Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Tevhid Ve Şirk Konuları (https://www.forum.medineweb.net/652-tevhid-ve-sirk-konulari)
-   -   Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler.. (https://www.forum.medineweb.net/tevhid-ve-sirk-konulari/20445-imam-rabbani-ve-mekrtubatta-ki-sirk-sozler.html)

İqra 24 Aralık 2011 22:35

Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
[DM]xmjh49_ymam-rabbany-ve-mekrtubat-ta-ky-yyrk-sozler_tech#rel-page-11[/DM]

kamer34 25 Aralık 2011 00:09

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
Yalnız imam Rabbanin iki dönemi olduğusöylenmektedir. Vahdeti- vucüt düşüncesinin karşısına vahdeti-şuhud görüşünü geliştiren kişi kendisidir.


Fakat son zamanlarında bu düşüncelerinden vaz geçtiği tevbe ettiği söylenmektedir.

Tüm tarikat dünyasında mektubat o dinin temel kaynağı olarak kabul edilir ve hatta adeta kurandan daha üstün tutulur. Eğer mektubatından dolayı tevbe etmiş ise allahtan onun günahlarının bağışlanmsını dilerim yok eğer o fikirleri üzere vefat etmişse onun için hiç kimse birşey yapamaz.

mahsun 25 Aralık 2011 14:13

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
ArO*

Esadullah 25 Aralık 2011 15:10

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
Vahdet-i Vücut ne demek ki İmamı Rabbani ksa bu konuda eleştirilmiş acaba ?

Bu düşünceyi savunan birisi nasıl eleştirilir ve şirk ehli sayılır anlamadım?

İqra 25 Aralık 2011 22:18

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
Alıntı:

Esadullah Üyemizden Alıntı (Mesaj 148453)
Vahdet-i Vücut ne demek ki İmamı Rabbani ksa bu konuda eleştirilmiş acaba ?

Bu düşünceyi savunan birisi nasıl eleştirilir ve şirk ehli sayılır anlamadım?

Vahdet-i Vücut nedir siz bilmiyorsunuz anlaşılan kardeşim..
Biraz araştırın ve Kur'an,sünnetle değerlendirin size acil tavsiyemdir.

aslıı 26 Aralık 2011 00:00

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
Alıntı:

Esadullah Üyemizden Alıntı (Mesaj 148453)
Vahdet-i Vücut ne demek ki İmamı Rabbani ksa bu konuda eleştirilmiş acaba ?

Bu düşünceyi savunan birisi nasıl eleştirilir ve şirk ehli sayılır anlamadım?

kardeşim imam-ı rabbani büyük allah dostudur onun gibi bi alimi eleştirmek bize düşmez kardeşim araştır bulursan şirk hata bizlerede söyle ha şunlarıda araştır maşallah laf atılmadık kimse kalmadı bediüzzaman akşemseddin mevlana hz osman ve daha bi çogu ve hepsi nasıl oluyosa şirke düşmüş merak ediyorum şirkte olmayan kim kalmış

kamer34 26 Aralık 2011 03:35

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
Selamun Aleykum


Daha evvelki çalışmalarımdan alıntı yaptım umarım faydalı olur.

Ben şahsen kuran sünnetin kullanmadığı hiç terimi kullanmamak gerektiği taraftarıyım.
Bunu derken şunu kast ediyorum.Bu terimleri İslam dini adına kullanmamak lazım.Bu küfürdür demiyorum fakat bunun bir çeşit bidat olduğuna inanıyorum.Allah,zatını,sıfatlarını, fiillerini,rasulunü,islamı,ibadeti,takvayı kısacası dini tarif ederken mükemmel terimler kullanmış ve bu terimlere çok geniş anlamlar yüklemiştir.Bu terimler arapça dilinde zaten var idi denilebilir ki bu doğrudur.

Belkide Hz. Muhammed (sav) in arabların içerisinde dünyaya gelmesi,arapçanın çok geniş bir dil olmasından da kaynaklanmış olabilir.Yani şunu demek istiyorum Allah kıyamete kadar sürecek olan bu dini bir program dahilinde insanlara sunduğuna göre bu kuranın arapça olarak inmesi ve peygamberin sadece arap olmasından kaynaklanmadığına inanıyorum.

Peygamberin de arap olarak dünyaya gelmesinin hikmeti bu dilin terimlerinin çok geniş manalarda kullanılmış olmasından kaynaklnamış olabileceğine inanıyorum ,acizane hiç bir şeyin teasdüdüfen ortaya çıkacağına inamıyorum.Bu yüzden kuranın arapça olarak muhakkak korunması gerektiğine kanaat etmekteyiğim.Yani kişi istedği dilde dua edebilir bunda bir sakınca görmüyorum fakat islamın olmazsa olmazlarını vurgulayan terimleri, manalarını bilerek orjinal şekliyle ibadetlerin gerçekleştilmesinin en doğrusu olduğuna kanaat getirmekteyim.

Bu sebeple din adına ortaya atılmış olan terimleri,kökünden red ediyorum.Siz takvayımı izah etmek istorsunuz buyrun izah edin kuran ve sünnette en güzel şekliyle izah edilmiştir zaten,bu izahlar sizi tatmin edemiyorsa lütfen yeni bidatler ortaya çıkarmayalım.

Bu bidat terimlerinden bir kaçıda şunlardır.


Vahdet-i vucüt ve vahdet-i şuhud terimleridir.


Şimdi bazı arkadaşlarımız şunu idda edebilmekteler,Ebu Bekir Sıddık,Ebuzeri ğifari gibi şahsiyetler de tasavufu benimsemişlerdir derler,bunun hiçte adil bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum.Eğer siz onların takvayı,islamı,Allah’ın vahy etmiş şekli ile tertemiz katıksız imanlarından söz ediyor iseniz,neden o zaman takva kelimesi yerine tasavuf kelimesini kullanmak ihtiyacı duyuyorsunuz.

Konuyu şuraya getirmeye çalışıyorum.Bu terimlerin halk arasındaki anlamları evet öyledir sizin dedğiniz gibidir bu doğrudur,fakat bu terimleri türeten ve islama sokan,bu terimlerin sahipleri bakalım sizin anlamak istediğiniz manalarımı yüklemişler,yoksa kendi iğrenç fikirlerine bir zemin mi hazırlamışlar,hep birlikte görelim.

Vahdet-i şühud görüşünü tam olarak algılaya bilmek için aslında vahdet-i vucüd görüşünüde bilmek gerekmektedir. Vahdet-i vucüd görüşü Hallacı Mansurun ortaya attığı,fakat endülüslü olan ibn-i arabi tarafından sistemleştirilerek büyük kitleleri adeta kasıp kavurmuştur.Özellikle bu görüş islam düşmanları tarafından oldukça benimsenmiş Allah'u alem avrupanın bir çok ülkesinde üniversetelerde ders olarak okutulmuştur.Burası çok önemli.

İsalmın (İ) sinden bile rahatsız olan yahudi ve hıristiyanların evliyaül ekber denilen bir zatın kitaplarını kendi üniversitelerinde okutmaları insanın beynini adeta zonklatmaktadır.Her fırsatta Allah’ın rasülüne hakaretler yağıdırarak onun hakkında karikatürler çizerek adeta yerden yere vurdukları Hz.Muhammed (sav) e bu kadar kinlerini açıkca dile getiren şu aşağılık hiristiynalar ve yahudilerin ibn-i arabinin bu iğrenç fikirlerine sahip çıkmaları manidardır doğrusu.

Bizim ilim yapmış arkadaşlarımız halen bu kadar açık net olan hadiselere karşı adeta imanlarını tehlikye atarak sahip çıkmalarını inanın anlamak mümkün değildir.


Vahde-i vucüd görüşüne karşılık İmam Rabbani vahdet-i şuhud görüşünü geliştirmiştir..Allah’tan dileyim şudur beni yanlış bir yorum yapmaktan korusun,bu konuları uzun yıllardır sandığa gömmüş idim fakat zaruret olunca dün gece tekrar bir göz atmak zorunda kaldım ve inanın neredeyse bende onlar gibi kafayı yiyecektim,öylesine karmakarışık,böyle fikirleri okuyupta içinden sağlam çıkmak hakikaten çok zor bir durumdur.


Vahdet-i Şuhud ne anlama geliğini tam anlamak için birazcık vahdet-i vucudu anlatalım.


Vahdet-i Vücud: özetle

1-) Sadece Allah vardır, onun dışında bir varlık yoktur,
esasına dayanan bir çeşit görüştür“La mevcude illa hu” cümlesiyle özetlenir

2-) Allah’u Teala’dan başka var olan her şey nat ve taayyunat alemidir.Şuunat ve taayyunatın hepsi de Allah’ın görüntüleridir.O, onlar içinde tecelli etmekte ve onlar içine sirayet etmiş, girmiş bulunmaktadırBu sirayert sayıların içine birin sirayeti gibidir.Sayıların bütün rakamları birler basamağının tekrarından başka bir şey değildirKainatta bir tek kaynak, yani bir tek zatın tecellisi vardır.Çokluk içinde ancak o tecelli etmektedir.O’nun zatından çokluk meydana gelmezAllah’ın mukaddes zatının varlığından o çokluk alemi gözler önüne çıkmıştır.Ancak Allah’ın zatı o çokluk içinde görülendir.


3-) Gerçek varlık birdir.O’nun vücudu yanında eşyanın varlığı yok hükmündedir.Diğer varlıkların vücudu O’nun vücuduna nisbetle yok hükmündedir

Yani ibn-i arabiye göre bizim alem olarak telaki ettiğimiz şeyler tamamıyla bir göz yanılgısıdır.İbn-i arabiye göre madde olarak gördüğümüz yani hacim olarak yer kaplayan yani taş,ağaç,insan,hayvan,gezegen kısacası madde olarak bilinen herşey


Allah’ın dışında birşeydir demek şirktir.Yani sadece”bir” vardır onun dışında hiçbirşey yoktur,var gibi gözüken insan hayvan,taş,dağ,toprak müridin gözünün yanılgısıdır ne mürid mertebe atlar fena halini alarak mertebelerini kademe kademe geçmeyi başarır ise en yüksek mertbeye ulaşır, o mertebe de fena fillah mertebeseidir.Aslında bu çok uzun bir konudur.Ben sadeleştirerek ve özetle anlatmaya gayret ediyorum.


