Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM GENEL.::. > Edebiyat > Makale ve Köşe Yazıları

Konu Kimliği: Konu Sahibi CaferTayar,Açılış Tarihi:  19 Ekim 2007 (12:04), Konuya Son Cevap : 19 Ekim 2007 (12:04). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 19 Ekim 2007, 12:04   Mesaj No:1
Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:CaferTayar isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 89
Üyelik T.: 21 Ağustos 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 555
Konular: 227
Beğenildi:15
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Sanılan dünya.ve aldanan insanlık

Sanılan dünya.ve aldanan insanlık

Teknoloji dünyasının en büyük buluşlarından sayılan, var olduğu sanılan siber alem.
Nimetlerinden istifade edildiği kadar illetlerinden de zarar görülen, büyüğünden küçüğüne,
kadınından erkeğine geniş bir kullanım kitlesi ile artık, kontrolden çıkmış büyük bir tehdit olma yolunda karşımıza çıkmış bulunmaktadır.

Milletleri ve hatta kıtaları birbirine bağlayan internet dünyası, doğru kullanıldığı takdirde
bilgiye ulaşmanın en kısa yolu olmasından daha ziyade, insani ve sosyal değerlerin köreltildiği,
yalan, zina ve suça teşvik gibi unsurlarında olabildiğince körüklendiği
büyük bir teknolojik silah olarak tehdit unsuru olmaya devam ediyor.

Bilgiye ulaşmada ki en kolay yol alarak tarif edilen sanal dünya,
aslında bir anlamda da bilginin kirletildiği, değiştirildiği, tahrif edildiği,
her ağzı olanın konuştuğu ve her fikri gelenin yazdığı bir çöplükten başka bir şey değildir.
Elbette, bilginin doğru yazılması ve kullanıma açılması noktasında ki bazı çalışmalar tebrike şayandır.
Fakat, bu durum devede kulak mesabesindedir.
Din adına konuşulan ve yazılan yalan yanlış tahrifler ve hatta fetvaların,
İslam dinine karşı alenen mücadele eden misyonerlerin çalışmalarından daha fazla zarar verdiği malumdur.
Diyanetsiz ve liyakatsiz ehil olmayan zındıkların ortaya çıkardıkları fetva merkezi olan ‘Alo-Fetva’ lardan sonra
şimdilerde ‘e-Fetva’ dönemi sanal alem eliyle İslam toplumuna vurulan büyük darbelerden sadece bir tanesidir.
Araştırma, okuma ve düşünmenin artık ortadan kalktığı, ilmin ehil kişilerin değil ‘fikri gelen’ herkesin elinde olduğu
ve yine ilmin sadırlarda değil, artık sadece satırlarda olduğu gerçeği,
Rasulullah (s.a.v)’in hadislerinde ifade edilen ilmin ve bereketinin kalktığının en büyük delilidir.

Sanal dünyadaki yeşil flört

İnsanoğlunun bilinçsizce, şuursuzca güya hizmetine sunulduğu batı patentli sanal dünya,
Batı insanının onur ve haysiyetini ayaklar altına almayı başardığı gibi bu büyük tahribatı
şimdide zina, fuhuş, içki ve kadın figürlerini kullanarak,
İslam ülkelerinde batı tipi bir insan planlıyor olması hiç kuşkusuz haçlı emperyalizmin bir başka tezahürüdür.
Kısa zaman öncesine kadar bir türlü ‘İslamlaştıramadığımız’, kontrol altına alamadığımız bu ‘gavur icadına’ karşı
bir an önce alternatif sistemler kurulmalı ve insan, teknolojiye kölelikten kurtarılmalıdır.

İnternet ortamında chat odalarına girip yabancı kişilerle sohbet etme ile ilgili yaşanan sorunların gün geçtikçe artıyor olması
şüphesiz ki toplumsal bir kaosu beraberinde getiriyor.
Kişilerin en yakınları dururken sanal ortamda hiç tanımadığı,
hemcinsi ile yada karşıt cinsten birisi ile konuşmanın duygu ve düşünceleri paylaşmanın mantığı nedir sizce,
hiç düşündünüz mü? Büyük olasılıkla yalnızlık duygusu, ilgisizlik, kale alınmamak,
kişinin şahsına, duygu ve düşüncelerine değer verilmemesi tetikleyici en büyük nedenlerdendir...
Bütün bu olumsuzluklarla beraber İslami bir kişiliğe sahip olmayan insanların
bir anlamda kendilerini ifade edebilecekleri en iyi mekanlar olarak sanal alemde kendisi gibi düşünen,
davranan, yaşayan insanlar bulmak telaşına düşerler.
Bu nokta ise şüphesiz bir bataklık misali, çırpındıkça hayallerin, umutların, arzu ve heveslerin battığı dünyadır...

