Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Tevhid Ve Şirk Konuları (https://www.forum.medineweb.net/652-tevhid-ve-sirk-konulari)
-   -   Tevhid nedir.. (https://www.forum.medineweb.net/tevhid-ve-sirk-konulari/19689-tevhid-nedir.html)

zümer65 19 Şubat 2011 12:44

--İşte / Tevhid--
 
--İşte / Tevhid--
Türkçede birlemek anlamına gelir.Arapçada "vahd" kökünden türemiş bir mastardır.Tevhid aynı zamanda Allah (c.c)'ın bize gönderdiği dinin adıdır.
Tevhid 3'e ayrılır.Ama biz bunların 2'sini işleyeceğiz.

 1-)--ULUHİYET TEVHİDİ--

 Uluhiyet 3 islam tevhidinden bir tanesidir.Uluhiyet "İlah" sıfatına bağlıdır.Onun için gelin bir yüce Allah'ın "İlah" sıfatına bir bakalım.

İlah Nedir?:
Cahiliye insanının ilah düşüncesi İslamdan önceki arapların ve eski milletlerin ilahlık bağlamında ne gibi düşüncelere sahip olduklarına,buna karşılık Kuranın bu sözcükle ilişkili hangi yaklaşımları reddettiğine de bakmamız gerekmektedir.

1.
Onlar,kendileri için bir güç kaynağı olmak üzere (ya da onların himayesine girerek mahfuz kalmak için) Allahtan başka ilahlar edindiler. (Meryem, 81)

Yardım edilecekleri (Yani ilahların kendilerine yardım edecekleri) ümidiyle Allahtan başka ilahlar edindiler. (Yasin, 74)

Sözlük anlamı kulluk edilen,alışılan,düşkün olunan'dır."İlah" Allah'ın bir sıfatıdır.Kendisinden türediği fiili; yönelmek, düşkün olmak, kulluk yapmak, örtüp gizlemek, alışmak gibi anlamlara gelmektedir.

Kavram olarak kendisine ibadet edilen ,herşeyden çok sevilen ,tazim edilen ,kutsal varlık anlamına gelir.İbadet edilen derken onun söylediği şekilde yapmak ,ona uymak anlamı çıkarılır.

Yani "Uluhiyet"in bir anlamıda kanun koymak demektir.
Kanun koymak çok önemli bir husustur.Eğer kendi kanunlarımızı koymuş olursak,kanun koymak Allah'ın bir sıfatı olduğundan dolayı ona(Allah)a ortak koşmuş oluruz.Buda "Şirk" demektir ve şirk oldukça büyük bir günahtır.
2-)--RUBUBİYET TEVHİDİ--
Rububiyet 3 islam tevhidinden bir tanesidir.
"Rububiyet" tevhidinin kökü "Rab" sıfatına dayanır.Şimdi bir "Rab" sıfatına bakalım.
RAB NEDİR?:
Tabiat üstü bir düzenle insanların terbiyesini üstlenen, ihtiyaçları gidermeyi, onları koruyup gözetmeyi üstlenen emredip yasaklayan, yüce egemenlik sahibi, doğruluk ve hidayetin, kanun ve yasamanın kaynağı, devlet ve ülke hakimi, toplumun ve medeni hayatın merkezi anlamına gelen RAB kelimesinin insanlık tarihi boyunca değişik bir anlama gelmiştir."Rab" Allah'ın çok güzel sıfatlarından biridir.

zümer65 19 Şubat 2011 23:09

Cevap: Tevhidler
 
"Rab" sıfatı kuranda birkaç anlamda kullanılmaktadır.Bunlar:


a) Özel İsim Olarak: Birçok yerde Rab kavramı, Allah’ın özel ismi olarak geçmektedir (26/Şuarâ, 77-80; 73/Müzemmil, 9; 6/En’âm, 164).


b) Kendisine Yönelinen: Bazı âyetlerde, etrafında toplanılan, kendisine dönülen en yüce varlık anlamında kullanılmaktadır. Bu anlam ile Allah’ın özel ismi Rab arasında bağlantı vardır. (34/Sebe’, 26)


c) Karşı Gelinemeyen Otorite: Emrine uyulan, kendisinden daha üstün kimsenin olmadığı, koyduğu ilkelere uyulan ve karşı gelinmeyen otorite anlamında da kullanılır: “Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu İsa’yı (Mesih’i) rab olarak kabul ettiler. Halbuki bir tek ilâhtan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka ilâh yoktur. Allah, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir (uzaktır).” (9/Tevbe, 31; Ayrıca bkz. 3/Âl-i İmrân, 64). Âyette geçen “erbâb” rab kelimesinin çoğuludur.


Birtakım insanlar, Allah’ı bırakıp O’nun dışındaki bazı şeyleri rab haline getirirler, onları rabb kabul ederler. Onların emirlerini, sözlerini ve koydukları hükümleri mutlak ölçü olarak alırlar. Allah’ın kanun ve ölçülerini bırakıp, bu yücelttikleri ölçüleri en doğru ilke kabul ederler. Allah, onların rab haline getirdiği şeylerin aslında rab olmayıp, güçsüz varlıklar olduğunu vurgulamaktadır.



d) Efendi-Yönetici Anlamında: Yûsuf sûresi âyet 50’de rab kelimesi sahip, efendi veya yönetici anlamında kullanılmaktadır.


e) Mâlik/Sahip Manasında: Bazı âyetlerde rab kelimesi, mâlik/sahip anlamındadır. “Yedi göğün Rabbı, yüce Arşın da Rabbı kimdir?” (23/Mü’minûn, 86) “Eğer yerde ve gökte birden fazla tanrılar olsaydı, şüphesiz her ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek ki Arş’ın Rabbı olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir/uzaktır.” (21/Enbiyâ, 22)


d) Allah’ın Sıfatı Olarak Rab: Görüldüğü gibi Rab olmak, Allah’ın sıfatlarından biridir. İlâhlığının bir gereğidir. Rab ismi geniş anlamlı bir sıfattır. Allah’ın yaratıcılığını, evrene sahip ve hâkim oluşunu, insana ait her şeyi yaratıp şekil verdiğini, evrende olan her şeye yüce kudretiyle tasarruf ettiğini, insanlar hakkında hükümler/yasalar koyduğunu ve bu hükümlere itaat etmenin gerekliliğini, mutlak anlamda itaatın ancak Allah’a yapılması gerektiğini, ıslah edenin, şekil verenin, her şeyi elinde tutanın yalnızca Allah olduğunu ifade eder. (2)


Bunlarda başka ayetler:


"Hamd alemlerin "Rabbi" olan Allah'a mahsustur"(fatiha 2)


"O putlar, benim düşmanlarımdırlar. Benim tek dostum alemlerin "Rabbi"i olan Allah'tır.O beni yaratan ve doğru yola iletendir.O beni doyuran ve içirendir.Hastalığımda beni iyileştiren O'dur.(şuara 77-80)


De ki; "Rabb'imiz bizi biraraya getirecek, sonra aramızdaki uyuşmazlıkları hak uyarınca çözecektir. O son derece âdil bir yargıç ve her şeyi bilendir."(Sebe 26)


“Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu İsa’yı (Mesih’i) rab olarak kabul ettiler. Halbuki bir tek ilâhtan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka ilâh yoktur. Allah, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir (uzaktır).” (9/Tevbe, 31)


"Kral O adamı bana getiriniz" dedi. Yusuf, yanına gelen kralın elçisine dedi ki; Efendinin yanına dön ve ellerini yemek bıçakları ile kesen kadınlara ilişkin olayın içyüzünü kendisine sor. Gerçi Rabbim, o kadınların bana kurdukları tuzağı iyi bilir."(Yusuf 50)


“Yedi göğün Rabbı, yüce Arşın da Rabbı kimdir?” (Mü’minûn, 86)


“Eğer yerde ve gökte birden fazla tanrılar olsaydı, şüphesiz her ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek ki Arş’ın Rabbı olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir/uzaktır.” (Enbiyâ, 22)

kamer34 19 Şubat 2011 23:42

Cevap: Tevhidler
 
selamun aleykum

İslam termolojisinde uluhiyet,rububiyet,ubudyet tevhidleri vardır.
Uluhiyet ve rubibiyet tevhidleri hususunda mazeret söz konusu olamaz.Kişi uluhiyet ve rububiyet tevhidlerine Allah'ı birlemek durumdadırlar.

Tek merci olarak yasama yetkisi ibadet ve kulluğun yapıldığı terbiye edici ve yaratıcı olarak onu birlemek insanı islam dairesi içerisine girmesini sağlamaktadır.

Kişi Allah'tan başka rabler ve ilahlar edindiği takdirde akidesini bozmuş,islam dairesi dışına çıkmış olur..Bu sebeple yaratıcı,terbiye edici kanun koyucu,ibadet ve kulluk edici olarak Allah'ı birlemek zorunluluğu vardır.

bilinmez 11 Ağustos 2011 17:57

Tevhid nedir..
 
TEVHİD NEDİR ?

Birlik, birlemek. Allah'ın varlığını, birliğini, tüm yetkin niteliklerin kendisinde toplandığını, eşi ve benzeri bulunmadığını bilmek ve buna inanmak. Bu bilgi ve inanç en özlü biçimde "Lâ İlâhe İllallah' (Allah'tan başka ilah yoktur) cümlesiyle ifade edilir. Bu nedenle bu cümleye tevhid kelimesi (kelime-i tevhid) denir. Tevhid kelimesini manasını bilere...k söyleyen ve buna inanan kişi mümin ve muvahhid adını alır.

La İlahe İllallah'ın manası:

Tek ilah'tan başka kulluk edilecek başka bir ilah yoktur. O tek olan ilah da, şeriki olmayan Yüce Allah'tır. Çünkü ibadete layık olan, ancak O'dur.

Bu kelimenin gereği, Allah'ın (c.c.) dışındaki bütün sahte ilahları reddetmektir.

Zira Allah (c.c.) dışındaki mabutların ilahlık iddiası batıldır. Çünkü O'ndan başka bir şey ibadete (dua edilmeye, emir ve yasak koymaya, nizam tespit etmeye) layık değildir.

Uluhiyetin başkaları için reddedilmesi, ilahlığı sadece ortağı olmayan Allah'a (c.c.) ait kılmayı ve O'nun yanında ikinci bir ilah edinmemeyi gerektirir.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi şirk (ortak) koşmayın..." (Nisa: 4/36)

"Kim tağutu inkar edip Allah'a iman ederse, muhakkak kopması mümkün olmayan sağlam bir kulpa (La İlahe İllallah'a) yapışmış olur. Allah işitendir, bilendir." (Bakara: 2/256)

"... Biz her ümmete, yalnız Allah'a kulluk etmeleri ve tağuttan da sakınmaları için Rasul gönderdik." (Nahl: 16/36)

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

"Kim La İlahe İllallah der ve Allah'tan başka tapınılanları (ibadet edilenleri) reddederse malı ve kanı haram olur..." (Müslim, İman: 8)

Bütün rasullerin kavimlerini davet ettikleri söz şudur:

"...Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yoktur..." (A'raf: 7/59 )

İbn-i Receb (Allah ona rahmet eylesin) şöyle demiştir:

"İlah; yüceliğiyle, aşk ve muhabbetiyle korku ve ümidiyle kendisine güvenilen, tevekkül edilip dayanılarak kendisinden istenilen, kendisine dua ve yakarışta bulunulan, itaat edilip isyan edilmeyendir. Tüm bunlar ancak aziz ve celil olan yüce Allah'a yaraşır."

İşte bu sebeple; Rasulullah (s.a.v.) Kureyş müşriklerine:

"La ilahe illallah" deyiniz, dediğinde müşriklerin cevabı;

"İlahları tek bir ilah mı kıldı? Gerçekten bu çok acayip bir şey" (Sa'd: 38/5) demek olmuştur.

Kelime-i Şehadet'in genel manası Allah'ın (c.c.) dışında ibadet edilenleri reddeder ve batıl kılar. Yani tağutu red ve Allah'a (c.c.) iman etmeyi gerektirir.

Tağutu reddetmek, Allah'ın (c.c.) emir ve yasağına ters düşen emirlerde bulunan kişi ve kurumları, hevayı ve şeytanı reddetmektir. "La ilahe illallah" ın manasıyla birlikte gereğini de yerine getirmek, ibadette Allah'ı (c.c.) birleyerek O'na benzer tutulanları terketmektir.

Kul, "La ilahe illallah" dediğinde; ibadette Allah'ı (c.c.) birlediğini, Allah'tan (c.c.) başkalarına, putlara, kabirlere, evliyalara ve salihlere ibadet etmenin batıl olduğunu ilan eder.

"La ilahe illallah" ın gereği, Allah'tan (c.c.) başka ibadete layık ilah olmadığını, yaratıcı, kudret sahibi ve her şeye kadir olanın Allah (c.c.) olduğunu kabul etmek, Allah'tan (c.c.) başka hiç kimsenin hakimiyet hakkı olmadığına inanmaktır. Çünkü hakimiyet yalnız Allah'a (c.c.) aittir. Kim, "La ilahe illallah" ı bu şekilde inanarak açıklarsa mutlak olarak tevhidin hakkını vermiş olur.

