Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Tasavvuf-Tarikat (https://www.forum.medineweb.net/647-tasavvuf-tarikat)
-   -   Şefaat Haktır (https://www.forum.medineweb.net/tasavvuf-tarikat/5930-sefaat-haktir.html)

Belgin 06 Eylül 2008 13:21

Şefaat Haktır
 
Şefaat, birisinin işi için aracı olmak, hatır ve yetkisini kullanarak darda kalan kimseyi sıkıntıdan kurturmaktır.

Ahirette şefaat haktır. Allahu Teala, bütün nimet, yetki ve şereflerin sahibidir. Hüküm ve karar sahibi O‘dur. Cennet ve Cehennem O‘nun emrindedir. Ancak O [c.c] bazı kullarının şeref, itibar ve derecesini artırmak, katındaki yakınlık ve dostluğunu göstermek için kendilerine bazı yetkiler verir; görevler yükler, şeref bahşeder, işte şefaat da böyledir.


Şefaat Allahu Teala‘nın işine karışmak değildir. Şefaat izni ve yetkisi verilen bir kimseden şefaat istemek Allah‘a şirk koşmak değildir. Şefaat, Allahu Teala‘nın sevdiklerine bahşettiği bir şeref ve yetkidir. Şefaat, sevenlerin sevdikleri için aracı olup; naz makamında niyaz etmeleri, dostları adına göz yaşı dökmeleridir. Şefaat sevginin meyvesi, rahmetin esintisidir. Şefaat, Allahu Teala‘nın kullarına bir hediyesidir.

Meşhur hadiste belirtildiği gibi, mahşerde bütün insanlık sıkıntı içinde kıvranırken dertlerini ilahi huzurda dile getirecek, kendileri için Allah‘ın rahmetini isteyecek bir kimse ararlar. Önce, bütün insanlığın babası Hz. Adem Efendimize giderler. O bu büyük işi üstlenmez, başka bir peygambere gönderir. Hiçbir peygamber insanların adına söz söylemeye kendilerini layık görmezler, sonunda halkı Allah‘ın Habibi, yaratılmışların en faziletlisi Hz.Muhammed (s.a.v) Efendimize gönderirler. Halk gelir, kendisinden rica ederler, ağlayıp dertlerini dile getirirler ve : “Şu sıkıntıdan bizi kurtarması için Yüce Allah‘a sen yalvar!“ derler. O zaman Allah‘ın Habibi (s.a.v) Efendimiz alemlerin Rabbinin huzuruna çıkıp secdeye kapanır. Sonsuz azamet ve rahmet sahibi Yüce Mevla‘mız kendisine:

“Ey Muhammmed! Kaldır başını; ne diyorsan söyle, sözün dinlenecek; şefaat et, şefaatin kabul edilecek; iste istediğin verilecek“ diye hitap buyurur.(Buhari, No:4476; 6565; Müslim, No:193, Ahmed, Müsned, III, 116, 244.)

İşte bu “Makam-ı Muhmud“tur; en büyük şefaat yetkisidir. Hz. Rasulullah (s.a.v) Efendimiz, diğer peygamberlere verilmeyen beş şeyden birisinin de kendisine verilen umumi şefaat yetkisi olduğunu beyan etmiştir.( Buhari, Saiat, 56. Bkz: Müslim, No: 521; Ahmed, Müsned, II, 411; ibnu Mace, No: 567; ibnu Hıbban, Sahih, No: 2313.) Ayrıca her peygamber, kabul edilecek duasını dünyada kullanmış iken; Hz. Rasulullah (s.a.v) Efendimiz, bu hakkı ahirette müminlere şefaat için saklamış ve Allah‘a şirk koşmadan ölen herkesin bu şefaata ulaşacağını müjdelemiştir.( Tirmizi, No:2441; Ahmed, Müsned, VI, 23, 27; Hakim, Müsterdek, l, 67.)

Bu yetki ile umumi bir şefaat eder. Büyük günah sahipleri dahil, zerre kadar imanı olan herkes bu nimetten istifade eder. Çünkü Efendimiz (s.a.v):

“Benim şefaatim ümmetimin büyük günah sahipleri için olacaktır.“( Ebu Davud, No: 4739; Tirmizi, No: 2435; Ahmed, III, 213; Hakim, Müstedrek, l, 69, 160; ibnu Hıbban, No:2596.) buyurmuştur. Ondan sonra sırasıyla Allah‘ın şefaat izni verdiği peygamberler, melekler, alimler, salihler, şehidler ve izin verilen diğer kimseler mü‘minlere şefaat ederler; Cehennemi haketmiş mü‘minlerin affı için Allah‘a yalvarır, kurtuluşu için aracı olurlar. Allahu Teala da onların şefaatim kabul buyurur, şefaat edilen günahkarları affeder.( Bu konuda geniş bilgi için bkz: Acurri, eş-Şeriatu, 340-362.)