Kişi bu mertebeye ulaştığında haşa Allah olur.Yani denizin içine hani birdak su döktüğümüzde ne olur denizin içerisinde yok olur.İşte kişi de bu mertebede Allah’ın içerisinde yok olur.Sonramı ne olur

Sonra kişi haşa Allah olur,artık onun ibadet etmesi mantığını yitirmiş olur,dünyada biz kullara göre helal ve haram olan şeyler yok haline gelmiş olur.Çünki Allah'ın kendisine ibadet etmesi söz konusu olabilirmi bu saçma olmuş olur değilmi.Şimdi ibn-i arabinin kendi sözlerine bir bakalım.

Yin “Fusus” kitabında


Evet tam öyle oldum öyle ise bana bağlanınız


Ben Allah'ın ipiyim yaratılışınızda bunu iyi biliniz


Öyle ise kul olarak hizmete koyulunuz kapıla geliniz


Zeynepi niami yada inai


Yin"fusus" kitabında


“Allah'ın isimlerinden biri “El-Aliyy” (Yani, yüce) dir. Vücud aleminde O'ndan başkasının vücudu olmadığına göre, kime yücelik etmektedir? Yahut da, O, kimden ve neden yücedir? Bu, “Ne veya kim?” dediğimiz, O'ndan başkası değildir ki...


Demek, O'nun yüceliği ancak kendisi içindir ve O, mevcudun aynıdır. Böyle olunca,

muhdes, yani, sonradan olan ve eşya diye isimlendirdiğimiz şeyler de, kendi zatı için yücedir. Bu alemde sonradan var olan her şey, yine O'dur. O, batın olduğu gibi, zahirin de ta kendisidir. Bu varlık aleminde, O'nu gören, O'ndan başkası değildir. Varlıkta konuşan da O'ndan başkası değildir. Bu varlık aleminde, Ebu Said'i Harraz ile ve başka insan ve eşya isimleriyle anılan hep O'dur.”


Ebu Sadi harraz ibn-i arabiye şunu sorar senin için karın ile bacın arasında fark yokmudur.ibn-i arabi cevaben sizin gibi insanların gözü ile baktığımızda bir fark vardır fakat bizim gözmüzle baktığımız da arasaında hç bir fark yoktur der.Neyse bunların detaylarını vahdet-i vucud konularını işlerken vereceğiz inşallah.


Bu sözleri verdiğimiz için bazı arkadaşlar bize inanılmaz tebki gösteriyorlar,bu doğru bir yaklaşım değildir biz burada kimsenin şahsına bir hakarette bulunumuyoruz,bir müslümanın yapması gereken gözü kapalı tepki göstermek yerine bu fikirleri islamın terzisne koyup tartmalarıdır.İnsanların insanlardan etkilenmeleri kadar doğal birşey olmaz .

Örneğin bende ibn-i Teymiyeden,Seyyid Kutubtan,Mevdudi'den,etkilendiğim bir gerçek bunu inkar etmiyorum.Biri sokakta Seyyid Kutub'a söverse ya o benim kafamı kırar yada ben onun.

Kişiler isimlerinin büyüklükleri ile değil fikirleri,fiilleri ile ele alınmalıdırlar.Bu isimlerin yanlışlarını bir insan ortaya koyduğunda şunu asla yapmamak lazım. Eğer bir müslüman Seyyid Kutubun islama uygun olmayan hatta çok iğrenç fikirlerini ortaya koyarsa o müslümana teşekkür edilir,bir müslümanın yapması gereken ne ise onun gereklerini hemen yerine getirmesi gerekir.Çünki biz Allah’a iman etmişiz Seyyid Kutuplara değil,onlara saygımız ve itaatimiz vardır ancak islam çercevesi içerisinde bu mümkündür.

İşte ibn-i arabinin bu sözlerine bu fikirlerine Said-i kurd-i küfür der,ama ibn-i arabiyede hatemül evliya demektende geri kalmaz .İbn-i arabiyi öve öve biteremez.Bana göre ha ibn-i arabinin fikirlerini taşımışsınız ha onu övmüşsünüz arasında hiç bir fark yoktur.

devamı alt sayfada

kamer34 26 Aralık 2011 03:45

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
Vahdet-i Şuhud



1-) Vahdet-i Şühud: (Müşahede edilenin vahdeti) Tasavvufi hayatın içinde olan kişi, Allah aşkı ve muhabbeti tarafından istila edilince vecd ve istiğrak halini yaşar.Bu anda hiçbir şey görmez olur.Sadece Allah’ın tecellilerini müşahede eder.Güneş doğduğu zaman yıldızların kaybolması gibi ilahî tecellilerin görülmesiyle de bütün masiva yok olur

Tevhid-i Şühudi, fena fi’ş-şühud gibi isimlerde alan bu fikirler şu cümle ile özetlenmiştir: “Lâ meşhûde illallah” (Allah’dan başka müşahede edilen, görülen bir şey yoktur, görülen her şey O’dur)

Vahdet-i Vucut ile Vahdet-i Şühud arasında kanınca fazla bir yoktur fakat bazılarına 10 ila 12 fark olduğu söylenir.

İmam-ı Rabbani, böyle bir görüş benimsedi; o da, vahdet-i vücudun, müridin manevi ilerleyişi sırasında önüne çıkan bir makam olduğudur.Gerçek ve mükemmel varlıktan başka hiçbir şeyin varlığının olmadığı, o salikin gözüne açıkça gözükür der.

Salikin cesareti de üstün olursa, o zaman maneviyat aleminde mesafe kateden salikin önüne başka bir makam gelir.Bu ise vahdet-i şühud makamıdır

Vahdet-i vücut mu yoksa vahdet-i şühud mu: İmam-ı Rabbani vahdet-i vücudun salikin seyri esnasında bir makam olduğunu belirterek bu halin kendisine de malum olduğunu şöyle anlatır.Küçüklüğünden beri o, vahdet-i vücud inancı taşırdı.Her na kadar o sıralarda manevi hal sahibi değildiysede bu konuda gönlünde ona karşı kesin bir inanç taşıyordu.O, maneviyat alemine adım attığında ilk önce vahdet-i vücud yolu önüne açıldı ve uzun süre bu makamın derece ve kademelerinde dolaştı.O makama uygun olan pekçok bilgiyi elde etti.

Bir süre sonra bu fakire başka bir nisbet hakim oldu.O nisbetin hakimiyeti sırasında vahdet-i vücud hakkında tavakkuf etti (durakladı) Fakat bu duraklama vahdet-i vücuda hüsn-ü zan şeklinde olup, onu inkar şeklinde değildi.Duraklama bir müddet devam etti.Sonunda mesele, vahdet-i vücudu reddetme noktasına ulaştı.Vahdet-i vücud derecesinin daha aşağı derece olduğu ona gösterildi de ondan daha üstün olan zılliyet makamına ulaştı.”

“O zaman kendisinin bu makamdan ayrılmamasını arzu etti.Çünkü bu yüceliği ancak vahdet-i vücudda zannediliyordu.Genel yapısıyla bu makam da onunla ilgiliydi, ama takdir-i ilahi sonsuz bir lütuf ve yoksulu koruma keremiyle onu bu makamdan da alarak yukarı götürdü ve kulluk makamına ulaştırdı.O zaman bu makamın yüceliği gözler önüne serildi ve açıkca belirginleşti de, o geçmiş makamlardan tevbe ve istiğfar etmeye başladı.

Eğer bu acizi o yola kadar götürmeyip de bir makamın, diğer makam üzerine üstünlüğü göstermeseydi o zaman o bu makamı kendisine bir düşüş sayardı.Çünkü o, vahdei vücuddan daha üstün bir makam olmadığını zannediyordu.

Hakk’a ulaşmanın Nakşibendi tarikiyle olabileceğini benimseyen sonra, yukarıdaki ifadelerinden de anlaşıldığı gibi, bizzat kendisine de vahdet-i vücud malum olmuş ve büyük bir merakla İbni Arabi’nin tasavvufunu incelemeye başlamıştır.Allah’ın nuru ve sıfatları onda görünmeye başlamıştır ki, bu İbn-i Arabi’ye göre tasavvufun nihai safhasıdır.Bu son safha denilen duruma ulaşmış olması, fakat her şeyine hemen bir anda yok olması yıllar yılı şeyhi bu konuda düşünmeye sevketmiş ve sonunda şunu anlamıştır:

Allah ile bir olmak sadece tecrübeye dayalıdır, mevcudiyeti sürekli olan bir durum değildir; Allah bir şeyle ittihad etmez.

Yeni iddalara göre keşifle gözlerinden perde kalktı ve hakikat en doğru şekilde kendisine malum oldu.Bu dünya, yaratıcısının varlığının sadece bir alâmetiydi ve O’nun sıfatlarını yansıtmaktaydı.O, bu sıfatlardan bir mürekkep değildi.

İbn-i Arabi’nin okuluna mensup olanlara göre vahdet-i vücud, tasavvufî kemâlâtın nihaî basamağıdır,oysa, aslında her müridin yaşadığı hallerden biridir sadece Müridler bu başlangıç safhasını geçtikten sonra Hak yolda ilerlerler.Hâce Nakşibendi, işitebilen, görülen ve bilinenlerin hepsinin bir perde olduğunu söylemiştir.

