Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Tebliğ-İrşad-Vaaz-Hutbe-Nasihat (https://www.forum.medineweb.net/182-teblig-irsad-vaaz-hutbe-nasihat)
-   -   Vaaz: Makam ve Mevki Hırsını Terk Etmek (BEDİÜZZAMAN) (https://www.forum.medineweb.net/teblig-irsad-vaaz-hutbe-nasihat/2846-vaaz-makam-ve-mevki-hirsini-terk-etmek-bediuzzaman.html)

Belgin 21 Nisan 2008 13:05

Vaaz: Makam ve Mevki Hırsını Terk Etmek (BEDİÜZZAMAN)
 
İnsanların sadece Allah'ın rızasını hedefleyerek, ahiret yurdu için ihlasla çaba sarf etmelerini engelleyen bir diğer neden ise, dünya hayatındaki makam, mevki, şöhret gibi maddi değerlere olan düşkünlüktür. Oysa maddi imkanlar, mal ya da mevki insana ahiret hayatında hiçbir şey kazandırmaz. Allah, Kuran'ın "Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır." (Hucurat Suresi, 13) ayetiyle insanlar arasında üstünlüğün bulundukları makama ya da mevkiye göre değil, yalnızca 'takva'ya göre olduğunu bildirmiştir.



Böyle insanların durumunu Bediüzzaman Said Nursi bir sözünde şu şekilde ifade eder:



… Makam mevki sevgisinden gelen şöhretperestlik ateşiyle ve şan ve şeref perdesi altında insanların sevgisini kazanmak, nazar-ı dikkati kendine celbetmekle enaniyeti okşamak ve nefsine bir makam vermektir ki, en mühim bir ruhi illet olduğu gibi "gizli şirk" tabir edilen riyakârlığa, bencilliğe kapı açar, ihlası zedeler…15



Makam ve mevkinin üstünlük sağlayacağı inancı cahiliye toplumlarına ait bir yanılgıdır. İmanı kavrayan bir müminin nefsinin bu yöndeki isteklerine itibar etmemesi ve üstünlüğü ihlasta ve samimiyette araması gerekir. Çünkü bu gibi arzulardan arınan bir insan dünyada kazanılacak tüm makamların üzerinde bir makama eriştirilecek, gerçek onur ve şerefin sahibi olacaktır. Bu durum Kuran'ın "Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi 'onurlu-üstün' bir makama sokarız." (Nisa Suresi, 31) ayetiyle insanlara bildirilmiştir. Bu 'onurlu ve üstün' makama layık olabilmek için iman eden bir kimsenin yapması gereken şey "Kim izzeti istiyorsa, artık bütün izzet Allah'ındır. Güzel söz O'na yükselir, salih amel de onu yükseltir…" (Fatır Suresi, 10) ayetiyle hatırlatılan gerçeğin şuuruna varmasıdır: İzzetin gerçek sahibi Allah'tır ve kişiye bunu kazandıracak olan tek şey de 'salih yani ihlasla yapılan ameller'dir.



Bediüzzaman Said Nursi de risalelerinde bu konuya önemle dikkat çekmiştir. Said Nursi, Allah'ın "… ayetlerimi az bir değere değişmeyin" ayetindeki hatırlatmasına değinerek ahirette ulaştırılacak olan onurlu ve üstün makamın yanında dünya hayatında elde edilecek olan makam mevki ya da şöhretin ne kadar değersiz olduğunu şöyle vurgulamıştır:



"… Ayetlerimizi az bir değer karşılığında değişmeyin. Ve yalnızca benden korkun." (Bakara Suresi, 41) âyetindeki şiddetli Allah'ın yasaklamasına nail olup, ebedi saadetin zararına manasız, lüzumsuz, zararlı kederli, kendini beğendirmeye çalışarak, sakil, samimiyetsiz ve ikiyüzlü bazı aşağılık hislerle ve küçük menfaatlerin hatırı için ihlası kırmakla; hem bu hizmetteki umum kardeşlerimizin hukukuna tecavüz, hem Kurana hizmetlerine saldırı, hem imani hakikatlerin büyüklüğüne saygısızlık etmiş oluruz.16