Allah'a (c.c.) yaklaşmak için ölülere kurban kesen, türbelerden yardım isteyen, kabirlerin etrafını tavaf eden ve adak adayanlar, Allah'ın (c.c.) yaratıcı ve her şeyin sahibi olduğuna inansalar bile, ilk Arap müşrikleri gibi Allah'a (c.c.) şirk koşmuş olurlar. Mekke müşrikleri, kabirlere ve putlara tapmadıklarını söylüyor fakat uygulamada aksini yapıyorlardı. Onlar yaratıcı ve rızık verici olduğuna inanmadıkları halde, sırf kendilerini Allah'a (c.c.) daha çok yaklaştırsınlar diye salih olduğuna inandıkları bazı kişilere ibadet ediyorlardı.

Hakimiyet, "La ilahe illallah"ın gerçek manasının tamamını değil sadece bir cüzünü oluşturur. Çünkü ibadette şirk koşan bir kimsenin, şeriatın hükmünü kabul etmesinin bir faydası yoktur. Şayet "La ilahe illallah"ın manası onların zannettiği gibi olsaydı, Rasulullah (s.a.v.) ile müşrikler arasında herhangi bir mücadele olmaz, onlar da Rasulullah'a (s.a.v.) bağlanırlardı.

Böyle bir durumda, Rasulullah (s.a.v.) onlara:

"Allah'ın varlığını ve her şeye kadir olduğunu tasdik edin. Hukuki, meselelerde şeriatın hükmüne tabi olun" der ve onları ibadetlerinde serbest bırakırdı. O zaman Allah Rasulü'ne tabi olurlardı.

Bunlar, Arap lisanının ehli olan bir kavim oldukları için "La ilahe illallah" ın putları tapmayı reddettiğini ve sadece lafzi bir mana taşımadığını anlıyorlardı. Bundan dolayıdır ki bu kelimeden nefret ederek uzaklaştılar ve şöyle dediler:

"...İlahları tek bir ilah mı kıldı? Şüphesiz bu çok acayip bir şey..." (Sa'd: 38/5)

Allah (c.c.) onları şöyle vasfediyor:

"Onlara "La ilahe illallah" denildiği zaman kibirlenirlerdi ve "mecnun bir şair için ilahlarımızı mı terk edeceğiz" derlerdi." (Saffat: 37/35-36)

Onlar, "La ilahe illallah"ın Allah'ın (c.c.) dışında ibadet edilen her şeyi reddetmek, ibadette sadece Allah'ı (c.c.) birleme manasına geldiğini çok iyi biliyorlardı.

Şayet müşrikler "La ilahe illallah" dedikleri halde putlara ibadet etmeye devam etselerdi, kendi içlerinde çelişkiye düşerek bundan rahatsız olurlardı.

Günümüzde kabirlere ibadet edenler, bu şiddetli çelişkiden hiç rahatsız olmuyor, onlar "La ilahe illallah" demelerine rağmen birçok ibadeti ölülere yapmaya devam ediyorlar.

Ebu Cehil ve Ebu Leheb, bu kelimenin manasını günümüzde kabirlere ibadet edenlerden çok daha iyi biliyorlardı. Onların bile eli kurudu!

Sonuç olarak:

Kim bu kelimeyi, manasını bilerek söyler, gereğiyle amel edip açık ve gizli şirkten kaçınırsa, ibadeti tam bir itikatla yalnız Allah'a (c.c.) has kılıp bununla amel ederse, işte o gerçek bir mümindir.

Kim "La ilahe illallah" deyip inanmadığı halde zahiren amel ederse, o da münafıktır. Kim bu kelimeyi diliyle söyler, fakat onu bozacak amellerden birini işler ve Allah'a (c.c.) şirk koşarsa o da müşriktir.

"La ilahe illallah" kelimesinden kastedilen; manasını bilip bu mananın gerektirdiği şekilde Allah'a (c.c.) ibadet etmektir.

İbadet, muamelat ve bütün meselelerde Allah'ın (c.c.) hükümlerini kabul edip, beşeri kanunları reddetmek, insan ve cin şeytanlarının revaca çıkardığı bütün hurafeleri ve bid'atleri ortadan kaldırmak bu kelimenin ameli gereklerindendir.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Yoksa onların dinde Allah'ın izin vermediği bir şeyi kendileri için din gösteren ortakları mı vardır?" (Şura: 42/21)

"...Eğer siz onlara itaat ederseniz, muhakkak ki müşrik olursunuz..." (En'am: 6/121)

"...Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryemoğlu Mesih'i Rabler edindiler." (Tevbe: 9/31)

Nebi (s.a.v.) bu ayeti kerimeyi okudu. Bunun üzerine Adiyy b. Hatem Rasulullah'a (s.a.v.) dedi ki:

"Muhakkak onlar, onlara ibadet etmiyorlar ki.

Rasulullah (s.a.v.):

"Onlar Allah'ın helal kıldığı bir şeyi haram, haram kıldığı bir şeyi helal kıldıkları zaman onlara itaat etmiyorlar mı?" dedi.

Adiyy b. Hatim: "Evet" deyince,

Rasulullah (s.a.v.):

"İşte böylece onlara ibadet ediyorlar." buyurdu. (Tirmizi, Tefsir: 10; Taberi: 14/210 (61632-61634); Suyuti, Durru'l-Mensur: 3/230; Beyhaki, Sünenü'l-Kübra)

Şeyh Abdurrahman b. Hasan dedi ki:

"Allah'tan başkalarına itaat etmekle alimlerini rabler edindiler. Aynı olaylar bu ümmetin içinde de vuku bulmaktadır. Bu ise en büyük şirk olup, "La ilahe illallah" ın manasını ortadan kaldırır."

Bu kelimeyi söyleyen bir kimsenin, beşeri kanunlarla muhakeme olmayı da reddetmesi gerekir. Çünkü sadece Allah'ın kitabıyla hükmolunmak, onun dışında kalan beşeri sistemleri terketmek farzdır.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"... Eğer bir şeyde ihtilafa düşerseniz onu Allah'a ve Rasulü'ne götürün." (Nisa: 4/59)

"Herhangi bir şey hakkında anlaşmazlığa düşerseniz, onun hakkında hüküm vermek hakkı Allah'ındır. İşte benim Rabbim olan Allah O'dur..." (Şura: 26/10)

Allah (c.c.) kendi indirdiği şeriatle hükmetmeyenler hakkında kafir, zalim, fasık diye hüküm vermiştir. Allah'ın (c.c.) indirdiğinin dışında hüküm veren kişide iman yoktur.

"La ilahe illallah" müslümanların yaşamlarının her yönüne hakim olması gereken bir hayat nizamıdır.

Bazılarının zannettikleri gibi, sadece manasını anlamadan gereğiyle amel etmeden, sabah ve akşam virdlerinde bereket için tekrar edilen bir söyleyişten ibaret değildir.

"La ilahe illallah"ın gereklerine bağlılık, Allahû Teala'nın isim ve sıfatlarına Allah (c.c.) ve Rasûlünün (s.a.v.) bildirdiği şekilde iman etmeyi gerektirir.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"En güzel isimler Allah'ındır. O halde O'na bunlarla dua edin. Onun isimlerinde ilhad etmeyin. Onlar yapmakta olduklarının cezasını göreceklerdir." (A'raf: 7/180)

Abdurrahman b. Hasan dedi ki:

"Arap dilinde ilhad kelimesinin manası, Allah Teala'nın isim ve sıfatları hakkında sapmaya meyletmek ve yalana yönelmektir.

Bilerek veya bilmeyerek birtakım tevillerle Allah'ın (c.c.) isim ve sıfatlarının hak olan manasını inkar etmek ve O'nu mahlukata benzetmektir."

Her kim Allah'ın (c.c.) isim ve sıfatlarını bozar, tevil eder veya kabul etmez, Celil olan manalarına delalet eden manasını ortadan kaldırırsa, Cehmiyye, Mutezile, Eş'ariler gibi La ilahe illallah'ın delaletine muhalefet etmiş olur. Çünkü ilah, isim ve sıfatlarıyla dua edilen ve vesile olunandır. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"... En güzel isimler Allah'ındır. Onunla O'na dua edin..." (A'raf: 7 /180)

İsim ve sıfatları olmayan nasıl ilah olur? Kendisine ne ile ve nasıl dua edilir?" (Fethu'l-Mecid: 237-238)

İmam ibn-i Kayyım dedi ki;

"İnsanlar ahkam ayetlerinin tefsirinde ihtilafa düştüler. Fakat Allah'ın (c.c.) sıfatlarıyla ilgili ayet ve hadislerin herhangi birinde ihtilafa düşmediler, bilakis sahabe ve tabiin bu ayetlerin manasını anladılar ve gereğiyle amel ettiler.

Kur'an'da bulunan ahkam ayetlerinin manasını ilim ehlinden başkası anlayamaz, fakat sıfat ile ilgili ayetlerin manasını bütün insanlar anlayabilirler. Bundan kastettiğim mananın kefiyetinin değil de aslının anlaşılmasıdır." (İbn Kayyım el-Cevziyye, Medaricu's-salikin: 1/29-30)

"Bu konu selim fıtrat ve semavi kitaplarla bilinen bir konudur. Kemal sıfatlarını yitiren ilah, müdebbir ve rab olamaz. Bilakis eksikliği sebebiyle kendisiyle alay edilir.

Hamd, ezelde ve ebedde celal ve kemal sıfatlara sahip olana aittir. Çünkü hamd'e layık olan sadece O'dur. (Muhtasar Sevaiku'l-Mürsele: 1/10)

Allah'ın (c.c.) kemal sıfatlara sahip olduğuna ve bütün noksan sıfatlardan ve mahlukata benzemekten uzak olduğuna mutlaka inanmak gerekir." (İbn Kayyım el-Cevziyye, Medaricu's-salikin: 1/26)


İSLAMIN TEMEL KAVRAMLARI

RABB ne demektir ?

Yüce Allah'ın güzel isimlerinden biri. Sözlükte "Rabb" kelimesi mâlik, yaratıcı, sâhip, bir şeyi ıslâh eden, terbiye eden, efendi anlamlarını ifade etmektedir.

İbnul-Enbârî'ye göre "Rabb"lık, yani bir şeyin Rabbi olmak üç... mânâya gelir:

...

1. Mâlik olmak; yani tasarrufu, kudreti altında bulunan her şeyin yegane sahibi ve idarecisi olmak. İşte sadece o "Rabb", bütün onların sahibi, yöneticisi ve istediği gibi, ilmine ve iradesine uygun olarak tasarrufta bulunandır.

2. Kendine itaat edilecek, boyun eğilecek efendi anlamını da ifade eden "Rabb", Kur'an-ı Kerim'deki "Mevlâ" kelimesiyle eş anlamlıdır. Yine o "Rabb", kendisine itaat edilecek, emirlerine uyu-lup, yasaklarından uzak durulacak yegâne, tek efendi anlamına da gelir.

3. "Rabb"; ıslâh eden, arıtıp, saflaştırıp, olgunlaştıran anlamındadır. Yani o "Rabb", her şeyi düzelten, sivrilikleri, çıkıntıları tesviye eden, tam bir şekilde halden hale geçirerek düzenleyen, terbiye edendir. Bilindiği gibi "Rabb"kelimesinin asıl mânâlarından biri de "terbiye eden" anlamıdır.

Bununla beraber bu ayetlerde geçen "Rabb" kelimeleri doğrudan doğruya Yüce Allah'a işaret etmektedir. er- "Rabb", Allahu Teâlâ demektir. O, her şeyin rabbi, mâliki, sâhibi, efendisi, ıslâh edeni, varlıkların ihtiyaçlarını tekeffül edeni yani görüp gözeteni, ihtiyaçlarını karşılayanıdır. İşte bu anlamlarda " "Rabb"", Allah Teâlâ'dan başkası için kullanılmaz. Bu kullanım şeklini daha iyi anlayabilmek için Kur'an-ı Kerim'den örnekler vererek birbirini destekleyen bu mânâları şöylece sıralayabiliriz:

1. Hz. İbrahim (a.s), milletine Şuarâ süresinin 77-81. ayetlerinde şöyle diyordu: "İşte o taptıklarınız benim düşmanımdır. Fakat sadece âlemlerin "Rabb"i dostumdur. O "Rabb" ki, beni yaratan ve doğru yola eriştirendir. Beni yediren de içiren de Odur. Hasta olduğumda bana şifayı O verir. Beni öldürecek ve diriltecek O'dur".

De ki; Allah her şeyin "Rabb" iken O'ndan başka bir "Rabb" mı arayayım? Herkesin kazandığı kendisinedir. Kimse başkasının yükünü taşıyamaz. Sonunda dönüşünüz "Rabb"inizedir, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size bildirecektir." (el-En'am, 6/164)

"O, doğunun ve batının "Rabb"idir. Ondan başka ilâh yoktur, öyleyse O'nu vekil tut." (el-Müzzemmil, 73/9)

Görüldüğü gibi bu ayetlerde geçen "Rabb" lafızları Allahu Teâlâ'nın ismi olup Allah lafzı yerine kullanılmıştır. Terbiye eden, kefil olan, vekil olan, ihtiyaçları gideren, yetiştiren, yaratan, kanun ve hüküm koyan yegane kişi şâri, murâkabe eden, her şeyin sahibi ve maliki olan Allahu Teâlâ anlamında kullanılmıştır.

