Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Tevhid Ve Şirk Konuları (https://www.forum.medineweb.net/652-tevhid-ve-sirk-konulari)
-   -   Şirk Nedir ? (https://www.forum.medineweb.net/tevhid-ve-sirk-konulari/17942-sirk-nedir.html)

Şuara 28 Aralık 2007 20:31

Şirk
 
Gerçekten, Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar.
Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmişolur.
(Nisa Suresi, 48)



Birçok insan şirkin büyük bir sapkınlık olduğunu duyar, ama bunun kendisiyle uzaktan ya da yakından ilgili olduğunu hiç düşünmez. Müşriklerin, yani şirk koşanların, sadece taştan ya da tahtadan oyulmuş totemlere secde eden insanlar olduklarını sanır. Ona göre müşrikler, sadece Peygamberimiz (sav)'den önce Kabe'deki putlara tapan cahiliye Arapları ve onlara benzer ilkel putperestlerdir.
Oysa şirk, sadece tahtadan oyulmuş putlara tapmakla sınırlı bir kavram değildir ve sanılanın aksine pek çok toplumda yaygındır. İnsanın Allah'ın rızasına muhalif olarak medet umduğu, rızasını aradığı her varlık, Allah'ın rızasına tercih ettiği herşey Allah'tan başka edindiği birer ilahtır aslında. Bu nedenle şirki uzak görmemek, aksine insanın çok yakınında olabileceğine ihtimal vermek gerekir. Bununla birlikte şirk, insanın kaçınması gereken günahların en başında gelmektedir. Çünkü bu, Allah'a karşı işlenebilecek büyük bir suçtur. Allah'la birlikte başka bir ilah edinerek O'na ortak koşmak, iftira etmek, elbette ki en büyük suçu ve saygısızlığı işlemek anlamına gelir. İşte bu yüzden Allah dilediği günahı affedeceğini ancak şirki affetmeyeceğini, şirkin aslında büyük bir sapkınlık olduğunu Kuran'da bildirmiştir. Allah bir ayette şöyle buyurmaktadır:
Hiç şüphesiz, Allah, Kendisi'ne şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanlar ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır. (Nisa Suresi, 116)
İşte şirkten sakınmanın önemi burada yatmaktadır. Allah'ın bu kadar ehemmiyetle üzerinde durduğu, bağışlamayacağını bildirdiği, sapkınlık olarak nitelendirdiği bir günah elbette ki Müslümanların en çok kaçınacakları durumdur. Üstelik bunların yanı sıra Kuran'ın pek çok yerinde Allah müminleri şirke karşı uyarmış, onları bu büyük kötülükten önemle sakındırmıştır. Hz. Lokman'ın oğluna verdiği, "Ey oğlum, Allah'a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür" (Lokman Suresi, 13) şeklindeki öğüt de bunlara bir örnektir. Şirkin bu derece önemli bir konu olmasının bir diğer sebebi ise insanın amellerinin boşa gitmesine ve hüsrana uğramasına neden olmasıdır. Bu gerçek Kuran'da şöyle bildirilmektedir:
Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın. (Zümer Suresi, 65)
Açıkça görüldüğü gibi Allah'a şirk koşmak son derece tehlikeli, insanı cehenneme kadar sürükleyebilecek bir günahtır. Bu nedenle Allah'tan korkan ve O'nun cennetini uman bir kişinin bu tehlikeye karşı dikkatli olması gerekir. Ancak dikkatli olabilmek için de öncelikle şirki tanımak, nelerin şirkin kapsamına girdiğini bilmek gerekir. Bunu bilen insan Allah korkusuna sahipse bu günahı işlemekten şiddetle sakınacaktır.
Bu kitap, şirki Kuran'da açıklandığı gerçek anlamıyla tarif etmek ve normal sayılan pek çok davranışın gerçekte şirkin ta kendisi olduğunu anlatmak amacıyla hazırlanmıştır. Umulur ki, amacına ulaşır ve bir kısım insanların tüm bu putları bırakıp, sadece ve sadece gerçek Rabbimiz olan Allah'a kulluk etmelerine vesile olur.
Ancak şunu da hatırlatmak gerekir ki kişinin bu tehlikeyi kendisinden uzak görmesi, bundan müstağni olması, kendisinde şirkin kesinlikle olmadığını düşünmesi ona çok büyük zarar getirebilir. Çünkü böyle bir insan konuyu düşünmeye dahi gerek görmeyecek, konu hakkında anlatılanları, verilen örnekleri üzerine almayacak ve dolayısıyla eğer şirk içinde yaşıyorsa, böyle yaşamaya devam edecektir. Bunun sonucunda ise şirk içinde ölecek ve Allah'ın huzuruna böyle bir günah ile çıkacaktır. Bu ise, hiçbir Müslümanın istemeyeceği bir durumdur.
Bu nedenle yapılması gereken bu kitapta anlatılanları kişinin sanki kendisine anlatılıyormuş gibi samimiyetle okuması, üzerinde samimiyetle düşünmesi ve verilen örneklere benzer hatalara düşmekten, hatta şirki andırır bir tavır sergilemekten dahi şiddetle kaçınmasıdır. Bu şekilde davranan kişi elbette ki kazançlı çıkacaktır. Çünkü insan aciz ve hataya düşebilen bir varlıktır. Ancak önemli olan hata yapmak değil hatayı anlayıp hemen vazgeçmektir.
Burada ele alınan konu yani şirk ise çok tehlikeli bir hata olduğu için kişinin böyle bir günaha girmekten çok korkması, kendisini bu konuda sürekli kontrol etmesi gerekir. İnsanın olası hataları baştan reddetmek yerine, hatalı olabileceğine ihtimal vererek üzerine alması her zaman kazançlı çıkmasına vesile olacaktır.

Şuara 28 Aralık 2007 20:31

Cvp: Şirk
 
Şirk Nedir?
Şirk, kelime manası olarak "ortaklık" demektir. Şirk terimi, Türkçe Kuran meallerinde, yer yer Allah'a "eş koşmak", "ortak koşmak" olarak da tercüme edilmiştir.
Kuran'da şirk, herhangi birşeyi veya herhangi bir kimseyi ya da herhangi bir kavramı, değerlendirme, tercih etme ya da ona önem ve kıymet verme veya onu üstün tutma bakımından Allah'la eşit veya daha ileri bir düzeyde görmek ve bu çarpık bakış açısıyla hareket etmek anlamında kullanılır. Kuran'da bu tutum Allah'tan başka İlah edinmek olarak tanımlanır.
Kuran'ın temel mesajı ise Allah'tan başka ilah olmadığıdır. Bu mesaj, Kuran'da "La ilahe illAllah" hükmü ile haber verilir. Bu ifade Kuran'da pek çok kereler önemle tekrarlanır ve imanın önemli bir şartı olarak vurgulanır. Yalnız bu noktanın Müslümanlar tarafından çok iyi kavranılması ve derinlemesine düşünülmesi gerekir. Zira Allah'ın tek güç ve kudret sahibi olduğu, tek İlah olduğu çok kesin bir gerçektir, fakat bu gerçeği yalnızca zahir manasıyla değerlendirmek büyük yanlış olur. Kuran'a baktığımızda, bu temel gerçeğin aksine bir inanç, tutum ve davranışın şirk olduğunu görürüz. Bu nedenle şirki en genel anlamda, "La ilahe illallah" gerçeğinin dışında, Allah'tan başka "güç ve kudret sahipleri", "ilahlar" olduğu gibi yanlış bir tavır ve anlayışa saplanmak şeklinde tanımlayabiliriz.
Burada ilah teriminin ne anlama geldiğini bilmek elbette konunun özünü anlamak açısından oldukça önemlidir. Bizim için önemli ve geçerli olan tanım Kuran'da tarif edilendir. Kuran'da Allah bize Kendisi'ni birçok sıfatıyla tanıtmış ve başka ilah olmadığını bildirmiştir. Buradan da anlaşılmaktadır ki ilah, Allah'ın Kuran'da bildirilen bu sıfat ve özelliklerine sahip olan varlıktır. Dolayısıyla yegane ilah Allah'tır. Allah'ın sıfatlarına sahip olan başka hiçbir varlık yoktur ve olamaz. Bu yüzden Allah'ın herhangi bir sıfatına başkasının sahip olduğunu iddia etmek "Allah'tan başka ilahlar edinmek", diğer deyimle "şirk koşmak" anlamına gelir.
Burada ince bir ayrımı belirtmek yerinde olacaktır. Örneğin, Allah'ın sıfatlarından biri olan "Gani" yani "Zengin" terimi insanlar için de kullanılır. Elbette bu vasfı kullanmanın, bu kişinin mali durumunu tarif etmek açısından hiçbir sakıncası yoktur. Ancak, şirke yol açan durum bu zenginliğin kişinin kendisinden kaynaklandığını zannetmektir. Durum böyle olunca zenginliğin gerçek sahibinin Allah olduğu unutulur. Bu kişinin sahip olduğu herşeyi ona Allah'ın verdiği, Allah'ın Gani sıfatıyla bu kişide tecelli ettiği, verdiği herşeyi dilerse bir anda geri alabileceği göz ardı edilmiş olur. Dolayısıyla Allah'tan başka herkesin mutlak fakir ve aciz olduğu, ancak dilediği kulları üzerinde dilediği sıfatlarıyla tecelli edebileceği düşünülmemiş olur. Bunun sonucunda o kişi sahip olduğu mal, mülk ve zenginliğin gerçek sahibi zannedilerek, onun kendiliğinden böyle bir sıfata sahip olduğu, zenginliğinin kendisinden kaynaklandığı sanılır. Bu çok cahilce bir yaklaşımdır ve şirke yol açabilir. Çünkü bu bakış açısıyla hareket edildiğinde Allah tamamen unutulur ve o kişiye hakkı olmayan bir ilahlık vasfı verilmiş olur.
Doğru olan tavır ise zenginliğin asıl sahibinin Allah olduğunu bilmek, O'nun göklerin ve yerin mülkünün tek hakimi olduğunu takdir etmek ve insana verdiği bu zenginliği Allah'ın dilediği anda alabileceğinin de bilincinde olmaktır. Zenginlik verilen kişiyi değerlendirirken de onun zengin ya da fakir olması önemli olmamalı, onun Allah'ın bir kulu olduğu düşünülmelidir. Örneğin bu kişinin aile üyeleri malın asıl sahibi olarak onu görürlerse, yalnızca ondan medet umarlarsa, malın esas malikinin Allah olduğunu unuturlarsa bu çok yanlış bir bakış açısı olur. Aynı şekilde bu kişinin yanında çalışan insanlar da kendilerini yediren ve içirenin, barındıranın Allah olduğunu unutmamalıdırlar. Allah'ı unutup, patronlarını müstakil bir güç olarak değerlendirirlerse bu çok büyük bir akılsızlık olur. Nitekim bu gerçek insanlara Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
"...Gerçek şu ki, sizin Allah'tan başka taptıklarınız, size rızık vermeye güç yetiremezler; öyleyse rızkı Allah'ın Katında arayın, O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz O'na döndürüleceksiniz." (Ankebut Suresi, 17)
Bütün bunların yanısıra Kuran'da Allah'tan başka güç ve kuvvet sahibi olmadığı bildirilir. (Kehf Suresi, 39) Allah'ın yarattığı varlıkların sahip oldukları gibi görünen güç ve kuvvet ise gerçekte Allah'a ait olan sonsuz gücün onlardaki bir yansımasıdır. Allah dilediği anda bu gücü kendilerinden geri alabilir. Bu nedenle bir kimseyi, Allah'ın kendisine bu dünyada geçici olarak ve imtihan için verdiği güç ve kudret nedeniyle gözde büyütmek, ona hayran olmak, bu gücü ona aitmiş gibi görmek bir nevi onu ilahlaştırmak olur. Gerçekte büyük görülmesi, hayran olunması, kendisinden medet umulması gereken yegane mutlak güç Allah'tır. Bu gerçek Kuran'da şöyle bildirilir:
"Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah, güç sahibidir, Azizdir." (Hac Suresi, 74)
Aynı mantık Allah'ın yarattıklarında tecelli eden, yani yansıyan diğer tüm sıfatları için de geçerlidir. Bunları değerlendirirken de bu sıfatların asıl sahibinin Allah olduğunu bilmek, insanlarda görülenin yalnızca bir tecelli olduğunu idrak etmek gerekir.

Şuara 28 Aralık 2007 20:32

Cvp: Şirk
 

Şirkin çıkış noktası: "Benlik verme"
Şirk kavramının temelinde Allah'ın yarattıklarına "benlik verme", yani etrafındaki kişilere ve eşyalara Allah'tan bağımsız, müstakil varlıklarmış gözüyle bakma gibi çarpık bir yaklaşım bulunmaktadır. Bu yanlış bakış açısına göre hem Allah'ın sahip olduğu zenginlik, güzellik, güç ve ihtişam vardır hem de insanların. Yani insanlar da müstakil olarak bu şekilde zenginliğe, güce, ihtişama sahiptirler. Ancak bir kimseye veya bir eşyaya bu gözle bakmak, onun sahip olduğu özellikleri kendisinden bilmek, bu özelliklerin onda bağımsız ve mutlak olarak var olduğunu sanmak, bundan dolayı o kişiye değer vermek ya da ondan korkmak ona benlik vermek demektir.
Bu çarpık bakış açısı şirkin çıkış noktasını oluşturur. İlerleyen bölümlerde de inceleyeceğimiz gibi her türlü şirk çeşidinin, müşrik tavrının ardında bu benlik verme yanılgısı vardır. Oysa samimi bir mümin önce imanını "muvahhid", yani Allah'ı birleyen, O'na hiçbir şeyi şirk koşmayan bir temel üzerine kurmalıdır. Bunun için de herkesin ve herşeyin, varlıklarını Allah'a borçlu olduğunu her an hatırlaması gereklidir. Onlar Allah'ın dilemesiyle var olmuşlardır. Varlıklarını Allah ayakta tutmaktadır ve dilediği an dilediğini yok edip ortadan kaldırabilir. Ayrıca herkese ve herşeye sahip oldukları tüm özellikleri veren de yine Allah'tır.
Güç, imkan, zeka, güzellik, şöhret, makam hepsi Allah'ın dilemesiyle olan özelliklerdir. Allah dilediği anda bunları kişinin elinden alabilir. Bu, Allah'a göre çok kolaydır. Allah her yerde ve herkeste değişik şekillerde tecelli eder. İnsanlar çevrelerinde hep bu tecellileri seyrederler. Allah'a iman eden bir insanın, hiçbir şeyin Allah'tan bağımsız müstakil bir varlığı olmadığını bu şekilde kalbine iyice yerleştirmesi gereklidir. Ancak bu gerçeğe uygun bir inanç, düşünce ve davranış biçimi içerisinde bulunduğunda şirke düşmekten kendini kurtarabilir.