Makam ve mevki elde etmeye karşı duyulan bu arzu, kişinin yaptığı amellerde ihlaslı olmasını engeller ve kişiyi samimiyetsizliğe sürükler. Bu kişi bir yandan yaptıklarıyla Allah'ın rızasını ve cennetini kazanmayı hedeflerken, bir yandan da insanlar arasında bir şeref ve itibar elde edeceğini düşünür. Bu da bile bile amellerini geçersiz kılmasına neden olur. İman eden bir kimsenin Kuran'daki bu hatırlatmaları dikkate alarak, nefsini dünya hayatının şan ve şöhretine yönelik isteklerinden arındırıp, Allah katındaki izzet ve onuru kazanmaya çalışması gerekmektedir. Aksinde ise; "(Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi 'tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi.' "Öyle ki (bu,) mezarı ziyaretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü." (Tekasür Suresi, 1-2) ayetiyle hatırlatıldığı gibi insan nefsinin bu istekleri doğrultusunda ölümüne dek 'tutkuyla oyalanıp kendinden geçecek' ve bunların hiçbir fayda sağlamadığının farkına da ancak ahirette varabilecektir. Sırf nefsinin istek ve arzularını tatmin etmek uğruna yıllar yılı boş yere çalışıp boş yere yorulmuş ve ahirette de hüsrana uğramış olacaktır. Mümine yakışan ise henüz vakit varken nefsin bu kötülüklerinden arınıp ihlası kazanması ve Allah'ın razı olacağı ahlaka ulaşmasıdır.

Belgin 21 Nisan 2008 13:14

Cvp: Vaaz: Makam ve Mevki Hırsını Terk Etmek (BEDİÜZZAMAN)
 
Mal ve Can Kaygısını Terk Etmek



Nefsin bir özelliği de mala ve cana tutkuyla bağlı olmasıdır. Bu nedenle de nefs insanları sürekli olarak bu iki konuda hırsa kapılmaları yönünde teşvik eder. Ancak "Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz..." (Al-i İmran Suresi, 186) ayetiyle de bildirildiği gibi mallar ve canlar tutkuyla bağlanmak için değil, insanların denenmesi için yaratılmıştır. Allah bu dünyevi değerlerin peşi sıra gitmek yerine, bunları Allah'ın rızasını kazanma yolunda seve seve ortaya koyabilenleri cennetle müjdelemiş, büyük kurtuluş ve mutluluğa da ancak bu yolla ulaşılabileceğini şöyle bildirmiştir:



Hiç şüphesiz Allah, mü'minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur. (Tevbe Suresi, 111)


İşte inananların, bu ayetin bir gereği olarak mallarını ve canlarını tutku haline getirmekten şiddetle kaçınmaları gerekir. Hiç şüphesiz nefisten bu yönde telkinler ve teşvikler gelecektir. Ancak Allah'ın bu vaadinin şuurunda olarak bir Müslümanın nefsine uyması mümkün değildir. Çünkü dünya hayatında maldan ya da candan yana kazanılabilecek hiçbir menfaat, sonsuz ahiret nimetleriyle kıyaslanamaz. Bu nedenledir ki Allah ayetinde "yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip müjdeleşiniz" şeklinde buyurmaktadır. İnsan dünya hayatında kazandığı maddi değerlerden ancak çok kısa bir süre yararlanabilecek, ardından da hem bedenini hem de yığıp biriktirdiği malını ölümle birlikte terk etmek zorunda kalacaktır. Allah'ın ahirette verecekleri ise sonsuza dek insanın kurtuluşuna ve mutluluğuna vesile olacaktır.



Bediüzzaman Said Nursi insanların mala ve cana karşı duydukları tutkunun ne kadar beyhude olduğuna şu sözleriyle değinmiştir:



Hem mala ve cana karşı şiddetli bir hırs gösterir… bakar ki, geçici olarak onun nezaretine verilmiş o fani mal ve afetli şöhret ve tehlikeli ve riyaya vesile olan o can, o şiddetli hırsa değmiyor. Ondan, hakiki can olan manevi makamlar ve Hak'ka yakınlaşma dereceleri ve ahiret azığına ve hakiki mal olan salihi amellere teveccüh eder. Fena haslet olan geçici olan şeylere gösterilen hırs ise, âlî bir haslet olan gerçek hırsa dönüşür …17



Bir başka sözünde ise mal ve can derdine düşen kimselerin, bunun insana bir faydası olmayacağını kavradıklarında düştükleri durumu şu şekilde ifade eder:



"… Şiddetli bir surette endişe ettiği vakit bakar ki; o endişe ettiği istikbale yetişmek için elinde senet yok. Hem rızık cihetinde bir taahhüd altında ve kısa olan bir istikbal, o şiddetli olan endişeye değmiyor. Ondan yüzünü çevirip, kabirden sonra hakiki ve uzun ve gafiller hakkında taahhüd altına alınmamış bir istikbale teveccüh eder."



