“Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allahı zikretmeye koşun ve alış verişi bırakın, Eğer siz gerçeği anlayan kimseler iseniz elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.”(Cuma Süresi:9)

Bazen de ilim kasdedilmiştir.

“Biz, senden önce de, ancak kendilerine vahiy verdiğimiz erkekleri elçi olarak gönderdik. Eğer bilmiyorsanız Zikir (bilgi) ehline sorunuz. (Enbiya Süresi:7)

Bu Ayeti Kerimelerden anlıyoruz ki, Kur’an okumak zikirdir, beş vakit namaz kılmak zikirdir, Cuma namazını kılmak zikirdir ve faydalı ilim öğrenmek de zikirdir.

Ancak kaynakların çoğunda, zikir kelimesinden murad edilen tesbih getirmektir,tehlil etmektir,(Lailâhe illellah demektir.)

Tekbir getirmektir. Peygamber (s.a.v)’e salât ve selam getirmek ve benzeri şeyleri yapmaktır.

Bunun Kur’an-i Kerimden örnekleri:

1-”Artık namaz tamamlanınca ayakta, otururken ve yanınız üzerine yatarken Allah’ı zikredin.”(Nisa Süresi 103)

2- “Ey iman edenler! (savaşmak için) herhanği bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebât edin (savaş meydanından kaçmayın) ve Allah’ı çok zikredin ki başarıya eresiniz.” (Enfal Süresi:45)

3- “Rabbinin adını zikreyle. Mutlak ihlas ile O’na yönel.” (Müzzemmil Süresi.8)



Hadislerden Örnekleri:

1- “Ebu Hureyre (r.a) Resûlüllah (s.a.v)’den nakletti, Resûlüllah (s.a.v) şöyle buyurdu:

“Aziz ve Celil olan Allah buyuruyorki:

Kulum beni zikredip, dudakları beni zikretmekle hareket ettiği zaman ben hep onunlayım.”(Ibn-i Mace,Ahmed b. Hambel)

2-Abdullah b. Busr’dan bir adam dediki “Ey Allah’ın Resûlü ! Allah’ın Şeriatının hükümleri bana göre çoğaldı, bana öyle bir şey haber verki ona sımsıkı sarılayım.

Resûlüllah /s.a.v) ona dediki:

“Dilin her zaman Allah’ı zikretmekle yeşersin.” (Tirmizi)

Zikir tek başına olur fakat toplu halde yapılması daha güzeldir. Ancak toplu yaparken, namaz kılanlar şaşırtmak, kelimeleri bozarak telaffuz etmek, boş ve lakırdı türünden ve kısır çekişme gibi dinen çirkin olan şeyler karışıyorsa o zaman tek başına olması daha iyi olur.



ZİKRİN FAYDALARI:

1-Zikir karanlıklardan aydınlığa çıkarır.

“Ey iman edenler!Allah’ı (dilinizle ve kalbinizle türlü tesbihler yaparak) çok zikredin.”(Ahzab Süresi:41)

“O’nu sabah ve akşam tesbih edin, yüçeltin.” (Ahzab Süresi:42)

“Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için sizin üzerinize melekleri ile rahmet eden o’dur. O, Mü’minlere çok merhametlidir.”(Ahzab Süresi:43)

2-Allah’u taalayı zikredeni o, yüksek makamda bulunan topluluklara zikreder.

“O halde siz, bana itaat ve ibadet ederek beni zikredin ki, ben de sizi mağfiretimle anayım. Nimetlerime şükredin de nankörlük yaparak küfre varmayın (beni ve nimetlerimi inkar etmeyin).” (Bakara Süresi:152)

Ben kulumun, bana olan zannının nezdindeyim. Kulum beni zikrettiğinde ben onunlayım.Eğer o beni yalnız başına zikrederse ben de onu kendim onarım. Eğer beni bir topluluk içinde zikredese ben onu daha hayırlı bir toplulukta onarım. (Buhâri, Müslim, Tirmizi, Ebu Hureyreden o da resûlüllah(s.a.v)’den

3-Zikir, zikreden erkek ve kadınlar için Allah’tan bağışlanma vesilesidir.

“Gerçekten Allah’ın emrine boyun eğen bütün erkek ve kadınlar, (gereği üzere Allah’ı ve Peygamberini tasdik eden) mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, ibadete devam eden erkekler ve kadınlar,(işlerinde ve sözlerinde) sadık erkekler ve sadık kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve Allah’ı çok zikreden kadınlar, Allah bunlara bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzab Süresi:35)

4-Zikir amellerin en hayırlısı ve en temizidir.

“Sahibiniz olan Allah’ın nezdinde, amellerinizin en hayırlı ve en temizini, derecelerinizi en yükseklere çıkaracak olanını, altın ve gümüş sadaka vermekten daha hayırlı olanını, düşmanlarınızla karşılaşıp siz onların boynunu onlar da sizin boynunuzu vuracak şekilde savaşmanızdan da daha hayırlısını haber vereyimmi? Dedilerki evet haber ver ey Allah’ın Resûlü!

Resûlüllah (s.a.v):Allah’ı zikretmektir. Buyurdu.” (Tırmizi, ibn-i Mace, Hâkim, Zehebî)

5-Zikir hayatın şerefi, yaşamın kıymetidir.

“Allah’ı zikredenlerle zikretmeyenin misâli, yaşayanla ölünün misalidir.”

Bu hadisi Buhari, Ebu Musel-Eş’ari’den rivayet etmiştir.

İmam müslüm ise: “içinde Allah zikredilen ev ile içinde Allah Zikredilmiyen evin misâli, diri ile ölü misâlidir.” Şeklinde nakletmiştir.

Allah’u taala dillerimizden, kalblerimizden ve evlerimizden zikrini eksik etmesin.<!-- / message -->

Emekdar Üye 14 Şubat 2008 23:39

Cvp: Zikir
 
Zikir Meclisleri...
Naksibendi Tarikatinin Büyüklerinden Gavs Babasi Gavs-i Kasrevi Abdulhakim El Huseyni hz söyle dedi:
Insanlar Hatme´nin (zikir Halkasi) faydasini bilselerdi,hasta olsalar bile,sürünerek o Meclise tesrif ederlerdi.Cünkü Zikir Meclislerinin Manevi Reisi Efendimiz Muhammed Mustafa (salallahu aleyhi ves´sellem)´dir.

(Arifler Yolunun edebleri/S.Muhammed Hashimi S./Semerkand yay.)


Kalbe Zikr-i Huda Vurmak Gerek
Ask ile Yanip Bitmek Gerek
Sofi , Allah Aski ile Yandikca
Cezbe/Vecd ile Cosmasi Gerek
(Asik Dervis Seyfullah)

Kadiri Tarikatinin Piri,Gavs´ul Azam Seyh Seyyid Serif Abdulkadir Geylani (ks) hazretleri Halka-i Zikirlerde Def (Bendir) vurduklarinda,Def´den (bendir) ALLAH ALLAH sesi cikar idi.


Gelin Asiklar Allah diyelim
Bir Kamil Mürsid Elin Tutalim
Elini Tutunca Nasuh Tevbe Edelim
Asiklarin Meclisinda Allah diye Yanalim..
(Súfi Abdullah)



Asiklar hep Allah diyerek Yanmislar,Allah dedikce Makam asmislardir.
Resulullah (s) Efendimizin Varislerini/Vekillerini Dost edinmis onlara Tabi olmuslardir.
Sadat-i Kiram (sadat-i Naksibendiyye) büyüklerinden bir Kamil,Mükemmil Seyhimizin Dedigi gibi: Bir Seyh Kur´an,Sünnet,Seriat disi birsey yapmasi mümkün degildir,yaparsa sayet Seyh degildir.
Bir Allah Dostu buyurdu:
Bizlere Tabi olanlari Terbiye etmemiz bizlere Vacibdir.

Hangi Evliya kendi basina Evliya oldu?
Hangi Alim kendi basina Alim oldu?
4 büyük Mezhep Imamlarimiz dahi Bir Kamil Mursid Elinden tutup onlara tabi olmuslardir.
Mevlanalar,Yunuslar,Bektasiler,Arabiler,Geylaniler ,Naksibendiler
Bunlar kalmadi mi saniyorsunuz?
Sayet kalmamis olsalar kiyamet kopmasi gerekirdir. Cünkü bir Hadisi Serifde Allah Allah diyenler oldukca Kiyamet kopmaz buyruluyor..
Sizler Allah Allah diyenlere Deli mi Diyorsunuz?
Ozaman o Allah Allah diyenlere Mujdeler olsun ki onlar Allahi cokca zikrediyorlardir.
Efendimiz (s) buyuruyor ki, Allahi okadar cok zikrediniz ki insanlar sizlere Deli desinler..
Ask ile Yanmak Gerek
Nasil Ask?
Bombos ben Allahi seviyorum demek mi?
Bir Insan birini Sevdigi vakit durmadan:
Mehmet,Ahmet,Ayse vs. hakkinda konusur..
Asik da ALLAH ALLAh deyip inler,Cezbelere girer yanar kül olur.

Hocaefendi söyle dedi:
Asiklari Cehennem Atesi yakmaz,Cünkü onlar Allah aski ile Yanmislardir...

Simdi bu Asiklar kimler?
Allah aski ile yanan,durmadan Allah diyen,Allahin dostunu Dost kabul edipde onlara tabi olanlardir..

Mevlana hazretleri gibi GEL NOLURSAN YINE GEL diyen nice Allah dostlari var ,Eskiyayi Evliya yaparlar,Ask Deryasinda Ask boyasina boyarlar..
Gelin bizde onlara varalim..
Varipde Allah diye yanalim..

Allah bizleri islah etsin,Allah o güzel Mubarrek Kamil Mukemmil Allah Dostlari,Kamil Seyhlerden Ayirmasin,Sefaatlerine nail eylesin..
Onlar Allah´dan Razi,Allah da onlarda Razidir.
Kim Resulullah´in Varisini severse,Resulullah´i (s) da sever.
Kim Resulullah (s) ´i severse,Allah celle celaluhu hazretlerini sever..

Hadi kardesler bizlerde Sevelim...



Allahin Selami Hakk Asiklarinin üzerine olsun


ves´selam

Emekdar Üye 14 Şubat 2008 23:42

Cvp: Zikir
 

[B]ZİKİR BAHSİ

1. Buhârî Şerif hadislerinden; Resûl-ü Ekrem (s.a.v) Efendimiz buyurdular ki: "Bir kimse, gece uykudan uyanıp bir taraftan diğer tarafına döner ve "Lâ ilâhe illallah vahdehû la şerîkeleh, lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr ve Allâhüm mağfirli” derse ve kalkıp abdest alıp, iki rekat namaz kılarsa yapacağı bütün duâlar kabul edilir."

2. Müslim-i Şerif hadislerinden; Resûl-ü Ekrem (s.a.v) Efendimiz buyurdular ki: "Bir kimse süre-i Kehf' in evvelinden on âyet-i kerîme hıfzetse (ezberlese) (diğer bir rivâyete göre de, sonundan on ayet), Deccal' ın fitnesinden emin olur."
Açıklama: Sürenin evvelinden on ayet, sonundan on âyet ezberlerse iki rivâyeti de cem etmiş olur.
Ulemâ demiştir ki; Burada Deccal' dan murad, yalnız âhir zamanda zuhur edecek meşhur Deccal olmayıp, kendisinden, çok yalan ve fenâlık zuhur eden zamanın insanlarıdır.