Şuara 28 Aralık 2007 20:33

Cvp: Şirk
 

Şirk koşanların geçersiz mazeretleri
Şirk, tevhid, kulluk, ibadet gibi kavramların gerçek anlamlarını en güzel ve en doğru olarak öğrenebileceğimiz kaynak Kuran'dır. Bu nedenle, her konuda yalnızca Allah'ı İlah edinen bir tavır ve anlayışa, inanç ve davranışa sahip olabilmek ve şirkten korunabilmek, ancak ve ancak Kuran'ı okuyup anlamakla ve ona eksiksiz bir biçimde uymaya çalışmakla gerçekleşir. Dolayısıyla, kişinin iman ettiği ve Kuran'ın hak olduğunu bildiği halde inanç, düşünce, ahlak anlayışı, yaşam tarzı ve değer yargıları bakımından Allah'ın Kuran'da bildirdiği ölçülerden ve mutlak doğrulardan farklı kıstaslar edinmesi ve hayatını bu yanlış kıstaslara göre düzenlemesi büyük bir hata olur. Aynı şekilde Allah'ın emirleri yerine başka seçenekleri tercih etmesi, çeşitli gerekçeler öne sürerek Allah'ın hükümlerini terk etmesi de şirke sebep olur.
Bu konuda insan hangi gerekçeyi öne sürerse sürsün geçerli olmaz. Örneğin bir kimsenin hoşnutluğunu Allah'ın hoşnutluğuna tercih etmek, Allah'ı razı etmek yerine onu razı etmeye çalışmak demek ayrı bir İlah edinmek demektir. Bir kimseden Allah'tan korkar gibi hatta daha fazla korkmak, onun korkusuyla Allah'ın emirlerini ya da hoşnut olacağı fiilleri terk etmek de aynı anlamdadır. Bir kimseyi Allah'ı sever gibi sevmek, o kimseyi Allah'a ortak koşmak, onu Allah'ın yanı sıra başka bir ilah olarak görmek anlamına gelir. Örnekleri biraz daha detaylandırmak mümkündür. Mesela bir kişi dini yaşaması gerektiğini anladığı halde içinde bulunduğu ortamı ya da çevreyi sebep göstererek, onların tepkisini almamak için dinden taviz verdiğini söylüyorsa bu, açık bir şirk göstergesidir. Çünkü bu durumda Allah'ın hoşnut olmasını değil de çevresinde bulunan kişilerin hoşnut olmasını tercih ediyor demektir. Ya da insanın ailesi veya beraber olduğu insanlar da dini kavrayamıyor olabilir, böyle bir durumda kişinin onları üzmemek adına dinin gereklerini terk edip, taviz vermesi de aynı tehlikenin belirtisidir. Çünkü bu durumda yapılması gereken Allah'ın rızasından asla taviz vermemek, insanların hoşnutluğunu değil de Allah'ın hoşnutluğunu tercih etmektir. İnsan elbette ki ailesine sevgi ve saygıda kusur etmek istemez ama onlar kendisini de şirk koşmaya çağırırlarsa o zaman ne yapılması gerektiğini de yine Allah Kuran'da bizlere şöyle bildirir:
Biz insana, anne ve babasına (karşı) güzelliği (ilke edinmesini) tavsiye ettik. Eğer onlar, hakkında bilgin olmayan şeyle Bana ortak koşman için sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda, onlara itaat etme. Dönüşünüz Banadır. Artık yaptıklarınızı size haber vereceğim. (Ankebut Suresi, 8)
Bu duruma verilecek en iyi örnek Peygamberimiz (sav)'in dönemidir. Peygamber Efendimiz dini tebliğ ettiği sıralarda pek çok insan İslam'ın hak olduğunu anlamış, Kuran'ın Allah'ın kitabı olduğunu ve ona uyulması gerektiğini kavramıştır. Fakat bu insanlardan çok azı gerçekten dinin gereklerini yerine getirmiş ve peygambere uymuştur. Büyük çoğunluğu ise içinde bulundukları toplumdan alacakları tepkiden korkmuşlar, onların tehditlerinden çekinmişler, makamlarını, prestijlerini yitirmekten kaygılanmışlar, peygambere uydukları takdirde ticaretlerinin, mali işlerinin etkileneceğini, Müslümanlara vakit ayırınca, dine hizmet edince kayba uğrayacaklarını düşünmüşlerdir. Kimisi bulundukları zorlu ortam nedeniyle gelmesi muhtemel kötülüklerden ürkmüş, kimisi çöl sıcağında Peygamberle birlikte yola çıkmayı zor görmüş, nefsinin rahatını tercih etmiştir.
Sonuçta bakıldığında bu insanlar birtakım gerekçeler öne sürerek dinden taviz vermişlerdir. Ama Kuran ayetleri doğrultusunda bakıldığında bu insanların aslında şirk içinde oldukları hemen anlaşılır. Çünkü bu kişiler vicdanlarıyla doğruyu gördükleri halde ya insanları, ya toplumu, ya parayı, ya mevkilerini ya da nefislerini Allah'ın rızasına tercih etmişlerdir. Allah'tan başkalarını razı etmeye çalışmışlar, Allah'ın dışında varlıklardan medet ummuşlardır.
Yine o dönemde pek çok insan aslında hak olduğunu bildiği halde yalnızca nefsani istekleri nedeniyle veya nefsinin rahatı için dinden taviz vermiştir. Kimisi tehlike altına girmemek, kimisi tembellik yapmak, kimisi hiçbir fedakarlıkta bulunmamak, kimisi de nefsani isteklerini tatmin etmek için ödün vermiş ve nefsini tercih etmiştir. Kuran'da peygamberin yanında yer almamak için nefisleri adına bahaneler öne süren insanların durumundan şöyle bahsedilir:
"...Onlardan bir topluluk da: "Gerçekten evlerimiz açıktır" diye Peygamberden izin istiyordu; oysa onlar(ın evleri) açık değildi. Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı." (Ahzap Suresi, 13)
Görüldüğü gibi peygamber döneminde yaşayan bu insanlar peygamberle ve müminlerle birlikte olmamak, onlarla beraber dini yaşamamak için çeşitli mazeretler öne sürmüşlerdir. Belki o an öne sürdükleri bu mazeretlere kendilerini de inandırmışlar, çevrelerine de bunun ne kadar mantıklı olduğunu anlatmışlardır. Oysa ki bu mazeretler Allah Katında geçersizdir. Bu kişiler yalnızca kendilerini kandırmışlardır ancak bu durum onları azaptan kurtarmaya yetmeyecektir. Çünkü onlar kendi hevalarını, heveslerini, ihtiraslarını, toplum önündeki prestijlerini Allah'ın rızasına tercih etmişlerdir. Kuran ayetlerine bakıldığında bu davranışlarının anlamının "şirk koşmak" olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
Bu noktada önemli olan şudur: Peygamber Efendimizin döneminde yaşayan insanlar o dönemin şartlarında yukarıda örneklerini verdiğimiz şekillerde denenmişlerdir ama günümüz insanları da denenmektedirler. Nefisleriyle Allah rızası arasında tercih yapmaları gerektiğinde samimi mi davrandıkları yoksa geçmiş dönemlerde yaşayan müşrikler gibi mazeretler mi öne sürdükleri Allah Katında bilinmektedir. Herkes dünyada yaptıklarının karşılığını ahirette buna göre alacaktır. Mazeretlerin hiçbir yarar sağlamayacağı, bunların Allah Katında kabul görmeyeceği bir Kuran ayetinde şöyle ifade edilir:
"Artık o gün, zulmedenlerin ne mazeretleri bir yarar sağlayacak, ne (Allah'tan) hoşnutluk dilekleri kabul edilecektir." (Rum Suresi, 57)
Bu yüzden geçmişte olduğu gibi günümüzde de insanların Allah'ın Kuran'la bildirdiği kıstaslardan uzaklaşmamaları, dinden uzaklaşma yönünde geçersiz mazeretler uydurmamaları çok önemlidir. Kuran'da haber verilen kıstasları terk ederek başka kıstasları benimsemenin de aslında şirk koşmak anlamına geldiği açıktır.
Böyle davranan bir kişi herşeyden önce, benimsediği bu kıstasları koyan varlığı Allah'ın dışında bir kural koyucu olarak görüyor, yani onu Allah'a şirk koşuyor demektir. Bu kıstasları koyan kişi, kendisi, babası, dedesi, ataları, arkadaşı, patronu, içinde yaşadığı toplum, çeşitli felsefe ve ideolojilerin kurucuları ve uygulayıcıları, vs. olabilir. Bu açıdan bakıldığında hak dinin, yani İslam'ın çizdiği yoldan farklı bir yolu benimseyen, başka yolları seçen kimse şirkin içine girmiş demektir. Bu kişi kendisini dinsiz, ateist, Hıristiyan, Yahudi vs. olarak tanımlayabilir. Hatta Müslüman olduğunu bile iddia edebilir... Fakat namaz kılıyor, oruç tutuyor, İslam'ın birçok şartını yerine getiriyor da olsa tek bir noktada bile Kuran'a muhalif bir anlayışı, düşüncesi, değer yargısı varsa, Allah'ın Kuran'da bildirdiği emirleri, hoşnut olduğu tavırları terk edip yerine başkalarını tercih ediyorsa o kişi şirk içinde yaşıyor olabilir. Çünkü kendisine Allah'tan başka kural koyucu(lar) edinmiştir.
Yalnız şu nokta çok önemlidir: Allah'a ortak koşan birisinin, mutlaka ortak koştuğu şey için, "bu da bir ilahtır", "ben bunu Allah'tan başka bir ilah ediniyorum, buna da tapıyorum" demesi veya bu şekilde düşünmesi gerekmez. Şirk, herşeyden önce kalpte olur, daha sonra düşünce ve hareketlere yansır. Kuran'dan anladığımıza göre bir kişinin şirke girmesinin temelinde daha önce de belirtildiği gibi Allah'tan başka herhangi bir şeyi Allah'a tercih etmesi yatar. Şirk koşan insanlarda genelde Allah'ın mutlak bir şekilde inkarı söz konusu değildir. Hatta müşriklerin büyük bir bölümü kendilerinin müşrik olduklarını açıkça kabullenmek ve kendilerine böyle bir vasfı kondurmak istemezler. Vicdanlarını örttükleri ve kendilerini kandırdıklarından ötürü ahirette bile şirklerini inkar ederler. Onların bu durumları ayetlerde şöyle bildirilir:
Onların tümünü toplayacağımız gün; sonra şirk koşanlara diyeceğiz ki: "Nerede (o bir şey) sanıp da ortak koştuklarınız?" (Bundan) Sonra onların: "Rabbimiz olan Allah'a and olsun ki, biz müşriklerden değildik" demelerinden başka bir fitneleri olmadı. Bak, kendilerine karşı nasıl yalan söylediler ve düzmekte oldukları da kendilerinden kaybolup-uzaklaştı. (Enam Suresi, 22-24)

Şuara 28 Aralık 2007 20:34

Cvp: Şirk
 

Kuran'da Müşrikler Kaç Sınıfa Ayrılır?
Şirk konusuna Kuran'da pek çok açıdan yer verilmiştir. Şirkin genel mantığı her zaman aynı olsa da, şirk koşmanın pek çok çeşidi olduğu Kuran'da bildirilmektedir. Şirk ve şirk koşanların durumlarının anlatıldığı ayetler incelendiğinde müşriklerin hepsinin, ortak bir özellik olarak Allah'tan başka ilahlar, yani yol göstericiler, hüküm koyucular, düzen kurucular, dostlar, yardımcılar edinen kimseler oldukları görülür. Ancak şirk koştukları şeyler bakımından müşriklerin çeşitleri vardır. Kuran'da tanımlanan ve bahsi geçen belli başlı müşrik çeşitlerini şu başlıklar altında inceleyebiliriz.
Kitap Ehli
Kitap ehli, Kuran'da Hıristiyanları ve Yahudileri tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Gerek Hıristiyanlardan gerekse Musevilerden büyük bir kitle hak dinin özünden uzaklaşarak, şirke dayalı bir din anlayışına sapmışlardır. Ama bu konuda bir genellemeye gitmek, bu iki dinin mensupları hakkında genelleme yaparak konuşmak da büyük hata olur. Burada ele alınan kitle, kitap ehli içinde şirke düşen kişilerdir. Bu insanların şirke sapması, peygamberlerini ve din adamlarını ilahlaştırmaları sonucunda olmuştur. Hıristiyanlar en başta peygamberleri Hz. İsa'yı ilahlaştırarak şirke düşmüşlerdir. Günümüzde de Hıristiyanlığın içindeki müşrikler Hz. İsa'nın (haşa) Allah'ın oğlu olduğunu, dolayısıyla onun da bir ilah olduğunu iddia ederler. Bu durum ayetlerde şöyle haber verilmektedir:
Andolsun, "Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih'tir" diyenler küfre düşmüştür. Oysa Mesih'in dediği (şudur:) "Ey İsrailoğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin. Çünkü O, Kendisi'ne ortak koşana şüphesiz cenneti haram kılmıştır, onun barınma yeri ateştir. Zulmedenlere yardımcı yoktur. "Andolsun, "Allah üçün üçüncüsüdür" diyenler küfre düşmüştür. Oysa tek bir ilahtan başka ilah yoktur. Eğer söylemekte olduklarından vazgeçmezlerse, onlardan inkâr edenlere mutlaka (acı) bir azab dokunacaktır. (Maide Suresi, 72-73)
Bu iki topluluktan bir kısım insanların Allah'a şirk koştukları diğer kişiler ise din adamlarıdır. Yahudilerden bir kısmı hahamların Allah adına uydurdukları hükümleri adeta ilahi hükümlermiş gibi benimsemişlerdir. Tarih boyunca Tevrat'a ve diğer din kitaplarına eklenen bu hükümler, Yahudi halkının büyük çoğunluğu tarafından asırlardan beri din adına uygulanagelmektedir. Halk din adamlarına, dinde hüküm koyucu, hatta Allah'ın hükümlerini değiştirici bir vasıf vererek onları Allah'a şirk koşmaktadır.
Aynı durum Hıristiyanlar için de geçerlidir. Onlardan da çoğunluk sayılabilecek bir kitle din adına kendilerine hükmeden rahiplerin, papazların ve din adamlarının izinden yüzyıllar boyunca körü körüne gitmişlerdir. Allah'ın gönderdiği hak dini değil, onların şekil verdikleri bir din anlayışını benimsemişlerdir.
Her iki dinin de din adamlarından bazıları, tarih boyunca Tevrat'ta ve İncil'de ekleme, çıkarma ve değiştirmeler yaparak bu kitapları tahrif etmişlerdir. Her iki ilahi kitabın getirdiği hak din de bu şekilde aslından uzaklaşarak bazı müşrik din adamlarının elinde birer şirk dinine dönüşmüştür. Allah şirke sapan her iki kavmin de içinde bulundukları durumdan aşağıdaki ayette şöyle bahseder:
Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rablar (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de... Oysa onlar, tek olan bir ilah'a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O'ndan başka ilah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden Yücedir. (Tevbe Suresi, 31)
Başka birçok ayette de kitap ehlinden şirk koşanlar kınanmaktadır. Allah Kuran'da şirke sapan her iki dinin mensuplarını da bütün hak dinlerin özüne, yani Allah'ı tek bir ilah edinip O'ndan başkasına kulluk etmemeye davet etmektedir. Ayette şöyle buyrulur:
De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim." Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahid olun, biz gerçekten Müslümanlarız." (Al-i İmran Suresi, 64)
Burada bir noktanın tekrar hatırlatılmasında yarar vardır. Burada konu edilen kesim Hıristiyanların ve Musevilerin içindeki müşriklerdir. Unutmamak gerekir ki her dinin içinde müşrik konumunda insanlar olabilir, hak dini yaşayan kişiler arasından da şirke sapan insanlar zaman zaman çıkmaktadır. Yoksa tüm kitap ehlinin bu şekilde nitelendirilmesi asla söz konusu değildir. Bu bakımdan Yahudilerden ve Hıristiyanlardan ihlaslı olup, Allah'ı bir ve tek ilah olarak kabul eden, O'na asla ortak koşmayan insanları tenzih ederiz. Nitekim Kuran'da da böyle bir kesimin varlığı haber verilmiştir. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
Onların hepsi bir değildir. Kitap ehlinden bir topluluk vardır ki, gece vaktinde ayakta durup Allah'ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar. Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır. Onlar hayırdan her ne yaparlarsa, elbette ondan yoksun bırakılmazlar. Allah, muttakileri bilendir. (Al-i İmran Suresi, 113-115)
Şüphesiz, Kitap Ehlinden, Allah'a; size indirilene ve kendilerine indirilene -Allah'a derin saygı gösterenler olarak- inananlar vardır. Onlar Allah'ın ayetlerine karşılık olarak az bir değeri satın almazlar. İşte bunların Rableri Katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir. (Al-i İmran Suresi, 199)
Ayrıca Kuran'da Müslümanların, kitap ehlinden şirk koşanları hak dine güzel öğütle davet etmeleri, onlara şirk koşmanın yanlış olduğunu tebliğ etmeleri de şöyle emredilmiştir:
De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim." Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahid olun, biz gerçekten Müslümanlarız." (Al-i İmran Suresi, 64)