2. "...O sizin "Rabb"inizdir, O'na döneceksiniz." (Hud, 11/34)

"...Hiç kimse diğerinin günahını yüklenmez, sonunda dönüşünüz "Rabb"inizedir..." (ez-Zümer, 39/7)

"De ki, "Rabb"iniz sonunda hepinizi toplar, sonra aramızda adaletle hükmeder..." (es-Sebe', 34/26)

Bu ayetlerde de " "Rabb"", etrafında toplanılacak mümtaz varlık anlamındadır. Zira lugatta " "Rabb"" kelimesi "Toplum içinde kutup sayılacak ve etrafında toplanılacak mümtaz kişi" anlamına da gelmektedir.

3. "...Allah'ı bırakıp da birbirimizi (kimimiz kimimizi) "Rabb"ler edinmeyelim." (Âl-i İmran, 3/64)

Günümüz İnsanının Çeşitli "Rabb"leri !!!

Günümüzde, insanların, vicdanlarında inanıp kabul ettikleri "Rabb" ile yaşantılarında, hükümlerine teslim oldukları "Rabb"ler aynı değildir. Teorik olarak inandıklarını ifade ettikleri Allah'ın "Rabb"lığını, vicdanlarına hapseden günümüz insanlarının pek çoğu, pratik hayatlarında Allah'tan başka "Rabb"lerin emirlerine ve hükümlerine teslim olmaktadırlar. Üzülerek belirtelim ki, insanların pek çoğunun mâruz kaldığı en büyük tehlike, Allah'ı günlük yaşantılarında "Rabb" kabul edemeyişleridir. Onlar, bir yandan mü'min ve müslüman olduklarını söylerlerken, diğer yandan da Allah'ın emir ve yasaklarını bir tarafa atarak çeşitli varlıkların ve rehber edindikleri önderlerinin emirlerine uyarlar. Onların koyduğu gayr-ı meşrû hükümlere gönüllü olarak itaat ederler; böylece Allah'tan başkalarını "Rabb" edinmiş olurlar. "Lâ"sı olmayan bir inanç yaygınlaştırılıyor; herşeyle, özellikle egemen tüm güçlerle ve onların "Rabb"anlayışlarıyla uzlaşan, tepkisiz, laik müslümanlık (!). Allah'a inanan, ama tâğuta itaattan ayrılmayan, Allah'a inanan ve tâğutların ilke ve hükümlerini kabul ettiğini ifade eden, hakla bâtılın karıştığı bir din!

Kur'an-ı Kerim'in eski kavimleri ve peygamberleri anlattığı âyetlerinden anlaşılmaktadır ki, en eski asırlardan, kendi nüzûlü zamanına kadar, sapıklık ve inanç bozukluğu ile tanıttığı tüm toplumların, doğrudan Allah'ın varlığını inkâr etmediklerini görüyoruz. Ancak onların hepsinin müşterek sapıklıkları; Allah'ın mutlak "Rabb"lığını kabul etmeyişleri, Allah'ın yaratıcı olduğuna inansalar da O'nun tek "Rabb"lığına pek çok varlıkları ortak etmeleridir. Rabblığın bir kısım özelliklerini Allah'tan başkalarında görmeleri, ahlâkî, sosyal ve kişisel hayatları için gerekli olan emir ve kuralları, Allah'tan başkalarından almalarıdır. Bunun için, insanların pek çoğu, ya doğrudan doğruya Allah'tan başka "Rabb"ler olduğuna inanıyorlar, veya Allah'ın "Rabb"lığına teorik olarak inansalar da pratik hayatlarında Allah'tan başkalarının "Rabb"lığına teslim oluyorlar. İşte "Rabb" konusunda, peygamberlerin her asırda yıkmak istedikleri asıl sapıklık budur. Hükmü sadece göklere geçen; dünyaya, insanlara, yönetime, sosyal ve siyasal hayata karışmayan bir Allah inancı. Yani göklerin "Rabb"i. Halbuki Allah; göklerin, yerin, bütün âlemlerin "Rabb"idir.

Önceden hıristiyan olan Adiyy b. Hâtem, boynunda altından bir haç olduğu halde Rasûlüllah'ın huzuruna geldi.

Peygamberimiz (s.a.v) ona:

... "Ya Adiyy, boynundan şu putu çıkar." buyurdu. Bu sırada Rasulullah "Yahudiler ve hıristiyanlar, haham ve râhiplerini Allah'tan başka "Rabb"ler edindiler." (Tevbe: 9/31) meâlindeki âyeti okuyordu. Adiyy:

"Ey Allah'ın Rasûlü, hıristiyanlar, râhiplere ibâdet etmediler ki (onları "Rabb" edinmiş olsunlar)" dedi. Peygamberimiz (s.a.v):

"Evet ama onlar (hıristiyan râhipleri ve yahudi hahamları) Allah'ın helâl kıldığını haram; haram kıldığını da helâl saydılar. Onlar da bunlara uydular. İşte onların bu tutumları, onlara ibâdet etmeleri ve onları "Rabb" edinmeleridir." buyurdu.

Bu hadis-i şerif açık olarak gösterir ki, herhangi birini "Rabb"edinmiş olmak için, ona rabb adı vermek şart değildir. Allah'tan başkalarının emrine, Allah'ın dinine uyup uymadığı hiç hesaba katılmaksızın isteyerek itaat etmek, hükümle ilgili konularda Allah'tan başkalarının sözünü dinleyip kabullenmek, Allah'tan başkasına itaat ederek O'nun dininin emir ve hükümlerine başkasını tercih ederek muhalefet etmek, Allah'tan başkalarını "Rabb"edinmek ve onlara tapmak demektir.

YaŞuHa 12 Ağustos 2011 20:21

Ümmet-i Muhammed Tevhid Toplumudur
 
Ümmet-i Muhammed Tevhid Toplumudur
İslâm tevhîd dinidir. İslâm'ı dîn olarak kabul edenler O'nu bir hayat tarzı, bir sistem, hayatın bütün alanlarını kuşatan bir nizam olarak benimserler. İslâm, bir tek Allah'a teslim olan Müslümanları, "ümmetün vahide" kılar. Müslümanlar hep birlikte, vahdet halinde "Allah'ın İpi"ne yani Kur'ân'a yapışırlar. Kur'ân onların akleden ve îman eden kalpleri arasında bir ülfet oluşturur; vahyî gerçekliği kavrayıp itminana eren, yatışan kalpler birbirine yakınlaşır, kaynaşır ve müminler "kardeş" olurlar(3/103). Böylece İslâm toplumu, mümin kardeşlerden oluşan bir Tevhid Toplumu haline gelir.

İslâm ümmeti, yüzyıllar boyu kendi aralarındaki çeşitli farklılıkları zenginlik olarak görmeyi, bunları zaaf yerine imkâna dönüştürmeyi bilmiş ve genel manada ortak idealler etrafında vahdet içinde olmayı başarmıştır. Tarihte yaşanan kimi iktidar kavgalarına ve modern dönemlerdeki ulusçu akımlara rağmen Müslümanlar, 'İslâm kardeşliği' inancını ve ümmet bilincini her türlü çıkar ilişkilerinin üstünde tutabilmişlerdir. Batı tarihinin kanlı mezhep, ulus ve sınıf savaşları ile mukayese edildiğinde aktif "ümmet şuuru"nun ve potansiyel İslâm Birliği'nin kıymeti ve değeri daha iyi kavranacaktır.

Son yıllarda ise, Müslümanların vahdeti ve canlı ümmet şuuru küresel şeytani odakların hedef tahtasındadır. Bir başka ifade ile söylersek; Müslümanların birliği ve varlığı kelimenin tam anlamıyla "akrep kıskacı"ndadır. 1991'de NATO'nun konsept değişikliğine gitmesiyle başlayan İslâm-karşıtı süreç, 2001'de gerçekleştirilen mürettep 11 Eylül saldırısı ile doruk noktasına çıkmış, bu süreç İslâm dünyasına daha çok zulüm, daha fazla kan ve gözyaşı olarak yansımıştır. Bosna'dan Çeçenistan'a, Keşmir'e ve Filistin'e uzanan İslâm coğrafyasında sayısız katliamlar olmuştur. Afganistan ve Irak işgal edilmiştir ve yeni işgal senaryoları konuşulmaktadır. Ve bir biçimde hâlâ Müslüman kanı akmaktadır.

Bugün gelinen noktada ise, Müslümanlar yeni bir tezgâhla ve yeni bir oyunla karşı karşıyadırlar... ABD politikasına yön veren Siyonist liderlerden Henry Kissinger'in, 11 Eylül sonrası İslâm dünyasına yönelik saldırı politikasında çok önemli bir değişikliğe işaret eden şu cümlesi, karşı karşıya olduğumuz tehlikenin boyutlarını apaçık ortaya koymaktadır: "Şimdiye kadar savaş Müslümanlarla diğerleri arasında idi; bundan sonra ise savaş, Müslümanlarla Müslümanların savaşı olacaktır." İşte bu yeni şeytani strateji Müslümanlar tarafından çok iyi okunmalı ve imanımızdan kaynaklanan ümmet bilincimizi zedeleyici, kadîm kardeşliğimizi parçalayıcı plân ve oyunlara karşı çok uyanık olunmalıdır. Allah'ın nimeti sayesinde "kardeş" olan müminler; hiçbir zaman kavmî ve mezhebî kışkırtmalara, terörizm tuzaklarına kapılmamalı, Sırât-ı Müstakim'den şaşmamalı ve ümmet şuurunu diri tutmak için ellerinden gelen her şeyi yapmalıdırlar. Karikatür saldırganlığı karşısında Türk'ü, Kürt'ü, Şiî'si, Sünni'si ile tek yürek olarak cevap veren Müslümanlar, bugün vahdetleri ile sınanmaktadırlar. Müslüman dünyanın bir anda tek yürek olabilmesi, bizleri sevindirirken elbette birilerini de kıskandırmış, hatta ürkütmüştür.

Son iki ay içinde, tam da Ümmet-i Muhammed'in "Peygamber sevgisi" ekseninde birleştiği bir süreçte, Irak'ta Şiî ve Sünnî camilerinin karşılıklı olarak bombalanması ve karşılıklı olarak Şiî ve Sünnî Müslümanların kanının dökülmesi son derece manidardır. Bu bombalama ve saldırılarda, ihtimaldir ki, ümmet bilincinden yoksun, mezhebî ya da kavmî hissiyatı ağır basan kimi unsurlar kullanılmış olabilir. Ama olayların arkasındaki küresel şeytani planları görmek, ona göre tutum belirlemek zorundayız.

Aynı şekilde, Türkiye'de uzun yıllardır bir Türk-Kürt kavgası çıkarmak için ellerinden geleni yapan ve Allah'a şükürler olsun ki, iki "kardeş" -sadece İslâm sayesinde "kardeş"- toplumu birbirine düşürmeyi bir türlü başaramayan şer güçler, son günlerde Türkiye'yi böyle bir iç savaş girdabına doğru sürüklemek peşindedirler. Ama inanıyoruz ki, Peygamber sevgisi etrafında tek yürek olmayı başaran Müslüman Türk ve Kürt halkı, bu şeytani tuzağın üstesinden gelecek ve bu sinsi planlar geri tepecektir.

Hasılı, zaman fark değil tevhid/birlik zamanı... O halde, bu süreçte kavlî ve fiilî duâmız şu olmalı:

"Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin/ukde bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin!"

su damlası 12 Ağustos 2011 20:40

Cevap: Ümmet-i Muhammed Tevhid Toplumudur
 
"Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin/ukde bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin!"

Amin Amin..

ALLAH (cc) Razı olsun emeğine sağlık......

bilinmez 12 Ağustos 2011 21:10

Cevap: Ümmet-i Muhammed Tevhid Toplumudur
 
Bu dönemin sahabisi,havarisi,rabbanisi olmak isteyenler kuran dışında hiç bir şeyi itikat etmemeliler ki vahded oluşsun yoksa ne tevhid nede vahded olur..kurana dönmek lazım ,asrı saadette sahabiler kuranla aralarına başka hiç bir kaynak almadılar İTİKATLERİNİ kuran oluşturdu daha sonra gelen sözleride bu yönde değerlendirdiler ve o çağın sahabileri oldular.....

ve hatta bazen rasulullah onlara hitab edince sahabiler ya rasulullah söylediğiniz VAHİY MİDİR diye sorup ona göre davranıyorlardı...

Günümüzde ise HER SÖZÜ KUTLAŞTIRMAYA GİDİP VAHİY GİBİ ALGILANAN YORUMLARDAN DOLAYI NE TEVHİD EHLİ NEDE TEVHİD ERİ OLUNMUYOR VE VAHDED değil tefrika danda öteye gidilmiyor...

MusabBinumeyr 15 Aralık 2011 21:37

Tevhid ve Allah Sevgisi
 
İçten geçeni söylemede söyleyene değil, söyletene bakacak ve "Onu Allah konuşturdu" diyeceksiniz. Bu tarz düşünce, hem hatasız, hem de tehlikesiz olur.

İstediğini Allah'tan isteyen, hiçbir zaman mahrum kalmaz.