3. Müslim-i Şerif hadislerinden; Resûl-ü Ekrem (s.a.v) Efendimiz buyurdular ki: "Bir kimse farz namazlarından sonra "33 Sübhânallah, 33 Elhamdülillah, 33 Allâhüekber derse ve yüzüncü olarak da Lâ ilâhe illallah vahdehû la şerîkeleh, lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr" derse, Cenab-ı Hak o kimsenin günahlarını affeder. İsterse günahları deniz köpüğü kadar olsa bile."

4. Buhârî ve Müslim Hadislerinden: Habib-i Kibriyâ Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdular; "Bir kimse sabah ve akşam yüzer defa "Sübhanallâhi ve bihamdih” derse, yevm-i kıyâmette ondan efdal kimse olmaz. Ancak bu kelimeyi yüzden fazla söyleyenler hariç!"

5. Buhârî ve Müslim Hadislerinden: Resûl-ü Ekrem Efendimiz (s.a.v) buyurmuşlardır; "Bir kimse on defa "Lâ ilâhe illallah vahdehû lâ şerîke leh, lehül mülkü velehül hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr" derse, İsmaîl evladından dört köle azad etmiş kadar sevap alır."

6. Buhârî ve Müslim Hadislerinden: Resûl-ü Ekrem Efendimiz (s.a.v) buyurmuşlardır; "Bir kimse yüz kere "Lâ ilâhe illallah vahdehû lâ şerîke leh, lehül mülkü velehül hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr" duasını okursa, o kimse on köle azad etmiş gibi sevap alır, defterine yüz sevap yazılır, defterinden yüz günah silinir. O gün, o kimse şeytanın şerrinden emin olur, o gün o kimseden efdâl kimse olmaz; meğer ki bundan daha fazla yapmış olanlar."

7. Buhâri ve Müslim Hadislerinden: Resûl-ü Ekrem Efendimiz (s.a.v) buyurmuşlardır; "Bir kimse inanarak, hulüs-i kalp ile Ramazan-ı Şerif orucunu tutar, terâvih namazını kılarsa, Cenab-ı Feyyâz Mutlak Hazretleri, o kimsenin geçmiş günahlarını affeder."

8. Buhârî Şerif Hadislerinden: Nebi-i Muhterem Efendimiz (s.a.v) buyurmuşlardır; "Cenab-ı Hak' kın 99 Esmâ-i Hüsnâ' sı vardır. Bunları, her kim ezberler ve okursa Cennete dahil olur."

9. Buhâri Şerif Hadislerinden: Nebî-i Muhterem Efendimiz (s.a.v) buyurmuşlardır; "Şu iki kelime vardır ki söylemesi lîsâna kolaydır, sevap yönünden mîzanda ağır gelir ve Cenab-ı Hak indinde, söylenen gayet sevgili olur: ‘Sübhânallahi ve bihamdih, sübhanallâhil azîm’ ”

10. Buhârî Şerif Hadislerinden: Sevgili Efendimiz (s.a.v) buyurmuşlardır ki; "Her gece Kuran-ı Kerîm' in üçte birini okumak sizin elinizden gelmez mi?” Eshâb-ı Kirâm “Buna hangimiz kâdîr oluruz yâ Resûlallah?" dediler. Efendimiz de cevap olarak "Kulhüvallâhü ehad... sûresini okuyamaz mısınız? Bu sûre Kurân-ı Kerîm' in üçte birine denktir."
Aynı mâhiyette bir hadis-i şerif de Hz. Âişe vâlidemiz (r.anha) tarafından nakledilmiştir.

11. Müslim-i Şerif Hadislerinden:
Namaza şu kelime ile başlayan adama taaccüp ettim. 0 kimse namaza başlamadan evvel şöyle söyledi. "Allah-ü Ekber kebîrâ, velhamdülillâhi kesirâ ve sübhanallâhü bükraten ve asîlâ." Bir de baktım ki semanın kapıları o kelime-i şerifeler için açıldı.
Abdullah İbn-i Ömer Hazretleri (r.a) diyor ki; "Bu hadisi şerifi duyduktan sonra, bu kelimeleri okumayı terk etmedim.”

12. Şifâ Şerhi Aliyûl Kaâri (cilt 2, s.562):
"Bir kimse düşmanından korkarsa, "Hasbinallâhü ve ni'mel vekil" zikrine devam etsin" buyurulmuştur. (Vekil olarak Allah-ü Teâlâ yeter, O ne güzel vekîldir)

13. Bir hadis-i şerifte:
"Bir kimse Cuma geceleri süre-i Duhan' ı okursa, günahlan mağfiret olunur' buyurulmuştur.

14. Câmî-üs Sağir cilt 3, s.349:
"Bir kimse geceleri süre-i Duhan' ı okursa, evvelki günahları affolunur."

15. Muhyiddin-i Arabî Hazretlerinden (k.s)rivayet olunmuştur. "Bir kimse 70.000 defa 'Lâ ilâhe illallah' derse, günahları mağfiret olunur."
Muhyiddin-i Arabi Hazretleri (k.s) buyurdu ki; "Bu hadis-i şerifi gördüğümde 70.000 kelime-i tevhidi çekmiştim fakat sevabını kimseye bağışlamamıştım. Bir ziyafette idim, orada ehl-i mükâşefeden (keşif ehli, meczub) bir genç vardı. Yemek esnasında bu genç birden ağlamaya başladı. Niçin ağladığını sordum. Anne ve babasını azapta olarak gördüğünü söyledi. Ben de içimden ‘Yarabbî okumuş olduğum 70.000 kelime-i tevhidin sevabını bu gencin anne ve babasının ruhuna bağışladım’ dedim. Genç birden gülmeye başladı. Anne ve babasının üzerinden azabın kaldırıldığını söyledi. O zaman anlaşıldı ki hadis sahihtir. Aynı zamanda genç de ehl-i keşiftendir."
16-17. Şifâ-i Şerif Aliyül Kârî cilt 2, s.399 ve Câmî-üs Sağîr cilt 1, s.145:
Resül-ü Kibriya Efendimiz (s.a.v) buyurmuşlardır; "Bir kimse sabah ve akşam namazlarını kıldıktan sonra, kimse ile konuşmadan yedi defa `Allahümme ecirni minennâr' dûasını okursa ve o gün veya gecesinde vefat ederse, Cenab-ı Hak o kimseyi cehennemden hâlâs eder".

18. Câmî-üs Sağîr Cilt 3, s.348:Resûl-ü Kibriya Efendimiz (s.a.v) buyurmuşlardır; "Bir kimse gecelerde yüz ayet okursa, o kimse gâfiller defterine yazılmaz." Bazı büyüklerimiz burada yüz ayetten murad, gece namazında okunan ayetlerdir diye tefsir etmişlerdir.

19. Resûl-ü Kibriya Efendimiz (s.a.v) buyurmuşlardır;"Bir kimse sûre-i Bakara' nın nihâyetinden geceleri iki ayet okursa, o kıraat o kimseye kâfi gelir, yani o geceyi ihyâdan ve kıraat-i Kur'an' dan ve itikata taalluk eden kelamlardan (din, zikir ve duadan) cem'isine tâbî olur. Şeytanın şerrinden de emin olmaya kâfıdir.” (Not: Bu ayetler Âmenerrasûlü' dür.)

20. İmam-ı Âzam Efendimizden (rh. a) rivayetle: Hâfız Necmül Mugayiddîn Hazretleri buyurdular ki "Kalbimden öyle geçirdim ki, eğer rüyamda Rabb'imi görürsem O'na Yâ Rabbi, mü'min kulların senin azabından nasıl necât bulurlar? diye sorayım. Sonra rüyamda gördüm ve Rabb'im dedi ki; "Bir adam her sabah ve akşam şu duayı okursa, benim azabımdan emin olur;
"Sübhânel ebediyyil ebed. Sübhânel vâhidil ehad. Sübhânel ferdis samed. Sübhâne râfi'issemâi biğayri amed. Sübhâne men basatal arda alâ mâin cemed. Sübhâne men halakal halka fe ehsâhüm aded. Sübhâne men kasemel erzâke velem yense ehad. Sübhânellezî lem yettehiz sâhibeten ve lâ veled. Sübhânellezî lem yelid ve lem yûled ve lem yekün lehû küfüvven ehad.” Buna Süleyman Aleyhisselâmın Dûası da eklenmelidir; "Sübhâne men yerânî. Ve ya'rifu mekânî. Ve yesmeu kelâmi. Ve yerzuknî ve lâ yensânî."

21. Müslim ve Bezzâziye Fetvasında yazılıdır: "Mü'min ve müslim, şu duâyı sabah ve akşam okumalıdır (Bazı kitaplarda üçer defa okunması tavsiye edilir). Zîrâ bu duâ insanı küfürden muhafaza kılar."
"Allâhümme inni eûzü bike min üşrike bike şey'en ve ene e'alemü ve estağfıruke limâ lâ e'alemü inneke ente allâmül guyûb".

22. Seyyidül İstiğfâr; Buhârî hadislerinden: Resülullah Efendimiz (s.a.v) buyurdular ki; "İstiğfar duâlarının seyyidi budur. "Allâhümme ente Rabbî, lâ ilâhe illâ ente halaktenî ve ene abdüke ve ene âlâ ahdike ve vâ’dike, mestetağtü eûzübike min şerri mâ senağtü, ebû-u leke bini’metike aleyye, ve ubûb-u bizenbi fağfirli feinnehû lâ yağfiruzzunûbe illâ ente".
Her kim bu duâyı kalbiyle, sevap fazîletine inanarak gündüz okursa ve o gün akşam olmadan ölürse veya gece okursa ve sabah olmadan ölürse ehl-i Cennet olur.

23. Buhârî cilt 12, s.368:
Eshâb-ı Kirâm' dan Huzeyfe (r.a) rivayet etmiştir:
"Bir kimse yatağa girince sağ tarafına dönüp sağ elinin sağ yanağının altına koyarak, şu duâyı okusun; "Bismüke, Allâhümme emûti ve ahya” (Allahım senin ismini anarak ölür ve dirilirim). Uykudan uyanırken de şöyle söylesin; "Elhamdülillezî ahyâna be’adema emâtemâ ve ileyhin nuşûr" (Allaha hamdederim ki beni uyuduktan sonra diriltti. Öldükten sonra da diriltecek)

24. Ashabtan Osman İbn-i Ebil As (r.a) rivayet etmiştir: Vücûdumdaki ağrı ve sızıdan Resûl-ü Ekrem (s.a.v) Efendimize şikayet ettim. Efendimiz buyurdular ki; "Elini vücudundaki ağrıyan yere koy, o halde üç kere Bismillah dedikten sonra şu duâyı elini kaldırmadan oku; "Eûzü bi izzetillâhi ve kudretihî min şerri mâ ecidü ve üzâhürü".