Şuara 28 Aralık 2007 20:35

Cvp: Şirk
 

Güç sahibi gördükleri kişileri ilah edinenler
Bu konuda Kuran'da verilen en belirgin örnek Firavun'un kavmidir. Zira bu kavim başlarında bulunan kişiyi yani kendi yöneticilerini ilah edinmiştir. Firavun'un yakın çevresinin ve kavminin oluşturduğu şirk sistemi ve bu sistemin özellikleri aslında her çağda, her toplumda görülebilecek evrensel bir modeldir. Firavun, kavmi içinde ilahlığını ilan etmiş, kavmi de kendisine boyun eğmiştir. Firavun'un ilahlığını dile getirdiği bir ifadeyi, Allah Kuran'da şöyle bildirmektedir:
Sonunda (yardımcı güçlerini) topladı, seslendi; Dedi ki: "Sizin en yüce Rabbiniz benim." (Naziat Suresi, 23-24)
Firavun'a öncelikle tabi olan ve onu destekleyenler kendi yakın çevresiydi. "Firavun dedi ki: Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum..." (Kasas Suresi, 38) ayetinden de anlaşıldığı gibi Firavun, kavminin önde gelenleri üzerinde bir hakimiyet kurmuş ve ilahlık iddiasını onlara kabul ettirmişti. Onlar da halk üzerinde imtiyaz sahibi oldukları için bu sistemin kendileri için karlı olacağını düşünmüşlerdi ve Firavun'dan menfaat ummuşlardı. Bu nedenle onun ilahlık iddia ettiği bir düzeni benimsemişlerdi. Ancak bu tutumları onları helaka sürükledi. Kendilerini dünyada yakalayan ve ahirette de sonsuza dek bırakmayacak korkunç bir azaba mahkum oldular. Kuran'da Firavun'un emrine uyan önde gelenlerin durumu ve akıbetleri şöyle anlatılır:
Firavun'a ve onun önde gelen çevresine. Onlar Firavun'un emrine uymuşlardı. Oysa Firavun'un emri doğruya-götürücü (irşad edici) değildi. O, kıyamet günü kavminin önderliğine geçer, böylece onları ateşe götürmüş olur. Sonunda vardıkları yer, ne kötü bir yerdir. Onlar, burda da, kıyamet gününde de lanete tabi tutuldular. Verilen bağış, ne kötü bir bağıştır. Bunlar, sana doğru haber (kıssa) olarak aktardığımız nesillerin haberleridir. Onlardan kimi ayakta kalmış, (hâlâ izleri var, kimi de) biçilmiş ekin (gibi yerle bir edilmiş, kalıntısı silinmiş) dir. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmettiler. Böylece Rabbinin emri geldiği zaman, Allah'ı bırakıp da taptıkları ilahları, onlara hiçbir şey sağlayamadı, 'helak ve kayıplarını' arttırmaktan başka bir işe yaramadı. (Hud Suresi, 97-101)
Yakın çevresinden sonra Firavun'a boyun eğen diğer kesim de Firavun'un ordusu ve hükmü altındaki Mısır halkıydı. Fakir, güçsüz ve muhtaç olan halk Firavun'un emrine boyun eğmişti. Bu durumu haber veren ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: "Ey kavmim, Mısır'ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?"... (Zuhruf Suresi, 51)
Böylelikle kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi. (Zuhruf Suresi, 54)
O sırada Mısır'da esaret altında olan İsrailoğulları'nın önemli bir bölümü de baskı ve korkudan kaynaklanan bir şirk içindeydiler. Onlar da Mısır halkının diğer bölümü gibi Firavun'un Allah'tan bağımsız -Allah'ı tenzih ederiz- bir gücü olduğunu zannediyor ve ondan Allah'tan korkar gibi korkuyorlardı. Bu nedenle Firavun'un boyunduruğunda yaşamayı, Allah'ın elçileri ile gönderdiği dine iman etmeye tercih etmişlerdi:
Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı. (Yunus Suresi, 83)
Firavun'un halkı baskı, korkaklık, cahillik, her ne pahasına olursa olsun çıkarlarını koruyabilme kaygısı gibi sebeplerle Firavun'u ilahlaştırmışlar, onun düzenini Allah'ın dinine tercih ederek müşrik bir toplum haline gelmişlerdir. Oysa onların yapmaları gereken şey, tek ilahın Allah olduğunu bilip, yalnızca O'ndan korkmak, O'na dayanıp güvenmek ve O'nun razı olacağı şekilde hareket ederek peygamberlerinin izinden gitmekti. Şayet gücün tek sahibinin Allah olduğunu, Firavun'un müstakil bir güce sahip olmadığını bilselerdi ve bu gerçeğe iman etselerdi Firavun'dan çekinmez, onun vereceği azaptan korkmazlardı.
Firavun'un Allah'ın kontrolünde olan aciz bir varlık olduğunu anlasalardı, Firavun'a boyun eğmeyebilirlerdi. Oysa Firavun'un sahip olduğunu düşündükleri mülk ve zenginlik, ihtişam, askeri güç, gerçekte Allah'a aitti. Onlar bu gerçeği kavrayamadıkları ve Allah'ın gücünü de hakkıyla takdir edemedikleri için Firavun'un görünürdeki gücüne aldandılar. Allah'ın dilediği anda Firavun'un sahip olduğu herşeyi alabileceğini bilselerdi böylesine çirkin bir müşrik ahlakı göstermez, böylesine aşağılanmazlardı. Nitekim Allah Firavun'u suda boğarak istediği anda elinden tüm gücünü alabileceğini de göstermiştir. Aslında Firavun'u ilahlaştıran müşrikleri utandıracak bir örnektir bu...İşte bu yüzden Firavun'un kavmi her türlü müşrik toplum modeline apaçık bir örnektir. Bu model, asırlardır dünyadaki pek çok ülkenin insanları tarafından da yaşanmış yaygın bir şirk çeşididir.

Şuara 28 Aralık 2007 20:35

Cvp: Şirk
 
Putlara tapanlar
Allah'a şirk koşulan canlı veya cansız herşeyin "put" olarak isimlendirilebileceğini önceki bölümlerde ifade etmiştik. Fakat bu bölümde "put" kelimesini en klasik anlamda, yani taş, metal, tahta gibi maddelerden şekil ve suret verilerek yapılan heykeller için kullanacağız. İlk bakışta insan, bu tür putlara tapınmanın eski toplumların ya da günümüzde bilim ve teknolojinin ulaşmadığı bazı ilkel totemci kabilelerin adeti olduğu hissine kapılabilir. Ancak bu olayı göründüğü kadar basite indirgemek doğru değildir. Çünkü bu tür bir şirkin özünde bu heykellerin temsil ettikleri kişiler ya da kavramlar yatar. Bu nedenle, puta tapanlar genelde bu putların bizzat kendilerinden ziyade, onların çağrıştırdıkları düşünce ve yaşam biçimini benimserler. Bu şekilde, yol gösterici, hüküm koyucu, koruyucu, kurtarıcı olarak Allah'a ortak koştukları varlıkları, yonttukları heykellerde ölümsüzleştirmeye çalışırlar. Sonuçta putları yontmanın temelinde sembolik bir mantık yatar.
Yontulan putlar aslında şirk koşulan varlığı, kişiyi ya da kavramı temsil ederler. Bu nedenle aslıyla aynı saygı ve hürmete tabi tutulurlar. Gerçekte şirk koşulan ise bunların temsil ettikleri mana ve zihniyettir. Kuran'da, Hz. İbrahim'in müşrik kavminin de benzer şekilde temsili heykeller yontarak bunlara taptıkları şöyle haber verilir:
Hani babasına ve kavmine demişti ki: "Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir? "Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk" dediler. (Enbiya Suresi, 52-53)
Ayetlerden anlaşıldığı gibi bu tür tapınmalar insanlara atalarından miras kalmaktadır. Dolayısıyla puta tapmak, gerçekte ne kadar mantıksız bir hareket olsa da, çocukluktan itibaren alınan telkinler sonucunda en modern toplumlarda bile yadırganmayacak sosyal bir davranış biçimi haline gelebilmektedir.
Yontulan putların bir özelliği de zamanla bunların, temsil ettikleri kişi ya da kavramla aynı vasıfta tutulmaya başlanmasıdır. Örneğin Hindistan'da başlangıçta Buda'nın şahsı ilahlaştırılmıştır. Daha sonra kendisini temsilen heykelleri yapılarak hatırası ve düşünce sistemi korunmaya çalışılmıştır. Bugün ise bizzat bu heykeller ilahlaştırılmış ve insanların tapındıkları, hürmet ettikleri, dua ettikleri, yardım istedikleri putlar haline gelmişlerdir. Dünyanın pek çok yerinde benzer mantıkta çeşitli puta tapınma şekilleri mevcuttur.
Tarihi kayıtlarda, Kuran'ın indirildiği dönemde de Arapların çok sayıda ve çeşitte putlarının olduğu yer alır. Nitekim Kuran ayetlerinde de onların bu durumları tarif edilmektedir. Tarihi belgeleri incelediğimizde bu putların aslında belirli kavramları temsil ettiklerini, bir nevi simge niteliğinde olduklarını da açıkça görürüz. Yani aslında Arap toplumu da sanıldığı gibi yalnızca taştan, tahtadan yontulmuş şekillerin, heykellerin bizzat kendisine tapmıyordu. Onun temsil ettiği anlama tapıyordu. Örneğin bu putlar güç, para, kadın, bereket gibi anlamlar taşıyordu. Dolayısıyla müşrikler de bu anlamlara yani güce, paraya, kadına vb. tapıyorlardı. Bu mantıkla bakıldığında putların aslında günümüz toplumlarının taptığı ve dine karşı tercih ettikleri değerlerden çok da farklı şeyler olmadıkları anlaşılır. Bu nedenle müşriklerden, putperestlerden bahsederken onları çok ilkel kabileler, çok ilkel insanlar olarak görmek hatalı olur. Geçmişte yaşamış putperestler de günümüz insanları gibi normal insanlardı; Allah'ın varlığını biliyorlardı, fakat para, güç, zenginlik, kadın gibi kavramlara haddinden fazla değer vererek, onları ilahlaştırdıkları için putperest olmuşlardı.
Kuran'da putperestlikle ilgili verilen örneklerden bir diğeri de yine İsrailoğulları ile ilgilidir. Hz. Musa ile birlikte Firavun'un kavminden kurtulan İsrailoğulları yolculukları sırasında puta tapan bir kavimle karşılaşmışlar ve Musa Peygamberden kendilerine aynı şekilde bir put yapmasını istemişlerdir. Bu durum Kuran'da şöyle bildirilir:
İsrailoğullarını denizden geçirdik. Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. Musa'ya dediler ki: "Ey Musa, onların ilahları (var; onların ki) gibi, sen de bize bir ilah yap." O: "siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz" dedi. Onların içinde bulundukları şey (din) mahvolucudur ve yapmakta oldukları şeyler (ibadetler) de geçersizdir." (Araf Suresi, 138-139)
Görüldüğü gibi İsrailoğulları cahilce bir tavır gösterip, gözleriyle gördükleri, önünde eğilecekleri, belki de gösterişli törenler yapacakları bir ilah istemektedirler. Bu durum onların Allah'ın kadrini takdir edemediklerinin ve kavrayamadıklarının göstergesidir. Hz. Musa kendilerine gerçeği açıkladığı halde peygamberleri yanlarından ayrılır ayrılmaz hemen kendilerine putlar edinmişlerdir. Bu, çok büyük bir sapkınlıktır. Nitekim bu davranışlarının ardından pişmanlığa kapıldıkları, Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
(Tura gitmesinin) Ardından Musa'nın kavmi süs eşyalarından böğürmesi olan bir buzağı heykelini (tapılacak ilah) edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onları bir yola da yöneltip-iletmediğini (hidayete erdirmediğini) görmediler mi? Onu (tanrı) edindiler de, zulmedenler oldular.
Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten şaşırıp-saptıklarını görünce: "Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız" dediler. (Araf Suresi, 148-149)
Ancak Allah Kuran'da buzağıyı ilah edinenlere ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
Şüphesiz, buzağıyı (tanrı) edinenlere Rablerinden bir gazab ve dünya hayatında bir zillet yetişecektir. İşte Biz, 'yalan düzüp-uyduranları' böyle cezalandırırız. (Araf Suresi, 152)
Yukarıdaki ayetten de anlaşılmaktadır ki Allah Kendisi'ne şirk koşanları dilediği takdirde affetmemektedir. Çünkü ayette de ifade edildiği gibi Allah'a şirk koşanlar aslında yalan düzüp uydurmaktadırlar. Bir ve tek olan ilahın Allah olduğu apaçık bir gerçekken, onlar sahte ilahlar edinmektedirler. Bu uydurma ilahların önünde bel büküp eğilmek ise Allah'a karşı işlenmiş çok çirkin bir suçtur.

Şuara 28 Aralık 2007 20:36

Cvp: Şirk
 
Cinlere tapanlar
İnsanların Allah'a ortak koştukları varlıklardan biri de cinlerdir. Cinler, yaratılış bakımından insanlardan farklı bir yapıya sahiptirler. Kuran ayetlerinde cinlerin, insanın aksine, topraktan değil, ateşten yaratıldıkları belirtilmiştir. (Rahman Suresi, 15) Cinler her zaman gözle görünmedikleri, insanlardan farklı birtakım güç ve özelliklere sahip oldukları için onlarla muhatap olan bazı cahil ve zayıf karakterli kimseler, cinleri gözlerinde büyütüp onlardan medet ummaya başlarlar. Cinlerin, sanki Allah'tan bağımsız varlıklarmış gibi kendilerine ait güçleri olduğunu sanır, onlardan yardım umar, onların himayesine girer, onlardan korkar, onlara bağlanırlar. Kısaca onları ilah edinirler. Bu durum ayetlerde şöyle haber verilir:
"Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırlardı." (Cin Suresi, 6)
Cinleri Allah'a ortak koştular. Oysa onları O yaratmıştır... (Enam Suresi, 100)
Oysa, cinler de tüm yaratılmışlar gibi Allah'ın kullarıdır. Allah'ın kendilerine verdiği dışında hiçbir güç ve bilgileri yoktur. İnsanlar gibi müminleri ve kafirleri vardır. Bu dünyada imtihan olur, ahirette de imani durumlarına göre cennete veya cehenneme gönderilirler. Kuran'ın birçok ayetinde, özellikle de Cin Suresi'nde cinlerle ilgili önemli bilgiler verilmiştir. Bu ayetlerin birinde Allah cinlerle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım. (Zariyat Suresi, 56)
Görüldüğü gibi cinlerin yaratılış amacı Allah'a kulluk ve ibadet etmektir. Yani cinler de aynı insanlar gibi Allah'ın yaratmasıyla hayat bulan, her an Allah'a muhtaç olan varlıklardır. Bu nedenle onların kendilerine özgü birtakım fiziksel özelliklerinin büyüsüne kapılarak onları ilahlaştırmak, emirlerine girmek son derece akılsızca ve sapkınca bir tutum olur.
Bütün bu gerçeklere rağmen cinlerin tesiri altında kalan, cinleri Allah'a ortak koşarak bu yolla kibirini tatmin eden pek çok insan gelip geçmiştir. Ancak cinlere ayrı bir güç ithaf eden, onlara müstakil bir benlik veren, onları Allah'tan bağımsız güçlere sahip zanneden hatta onları Allah'a ortak gören insanlar büyük bir hüsrana uğrayacaklar ve şirk içinde olduklarını anlayacaklardır. Allah Kuran'da bu tür insanların ahiretteki durumlarını şöyle haber verir:
Onlar, kendisiyle (Allah ile) cinler arasında bir soy-bağı kurdular. Oysa andolsun, cinler de onların gerçekten (azab için getirilip) hazır bulundurulacaklarını bilmişlerdir. Onların nitelendirdiklerinden Allah Yücedir. (Saffat Suresi, 158-159)
Allah cinlerden kafir olanlar ile onların saptırdıkları kimselerin ahiretteki durumlarını bir başka ayette şöyle açıklamaktadır:
Onların tümünü toplayacağı gün: "Ey cin topluluğu insanlardan çoğunu (ayartıp kendinize kullar) edindiniz" (diyecek). İnsanlardan onların dostları derler ki: "Rabbimiz, kimimiz kimimizden yararlandı ve bizim için tesbit ettiğin süreye ulaştık." (Allah) Diyecek ki: "Allah'ın dilediği dışta olmak üzere, ateş sizin içinde süresiz kalacağınız konaklama yerinizdir." Şüphesiz Rabbin, hüküm ve hikmet sahibi olandır, bilendir. (Enam Suresi, 128)