Allah'a dayanan hep diridir, ölüp gitse bile Hakk'a intisabıyla yaşıyor sayılır.

Allah sevgisinin en güzeli, bir tarafta mehâbetullah, öte tarafta mehâfetullah ile çevrili olanıdır.

Allah'ın bize kendisini sevmemiz için imkân tanıması ne büyük bir pâye..!

Bin bir tecrübe ile sabittir ki, "Şu dinamiklerle hedefe varılır" dendiğinde, çok geçmeden o dinamikler zîr ü zeber olmuştur. Bize düşen, canımızı dişimize takıp, Allah'a tevekkül içinde çalışmaktır.

Kahrolacağa sen ilişmesen de, mevsimi gelince Kudret mutlaka onun hakkından gelir.




M.Fethullah Gülen
Ölçü veya Yoldaki Işıklar

bilinmez 15 Şubat 2012 20:45

Tevhid nedir,.
 
Birlik, birlemek. Allah'ın varlığını, birliğini, tüm yetkin niteliklerin kendisinde toplandığını, eşi ve benzeri bulunmadığını bilmek ve buna inanmak. Bu bilgi ve inanç en özlü biçimde "Lâ İlâhe İllallah' (Allah'tan başka ilah yoktur) cümlesiyle ifade edilir. Bu nedenle bu cümleye tevhid kelimesi (kelime-i tevhid) denir. Tevhid kelimesini manasını bilerek söyleyen ve buna inanan kişi mümin ve muvahhid adını alır.

La İlahe İllallah'ın manası:
Tek ilah'tan başka kulluk edilecek başka bir ilah yoktur. O tek olan ilah da, şeriki olmayan Yüce Allah'tır. Çünkü ibadete layık olan, ancak O'dur.

Bu kelimenin gereği, Allah'ın (c.c.) dışındaki bütün sahte ilahları reddetmektir.
Zira Allah (c.c.) dışındaki mabutların ilahlık iddiası batıldır. Çünkü O'ndan başka bir şey ibadete (dua edilmeye, emir ve yasak koymaya, nizam tespit etmeye) layık değildir.

Uluhiyetin başkaları için reddedilmesi, ilahlığı sadece ortağı olmayan Allah'a (c.c.) ait kılmayı ve O'nun yanında ikinci bir ilah edinmemeyi gerektirir.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi şirk (ortak) koşmayın..." (Nisa: 4/36)

"Kim tağutu inkar edip Allah'a iman ederse, muhakkak kopması mümkün olmayan sağlam bir kulpa (La İlahe İllallah'a) yapışmış olur. Allah işitendir, bilendir." (Bakara: 2/256)

"... Biz her ümmete, yalnız Allah'a kulluk etmeleri ve tağuttan da sakınmaları için Rasul gönderdik." (Nahl: 16/36)
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Kim La İlahe İllallah der ve Allah'tan başka tapınılanları (ibadet edilenleri) reddederse malı ve kanı haram olur..." (Müslim, İman:
Bütün rasullerin kavimlerini davet ettikleri söz şudur:

"...Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yoktur..." (A'raf: 7/59)

İbn-i Receb (Allah ona rahmet eylesin) şöyle demiştir:
"İlah; yüceliğiyle, aşk ve muhabbetiyle korku ve ümidiyle kendisine güvenilen, tevekkül edilip dayanılarak kendisinden istenilen, kendisine dua ve yakarışta bulunulan, itaat edilip isyan edilmeyendir. Tüm bunlar ancak aziz ve celil olan yüce Allah'a yaraşır."

İşte bu sebeple; Rasulullah (s.a.v.) Kureyş müşriklerine:
"La ilahe illallah" deyiniz, dediğinde müşriklerin cevabı;
"İlahları tek bir ilah mı kıldı? Gerçekten bu çok acayip bir şey" (Sa'd: 38/5) demek olmuştur.

Kelime-i Şehadet'in genel manası Allah'ın (c.c.) dışında ibadet edilenleri reddeder ve batıl kılar. Yani tağutu red ve Allah'a (c.c.) iman etmeyi gerektirir.

Tağutu reddetmek, Allah'ın (c.c.) emir ve yasağına ters düşen emirlerde bulunan kişi ve kurumları, hevayı ve şeytanı reddetmektir. "La ilahe illallah" ın manasıyla birlikte gereğini de yerine getirmek, ibadette Allah'ı (c.c.) birleyerek O'na benzer tutulanları terketmektir.

Kul, "La ilahe illallah" dediğinde; ibadette Allah'ı (c.c.) birlediğini, Allah'tan (c.c.) başkalarına, putlara, kabirlere, evliyalara ve salihlere ibadet etmenin batıl olduğunu ilan eder.

"La ilahe illallah" ın gereği, Allah'tan (c.c.) başka ibadete layık ilah olmadığını, yaratıcı, kudret sahibi ve her şeye kadir olanın Allah (c.c.) olduğunu kabul etmek, Allah'tan (c.c.) başka hiç kimsenin hakimiyet hakkı olmadığına inanmaktır. Çünkü hakimiyet yalnız Allah'a (c.c.) aittir. Kim, "La ilahe illallah" ı bu şekilde inanarak açıklarsa mutlak olarak tevhidin hakkını vermiş olur.
Allah'a (c.c.) yaklaşmak için ölülere kurban kesen, türbelerden yardım isteyen, kabirlerin etrafını tavaf eden ve adak adayanlar, Allah'ın (c.c.) yaratıcı ve her şeyin sahibi olduğuna inansalar bile, ilk Arap müşrikleri gibi Allah'a (c.c.) şirk koşmuş olurlar. Mekke müşrikleri, kabirlere ve putlara tapmadıklarını söylüyor fakat uygulamada aksini yapıyorlardı. Onlar yaratıcı ve rızık verici olduğuna inanmadıkları halde, sırf kendilerini Allah'a (c.c.) daha çok yaklaştırsınlar diye salih olduğuna inandıkları bazı kişilere ibadet ediyorlardı.

Hakimiyet, "La ilahe illallah"ın gerçek manasının tamamını değil sadece bir cüzünü oluşturur. Çünkü ibadette şirk koşan bir kimsenin, şeriatın hükmünü kabul etmesinin bir faydası yoktur. Şayet "La ilahe illallah"ın manası onların zannettiği gibi olsaydı, Rasulullah (s.a.v.) ile müşrikler arasında herhangi bir mücadele olmaz, onlar da Rasulullah'a (s.a.v.) bağlanırlardı.

Böyle bir durumda, Rasulullah (s.a.v.) onlara:
"Allah'ın varlığını ve her şeye kadir olduğunu tasdik edin. Hukuki, meselelerde şeriatın hükmüne tabi olun" der ve onları ibadetlerinde serbest bırakırdı. O zaman Allah Rasulü'ne tabi olurlardı.
Bunlar, Arap lisanının ehli olan bir kavim oldukları için "La ilahe illallah" ın putları tapmayı reddettiğini ve sadece lafzi bir mana taşımadığını anlıyorlardı. Bundan dolayıdır ki bu kelimeden nefret ederek uzaklaştılar ve şöyle dediler:

"...İlahları tek bir ilah mı kıldı? Şüphesiz bu çok acayip bir şey..." (Sa'd: 38/5)

Allah (c.c.) onları şöyle vasfediyor:

"Onlara "La ilahe illallah" denildiği zaman kibirlenirlerdi ve "mecnun bir şair için ilahlarımızı mı terk edeceğiz" derlerdi." (Saffat: 37/35-36)

Onlar, "La ilahe illallah"ın Allah'ın (c.c.) dışında ibadet edilen her şeyi reddetmek, ibadette sadece Allah'ı (c.c.) birleme manasına geldiğini çok iyi biliyorlardı.

Şayet müşrikler "La ilahe illallah" dedikleri halde putlara ibadet etmeye devam etselerdi, kendi içlerinde çelişkiye düşerek bundan rahatsız olurlardı.

Günümüzde kabirlere ibadet edenler, bu şiddetli çelişkiden hiç rahatsız olmuyor, onlar "La ilahe illallah" demelerine rağmen birçok ibadeti ölülere yapmaya devam ediyorlar.
Ebu Cehil ve Ebu Leheb, bu kelimenin manasını günümüzde kabirlere ibadet edenlerden çok daha iyi biliyorlardı. Onların bile eli kurudu!

Sonuç olarak:
Kim bu kelimeyi, manasını bilerek söyler, gereğiyle amel edip açık ve gizli şirkten kaçınırsa, ibadeti tam bir itikatla yalnız Allah'a (c.c.) has kılıp bununla amel ederse, işte o gerçek bir mümindir.

Kim "La ilahe illallah" deyip inanmadığı halde zahiren amel ederse, o da münafıktır. Kim bu kelimeyi diliyle söyler, fakat onu bozacak amellerden birini işler ve Allah'a (c.c.) şirk koşarsa o da müşriktir.

"La ilahe illallah" kelimesinden kastedilen; manasını bilip bu mananın gerektirdiği şekilde Allah'a (c.c.) ibadet etmektir.
İbadet, muamelat ve bütün meselelerde Allah'ın (c.c.) hükümlerini kabul edip, beşeri kanunları reddetmek, insan ve cin şeytanlarının revaca çıkardığı bütün hurafeleri ve bid'atleri ortadan kaldırmak bu kelimenin ameli gereklerindendir.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Yoksa onların dinde Allah'ın izin vermediği bir şeyi kendileri için din gösteren ortakları mı vardır?" (Şura: 42/21)

"...Eğer siz onlara itaat ederseniz, muhakkak ki müşrik olursunuz..." (En'am: 6/121)

"...Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryemoğlu Mesih'i Rabler edindiler." (Tevbe: 9/31)

Nebi (s.a.v.) bu ayeti kerimeyi okudu. Bunun üzerine Adiyy b. Hatem Rasulullah'a (s.a.v.) dedi ki:
"Muhakkak onlar, onlara ibadet etmiyorlar ki.
Rasulullah (s.a.v.):
"Onlar Allah'ın helal kıldığı bir şeyi haram, haram kıldığı bir şeyi helal kıldıkları zaman onlara itaat etmiyorlar mı?" dedi.
Adiyy b. Hatim: "Evet" deyince,
Rasulullah (s.a.v.):
"İşte böylece onlara ibadet ediyorlar." buyurdu. (Tirmizi, Tefsir: 10; Taberi: 14/210 (61632-61634); Suyuti, Durru'l-Mensur: 3/230; Beyhaki, Sünenü'l-Kübra)

Şeyh Abdurrahman b. Hasan dedi ki:
"Allah'tan başkalarına itaat etmekle alimlerini rabler edindiler. Aynı olaylar bu ümmetin içinde de vuku bulmaktadır. Bu ise en büyük şirk olup, "La ilahe illallah" ın manasını ortadan kaldırır."

Bu kelimeyi söyleyen bir kimsenin, beşeri kanunlarla muhakeme olmayı da reddetmesi gerekir. Çünkü sadece Allah'ın kitabıyla hükmolunmak, onun dışında kalan beşeri sistemleri terketmek farzdır.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"... Eğer bir şeyde ihtilafa düşerseniz onu Allah'a ve Rasulü'ne götürün." (Nisa: 4/59)

"Herhangi bir şey hakkında anlaşmazlığa düşerseniz, onun hakkında hüküm vermek hakkı Allah'ındır. İşte benim Rabbim olan Allah
O'dur..." (Şura: 26/10)

Allah (c.c.) kendi indirdiği şeriatle hükmetmeyenler hakkında kafir, zalim, fasık diye hüküm vermiştir. Allah'ın (c.c.) indirdiğinin dışında hüküm veren kişide iman yoktur.

"La ilahe illallah" müslümanların yaşamlarının her yönüne hakim olması gereken bir hayat nizamıdır.
Bazılarının zannettikleri gibi, sadece manasını anlamadan gereğiyle amel etmeden, sabah ve akşam virdlerinde bereket için tekrar edilen bir söyleyişten ibaret değildir.
"
La ilahe illallah"ın gereklerine bağlılık, Allahû Teala'nın isim ve sıfatlarına Allah (c.c.) ve Rasûlünün (s.a.v.) bildirdiği şekilde iman etmeyi gerektirir.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"En güzel isimler Allah'ındır. O halde O'na bunlarla dua edin. Onun isimlerinde ilhad etmeyin. Onlar yapmakta olduklarının cezasını göreceklerdir." (A'raf: 7/180)

Abdurrahman b. Hasan dedi ki:
"Arap dilinde ilhad kelimesinin manası, Allah Teala'nın isim ve sıfatları hakkında sapmaya meyletmek ve yalana yönelmektir.
Bilerek veya bilmeyerek birtakım tevillerle Allah'ın (c.c.) isim ve sıfatlarının hak olan manasını inkar etmek ve O'nu mahlukata benzetmektir."