Bunun “lâ” sözüyle reddedilmesi gerekir demiştir.Bir’in varlığı, müridin Bir’in dışında hiçbir şeyi görmemesi demektir.Vahdet-i vücudu, Bir’in varlığının her şey olduğunu bilir ve onun dışında her şeyin hiçlikten ibaret olduğunu düşünür; lakin aynı yokluk, onun tarafından, Bir’in o varlığa hululü olarak kabul edilir

Peygamberler hiç bir zaman vahdet-i vücudu vahded-i şuhudu zikir etmediler.Hiçbir peygamber, herhangi bir yaratığı, yaratıcının şekli değiştirmiş sureti diye nitelemedi.Onların gayesi, eşi ve benzeri olmayan bir tek Allah’a inanmayı insanlara öğretmek oldu.

Ben mümkün olduğu kadar kısa anlatmaya çalıştım fakat hakikaten içinden çıkılmaz anlaşılması zor karmakarışık şirk dolu anlayışlardan başka bir şey değildir bu fikirler.

Said-i kurdi vahdet-i şuhudu benimsemiş bir zattır.

Fakat meseleler bu kadar basit değildir,gerek ibn-i arabinin,gerek mevlanın,gerekse Said-i kurd-i kitaplarını inceledikçe inanılmaz akla hayale sığmaz kurana uymayan o kadar hikayler ve sözler vardırki bunları anlatmakla bitiremeyiz.Yazımın sonunu o zatların bazı iddalarını aşağıya koymaya çalışacağım.

Bu zatlar hayal aleminde yaşayarak alemin çeşitli katmanlarını dolaştıklarını idda ederler ibn-i arabi uzayın katmanlarını aşarken güya hz.İbrahime hz. Musaya hz.Nuha namaz kılarak imamlık yapmış daha sonra bütün katmanları geçerek haşa sümme haşa o en yükseğe çıkmak suretiyle Allah olduğunu Allah'ın içinde eridiğini idda etmektedir.Bunu katblarında uzun uzun anlatmaktadır eğer sende o kitaplar yoksa bana söyle

Biz müslümanlar bir ay boyunca yemeyiz içmeyiz kendimizi bütün gün aç bırakırız neden,çünki gayemiz yüce rabbimizin rızasını kaznmak içindir ,o halde neden bu amellerimizi boşa çıkarmaya çalışıyoruz anlıyamıyorum.

Ebuzeri örnek veriyorsun be abim,Ebuzerin o meşhur hadisini biliyorsundur.
Nebi kim "lailaheillallah" derse cennete girer dedi.
Ebuzer:ya Nebi bu kişi zina etsedemi
Nebi:evet Ebuzer zina etsede:
Ebuzer peki bu kişi hırsızlık yapsadamı
Nebi: evet ebuzer hırsızlık yapsada,ebuzerin sorularının arkası kesilmeyince Allah'ın Nebisi şöyle buyurdu evet Ebuzerin burnu yerde sürtünse bile yine cennete gidecek dedi.

İşte Ebuzer bu,Ebuzer hayretler içerisinde bir müslüman nasıl zina eder,nasıl hırsızlık arsızlık yapar,aklı almıyor.Çünki Ebuzer o kadar saf temiz ihlaslı bir şekilde iman etmiştirki kafası şeytanlıklara hilebazlıklara yok efendim sufuliğin değişik değişik mertebelerine,insanın Allah'ın varlığının içierisnde eriyeceğine basmazdı.

Emevi sultanları diyelimki yakın bir akrabaları yada elit kesime ait birinin oğlu hırsızlık yaptı bu hırsız kadının(hakimin) huzuruna getilidiğinde hakim bu hırsızın aslında o eşyayı çalmadığını onun yerini değiştirdiğini bunuda hırsızlık sayılmayacağını hüküm vererek böylece onu serbest bırakırlardı.

Halbuki sıradan insanların açlıktan çoluk çocuğu için bir dilim ekmek çalmak zorunda kaldığınıda da onun elini hemen keserleridi.

Günümüzde bir simit için hüküm giyen insanlar olmadımı,bir yandanda devletin bankalarını hortumlayanlar farklı yorumlanarak serbest gezmedilermi işte Ebuzer bu çirkinlikleri görmüş ve canı pahasına karşı koymuştur ve canından olmuştur.

Eh be güzel abim onunla bu fikirlerin sahibini nasıl aynı keseye koyarsın.Bizim yapmamız gereken bu tarz fikirleri kitabımızın adalet dolu terazisine koyup tartmaktan başka birşey olmamalıdır.


Biz müslümanlar rabbimizi şöyle biliriz.


O doğmamış ve doğrulmıştır,o hep vardı ve ebediyete kadar var olacaktır,o biz insanlar gibi acıkmaz,uyuklamaz,bütün beşeri özelliklerden münezehtir.O Hayy ve Kayyum dur.O vardır,birde gücünün saltanatının eserleri vardır,bu eserler kainattır,insandır, melektir,evrendir,dağlardır,sulardır,oksijendir,kı sacası,algılayabildiklerimiz ve algılayamdıklarımız her ne varsa onun yüce kudreti ve yaratma sanatıdır.Bu yaratılanların hepsi onamuhtaçtır ama O hiç birşeye muhtaç değildir.

O her varlığın kendisne bağlı olduğu kainatı yöneten kayyum dur.



””Bütün yüzler diri ve herşeyi ayakta tutana boyun eğmiştir.Zülüm yüklenenler ise perişan olmuştur” Taha/111

“”Ben insanları ve cinleri bana kulluk etsinler diye yarattım””Zariyat/56


Biz insanlar işte bunun için yaratılmışız biz insanlar o değiliz onun kullarıyız.

Yeryüzünde ve alemlerde her ne varsa canlı cansız herşey ona boyun eğmiştir ve onu zikir ederler
o mevlanaların ibn-i arabilerin said-i kurdilerin isnadlarından münezehtir.

Muhsin abim benim kurandan rabbimi tanıdığım gözüm bu,o zatların hangi kitapları okuyarak hangi gözle baktıkları inanın umurum da bile değil.Benim iman ettğim hesaba çekileceğim kitabım bana rabbimi bu şekilde tanıtıyor.Eğer bu inancımda bir sakatlık var ise Allah için beni uyarın.

Said-i kurdinin kendi kitaplarındaki iddaları

"Fenafillah" hakkında şunları söyler;

" Ehl-i tarikat ve hakikatca müttefikun aleyh bir esas var ki: Tarik-i hakda sülûk eden bir insan, nefs-i emmaresinin enaniyetini ve serkeşliğini kırmak için lazım gelir ki: Nazarını nefsinden kaldırıp şeyhine hasr-ı nazar ede ede ta fenafişşeyh hükmüne gelir. "Ben" dediği vakit, şeyhinin hissiyatıyla konuşur ve hâkeza... tâ fenafirresul, fenafillaha kadar gider.." (Sikke-i Tasdik-i Gaybi. s.122)

"Said Nursi, "Vahdet-i Vücûd"un çok yüce bir meşreb olduğunu söylemekte, ancak halka anlatılmasının birtakım fitnelere sebep olacağını belirtmektedir.
45,299,300-9.ve 28. Lem’a; Mektubat.s. 424,…))

Said Nursi ise yüksek ve kuvvetli iman sahibi Muhyiddin-i Arabi gibi zatlara zevkli, nurani, makbul bir mertebe olduğunu ancak dikkatli olunması gerektiğini söyler.

Vahdet-i Şuhud'un ise zararsız ve yüksek bir meşreb olduğuna inanır.
(Lem’alar.s.45)

Said Nursi herkesin kendi kitaplarına muhtaç olduğunu söylüyor.
(S:9)

Bu acip asırda ehl-i îman, Risale-i Nur'a ve ehl-i fen ve mektep muallimleri Asâ-yı Mûsa'ya şiddetle muhtaç oldukları gibi; hâfızlar ve hocalar dahi Zülfikar'a şiddetle muhtaçtırlar.

Said Nursi ayetlerin kendi risalelerini işaret ettğini söylüyor.
(S:55)

Ramazan-ı Şerifte Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyânı okurken, Risale-i Nur'a işaretleri Birinci Şuada beyan olunan otuz üç âyetten hangisi gelse bakıyorum ki, o âyetin sayfası ve yaprağı ve kıssası dahi Risale-i Nur'a ve şakirtlerine, kıssadan hisse almak noktasında bir derece bakıyor. Hususan Sûre-i Nur'dan âyâtü'n-nur, on parmakla Risale-i Nur'a baktığı gibi, arkasındaki âyât-ı zulümat dahi muarızlarına tam bakıyor ve ziyade hisse veriyor. Adeta o makam, cüz'iyetten çıkıp külliyet kesb eder. Ve bu asırda o külliyetin tam bir ferdi Risale-i Nur ve şakirtleridir diye hissettim.

Bir nurcunun kabir sualine gramerle cevap verip rahmeti ilahiyeyi güldürdüğü söylüyor.
(S:70)

İlm-i sarf ve nahvi okuyan bir medrese talebesinin vefat edip kabirde Münker ve Nekir'in " Men Rabbûke? Senin Rabbin kimdir?" diye suallerine karşı, kendini medresede zannedip Men mübtedâdır, Rabbûke onun haberidir. Müşkil bir meseleyi benden sorunuz, bu kolaydır diyerek, hem o melaikeleri, hem hazır ruhları, hem o vakıayı müşahede eden orada bulunan bir keşful kubur velisini güldürdü ve rahmeti ilahiyeyi tebessüme getirdi.

Barla Lahikası


“Mühim bir zatın Kur'an'ın icazını beyan et emri” söylüyor.
(S:11)

BİRİNCİ SEBEP: Eski Harb-i Umumîden evvel ve evâilinde, bir vakıa-i sadıkada görüyorum ki, Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağının altındayım. Birden o dağ müthiş infilâk etti. Dağlar gibi parçaları dünyanın her tarafına dağıttı. O dehşet içinde baktım ki, merhum validem yanımdadır. Dedim: "Ana, korkma. Cenâb-ı Hakkın emridir; O Rahîmdir ve Hakîmdir." Birden, o halette iken, baktım ki, mühim bir zat bana âmirâne diyor ki: "İ'câz-ı Kur'ân'ı beyan et." Uyandım, anladım ki, bir büyük infilâk olacak. O infilâk ve inkılâptan sonra, Kur'ân etrafındaki surlar kırılacak. Doğrudan doğruya Kur'ân kendi kendini müdafaa edecek. Ve Kur'ân'a hücum edilecek; i'câzı onun çelik bir zırhı olacak. Ve şu i'câzın bir nev'ini şu zamanda izharına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak. Ve namzet olduğumu anladım.