Hevasını ilah edinenler
Kuran'da bahsedilen, insanların ilah edindikleri kavramlardan biri de "heva"dır. Heva, 'nefsin arzu ve hevesleri, istek ve tutkuları' anlamına gelir. Hevanın ilah edinilmesi de insanın kendi nefsinin isteklerini Allah'ın emir ve isteklerinden önde tutması ile olur. Hevanın ilah edinilmesi gerçekte bütün müşriklerin içinde bulunduğu bir sapkınlıktır. İster heykellere tapsın, ister cinlere tapsın, isterse başka kimselere ya da varlıklara tapsınlar, tüm şirk koşanlar aynı zamanda nefislerinin arzu ve emirlerini yerine getirmeye çalışırlar. Ancak buraya kadar saydığımız putlara tapmayıp yalnızca hevasına tapan kimseler de günümüz toplumunda büyük bir grubu oluştururlar.
Nefsin istekleri sınırsızdır ve bunların hepsinin yerine getirilmesini ister. Bu nedenle de kişiyi Allah'ın sınırlarını aşmaya, Allah'ın emir ve yasaklarını çiğnemeye zorlar. Kuran'da nefsin bu yönü vurgulanmış ve Hz. Yusuf'un sözleriyle nefsin bu yönü şöyle açıklanmıştır:
"... Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir..." (Yusuf Suresi, 53)
Örneğin nefis çok zengin olmak, sınırsız mal, mülk ve servet elde etmek ister. Bunu helal ve meşru yollardan elde etme imkanı yoksa, gayri meşru yolları tercih etmekten de çekinmez. O yüzden nefis insana, bu arzusuna ulaşmak için hırsızlık yapmayı, sahtekarlıklar düzenlemeyi, insanların mallarını haksızlıkla yemeyi, malı yığıp biriktirmeyi ve bunlara benzer yöntemleri kullanmayı emreder. Oysa bunların tümü Allah'ın haram kıldığı fiillerdir. Bir yandan da nefis insana malının bir bölümünü infak etmek, sadaka, zekat vermek gibi Allah'ın farz kıldığı ibadetlerden mümkün mertebe kaçınmayı, böylece malının eksilmesini önlemeyi telkin eder. İman eden bir kimse Allah'ın emirlerine uyar ve haram kıldıklarından kaçınır. Hevasını ilah edinen kimse ise bunun tersine, nefsinin emrine uyar, Allah'ın yasaklarını çiğner, emirlerini de yerine getirmez.
Şehvet de nefsin sınırsız istek ve tutkuları arasındadır. Nefis, zina yapmakta bir sakınca görmez hatta kişiyi buna zorlar. Oysa zina müminlere haram kılınmıştır. Allah'ın haram kıldığını bile bile kasıtlı olarak zina yapan ve bunda sakınca görmeyip pişman olmayan, tevbe etmeyen kimse açıkça hevasını ilah edinmiş, onu Allah'a şirk koşuyor demektir. Bundan dolayıdır ki, bu tür kimseler ayette müşriklerle (yani putlara tapmayı din olarak benimsemiş kişilerle) bir sayılmıştır:
Zina eden erkek, zina eden ya da müşrik olan bir kadından başkasını nikahlayamaz; zina eden kadını da zina eden ya da müşrik olan bir erkekten başkası nikahlayamaz. Bu, mü'minlere haram kılınmıştır. (Nur Suresi, 3)
Nefsin hevası, yani arzu ve tutkuları saymakla bitmeyeceği için bu örnekleri çoğaltmak da mümkündür. Ama insan artık heva ve hevesine göre yaşamayı bir hayat şekli haline getirdiyse, nefsi, kendisini istediği yöne rahatlıkla yönlendirebiliyorsa, buna karşın bu kişi nefsini kötülüklerden arındırma gayreti göstermeden ona teslim oluyorsa, Allah'ın koyduğu sınırları nefsinin emriyle kolayca aşabiliyorsa bu kişi heva ve hevesini gerçekten ilah edinmiş demektir. O artık kendi ilahına yani nefsine tapıyor, o ne derse onu yapıyor, onun emirlerinden dışarı çıkmıyor demektir. İşte böyle bir kişinin bir müddet sonra diğer müşrikler gibi nefsinin esiri olması sebebiyle aklı ve basireti gider, vicdanı körelir, dolayısıyla hayvanlardan daha aşağı bir duruma düşer. Nefislerini ilah edinenlerin bu durumu Kuran'da şöyle tarif edilir:
Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın? Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar. (Furkan Suresi, 43-44)
Hevasını ilah edinme günümüz toplumlarında en yaygın olan şirk türüdür. Toplumun geniş bir kesimi büyük ölçüde Allah'tan, din ahlakından habersiz, hırslarını, arzularını, tutkularını tatmin etmede sınır tanımayan ve bütün ömrünü bu uğurda harcayan bireylerden oluşmuştur. Bu insanların yegane gayeleri, makam-mevki sahibi olmak, para ve mal peşinde koşup servet yığmak, nefislerinin her türlü isteğini sınırsızca yapabilmektir. Ama hemen eklemek gerekir ki para kazanmak, mal mülk sahibi olmak tek başına kötü bir alamet olarak algılanmamalıdır. Yanlış olan insanın bunları yaparken nefsinin esiri olması, bunu tamamen nefsani bir tutkuya ve ihtirasa dönüştürmesi ve en önemlisi bunu yaparken Allah'ın koyduğu sınırlardan taviz vermesidir. Yani müşriklikten kasıt, Allah'ın dinini yaşamaktansa, Allah'ın koyduğu emir ve yasakları uygulamaktansa nefsinin arzularını yerine getirmeyi tercih etmektir. Bu tür insanların gözlerinin önünde sanki bir perde vardır. Öyle ki kendilerini yaratanı, ne için yaratıldıklarını ve ahiretin varlığını düşünmezler. Bu konumda olan insanların vicdanlarının ve şuurlarının kapandığı bir başka ayette şöyle bildirilir:
Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp-düşünmüyor musunuz? (Casiye Suresi, 23)
Müşrikler akıl ve vicdan kullanmadıkları için belli temel gerçekler hakkında sağlıklı değerlendirme yapacak yetenekleri kaybolmuştur. Kuran'da Kehf kıssasında bahsi geçen, gözünü mal ve dünya hırsı bürümüş bahçe sahibinin Allah'ın kudreti ve ahiretin varlığı konusundaki anlayışsızlığı, şirk koşanların her devirde içine düştükleri akıl ve mantık zaafiyetini göstermesi açısından çok önemli bir örnektir. Ayetlerde şöyle buyrulur:
Onlara iki adamın örneğini ver; onlardan birine iki üzüm bağı verdik ve ikisini hurmalıklarla donattık, ikisinin arasında da ekinler bitirmiştik. İki bağ da yemişlerini vermiş, ondan (verim bakımından) hiçbir şeyi noksan bırakmamış ve aralarında bir ırmak fışkırtmıştık. (İkisinden) Birinin başka ürün (veren yer)leri de vardı. Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki: "Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm." Kendi nefsinin zalimi olarak bağına girdi: "Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını sanmıyorum" dedi. "Kıyamet saatinin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım." (Kehf Suresi, 32-36)
Bu müşrik bahçe sahibinin durumu, dinden uzak, Allah'ı gereği gibi takdir edemeyen, ahirete inanmayan insanların durumunu çok özlü bir biçimde tarif etmektedir. Bu tür insanlar sonsuza dek yok olma düşüncesinin korkunçluğuna karşı mutlu ve hoşnut olacaklarını umdukları ahiret anlayışına "ihtimal vererek" kendilerini teselli ederler. Ama gerçek anlamda ölümden sonra yaşama yani ahirete iman etmedikleri için de hiçbir hazırlık yapmaz, bunun gereklerini yerine getirmezler.
Burada önemli bir noktaya daha dikkat çekmekte yarar vardır. Nefsin arzu ve istekleri, heves ve tutkuları sınırsızdır demiştik. Bu durum yalnızca inkarcılar için geçerli değildir; müminlerin nefisleri de onlara kötülüğü emreder. Allah insanları imtihan etmek ve kimin nefsinin emirlerine uyup da hevasını ilah edindiğini, kimin de nefsine hakim olup yalnızca Allah'ın emirlerini gözettiğini ortaya çıkarmak için nefiste böyle bir özellik yaratmıştır. Hevalarını bu dünyada yerine getirebielcekleri için Allah'ın sınırlarını göz ardı eden müşrikler bu imtihanı kaybederler. Ve nefislerini Allah'ın rızasına tercih etmelerinden dolayı sonsuz azaba mahkum olurlar. Onların bu durumları Kuran'da şöyle anlatılır:
...(onlara şöyle denir:) "Siz dünya hayatınızda bütün 'güzellikleriniz ve zevklerinizi tüketip-yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbarınız) ve fasıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azab ile cezalandırılacaksınız." (Ahkaf Suresi, 20)
Bu dünyada Allah'ın emirlerini herşeyden üstün tutan, nefislerinin emrettiği kötülüklere uymayan müminler ise ahirette, hem Allah'ın hoşnutluğuna, hem de bir mükafat olarak nefislerinin her türlü isteklerini meşru şekilde tatmin edebilecekleri cennetlere kavuşurlar. Bu müjdeyi haber veren ayet şöyledir:
Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet aldığı herşey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız. (Zuhruf Suresi, 71)

Şuara 28 Aralık 2007 20:37

Cvp: Şirk
 
Kendilerini ilahlaştıranlar
Toplumda yaygın olarak görülen şirk türlerinden biri de insanın kendisini ilahlaştırmasıdır. İlk anda belki böyle bir insan modeline çok ender rastlanıldığı zannedilebilir. Oysa bu tür insanlara günümüz toplumlarında sıklıkla rastlamak mümkündür. Birçok insan belki de yaşadığı bu tehlikeli durumun adını koyamamaktadır, ancak samimi olarak değerlendirildiğinde bunun ne derece isabetli bir teşhis olduğu anlaşılabilir.
Örneğin insanların birçoğu kazandığı başarıları, sahip olduğu üstün özellikleri, zekasını, güzelliğini, soyunu, zenginliğini, mallarını, rütbesini, mevkisini vb. özelliklerini kendi eseriymiş gibi düşünür ve bundan dolayı da kibirlenir. Üstelik bu sayılan özelliklerin birden fazlasına sahipse bu kibirin boyutları daha da artar. Bütün bunların kendisinden kaynaklandığına, kendi başarısı olduğuna son derece emindir. Bu yüzden diğer insanları küçümseyebilir, onları aşağılayabilir, kendisini sahip olduğu bu özellikler nedeniyle üstün görebilir.
Bu tarz insanlar bulundukları ortamda enaniyetli ya da diğer ifadeyle kibirli tavırlarıyla dikkat çekerler. Bu durum aslında Allah'a karşı işlenmiş bir suçtur. Çünkü insana sahip olduğu herşeyi veren Allah'tır. Güzellik Allah'ın tecellisidir, dolayısıyla Allah'ın güzelliğidir, övülmesi gereken varlık da doğal olarak Allah'tır. Örneğin bir tabloya bakıldığında resmin güzelliği karşısında asıl övülmesi gereken tabloyu yapan ressamdır, tablo kendi kendine var olmamıştır. Benzer şekilde o insana sahip olduğu güzelliği veren de Allah'tır ve bu nedenle övülmesi gereken yine Allah'tır.
Mal, mülk için de aynı şekilde düşünmek gerekir. Malın asıl sahibi Allah olduğuna göre, kişinin sahip olduğu hiçbir şeyde övünç payı olamaz. Allah dilediği anda güzelliği de malı da rahatça geri alabilir; bu, Allah için son derece kolaydır. Bu nedenle bir insanın aslında kendisine ait olmayan bir şeyle övünmesi, bundan dolayı kibirlenmesi büyük bir hatadır. Doğrusu ise malın ve güzelliğin sahibinin Allah olduğunu bilmek ve tümü için Allah'a şükretmektir. Kuran'da Süleyman Peygamberle ilgili anlatılan bir kıssada Hz. Süleyman'ın sahip olduğu atlara ve mallara olan sevgisinin kaynağı şöyle açıklanır:
Biz Davud'a Süleyman'ı armağan ettik. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a) yönelip-dönen biriydi. Hani ona akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne diken, öbür üç ayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunulmuştu. O da demişti ki: "Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim." (Sad Suresi, 30-32)
Bu konuda Kuran'dan verilen bir başka örnek ise Zülkarneyn ile ilgilidir. Bilindiği gibi Zülkarneyn'e Allah güç, imkan ve nimet vermişti. Ye'cuc ve Me'cuc tehlikesine karşı kendisinden bir kavim yardım istediğinde hemen onlara yardım etmişti. Gerçekten Zülkarneyn zoru başardığı ve bozgunculuğu önlediği halde bu büyük başarısından kendisine pay çıkarmamış tam tersine Allah'ı yüceltmiştir. Onun bu üstün ahlakı ayette şöyle haber verilir:
Dedi ki: "Bu benim Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin va'di geldiği zaman, O, bunu dümdüz eder; Rabbimin va'di haktır." (Kehf Suresi, 98)
Açıkça görüldüğü gibi mümin tavrı daima Allah'a yönelen, O'nun karşısındaki aczini bilen ve herşeyin asıl sahibinin Allah olduğunu bilerek, Allah'a karşı bunun tevazusunu yaşayan bir modeldir.
Buraya kadar incelediğimiz Kuran ayetlerinden de anlaşıldığı gibi, şirki yalnızca, elle yontulmuş birtakım heykelciklere secde etmek şeklinde algılamak çok dar ve basit bir bakış açısı olacaktır. Bu tür bir mantığı ancak müşrikler kendilerini temize çıkarmak amacıyla kullanırlar. Bu kişiler şirk kavramının İslam'ın gelmesinden sonra Kabe'deki putların kırılmalarıyla ortadan ebediyen kalktığını zannederler.
Oysa Kuran'da şirki ayrıntılarıyla tarif eden ve müminleri şirkten şiddetle sakındıran çok sayıda ayet vardır. Kuran'ın hükmü kıyamete kadar geçerli olduğuna göre bu ayetler pek çok hikmete yönelik olarak insanlara indirilmiştir.
Kuran'da, din adına ortaya çıkıp da hak dinde olmayan birtakım hükümler, emirler, helaller ve haramlar koyan bir müşrik kesimden bahsedilir.
Bu müşrik kesim bir sonraki bölümde daha kapsamlı bir biçimde incelenecektir.

BEDİİ HAMİT 23 Eylül 2010 01:43

Kuranda şirk
 
Şirk nedir ? Kimler şirk mesuplarıdır ? Kurana göre şirk mensupları kimlerdir. Kuran şirk tanımını nasıl yapar. Atesitler de şirk mensupları mıdır ?

Lügat olarak şirk; mülk ve saltanatta ortaklık anlamına gelir. Istılahta şirk; Allah’a zatında, sıfatlarında ve fiillerinde ortak ve denk tanımaktır. Şirk koşan kişiye müşrik denir.