Her kim Allah'ın (c.c.) isim ve sıfatlarını bozar, tevil eder veya kabul etmez, Celil olan manalarına delalet eden manasını ortadan kaldırırsa, Cehmiyye, Mutezile, Eş'ariler gibi La ilahe illallah'ın delaletine muhalefet etmiş olur. Çünkü ilah, isim ve sıfatlarıyla dua edilen ve vesile olunandır. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"... En güzel isimler Allah'ındır. Onunla O'na dua edin..." (A'raf: 7 /180)
İsim ve sıfatları olmayan nasıl ilah olur? Kendisine ne ile ve nasıl dua edilir?" (Fethu'l-Mecid: 237-238)

İmam ibn-i Kayyım dedi ki;
"İnsanlar ahkam ayetlerinin tefsirinde ihtilafa düştüler. Fakat Allah'ın (c.c.) sıfatlarıyla ilgili ayet ve hadislerin herhangi birinde ihtilafa düşmediler, bilakis sahabe ve tabiin bu ayetlerin manasını anladılar ve gereğiyle amel ettiler.
Kur'an'da bulunan ahkam ayetlerinin manasını ilim ehlinden başkası anlayamaz, fakat sıfat ile ilgili ayetlerin manasını bütün insanlar anlayabilirler. Bundan kastettiğim mananın kefiyetinin değil de aslının anlaşılmasıdır." (İbn Kayyım el-Cevziyye,
Medaricu's-salikin: 1/29-30)

"Bu konu selim fıtrat ve semavi kitaplarla bilinen bir konudur. Kemal sıfatlarını yitiren ilah, müdebbir ve rab olamaz. Bilakis eksikliği sebebiyle kendisiyle alay edilir.
Hamd, ezelde ve ebedde celal ve kemal sıfatlara sahip olana aittir. Çünkü hamd'e layık olan sadece O'dur. (Muhtasar Sevaiku'l-Mürsele: 1/10)

Allah'ın (c.c.) kemal sıfatlara sahip olduğuna ve bütün noksan sıfatlardan ve mahlukata benzemekten uzak olduğuna mutlaka inanmak gerekir." (İbn Kayyım el-Cevziyye, Medaricu's-salikin: 1/26)

YASEMİN ATAMAN 15 Şubat 2012 22:20

Cevap: Tevhid nedir,.
 
Allah razı olsun kardeşim güzel bir konu, izninle bende ek paylaşım girmek istiyorum. Bu kadar önemli konu gündemde kalmalı.farklı yazılar ve bilgilerle desteklenmeli.



Tevhid; Anlam ve Mâhiyeti


Türkçede birlemek şeklinde ifade edilen tevhid, Arapça v-h-d kökünden türemiş bir mastardır. Tevhid sözlükte, bir şeyin bir olduğuna hükmetmek, onu bir olarak bilmek, bir şeyi diğerlerinden ayırarak onu tek kılmak, birlemek gibi anlamlara gelmektedir. Kavram olarak tevhid, mutlak anlamda Allah’ın bir olduğuna, O’ndan başka ilâh bulunmadığına, ortağı ve benzeri olmaktan uzak bulunduğuna inanmayı ifade eder. Tevhid; Allah’ı zâtında, sıfatlarında, isimlerinde ve fiillerinde tek kabul etmek; eşi, benzeri, yardımcısı, ortağı, babası, oğlu olmadığına iman edip ibâdet ile de O’nu birlemektir. Yani ibâdeti O’ndan başkasına yapmamak ve yalnız O’na tahsis etmektir.

Tevhid, en geniş anlamıyla ‘bir’ Allah inancının, insanların düşündüğü bütün yanlış ilâh düşüncelerinden uzak bir dünya görüşünün, tek Yaratıcı, tek Rab tanımanın açıkça ortaya konulmasıdır. ‘Tevhid’ aynı zamanda âlemlerin Rabbi Allah (c.c.) tarafından insanlara gönderilen İlâhî dinin adıdır. İnsanlar ya Tevhid Dinine, ya da şirk dinlerine inanırlar. Üçüncü bir yol yoktur insanın hayatında. Şirk, nasıl insanların kendi hevâ ve heveslerinden uydurdukları bütün dinleri tanımlıyorsa; Tevhid de Allah’ın vahy yoluyla gönderdiği hak dini tanımlar. Tevhid, hem inanç açısından Allah’ı zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde “bir”lemek, hem de ibâdeti yalnızca Allah’a mahsus kılmaktır.

Tevhid, Allah’tan başka ilâh olmadığına inanan mü’minlerin, bütün ilgi ve dikkatlerini Allah’a yöneltmeleri, Allah’a teslim olmaları, mutlak kudret sahibi olarak O’nu görmeleri, O’nun gösterdiği yolda yürümeleri, O’nun istediği gibi O’na kulluk yapmalarıdır. Tevhid ehline, yani şehâdet getirip mü’min olanlara; Allah’ı tevhid edip birleyen anlamında muvahhid denilir. Muvahhidler, tevhid gerçeğine bu bilinçle yönelirler ve bu bilince göre hayatlarını sürdürürler. Tevhid ehli, yalnızca “Allah vardır” demekle kalmaz. Bunu demekle beraber, O’ndan başka ilâh, O’ndan başka yaratıcı, O’ndan başka rızık verici, O’ndan başka hüküm koyucu, O’ndan başka rab olmadığına da inanır. İşte bu inanç, Tevhid Dininin özüdür.


YASEMİN ATAMAN 15 Şubat 2012 22:22

Cevap: Tevhid nedir,.
 
Tevhid’in Kapsamı:


Bilindiği gibi tevhid inancı ve İslâm Dini, Tevhid Kelimesi ile özetlenmiştir. Bu yüzden kim bu ifadeyi inanarak söylerse mü’min olur. Kelime-i Tevhid, İslâm’a giriştir. İslâm’a girdikten sonra İslâm’a ait ne varsa hepsini peşinen kabul etme duyurusudur. Mü’min, bunları söyleyerek seçtiği dini ve bunun her türlü ilkesini, prensibini kabul ettiğini ortaya koymuş olur. Allah’la ve diğer mü’minlerle bir antlaşmadır, söz vermedir tevhid.

Mü’min, niçin Tevhid Kelimesini söylediğinin farkındadır. Bütün kalbiyle Allah’tan başka hiçbir ilâhın olmadığına inanır, bunu diliyle ilân eder ve inandığı şeyin gereğini yapar. Tevhid veya Şehâdet Kelimesi iki hüküm cümlesidir. Birinci bölümde önce “lâ ilâhe” (ilâh yoktur), sonra da “illâ Allah” (sadece Allah vardır), yaygın söyleyişle “Allah’tan başka ilâh/tanrı yoktur” denilir. Dikkat edilirse inanmanın ilk şartı, bütün ilâhları/tanrıları, ilâh/tanrı düşüncelerini, ilâha/tanrıya benzetilen her şeyi kafadan ve gönülden silmek, sonra da tek Allah inancını kabul etmektir. Önce nefy, yani reddetme, sonra da tasdik, yani kabul etme söz konusudur. İslâm açısından son derece önemli bir durumdur bu. Çünkü İslâm’ın üzerinde durduğu en önemli mesele, Tevhid inancıdır. İnsanlar öncelikli olarak bu inancı benimsemekten sorumludurlar. Tevhid, yaratılışın ve var olmanın en önemli olayıdır; yaratılış amacımız olan sadece Allah’a kulluk yapma bilincidir.

Tevhid, aynı zamanda Kur’an’ın üzerinde en çok durduğu konudur. Hz.Muhammed (s.a.s.)’in mesajı, Kur’an’ın öncelikli konusu, insanların şirk dinlerini terkederek, Tevhid dinini benimsemeleridir. Bu hem fıtrata (yaratılışa) uygun bir seçimdir, hem evrendeki teslimiyete (İslâm’a) katılmadır, hem de dünya ve âhiret kurtuluşudur. İslâm’ın bütün yükümlülükleri, bütün prensipleri, emir ve yasakları; gönüllerine Tevhid inancı yerleşmiş muvahhidler tarafından hakkıyla yerine getirilir. İnsanlık ailesinin en öncelikli faaliyeti ve meselesi, Tevhid ile şirk arasındaki seçimdir. Kendi özgür irâdesi elinde bulunan insan, Tevhid ile şirk arasında kendi isteği ile bir seçim yapacaktır. Yaptığı tercihin, yani seçtiği inanç ve hayat tarzının sonucuna da katlanacaktır.

Tevhid veya Şehâdet kelimesinin ikinci kısmı, Hz. Muhammed’in Allah’ın rasûlü (elçisi) olduğunu kabul ve ilân etmektir. Bunun anlamı da yalnızca “O, Allah tarafından gönderilmiş bir elçidir” demek değildir elbette. O’nu Allah’ın son rasûlü tanıdıktan sonra, O’nunla gönderilenleri, O’nun tebliğ ettiklerini, O’nun dediklerinin doğru olduğunu da kabul etmek demektir. Tevhid, aynı zamanda O’nun anlatıp uygulayarak gösterdiği yaşama biçimini seçmek, O’nun tebliğ ettiği İlâhî şeriati hayat prensibi haline getirmek anlamına da gelmektedir. O’nu tek önder ve rehber kabul edip O’nun izinden gitmeye çalışmak demektir. Rabbimiz, hükümlerini ve kullarından istediklerini rasulleri aracılığıyla insanlara bildirmiştir. Kelime-i Tevhidi bilinçli şekilde söyleyen kimse, Allah’ın hükümlerini kabul ediyor ve o hükümleri hayatına uygulamaya karar veriyor, bu konuda her zorluğa, her çeşit imtihana hazır oluyor demektir.
Tevhid Kelimesi İslâm’ın giriş kapısıdır. Ancak, bu kapıdan içeri girenler, içeride olan her bir ilkeyi, her bir iman esasını, her bir kulluk şartını kabul etmiş ve pratik hayatta uygulamaya söz vermiş demektir.

YASEMİN ATAMAN 15 Şubat 2012 22:24

Cevap: Tevhid nedir,.
 
Tevhid’in Kısımları


Tanımından da anlaşılacağı gibi, Tevhid üç kısımdır:
1- Zât’ta tevhid: Allah’ın (c.c.) zâtı yönünden tek olması, bir benzerden, ortaktan (şerikten) münezzeh/uzak olması demektir. Allah (c.c.) aynı zamanda insanların bildiği gibi bir cisim, bir cevher (görünen bir varlık), bir şeylerin bileşimi de değildir. “De ki O Allah bir’dir.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]; “Gerçekten, sizin ilâhınız hakikaten bir’dir.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...];“Allah’tan başka ilâh yoktur.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

2- Sıfatta Tevhid: Allah (c.c.) sıfatlarında da tektir, hiçbir varlık O’na sıfatlarında ortak (şerik) veya denk değildir. Allah’ın sıfatları denildiği zaman, Allah’ı bize bildiren İlâhî özellikleri akla gelir. Allah’ın sıfatları O’na aittir ve Kendisi gibi ezelîdir, başlangıcı yoktur. Bazı sıfatlar sadece Allah’a aittir. Bu sıfatlar O’ndan başka hiçbir yaratıkta olamaz. Örneğin, “Beka/sonu olmamak” sıfatı gibi. Allah’ın sonu yoktur, O ölüımsüzdür, varlığı asla sona ermez. Allah (c.c.) bazı sıfatlarını yarattığı bazı varlıklara da vermiştir. Meselâ, “hayat/diri ve canlı olma” sıfatı gibi. Canlılar da hayat sahibidir, ama günün birinde onların hayatı sona erer. Hayvanlar ve insanlar “görme” sıfatına sahiptirler, ama onların görmeleri sınırlıdır, bazı araçlarla olmaktadır. Allah’ın görmesi ise tıpkı diğer sıfatları gibi mutlaktır, bir aracıya, bir organa muhtaç değildir.

3- Fiilde Tevhid: Allah’ın yaratmasına, bir şeyi yokluktan varlığa çıkarmasına O’nun fiili denir. Yaratma yalnızca Allah’a aittir. Çevremizde ve evrende gördüğümüz bütün olaylar ve oluşumlar, Allah’ın yarattığı sebeplere bağlı olarak meydana gelmektedir. Asıl yaratıcı Allah’tır. Âlemi, âlemin içindeki her şeyi, insanı ve insanla ilgili her şeyi yaratan O’dur. O’nun bu yaratmasında bir ortağı, bir yardımcısı veya bunlara benzer bir şey yoktur. Var eden de O’dur, öldüren de O’dur, varlığın devamını yaratan da O’dur.

Fiilde Tevhid, Allah’ın tek yaratıcı olmasına inanmaktır; yaratma ve var etme sıfatını başka ilâhlara vermemektir. O’nun yaratmada bir yardımcısı olmadığı gibi, âlete, araca, organa, zamana da ihtiyacı yoktur. “Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri, ona yalnızca ‘ol’ demesidir; o da hemen oluverir.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Tevhid, Allah’ı “ulûhiyyette/ilâhlıkta” ve “rubûbiyyette/rablikte” tek ve bir bilmenin ifadesidir. Allah (c.c.) hem yaratıcı olarak tek ilâhtır, hem de evreni ve içindekileri yaratan, düzenleyen, idare eden ve insanlar için hükümler koyan bir Rabdir.