Risale-i Nur bütün olarak kusursuz ve noksansızdır diyor.
(S:23)

...bu kardeşiniz hak ve hakikate muvafık ve mutabık bir cevap verebilmek için inayet ve kerem-i İlahi ve meded-i ruhaniyet-i Peygamberiye iltica eyledi. Şöyle ki: Mübarek Sözler şüphesiz Kitab-ı Mübinin nurlu lemeâtıdır. İçinde izaha muhtaç yerler eksik olmamakla beraber küll halinde kusursuz ve noksansızdır.


Eğer sayfa numarlarında falan hatalar yapmış isem lütfen uyarın düzelteyim



""Allah'a Emanet Olun Ey Allah'ın Kulları""



aslıı 26 Aralık 2011 13:49

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
kamer34 öncelikle imam-ı rabbaniyi sevmeme ragmen o dediginiz kitabını okumadım bu yüzden bilmedigim bi konuda savunma yapamam lakin bediüzzamandan yapmış olugunuz alıntılar kısmında evet bi çok alim yan yana gelmiş ve yanlış hatırlamıyosam 20 tane büyük yanlış bulunmuş fakat bunun sorumlusu olarak bediüzzaman degil onun şuan ki yani risaleyi çok çok okuyan iki cemaat var bilirsin onların hatası oldugunu ve bu yanlışları düzeltmeleri istendi o cemaatten kısacası nur cemaatinden ama onlar yanlışları kabul etmedi demek istedigim risalede ki alimlerin bu konuda derinlemesine araştırma yapıp bu yanlışları ortaya çıkaran hocalarımız bu yanlışlar bediüzzamana asıl risalelerde geçen kısma ait degildir degişmiştir görüşüne vardılar bu yüzden risale yanlışlarını bediüzzamana ait görmemeliyiz çünkü araştırma sonucu ortaya çıkmıştır. bide eger özel olmassa sen ne ile meşgulsün kuran tefsiri mi yapıyosun yada alimler hakkında özel bi araştırman mı var bu konulara yıllarını mı verdin ablacım bu hataları sen mi buluyosun yanlış anlama kötü niyetle sormuyorum merak ediyorum bu savundugun düşünce senin kendi araştırmaların mı yoksa bi alimin bi veli yada hocalarının sözlerimi çünkü hani şöyle demiyosunuz bu kişilerin şu şu yanlışları var şu konuda yanlış denmiyo direk şirke düşüldügünü söylüyosunuz bu agır bi suçlama

İqra 26 Aralık 2011 14:24

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
Alıntı:

aslıı Üyemizden Alıntı (Mesaj 148726)
kardeşim imam-ı rabbani büyük allah dostudur onun gibi bi alimi eleştirmek bize düşmez kardeşim araştır bulursan şirk hata bizlerede söyle ha şunlarıda araştır maşallah laf atılmadık kimse kalmadı bediüzzaman akşemseddin mevlana hz osman ve daha bi çogu ve hepsi nasıl oluyosa şirke düşmüş merak ediyorum şirkte olmayan kim kalmış

Aslı kardeşim,Kur'anın bahsettiği Allah dostu ile mevcut anlayışın tarif ettiği Allah dostu arasında uçurumlar vardır.Tasavvufi anlayışın tarif ettiği Allah dostu,belli bir seçilmiş sınıf ortaya çıkarmakta,Allah'a dost olabilmek için Kur'anın dışında kriterler belirlemektedir.
Yukarıda bahsettiğiniz kişileri ne küfürle nede şirkle itham eden bizler değiliz.
Bilakis,kendi konumlarını kendileri belirlemiş,kendi sözleri ve yazdıkları sonucunda konumlarını kendileri belirlemiştir.
Kamer kardeşimiz Said Nursiyle ilgili alıntıları yazmış,Mesneviden de buraya ben yazsam,
inanın yazmaya benim edebim,okumayada sizin edebiniz müsade etmez.
Siz bi araştırın,Kur'an ve sünnet süzgeçinden geçirin bahsettiğiniz kişileri,daha sonra karar verin.

aslıı 26 Aralık 2011 14:37

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
kuranın dışına çıkmış tasavvufu tabikide kimse onaylamaz yani neden bu yapılıyo neden yani bi çok allah dostu buralarda kötüleniyo ben ne mevlanacıyım ne bediüzzamancı nede cübbeli vs.... lakin ben bunları seviyorumm mevlananın hayatını çok okumadım ona bişey demiyim ama bediüzzaman neden kardeşim neden kötüleniyo kim diyo bunları bozulmuş degişmiş yanlışı olan fakat bnu kendisi degil güya talabelerinin yaptıgı hata neden bu allah dostlarına vuruluyo bu söylediginiz şeyleri siz alim misiz yada kendiniz mi araştırma yaptınız ki iddea ediyosunuz demek yokki ya bu adamın hayatı çelelerle geçmiş ilmi anlatıyo diye senelerse sürgün yemiş bu nası şirk ehlinden olabilir deyip aylarınızı vererek araştırdınız mı ? hiç düşünmediniz mi ki bu risaleler degişmiş olabilir yazdıgı gibi korunmuyo olabilir düşündünüz mü hayır tek yaptıgımız aç risade hata oldugu söyleniyo aç bak oraya aaa evet burda yanlış var bu şirke düşmüş deyip teşhisi koymak ama diger ihtimal yok degişmiş olabiler demek yok neden bunu yapıyoruz

bilinmez 26 Aralık 2011 15:01

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
imam rabbaniden delil getiren hoca vahdedi vucutta ve vahdedi şuhudda öyle bir şey diyorki,PEYGAMBER EŞİTTİR ALLAH,dahası ALLAH YASİN OKUYOR KİŞİ DİNLİYOR...Sapıklık değilde ne bi dinleyin...

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

kamer34 26 Aralık 2011 16:12

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
Aslıı hanım kabul etsek de kabul etmeseke de tasavvufun özü bunlar. Eğer bizler bu görüşleri kabul etmiyorsak bu şu anlama gelir. Tasavvufu kökünden red etmiş oluruz.

Yukarıda vermiş olduğum nakiller onların kendi kitaplatında geçiyor. Yani tasavvufun temel felsefesini oluşturuyor.

Bazen Muhsin hocam tasavvufu tarif ederken kurani kavramları işaret ederek anlatıyor. Diyorumki sizin görmek istediğiniz yada arzuladığınız tanım o fakat tasavvufun kurucuları sizin anladığınız manada bu kavramları anlatmamışlardır.

Sonuç olarak temelini islam dışı kaynaklara dayandıran tüm ideolojiler kökünden red (tekfir) edilmek zorundalar. Aksi takdirde tevhid gerçekleşmiş olmaz. Nedeni şu.

"la ilahe illAllah" kelimesi önce reddi sonra kabulu gerektiren bir terimdir. Bu anlam bakara suresi 256 ve nahl suresi 36 da açıkça beyan edilmiştir.

Bu akit cenabbi Allah ile kulları arasında bir antlaşmadır. Önce red sonra iman sonra salih amel gerektiren tevhid dini ancak bu şekilde tamamlanmış olur.

Niyet her zaman insanın yapmış olduğu bozuk ameli telafi etmez niyet ancak salih amel ile bütünleştiği takdirde değer kazanır.

Münafıklar bir yolculuk esnasında müminlerle alay edercesine kendi aralarında konuşuyorlardı ,onlar hakkında ayetler inince hemen Nebi sav) e koşarak vAllahi biz yol yorgunuyduk kendi aramızda şakalaşıyorduk bizim niyetimiz kötü değildi gibi mazaret bildirmeye başladılar.

Bunun üzerine cenabbi Allah onların bu mazaretlerini kabul etmemiş onlara hitaben mealen şöyle buyurmuştur. "Siz Allah ile peygamber ve müminler ile mi dalga geçiyordunuz hayır hayır özür beyan etmeyini siz imandan sonra küfre saptınız" buyurarak onların ne niyetlerini kabbul etmiş nede özürlerini kabul etmiştir.

Bu ayetin tefsirinde ibn-i teymiyye Allah ondan razı olsun şöyle der.

Eğer bu münafıklarda iman olmuş olsa idi onlar bu kötü emeli işlemzlerdi.

Bu olaydan çıkarılacak dersler.

1) Dinin temelini oluşturan meselelerde bilmemek mazeret değildir.
2) Kişi iyi niyetlede olsa küfür şirk türü ameller işlediğinde dinden çıkar

Esadullah 26 Aralık 2011 16:25

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
İmam-ı Rabbani bu konuda sarfettiği kelamlarının hepsini yaşamamış olsaydı acaba sarf edermiydi ? Yaşanılan halleri nalayamamak o haller yok demek değildir diye düşünüyorum.

Tasavvuf terimi de dahil şu an İslami ilimlerin hiç birisi zaten isimlendirildikleri gibi Efendimiz s.a.v zamanında mevcut değildi, Daha sonra neşredilmiş ve kişilerin daha iyi anlayabilmeleri için Fıkıh , Akait, Tevsir ,Hadis ilimleri olarak zuhur etmiştir.Nasılki Fıkıh hükmi yani ahkam konularını inceler Tasavvufta Kuran ve Sünneti Muhammedi s.a.v Ahlak ile süslemez mi ?