Arap dilinde şe-ri-ke fiili bir şeyi paylaşmak, bölüşmek, ortağı olmak, ortaklaşa kullanmak anlamına gelmektedir. Bir kimsenin ortağına, hissedarına ‘şerîk’ denmektedir. Çoğulu ‘şurekâ’dır. Kur’an’da miras hukuku anlatılırken ‘şurekâ’ kelimesi tam olarak ‘ortaklar’ anlamında kullanılır. (4/Nisa, 12). ‘Şâ-re-ke’ fiili, aralarında ortaklık oldu, ortaklaştılar demektir.

Musa (a.s) Firavun ve kavmine tebliğ göreviyle görevlendirildiğinde Rabbi’nden, bazı taleplerle birlikte kardeşi Harun’u da kendisine yardımcı olarak görevlendirmesini ister ve şöyle der: “Onu işime ortak kıl.” (ve eşrik-hu fî-emrî) (20/Taha, 32). Şeytan, kulları Allah yolundan saptırmak üzere Allah’dan izin isteyip de kendisine bu izin verildiğinde ona, “…mallarına evlatlarına ortak ol” denilir. (17/İsra, 64). Şirk kökünden türeme ‘müşterek’, ‘ortaklaşa’ demektir. Türkçe’de ‘müşterek yol’, ‘müşterek görüş’ gibi deyimler bir yolun ve fikrin paylaşılmasını ifade eder.

Şirk Allah’a ortaklar izafe etmek olduğuna göre, şirkin zıddı tevhîddir. Yani Allah’ı birlemek, Allah’dan başka ilah olmadığına iman etmek ve bunu ikrar etmektir

İki veya daha çok ilâh tanımak, herhangi bir varlığı ma’bud (ibâdet edilen) olarak bilmek, Allah’ın yaratıcı, kadim, bâki gibi sıfatlarını başka varlıklara vermek şirktir. Kısacası, Allah’ın ilâhlık vasıflarını Allah’tan başkasına vermek şirktir. Şirk küfürdür, müşrik aynı zamanda kâfirdir.

Hatırlatmak isterim ki Kur'anda insanların inançları şu başlıklar adı altında ifade edilirler.

1-iman edenler (müslümanlar).
2-müşrikler.(Allah'ın istemediği gibi inananlar ve yaşayanlar)
3-münafıklar (iki yüzlüler inanmadıkları halde inanmış gibi görünenler).
4-Fasıklar (Allah'a verdiği sözü bozanlar ve emirlerini yerine getirmeyenler.yani diğer bir anlamı ile münafıklar yoldan çıkmışlar)
5-Kafirler (Tamamen islamın dışında kalanlar , ateistler ve Allah'ın istemediği bir imana sahip olanların ortak adı.)

Bu açıklamlardan sonra sorularımıza gelelim.

Şirk koşma ,Allaha eş ve ortaklar isnat etmekse ise Allahı tanımayıp ,inkar edenler de şirk mensupları mıdır ?

Şirk-i esbab:Yaratıcıyı inkar eden şirk çeşididir. Bu çeşit şirkte, her şeyin Yaratıcının yaratmasıyla oluşmadığı, maddenin kendi kendisinin sebebi ve yaratıcısı olduğuna inanılır. Naturalist ve Materyalist inanışlar bu türden bir şirke girerler.

BU tanıma göre ateistler de Şirk mensupları olmaktadır.. O HALDE tüm inkar edenler Şirk mesupları mı olmaktadır ? Tüm inkar edenler Şirk mesuplarıdır diyebilir miyiz ?

Bilhassa ateistler tanımadıkları Allaha ortak mı koşmaktadırlar ? Tanımadıkları ve inkar ettikleri ALLAHA nasıl ortak koşarlar ?

devamı var

BEDİİ HAMİT 23 Eylül 2010 01:59

Bildiğimiz şirk kavramı Allahı tanıyorken , Allahı inkar etmiyorken, Allaha inanmışken ona eş veya ortaklar koşulmasıdır..Allahı inkar edenin ilahı bir başka ilah ise o şirk üzerine midir ? Yoksa sadece küfür üzerine midir.

Hem Allahı tanımayıp inkar edeceksin,yaratan , yaratıcı olan bir zat yok diyeceksin . Sadece Yaratan ve yaratıcı maddedir diyeceksin. ve ateistlerin tanrısı Allah değil maddedir diyeceksin , Bir hakikat ki ateistler maddeye de yaratıcı sıfatı yüklemezler.

Onlara göre herşey tesadüftür. Maddeyi oluşturan , maddeyi yaratan dahi tesadüflerdir.Madde bile tesadüfen ortaya çıkıp var olmuştur.. Yaratıcı olan maddedeki TESADÜFLERDİR. VE BU TESADÜFLERE DE TAPMAZLAR. YANİ TANRISIZDIRLAR.

Bir diğer soru: ALLAHI İNKAR EDİP, ALLAHTAN başka ilahları yaratıcı kabul edenler Şirk üzerine midirler ?

Eğer bildiğimiz şirk kavramı şöyle ise: Allahı inkar etmeksizin,( Allahın varlığını kabul ettikleri halde ) Allahın yanında başka ilahlar edinenler ,yaratana eş ve ortak koştukları için şirk kavramı üzerine iseler

Allahı inkar edenin ilahı bir başka ilah ise o da şirk kavramı üzerine midir, değil midir ? Yoksa apaçık küfür üzerine midir.?

BEDİİ HAMİT 23 Eylül 2010 02:06

Sorumu Tekrar şöyle izah edeyim.

Şirk yaratıcıya ortak ve eş tutma ise,

Varlığını Tanımadığınız, kabullenmediğiniz ve reddettiğiniz kimselere nasıl eşler ve ortak edinirsiniz ?

Varlığı Tanınmayan, kabullenmeyen ve reddedilen bir zata eşler ve ortaklar isnat edilebilir mi ? Tanınmayan bir kimseye Nasıl eş ve ortak koşulur ve bunun adı nasıl şirk olur. Bakın size çok basit örnek vereceğim.

ÇOK BASİT ÖRNEK OLMASI BAKIMINDAN

Eş aklıma gelmiş iken, siz evlisiniz . Tek eşlisiniz. Adı A olan Eşinizi seviyor ve sayıyorsunuz ve kalbinizde onun sevgisinden başka kimseye yer açmıyorsunuz. Ve açmıyor iken Fikrinizi değiştirip kalbinizde adı B olan ikinci bir sevgiliye yer vermek istiyorsunuz . Ve evli olduğunuz kişinin yanına bir eş daha alıyorsunuz. Bu nedir ? Kalbinizde iki sevgiliye veya iki sevgiye yer açma değil midir ? Hem A ya ve hem B ye

Bir de şöyle düşünün, Bekarsınız Adı A olan kişiyi tanımıyorsunuz, onu kabullenmiyorsunuz , üstelik redediyorsunuz bu durumda benim sevdiğim ancak B olur diyorsunuz. Şimdi bu duruma göre A şahsına ortak koşulmuş olunur mu ?

Bu çok basit bir örnekti.

Daha güzel ve çarpıcı örnekleri de var. aynı şeklilde bir ülkeyi yöneten bir sultan veya kral düşünün. Sen benim sultanımsın ama ben başka bir sultanı da sana denk görürür ve ona bağlanırım dediğinizde ona eş ve ortak koşmuş olurken,

Ben bu ülkenin sultanını tanımıyorum, o benim sultanım ve kralım değidir ve olamaz da . Benim sultanım ve kralım ondan ayrı kişidir dediğinizde tanımadığınız redettiğiniz sultana eş koşmuş olur musunuz ? Yoksa ancak küfür ve hakarette mi bulunmuş olursunuz ?

BEDİİ HAMİT 23 Eylül 2010 02:09

Ateist müşrik midir, değil midir? Ateistin tanrısı yokken ve bir tanrı edinmemişken nasıl müşrik olur. Bu nasıl olurda Şirk-i esbab sınıfında değerlendirilir. Her İnkar eden şirk kavramı içinde midir ?

Madem ki, Şirk koşan da Allah inancı vardır. Şirk koşanlar Allahı inkar etmez, sadece ortak koşar ise ateist bu nedenle nasıl müşrik olur ?

Müşriklik en basit anlamı ile, Allah'ı sıfatlarda ve isimlerde başka şeylere ortak tutmaktır. Ateistin ortak tutacak bir ilahı dahi yokken onlara müşriktir demek ne kadar anlamlıdır ?

Bütün bu soruların cevaplarını kuran bize verecek inşallah

BEDİİ HAMİT 23 Eylül 2010 23:32

Alıntı:

Ateist müşrik midir, değil midir? Ateistin tanrısı yokken ve bir tanrı edinmemişken nasıl müşrik olur. Bu nasıl olurda Şirk-i esbab sınıfında değerlendirilir. Her İnkar eden şirk kavramı içinde midir ?

Madem ki, Şirk koşan da Allah inancı vardır. Şirk koşanlar Allahı inkar etmez, sadece ortak koşar ise ateist bu nedenle nasıl müşrik olur ?

Müşriklik en basit anlamı ile, Allah'ı sıfatlarda ve isimlerde başka şeylere ortak tutmaktır. Ateistin ortak tutacak bir ilahı dahi yokken onlara müşriktir demek ne kadar anlamlıdır ?

Bütün bu soruların cevaplarını kuran bize verecek inşallah

Bakın ayetler şirkin tanımını nasıl yapıyor ?

Yûsuf 106: Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah'a iman ederler"

Nasıl bir inanç şeklidir bu ?

Onların çoğu, şirk koşmadan Allah'a inanmazlar . Allah inanıp Allaha şirk koşanlar kafirlerdir.

Dikkat ki,Allah inancı yanında bir de ona ortak koşma var .

Onların çoğu Allah'a ortak koşmaksızın neden inanmıyor ?

Çünkü, Allah’a zatında, sıfatlarında ve fiillerinde ortak ve denk tuttukları bir başka ilahları var. Bu ilah bir put olabileceği gibi, bir cin veya insan olabilir, ve Allah ile beraber ona tapılır ,ondan yardım istenir.

Onlara Allah birdir. Eşi benzeri ve ortağı yoktur, dendiğinde verdikleri cevab hazırdır.

ZÜMER 3:..Biz onlara sadece bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz

Kâfirler, Allah’a yalnızca Allah olarak çağrıldıkları vakit bunu küfrederler, ama Allah’a ortaklar koşulursa tasdik ederler.
MUMİN 12- Onlara "Bu duruma düşmenizin sebebi şudur: Tek Allah'a çağrıldığınız zaman inkar ederdiniz. O'na ortak koşulunca inanırdınız. Artık hüküm yüce ve büyük Allah'ındır."

Kâfirler, taptıkları ilahları Allah’a denk tutan kimselerdir.
ENAM 1- Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı yoktan var eden Allah'a mahsustur. Durum böyleyken kafirler, bu yaratıkları Rabblerine denk tutuyorlar



BEDİİ HAMİT 24 Eylül 2010 00:14

YUSUF 106: Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah'a iman ederler,

ZÜMER 3:..Biz onlara sadece bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz

Kurandaki şirk tanımı bu kadar mıdır ? Eğer sadece bu kadar ise Ortaya çıkan anlam şudur, her şirk mensubunda kesinlikle Allah inancı vardır. Allahı red veya inkar yoktur. Allahı kabullenme vardır ama ortağı ile birlikte .

Kurandaki şirk tanımı bu kadar mıdır ? Hayır sadece bu kadar değildir. Şayet şirki sadece bu anlamıyla anlarsak doğru fakat eksik anlamış oluruz.


Halbuki ayetlerin dili ile her şirk mensubunda kesinlikle Allah inancı olması gerekmez. Allahı red veya inkar ile de şirke düşülebilir.. Böyle bir şirkte Allahı kesinlikle red ve inkar vardır, Allahı kabullenme şartı olmaksızın , ya bir başka ilah edinme vardır ya da ilahsızlık vardır.

Şirk somut bir maddeyle olabildiği gibi soyut gözle görülmeyen şeylerden de olur akıl, ruh, nefis gibi ( Nefsi ilah edinme gibi )

BEDİİ HAMİT 24 Eylül 2010 00:37

Halbuki ayetlerin dili ile her şirk mensubunda kesinlikle Allah inancı olması gerekmez. Allahı red veya inkar ile de şirke düşülebilir.. Böyle bir şirkte Allahı kesinlikle red ve inkar vardır, Allahı kabullenme şartı olmaksızın , ya bir başka ilah edinme vardır. (Hinduların ilahı BRAHMA gibi ) ya da ilahsızlık ( ateistlik ) vardır.

SORU VE CEVAPLARLA BİR ÖZET YAPMAM GEREKİRSE

Şirk koşma ,Allaha eş ve ortaklar isnat etmekse ise Allahı tanımayıp ,inkar edenler de şirk mensupları mı olmaktadır ?

Evet şirk mensuplarıdır.

Peki Allahı tanıyıp kabullenemedikleri halde nasıl olur da şirk mensupları olurlar ? veya

Varlığını Tanınmayan, kabullenilmeyen ve reddedilen kimselere nasıl eşler ve ortak edinilebilir ?

Varlığı Tanınmayan, varlığı kabullenmeyen ve reddedilen ALLAHA eşler ve ortaklar isnat edilebilir mi ? Tanınmayan bir kimseye Nasıl eş ve ortak koşulur ve bunun adı nasıl şirk olur ?

Evet Tanınmayan, varlığı inkar edilen ALLAHA eşler ve ortaklar da isnat edilebilir , bunun adı da şirk olur. Elimizde bununla ilgili kuran ayeti var.

Allahı inkar edenin ilahı bir başka ilah ise o da şirk kavramı üzerine midir, değil midir ? Yoksa apaçık küfür üzerine midir.?

Allahı inkar edenin ilahı bir başka ilah ise o hem şirk kavramı üzerinedir ve hem de apaçık küfür üzerinedir. Hinduların ilahı BRAHMA gibi

BEDİİ HAMİT 24 Eylül 2010 02:06

Allahı inkar edenin ilahı bir başka ilah ise o hem şirk kavramı üzerinedir ve hem de apaçık küfür üzerinedir. Hinduların ilahı BRAHMA gibi

Evet, Tanınmayan, varlığı inkar edilen ALLAHA eşler ve ortaklar da isnat edilebilir , bunun adı da şirk olur. ALLAH BUNU DA ŞİRK KABUL EDİYOR. Elimizde bununla ilgili ayetler var.

Zümer 64: De ki: Ey câhiller! Bana Allah’tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz? ( Dikkat ! Allah istenmiyor ,Allah devre dışı bırakılmak isteniyor. Allah ile beraber değil- Allahtan başkasına - Allah dışında- Allahtan ayrı olana )

Zümer 65:Andolsun, sana ve senden öncekilere şöyle vahyedildi: “Eğer Allah’a ortak koşarsan elbette amelin boşa çıkar ve elbette ziyana uğrayanlardan olursun.”

Zümer 66: Hayır; yalnız Allah'a kulluk et ve şukredenlerden ol.'

Ey câhiller! Bana Allah’tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz?

( Dikkat ! Yapılması istenen kulluk şekli Allah ile birlikte bir başkasına kul olmak şekli değil, Allah ile beraber değil.- Allahtan başkasına - Allahın dışında Allahtan ayrı bir başkasına)

Allahtan ayrı bir başkasına edilen kulluk Allah yerine sadece onu ilah edinmedir. Allahı red ve inkarla yeni bir ilah edinmedir. Ey cahiller bana böyle mi emrediyorsunuz ! )

İşte Allahtan ayrı ilah edinmek de şirktir ve Allaha ortak koşmadır.

Halbuki ister Allah ile birlikte olsun veya Allahtan ayrı bir başka ilah edinmek olsun Allahın zatına, sıfatlarına ve fiillerine bir başkasını ortak etmek demektir, ki o ortak tutulanlar Allaha denk tutulanlardır.