Aksinde yani can ve mal kaygısına kapılındığında insanın halisane bir kalple Allah'a yönelebilmesi, Allah'a gereği gibi teslim olup, ihlasla hareket edebilmesi mümkün olmaz. Nefsinde gizlediği bu tutkular onu gizliden gizliye yönlendirecek ve Allah'ın rızasından yana değil, hep kendi menfaatlerinden yana davranmasına neden olacaktır. Örneğin malca ihtiyaç içerisinde olan bir kimse gördüğünde ona destek olup infakta bulunması gerekirken, o kendi menfaatlerinden yana tavır koyacaktır. Oysa ihlasa uygun olan, "Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır." (Haşr Suresi, 9) ayetiyle de bildirildiği gibi ihtiyaç içerisinde bile olsa insanın malını bir başkasına seve seve verebilmesidir.



Aynı şekilde kendi nefsinin rahatı ve istekleri ona Allah'ın rızasından daha önemli gelecektir. Kuran'ın
"De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kar getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlü'nden ve O'nun yolunda cehd etmekten (çaba harcamaktan) daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez." (Tevbe Suresi, 24) ayetiyle böyle bir tercihin Allah katındaki karşılığının hüsran olacağına da dikkat çekilmiştir. Rabbimizin, "Tereddi edeceği (başaşağı düşüşe uğrayacağı) zaman, malı ona hiç yarar sağlamaz." (Leyl Suresi, 11) ayetiyle de bildirdiği gibi malı o kişiyi ahirette azaptan koruyamayacaktır. Ancak, "Sakınan ise, ondan uzak tutulacaktır. Ki o, malını vererek temizlenip-arınır. Onun yanında hiç kimsenin karşılığı verilecek bir nimeti (borcu) yoktur. Ancak yüce Rabbinin rızasını aramak için (verir). Muhakkak kendisi de ileride razı olacaktır." (Leyl Suresi, 17-21) ayetlerinde de bildirildiği gibi ihlaslı davranan sonsuz nimetlerle mükafatlandırılacaktır.



Kuran'da mal gibi can kaygısına kapılarak ihlaslarını kaybeden ve Allah'ın rızasından uzaklaşan insanların durumuna da pek çok örnek verilmiştir.
Peygamber kendilerini Allah yolunda canlarıyla savaşmaya çağırdığında kimileri 'güçlerinin yetmediğini' (Tevbe Suresi, 42) kimileri de 'sıcakta savaşmanın kendilerine zor geldiğini' (Tevbe Suresi, 81) öne sürerek nefislerinden yana tavır koymuşlardır. Bu mazeretleri öne sürerken kimisi Allah'ın adını anarak gerçekten güçlerinin yetmediğine dair yemin de etmiştir. Ancak Allah bu kimselerin yalan söylediklerini ve bu tavırlarıyla kendi nefislerini helaka sürüklediklerini bildirerek bu kişilerin samimiyetsizliğini ifade etmiştir. İhlasa uygun olan ise; "Ama Resul ve onunla birlikte olan mü'minler, mallarıyla ve canlarıyla cehd ettiler (mücadele ettiler); işte bütün hayırlar onlarındır ve kurtuluşa erenler onlardır." (Tevbe Suresi, 88) ayetinde dikkat çekilen salih müminlerin tavırlarında olduğu gibi, inananların hiçbir hesap yapmadan malları ve canlarıyla Allah'ın rızasından yana tavır koymalarıdır.



Allah bir başka ayetinde de müminlerden mallarını ve canlarını ortaya koyup, Allah'ın rızasını tüm bunların kazandıracağı çıkar ve menfaatlerden üstün tutan kimselerin, derece bakımından Allah katında daha üstün tutulacağını bildirerek ihlas sahibi müminleri müjdelemiştir. Ayette şöyle buyrulmaktadır:



Mü'minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va'detmiştir; ancak Allah, cehd edenleri (çaba harcayanları) oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır. (Nisa Suresi, 95)


SAAT: 01:56

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306