Şefaat sadece kafirler ve küfrü yayan zalimler için yoktur. Onlara dünyadaki amellerinin bir faydası olmadığı gibi, yakın dostlarının da bir faydası olmayacaktır.( A‘raf, 53; Ğafir, 18.)





Ehli Sünnet İnancı (Akaid)
Dilaver Selvi

Hâdimul İslam 17 Temmuz 2025 09:13

Soyut olana inanmanın zorluğuna katlanamayan âdemoğlu, somut varlıklar peşine düşerek, gayb olan Allah'a da O'na gordükleriyle sadece mukayese ederek değil, çoğu zaman birebir özdeşleştirerek inanmaya başlamıştır. Antropomorfist anlayış olarak tarih sahnesinde yerini alan bu yaklaşım tarzını Kur'ân, “Onların çoğu şirk koşmadan Allah'a inanmazlar” şeklinde değerlendirmektedir. Buna göre Allah bir kraldır. Kral, ne düzeyde güçlü olursa olsun, her halükarda yardımcıya, aracıya, bilgilendirilmeye ihtiyaç duyacaktır. Sorun sadece Allah açısından değil, O'nunla ilişki ve irtibat kuracak kişi açısından daha büyük oranda söz konusudur. Bu sebeple kralın nezdinde sözü geçerli olabilecek itibarlı kişilerle yakınlık kurmak suretiyle, onun iyilik ve ihsanına nail olmak, öfkesinden de emin olmak takip edilecek yegâne yol olarak karşımıza çıkmaktadır. Gerçekte şefaat düşüncesi bu türden bir anlayışın ürünü olarak doğmuş ve gelişmesi de büyük oranda bu bağlamda gerçekleşmiştir.

Kur'ân, kendi elleriyle yaptıkları melekleri ve zihinlerinde oluşturdukları farklı yüce ruhları temsil eden sembollere ibadet eden, bu ibadetleri vesilesiyle Allah'a yakınlaşabilecegini ve bu varlıkların Allah katında kendileri için şefaatçi olacağını açıkça söyleyen bir toplumda, Tevhid inancını gönüllere nakşetmek için nazil olmuş bir kitaptır. Kur'ân’ın, Tevhid inancını anlatım tarzının, tedricî, hitap ettiği toplumun temel değer yargılarını, örf ve adetlerini dikkate alan, böylece bağcı dövmek değil, üzüm yeme yolunu tercih eden bir üslup takip ederek, kırıp dökmeden, ilahi rehberliği bütün boyutlarıyla ortaya koymak olduğu görülmektedir.

Kur'ân, asla hitap ettiği kavmin mantığına mahkûm olmamış, bilakis bu mantığı değiştirmeye gelmiş bir kitaptır. Ancak onun gerçekleştirdiği değişim, tepeden, baskıcı bir yöntemle ve muhatap kitleyi ve onların anlayış ve davranışlarını yok sayarak değil, bilakis onların arasına girerek, bir bakıma onlarla birlikte yaşayarak, onların dilini ve dile dayalı tüm argümanlarını kullanarak gerçekleşmiştir.

Şefaat konusu da Kur'ân’ın, muhatap toplumda son derece köklü ve o derece belirleyici bir nitelikte bulduğu ve kendi temel ilkeleriyle çatıştığı için değiştirilmesi kaçınılmaz olarak gördüğü bir inanç tarzıdır. İfade etmek gerekir ki, Kur'ân'ın, emanet olarak isimlendirdiği sorumluluk bilincinin yok olduğu tüm toplumlarda, bu türden inançların olması kaçınılmazdır.

Temel mesajlarından birisi olarak; Allah hiç kimseye taşıyabileceğinden daha fazlasını yüklemez, kişinin yaptığı her iyilik kendi lehinedir, her kötülük de kendi aleyhine diyen bir kitabın ise, bu türden bir inancı ilkesel anlamda bağrına basması mümkün değildir. Ne var ki, bu inancın tashihini kendine mahsus bir üslupla yapmıştır.


Yaşar Düzenli


SAAT: 09:26

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320