Ayetin devamında zaten bunun apaçık bir ortak koşma ( Şirk ) olduğu bildiriliyor.

Ey Muhammed! And olsun ki sana da, senden önceki peygamberlere de vahyolunmuşıur. And olsun, eğer Allah’a ortak koşarsan işlerin şüphesiz boşa gider ve hüsrana uğrayanlardan olursun. Hayır, yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol.”

Şirkin sadece Allah inancı ile birlikte olmayacağını belirten diğer ayetler de var.

Fussilet 9: De ki: «Hakikaten siz mi yeri iki günde yaratmış olan zâtı inkâr ediyorsunuz? Ve onun için ortaklar ediniyorsunuz? İşte O, âlemlerin Rabbidir.»

ALLAHI İNKAR İLE BİRLİKTE YENİ ORTAKLAR EDİNME VAR

De ki: "Siz, arzı iki evrede yaratmış olan Allah'ı gerçekten inkar mı ediyorsunuz? Ve O'na, alemlerin Rabbine rakip güçlerin ( Ortakların )bulunduğunu mu iddia ediyorsunuz?"

De ki: «Siz yeri iki günde yaratanı gerçekten inkâr edip duracak mısınız? Bir de O'na eşler koşuyorsunuz ha? O bütün âlemlerin Rabbidir.»

TUR 43: Yoksa onların Allah'tan başka bir ilâhı mı var? Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır.

Evet bu ayette de apaçık ve net ifade ediliyor ki şirk sadece Allah inancı ile birlikte Allahın yanında bir başka ilaha tapma değildir. Allah dışında ilah veya ilahlara tapma , onları ilah edinmekte bir şirktir.

O halde İki çeşit şirk veya Allaha ortak koşma var.

1- Allahı kabullenirken , Allah inancı ile birlikte ona eş ve ortaklar koşma
2- Allah inancı olmaksızın (Allahı inkar edip ,kabullenmeyip redederken onun dışında ) ilah edinme
( Ateistlerin şirki de bu sınıfa girer. Neden ? Nedenini açıklayacağım )

BEDİİ HAMİT 24 Eylül 2010 16:52

O halde kuran ayetleri incelendiğinde İki çeşit şirk veya Allaha ortak koşma var.

1- Allahı kabullenirken , Allah inancı ile birlikte ona eş ve ortakların koşulması
2- Allah inancı olmaksızın (Allahı inkar edip ,kabullenmeyip redederken onun dışında ) ilah edinme durumuyla da
Ateistlerin şirki de bu sınıfa girer. Neden ?


Çünkü ateist denilen zümre her ne kadar bizim tanrımız yoktur deseler dahi nefislerini ilah edinmişlerdir.. Ve öyle ki, kendi nefislerini ilah edindiklerinin farkında bile değillerdir. Nefislerini ilah edinip ,Nefislerine taptıkları halde bizim ilahımız yok derler. zaten nefsilerini ilah edinenlerin ortak özelliği olarak hiç kimse ben nefsimi ilah edindim ve ona tapıyorum demez ki. İşte atesitlerin nefislerini ilah edinme durumu , Allahın varlığını her türlü delillere rağmen kabullenmeyip kibirle kendi nefislerini Allaha ortak koşmadır . ve bu aşağıdaki ayetlere de çok uygundur.

TUR 43: Yoksa onların Allah'tan başka bir ilâhı mı var? ( Evet var kendi nefisleri ) Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır.

Fussilet 9: De ki: «Hakikaten siz mi yeri iki günde yaratmış olan zâtı inkâr ediyorsunuz? Ve ( Kendi nefislerini ilah edinerekten )onun için ortaklar ediniyorsunuz? . İşte O, âlemlerin Rabbidir.»

Kuran'da bahsedilen, insanların ilah edindikleri kavramlardan biri de Hevasını ilah edinenler
dir. Çok açık ve net belirtilir ki,


Furkan Suresi, 43-44 :Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın? Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar.

O HALDE NEFİSLERİNİ İLAH EDİNEN ATESİTLER O KADAR ŞAŞKIN VE AŞAĞILIK MAHLUKLAR Kİ, BİR HAYVAN KADAR DAHİ OLAMIYORLAR.

Casiye Suresi, 23: Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp-düşünmüyor musunuz?

AYET MÜTHİŞ AYETTİR.

Heva ve hevesini tanrı edineni gördün mü"
Gördün mü böyle birini? Böyle biri, şaşkınlık uyandıran, hayret edilen tuhaf bir varlık değil midir !

Allah bir bilgiye dayalı olarak onu şaşırtmıştır."
Allah onları bir ilim üzerine saptırmış oluyor .İşte tabiat ilmi, asrtonomi ilmi fizik biyoloji vs
O, hakkı ( Yaratanı- Allahı ) her türlü delillerle bildiği halde nefsin arzularına karşı koymamış, nefsini Allah yerine tapılan bir ilah konumuna gelmesine engel olamamıştır.

Kur'an-ı Kerîm'de: "Dediler ki: o (hayat dedikleri) şey, dünya hayatımızdan başkası değildir; ölürüz, diriliriz, Ve bizi ancak dehr (zaman) helâk etmektedir.' Halbuki onların bu sözlerinde hiçbir ilimleri yoktur.( İlimden sapmış-İlim üzerine olduklarını zanedenlerdir. ) Onlar ancak zanda bulunuyorlar." (Câsiye: 45/24) haberiyle bildirilen cahiliyye dehriliği, yaratılmayı inkârla, zaman ve maddenin ebediliğini öne süren ATEİZİM bir inançtır.

İşte
Müşrikler akıl ve vicdan kullanmadıkları için belli temel gerçekler hakkında sağlıklı değerlendirme yapacak yetenekleri kaybolmuştur. Hevanın ilah edinilmesi gerçekte bütün müşriklerin içinde bulunduğu bir sapkınlıktır.

BEDİİ HAMİT 25 Eylül 2010 02:14

Aslında insanların Allah’tan başka bir mabuda tapmasının asıl nedeni; kendi nefsini ilâh edinmesidir. Bugünkü müşriklerle, Peygamberimiz zamanındaki müşrikler arasında fark yoktur. Müşriğin mantığı her devirde aynıdır. Bu mantık, Allah’ı yeryüzüne karıştırmama, yeryüzünde ilâh olarak kendini veya kendi nefsini tanıma vardır. İşte şirkin aslı budur

Nasıl ki biz müslümanlar bizim ilahımız tektir ve adı da ALLAHTIR ve ondan başka ilah veya ilahlar edinmeyiz, Ondan başka tüm ilahları reddederiz. Dediğimizde yaratıcımıza eş ve ortaklar koşmuyorsak,


İlahı, mabudu ALLAH olmayan, Ama Herhangi bir putu veya ateşi veya Güneşi ilah edinen kimse de , eğer bunlardan sadece bir tekini tanrı edinmişse o da mabuduna eş ve ortak koşmaz. Eğer ilk taptığının yanına ikincisini de tanrı edinirse işte o zaman hem ilk taptığına ve hem de son taptığına eş ve ortak koşmuş olur.

Şöyle bir örnek vermiştim.

Bir ülkeyi yöneten bir sultan veya kral düşünün. Sen benim sultanımsın ama ben başka bir sultanı da sana denk görürür ve ona bağlanırım dediğinizde ona eş ve ortak koşmuş olurken,

Ben bu ülkenin sultanını tanımıyorum, o benim sultanım ve kralım değidir ve olamaz da . Benim sultanım ve kralım ondan ayrı kişidir dediğinizde tanımadığınız redettiğiniz sultana eş koşmuş olur musunuz ? Yoksa ancak küfür ve hakarette mi bulunmuş olursunuz ?

Bizim görüşümüze göre böyle bir benzetme şirk anlamına gelmez.Fakat bir de Allah nasıl bakar böyle bir benzere ?

Allaha göre böyle bir benzetme apaçık şirk koşma ile birlikte kendisine küfür ve hakarettir.

Çünkü Allahın hakkı vardır kulları üzerinde

O Sultan sormaz mı o kuluna Benim ülkemde (Benim arzımda ) yaşarken , benim nimetimden faydalanırken , seni ben terbiye etmiş, rızıklandırmışken , asıl rabbin ben iken asıl sultanın ve hükümdarın ben değil miyim ? Nasıl olurda bir başka sultanı bana eş ve denk koşarsın. Senin yaptığın nankörlük değil de nedir ? Üstelik benden başka da sultan yok iken , kendilerine sultan diyenlere mi nefsin kandı ve bana ihanet ettin !

Şirki biz kendimiz noktayı nazarından bakmıyoruz, Allahın bakış açısından bakınca Allahı her inkar eden kendi nefsini Allaha ortak koşmuş oluyor.

Mesela nemrudun şirki böyledir. O red ederek kendini ilah görüyor.

Ateistte böyledir.

Ateistler apaçık nefsini ilah edinen kimselerdir. Lakin neyi ilah edindiklerinin (nefislerini İlah edindiklerinin ) farkında değillerdir

Zorunlu olarak red yoluna girince kendine sözlü olarak ilah demese bile bir iddia ortaya atmaktadır.
Ateist eninde sonunda Allahın zatını inkar etme cüretini gösterip kendi varlıgını zorunlu başka bir şeye bağlamak zorunda, hiç birşeye bağlamasa bile ben yokum dese bile kendi nefsine tabi olmuştur.

Öyleyse o maddeyi ( Tesadüfleri ) yaratıcı kabul ederken aslında nefsini ilah edinmiştir.
Dolayısı ile bir ateist şirkin en büyüğünü işlemiştir. onunki şirk üstü şirk. şirket sahibi desek yeridir. Ateiste kafir demek ateisti övmek olur.

Ateist Hem Hakkın üzerini örtmüştür,( Kafirdir ) hem de bunu yaparken nefsini ilah edinmiştir. Tam tersi de mümkün. Nefsini ilah edinip, Hakkın üstünü örtmüştür.

BEDİİ HAMİT 27 Eylül 2010 19:29

Kurana göre şirk
 
Kuran ayetleri üzerinde yaptığım çalışmalardan çıkardığım sonuç şu:

Kuranda İki çeşit şirk veya Allaha ortak koşma var.

1- Allahı kabullenirken , (Allah inancı ile birlikte ona eş ve ortakların koşulması )
2- Allah inancı olmaksızın (Allahı inkar edip ,kabullenmeyip redederken onun dışında ) ilah edinme durumuyla da
Ateistlerin şirki de bu sınıfa girer.


Ateistler de şirk kavramı üzerine iseler , yeryüzünde şirke bulaşmamış hiçbir inkarcı yok demektir. (Kafirler de dahil )

Kâfirler, Allah’a yalnızca Allah olarak çağrıldıkları vakit bunu küfrederler, ama Allah’a ortaklar koşulursa tasdik ederler.
MUMİN 12- Onlara "Bu duruma düşmenizin sebebi şudur: Tek Allah'a çağrıldığınız zaman inkar ederdiniz. O'na ortak koşulunca inanırdınız. Artık hüküm yüce ve büyük Allah'ındır."

Kâfirler, taptıkları ilahları Allah’a denk tutan kimselerdir.
ENAM 1- Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı yoktan var eden Allah'a mahsustur. Durum böyleyken kafirler, bu yaratıkları Rabblerine denk tutuyorlar.

O halde Allahı her inkar eden kişi öncelikle kendi nefsini Allaha ortak koşmuş oluyor.

Dolayısıyla kafiri ile ateisti ile her inkar eden kişi Allaha şirk koşmaktadırlar.

Kuranda şirk kavramı o kadar geniş bir kavram ki,

Allahı, Allahın dinini, Allahın emirlerini her inkar eden kişi kendi nefsini Allaha ortak koşmuş olmakla günahların en büyüğü şirk günahını işlemiştir. Ve bundan dolayı şirk Allah nazarında katmerli günah, günahların en büyüğü ve hiç affedilmeyecek günahtır.

Aslında biz her günah işlediğimizde nefsimizin arzularına uyan kişiler olarak , tevbe edilmediğinde, Günahkar, günahta israrcı tutumunu sürdürürse yavaş yavaş şirk bataklığına saplanır.

Günahlar da israrcı bir tutum sergilemek, inatla günah işlemeyi terketmemek, bile bile, isteyerek günah işlemeye devam etmek,

Nefisi Allah ortak koşma değil ise nedir ?

İşte nefsini ilah edinenin durumu.
Allah yerine nefsine tapanlar günahların en büyüğü şirk üzerine değil midir. ?

Şeytan da Allah isyan ederek ,kendi nefsini ilah edinmemiş miydi ? ve Allaha karşı gelerek , bu tutumundan vazgeçmeyerek ( Tevbe etmemiş ) ve hala nefsini ilah edinmeye devam etmiştir.

Nefs kavramı,türkçede kullandığımız ben kavramının karşılığıdır.. Kuranda Kendisine tabi olunan heva ( nefs ), ilah olarak isimlendirilmiştir

Nefis durmaksızın verdiği telkinlerle insanları doğru yoldan uzaklaştırmaya ve onları felakete sürüklemeye çalışır. Kuran'da nefsin bu özelliği şöyle açıklanır.

Casiye Suresi, 23: Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp-düşünmüyor musunuz?

Furkan Suresi, 43-44 :Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın? Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar.

Şems Suresi, 7-10: Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene', sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.

Kuran'da insanlara bildirilen, kötülüğün iki ana kaynağı vardır. Bunlardan biri her insanın içinde bulunan ve kendisine sürekli olarak kötülüğü emreden "nefis" tir. Nefis durmaksızın verdiği telkinlerle insanları doğru yoldan uzaklaştırmaya ve onları felakete sürüklemeye çalışır. Kuran'da nefsin bu özelliği şöyle bildirilmektedir:

Yusuf Suresi, 53"(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir..."

Yeryüzünde Allah’tan başka ilah olarak edinilen ilahların en kötüsü kendisine tabi olunan hevadır
.
Hz. Ebu Hûreyre'den rivayet olunan bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır: "Allah'tan başka kendilerine ibadet olunan sahte ilahların, Allah yanında en kötüsü, kişinin hevâsıdır."

Nefsin destekçisi olan ve insanlara kötülüğü ve çirkin davranışları emretmekle görevli olan bir diğer varlık ise "şeytan" dır. Kuran'da şeytanın insanları yalnızca kötülüğe çağırdığı şöyle haber verilmiştir:

Bakara Suresi, 169: O ( Şeytan ), size yalnızca, kötülüğü, çirkin-hayasızlığı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.

Nasıl ki, nefse tapıp, nefsi ilah edinme ayetler ile sabit ise Şeytana da tapılır ve ilah edilir.!

Meryem 42-45: Doğrusu sana gelmeyen bir ilim bana geldi. O halde bana uy da, seni doğru bir yola eriştireyim. Babacığım! Şeytana tapma, çünkü şeytan Rahman (olan Allah)a asi oldu. Babacığım! Doğrusu ben korkarım ki, sana Rahman’dan bir azab dokunur da şeytana arkadaş olursun."
Diyerek onu şirkten uzaklaştırmaya çalışıyordu.

İnsan İster Nefsini ilah edisin ,İster Şeytana tapsın

Sonuç: Nefis ve şeytan ikilisi insanı kötülüğe sürükleyebilmek için hayatının son anına kadar ona karşı mücadele edeceklerdir.

Nefsini ilah edinenler aynı zamanda şeytana tapanlardır. Şeytana tapanlar da nefsini ilah edinen kimselerdir. Nefsini ilah edinip, şeytana tapanlar şüphesiz Allaha şirk koşmaktadırlar. İşte Şeytan ve nefs ikilisi

Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır.” (Nisa 116)

BEDİİ HAMİT 28 Eylül 2010 17:54

Kuranda İki çeşit şirk veya Allaha ortak koşma var.