Kimileri “Allah vardır ve yücedir” derler, ama O’na birtakım şeyleri eş tutarlar. Bazı şeyleri Allah (c.c.) gibi düşünürler. Veya Allah’a ait sıfatları onlara verirler. Onların tıpkı Allah gibi saygı duyulacak, emirlerine itaat edilecek, önlerinde boyun eğilecek yüce varlıklar olduğunu kabul ederler. Ya da “Allah büyüktür” dedikleri halde, hayatlarına ilişkin temel hükümleri bir başka makamdan alırlar. Allah’ın koyduğu helâl ve haram hükümlerini kabul etmezler, onların yerine tâğutların hükümlerini benimserler. Bu gibi kimseler Tevhid’e iman etmemiş sayılır. Çünkü Hz. Allah, hem eşi ve benzeri olmayan tek ilâhtır, hem de tek Rab’dir. Tek Rab olmanın anlamı; yaratan, şekil verip terbiye eden, yöneten, tek sahip ve hüküm koyucu demektir. İlâhlığı Allah’a yakıştırıp da rab’liği başkalarına tanıyanlar Tevhid’i bilmeyenlerdir. Böyle yapanlar şirk koşup müşrik olanlardır.

Kur’an’ın ifadesi açık olmasına rağmen, Allah’ın hükümlerine zıt olacak şekilde, onları beğenmeyerek, “bana göre, bize göre, bizim sistemimize göre, çağımıza göre, falanca atamızın ilkesine göre, filanca bilim adamına ve efendiye göre” gibi ölçüler Tevhid’e uymaz. Böyle bir inanca sahip olanlar, Allah’ın Rabliğini tanımayanlardır. “…Dikkat edin, hükmün tamamı O’nundur…”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Burada söz konusu edilen nokta, Allah’ın ölçülerine rağmen, sırf onların yerine geçmesi için hüküm koyma ve Allah’ın dininin yerine başka dinler uydurma mantığıdır. Bu Tevhid’e kesinlikle aykırıdır.

Öyleyse, Tevhid’e inanan bütün mü’minler, bu inanmanın gereğine uymak zorundadırlar. Allah’ı hem ilâhlıkta tek ve bir, hem de Rab olmada tek ve bir bilecekler. O’nun emrinin, O’nun hükmünün, O’nun büyüklüğünün üzerine hiçbir şey koymayacaklar. O’nu zâtında, sıfatlarında, fiillerinde “ehad/tek” olarak tanıyacaklar. Bazılarının yaptığı gibi gökleri Allah’a, yeryüzünü de insanlara bırakmak Tevhid değildir. Yani onlara göre “Allah, yer ve gökleri yarattı ve yönetmektedir. Tamam bu doğrudur; O Allah, gökleri yönetmeye devam etsin, canlıların rızkını versin, sıkışanların da yardımına koşsun, ama yeryüzüne, toplumların ve devletlerin yönetimine karışmasın. Toplumlara ve insanlara ait hükümleri biz O’ndan daha iyi biliriz” şeklinde düşünürler ve inanırlar. İşte bu mantık ‘şirk’ mantığıdır, tuğyandır, tâğutluktur.

Dikkat edilirse, İslâm gelmeden önce câhiliye insanları “Allah yoktur” demiyorlardı. Allah’ın var olduğuna inanıyorlardı, ama O’na putları ortak koşuyorlardı ve O’nun insanlar hakkında koyduğu hükümleri tanımıyorlardı, ya da O’nun adına kendileri hüküm koyuyorlardı.


“Mistisizm felsefesinin etkisinde kalan sufiler, tevhidi; tevhid-i küsûdî, tevhid-i şuhûdî, tevhid-i vücûdî olarak üçe ayırır. Bu üç tip tevhid anlayışından birincisi olan “Lâ ilâhe illâllah” için kalabalıkların tevhidi, ikincisi olan “Lâ meşhûde illâllah” için seçkinlerin tevhidi, üçüncüsü olan “Lâ mevcûde illâllah” için ise zirvedekilerin tevhidi olduğunu söylerler. Lâ mevcûde illâllah söylemi ile bu anlayış, yeryüzünde Allah’ın varlığının dışında bir varlığı kabul etmemektedir. Mistisizm buna “vahdet-i vücûd/varlığın birliği” adını vermektedir. Yani kâinattaki tüm varlıklar Allah’ın bir parçasından ve görüntüsünden ibârettir. Bu iddiada bulunan çok sayıda mutasavvıf yetişmiş olup bugün dahi bu anlayışı savunanlar mevcuttur.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Tevhidi, Allah’ın ve Rasûlü’nün anlaşılmasını istediği gibi değil; vahiy dışı dışarıdan gelen etkilerle oluşturan bu tevhid anlayışı, tevhidden çok uzak bir sapık görüştür.

YASEMİN ATAMAN 15 Şubat 2012 22:25

Cevap: Tevhid nedir,.
 
Tevhidin Pratik Görüntüleri


Bu muazzam görüntüyü ve Allah’ın vahiy ile öğrettiği Tevhid’i beş maddede daha açık görebiliriz:

1- Kâinattaki Tevhid:Kâinattaki her varlık bu inancı bize haber veriyor. Kur’an’da sık sık bu duruma dikkat çekilmekte, Allah’ın sonsuz kudretinin eserine bakmamız tavsiye edilmektedir. Kâinattaki her varlık kendine ait bir özelliğe sahiptir ve her biri kendi görevini yerine getirmektedir. Bu durum, Tevhid’in göstergesidir.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

2- Siyasette Tevhid: Siyaset, idare etme, yönetme ve yönlendirmedir. Âlemlerin Rabbi Allah (c.c.), âlemleri yaratan ve idare edendir. O’nun hükmü hem kâinatta hem de insan hayatında geçerlidir. “O gökte de ilâhtır, yerde de ilâhtır.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Allah’ı dünya ve toplum işlerine karıştırmak istemeyen mantık Tevhid’e aykırıdır ve tâğutluktur.

3- Toplumda Tevhid: İslâm ümmeti, Tevhid Dinine inanmakla tek bir ümmet, tek bir topluluk olmaktadır. “Ümmetiniz bir tek ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim. O halde gereği gibi ibâdet edin.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Öyleyse mü’minler, hayatlarına Tevhid ilkelerini hâkim kılarak birliklerini koruyacaklar, Allah’ın ipine sımsıkı sarılarak ayrılıp parçalanmayacak ve vahdete ulaşacaklar. Mü’minleri, ancak Tevhid ilkelerine topluca sarılma birleştirir, bir araya getirir. Mü’minler, kendilerine Allah’ın âyetleri geldikten sonra parçalanıp bölük pörçük olanlar gibi olamazlar.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

4- Kişide Tevhid: İman edenler, İslâm’ın kendilerinden istediği mavahhid tipli insan olmak, hayatlarının her ânında Tevhid inancını yansıtmak, kulluğu tek olan Rablerine yapmak durumundadırlar. Muvahhid, bütün benliği ve duygularıyla Tevhid ilkelerine inanır, mücâdelesini bu uğurda yapar.

5- Yürekte ve Dilde Tevhid: Mü’minler, Tevhid Dininin özeti olan Tevhid Kelimesini yürekten kabul ederler, inanırlar, dilleriyle de inandıklarını ortaya koyarlar. Sonra da bu inançlarını fikirde, düşüncede, ahlâkta, ibâdette, sosyal hayatta ve her konuda gösterirler. Tevhid’in ilkelerini hayata hâkim kılarlar.

“Lâ ilâhe illâllah” dedikten sonra, başka ilâhların peşine gitmezler, şirk olabilecek fikirleri kabul etmezler, ilâh zannedilenlelerin ve tâğutların hükümlerine itibar etmezler. Allah’a rağmen insanlara hükmetmeye kalkışanlara yüz vermezler. İbâdetlerini yalnızca Allah’a yaparlar. İmanlarından asla taviz vermezler. Rabbimiz buyuruyor ki: “Allah’a dayan, vekil olarak Allah yeter… Allah bir adamın göğsünde iki kalp yaratmadı…”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

İşte bu mânâda kim Kelime-i Tevhid’i kabul ederse, kim hayatını bu inanç doğrultusunda yaşarsa, kimin son sözü “lâ ilâhe illâllah Muhammedu’r Rasûlullah” olursa, onun cennete gideceği umulur.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

İnsanlık tarihi baştan başa bir Tevhid mücâdelesi tarihidir. İnsanlar şirk dinine girip saparak azdıkça, yoldan çıktıkça Allah’ın peygamberleri onları Tevhid’e dâvet ettiler, kurtulmalarını sağlamaya çalıştılar. İnsanlar Rablerine isyan etmeye, Allah (c.c.) da onlara elçi ve elçilerle beraber kurtuluş dâvetini göndermeye devam etti.

Bugün de Allah’ın son vahyi olan İslâm, O’nun kitabı Kur’an ve bunların tebliğicisi Hz. Muhammed, bütün insanlığı Tevhid’e dâvet ediyor. Çünkü gerçek kurtuluş Tevhid’e uygun yaşamaktır. Kur’an’ın deyişiyle; “…Darmadağınık birçok düzme ilâhlar mı hayırlıdır, yoksa hepsine ve her şeye gâlip Kahhar (sonsuz güç sahibi) bir tek olan Allah mı?”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Tevhidi kabul eden insan Allah’a şöyle söz vermiş olur: “Ben ancak Senin emirlerine kayıtsız şartsız uyarım, Sana dayanır ve Sana güvenirim. Cezalandıracak ve mükâfatlandıracak ancak Sensin. En güzel emir Senin emirlerin ve en mükemmel kanun senin kanunlarındır. Senin emirlerini alaya alan, yalanlayan ve haddi aşanlara karşı koyacağım. Senin rızân için yaşayacağım, Senin emrine uymayan hiçbir fikri ve kanunu benimsemeyeceğim.”

YASEMİN ATAMAN 15 Şubat 2012 22:27

Cevap: Tevhid nedir,.
 
Tevhid, yine, rubûbiyet ve ulûhiyet tevhidi olmak üzere ikiye ayrılır.


Rubûbiyet Tevhidi


Rubûbiyet tevhidini tam olarak anlayabilmek için, rubûbiyet kavramının türediği “rabb” kelimesini iyi kavramak gereklidir. Rabb kelimesi, esas olarak terbiye anlamına gelir. Terbiyenin yanında, aynı zamanda ıslah etmek, üzerinde tasarrufta bulunmak, taahhüt etmek, kemâle erdirmek, tamamlamak, efendisi olmak, sorumluluğunu yüklenmek, toplamak, başkanlık etmek, sahip olmak, bakmak, büyütmek, sözünü geçirmek, istediğini yapabilmek, yaptırabilmek, rızık vermek gibi mânâları kapsar.

Allah Teâlâ, âlemlerin gerçek Rabbi olduğu için, rubûbiyet (Rablik) sadece O’na aittir. Bu konuda Allah’ın tevhidi farzdır. Bütün bu sıfatlarıyla rubûbiyet Allah'a aittir. Yukarıda sayılan rubûbiyet sıfatlarında Allah'a ortak kabul etmek şirktir. Çünkü her yönüyle yaratan, rızık veren, her şeye sahip olan O’dur. İşleri idare eden, öldüren ve dirilten, fayda ve zarar vermeye gücü yeten, yükselten ve alçaltan O’dur.

Rubûbiyet tevhidi; göklerin ve yerin yaratıcısının sadece Allah olduğuna ve bütün kâinat işlerini O’nun düzenlediğine inanmaktır. Bu imanın gereği olarak insan, sadece Allah’a kulluk/ibâdet etmeli ve O’na hiçbir konuda ortak koşmamalıdır. Rubûbiyet tevhidi, fıtraten insanın kalbine yerleştirildiği için çoğu zaman müşrikler de dâhil olmak üzere (istisnâlar dışında) bütün insanlık tarafından kabul görmüştür. Tarih boyunca çok az insan rubûbiyyet tevhidinde sapıklığa düşmüştür. Mekke müşrikleri taptıkları putların rubûbiyet sıfatlarını taşımadıklarını pekâlâ biliyorlardı. Fakat buna rağmen sahte ilâhlarına saygı ve tâzim gösteriyorlardı. Bu konu Kur’ân-ı Kerim’de şöyle anlatılır: “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?’ diye sorarsan, şüphesiz ‘Allah’tır’ derler.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]; “De ki: ‘Size gökten ve yerden rızık veren kimdir? O kulaklara ve gözlere mâlik bulunan kimdir? Ölüden diriyi, diriden de ölüyü kim çıkarıyor? Bütün işleri kim idare ediyor?’ Hemen: ‘Allah’ derler.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Kur’ân-ı Kerim’deki bu âyet-i kerimelerden anlaşılıyor ki, kişi sadece bu tür bir tevhidi kabul etmekle İslâm dinine girmiş olmaz. Çünkü, yukarıda geçen âyetlerde ifade edildiği üzere Mekke müşrikleri de Allah’ın rubûbiyetini ikrar ediyorlar; yani yaratan, yoktan var eden, fayda ve zarar vermeye gücü yeten, duâlara icâbet eden vb. sıfatlara sahip yüceler yücesi Allah'a inanıyorlardı. Ne var ki, putlarına/tanrılarına kendileri için şefaatçi olsunlar diye tapıyor, onları Allah’ı seviyormuş gibi seviyorlardı. Doğal olarak bu halleriyle müşrik oluyorlardı.

Kur’an, ulûhiyet tevhidi olmadan, sadece rubûbiyet tevhidi ile kişinin kurtuluşa erişemeyeceğini açıkça belirlemiştir. İnsanın muvahhid bir müslüman sayılabilmesi ve cehennem azâbından kurtulabilmesi için rubûbiyet tevhidi ile beraber ulûhiyet tevhidine de iman etmesi lâzımdır. O halde ulûhiyet tevhidi nedir?