25. Müslim-i Şeriften Âişe (r.anha) `dan rivâyet olunmuştur. Câmî-üs Sağîr’ den alınmıştır.
"Elini ağrıyan ve sızlayan yere koy, elini kaldırmadan şöyle dua et: "Bismillah, eûzü bi izzetillâhi ve kudretihî min şerri mâ ecidü min vec'i hâzâ"". Bu duâyı iki kere okumalıdır, bilmeyene başkası da okuyabilir (İmam-ı Müslim' in rivâyetine göre yedi defa okumalıdır).

26. Ebu Davud ve Tirmizî' den rivâyetle:
"Bir kimse sabah ve akşam İhlâs ve Muvazzateyn sûrelerini üçer kere okumaya devam ederse, o kimseye kâfı gelir. Her türlü mekruhtan emin olur.°
Riyâzüssâlihîn s.552

27. Ebû Davud ve Tirmizî' den rivâyetle: İbn-i Abbas (r.a) 'dan rivâyet edilmiştir.
Resûl-ü Ekrem (s.a.v) Efendimiz buyurmuşlardır ki; "Bir adam, bir hastanın ziyaretine giderse o hastanın karşısında şu duâyı yedi kere okusun. Eğer hastanın eceli gelmediyse Cenâb-ı Hak Teâlâ şifâ ihsan eder; "Es'elullâhi el Azîm, Rabbül arşıl Azîm. En yeşfike" (Ben arş-ı âlânın Rabbi olan Allah-ü Azîmüşşan' dan sana şifâ ve âfiyet vermesini niyaz ederim)".
Riyâzüssâlihîn s.403

28. Ebû Davud ve Tirmizî' den rivâyetle: Hz. Osman (r.a)' dan rivâyet edilmiştir.
Resül-ü Ekrem (s.a.v) Efendimiz buyurmuşlardır ki; "Her kim her sabah ve her akşam, üç kere Besmele-i Şerif-i bu şekilde okursa, o gün o adama hiçbir kimseden zarar gelmez;
"Bismillâhillezî lâ yedurru mâ ismihî şey'in filardi vemâ fıssemâ-i ve hüve semî-ül Alîm".
Riyâzüssâlihîn s.552, Raâmuz s.433

29. Tahtavi, Meraül Ferah, Ni'metil İslâm s.242, Raâmuz s.439
Hz. Ayşe (r.a)' den rivayetle:Resûl-ü Ekrem (s.a.v) Efendimiz buyurmuşlardır ki; "Bir adam Cuma namazını tamamladıktan sonra yedişer defa; İhlâs, Felak ve Nas sûrelerini okursa, o Cuma gününden gelecek Cuma gününe kadar (başka bir rivayette 3 gün sonraya kadar) bütün fıtne ve belâlardan emin olur ve günahlarına da kefâret olur (diğer bir rivayette ek olarak yedi Fâtiha da okunması gerektiği bildirilmiştir)."

30. Müslim-i Şerif hadislerinden, Râvisi Cabir (r.a)'dır. Resül-ü Ekrem (s.a.v) Efendimiz buyurmuşlardır ki; "Bir kimse evine her girdiği zaman Eûzü-besmeleyi şerifi okuyarak Allah-ü Teâlâ' ya sığınırsa yahut bir şey yemeğe başlamadan yine Besmele-i Şerifi zikrederse, Şeytan aliyyillâne avânesine der ki; Bu evde sizler için eğlenmek, oturmak kalmadı. Bu yemeklerden de size bir nasib yoktur. Eğer kişi evine geldiğinde eüzü besmeleyi okumazsa, Şeytan avânesine; Bu evde sizin oturmanıza müsaade vardır, der. Keza yemekte besmele okunmazsa, Şeytan avânesine; yine bu yemekte size nasib vardır, der."

31. Meşarık-ı Şerif hadislerinden, Ebu Hureyre (r.a)'dan rivayetle:
Resûl-ü Ekrem (s.a.v) Efendimiz buyurmuşlardır ki; "Yâ Ebâ Hureyre, yatağına yatacağın vakit Ayet-el Kürsi' yi oku. Eğer Ayet-el Kürsî' yi okursanız Şeytan size yakın olup bir zarar veremez. O gece sabaha kadar Cenab-ı Hakkın emânında (emniyetinde, korumasında) olursunuz".

32. Câmî-üs Sağîr hadislerinden: Resûl-ü Ekrem (s.a.v) Efendimiz buyurmuşlardır ki; "Bir adam cemaatle sabah namazını kıldıktan sonra otursa da, güneş doğup kerahat vakti çıkıncaya kadar zikir ve tevekkül etse, bundan sonra tekrar namaz kılsa (2 rekatlık İşrak Namazı, vakti güneş doğduktan 45 dakika geçtikten sonradır) o kimseye tam bir hac sevâbı verilir."

33. Şir’at-ül İslâm' dan alınmıştır. Bir kimse müşkil bir durumda kalırsa yahut ağır bir borç altında bulunursa, 1000 kere ‘Lâ havle velâ kuvvete illa billahil aliyyil azîm’ demelidir, bu durumda Canab-ı Hak Teâlâ, O'nu müşkilinden kurtarır"

34. Riyâzüssâlihîn s.546, Mısır baskısı. Râvi İbn-i Abbas (r.a).
Nebî-i Muhterem (s.a.v) Efendimiz buyurmuşlardır; "Sizden biriniz ailesine yakın olmak istediği (eşiyle beraber olduğu) zaman şöyle desin: ‘Bismillah, Allahümme cenn----ş şeytân ve cennibi şeytân âlâ mâ rezaktenâ.’

35. Resûl-ü Ekrem (s.a.v) Efendimiz buyurmuşlardır ki; "Nikah altındaki kadının, kocasına itâati bir borçtur. Öyleyse evlatlarınıza nikah edeceğiniz adamları iyi seçin."

36. Diğer bir hadis-i şerifte; "Bir adam kızını bir fâsıka nikah ederse, o adama hergün bin kere lanet lâzım olur." (Fâsık: Günahı açıktan işleyendir, günah işlerken kimseden çekinmez, utanmaz, pervâsız davranır.)

37. Câmî-üs Sağîr hadislerinden: cilt 2,
"Bu ümmette ebdal otuz kişidir. Onlar için Cenâb-ı Hakk’a açılan tarik (yol), İbrahim Halilülrahmânın tariki üzerinedir. Onlardan biri vefat ettiğinde, Cenab-ı Hak Teâlâ 0'nun yerine başka birini getirir."
Bir kimse şu duayı hergün on defa okursa, Cenab-ı Hak Teâlâ onu ebdal zümresine yazar. "Allâhümme aslih ümmete Muhammed, Allâhümme ferric an ümmete Muhammed. Allâhümme merhan ümmete Muhammed"

38. Ramazân-ı Şerif in âdâbı;
1. Orucun faziletini eksiltecek muamelattan (fenâlıklardan) sakınmak,
2. Ramazân-ı Şerif için temizlenmek ve tevbe etmek,
3. Acaba makbül bir oruç tutabilecek miyim?, diyerek korkmak,
4. Gıybet, bühtân, malayâniyi terketmek,
5. Mümkün mertebe helâl ile iftar etmek,
6. İftar vaktinde şükür ve duâyı çoğaltmak,
7. Zarûri kelamdan başka birşey konuşmamak,
8. Sükût etmek,
9. İstiğfar etmek,
10. Her iftar ve seherde salavât-ı şerife okumak,
11. Mümkünse hergün bir miktar sadaka vermek,
12. Hergün Kur'an-i Kerim' den bir cüz okumak, son 10 gün mümkün olursa itikâf etmek.

39. Raâmuz ve Câmî-üs Sağîr hadislerinden: Risâletpenah (s.a.v) Efendimiz buyurdular; "Bir kimse çarşıya gittiğinde şu duâyı okusun.'Lâ ilâhe illalâhü vahdehû la şerikeleh. Lehül mülkü ve lehül hamdü, yühyi ve yümitü ve hüve hayyün lâ yemûtü biyedihil hayr, ve hüve alâ külli şey'in kadîr.'
Cenâb-ı Hak, O kimsenin defterine 1000 kere 1000 sevab yazar."

Not: İmâm-ı Hasan Efendimiz (r.a), çarşıda bir işi olmadığı halde bu mübârek tesbihi okumak için çarşıya gidermiş, bu tesbihi okur ve geri dönermiş.

40. Raâmuz' dan alınmıştır, s.438: "Bir adam daima, abdest aldıktan sonra "Innâ enzelnâhü fî lelyletil Kadr..." sûresini 3 defa okumalıdır. Birinci okuduğunda sıddıklarla, ikinci okuduğunda şehitlerle ve üçüncü okuduğunda da Peygamberlerle haşrolunur."

41. Resül-ü Kibriyâ Efendimiz buyurmuşlardır: "Bir adam, bir gecede 1000 âyet-i kerime okursa, yüzü güleç olduğu halde Rabbine kavuşur" Bunun üzerine, bu nasıl olabilir diye sorulduğunda, Besmele-i şerife ile başlayarak Elhâkümüttekâsür süresini sonuna kadar okumuşlar ve ondan sonra buyurmuşlardır ki; "Allah' a yemin ederim ki, bu sûre 1000 âyete mukâbildir."

42. Müslîm-i Şerif hadislerinden, Câbir (r.a)' dan rivâyetle:
"Her gecede duaların müstecâb olduğu (kabul edildiği) bir saat vardır. Her hangi bir müslüman o vakte tesâdüf eder ve dünya ve ahireti hakkında Allah-ü Teâlâ Hazretlerine hayırlı dualar yaparsa, Cenab-ı Hak bu duayı mutlaka kabül eder. Eğer bir kimse, bu vakti bilmek isterse yatarken sûre-i Kehf’ in nihâyetindeki şu dört âyet-i kerimeyi okusun. 'İnnellezine âmenü...Rabbihî ehade’ 0 kimse inâyet-i Hakk ile o vakitte uyanır."


1. Râvisi: İbn-i Mesud (r.a) Kitabı: Hatip, İbn-i Asâkir
Meâli: Ibrahim Aleyhisselâm, ateşe atıldığı zaman son sözü "Hasbiyallâhü ve ni'mel vekîl" olmuştur.

2. Râvisi: ibn-i Abbas (r.a) Kitabı: Deylemî
Meâli: "Dinin afeti (yani, dine zarar getirenler), şu üç kimsedir; Fitne, fücüra karışmış âlimler, zalim, bilgisiz hükümet başkanları, cahil müftüler"

3. Râvisi: İbn-i Mesud (r.a) Kitabı: Beyhakî
Meâli: "Faiz yiyen, yediren, kâtiplik yapan ve ona şahitlik yapanlar, bir de güzellik için vücuduna dövme yapan ve yaptıranlar, bir de zekatı istemiyerek verenler, bir de hicretten sonra dininden dönenler. Bunlar, kıyamet gününde Hz. Muhammed' in (S.A.V) lisânıyla mel'un olurlar"

4. Râvisi: Enes (r.a) Kitabı: Evsad ve Hakim
Meâli: "Her mütteki (gerçek olarak daima şüphelilerden dahi sakınan), Muhammed' in (S.A.V) âlidir (yakınıdır)"

5. Râvisi: Ebü Hureyre (r.a)
Kitabı: İbn-i Abban, Ebi Nâim, İbn-i Cerir
Meâli: "Size üç şeyi yapmanızı emrediyorum, sizin üç şeyden de çekinmenizi, sakınmanızı istiyorum. Yapmanızı istediğim; 1. Allah-ü Teâlâ' ya ibadet ediniz ve 0'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız, 2. Allah-ü Teâlâ' nın ipi olan İslâm Dinine sımsıkı sarılınız, tefrika çıkarmayınız, 3. Allah-ü Teâlâ' nın başınıza getirdiği (sizden olan) amirlerinize itaat ediniz. Kaçınmanızı istediğim ise; 1. Dedikodu etmeyiniz, 2. Çok soru sormayınız, 3. Malınızı boş yere harcamayınız."