1- Allahı kabullenirken , (Allah inancı ile birlikte ona eş ve ortakların koşulması )
2- Allah inancı olmaksızın (Allahı inkar edip ,kabullenmeyip redederken onun dışında ) ilah edinme durumuyla da
Ateistlerin şirki de bu sınıfa girer.


Ateistler de şirk kavramı üzerine iseler , yeryüzünde şirke bulaşmamış hiçbir inkarcı yok demektir.

Ateistin Allaha ortak tutacak bir ilahı dahi yokken onlara müşriktir demek ne kadar anlamlıdır ?Ateistin Allaha ortak tutacak ilahının kendi nefsinin olacağını ( Nefsini ilah edinenler ayetiyle ) açıklamıştık.

Gerçekten de insanın sağ duyusunda veya fıtratında Allah inancı ( Allahı kabullenme ) var mıdır , yok mudur ? Olmaz olur mu !

Allah, hem kendisini inkar eden , hem de Allahtan ayrı ilah edinen kimseye ve hem de Allah ile baraber tanrı edinen kimseye, sorar nasıl oldu da beni ilah kabullenmeyip inkar ettin. Halbuki ben seni bu fıtrat üzerine yaratmamıştım . Der mi demez mi ? ( Gâlu, bela )

BEDİİ HAMİT 28 Eylül 2010 18:20

Allah, hem kendisini inkar eden , hem de Allahtan ayrı ilah edinen kimseye ve hem de Allah ile baraber tanrı edinen kimseye, sorar nasıl oldu da beni ilah kabullenmeyip inkar ettin. Halbuki ben seni bu fıtrat üzerine yaratmamıştım . Der mi demez mi ? ( Gâlu, bela )

__________________

Galu bela ayetini ister gerçek anlamda anlayın veya mecazi anlamda anlayın. Bu ayetin özet açıklaması şudur:

HANİ SÖZ VERMİŞTİK YA RABBİMİZE (GALU BELA) DA

Ve o zaman ki, Rabbin ademoğullarından, onların sırtlarından zürriyetlerini aldı. Ve onları kendi nefisleri üzerine şahit tuttu. «Ben sizin Rabbiniz değil miyim?» dedi, (onlar da) «Evet. Şahidiz» dediler. (Bu da) Kıyamet günü, «Biz bundan muhakkak ki gâfiller idik,» demeyesiniz içindir. (A'RAF suresi 172. )

Allahuteala " Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat Suresi:56) buyuruyor. Demekki yaratılış gayemiz ve Allahuteala'ya "BELA-EVET" dememizin amacı O'na ibadet etmemizmiş.

Kalu: Dediler
Belaa: Evet" bilakis, sen bizim rabbimizsin "

Bu sözler, Yaratanın yarattıklarıyla; hususiyle insanla olan mukâvelesine ait bir kısım sözlerdir ki, bu mukâvelede: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sorulur. Karşılığında da: "Evet, Rabbimizsin" cevabı alınır.

Her Ruh-Rabbi ile yapmış olduğu bu anlaşmada tercihleri doğrultusunda fıtratlarını kendileri belirlemiş oldu.

Yani Allah bütün kullarını bu fıtrat üzerine yaratmıştır ki, Aklı ile sağ duyusu ile ancak Allahı tanıyacak ve yalnızca ona ibadet edilecek düşünce ve tarzda

Bir hadiste “Her doğan çocuk İslam fıtratı üzere doğar. Sonra çevresi onu Hristıyan, Mecusi vs. yapar” buyurulur. Hadis tam da bu ayetin şahane bir tefsiridir.

Demek ki her insanda yaratılıştan varolan fıtrat, akıl, vicdan ve sağduyu Allah’ı bulabilecek güçtedir. Yeter ki dondurulmasın, üzeri heva ve hevesle, batıl bağımlılıklarla örtülmesin.

İnsanoğlu bu sayede içindeki bu fıtri sesi dinleyecek ve Allah’ını bulacaktır.

Vicdanın ve aklın sesini dinlemek, sağduyudan şaşmamak =Evet, sen bizim Rabbimizsin, şahit olduk şeklinde dile gelen fıtratın/aklın /vicdanın/sağduyunun sesini dinlemek, bundan şaşmamak demektir.

İnsanoğlu işte bundan şaşmamalı, bu sese sık sık dönmelidir. Bu ses onu eğer vahim bir yanlışlık yapmazsa Allah’ına götürecektir.

Bu sebeple olmalı ki Kur’an kendini insanlığa şöyle tanıtır;
Bu, insanlığın vicdanı (basairun li’nnâs), yol gösterici ve kesin bir imana ulaşmak isteyen halk için sevgi ve merhamet kaynağıdır.” (Casiye; 20).






BEDİİ HAMİT 28 Eylül 2010 18:41

İşte ateist ve inkarcıların fıtratlarında var olan bu olguyu nefsi heva, batıl ve şeytani düşüncelerle örtüp ortaya çıkardıkları yaşam tarzından Allah elbette galü bela ile soracaktır.

Siz, bana evet sen bizim rabbimizsin ( Tek ilahımızsın ) dememiş miydiniz !

O halde nasıl bana nankörlük edip, nefsinizi ve şeytanınızı ilah edinerek bana ortaklar koştunuz..

Gündelik hayatta insanoğlu her yanlış yaptığında bu yanından bir takım sesler duyar. İşte o ses “Gâlu, bela” sesidir. Yani “Evet Allah şeriksiz var, ahiret var, ölüm hak, bu yaptığım yanlış” diyen ses…

Yazıklar olsun bu sesi duymayanlara veya duyupta üstünü örtenlere (Duymamazlıktan gelenlere )

Allah’tan bir hidâyet olmaksızın, kendi nefsine uyandan daha sapık kim vardır?” (Kasas, 50)



Yitiksevda 29 Eylül 2010 00:48

Bedii Hamit Abim Allah Razı olsun Şirk kavramını Kuran'dan çok güzel açmışsınız Allah ecrinizi arttırsın,Katkı olarak İnsanların birçoğu Farkında olmadan Şirke götüren yollara meyil etmektedirler.Vereceğim örneklerde kimseye Şirke düşmüş ithamı yapmadığımı belirterek katkı yapmaya çalışacağım. Ama bu belirteceğim hususlar ''ŞİRKE'' götüren vesilelerdir bilinmesi lazım.Teşekkürler Abim.

Putlaştırmanın had safhada yaşandığı asrımızın Atalar inancı, putçuluk, falcılık, müneccimlik, her şeyi örnek alınıp taklit edilen beşerler, dünyevi menfaatler, makamlar, kabirler, türbeler, kutsanan çörekler (Mayası Peygamber zamanından kaldığı iddia edilen çörekler) şeyhler, aracılar, vesileler, şifa verdiğine inanılan eller, rabıtalar (şeyh efendilerinin resimleri hayal edilerek yapılan sapkınlıklar) kutsanan taşlar, iftira, asabiyet, kavimcilik, ırkçılık vb kavramlar Putlaştırılma sureti ile şirke götüren vesileler haline dönüştürülmüştür.

Allah’a inandık diyenlerin çoğunluğu onu yalnızca yağmur yağdıran, güneşi, ayı, dünyayı hareket ettiren yerlere karışmasını istemeyerek kendi heva ve hevesleri ile oluşturmuş oldukları ideolojilerini Allah’ın uyulmasını emrettiği (Farz kıldığı) Kuran ve Peygamberin örnekliğini görmek istemeyerek dinselleştirdikleri hurafe, bidat ve yozlaştırma usulleri ile kendilerini hakk gösteren batıl anlayışlar.

Tasavvuf anlayışında, İnsanlardan kimilerini Allah’ın ötesinde görerek kainatın kaderinde tasarruf hakkı vermektedirler, kimilerini de kapıkulu, şeyhin hizmetçisi ve eşiğinde kölesi haline getirerek körü körüne itaati kula kulluğu sağlamışlardır.

Halk dilinde Farkında olmadan sarf edilen ve şirke düşmeye neden olabilecek şu anlayışlardan uzak durmak lazım.

Riya, Allah’a mekan isnat etme, Allah’ı sever gibi başkalarına karşı duyulan sevgi, Allah’ı kula benzetme, çocuklara öğretilen yanlış telaffuzlar (Allah baba vb gibi),Allah seni benim elimden kurtaramaz gibi Allah’ın gücünü küçümseme kendini o güçte görme, Allah adına yemin ederek Allah’a iftira atma, Allah’ın en güzel yaratmasına karşın keşkeler ile şunu şöyle yaratsaydı vb kelimeler, Gaybın anahtarları Allah’ın indinde iken Gaybı bildiklerini iddia eden sömürücüler, Allah’tan başkasından yardım dilemek medet ummak gibi çoğaltılabiliriz...

Günümüzde, tek teslimiyetin Allah'a olması gerekir iken. İnsanların çok az bir kısmı Kuran'daki Allah'ın İslamı ile yaşamlarını devam ettirmektedirler. Geriye kalan toplulukların büyük bir kısmı farkında olarak veya olmayarak sapkın anlayışların yaşam tarzlarını dinselleştirerek yaşamaktadırlar. Allah'ın İndinde tek din olan İslam dini dışında bir yaşam sarf etmektedirler. Mana itibari ile İslam katıksız saf bir teslimiyet, Başka hiç bir şeye yönelmeden tapmadan, putlaştırmadan, vesile kılmadan, bu tür sapkınlıklardan kendini alıkoyarak yapılacak yaşamın adıdır. Allaha teslim olma dini İslam’dır başkada bir din olamaz batıl ve geçersizdir asla kabul görmeyecektir.

BEDİİ HAMİT 02 Ekim 2010 01:10

Alıntı:

Günümüzde, tek teslimiyetin Allah'a olması gerekir iken. İnsanların çok az bir kısmı Kuran'daki Allah'ın İslamı ile

yaşamlarını devam ettirmektedirler. Geriye kalan toplulukların büyük bir kısmı farkında olarak veya olmayarak sapkın anlayışların yaşam tarzlarını dinselleştirerek yaşamaktadırlar. Allah'ın İndinde tek din olan İslam dini dışında bir yaşam sarf etmektedirler. Mana itibari ile İslam katıksız saf bir teslimiyet, Başka hiç bir şeye yönelmeden tapmadan, putlaştırmadan, vesile kılmadan, bu tür sapkınlıklardan kendini alıkoyarak yapılacak yaşamın adıdır. Allaha teslim olma dini İslam’dır başkada bir din olamaz batıl ve geçersizdir asla kabul görmeyecektir.
Konuya yaptığınız katkılar için çok teşekkür ederim Yitiksevda kardeşim, son cümle ile özet yapıldığında

Kısaca şirk: Allah’a ait herhangi bir özelliği/sıfatı başka birine ister Allah ile birlikte ister ondan bağımsız olarak her hangi bir şahıs, rejim, simge, ideoloji, şeytani bir güç , nesne, soyut kavramlara vs. az ya da çok oranda vermektir.

Kelime-i Tevhid: La ilahe illallah: Allah’ın dışındaki ilahlara hayır, sadece Allah’a evet manasına gelir.

Yani diğer ilahların hiçbir ilahi özelliğni kabul etmemek ve onlara ona göre davranmak manasına gelir. Bir müslüman olarak diğer ilahlardan inancımızı temizlemeden Allah’a doğru iman gerçekleşemez.

İlah üzerine: Sahte ilahlar aslında dinimize göre ilah değildir, ama sahte/batıl dinlere tabi olanlar onları ilah gibi görürler. Kur’an’a göre birçok batıl ilah vardır. İnsan’ın nefsi de bunlardan bir tanesidir. Demek ki İnsana nefsi bile ilah olabiliyor.

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
BEDİİ HAMİT

YaŞuHa 14 Ağustos 2011 21:30

şirk açılımı
 
ŞİRK AÇILIMI


Şirk Allah ortak koşmak eş koşmak manasına gelir. Şirk çok eski bir dindir. Şehit Ali Şeriati “Dine Karışı Din” isimli eserinde hiçbir dinsiz milletin olmadığını dinsizliğinde bir din olduğunu söyler. Yine başka bir bölümde, şirk de bir dindir der. Şirk dinine mensup olanlara Müşrik denir.

Türkiye de bir açılım söz konusudur. Bizde bu açılımın bununla sınırlı kalmaması gerektiğini söylüyor ve birçok alanda açılım yapılmalıdır diyoruz. Bu açılımların en önemlilerinden bir tanesi de “ Şirk Açılımıdır” En çok heykel olan ülkeler arasında Türkiye ikinci sırada yer alıyor.

Şirk bir cahiliye dinidir. Şirk dinine mensup olmak bir gericilik tezahürüdür. Hz. Peygamber (s) döneminde biz atalarımızı bu yolda bulduk onun için bu şirk dininden vazgeçmeyiz diyorlardı. Dolaysıyla onlar zihinlerini ve kalplerini hak ve hakikate kapatmışlardı. Ve Kur’ani bir ifade “ Ya ataları yanlış yoldaysalar.”

Bugün bu hak ve hakikate karşı gözlerini kapatanların cahiliye müşriklerinden ne farkları var? Şirkin temeli, insanların Allah’a tam manasıyla inanmamalarını sağlamak ve inançlarına ikinci bir ilah yerleştirmektir.

Şirk’in zıttı tevhiddir. Şirk birçok ilah kabul ederken tevhid, yalnız bir tek yaratıcıyı kabul eder. Şerefli Kur’an bunu, İhlâs suresinde, çok güzel bir şekilde açıklar. Dünyanın her yerinde Müslümanların aynı ezanı okumaları, ibadetlerinde aynı kıbleye dönmeleri, tevhidin bir göstergesidir.

Şirk büyük bir zülümdür. Şirke dinine mensup ve bu din için çalışanlar kendilerine ihanet edenlerdir. Allah ise kendi nefislerine ihanet edenleri ve günahta ısrar edenleri asla sevmez.

Şirke düşen insan o kadar perişan olur ki, Allah ile bağları kopar, istikametini şaşırır. Ve şerefli Kur’an’nın ifadesiyle: Kör, sağır, ve dilsiz olurlar. Şirk dinine mensup insanlar veya şirke düşenler sağlıklı düşünüp sağlıklı konuşamazlar.

Yüce Mevla’mız Şerefli Kur’an’da şöyle buyuruyor: “Muhakkak ki şirk büyük bir zülümdür.” (Lokman 13) kendimize ve toplumumuza zülüm etmemek için, Şirk Dinine “La” deyip Şerefli İslam Dinine evet demeliyiz.

Bir ülkeyi, bir coğrafyayı, bir toplumu bu Şirk virüsünden kurtarmak için “Şirk Açılımı” mutlaka olmalıdır. Gönül dünyamızı şirke benzeri batıl ideoloji ve dinlere kapatalım aziz İslam nuruyla taçlanalım!

Sözün özü: Rahmet Nebisi (s) buyuruyor ki; Ümmetimden kim Allah’a şirk koşmadan ölürse Cennete girer. ( Buhari)

Sevgi ve dua ile.

ZİYA GÜNDÜZ

bilinmez 15 Ağustos 2011 15:35

şirk nedir...
 
Şirk Nedir?





Hamd, övgülerin en güzeli, ezelde ve ebedde var olan, lutfuyla kâinatı ve bizleri yaratıp var eden, sayısız nimetlerle yaşatan ve rahmetiyle doğru yolu gösteren Allah (c.c)’a mahsustur.


Salât ve Selam da, Âlemlerin Rabb’i tarafından sevilen, insanların ise tanıyıp, idrak edebilme nisbetince sevebildikleri, peygamberimiz, önderimiz, rehberimiz Hz.Muhammed Mustafa’ya, ailesine, ashabına ve onun yolunu izlemeye calısan ümmeti üzerine olsun.


Şirk kavramı, yaşadığımız coğrafyada ki insanlarımızın doğru yada yanlış genel olarak duydukları veya bildikleri bir kavramdır.