Allahın c.c. gönderdiği hiçbir Peygamber bu şekilde kavramları kullanmamıştır, bu doğrudur. Lakin Allahın c.c. Peygamberlerinin zaten muhatap oldukları Zat için bu şekilde bir tasvir kullanma ihtiyaçları varmıydı? Teşbihte hata olmaz niyeti ile “ Kişi tanıdığı ve muhatap olduğu bir zatı arayış içerisinde olurmu? Olsa bile bu zat kendisinden üstün ise Onun saltanatı karşısında Onu övmezmi ve saltanat sahibin tek o olduğunu söylemezmi?

Şimdi gelelim Vahdet-i Vücuda , İmam- ı Rabbani bu konuda hatamı etmiş derken aslında şuydu amacım ;

Vahdaniyet, Allah'ın bir olması demektir. Vahdaniyet, Allah Teâlâ'nın kemal sıfatlarının en önemlisidir. Çünkü bu sıfat, Allah Teâlâ'nın zâtında, sıfatlarında, fiillerinde bir olduğunu; saltanat ve icraatında ortaksız bulunduğunu ifade etmektedir.

“Kul huvallâhu ehad”, Allah c.c. Kuranda zaten Vahid olduğunu belirtimişmidir?

El cevap: Elbette Allah Vahdeniyetini yani Tekliğini ,Zatı ve Sıfatları ile bir olduğunu ve Evvel ve Ahir esmaları ilede kendisinin yegane olduğunu bildirmiştir.

Gelelim Vücut sıfatına ; Bu sıfat, Allah Teâlâ'nın vâr olduğunu ifâde eder. Allah Teâlâ'nın varlığı başka bir varlığa bağlı olmayıp, zâtının îcabıdır. Yani vücûdu, zâtıyla kaimdir ve zâtının vâcib bir sıfatıdır. Bu sebeble Hak Teâlâ'ya Vâcibü'l-Vücûd denilmiştir. Bâzı Kelâm âlimleri, Vücûd sıfatına, sıfat-ı nefsiyye adını vermişlerdir. Vücûd'un zıddı olan adem (yok olma) Allah Teâlâ hakkında muhaldir. Allah'ın yok olduğunu iddiâ etmek, kâinatı ve içindeki varlıkları inkâr etmeyi gerektirir. Çünkü her şey'i yaratan ve vâr eden O'dur.

Şimdi hal böyle iken İmam-ı Rabbani nasıl yanlış söylemiş olabilir? Allahın c.c. sıfatlarını söyleyen bir kişi nasıl şirk işlemiş olanilir?Allah c.c. Vahid ve Vücut Sahibi değimlidir?

Burada tıkanılan nokta aslında şudur diye düşünmekteyim acizane , Evvela şu aşamada kısaca anlatmak istiyorum fazla girmeden , Tasavvuf Kuran ve Sünnet ile zahiri yaşarken aynı zamanda Batında da insanın ruhuna Kuran ve Sünnetle hitap ettiği için Zahire bakan ve Zahire hükmeden Şeriat dışı gibi görünen bazı hallerde eleştirilmekte , Hallacı Mansur’un “Enel hakk’ı”, Muhyiddin-i İbn Arabinin “sizin taptıklarınız benim ayaklarımın altındadır’ı” , Ve daha bir çok Tasavvuf alimin naatlarında , dörtlüklerinde bu tip kavramları kullanmaları elbette Zahir boyutta Şer’ en küfür gibi görülmektedir.


Nitekim Hallacı o zaman benim bulunduğum ortamda “Enel Hak” deseydi bende vurun kellesini derdim belki , Ama ne zamanki kişi Nefsi ile mücadele ve müşahede ye başlıyor işte o zaman o eşsiz ummandan yol açılıyor.Hakikatta yolun sonunun nereye vardığını kavrıyor.Nitekim bir hadis te buyrulurki “Efendimiz s.a.v mescitte sahabeye Allah c.c. Evvelde var idi hiçbir şey yok idi ve Allah Ahirde var idi hiçbirşey yok idi derken Hz Ali ra ayağa kalkmış ve “halanda öyle” demiştir.”


Tasavvufun bu manevi ahlakı anlaşılmadığı ve bir çok kişiye bu şirktir, küfürdür dedirten halleri o kişiler tarafından anlaşılmadığından yaşanan bu kargaşalar ne acıdır. Tasavvufi aynalar olup bu hallerini bir şekilde yansıtan İmam-ı Rabbani gibi mücedditler maalesef hep bu tarz çıkışları ile ele alınmış ve ilimleri ne değinilmemiş arka planda kalmıştır. Çünki anlaşılamayan bu halleri onların lehine olmuşta mıhlanmışlardır.


Allah c.c. Kuranda daima nefsin hasetlerinden , nefsin kula yaptırabileceği kötülüklerden ve nefsin hilelerinden bahsetmiştir. Buna karşılık kendisininde bizden tertemiz , tevbe etmiş, arınmış ve Onu tanıyan bir nefse sahip olmamızı istemiştir.Ve yine O Rahmeti biz acizlerin dile getiremeyeceği kadar fazla olan Allah c.c. nefsi nasıl alt edeceğimizi de bize bildirmiştir. İşte nefisle, Allahın c.c. ve Resulünün s.a.v. ve Onlara tabi olanların verdiği metodlar ile mücadele eden Tasavvuf Nefsin terbiyesi için insanları en güzel şekilde yönlendirmeye çalışmıştır ve hala da buna devam etmektedir.


Yoksa Tasavvuf Haşa Şirk batağına sürüklemek ile alakası olmayan bir yoldur, kula benliğini ve nefsini tanıtan , kulu amaca ulaştırmaya çalışan ve kulluğu anlatan ,bunu yaparkende Kuran ve Sünnet çizgisinden çıkmayan bir yol elbetteki ne güzel yoldur.Diğer güzel yollar gibi…


Şimdi sormak lazım önemli olan gidilen yolmudur?Yoksa yolun sonunda varılması gereken yermidir? Hangi yoldan gidersen git amaç Allah c.c. olduktan sonra bunun ehemmiyeti varmı ?


Bu aciz kul acizliği ve cehaleti ile fikirlerini Hakkın ona nasip ettiği kadar aktarmaya çalıştı , Tasavvuf un güzel yanlarını ve anlamsız gibi gelen gerçeklerini umarım Hak Teala bizlere daha çok açarda Onun eşsiz ırmaklarından akan suları sizlerinde bardaklarına doldururuz.Tasavvuf insanı şirk e değil aksine Hakka ulaştıran yegane yollardan birisidir.

Kulu Kuran ve Sünnet ışığında Hakka çağıran tüm gönül dostlarına selam olsun …

Vesselam veddua

aslıı 26 Aralık 2011 16:26

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
iyi niyetle şirk işlenmez zaten ablacım yani bi insan iyi niyetle allaha ortak koşmak ayeti inkar ile de kifüre iyi niyetle düşmez biz tasavuf yolundan gidiyoruz ama sizin dediginiz gibi şirk dolu bi yol degil bunun adına siz tasavvufa şirk gözü ile bakın ben bakmıyorum ablacım ama size ve düşüncelerinize saygı duyuyorum aeo

aslıı 26 Aralık 2011 16:30

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
Alıntı:

Esadullah Üyemizden Alıntı (Mesaj 149230)
İmam-ı Rabbani bu konuda sarfettiği kelamlarının hepsini yaşamamış olsaydı acaba sarf edermiydi ? Yaşanılan halleri nalayamamak o haller yok demek değildir diye düşünüyorum.

Tasavvuf terimi de dahil şu an İslami ilimlerin hiç birisi zaten isimlendirildikleri gibi Efendimiz s.a.v zamanında mevcut değildi, Daha sonra neşredilmiş ve kişilerin daha iyi anlayabilmeleri için Fıkıh , Akait, Tevsir ,Hadis ilimleri olarak zuhur etmiştir.Nasılki Fıkıh hükmi yani ahkam konularını inceler Tasavvufta Kuran ve Sünneti Muhammedi s.a.v Ahlak ile süslemez mi ?

Allahın c.c. gönderdiği hiçbir Peygamber bu şekilde kavramları kullanmamıştır, bu doğrudur. Lakin Allahın c.c. Peygamberlerinin zaten muhatap oldukları Zat için bu şekilde bir tasvir kullanma ihtiyaçları varmıydı? Teşbihte hata olmaz niyeti ile “ Kişi tanıdığı ve muhatap olduğu bir zatı arayış içerisinde olurmu? Olsa bile bu zat kendisinden üstün ise Onun saltanatı karşısında Onu övmezmi ve saltanat sahibin tek o olduğunu söylemezmi?

Şimdi gelelim Vahdet-i Vücuda , İmam- ı Rabbani bu konuda hatamı etmiş derken aslında şuydu amacım ;

Vahdaniyet, Allah'ın bir olması demektir. Vahdaniyet, Allah Teâlâ'nın kemal sıfatlarının en önemlisidir. Çünkü bu sıfat, Allah Teâlâ'nın zâtında, sıfatlarında, fiillerinde bir olduğunu; saltanat ve icraatında ortaksız bulunduğunu ifade etmektedir.

“Kul huvallâhu ehad”, Allah c.c. Kuranda zaten Vahid olduğunu belirtimişmidir?

El cevap: Elbette Allah Vahdeniyetini yani Tekliğini ,Zatı ve Sıfatları ile bir olduğunu ve Evvel ve Ahir esmaları ilede kendisinin yegane olduğunu bildirmiştir.

Gelelim Vücut sıfatına ; Bu sıfat, Allah Teâlâ'nın vâr olduğunu ifâde eder. Allah Teâlâ'nın varlığı başka bir varlığa bağlı olmayıp, zâtının îcabıdır. Yani vücûdu, zâtıyla kaimdir ve zâtının vâcib bir sıfatıdır. Bu sebeble Hak Teâlâ'ya Vâcibü'l-Vücûd denilmiştir. Bâzı Kelâm âlimleri, Vücûd sıfatına, sıfat-ı nefsiyye adını vermişlerdir. Vücûd'un zıddı olan adem (yok olma) Allah Teâlâ hakkında muhaldir. Allah'ın yok olduğunu iddiâ etmek, kâinatı ve içindeki varlıkları inkâr etmeyi gerektirir. Çünkü her şey'i yaratan ve vâr eden O'dur.