6. Râvisi:İbn-i Ömer (r.a) Kitabı: İbn-i Adiyi
Meâli: "Allah katında yükseklik isteyin" Sordular; "Nasıl isteyelim, yâ Resûlallah?". Buyurdu ki; "Sana cahillik edene tahammül göster, sana vermeyene ikramda bulun”.
Açıklama: Başka bir hadis-i şerifte "Şu üç hal, insanı cennete götürür" buyurulmuştur.
1. Sana gelmeyeni ziyaret etmek, 2. Sana zulmedeni affetmek, 3. Sana vermeyene istediğini vermek.

7. Râvisi: Yeşu'ğ (r.a)
Kitabı: Hakim' in Müsned kitabından;
Meâli: "Müjdeleyin! Çarşınıza mal getiren, Allah yolunda savaşan gibidir. Çarşınızda, ihtikâra kalkışan ise Allah kitabında inkârcı gibi addedilmektedir"

8. Râvisi: İbn-i Ebi Emâme (r.a) Kitabı: İbn-i Asâkir
Meâli: Halk içinde Allah' tan en uzak şu iki kişidir. Birisi; emirlerin yanında oturup, zulüm kokan sözlerine "Evet, doğrudur” diyen kimse, ikincisi; çocuklara öğretmenlik yapıp da aralarında adâleti göstermeyen ve yetim hakkında Allah' tan sakınmayan kimsedir."

9 . Râvisi: İbn-i Abbas (r.a) Kitabı: Buhârî, Beyhâkî
Meâli: "İnsanlar arasında, Allah' ın en buğz ettiği kimseler üçtür. Birincisi; doğruluktan ayrılan, ikincisi; İslâmda câihiliye kanununu isteyen, üçüncüsü de; haksız yere bir adamın öldürülmesini isteyen."

10. Râvisi: İbn-i Atâ (r.a) Kitabı: El Harâiki
Meâli: "Kıyamet giinünde mahlûkât içerisinde, Allah-ü Teâlâ' nın buğz ettiği kimseler şunlardır: Yalancı ve kibirli olanlar. Bir de (müslüman) kardeşlerine karşı kalplerinde kin besliyenler; onlarla kavuştukları zaman kendilerinden gibi görünürler, yanlarından ayrıldıktan sonra kinleri yine devam eder. Bir de, O kimselerdir ki Allah ve Resûlüne çağrıldıklarında tembel davranırlar, şeytana çağrıldıklarında ise hemen koşarlar."
Açıklama: Avârifik Maarif kitabında Enes İbn-i Mâlik (r.a) şöyle rivayet etmektedir: Sevgili Peygamberimiz buyurmuşlardır; "Ey oğul! Eğer senin elinden gelirse, sabaha çıkınca ve akşam olunce gönlünü yokla. Hiç kimseye karşı buğz olmadığı halde sabahla ve akşamla. Ey oğul! Böyle olmak benim sünnetimdir. Kim ki benim sünnetimi ihyâ ederse; yani onunla amel ederse ve öyle hareket ederse, o kimse beni ihyâ etmiş gibidir. Kim ki beni ihyâ ederse, yani sünnetimi yerine getirirse, o kişi cennette benimle beraber olur."
Not: Sünneti tutmak ahlâk güzelliği ile olur. Ahlâk güzelliği ise nefsi terbiye ile olur: Nefsi terbiye ise Allah-ü Teâlâ’ nın ve Resûlünün emirlerini yerine getirmekle olur çünkü sevgili peygamberimiz hakkında Kur'an-ı Azîmüşşân' da buyuruldu ki: "Ey Habîbim! Sen, en güzel ahlâk üzeresin."

medinelii 09 Temmuz 2008 14:24

Allah teala nın en çok sevdiği zikir
 
1-Allah teala nın en çok sevdiği zikir,
``subhanellahi vel hamdulillahi ve la ilahe illallahu vallahu ekber,sözüdür.``

2-Kur`an´dan sonra en üstün zikir,
``sübhanallahi velhamdülililahi vela ilaheillallahu vallahu ekber,sözüdür.``

3-Dilde hafif terazide ağır olan ve Rahman ın sevdiği iki kelime vardır.Bunlar,
``sübhanallahi ve bi hamdihi,sübhanallahil azim,sözleridir.``

4-Zikrin en üstünü ,
``la ilahe illallah.``

5-Kim on kere ,
``la ilahe illallahu vahdehu la şerikeleh.Lehülmülkü ve lehül hamdü ve huve ala külli şey in kadir.
sözünü söylerse dört peygamber evladını köle olarak bulup satın almak ve onları azat edip hürriyetine kavuşturmak gibi sevap kazanır.``

6-Kim bana bir kere salavat okursa benim için rahmet ve derece isterse, Allah teala ona on rahmet eder ve on derece verir.

aadiguzel 09 Temmuz 2008 14:35

Cvp: Allah teala nın en çok sevdiği zikir
 
Çok güzel bilgiler. Rabbim Razı olsun medineli kardeşim.

Rabbim bu güzel sözleri vird-i zebanımız eylesin ve

dilimizin Allah'ın zikriyle nemli olduğu halde ruhumuzu teslim etmeyi nasip eylesin.

Amin...

medinelii 09 Temmuz 2008 14:47

Cvp: Allah teala nın en çok sevdiği zikir
 
okudugun için ben tesk ederim kardeşim, Rabbım razı olsun, hz Ali tabıatlı olusundan öturu Rabbım seni Cennetı alada onlarla eylesin, bu dunyada yalnız bırakmasın insallah...;)

Huzurİslam 09 Temmuz 2008 15:24

Cvp: Allah teala nın en çok sevdiği zikir
 
senin açtığın güzel konuları okumamak mümkün mü?kardeşimRabbim razı olsun

medinelii 09 Temmuz 2008 15:28

Cvp: Allah teala nın en çok sevdiği zikir
 
sendende Rabbim razı olsun abim, gelişin bile insana huzur, moral veriyor yaHU, okudugun için ve guzel sözlerin için tsk ederim, cafer abimin dedigi gibi

saygıya ve sevgiye deger abim...

YOLCUYUM 09 Temmuz 2008 16:14

Cvp: Allah teala nın en çok sevdiği zikir
 
cok güzeldi gercektn Rahmn razi olsun ......

medinelii 10 Temmuz 2008 09:39

Cvp: Allah teala nın en çok sevdiği zikir
 
amin sizdende insallah allah razı olsun kardesim

antivirüs 15 Eylül 2008 02:05

Cvp: Allah teala nın en çok sevdiği zikir
 
Çok güzel olmuş Allah razı olsun kardeşim.

nermin 20 Şubat 2009 16:04

Cvp: Allah teala nın en çok sevdiği zikir
 
[
``subhanellahi vel hamdulillahi ve la ilahe illallahu vallahu ekber``

``sübhanallahi velhamdülililahi vela ilaheillallahu vallahu ekber``

``sübhanallahi ve bi hamdihi,sübhanallahil azim``

``la ilahe illAllah.``

``la ilahe illallahu vahdehu la şerikeleh.Lehülmülkü ve lehül hamdü ve huve ala külli şey in kadir. ``






Allah razı olsun medinelim...

YaŞuHa 23Haziran 2011 18:40

Muhammedî zikir
 
Muhammedî zikir

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]