ŞİRK: Ortak olmak manasına gelen “Şe-Ri-Ke” fiil kökünden bir mastar olan “şirk” kelimesi; ortak koşma, ortak tanıma anlamına gelir. İslami pratikteki anlamı ise âlemlerin Rabb’ı olan Allah (c.c)’a zatında ve sıfatlarında eş koşmak veya Allah’a ortak isnat etmektir.


“Şirk” kavramı, islam’ın kuşattığı bütün meselelerde Allah’a eş koşmak veya Allah’a ortak isnat etmek manasına gelmesine rağmen, günümüzde ki toplumsal anlayışa göre genel olarak, Allah’ı inkâr manasına gelmektedir. Nitekim Allah’ı inkâr eden kâfirlere “müşrik”,Allah’a inandığını ileri süren müşriklere ise “Müslüman” denilmesinin nedeni, bu çarpık anlayıştır. Oysa İslam’la mükellef olan bir insan yaratılışla ilgili bazı olayları görerek ve tefekkür ederek;”Allah vardır” dese sadece bu ikrar ve bu inanç o insanı Müslüman yapmaz. Bilindigi gibi müşrikler de yaratıcı olarak Allah’a ve Allah’ın varlığına inanmaktadırlar. Nitekim müşriklerle ilgili olarak Kur’an’ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır.


“Eğer sen onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette: “Allah” derler. O halde nasıl haktan çevriliyorlar?” (Zuhruf Suresi 87. Ayet Meali) “And olsun ki onlara, “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?” diye sorsan “Allah” derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar?” (Ankebut Suresi 61. Ayet Meali)


“Andolsun, onlara;”Gökten su indirip de ölümünden sonda yeryüzünü dirilten kimdir?” diye soracak olursan, şüphesiz; “Allah” diyeceklerdir. De ki “Hamd Allah’ındır.”Hayır onların çoğu akletmiyorlar.” (Ankebut Suresi 63. Ayet Meali)


Ayetlerde gösterildiği gibi Allah’a inanmak “Müslüman”olmamız anlamına gelmiyor çünkü hala O (c.c) ortak koşuyor olabiliriz. Eğer böyle bir şeyi üzerimizde taşıyorsak “Müslüman” değil “Müşrik” olmuş oluruz.


Şirk’in genel anlamını anladıktan sonra Şirk’i İtikadi ve ameli şirk olmak üzere iki gruba ayırabiliriz.


1-) İtikadi şirk: İtikad demek, bir dinin temel inanç değerlerine kalbi bağlılık veya inanmak demektir.


İslam’a göre en temel inanç, Allah inancıdır. Tabi ki bu Allah inancı, değişik menkıbelerde ve hurafelerde karışık hikâyelerde verilmeye çalışılan Allah inancı değildir. Allah inancının nasıl ve ne şekilde olacağını bildiren yegâne kaynak, Kur’an’ı Kerim’dir. Müslümanlar yaratılmış birer mahlûk olduklarının idrakine vararak, Yaratıcıyı kendi akıllarına ve yaklaşımlarına göre tarif etmekten veya tanımlamaktan şiddetle kaçınırlar. Müslümanlara göre Allah (c.c)’ın en doğru tanımı, Allah’ın Kur’an’ı Kerim’de kendi zatıyla ilgili olarak yaptığı tanımdır. Müslümanlar bu tanımı ne eksiltmeye ve nede çoğaltmaya çalışırlar. Çünkü böylesi yaklaşımlar, insanların büyük bir bölümünü, şirk vadisine sürükleyen yaklaşımlardır. İtikadi şirk’in temelinde, Allah inancında meydana gelen bu gibi sapık yaklaşımlar bulunmaktadır. Nitekim müşriklerin büyük bir kısmı, böylesi yaklaşımlarla Allah’a zatında ve sıfatlarında şirk koşan kimselerdir.


İtikadi şirk içinde bulunan kimseler, genellikle müslüman olduklarını zanneden veya müslüman olduklarını ileri süren kimselerdir. Bunlarda meydana gelen itikadi şirkten, ne yazık ki birçok örnekler verebilmemiz mümkündür.


Örneğin; herhangi bir insan, Yegane Halık, yegane yaratıcı olan Allah’a inandığını söyleyip; kainatın, dünyanın ve dünyanın içindekilerinin yaratılışını, Allah’la beraber başka şeylerde de nisbet ediyorsa, yegane Rezzak, yani yegane rızık verici olarak Allah’a iman ettiğini söyleyip; hidayet edici olarak başka şeyleri de görüyor ise, yegane ve mutlak Hakim olan Allah’a iman ettiğini söyleyip; hakimiyeti Allah’tan başka kimselere veya mercilere nispet ediyorsa… Böylesi inanışlarda bulunan insanlar itikadi şirk içerisindedir.


Umarım böylelikle itikadi şirkin ne olduğunu anlamışızdır. İtikadi şirk Allah’ın zatında ve sıfatlarında O’na ortak koşmaktır. Allah’a ait olan isimleri bir başkasına nispet etmemizde O’nun sıfatlarında O’na şirk koşmaktır.


2-) Ameli Şirk:“Amel”,fiil, eylem, hareket, davranış manasına gelir. İnsanın bütün bir yaşantısında meydana gelen fiil, eylem ve davranışlarda ki şirklere, kısaca ameli şirk diyoruz. Ameli şirk, bizzat fiil ve eylemlerde meydana gelen şirktir.


Mesela gaybı bildirdikleri inancıyla kâhinlere gitmek, göz boncuğu veya katır boncuğu takarak, bunlardan fayda ummak, ölülerden veya birer mahlûk olan yaratılmışlardan gaybi yardım istemek, Allah’tan başkasına kurban kesmek.


Verdiğimiz örneklerde belli oluyor ki ameli şirk insanların Allah’ın yapabileceklerini başkalarından umuyor olmalarıdır. Böylelikle İnsanlar şuan ki zamanda güllü babaya bilmem başka bir babanın türbesine gidip onlardan yardım himmet istemektedirler. Bu tür şeyler batıl inaçlardır ve şirktir. Ölen bir insanın canlı olan bizlere ne bir faydası nede bir zararı dokunamaz. İnsanlarımızın bu hallere gelmesindeki asıl sebep şirk’in ne anlamına geldiğini Kur’anın anlattığı şekliyle bilmemeleridir. Çünkü Kur’anı kendi dillerinde okumalarının günah olduğunu düşünüyorlar. Abdestsiz de yaklaşmaya korktukları için evlerinin köşesinde, kimsenin uzanamayacağı yüksek bir yere, duvara asıyorlar. Kur’anın daha çok cildiyle ilgili oldukları için bu bilgilerden de habersizler.


Böylelikle yüzeysel bir anlatım olsa da Şirk’in ne manaya geldiğini öğrenmiş olduk. Artık bize düşen bir an önce kendimize çeki düzen verip, bu tür şirklerden korunmak ve Kur’an’ın bize anlatmak istediği mesajları anlayıp hayatımıza aktarmak olmalıdır. Allah bizi tüm günahlarımızdan dolayı affetsin ve bizlere hidayeti bahşetsin.

MusabBinumeyr 15 Ağustos 2011 19:57

Cevap: şirk nedir...
 
Kim Rabb'ine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabb'ine ibâdette hiç kimseyi şerik kılmasın (ortak tutmasın)" (el-Kehf, 18/110).

Kitâb ehlinden ve (Allah'a) şirk koşanlardan kâfir olanlar, Cehennem ateşindedirler. Orada ebedî kalacaklardır. Onlar, halkın en şerlileridir" (el-Beyyine, 98/6).


Onlar (müşrikler, şirk koşanlar insanları) ateşe çağırır. Allah ise izniyle Cennete (girmeye) ve mağfirete çağırır" (el-Bakara, 2/221).

Allah, kendisine ortak koşulmasını elbette bağışlamaz. O'ndan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa, büsbütün sapıtmıştır" (en-Nisa, 4/116).

Allah'a ortak koşmadan, halis olarak Allah'ı birleyenler olun. Kim Allah'a ortak koşarsa, o sanki gökten düşmüş de kendisini kuş kapıyor veya rüzgâr onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir" (el-Hacc, 22/31 ) .

Yine ortakları, müşriklerden çoğuna evlatlarını öldürmeyi süslü (güzel bir şeymiş gibi) gösterdi ki (böylece) hem kendilerini mahvetsinler hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları, uydurduklarıyla baş başa bırak!" (el-En'am, 6/137).



Hz. Muhammed (s.a.s)'in de bu hususta söylediği hadislerden bazıları şöyledir:

"Cebrail bana gelerek şu müjdeyi verdi: "-Ümmetinden kim Allah'a şerik (ortak) koşmadığı halde ölürse, Cennet'e girer". Bunun üzerine ona dedim ki: "-Zina da etse, hırsızlık da yapsa ..?" Cevap verdi: "Evet, zina da etse, hırsızlık da yapsa..." Peygamberimiz (s.a.s)'in bildirdiğine göre, Cebrâil (a.s)'a bu soruyu üç defa sormuş ve her seferinde aynı cevabı almıştır (Buhârî, Cenaiz, 1, Libas, 24, İsti'zan, 30, Rıkak, 13,14, Tevhid, 33; Müslim, İmân, 153, 154, Zekat, 32,33; Tirmizî, İmân, 18; Ahmed b. Hanbel, V, 152, 159, 161, VI, 166)


Sizin için en çok korktuğum şey, küçük şirktir." Hazır bulunanlar: "Ya Rasûlüllah! Küçük şirk nedir?" diye sordukları zaman, Rasûlüllah (s.a.s) şöyle devam etmiştir: "Küçük şirk, riya yani gösteriştir. Ahiret gününde insanlara amellerinin karşılığı verildiği zaman, Allah diyecek ki: "- Dünya hayatında iken, kendileri görsün diye riya ve gösteriş yaptığınız kişilerin yanına gidin, bakın, onların yanında herhangi bir karşılık bulacak mısınız?" (Ahmed b. Hanbel, V, 428, 429).

"Ümmetim için en çok korktuğum şey, Allah'a şirk koşmaktır. Ama dikkat edin; Ay'a, Güneş'e veya puta tapacaklar, demiyorum. Fakat, Allah'ın rızasının dışındaki gayeler için harekette bulunacaklar ve gizli şehvet, yani riyâ ve gösteriş duygularını taşıyacaklar (demek istiyorum)" (İbn Mâce, Zühd, 21).

Ebu Hureyre (r.a) dedi ki, ben Rasûlüllah (s.a.s)'i şöyle söylerken işittim:

"Kıyamet günü aleyhine hükm olunacak halkın birincisi şehid edilen bu adam olacaktır. O kimse, (Allah'ın huzuruna) getirilir; Allah ona verdiği nimetlerini bir bir anlatır. O da bunları bilir ve hatırlar. Yüce Allah:

-"Bu nimetlerin arasında ne yaptın?" diye sorar. O kişi:

-"Senin rızan için savaştım ve nihâyet şehid oldum " diye cevap verir. Yüce Allah:

-"Yalan söylüyorsun. Fakat sen, hakkında kahraman denilsin diye savaştın. Bir rivâyete göre, Allah'ın emri üzerine o kişi yüz üstü sürüklenerek Cehennem'e atılır.

(İkinci olarak) İlim öğrenmiş, başkalarına da öğretmiş ve Kur'an okumuş biri huzur'u ilâhiye getirilir. Yüce Allah ona da verdiği nimetlerini tek tek anlatır. O da bunları anlar. Allah ona:

-"Bu nimetlerin arasında bulunurken, ne yaptın " diye sorar. O şu cevabı verir:

-"Senin rızan için Kur'an'ı, ilmi öğrendim ve başkasına öğrettim." Yüce Allah ona da şöyle der:

-"Sen yalan söylüyorsun. Fakat sen Kur'an'ı, ilmi riya ve gösteriş için, sana alim, güzel okuyor, densin diye okudun, öğrendin. Nitekim senin için bu övgüler yapıldı." Allah'ın emri üzerine o da sürüklenerek Cehennem ateşine atılır.

(Üçüncü olarak) Allah'ın kendisine geniş çapta zenginlik ve çeşitli maldan verdiği biri getirilir. Allah, buna da verdiği nimetleri ayrı ayrı anlatır. O da, bu nimetleri kabul eder, hatırlar. Yüce Allah ona da şunu sorar:

-"Bu nimetlerin arasında bulunurken, ne gibi hayırlı işler yaptın ? O da şöyle cevap verir:

-"Senin rızan için, sevdiğin her türlü yola para harcadım. Maddi yönden, yardımda bulunmadığım hiç bir şeyi bırakmadım. " Yüce Allah ona da aynı şekilde cevap verir:

-"Sen yalan söylüyorsun. Aslında sen bunları, sana cömert denilsin diye yaptın. Riya ve gösterişte bulundun. Beklendiğin medih ve övgülere de kavuştun." O da Allah'ın emri üzerine yüzüstü sürüklenerek Cehennem ateşine atılır" (Müslim, İmâre, 152; Nesef, Cihâd, 22; Ahmed b. Hanbel, II, 322).

Bu hadiste ifâde edildiği gibi, şehid olmak, alim olmak ve hayır yollarına maddi yardımda bulunmak, son derece güzel şeylerdir. Ancak bunlar Allah rızası için değil, riya, gösteriş veya başka herhangi bir menfaat duygusu ile olunca, hiç bir kıymeti ve değeri yoktur.

bilinmez 28 Kasım 2011 14:50

kitapta şirk....
 
Dörtyüzyıl ömrümüz olması lazım mış,.....tescilli denen miş kısayoldan Allaha ulaşmadaki kitap...



[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

bilinmez 01 Ocak 2012 12:46

şirk belgeseli...
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

bilinmez 30 Ocak 2012 12:29

şirk tv...
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Esma_Nur 30 Ocak 2012 12:51

Cevap: şirk tv...
 
Video & Slayt BÖLÜMÜMÜZ AÇILMIŞTIR.LTFN VİDEO PAYLAŞIMLARINIZI O BÖLÜMDE PAYLAŞIN...

bilinmez 30 Ocak 2012 12:59

Cevap: şirk tv...
 
Alıntı:

Esma_Nur Üyemizden Alıntı (Mesaj 156956)
Video & Slayt BÖLÜMÜMÜZ AÇILMIŞTIR.LTFN VİDEO PAYLAŞIMLARINIZI O BÖLÜMDE PAYLAŞIN...

SAYIN ABLAM link verebilirmisiniz,birde BAŞLIK ATABİLİYORMUYUZ eğer başlık atamıyorsak videoların bi anlamı kalmaz KARMAN ÇORMAN OLUR....ilginiz için teşekkürler..

Esma_Nur 30 Ocak 2012 13:01

Cevap: şirk tv...
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

link budur başlık atıyorsunuz açtıgınız her videoya nasıl başlık anlamadım...

bilinmez 30 Ocak 2012 13:05

Cevap: şirk tv...
 
Alıntı:

Esma_Nur Üyemizden Alıntı (Mesaj 156960)
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

link budur başlık atıyorsunuz açtıgınız her videoya nasıl başlık anlamadım...

Tamam ablam, verdiğiniz linke göz attım anlatmak isteğim gibi başlık atılabiliniyormuş,Bundan sonraki paylaşımları verdiğiniz linkten paylaşacam inşaallah..TEŞEKKÜRLER,,

Hâdimul İslam 24 Mart 2023 11:53

“Eğer sen onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette: “Allah” derler. O halde nasıl haktan çevriliyorlar?” (Zuhruf Suresi 87. Ayet Meali) “And olsun ki onlara, “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?” diye sorsan “Allah” derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar?” (Ankebut Suresi 61. Ayet Meali)

“Andolsun, onlara;”Gökten su indirip de ölümünden sonda yeryüzünü dirilten kimdir?” diye soracak olursan, şüphesiz; “Allah” diyeceklerdir. De ki “Hamd Allah’ındır.”Hayır onların çoğu akletmiyorlar.” (Ankebut Suresi 63. Ayet Meali)


SAAT: 06:27

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321