Şimdi hal böyle iken İmam-ı Rabbani nasıl yanlış söylemiş olabilir? Allahın c.c. sıfatlarını söyleyen bir kişi nasıl şirk işlemiş olanilir?Allah c.c. Vahid ve Vücut Sahibi değimlidir?

Burada tıkanılan nokta aslında şudur diye düşünmekteyim acizane , Evvela şu aşamada kısaca anlatmak istiyorum fazla girmeden , Tasavvuf Kuran ve Sünnet ile zahiri yaşarken aynı zamanda Batında da insanın ruhuna Kuran ve Sünnetle hitap ettiği için Zahire bakan ve Zahire hükmeden Şeriat dışı gibi görünen bazı hallerde eleştirilmekte , Hallacı Mansur’un “Enel hakk’ı”, Muhyiddin-i İbn Arabinin “sizin taptıklarınız benim ayaklarımın altındadır’ı” , Ve daha bir çok Tasavvuf alimin naatlarında , dörtlüklerinde bu tip kavramları kullanmaları elbette Zahir boyutta Şer’ en küfür gibi görülmektedir.


Nitekim Hallacı o zaman benim bulunduğum ortamda “Enel Hak” deseydi bende vurun kellesini derdim belki , Ama ne zamanki kişi Nefsi ile mücadele ve müşahede ye başlıyor işte o zaman o eşsiz ummandan yol açılıyor.Hakikatta yolun sonunun nereye vardığını kavrıyor.Nitekim bir hadis te buyrulurki “Efendimiz s.a.v mescitte sahabeye Allah c.c. Evvelde var idi hiçbir şey yok idi ve Allah Ahirde var idi hiçbirşey yok idi derken Hz Ali ra ayağa kalkmış ve “halanda öyle” demiştir.”


Tasavvufun bu manevi ahlakı anlaşılmadığı ve bir çok kişiye bu şirktir, küfürdür dedirten halleri o kişiler tarafından anlaşılmadığından yaşanan bu kargaşalar ne acıdır. Tasavvufi aynalar olup bu hallerini bir şekilde yansıtan İmam-ı Rabbani gibi mücedditler maalesef hep bu tarz çıkışları ile ele alınmış ve ilimleri ne değinilmemiş arka planda kalmıştır. Çünki anlaşılamayan bu halleri onların lehine olmuşta mıhlanmışlardır.


Allah c.c. Kuranda daima nefsin hasetlerinden , nefsin kula yaptırabileceği kötülüklerden ve nefsin hilelerinden bahsetmiştir. Buna karşılık kendisininde bizden tertemiz , tevbe etmiş, arınmış ve Onu tanıyan bir nefse sahip olmamızı istemiştir.Ve yine O Rahmeti biz acizlerin dile getiremeyeceği kadar fazla olan Allah c.c. nefsi nasıl alt edeceğimizi de bize bildirmiştir. İşte nefisle, Allahın c.c. ve Resulünün s.a.v. ve Onlara tabi olanların verdiği metodlar ile mücadele eden Tasavvuf Nefsin terbiyesi için insanları en güzel şekilde yönlendirmeye çalışmıştır ve hala da buna devam etmektedir.


Yoksa Tasavvuf Haşa Şirk batağına sürüklemek ile alakası olmayan bir yoldur, kula benliğini ve nefsini tanıtan , kulu amaca ulaştırmaya çalışan ve kulluğu anlatan ,bunu yaparkende Kuran ve Sünnet çizgisinden çıkmayan bir yol elbetteki ne güzel yoldur.Diğer güzel yollar gibi…


Şimdi sormak lazım önemli olan gidilen yolmudur?Yoksa yolun sonunda varılması gereken yermidir? Hangi yoldan gidersen git amaç Allah c.c. olduktan sonra bunun ehemmiyeti varmı ?


Bu aciz kul acizliği ve cehaleti ile fikirlerini Hakkın ona nasip ettiği kadar aktarmaya çalıştı , Tasavvuf un güzel yanlarını ve anlamsız gibi gelen gerçeklerini umarım Hak Teala bizlere daha çok açarda Onun eşsiz ırmaklarından akan suları sizlerinde bardaklarına doldururuz.Tasavvuf insanı şirk e değil aksine Hakka ulaştıran yegane yollardan birisidir.

Kulu Kuran ve Sünnet ışığında Hakka çağıran tüm gönül dostlarına selam olsun …

Vesselam veddua

ArO*msl*msl*msl*elhmelhmalkış000alkış000alkış000

Esadullah 26 Aralık 2011 16:33

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
[QUOTE=kamer34;149228]

Aslıı hanım kabul etsek de kabul etmeseke de tasavvufun özü bunlar. Eğer bizler bu görüşleri kabul etmiyorsak bu şu anlama gelir. Tasavvufu kökünden red etmiş oluruz.

Yukarıda vermiş olduğum nakiller onların kendi kitaplatında geçiyor. Yani tasavvufun temel felsefesini oluşturuyor.

Bazen Muhsin hocam tasavvufu tarif ederken kurani kavramları işaret ederek anlatıyor. Diyorumki sizin görmek istediğiniz yada arzuladığınız tanım o fakat tasavvufun kurucuları sizin anladığınız manada bu kavramları anlatmamışlardır.

Sonuç olarak temelini islam dışı kaynaklara dayandıran tüm ideolojiler kökünden red (tekfir) edilmek zorundalar. Aksi takdirde tevhid gerçekleşmiş olmaz. Nedeni şu.

"la ilahe illAllah" kelimesi önce reddi sonra kabulu gerektiren bir terimdir. Bu anlam bakara suresi 256 ve nahl suresi 36 da açıkça beyan edilmiştir.

Bu akit cenabbi Allah ile kulları arasında bir antlaşmadır. Önce red sonra iman sonra salih amel gerektiren tevhid dini ancak bu şekilde tamamlanmış olur.

O zaman Enel Hak diye inkar etmek ile ilk adım atılmış sonrasında ise normal bir salih olarak zuhur etmek size görede hak vahdet-i vücut ta bunun ta kendisi değilmidir.La demeden iman etmek olmuyorsa o zaman eleştirileriniz bence abesle iştigal etmiş sevgili kardeşim...

Niyet her zaman insanın yapmış olduğu bozuk ameli telafi etmez niyet ancak salih amel ile bütünleştiği takdirde değer kazanır.

Münafıklar bir yolculuk esnasında müminlerle alay edercesine kendi aralarında konuşuyorlardı ,onlar hakkında ayetler inince hemen Nebi sav) e koşarak vAllahi biz yol yorgunuyduk kendi aramızda şakalaşıyorduk bizim niyetimiz kötü değildi gibi mazaret bildirmeye başladılar.

Bunun üzerine cenabbi Allah onların bu mazaretlerini kabul etmemiş onlara hitaben mealen şöyle buyurmuştur. "Siz Allah ile peygamber ve müminler ile mi dalga geçiyordunuz hayır hayır özür beyan etmeyini siz imandan sonra küfre saptınız" buyurarak onların ne niyetlerini kabbul etmiş nede özürlerini kabul etmiştir.

Bu ayetin tefsirinde ibn-i teymiyye Allah ondan razı olsun şöyle der.

Eğer bu münafıklarda iman olmuş olsa idi onlar bu kötü emeli işlemzlerdi.

Bu olaydan çıkarılacak dersler.

1) Dinin temelini oluşturan meselelerde bilmemek mazeret değildir.
2) Kişi iyi niyetlede olsa küfür şirk türü ameller işlediğinde dinden çıkar

İbni Teymiyye bunu münafıklara hitaben demiş bu ayetten Tasavvuf u da münafıklıklamı anacağız acaba? Ki Teymiyye yi anlayamanlar bugün kendi ideolejilerini oluşturmuş ve bunuda Teymiyye ye yıkmaktalar.

aslıı 26 Aralık 2011 16:43

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
ArO*

kamer34 26 Aralık 2011 23:50

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
Selamun Alyekum


Esadullah adlı üyemiz sarf ettiğiniz cümlelere baktım her birine ayrı ayrı reddiye yazmak gerektiğini gördüm. Bu kadar islama aykırı ve panteizmin başka bir versiyorununu kalkıp islami motiflere bürümekte açıksası ustasınız.

Bak güzel insan yüce Allah’ın tekliği yani (Bir) olması ihlas suresindede geçtiği gibi eşi ve bnezeri olmayışındandır. O’nun tekliği zatı sıfatları filleri ile olan tekliktir. İslam literetüründe bu şöyle tarif edilir.

Kişi Allahı birlerken
Uluhiyet
Rububiyet
Ubudiyet tevhidleri olarak gerçekleştirir.

İbn-i arabiye ilah yada rab nerdedir diye sorulmadı ibn-i arabiye Allah nerededir diye sorulduğunda onun cevabı sizin taptığınız benim ayaklarımın altındadır diye cevap verdi. Bu cevap karşılığında suriyeli bir bedevi ibn-i arabinin kafasını taşla ezerek öldürmüştür.

Allah kavramı tüm dinlerde takriben aynı manada kast edilmiştir. Şirkin her türlüsü pisliktir. Din anlayışını şirkin temeli üzere oturtanlar kuranın tabiriyle necistirler. Hallacı mansur ve benzerleri her nedense hep ayetlerin müteşabbih ayetlerinin arkasına sığınırak kendi iğrenç fikirlerine dayanak aramışlardır.

Bunu ibn-i arabide rabbainede mahmut usta osmanoğluda menzilde kıbrıslıda kısacası tasavvuf kisvesine bürünen herkes yapmıştır. Kuranın açık ve net hükümlerini görmemzlikte gelip batını yönlerinden kendi kafalarına göre dinlerine dayanak arayanları bakın cenabbi hak kuranda nasıl yerden yere vuruyor.