Resûlullah ([Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]) Allah’ı nasıl zikrederdi?
Resûlullah (sav) ve Onun mübarek ashabı Allah Azze ve Celle'yi nasıl zikrediyorlardı? Çünkü her şeyin Muhammedî olanı geçerlidir. Hayatın bütün safhalarının Muhammedî olanı geçerlidir. Böyle olunca, zikrin de Muhammedî olanı geçerli olacaktır elbette.
Evet, Allah'ın sevgili Resulü ve Onun ashabı Allah'ı nasıl zikretmişlerdir? Bu konu gerçekten beni çok meşgul etmiştir. Bunu tespit edebilmek için kaynaklara inilmesi, Resûlullah’ın ([Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]) günlük yaşantısının bilinmesi gerektiği kadar, zikir olayının püf noktası iyi yakalanmalıdır.
Bazılarımız diyeceklerdir ki; hadis külliyatı tetkik edilip sağlam ve sahih senetlerle bize kadar ulaşan zikir, tesbih, dua ve istiâzeye ait ne kadar rivayet varsa ortaya konulur, vesselam. Hatta bu iş yapılmıştır bile. Resûlullah’ın günlük hayatta okuduğu bütün duaları, zikirleri, tesbihatı içinde toplayan müstakil te'lif eserlerin mevcudiyeti söylenebilir.
Acaba bu durumda Resûlullah’ın (sav) Rabbini nasıl zikrettiğini, Rabbi ile kendi arasında nasıl bir irtibatın olduğunu gerçekten kavrayabilir miyiz? Sonra bu noktadan yola çıkarak biz de gerçekten Onun gibi zikredip, Onun irtibatı gibi irtibat kurabilir miyiz?
Bu konuyu iyi kavrayabilmek için bizim de Onun gibi bu işe, ta Hira'dan başlamamız gerektiğine inanıyorum. Çünkü bu muazzam irtibat Hira'da kurulmuştur. Beş altı yüz senelik kopukluktan sonra, kuraklıktan sonra, irtibatsızlıktan sonra Hz. Muhammed Aleyhisselam'a ve Onun vasıtasıyla da insanlık âlemine sesleniyor Allah (c.c). Hz. İsa Aleyhisselam'dan bu yana Allah Teâlâ bir Resûl gönderiyor ve Ona vahyediyor.
"Oku, yaratan Rabbinin adıyla" buyuruyor. Ne gariptir ki bu Resul okuma bilmediği gibi, vefat edinceye kadar da devam ediyor bizim bildiğimiz anlamdaki bu okuma yazma bilmeme işi. Fakat o günden sonra Rasûlullah (sav) bütün kâinatı, bütün olayları, bütün bir eşyayı ve hadiseleri Rabbinin adıyla okuyuveriyor artık. Yaşadığı her ana, şahid olduğu ve katıldığı bütün olaylara ve sahnelere Allah’ın (c.c) adını nakşediyor, Allah
Resûlullah ([Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]) Rabbini zikretmek için, Rabbinden bahsetmek için, Rabbinden söz etmek için, Rabbine hamdetmek için, Rabbine şükretmek için en ufak bir değişikliği bahane ediyor, sebep kabul ediyor. Hayatın monotonluğunu bozan en ufak bir değişikliği Rabbini zikretmek için bir sebep sayıyor, bir bahane sayıyor. Sözü döndürüp dolaştırıp hep Rabbine getiriyor. Onun hayatında hep bunu görüyoruz.
Hani, Müslümanlar hacca giderken Mikat mahallinde ihrama girdikten sonra Ka'be'ye ulaşıncaya kadar durmadan "lebbeyk Allahümme lebbeyk..." diye telbiye getirirler ya? Mekke'ye varıncaya kadar yolda ufak bir değişiklik olsa, bir insan topluluğu ile karşılaşsalar, bir viraj dönseler, bir yokuş inseler, bir yokuş çıksalar, bir belde görseler, kısacası en ufak bir değişikliğe şahid olsalar hemen "lebbeyk..." diye telbiye getirirler ya... İşte Allah'ın Rasûlü ([Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]) de böyle, hatta bundan daha yoğun ve önemsiz değişikliklerde dahi Rabbini hatırlıyor ve O'ndan söz ediyor hep.
Rasûlullah (sav)'in yirmi dört saatine şöyle bir göz atalım ve Allah Azimüşşan ile olan beraberliğine bakalım. Uykudan uyanır uyanmaz; "Hamdolsun Allah'a ki, bizi ölümümüzden sonra diriltti, dönüş de O'nadır" şeklinde ifade ediyor zikrini. Elbisesini giyerken, zikrediyor, hamdediyor, şükrediyor. Tuvalete girerken her türlü pislikten Allah'a sığınıyor, tuvaletten çıktıktan sonra kendisinden her türlü pisliği ve fazlalığı gideren, yararlı şeyleri kendisinde bıraktığı için hamdediyor. Banyoya girerken zikrediyor, sığınıyor, çıkarken hamdediyor. Evinden çıkarken Allah'a sığınıyor, tesbih ediyor, tahmid ediyor, tekbir getiriyor. Güzel geçen her anı için Allah'a hamdediyor, sıkıntılı ve üzüntülü geçen her anında Allah'a sığınıyor. Hastalanıyor O'ndan şifa istiyor, iyileşiyor O'na hamdediyor ve şükrediyor. Güneşin doğduğunu görüyor Allah'ı zikrediyor, Ay'ın doğduğunu ve çeşitli şekillerini görüyor Allah'ı zikrediyor. Rüzgâr Ona Allah'ı hatırlatıyor, yağmur ona Allah'ı hatırlatıyor, şimşek Ona Allah'ı hatırlatıyor. Nimet görüyor Allah'a şükrediyor, yemeğe başlarken Allah'ın adıyla başlıyor, yine O'na hamdederek, şükrederek bitiriyor. Düşmanıyla karşılaşıyor Allah'a sığınıp O'ndan güç kuvvet istiyor, dostuyla karşılaşıyor Allah'ı zikrediyor. Allah için ve Allah'a dair bir şeyler söylüyor onlara. Evine giriyor Allah'ı zikrediyor, yatağına giriyor Allah'ı zikredip O'na sığınıyor.
Evet, ister hareket eden bir şey olsun, ister sabit duran bir şey, kâinatta şahid olduğu ne varsa, hepsi de Allah Teâlâ’yı hatırlatıyordu Ona. Hatta "hatırlatıyor" demek bile bir anlamda sakıncalıdır. Çünkü O Rabbini hiç unutmuyordu ki hatırlasın. O, her zaman Rabbiyle öylesine beraber ve öylesine dolu ki, başta da söylediğimiz gibi, Rabbinden söz etmek için, Rabbini zikretmek için her şeyi bir bahane yapıveriyor, sebep yapıveriyor.
Hadis kitaplarının Rasûlullah’ın (sav) Rabbiyle kendi arasında özel vakitlerinin olduğu rivayet edilmektedir ki, işin bu yönü apayrı bir âlemdir. Sabah namazından sonra güneşin doğuşuna kadar Allah'ı zikretmesi de öyle.
Namazlarının içerisinde, namazlarının arasında, namazlarından sonra ve diğer ibadetleri arasında yaptığı zikirlerini, dualarını, tesbih, tekbir ve tehlillerini de düşünecek olursak; gerçekten Resûlullah’ın ([Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]) ömrünün zikirle, dua ile tesbih ve tehlil ile dolu olduğunu görürüz. Günün diğer vakitlerinde bizlerin de okumasını, tekrarlamasını istediği tesbihatı da ekleyecek olursak, o zaman Resûlullah’ın (sav) zikrinin neler olduğunu, dünyaya nasıl baktığını, Rabbi ile olan o mükemmel bağlantısını az çok idrak ederiz.
İşte Onun ve ashabının zikri budur. Bir Müslüman’da zikir olayı bu şekilde teşekkül etmesi gerekir. İyi düşünecek olursak, sadece bazı duaları ezberleme meselesi değildir asıl mesele. Allah Teâlâ ile beraber olma, O'ndan gafil olmama, O'nu hiç bir zaman unutmama, kâinatta ve olaylarda hep O'nu görme ve bilme ve özellikle bütün bunları insanın diliyle ifade etmesi, dile getirmesi, kelimelere dökme meselesidir asıl mesele.
Zikir bu şekilde yapılmalıdır.
"Allah Allah" diyerek veya Allah Teâlâ’nın diğer isimlerini tekrarlayarak zikredenlere gelince:
"Rasûlullah sizin bu yaptığınız şekilde zikir yapmamıştır " diyerek günün belirli vakitlerinde belirli miktarlarda "Allah" diyen insanları bundan vazgeçirmek gerçekten benim cesaret edemeyeceğim veballi bir iştir. Fakat böyle yapacağımıza; "Kardeşim, bu şekilde zikretmeye devam et. Fakat bir de Rasûlullah ve ashabının Allah'ı zikrettiği gibi (yukarda anlattığımız gibi) şu şekilde de zikret" telkinini yapmamız gerçekten daha uygundur. Bugün bizzat şahit olduğumuz öyle acı durumlar vardır ki, "bu şekildeki zikir bid'at tır, zikir bu değildir..." diye "Allah" demeyi bırakanlar ve bu bıraktıklarının yerini hiç bir şeyle doldurmadan kupkuru kalan nice kardeşler tanıyoruz ki, dolduramadıkları boşluktan bizzat kendileri şikâyetçidirler.( Mehmed Göktaş)

Esadullah 22 Mart 2012 18:38

Kuran ve Sünnette Zikir
 
Kuran ve Sünnette Zikir

Zikrullah:

Zikir Anma, anımsama, ezberleme, hatırlama. Söylenmesi tavsiye edilen hamd, sena ve dua için kullanılan sözler demektir. Tasavvufta Allah tealayı daima hatırda tutup zikir etmektir. Zikir, aynı kökten gelen kelimelerle birlikte, Kur'ân'da 292 yerde, sade zikr olarak ise 76 yerde geçmektedir. Allah zikir yapan kulları kuranda övmüştür. Ayetlerde:

Öyle ise beni anın ki, ben de sizi anayım. Bana şükredin, nankörlük etmeyin" (Bakara 152).

Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafillerden olma. (Araf 205)

Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarken Allah'ı zikrederler (anarlar). Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler: "Rabb'imiz (derler), bunu boş yere yaratmadın, sen yücesin, bizi ateş azabından koru!..." (Ali İmrân 191).
"Onlar ki, inanmışlardır ve kalbleri Allah'ı zikretmekle (anmakla) yatışır. İyi bilin ki ancak Allah'ı zikretmek (anmak)la kalbler yatışır" (Ra'd 28).
Allah’ın, göğsünü İslâm’a açtığı, böylece Rabbinden bir nur üzere bulunan kimse, kalbi imana kapalı kimse gibi midir? Allah’ın zikrine karşı kalpleri katı olanların vay hâline! İşte onlar açık bir sapıklık içindedirler. (Zümer 22)

Gerçek şu ki Allah'a teslim olmuş bütün erkekler ve kadınlar, inanan bütün erkekler ve kadınlar, kendini ibadet ve taata vermiş erkek ve kadınlar, niyet ve davranışlarında doğru ve samimi olan erkek ve kadınlar, sıkıntılara göğüs geren erkekler ve kadınlar, gönülden saygıyla Allah'tan korkan erkekler ve kadınlar, sadaka veren erkekler ve kadınlar, nefislerini kontrol edip her şeyden kaçınarak oruç tutan erkekler ve kadınlar, iffet ve namuslarını koruyan erkek ve kadınlar, Allah'ı durmaksızın çokça anan erkek ve kadınlar var ya, işte onlara Allah bağışlanma ve büyük bir mükafat hazırlamıştır." (Ahzab 35)

Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. O’nu sabah akşam tespih edin.(Ahzab 41,42)

Bakara 152 ayetinde ifade edilen “Öyle ise beni anın ki, ben de sizi anayım” cümlesi her türlü anmayı zikretmeyi kasıt etmektedir. Elmalı merhum bu ayetin tefsirinde şunları söyler. Zikir de şükür gibi ya dille, ya kalble veya bedenle olur. Dil ile zikir, Allah Teâlâ'yı en güzel isimleriyle anmak, hamd etmek, tesbih ve tenzih etmek, Kitab'ını okumak ve dua etmektir. Kalb ile zikir, gönülden anmaktır ki, sırası ile
1- Allah'ın varlığını gösteren delilleri düşünmek, şüpheleri atarak Allah'ın isim ve sıfatlarını tefekkür etmek (düşünmek)tir.
2- Allah'ın koyduğu hükümleri, kulluk vazifelerimizi, yani Allah'ın bildirdiği sorumlulukları, onlarla ilgili hükümleri, emir ve yasakları, Allah'ın vaadini, tehdidini ve bunların delillerini düşünmektir.
3- Maddi ve manevi varlıkları, bunlardaki yaratılış sırlarını seyredip düşünmekle zerrenin kutsal âleme bir ayna olduğunu görmektir. Bu aynaya, gereği gibi bakanların gözüne, o güzellik ve büyüklük âleminin nurları yansır. Bir anlık hisle bundan alınacak olan müşahede zevkinin bir göz kırpacak kadar süren parıltısı bile dünyalara değer. Bu zikir makamının hiç sonu yoktur. Bu noktada insan kendinden ve dünyadan geçer, bütün hisleri hakka bağlanır. Hatta zikirden ve zikr edenden bir isim ve eser kalmaz da, hissedilen yalnız zikredilenden ibaret olur. Gerçi bu makamın sözünü edenler çoktur, fakat buna erenlerin sözle alakası yoktur. Aliimran 191 ayeti buna işarettir.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: "Benim Allah ile bir vakt im vardır ki o vakitte bana ne mukarreb bir melek ne de gönderilmiş bir peygamber hiçbiri yanaşamaz." buyurmuştur.
Bedenle zikir: Bedenin organlarından her birinin görevli bulundukları vazife ile meşgul ve dopdolu olması, kendilerine yasaklanan şeylerden boş ve uzak bulunmasıdır.
Allah Teâlâ, bu zikir çeşitlerinden hangisiyle zikredilirse, o da ona layık bir şekilde kendisini zikreden kimseyi, zikredip anacaktır. Bu noktayı anlatmak için, bu âyet çeşitli tabirlerle açıklanmıştır. Bu cümleden olarak:
1- Beni, bana itaatla zikrediniz, ben de sizi rahmetimle zikredeyim.
2- Beni dua ile zikrediniz, ben de sizi duanızı kabul ve ihsanla zikredeyim. Yani "Bana dua ediniz ki, duanızı kabul edeyim." (Ğâfir, 40/60).
3- Beni övgü ve itaatla zikrediniz, ben de sizi övgü ve nimetle zikredeyim.
4- Beni dünyada zikrediniz, ben de sizi ahirette zikredeyim.
5- Beni gizli yerlerde zikrediniz, ben de sizi sahralarda zikredeyim.
6- Beni refahınız, rahatınız zamanında zikrediniz, ben de sizi bela ve musibete uğradığınız zaman zikredeyim.
7- Beni ibadetle zikrediniz, ben de sizi yardımla zikredeyim.
8- Beni, benim yolumda cihadla zikrediniz, ben de sizi hidayetimle zikredeyim.
9- Beni doğruluk ve samimiyetle zikrediniz, ben de sizi kurtuluş ve size tahsis ettiğim şeyleri artırmakla zikredeyim.
10- Beni önceden ilâhlığımı kabul ile zikrediniz, ben de sizi sonunda rahmet ve kulluğa kabul ile zikredeyim.
Kısaca kulluğun başı zikir, sonu ise şükürdür. "Onların dualarının sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun." (Yunus, 10/10) demektir.(Elmalı Tefsir)