Ülûhiyet Tevhidi



Ulûhiyet tevhidi, Allah'a, Onun belirlediği ibâdet şekilleri ile ibâdet etmektir. İbâdette Allah’ı birlemek, başkasını O’na ortak kabul etmemektir. Kalbin korkarak ve ümit ederek Allah'a bağlanmasıdır. Ulûhiyet tevhidi; ibâdette, boyun eğmede, hüküm koymada, kesin itaatte tek ve ortağı olmayan Allah’ı birlemektir.

Rubûbiyet ve ulûhiyet tevhidi beraber olmalıdır. Bunlardan biri bulunmazsa kişi muvahhid olamaz ve şirke düşer. Müşrikler, rubûbiyet tevhidini kabul ediyorlardı. Ancak bununla birlikte putlara tapıyorlar ve yeryüzünde Allah’ı tek hüküm koyucu olarak kabul etmiyorlardı. Aynı şekilde ehli kitap da, Allah’ın yeryüzünü yarattığını kabul etmelerine rağmen O’na oğul isnat ederek ve helâl-haram kılma yetkilerini din adamlarına vererek şirke düşmüşlerdir. Ulûhiyet tevhidi çok önemlidir. Bütün peygamberlerin tebliğlerinde en çok vurguladıkları husus ulûhiyet tevhididir: “Biz her kavme: ‘Allah'a ibâdet edin ve tâğuta kulluktan sakının; sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur’ (diye tebliğ etmesi için) bir peygamber gönderdik.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]; “(Nuh): ‘Ey kavmim! Allah'a kulluk/ibâdet edin, sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur’ dedi.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Tevhidin şiarı, Lâ ilâhe illâllah’tır. Bu ifâde, ulûhiyeti Allah’tan başka her şeyden kaldırıp atmayı ve ulûhiyeti sadece O’na has kılmayı içermektedir. “Böyledir. Allah, hakkın ta kendisidir. O’nu bırakıp taptıkları ise bâtıldan başka bir şey değildir. Doğrusu Allah yücedir, büyüktür.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Tevhidin en açık tezâhürü, Allah’ın emirleri ile, sevilen kişi veya herhangi bir şeyin istekleri çatıştığında, Allah’ın emirlerini tercih etmektir. “İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp, O’na koştukları eşleri ilâh olarak benimseyenler ve onları Allah’ı severcesine sevenler vardır. Mü’minlerin Allah’ı sevmesi ise hepsinden kuvvetlidir.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Peygamberlerin görevleriyle ilgili âyetler, tevhid’in temelinin sadece Allah'a ibâdet etmek olduğunu açıkça beyan ediyor. Peygamberlerin gönderilişlerindeki temel amaç, insanları Allah'a kulluğa/ibâdet etmeye çağırmaktır.

YASEMİN ATAMAN 15 Şubat 2012 22:28

Cevap: Tevhid nedir,.
 
Tevhidin Yansımaları


Kur’ân-ı Kerim’in tevhid ile ilgili âyetlerine dikkatle baktığımız zaman tevhid akîdesinin sadece fikrî, zihinsel ve felsefî bir telakki olmayıp; insan ve kâinat konusunda başlı başına çok genel bir düşünce ve yaşam biçimi olduğunu açıkça anlarız. Kavramlar arasında, insan hayatını “tevhid” kavramı kadar çepeçevre kuşatan, çok boyutlu bir başka kavram bulmak mümkün değildir. Bundan dolayı tarih boyunca bütün İlâhî dâvetler, Lâ ilâhe illâllah esasını açıklayarak işe başlamışlardır.
Evrendeki Tevhid


Kur’an’ın insanlara kazandırmaya çalıştığı dünya görüşüne göre kâinat ve kâinattaki bütün varlıklar yüce bir kuvvet olan Allah tarafından yaratılmıştır. Evrendeki düzen de Allah tarafından yaratılmıştır. Kur’an, evrendeki düzenin Allah tarafından takdir edilmiş olduğunu açıkça beyan ediyor. Kur’an’daki birçok âyet, çeşitli ifade biçimleriyle insanın dikkatini evrenin sağlam düzenine çekerek, evrenin yaratıcısının birlenmesi gerektiğini vurguluyor. “Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]; “Gerçek şu ki, göklerde ve yerde her ne varsa O’nundur. Hepsi O’na boyun eğmişlerdir.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]; “Göklerde ve yerde bulunan her şey, Rahmân’a kul olarak gelecektir.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]; “O (Allah), geceyi sizin için istirahat etmenize elverişli, gündüzü de (geçiminizi sağlamanız için) aydınlık yapmıştır. Şüphesiz bunda işiten bir toplum için ibretler vardır.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Bu âyetler, bütün evrende var olan düzeni; evrenin yaratıcısı, idare edicisi ve evirip çevireni olan Allah’ın birliğine apaçık bir delil sayıyor. Bizden de, kâinatta var olan bu mükemmel düzen ve bu düzenin sağlamlığı ve bütünlüğü üzerine düşünmemizi ve bu yolla tevhid fikrine ulaşmamızı istiyor.

Tevhid ve Allah’ın Hâkimiyeti

Tevhid, bütün beşeriyetin, sahte ilâh ve rablere başkaldırarak esâret zincirinden kurtulması ve Allah’tan başkasına kul olmaması demektir. Bu yüzden, tevhid kavramı aynı zamanda, kullara kul olmanın pençesinden kurtularak yalnız Allah'a kul olmaya yönelmek ve bunun tabii neticesi olarak da Allah’ın hâkimiyetini kabul etmek; Allah’ın egemenliğinin dışında her gücü, sultayı, otoriteyi, sistemi, fikri, ideolojiyi, dünya görüşünü, kısacası hangi kılıf, örtü ve görüntü altında olursa olsun hâkimiyet/egemenlik iddiasında bulunan her kimseyi ve her şeyi reddetmek anlamlarını da içerir.
“Rabb’in, yalnız kendisine kulluk etmenizi... emretti.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] “Hüküm, hâkimiyet/egemenlik yalnız Allah’ındır. O, yalnız Kendisine ibâdeti/kulluk yapmanızı emretmiştir. İşte dosdoğru din budur.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Bu âyetler şu gerçeği açıkça ortaya koyuyor: Allah'a inanmanın, tevhid dinine dâhil olmanın ve muvahhid sayılabilmenin şartı, kişinin Allah’ın hâkimiyetini kabul ederek, O’nun isteğini, kendi dilediğine veya başkalarının isteklerine tercih etmek ve tüm diğer arzuları O’nun yolunda fedâ etmektir. Müslüman olmak, kısaca Allah’ı kural koyucu sıfatlarıyla tek, emir verici olarak tek, yasak koyucu olarak tek ve insan hayatına hükmedici olarak tek olarak kavramak, inanmak ve bu doğrultuda yaşayıp tavır koymaktır.

Tevhid ve Tâğutlarla Mücâdele


“De ki: ‘Ey kitap ehli! Bizim ve sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin: Yalnız Allah'a ibâdet edelim; O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; bazımız bazımızı Allah’tan başka rabler edinmesin.’ Eğer yüz çevirirlerse: ‘Şâhid olun, biz müslümanlarız’ deyin.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]; “İman edenler Allah yolunda savaşırlar; kâfirler de tâğut yolunda savaşırlar. O halde, şeytanın dostlarıyla savaşın; çünkü şeytanın hilesi zayıftır.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Sosyal bir hayat nizâmı olarak tevhid, halkın bilgisizliği ve şuursuzluğu üzerine dayalı veya onlara zulmetmek üzere kurulan câhilî ve tâğutî sistemleri temelden değiştirecek plan ve projeler sunar. Tevhid, sırf fikrî ve nazarî bir akîde değil; eyleme yönelik, pratik çözüm yolları sunan bir sistemdir. Tevhid akîdesi, yalnızca tabiat ötesi/****fizik konulara izah getiren ve ahlâk ile ilgili konularda sözkonusu edilebilecek bir tasavvur değil; şirk temeli üzerine oturmuş tâğutî sistemlere karşı muvahhidlere planlı, programlı bir hareket mantığı sunan, inkılapçı bir başkaldırıdır.

Tevhid akîdesi, pratik, eyleme dönük bir hareket ve câhiliyyeye, şirk temeline dayanan sistemlere bir başkaldırı ve de müstekbir, zâlim tâğutlara karşı siyasî, iktisadî, sosyal ve hukukî bir sistem olmasaydı, tarih boyunca bu akîdeyi kavimlerine sunan bütün peygamberlere karşı savaş açılır mıydı?

İslâm güneşinin doğduğu sıralarda Mekke’de hayatlarını sürdüren “Hanifler”in konumu, bu konuya ışık tutması bakımından oldukça önemlidir. Peygamberimiz’e peygamberlik görevi verileceği dönemde Mekke’de Hz. İbrâhim’in şeriatı üzerine yaşayış sürdürdüklerini iddia eden Hanif dini taraftarları vardı. Bunlar, putlara tapmaktan vazgeçerek Hz. İbrâhim’in dinine girmişlerdi. Bunlar, Allah’ı birliyor ve kavimlerinin putları adına kestikleri kurbanları yemiyorlardı. Panayırlarda tevhidin hakikati ile ilgili nutuklar söylüyorlar, putların bâtıllığına dair deliller getiriyorlar ve onlara tapmamayı öğütlüyorlardı.

Ne var ki, Hanif dininden olduğunu iddia eden bu kimselerin savundukları düşünce, sadece zihinde taşınan, salt fikir ve kuramsal inanış ve anlayış olmaktan öteye gitmiyordu. O yüzden müşrik Mekke toplumunda en ufak fikrî ve pratik bir etkinlikleri yoktu. O putperest toplumda ortaya koydukları fikirleri, sadece nazarî inanç biçimiydi. Bunun için de bu kimseler, şirk temeline dayalı o câhilî toplumda müşrik putperestlerle aynı ortamda, birbirleriyle fiilî olarak çatışmadan yaşıyorlar ve bu konumları kendilerini fazla rahatsız etmiyordu. Kokuşmuş bu küfrî toplum düzeninin geleneği, göreneği, örf ve âdetlerinin pratik olarak içindeydiler. Bu yüzden, pratik yaşamdan uzak bulunan ve sadece nazariye olmaktan öteye gitmeyen tevhid akîdesine bağlı olmaları, onları o haysiyetsiz yaşayış tarzından, câhilî ortamdan ve kokuşmuş zulüm tasallutu altında zelil bir hayat sürdürmekten uzaklaştırmıyordu.

İslâmî dâvetin en önemli ve temel maddesi, tevhidin isbatı ve şirkin reddi olduğu için, câhilî Mekke atmosferinde, yerleşik şirk düzeni içerisinde gündeme gelen tevhid akîdesi, özel bir yaşam biçimini göstererek, inkılabçı bir kimlikle işe başladı. İslâm’ın siyasî, iktisadî ve sosyal bir sistemin ve hayatın bütün alanlarına hükmeden bir nizamın adı olduğu net bir şekilde ilân edildi. Şirkin her çeşidinin çürütüldüğü deliller ileri sürüldü ve gâyet özlü bir şekilde insanlar tevhide dâvet edildi. Tevhid fikri anlatılırken, sadece zihinsel olarak Allah’ın var oluşu değil; O’nun tek oluşunun anlamı ve bu akîdeye olan ihtiyaç da anlatıldı. İşte Rasûlullah’ın (s.a.s.) kavmine sunduğu tevhid anlayışı ile Hanifler’in savundukları tevhid fikri arasındaki temel fark bu noktada odaklaşıyor: Bir yanda hayatın bütün alanlarına hükmeden, hem zihinsel, fikirsel ve hem de pratiğe yansıyan bir akîde; diğer yanda sadece zihinde yer eden, sadece kalpte yer tutan ve pratiğe indirgenemeyen, hayata geçirilemeyen bir inanç...

Peygamberimiz’in, risâlet ile görevlendirildikten sonra yaptığı ilk iş, inanç ve amele dayanan, teorisi ve pratiği olan gerçek tevhid anlayışını yerleştirmek olduğu için Mekke’nin egemen güçleri, idareyi ellerinde tutan müstekbirler, kendisine karşı savaş başlattılar. Savunduğu bu saf akîde, Peygamberimiz’i kâfirlerle karşı karşıya getirdi. Kâfirler, kendine has, özel bir yaşam biçimi sunan bu akîdenin, kendi câhilî sistemleriyle asla uzlaşmaya girmeyeceğini, yeryüzünde tâğutî rejimlerle sürekli ve amansız bir mücâdele içerisinde olacağını, kısacası küfre karşı devamlı bir savaşım vereceğini kesin bir şekilde anladılar. Tevhidin, uygulamaya ve tâğutî düzenlere karşı başkaldırı ilanı olduğu anlayışı, onların neden, daha önce aynı akîdeyi savunan Hanifler’e karşı en ufak bir tepki göstermezken, Hz. Peygamber ve onunla beraber olanlara karşı şiddetli bir savaşın içerisine girdiklerini açıkça ortaya koyuyor.