هُوَ الَّذِيَ أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ في قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاء الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاء تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الألْبَابِ


Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlih(te’vîlihi), ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).



“Sana Kitabı indiren O'dur. O'ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir hastalık olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: 'Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır' derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez”


Ali-i imran/7


Tasavvufun bu manevi ahlakı anlaşılmadığı ve bir çok kişiye bu şirktir, küfürdür dedirten halleri o kişiler tarafından anlaşılmadığından yaşanan bu kargaşalar ne acıdır. Tasavvufi aynalar olup bu hallerini bir şekilde yansıtan İmam-ı Rabbani gibi mücedditler maalesef hep bu tarz çıkışları ile ele alınmış ve ilimleri ne değinilmemiş arka planda kalmıştır. Çünki anlaşılamayan bu halleri onların lehine olmuşta mıhlanmışlardır.

Esadullah adlı üyeden Alıntı



Sayın Esadullah bey yada bayan bilemiyorum şimdi bu ayetin üzerine bu yorum yapılırmı bunu izah edermisiniz?


Dedim ya hangi cümlenize cevap vereyim. Daha evvelde açıkladım bir düşünce temelde islama aykırlık arz ediyorsa onun teferuatlarını mülaza etmek abesi iştigaldir.



Hz. Ömer yada hz. Ebubekirden biri olmalı Allahu alem şöyle demişti. Şimdiye kadar peygamber aramızda yaşıyordu insanlar kalplerindeki ilede biliniyordu ama şimdi peygamber aramızda yok biz artık zahire hüküm verir ona göre insanlarla ve milletlerle hukukumuzu kurarız. İşte bu söz kurana uygun ve tüm müslümanları bağlayıcıdır,anlam olarak.



Birkaç cümlede henüz bu dünyada iken cenneti müritler kendi mürşitlerine mürşitlerde kendi müritlerine nasıl ve neye dayanarak parsellediklerine değinmek istiyorum. Peygamber (sav) kızım fatıma ben peygamberin kızıyım diyerek sakın seni gevşeme tutmasın,bana bile ahirette ne olacaını bilmiyorum diyen bir peygamber dururken,bazı insanlara ne oluyor ki ellerinde hiçbir delil yokken kendi gavslarını cennetin üst mertebelerine yerleştiriler onu anlamak mümkün değildir.



Tasavvuf dininin bir kitabında aynen şu cümleleri okumuştum fakat nerde okuduğumu bulamadım kaynağını şuanda hatırlamıyorum. Şöyle diyordu rabbabinin mektubatı dinde hüccettir.



Şimdi bu mantığın üstüne söz söylenirmi?


Bu mantık islamdır denilebilinirmi?


Bu nasıl bir analyış böyle?


Bizler bu kadarmı cahilmiyiz?


Haşa rabbanin yazdıkları vahiymidir ki dinde hüccet olsun?



Artık aklımızı birilerinin cebinden çıkarıp Allah’ın ipine yani kuran ve uygulamalı sünnete sımsıkı sarılmanın zamanı gelmedimi?



Ahirete kimin cennete kimin cehenneme gideceğine bu dünada karar verenler kesinlikle sapıklık içerisindedirler. Biz müslümanlar ancak şunu söyleyebilirz müslümanlar cennete kafirler cehenneme gideceklerdir.



Ben imam Ahmed bin hanbeli yada imam Şafi-i yi müslüman olarak bilirim ama onların ahirettede yüksek tahtlar üzerine kurulu mekanlarının olduğunu bilmem, bu gaybi bir bilgidir.



Bazı arakadaşlarımız Allah’ın dostları deyip duruyorlar eve müminler ister ister bedevi olsunlar ister alim olsunlar Allah’ın dostlarıdırlar bunda şüphe eden kafir olur. Kafirlerde kafirlerin dostlarıdırlar bundada şüphe eden kafir olur.



Siz dünyanın neresinde olursanız olun benden yardım isteyin ben maneviyatımla yardımınıza koşarım diyen bir zihniyet, kesinlikle Allah’a iftira atmış ve kendisinin ilahlaştırmıştır ve yalancının biridir.Tasavvuf mürşitlerinin hepsi kendilerini peygamberle manevi alemde irtibat halinde olduklarını başka insanlarda olmayan bir takın ker-amet-lerinın kendilerine verildiğini iddia ederler.



Onları bu iddialarını ispata davet ediyorum. Kendi ölümlerine kendi hastalıklarına bile bir çare bulamayan bu zavallı aciz insanlar nasıl oluyorda uçup kaçıp birilerine yardım edebiliyorlar bunu izah etsinler.



Evet ibn-i Teymiyye o ayeti münafıklar için olduğunu söylemiştir. O ayeti vermemdeki gayem şuydu eğer bir insanda zerreyi (mıskal) kadar iman olsaydı muhkem ayetleri bırakıp müteşabbih ayetlerin peşine takılmazdı.



Not: Bir insanın yada zümrenin münafık sayılabilmesi için zahiren müslüman gibi gözükmesi lazımdır. Zahiren şirke küfre batmış bir zümrenin münafık statüsünde değerlendirelemeyeceğini elhemdüllillah bilirim.



Allah’a emanet olunuz

Esadullah 27 Aralık 2011 12:38

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
Bismillahirrahmanirrahim

Bu aciz ve edna kul usta olsaydı burada işi olmazdı sevgili kardeşim, belki bu etki Tasavvufun o güzel nurlu Ummanlarından bir damlada olsa dilimize değişindendir.

Evvela Panteizm gibi kendisine çıkış bulamayan ve bir zamanlar Hristiyan kesmin düştüğü hataya düşerek anlayamadıkları olayı kendilerine göre yorumlayan ve bunu Şirke çeviren Felsefi görüşe İslamı dayandırmanız bizi üzmüştür.

Panteizmin ne olduğunu fazla açıklamayacağım zaten aradaki dağlar kadar fark ortadadır.Allahın c.c. tekliğini ve Mevcut olan her şeyin Onun eseri olmasını ve O nun gerçek var olan diğer her şeyin geçici ve O nun elinde olduğunu haykırmak ayrıdır.Allahı c.c. yarattığı her şeyin bir parçası görmek apayrı bir şeydir.Allahı c.c. yarattıkları ile bir görmek işte bunun adına Panteizm derler. Bu kadar açıklama zaten aradaki farkı göstermektedir.

Vahid ve Vücut kavramları İslam literatüründe Allahın Zati sıfatları içerisinde daha evvel size bildirdiğim şekildedir kardeşim , sizin bildirdiğiniz şekil Allah c.c. diğer güzel ve Nadide sıfatlarıdır.Bu konuyuda acizane Mevlam bize zaten öğretmiştir.Hem konumuz Vahdet-i Vücut olduğundan bu iki sıfatı ele aldık , İhlas Suresinde Vahid geçmez derseniz zaten orada Allah c.c. Ehad olark kullanmıştır ama kökeni Vahid dir.

Hem olaya uluhiyet, rububiyet ve ububiyet noktasında baksak maksat bu dizaynı görerek Allahı c.c. tek bilmektir. Öyle ise Allahın c.c. tekliğine İlmel Yakin ve daha sonra da Allahın c.c. kulun bu çabası sonrasında Aynel Yakin kendisini tanıtması ve kul bu Aynel Yakin halde Onun büyüklüğü karşısında kendi dahil başka bir şey görebilirmi? Yada bu Aşk ve Muhabbetten dolayı heryerde Onu görmesi ne kadar ters olabilir.?

Bugün sıradan bir insana bile aşık olan bir kişi bu aşk yüzünden gözü sadece Aşıkını görüpte baktığı heryerde onu gördüğünü dile getirmiş ise bence Allahı c.c. bu derece Aşk ile muhatap alan bir kişininde sarfettiği sözler Aşıka yakışır sözler değilmidir?

İbn-i Arabi ks nin bu konudaki hayatı herkesçe blinmektedir.Sarf ettiği söz o zaman ki kişilere ne kadarda şirk olarak gelseki bu sözü neden sarf ettiği Sin Şin e girince ortaya çıkmıştır.

Ne kadar acıdırki Allahın c.c. nerde olduğunu bilemeyen bir insana verilen bu cevap daha Allahı c.c. tanıyamayan gine o insan tarafından kendi küçük aklınca bu şekilde bir muameleye uğramıştır.İnsanların yaşantıları ve hal ve hareketleri zaten kendilerinin neye inandığını göstermektedir.

Şimdi sormak lazım “O nefislerini İlah edenleri gördünmü” Ayeti sırrınca bugün nefsini İlah edinen kişileri ne yapacağız ? Bugün Rızgını patronundan , Şifayı Doktordan bekleyen Patronu izin vermedi diye namazını terk eden, namazdan feragat eden , hastalandığı zaman beni falanca Doktor iyi etti o olmasaydı ölecektim diyen ve Maddeye sıkı sıkı sarılmış işi gücü para pul olan ve kurtuluşu şans oyunlarında arayan ve zamanın Lat, Uzza ve Menatlarını oluşturan kişiler kalkıp Allah c.c. nerdedir? diye sualde bulunsa ve bizde bu hallerine istinaden bunların vesile gerçek verenin Allah c.c. olduğunu bilerek desekki….!Sizin taptıklarınız bizim ayaklarımızın altındadır. abesmi olur? Ki hoş böyle bir cevap sizin bu şekilde naklettiğiniz bir soruyada verilmez zaten olay o şekilde de olmamıştır.

Anlatmaya çalıştığım gibi Tasavvuf karşıtı akımlar ve bunun esareti altına girmiş kişiler her ne kadar savunma mekanizmalarını çelıştırmak isteselerde bunu başaramışlardır. Zamanlarında bidat olan görüşlere reddiyeler hazırlamış ve bir çok oluşumu daha o zaman bastırmışlardır. İsimlerini zikrettiğiniz kişilerin hayatlarını güvensizlik olmasın diye resmi kaynaklardan okumanızı isterim ha eğer zaten sizde Ehli Sünnet inancı var ise bu şahıslara yaklaşımınız en baştan böyle olmamalıydı.