Buraya kadar anlatılanlardan her çeşit ibadetin aslen bir zikir olduğu anlaşılmıştır ama bilinmelidir ki tarikat erbabı Alim ve Veli zatlar nefsi ıslah etmek temizlemek ve yukarda sayılan nimetlere mazhar olmak için zikrin özel bir amel olduğunu vurgulamışlardır. Çünkü zikir kalbin ilacıdır kalbi masivadan temizler ve kişinin tüm benliğini ilahi feyizle sarılmasına ve ayette: Nice erler ki ne ticaret ne alış-veriş kendilerini zikrullahtan, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoymaz, kalblerin ve gözlerin kıvranacağı günden korkarlar (Nur 37) ilahi müjdesine mazhar olarak 24 saatlerini tam bir şuur ve bilinç ile Allahı (c.c) gafletin her türlüsünden uzak olarak anmayı kazanmışlardır.

Kalbi ve nefsi riya, ucub, gaflet, gazab, kin vs. pis hasletlerden kurtarmak için diğer ibadetlerin yanı sıra günlük zikrullah şarttır. Zikrullah kalbin cilasıdır ve uyanmasına sebeptir kalbi uyanmadan gafletle yapılan bir ibadetin pek bir manası yoktur malumunuz nitekim ayette: Onlar namazlarını ciddiye almazlar Onlar (namazlarıyla) gösteriş yaparlar (Maun 5-6) buyrulur. Bu ayette gaflet ile gösteriş amaçlı kılınan namazı, yapılan ibadeti Rabbimiz kınarken, kalbi uyanmış nefsi temizlenmiş müminlerin namazını rabbimiz övmüştür ayette: Onlar ağlayarak yüzüstü yere kapanırlar. Bu da onların derin saygısını (Huşu) artırır. (İsra 109)
yine :”onlar ki kendilerini hakikaten rablerine kavuşuyor ve hakikaten ona rücu ediyor sayarlar, böyle bir huşu ile kılarlar (Bakara 46)
yine: “Ki onlar namazlarında huşu'ludurlar (Mümin 2) ilahi emirleri huşunun engelinin gaflet olduğunu bildirir. Gafletin ilacı ise zikrullahtır. Nitekim araf suresinin 205 ayetinde rabbimiz: Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafillerden olma” buyurarak zikretmeyenlerin gafil olduğunu ve zikrullahın gafletin ilacı olduğunu açıkça vurgular.


Şimdide gelelim zikrullah ile ilgili bazı hadislere

Hz. Ebû Musâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İçerisinde Allah zikredilen evlerin misali ile içerisinde Allah zikredilmeyen evlerin misâli, diri ile ölünün misali gibidir."(Buhârî, Daavât 66; Müslim, Salâtü'l-Müsâfirin 211, (779)

Ebû Ümâme (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim yatağına temiz (abdestli) olarak girer ve uyku bastırıncaya kadar Allah'ı zikrederse gecenin herhangi bir saatinde uyanıp da Allah'tan dünya veya âhiret hayırlarından bir şey isterse Allah Teâla, istediğini mutlaka ona verir." (Tirmizî, Daavât 100, (3525).)

Rasulullah buyurdu ki: Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar oturup Allah tealayı zikretmem benim için dört köle azat etmekten daha hayırlıdır.(Ebu Davut İlim11)

Rasulullah buyurdu ki: Kim (Lam elifi) çekerek La ilahe illallah derse dört bin günahı (bir anda) yakılıverir (Ramuzul Ehadis 5413)

Hz. Muâz İbnu Cebel (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Kul, kendini Allah'ın azabından kurtarmada zikrullahtan daha müessir bir ameli işlememiştir." (Muvatta, Kur'ân 24, (1, 211); Tirmizî, Daavât 6, (3374); İbnu Mâce, Edeb 53, (3790))

Rasûlullah sallallâhu aleyhi vesellem “Cennetin anahtarı Lâ ilâhe illallah diye şehadette bulunmaktır. Lâ ilâhe illallah zikrine devam edenler için kabirlerinde ve kabirlerinden kalktıkları zaman mahşerde korku yoktur. Sanki ben lâ ilâhe illallah zikrine devam edenleri görüyorum kabirlerinden kalktıklarını başlarında ki toprağı silkeleyerek “...Bizden tasayı gideren Allah’a hamdolsun. Doğrusu Rabbimiz çok bağışlayan, çok nimet verendir.”(Fatır 34) âyetini okuyarak buyurdular. (Ramuzul Ehadis 4475)

Bize Yezid (yâni İbnü Zürey') rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh b. Ka¬sım, Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Mekke yolunda yürüyordu. Derken Cümdan denilen dağın yanından geçti. Ve :
«Yürüyün! Bu Cümdan'dır. Müferridler geçmiştir.» buyurdu. Ashab:
— Müferridler nedir yâ Resûlallah? dediler.
«Allah'ı çok zikreden erkek ve kadınlardır.» buyurdular.
Müferridler kelimesi müfridler şeklinde de rivayet olunmuştur. Bu kelimeyi Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) :
«Allah'ı çok zikreden erkek ve kadınlardır.» diye tefsir buyurmuştur
(Müslüm 2676)

" Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Cemdan denilen bir dağın yanından geçti,
"Bu Cemdan'dır, devam ediniz, tekçiler (müfridun) geçtiler," dedi.
Bunun üzerine:
Ey Allah'ın, Rasûlu Kimdir tekçiler (müfridun), denilince,
"Allah'ı tenhada çokça zikreden / anan kadın ve erkeklerdir."
buyurdu." (İbni Teymiye Kalbin amelleri-Müslim (4/2062)

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Dile hafif, mîzana konduğunda ağır gelen ve Rahmân olan Allah’ı hoşnut eden iki cümle vardır: Sübhânallahi ve bi–hamdihî sübhânallahi’l–azîm: Ben Allah’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamdederim. Ben Yüce Allah’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tekrar tenzih ederim (Buhârî, Daavât 65, Eymân 19, Tevhîd 58; Müslim, Zikir 31. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 60; İbni Mâce, Edeb 56.)

Ebû Eyyûb el–Ensârî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kimse on defa, lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l–mülkü ve lehü’l–hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr, derse, İsmâil aleyhisselâm’ın soyundan dört kimseyi hürriyetine kavuşturmuş gibi sevap kazanır.” (Buhârî, Daavât 64; Müslim, Zikir 30)

Ebû Zer radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:
“Allah’ın en çok hoşlandığı sözü sana bildireyim mi? Allah’ın en çok hoşlandığı söz, sübhânallahi ve bihamdihî demektir”, buyurdu (Müslim, Zikir 85)

Ömer İbni'l-Hattab (Radıyallahu Anh) Hazretlerinden rivayet edilgine göre demiştir ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Kim okumasını âdet edindiği zikrini yahud ondan bir kısmını (gece¬leyin yerine getirmeyip) uyur da sonra onu, sabah namazı ile öğle namazı arasında okursa, geceleyin onu okumuş gibi kendisine sevab yazılır (Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî)

Cabir b.Abdullah'dan (Radıyallahu Ânhüma rivayet edildiğine göre, Cabir demiştir ki, Resûlüllah sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim:
Zikrin en faziletlisi, "Lâ ilahe illallah" (Allah'dan başka hiç bir ilâh yoktur), sözüdür (Tirmizi. îbn-i Mâce)

“‘Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh’ (=Güç ve kuvvet, ancak Al¬lah’ındır) sözü, Cennet hazinelerinden bir hazinedir (Buhârî, Da’vât 51, 68; Müslim, Zikr 45; İbn Mâce, Edeb 59)

Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Kıyamet gününde) Hz. Allah'ın yanında peygamber ve şehit olmayan öyle kimseler bulunacaktır ki, yüzlerindeki ilahi nur bakanların gözlerini kamaştıracaktır... Bunların mevki ve Allah'a olan yakınlıklarına peygamberler ve şehitler bile gıpta edeceklerdir.
Bu kimseler, her kabileden toplanıp Allah'ı zikredenlerdir. Hurmaların en iyisini seçip yiyenler gibi, bu zevat da Allah'ı tesbih seçerek hamd, sena ve zikreden kimselerdir
(Suyuti-Camiüs-sağir)

Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ı zikrin ( anmanın ) en üstünü ( La ilahe illallah) duaların en güzeli de ( Elhamdü lillah) cümleleri ile olur. (Suyuti-Camiüs-sağir Zikir babı)

Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyamet günü derece bakı¬mından insanların en üstünü Allah'ı bol bol anan kimseler olacaktır(Suyuti-Camiüs-sağir Zikir babı)

Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yıldızlar, dünya sakinlerini aydınlattığı gibi, içinde Allah'ın anıldığı ev de, sema ehlini aydınlatır
(Suyuti-Camiüs-sağir Zikir babı)

Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Dünya ve içinde olanlar hiç makbul değildir. Ancak, Allah'ı zikretmek ve ilim öğrenmek, ilme sahip olmak suretiyle Allah dostu olmak bundan müstesnadır(Suyuti-Camiüs-sağir Zikir babı)

Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim bir yere oturur ve orada Allah'ı zikretmez (ve hiç zikretmeden kalkar) ise Allah'tan ona bir noksanlık vardır. Kim bir yere yatar, orada Allah'ı zikretmezse, ona Allah'tan bir noksanlık vardır. Kim bir müddet yürür ve bu esnâda Allah'ı zikretmezse, Allah'tan ona bir noksanlık vardır." (Ebû Dâvud, Edeb 31, (4856), 107, (5059); Tirmizî, Daavât 8, 3377)

Ebu Hureyre (r.a)’dan rivâyet olunduğuna göre, Nebî sallallâhu aleyhi vesellem şöyle buyurmuşlardır: “Îman yetmiş küsûr şûbedir. En üstün derecesi lâilâhe illallah demek; en aşağı derecesi yoldan ezâ verecek şeyleri temizlemektir. Hayâ da imandan bir şûbedir (Buhari)

Ebu'd-Derda'dan rivayet olunduğuna göre, şöyle de¬miştir: "Allah Rasulü, şöyle buyurdu:
"Size, yaptığınız amellerin en hayırlısını, melikiniz (Allah) katında en temiz olanını, sizi derece bakımından en çok yüce yükseltenini, sizin için altın ve gümüş infak etmekten daha hayırlı olanını, sizin için diişmanlarnızla karşılaşmaktan, onların boynunu vurmaktan ve onların da sizin boynunuzu vurmasından daha hayırlı olanını haber vereyim mi?" Sahabilar:
"Evet, ey Allah'ın Rasulü" dediler. Allah Rasulü: Allah'ı anmak (zikrullah)"
buyurdu (İbni Teymiye Dualar ve Zikirler)

Evet, Buraya kadar anlattığımız ayet ve hadislerden dolayı Ehlullah zikri ya Hafi(gizli) ya da Cehri ( Sesli) olarak ve cemaatle veya münferit olarak yüz yıllardır bu ümmete öğretmiş aktarmışlardır. Bunları da kuran ve sünnet ışığında İçtihad derecesine ulaşmış Ehlullah yapmıştır. Tarikat yolunda olanlara da bunlara tam bir ittiba gerekir.