YASEMİN ATAMAN 15 Şubat 2012 22:29

Cevap: Tevhid nedir,.
 
Kur’ân-ı Kerim’de Tevhid Kavramı


Kur’ân-ı Kerim’de “İlâh” kelimesi, toplam 147 yerde geçer. “Allah” lafzı ise, tam 2697 yerde kullanılır. "Lâ ilâhe illâllah" şeklindeki tevhid kelimesi/cümlesi Kur'an'da iki yerde[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] geçer. Aynı anlama gelen "Lâ ilâhe illâ Hû" şeklinde 30 yerde tekrarlanır. “İman” kelimesi, değişik kullanımlarla toplam 878, onun zıddı olan “küfür” sözcüğü 525 yerde, tevhidin zıddı olan “şirk” de 168 defa zikredilir. Sadece bu kelimelerin geçtiği, direkt olarak tevhidi anlatan âyetlerin sayısının toplam 4447 olduğunu değerlendirdiğimizde, Kur’an’ın her üç âyetinden ikisinin tevhidden bahsettiğini görmüş oluruz. Bunun yanında, farklı ifadelerle tevhidin anlatıldığı âyetleri de göz önünde bulundurduğumuzda, Kur'an'ın Allah'ın tek bir ilâh olduğuna inanmaya ne kadar önem verdiğini ve bütün Kur'ânî esasların tevhid inancı esasına dayandığını görürüz.

Tevhid, yaratılıştan bile öncedir.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] “Lâ ilâhe illâllah” kelimesi, İslâm dininin temel rüknü olduğuna göre Tevhid olmadan İslâm dininden de bahsetmek mümkün olmaz. Bu yüzden Tevhidin ilk olarak açıklanması, tebliğ edilmesi ve beyan olunması gerekmektedir: “Senden önce gönderdiğimiz her peygambere; ‘Benden başka ilâh yoktur, Bana kulluk edin’ diye vahyetmişizdir.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Aslında Kur’ân-ı Kerim Tevhidin, yani “Lâ ilâhe illâllah”ın mânâsını açıklamak üzere gönderilmiştir. Tevhid akîdesinin, küçük bir şüpheye yer bırakmadan, saf ve katıksız bir şekilde yerleşmediği bir kalpte hakiki imandan bahsetmek mümkün değildir. Gerçek bir iman için de Allah’a imandan önce tâğutları tanımamak, onları reddetmek gerekir.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Mü’min olmanın, Allah’ı kabul etmenin anlamı, Tevhid akîdesinin net olarak, saf, arı ve duru olarak insan kalbine yerleşmesi ve buna bağlı olarak insan hayatında, yani pratikte tezâhür etmesidir. Buna Allah’ın insan hayatına hükmetmesi de diyebiliriz. İnsanın Allah’tan gayrı bütün sahte ilâhları reddetmesi, sadece Allah’ın kopmak bilmeyen sağlam kulpuna yapışarak diğer bütün iplerin kesilmesi... İşte Tevhidin rûhu budur.

O halde bize düşen, Tevhid akîdesini aslından öğrenmek ve yeniden ona dönmektir. Ancak bu şekilde câhiliyyenin bataklığından kurtulabilir ve yeniden dünya toplumları arasındaki izzetimizi kazanabiliriz. Kur’an Allah Teâlâ’nın varlığını isbat etmeyi değil; O’nun sıfatlarını konu edinmiştir. Bu âyetlerde özellikle Tevhid, yani Allah’ın bir tekliği üzerinde durularak Allah’ın şerîki ve benzeri olmadığı ifâde edilmiştir. Kur’an’a göre Tevhidin asıl mânâsı; Allah’ın birliğine, dengi ve ortağı olmadığına insanların iman etmesidir.

Amelde Tevhid


Amelde tevhid, kulluğa dair eylemlerin sadece Allah'a yöneltilmesi ve Onun rızâsı için yapılmasıdır. İnançta tevhidin doğal olarak amele yansıyacağını, dolayısıyla bir tek Allah'a iman eden ve O'na ait özellikleri başka varlıklara tanımayan insanın kulluğunun da tevhid üzere olacağı kaçınılmazdır. Meseleye bu çerçeveden baktığımızda, aslında inançta tevhid ile amelde tevhidin birbirini takip eden iki ayrı unsur olmayıp, ikisinin de aynı anda gerçekleşen ve birbirini tamamlayan unsurlar olduğunu görürürz. Şu âyette inançta tevhid ile amelde tevhidin birbirinden ayrılmaz unsurlar olduğu açık bir şekilde vurgulanmıştır: "De ki: 'Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, İlâh'ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibâdette hiçbir şeyi şirk/ortak koşmasın."[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Tevhidin inanç ve amel boyutunun ayrılmaz iki unsur oluşu nedeniyle, Kur'an'da inanca ve kulluğa yönelik tevhid çağrısının daha çok birlikte yapıldığını görürüz:
"İşte Rabbiniz Allah O'dur. O'ndan başka ilâh/tanrı yoktur. O, her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O'na kulluk edin, O her şeye vekîldir."[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
"Allah'a kulluk edin ve O'na hiçbir şeyi şirk/ortak koşmayın..."[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
"Nûh'u rasûl/elçi olarak kavmine gönderdik. Dedi ki: 'O benim Rabbimdir. O'ndan başka ilâh yoktur. Sadece O'na tevekkül ettim ve dönüş sadece O'nadır."[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
"Muhakkak ki Ben, yalnızca Ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et; Beni zikir/anmak için namaz kıl." [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Kur'an'ın indiriliş amacı da "sadece Allah'a kulluk/ibâdet"in gerçekleşmesidir: "Elif lâm râ. (Bu,) Bir kitaptır ki, hikmet sahibi, her şeyden haberi olan (Allah) tarafından âyetleri sağlamlaştırılmış, sonra da güzelce açıklanmıştır. Tâ ki, Allah'tan başkasına kulluk etmeyesiniz."[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Amelde tevhid, en vecîz şekliyle Kâfirûn sûresinde özetlenmiş ve bu sûreye bu özelliğinden dolayı ikinci İhlâs sûresi de denilmiştir: "De ki: 'Ey kâfirler! Ben sizin ibâdet etmekte olduklarınıza ibâdet etmem. Siz de benim ibâdet ettiğime ibâdet etmiyorsunuz. Ben sizin ibâdet ettiklerinize asla ibâdet edecek değilim. Siz de benim ibâdet ettiğime ibâdet edecek değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim de bana!"[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Yine fâtiha sûresinde de kullukta tevhid en vecîz biçimiyle kulun kendi ağzından söylettirilir: "Ancak Sana kulluk ederiz ve yalnız Senden yardım isteriz."[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Tevhidi ifade eden ve bu alanda özel bir yeri olan "ihlâs" kavramına özellikle değinmek istiyoruz. Bu kavramın, şirkten uzaklaşarak ibâdetin sadece Allah'a yapılmasını ifade etmesi, inançta tevhidi de içine almakla beraber Kur'an'da yer alış şekliyle daha çok kulluğun bir şartı olarak amelde tevhidi anlatması bakımından önemli bir yeri vardır:
"De ki: 'Rabbim adâleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çevirin ve dini yalnız Allah'a hâlis kılarak/ihlâsla (muhlisîn) O'na yalvarın."[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
"Şüphesiz ki Kitab'ı sana hak olarak indirdik. O halde sen de dini Allah'a hâlis kılarak (muhlisan) kulluk et. Dikkat et, hâlis din yalnız Allah'ındır. O'nu bırakıp kendilerine birtakım dostlar edinenler: 'Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk/ibâdet ediyoruz' derler."[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Bütün bu izahlardan anlaşıldığı üzere amelde tevhid, inançta tevhidin doğal bir sonucu olarak kulluğun da sadece Allah'a yöneltilmesi anlamını içermektedir. Allah'ın tek gerçek ilâh kabul edilmesine rağmen, eğer kullukta başka maksatlar güdülüyorsa, bu durumda tevhidin temeli sarsılmış olacaktır.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Ahmet KALKAN

YASEMİN ATAMAN 15 Şubat 2012 22:32

Cevap: Tevhid nedir,.
 
evet bunca yazıdan sonra bu soruları bakalım kim cevaplıyacak?

1- Lâ ilâhe illâllah Muhammedün Rasûlullah ifâdesinin anlamı, aşağıdakilerden hangisidir?
a) Allah’tan başka ilâh yoktur.
b) Ben şâhitlik ederim ki, Allah’tan başka ilâh yoktur ve ben yine şâhitlik ederim ki, Hz. Muhammed (s.a.s.) O’nun kulu ve elçisidir.
c) Allah birdir, O’ndan başka tanrı yoktur.
d) Allah’tan başka ilâh yoktur. Hz. Muhammed (s.a.s.) O’nun Rasûlüdür.

2- Kanun ve hüküm koyan, otorite ve güç sahibi, kendisinden yardım istenilen, ibâdet edilen, güvenilen, sevilen ve korkulan, itaat edilen ve emirlerine uyulan, ihtiyaçları gideren, duâya karşılık veren, belâları gideren gibi anlamlara gelen kelime aşağıdakilerden hangisidir?
a) Rab b) İlâh c) Tâğut d) Bel’am

3- Aşağıdakilerden hangisi “tevhid kelimesi”nin tanımıdır?
a) Allah’ın tek yaratıcı, yağmurları yağdıran, tabiat güçlerine hükmünü geçiren ilâh olduğuna inanmaktır.
b) Allah’ın insanlara kesin olarak yapmalarını emrettiği fiillerdir.
c) Hz. Muhammed (s.a.s.)’in hayatını anlatan ilmin adıdır.
d) Allah’ın zâtında, sıfatlarında, isimlerinde ve fiillerinde tek olduğuna inanmaktır.

4- Tevhidin sözlük ve terim anlamlarını açıklayınız.

5- İlâh kelimesi, hangi anlamlara gelir?

6- Tevhidi kabullenen insan, Allah’a nasıl söz vermiş olur?

mahsun 16 Şubat 2012 07:32

Cevap: Tevhid nedir,.
 
...Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yoktur..." (A'raf: 7/59)


ArO*ArO*ArO*


sorulara bir ara uğrayacağım.

bilinmez 16 Şubat 2012 10:20

Cevap: Tevhid nedir,.
 
cevaplar.1.d) Allah’tan başka ilâh yoktur. Hz. Muhammed (s.a.s.) O’nun Rasûlüdür.

2.b) İlâh

3.d) Allah’ın zâtında, sıfatlarında, isimlerinde ve fiillerinde tek olduğuna inanmaktır.

4.. Tevhidin sözlük ve terim anlamlarını açıklayınız.

cevap..
Birlemek şeklinde ifade edilen tevhid, Arapça v-h-d kökünden türemiş bir mastardır. Tevhid , YARATAN İLE YARADILANI BİRBİRİNDEN AYIRARAK YARADANI BİRLEYEREK HÜKMETMEK ,bunuda yaradanın verdiği BİLGİYE[VAHİYE],bağlı olarak birlemek kafasına göre değil.

örneğin dünyanın varlığından günümüze keder hiç bir bilim adamı şöyle bir iddada bulunamamıştır,YER GÖK VE HER İKİ ARASINDAKİLERİ BEN YARATTIM VE BUNLAR BENİMDİR,düşünün böyle bi iddayı kim ama kim olursa olsun idda etse bunu duyan insanlar hemen onu bi akıl hastenesine kapatırlar.

Ama bunu rabbimiz yaratılan her şeyin YARATICISI BENİM VE İLAH OLARAKTA BENİM HÜKMÜMÜ uygulayın,bu ALLAHIN HAKKIDIR diyor.
Ayrıca iki ilah olsaydı BÜTÜN İŞLERDE KARIŞIRDI DİYOR,birlemek bunun içinde ne kadar önemlidir,örneğin Allahın hükmüyle hükmetmeyen idareler KOALİSYON HÜKÜMETLERİ KURUNCA işler nasıl karışıyor...Bu karışıklık Allahın hükmüyle hükmetmedikleri için olduğu aşikardır ayrıca koalisyon oluncada karışıklık bi kademe dahada artıyor.

Yalnız Allahı Allahın verdiği kuran bilgisiyle birlemek,doğru bir birlemek olur,bunda örnek olark şunu verebiliriz,birlemek BİR OLMAKTIR,ama Allah kendisi için BİZ i de kullanıyor,bu Allahın iki olduğunu değil,Allahın kendisi için böyle bir şeyi kullandığı için bizlerde kullanıyoruz,ama Allah BİZ i kullanmasaydı,muvvahidler bunu kullanamazdı,burdanda anlaşılıyor ki doğru bir tevhid bilgisi yine Allahın kurandaki beyanındaki gibi olmalıdır...

kısacası doğru bir Allah anlayışı kuranın ortaya koyduğu anlayıştır.

diğer sorularda inşaallah devam edecem...

kamer34 16 Şubat 2012 13:32

Cevap: Tevhid nedir,.
 
aa... Konu süper işlenmiş.. Her ikinizinde eline sağlık...

bilinmez 16 Şubat 2012 18:43

Cevap: Tevhid nedir,.
 
yasemin hoca 5.soruyuda kavram olarak verdim,6. sorunun cevabınıda rab ve ilah kavramlarının içinde var zaten,bu gün paylaştım...


SAAT: 06:48

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306