İbni Arabinin kitaplarını bir inceleyin giriş sayfasında ne demiştir? Eserlerinin herkes tarafından anlaşılamayacağını , Ehli olmayanların okumamasını şayet okurlarsa Şirke gidebileceklerini açık ve seçik beyan eden bir şahıs benim nazarımda eli öpülesicedir.

Verdiğiniz hadisler elbette mevcuttur yalnız unutmayın Efendimizin s.a.v sadece 10-20 yada 100 ler hadisi değil onbinler hadisi mevcuttur.Zaten bu sebebten dolayı Hadis , usul olarak bir ilim olmuştur. Eğer konuları onun tam tersi olan bir iki hadisle değerlendirecek ve bu hadislerden başka kaynak hadisleri görmeyeceksek konunun vukufiyetini anlayamayız kardeşim …

Şeriat zahire bakar. Bunun aksini hiçbir Tasavvuf aliminin yada Mürşidin dediğini idda edemezsiniz ama Tasavvufta yaşanan haller kişileri bağlar.Tasavvuf daha evvelde bildirdiğim gibi Kuran ve Sünnet ışığında Muhammedi s.a.v Ahlakı öğreten bir yoldur.Tasavvufta Batıni ilimlerede ağırlık verildiğinden ve manevi haller zuhur ettiğinden bazen bu şekilde haller görülmektedir. İşte bu Alimlerin halleride böyledir.Ama siz İmamı Rabbani , İbni Arabi ve saydığınız ve aklınıza gelen hiç Tasavvuf erbabından Şerita ve Sünnete aykırı bir uygulama zahiren göremezsiniz …

O zaman da derizki batını ve hal ile söylediği sözler kendisini bağlar zaten bunun ile kimse de amel edemez İmanda edemez, Bu kişiyi ilgilendiren bir durumdur yani kul ile Allah c.c. arasında….

Şimdi son olarak gelelim verdiğiniz ayete kardeşim ;

Sana bu muazzam kitabı indiren O'dur. O'nun bir kısmı anlamları kesin olup kitabın temelini oluşturan ayetlerdir. Diğer bir takımları da anlamları benzeşik olanlardır. Ama kalplerinde bir yamukluk bulunanlar fitne aramak ve keyiflerince yorumlamak için sadece anlamı benzeşiklerin ardına düşerler. Halbuki, onun gerçek yorumunu ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar da: «İnandık, hepsi Rabbimizdendir.» derler. Bunları özü temiz olanlardan başkası düşünemez.

Şimdi işaretle verdiğiniz kısımda ve bu kısma uyan niceleri olduğunu söylememek Allaha c.c. isyandır.Bu konuda Efendimizinde s.a.v bir çok hadisi vardır.Lakin dediğimiz gibi aynı zamanda gerçek ilim sahiplerinin övüldüğü hatta Kuranın onlardan sorulması gerektiği hadisleride mevcuttur.Bu hitap islama fitne düşürenlere ve düşürecek olanlaradır.Ki öyle olmasaydı verdiğiniz ayette gecen “. İlimde derinleşmiş olanlar da: «İnandık, hepsi Rabbimizdendir.» derler. Bunları özü temiz olanlardan başkası düşünemez.” Hitabı gecersiz olurdu zira Allah c.c. bu konuda açıkça beyanda bulunmuşturki işte onlardan bazıları ;

Enam Suresi

38 - Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır, sonra hepsi Rablerinin huzurunda toplanırlar.

59 - Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları O'ndan başkası bilmez, karada ve denizde olanları O bilir ve bir yaprak düşmez ki, onu O bilmesin; ne toprağın karanlıklarında bir tane, ne de kuru ve yaş hiçbir şey yoktur ki, o herşeyi açıklayan Kitap'ta bulunmasın.

Demekki Ayette “ ve er Rasuhüne” diye bahsedilen derin ilim sahipleri Allahın c.c. kendilerine nasip ettiği kadarı ile hiçbir şeyin eksik olmadığı bu Kitapdan faydalanır ve faydalandırırlar.

Şimdi dersenizki bu şekilde kişiler varsa da bunlar İmamı Rabbniler, İbn Arabiler, Gazaliler yada diğer Tasavvuf Alimleri olamaz,

Bizde derizki…. Sevgili kardeşim Alemlerin yegane ve tek sahibi , Adl olan ve Hesap günü zerreden küreye her şeyin hakkını vercek ve hatta boynuz yüzünden hayvanatın hakkını dahi verecek Kadir ve Alim olan Allah c.c. O gün bizlere gerçek Rasihlerin kimler olduğunu gösterecektir.O Merhamet i anlatamayacağımız kadar fazlası ile çok olan ve hatta çokluktan çok olan Azimüşşan dan dileğimiz ve yalvarışımız o dehşetli gün gelmeden bizlere gerçek Rasih olanları tanıtması ve herkesin İmamları ile çağrılacağı o gün Allahın c.c. kendi övdüğü İmamlar ile huzuruna çıkmamızı nasip eylesin….amin

Vesselam veddua velmahabbe kardeşim

Not: Bu konuda defalarca yapılan münazaralar sebebi ile fazla detaya girmeden aktarmaya çalıştık inşallah…

Yitiksevda 27 Aralık 2011 13:36

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
Esadullah size gereken cevapları inşallah tüm delilleri ile verecem bu işe karışmayacaktım ama şu an gerekli artık o fotoğrafınızdaki Abdulbaki beyin Doğu ve güneydoğuda ne tür faaliyetler ile insanları sömürdüğünü Malazgirtten canlı tanık olarak yazacam Onun kutsal çöreklerini taşlarını Rabıta şirkini vs vs sabredin...

Esadullah 27 Aralık 2011 13:54

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
Alıntı:

Yitiksevda Üyemizden Alıntı (Mesaj 149322)
Esadullah size gereken cevapları inşallah tüm delilleri ile verecem bu işe karışmayacaktım ama şu an gerekli artık o fotoğrafınızdaki Abdulbaki beyin Doğu ve güneydoğuda ne tür faaliyetler ile insanları sömürdüğünü Malazgirtten canlı tanık olarak yazacam Onun kutsal çöreklerini taşlarını Rabıta şirkini vs vs sabredin...

Evvela kardeşim Avatarımdaki resim Seyyid Abdulbaki hz lerine ks ait değil ama Aynı kan bundan dolayı sorun yok inşaallah , biz sunulan delillere kucak açarız kardeşim buyurun sunun inşaallah Allah bizleri Hakkı en güzel şekilde savunanlardan eylesin ümidi ile ...

vesselam

Yitiksevda 27 Aralık 2011 14:18

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
Resimde yanılgıya düşmüş olabilirim ama Menzil grubundan olduğunu biliyorum...Size son çıkan kitapları hakkında bir sorum olacak Peygamberden ve Velilerden şefaat dilemek o kitaba göre Şyehten istemek aynı şekilde Allah'tan dilemek yazıyordu Kitabın son sayfasında kapakta Şefaat ya resulullah kitabında bunu izah edermisiniz Nasıl direk Allahtan dilemek oluyor bunlar allahın yeryüzü vekillerimi yada ortaklarımı ?

Yitiksevda 27 Aralık 2011 14:39

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
tamam herkes haklı bilgili ve en iyisini bilir özür dilerim artık tüm tartışmalardan çekiliyorum bu tür işler ile uğraşamam hayatta uğraşacağım hakikatlere zaman ayırmak zorundayım yoruldum sanal alimlerden...

Esadullah 27 Aralık 2011 14:44

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
Alıntı:

Yitiksevda Üyemizden Alıntı (Mesaj 149335)
Resimde yanılgıya düşmüş olabilirim ama Menzil grubundan olduğunu biliyorum...Size son çıkan kitapları hakkında bir sorum olacak Peygamberden ve Velilerden şefaat dilemek o kitaba göre Şyehten istemek aynı şekilde Allah'tan dilemek yazıyordu Kitabın son sayfasında kapakta Şefaat ya resulullah kitabında bunu izah edermisiniz Nasıl direk Allahtan dilemek oluyor bunlar allahın yeryüzü vekillerimi yada ortaklarımı ?

Sevgili kardeşim sağdaki Seyyit Muhammed Raşit ksa dir.Kendisi dünyasını değiştirmiş olup ki Allah c.c. ondan defalarca kez Razı olsun , Menzilin yeşillenmesini sağlayan Sadatların başında gelir ve Seyyid Abdulbaki hz ks lerinin kardeşidir.Sağdaki ise Seyyid Favzettin hz ks leri olup Seyyit Muhammet Raşid hz ks lerinin evlatlarıdır.Maşallah der ve İslama verdikleri güzel hizmetlerinden dolayı dua ederiz...

Delil derken kaynak göstereceksiniz sanmştım ben karşımda olmayan bir kelam için nasıl yorum yaparım kardeşim inşaallah yazıyı kaynağı ile buraya ekleyin bu aciz size dönecektir.Allahın c.c. izni ve Efendimizin s.a.v. ve Sadatların himmeti ile ...vesselam

bu arada işim nedeni ile hemen cevap yazamassam hakkınızı helal edin kardeşim

Esadullah 27 Aralık 2011 14:47

Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
 
Alıntı:

Yitiksevda Üyemizden Alıntı (Mesaj 149339)
tamam herkes haklı bilgili ve en iyisini bilir özür dilerim artık tüm tartışmalardan çekiliyorum bu tür işler ile uğraşamam hayatta uğraşacağım hakikatlere zaman ayırmak zorundayım yoruldum sanal alimlerden...

Maşaallah ne güzel bir yaklaşım Allah Teala size hakikatları tatırsın umarım, İnşaallah Hakikatları sarf etmek adına yılmadan yolunuza devam edersiniz ve Hakikatı yakalarsınız...vesselam


SAAT: 17:13

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306