Nakşibendi Yolunda Zikir- Kalp Zikri

Nakşibendi yolunda zikir Hafi (gizli) olarak münferit yapılan, cemaatle (Hatme-i Hacegan) beraber yapılan şekilde iki türlüdür. Kalbi zikre delil rabbimizin: Kalpler ancak zikrullah ile mutmain olur (Rad 28) ve Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret(Araf 205) yine "Rabbi'nin adını an ve her şeyi kalbinden çıkarıp sadece O'na yönel". (Müzzemmil 8) ayetleridir.

Ayette geçen Tebtil ve Tebettül:"Rabbinin adını anmaktan murad; tesbih etmek ve gece gündüz O'na ibadet etmektir. Kur'an okumak ve ilim tahsil etmektir." Bu tebtilin manasıdır zira Allah'a yönelmek için bir iş yapma manası vardır. Bir işle meşgul olan kendini tama men Allah'a vermiş olamaz. Tebettül; masivayı bırakıp herşeyi ile Allah'a yönelmektir. Hatta ehl-i tahkike göre cennet ve ahiret hayalini bırakıp Allah'a erişmek ve O'na muttasıl olmak için tevhide girmektir. Meselâ bir kimse yalnızca cennet beklentisiyle ve ahiret endişesiyle Allah'a yönelse, bu yöneliş hakikî bir yönelme değildir. Ve bu yolda dünyadan tecrit olmuş olur ve tebettül, bütün mâsivadan kopup Allah'a yönelmektir. Nefsin heva ve hevesinden elçekmektir.(Beyzavi-Fahrettin razi Tefsiri kebir)

Öyle ise beni anın ki, ben de sizi anayım” (Bakara 152) ayetleridir. Bu son ayet zikrin her türlüsünü içine alan bir ifadedir.

Nitekim kutsi bir hadiste Hz. Ebû Hüreyre'nin rivayetinde şöyle gelmiştir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah Teâla hazretleri diyor ki: "Kulum, hakkımda nasıl bir zan yürütürse ben öyleyimdir. O, beni zikredince ben onunla beraberim. O beni içinden geçirirse, ben de onu içimden geçiririm. O, beni bir cemaat içerisinde anarsa, ben de onu, onunkinden daha hayırlı bir cemaatte anarım. O, bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim." (Buhârî, Tevhid 50; Müslim, Zikr 2, (2675); Tirmizî, Daavât 142, 3598)
Diğer Hadiste ise Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurur: Zikrin en hayırlısı hafi olanıdır. (Ahmet b.Hanbel 1/172-180)

Bir diğer hadiste: Allahu teala benim sadrıma (göğsüme) ne doldurduysa onu olduğu gibi Ebu Bekrin sadrına ilka ettim buyurmuştur. (Keşfül hafa 190)

“İnsan vücudunda bir et parçası vardır o düzelirse bütün vücut düzelir, o bozuk olduğunda bütün vücut ifsat olur İyi bilin ki, işte o et parçası kalptir” (Buhârî, İmân, 39; Müslim,Musâkât, 107)

İşte hadiste ifade edilen bütün bedenin düzelmesi kalbin düzelmesine bağlanmış. Kalbin düzelmesi de elbette Rad suresi 28 ayetin işaretiyle, zikirle düzeleceğini belirtmiş. Bunun bir hikmeti nefis bir nevi ahtapota benzer kolları bütün azalara uzanmış kendisi kalbe çöreklenmiştir. Kişi kalbi zikrullaha başlayınca nefs bütün kollarını toplayarak büzüşür sıkıntı yaşar. Zikrullah ona en fazla zarar veren bir ilahi ilaçtır. Bu sebeplede sofileri her zaman zikirden uzak tutmak ister. Sofi zikrullaha devam edip Allah lafzını kalbe tanıtınca kalbe bu ismin feyzi akmaya başlar. Bu sefer latife makamına geçilir. Çünkü nefs artık kalbden kaçmak zorunda kalmıştır ki sofiye latife dersi bu yüzden verilir. Bu Esma Zata baktığından diğer bütün isimleri içinde barındırır işte bu yüzden Allah lafza-ı celalin bereketiyle kişi çok hızlı ilerler emmare, Levvame, Mülhime gibi nefis makamlarını hemen aşar, bu ismin bereketinden ilahi heybet ve nur belirir. Aynı usulle bu sefer latifeler Allah lafza-ı celaliyle feyizlenip bereketlendirilir. Taki nefis vucutta kaçacak bir yer olmadığını anlar. Sofiye Nefyi isbat verilerek bu sefer Kelimei Tevhid kılıncıyla nefs hizaya getirilir ve Müslüman olması sağlanır Rabbimizin inayeti ve rahmetiyle Biz O’na teslim olanlarız. (Aliimran 84) ayeti zuhur eder.

Bu hususta Hadiste Efendimiz (s.a.v) buyurmuştur ki:Şeytan, herhangi birinizin damarlarında, kan nasıl akıyorsa o şekilde dolaşmaktadır.” Bunun üzerine ashab: “Seninde mi?” diye sordular. Hz. Peygamber:

“Benim de, fakat Allah, şeytana karşı bana yardım etti de, o bana teslim oldu (veya Müslüman oldu) buyurmuştur.( Tirmizi, Rada, 17/1172; A. H. Müsned, III, 309; Darimi, Sünen, II, 320, Rikak, 66.)

Hadiste teslim oldu Müslüman oldu ifadesinde kast edilen manada Nefsin Müslüman oluşu hikmeti saklıdır. Çünkü hadiste ifade edilen şeytan anladığımız şeytan olsaydı Müslüman olması düşünülemez. Diğer bir yorum da Bazı alimlerin buradaki şeytandan kasıt cin denilen varlıktır demeleridir. Buda büyük bir hatadır. Bu söz cinlerin niteliğini ve ne sebeple vucuda girebileceklerini ve nekadar kalabileceklerini bilmeyen şahısların Efendimize (s.a.v) iftirasıdır. Hiçbir cinin Hattine değildir Efendimizin (s.a.v) bırakın latif bedenine girmeyi, hikmetsiz ve izinsiz yanına dahi gelmesi. İkincisi kanın dolaşması gibi ifadesidir ki zaten hayvani ruh dediğimiz nefis, âlimlerin çoğunluğunca buhar diye tarif edilmiştir. İşte böyle Müslüman olan bir nefis artık hakkın ibadet ve taatında asla inatlaşmaz. Ayetin ihbarıyla Kalp tam bir itminana ulaşır ve kullukta huşu ve hudu duyar. Nitekim diğer bir hadiste nefsin şeytan diye tarif edilmesi ve kalpte çöreklendiği ve zikirle beraber kaçmaya başladığı anlatılır.

İbnni Abbas (r.ah) anlatıyor: Rasûlullah sallallâhu aleyhi vesellem buyurdular ki: “Şeytan âdemoğlunun kalbinin üzerinde tünemiş vaziyette bekler. Allahı zikredince kaçar, gaflette ise vesvese verir.(Buhari) bu hadis yukarda anlattığımız hikmeti elbette içinde barındırır.


Neden Allah (c.c) Esması

Bir diyer hususta Allah Lafza-ı celalini yalın halde zikredemezsiniz zikirden kasıt Tesbih, (Sübhanallah) Tahmid (Elhamdülillah) vs. dir Allah, Allah şeklinde zikir edilmez diyen bazı eşhas çıkmış Bütün ümmetin alimlerinin İsmi Azam en büyük esma ve zata bakan esma Allah lafzıdır diye ittifakını hiçe sayıyor. Alimleri hiçe saymaları bir tarafa Allahın (c.c) kuranda Efendimizin (s.a.v) hadislerinde Allah lafzının hep zatı kast için kullanıldığını da görmüyorlar. Böyle zikredenleri eleştiriyor cehaletlerini sergiliyorlar, kısaca onlara diyoruz ki Rabbimiz teala bunu kendi ayette belirtmiş ve demiş ki: De ki: “(Rabbinizi) ister Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur (İsrâ, 110)

Keşşaf sahibi şöyle demiştir: "Allah ve Rahman" kelimelerinden murat, isimdir; müsemmâ değildir. Buradaki ev edatı, tahyîr (muhayyerlik) içindir. Yani, "Allah'ı ister şu kelimeyle, İsterse bu kelimeyle zikredin" demektir. Eyyendeki tenvîn de, muzafun ileyh'den bedeldir. Mâ lafzı, ibhâm için gelmiş olup, "eyyen"deki manayı tekîd eden bir sıladır. Ve ifadenin takdiri, "Bu iki isimden hangisiyle O'nu çağırır ve zikrederseniz zikredin""nihayet en güzel isimler onundur." Buradaki felehu zamiri yukarıda zikredilen iki isimden birisine raci değildir; onların müsemmâsına, yani Allah'ın yüce zâtına racidir. Buna göre mana, "Bunlardan hangisiyle çağırırsanız çağırın, o muhakkak ki güzel ve yerindedir" şeklinde olur.(Fahrettin razi-Mefatihül Gayb)

Allah (c.c.) Lafzı Varlığı zorunlu olan ve bütün övgülere lâyık bulunan, her türlü eksiklik ve noksanlıklardan uzak, bütün kemal sıfatları kendinde toplayan, eşi ve benzeri bulunmayan zâtın özel ve en kapsamlı adıdır. Allah'a nisbet edilen isimler hâs (özel) ve âm (cins) olmak üzere ikiye ayrılır. Allah adı özel isim; Rab, Rahmân, Rahîm gibi isimler ise, Allah'ın özel ismine nisbetle anılan isimlerdir. Allah ism-i şerifi, Cenâb-ı Hakk'ın has ismidir. Bu itibarla diğer isimlerin ifade ettiği bütün güzel vasıfları ve İlâhî sıfatları içine alır. Diğer isimler ise, yalnız kendi mânalarına delâlet ederler. Yani Allah (c.c) dediğinde bütün esmalarıda zikretmiş olursun ama Basir dedinmi sadece Allahın (c.c) Görmesini söylemiş olursun diğer vasıflarını merhametini affını keremini cömertliğini vs. zikretmiş olmazsın. Bu İsim, ifade ettiği ilâhî manasıyla yalnız Allah'a aittir ve hiçbir kelime bu ismin manasını ve muhtevasını ifade gücüne sahip değildir. Bu isim başkası için de kullanılamaz. Ayette:
(Allah) göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir. Şu hâlde, O’na ibadet et ve O’na ibadet etmede sabırlı ol. Hiç, O’nun adını taşıyan bir başkasını biliyor musun? (Meryem 65)
Buyurulur.
Bu bakımdan Allah isminin yerini hiçbir isim tutamaz. Bu isim, Allah'tan başkasına ne hakikaten ve ne de mecazen verilemez. Diğer isimlerin ise, Allah'tan başkasına isim olarak verilmesinde bir mahzur yoktur (Kadir, Celâl gibi). Yalnız bu isimlerin başına, insanlara izafe edildiklerinde, “kul” mânâsına gelen “abd” kelimesinin ilâvesi güzel olur (Abdülkadir (Kadirinkulu) ismi gibi)
İmamı gazalide Esma-i Hüsna Şerhi eserinde derki: Şunu iyi bil ki, bu isim, (Allah) Allah'ın doksan dokuz isminin en büyüğüdür! Çünkü bu, içinden hiç bir şey müstesna, olmaksızın, bütün ilâhi sıfatları cem eden zâta delâlet etmektedir. Diğer isimleri ise, ilim, kudret, fiil gibi yalnız ifade ettikleri mâna birimlerine delâlet etmektedir.
Ve yine bu isim, Allah'dan başkasına, ne hakikat ve ne de mecazen delâlet etmiyeceği cihetiyle, bütün isimlerinden daha hasdır. Yani daha özellik ve hususiyet ifade etmektedir.. Diğer isimler ise, böyle değildir. Ondan başkasına da itlâk edilip çağırılabilir: Kadîr, Alîm, Halım gibi.. İşte bu iki sebebdendir ki, Allah ismi, bütün isimlerin en büyüğü olmuştur.(Gazali Esma-i Hüsna Şerhi)

Görüldüğü gibi yüce Yaratıcının Zatına bakan Esma Allah (c.c) ismidir ve İsmi Azamdır. Diğer bütün isimleri içinde cem etmiştir. Konuya devam edecek olursak.


Rasûlullah sallallâhu aleyhi vesellem: “Muhakkak Allahu Teâlâ cesetlerinize ve suretlerinize bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize nazar eder buyurur. (Buhari-Müslim)

Kalbin nurlanmasında veya kararmasında kalbe göz ve kulak yoluyla gelen havâtırın etkisi çoktur fakat kalbin hangi halde bulunduğunun, aklın neyle meşgul olduğunun önemi de büyüktür.
Zikrullahla itminana ermiş bir kalbin dış ve iç düşmanın etkisiyle nurunun sönmesi biiznillah mümkün değildir. Mürşidi kâmil olan seçilmiş velilerde ise ruh cesedin sultanı, akıl ruhun veziri, kalp de onun müftüsüdür. Allahın izniyle şeytan teşviş ve iğvasıyla, nefis varta ve desiseleriyle mürşidi kâmile zarar veremez. Çünkü bu eşhas ayetin ihbarıyla muhlis olanlardır ve şeytanın onların üzerinde bir hükmü yoktur ayette: içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım”(Hicr 40)

Erenköylü Muhammed Efendi arifleri tarif ederken derki: Biliniz ki ârif kulun kalbinin nûru îman, seması mârifet, güneşi şevk, ayı muhabbet, yağmuru merhamet, meyvesi ahlâkı hamîde, sarayları himmettir. O halde mahlûkatın mükerremi mârifet ehlinin kalbidir; feyyâzı feyzi Yezdandır. Her iki cihanın geçididir. Can âleminin gülistânıdır. İlim ve irfan hazinesidir. Lütf u ihsan denizidir. Hazreti Rahman’ın evidir. Nitekim ayette:
(Onlar) Kudretine nihâyet olmayan Allah’ın sadâkat meclisinde, huzûru Kibriyâsındadırlar (Kalem 55) (Marifeti İlahiye Tarikatı aliye Erenköylü Muhammed Efendi)


Cemaatle zikir


Cemaat halinde zikretmek ile ilgili hadislere örnek ise Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah'ın, yollarda dolaşıp zikredenleri araştıran melekleri vardır. Allahu Teâlâ'yı zikreden bir cemaate rastlarlarsa, birbirlerini "Aradığınıza gelin!" diye çağırırlar. (Hepsi gelip) onları kanatlarıyla kuşatarak dünya semasına kadar arayı doldururlar. Allah, -onları en iyi bilen olduğu halde- meleklere sorar:
"Kullarım ne diyorlar?"
"Seni tesbih ediyorlar, sana tekbir okuyorlar, sana tahmid okuyorlar. Sana ta'zim (temcîd) ediyorlar" derler. Rabb Teâlâ sormaya devam eder:
"Onlar beni gördüler mi?"
"Hayır!" derler.
"Ya görselerdi ne yaparlardı?"
"Eğer seni görselerdi ibâdette çok daha ileri giderler; çok daha fazla ta'zim, çok daha fazla tesbihde bulunurlardı" derler. Allah tekrar sorar:
"Onlar ne istiyorlar?"
"Senden, derler, cennet istiyorlar."
"Cenneti gördüler mi?" der.
"Hayır ey Rabbimiz!" derler.
"Ya görselerdi ne yaparlardı?" der.
"Eğer görselerdi, derler, cennet için daha çok hırs gösterirler, onu daha ısrarla isterler, ona daha çok rağbet gösterirlerdi." Allah Teâla sormaya devam eder:
"Neden istiâze ediyorlar?"
"Cehennemden istiâze ediyorlar" derler.
"Onu gördüler mi?" der.
"Hayır Rabbimiz, görmediler!" derler.
"Ya görselerdi ne yaparlardı?" der.
"Eğer cehennemi görselerdi ondan daha şiddetli kaçarlar, daha şiddetli korkarlardı" derler. Bunun üzerini Rabb Teâla şunu söyler:
"Sizi şâhid kılıyorum, onları affettim!"
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sözüne devamla şunu anlattı: "Onlardan bir melek der ki: "Bunların arasında falanca günahkâr kul dahi var. Bu onlardan değil. O başka bir maksadla uğramıştı, oturuverdi." Allah Teâla: "Onu da affettim, onlar öyle bir cemaat ki onlarla oturanlar da onlar sayesinde bedbaht olmazlar"
buyurur." (Buhârî, Daavât 66, Müslim, Zikr 25, (2689); Tirmizî, Daavât 140, (3595).)

Ebû Neâmete's-Sa'dî'den, o da Ebû Osman'¬dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Muâviye Mescidde bir halkanın yanına çıktı da :
Sizi (buraya) ne oturttu? diye sordu.
— Allah'ı zikretmek için oturduk, dediler.
— Allah aşkına mı; sizi ancak bu mu oturttu? dedi.
— Vallahi bizi ancak bu oturttu, cevâbını verdiler.
— Beri bakın, ben sizi itham ettiğim için yemin ettirmedim. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den benden daha az hadîs rivayet etmek hu¬susunda benim mertebemde hiç bir kimse yoktur. Gerçekten Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ashabından müteşekkil bir halkanın yanına çık¬tı da :
«Sizi (buraya) no oturttu?» diye sordu. Ashab :
— Allah'ı zikretmeye, bizi İslâm'a hidâyet buyurduğu ve onlunla bi¬ze imtihanda bulunduğu için ona hamdetmeye oturduk, dediler.
«Allah aşkına mı? Sizi ancak bu mu oturttu?» buyurdu.
— Vallahi bizi ancak bu oturttu, dediler.
«Beri bakın! Ben sizi itham ettiğim için yemin ettirmedim. Lâkin şu var ki; bana Cibril geldi de Allah (Azze ve Celle) 'nin sizinle meleklere iftihar ettiğini haber verdi.» buyurdular.
(Müslim Zikr 2701)

Ebû Müslim el-Eğarr (rahimehullah) diyor ki: "Ben şehâdet ederim ki Ebû Hüreyre ve Ebû Saîd (radıyallâhu anhümâ) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'in şöyle söylediğine şehâdet ettiler: "Bir cemaat oturup Allah'ı zikrederse, mutlaka melekler etraflarını sarar, Allah'ın rahmeti onları bürür, üstlerine sekine iner ve Allah onları yanında bulunan (büyük melek)lere anar." (Müslim, Zikr 39, (2700); Tirmizî, Daavât 7, 3375)

Evet, buraya kadar verdiğimiz ayet ve hadislerden sonra son olarak deriz ki Zahirî amellerin çıkış yeri olan kalp itminana erince mümin istikametten ayrılmaz. Kalbin ıslahı Cenâb-ı Allah’ın bizi sakındırdığı kötü amellerin terkiyle mümkündür ve zikrullah ile mümkündür. Kalp ıslah olursa o zaman hayat bulur, selim olur, kemale erer. Zaten Rabbimizin de bizden istediği kalbin selime ulaşması kemale ermesidir ayette: O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar Ancak Allaha selim bir kalb ile varan müstesna (Şuara 88-89)
Gaybde rahmana haşyet duyan ve (inâbeli) ona yönelmiş bir kalb ile gelen kimselere (Kaf 33)

Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasık kimselerin ta kendileridir. (Haşr 19)

Allahım ayette Allahı unutan ve bu yüzden de Allahın kendilerine kendilerini unutturduğu kimselerden eyleme bizi daima seni bütün benliğimizle zikreden kullarından eyle ve Rabbim bizlere de kalbi selimi ihsan et. Ve bizi razı olduklarından eyle.amin


Dil hânesi pür-nûr olur
Envâr-ı zikrullah ile
İklîm-i ten ma'mûr olur
Mi'mâr-ı zikrullah ile

Her müşkil iş âsân olur
Derd-i dile dermân olur
Cânun içinde cân olur
Esrâr-ı zikrullah ile


Gamgîn gönüller şâd olur
Dembesteler âzâd olur
Gümgeşteler irşâd olur
Âsâr-ı zikrullah ile

Zikreyle Hakk'ı her nefes
Allah bes bâkî heves
Bes gayrıdan ümmîdi kes
Tekrâr-ı zikrullah ile

Gör ehl-i hâlün fırkasın
Çâk etdi ceyb-i hırkasın
Devreyle zikrün halkasın
Pergâr-ı zikrullah ile

Terk et cihân ârâyişin
Nefsün gider âlâyişin
Bu cân ü dil âsâyişin
Efkâr-ı zikrullah ile

Bahtî sana ikrâr eder
Tevhîdini tekrâr eder
İhlâsını iş'âr eder
Eş'âr-ı zikrullah ile
(1. Sultan Ahmed,Bahti- Gülzarı Arifan)

Allaha (c.c) Giden Yol Nefsin Tanımı ve Mertebeleri - h kerrar


SAAT: 16:22

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306