Ekranın gerisinde rumuzların ardına saklanan, bilmeyip de bildiğini, sevmeyip de sevdiğini iddia eden,
doğru ile yanlış, hayal ile gerçek arasındaki sanal dünya...
Nice umutların karardığı, nice hayallerin kırıldığı ve nice heveslerin
yalan aldatmaca ve ikiyüzlülük üzere bina edildiği hayal alemi...

Bütün ahlak ve kültürel değerlerin alt üst olduğu, kimliklerin ve kişiliklerin maskelendiği,
duygu ve düşüncelerin yalan üzere şekillendirildiği bir alem...
Kadın ve erkek arasında ki bütün engellerin ortadan kalktığı internet ortamında,
sıkılganlıklar ve utangaçlıklar edep ve haya olarak tabir edilen bütün duygular
bir anda ortadan kalkmakta, iki cins arasında adi bir konuşma başlamakta ve hatta en mahrem konulardan,
cinsellik ve şehvet kokan konulara kadar bir çok konu büyük bir rahatlıkla ortaya konulmaktadır.
Toplumun her kesimini içine alan bu alem en çokta sözüm ona İslami hassasiyetlere sahip
olduğunu iddia eden kadın ve erkeklerin işine gelmiştir.

Açık alanda erkek arkadaşı ile utana sıkıla gezen, başörtülü değil, ama baş örtülü sevgililer(!)
sanal alemde artık rahatça istedikleri konularda yeşil flört yapabilirler.
Bekarlar arsındaki bu flörtleşme durumu maalesef evli erkek ve kadınlar arsında dahi yaşanabiliyor.
Bu konuda yapılan araştırmalara göre ülkemizde sanal aldatma ve sanal seksin en yaygın aldatma biçimi haline gelmesi
büyük bir toplumsal çöküntüyü işaret etmektedir.
Bununla beraber bu olay asla bir sadakatsizlik ve edepsizlik olarak da addedilmemektedir.
Hatta hayatlarına renk katmak için cinsel tatmini sanal dünyada arayanlar bile,
fiziksel bir temas söz konusu olmadığı için, yaşananların aldatma yada sadakatsizlik olmadığını dahi düşünüyor.
Ne garip değil mi?..

Kadın ve erkek arasında yasak ama duygusal bir ilişki olarak tabir edilen flört,
batı toplumunda ilk önceleri gençlerin duygusal açıdan olgunlaşmalarını,
konuşma ve sosyal iletişim kurma kompleksinden kurtulmalarını,
hatta evlilik öncesi bilinçli birliktelik sağlayacak tecrübe ve eğitim biçimi olarak kabul görmüştür.
Fakat kontrolden, bilinçten uzak olarak kullanılan bu duygusal metot,
haram ve helal sınırını zaten tanımayan batı toplumunda yerini artık fiziki ilişkiye, yani cinselliğe bırakmıştır.

İslami hassasiyete sahip kişiler arasında bile evlilik dışı yürütülen bu tür şeytani dürtülerin sonu
hep aldatmaca ve hayal kırıklığı olarak tezahür etmiştir.
Zaten kadın ve erkek arasında serbestçe kurulan bu tür yasak ilişkilerin başka bir sonuca varması beklenemez.
Karşıt cinsler arasında mahrem duvarların yıkılması durumunda duygusal ilişkilerin,
karşı konulmaz bir cinsel isteğe dönüşmesi kaçınılmazdır.
Bu nedenle sanal aşk yada yeşil flört ilişkileri, düşünülen pembe hayallerin tam tersine
umutsuzluk, utanç, nefret ve düşmanlıkla sonuçlanır.
Pembe panjurlu ev hikayelerinin yerini ailesinden kopan, namus ve şerefi ile oynanmış,
ruhsal bunalımlar geçiren, kandırılan kötü yollara düşürülen genç kızlar ile çocuk yaşta ortaya çıkan gebelikler,
gayri meşru çocuklar ve hatta sonunda intihar vakaları alır.

İşte bu tür tehlikeler ile karşı karşıya olan, her an bir yakınımızı yada en sevdiğimiz kişileri kurban vermek istemeyen bizler,
hayal aleminden uzak kalmak, gerçeklerle ve gerçek kişilerle yüzleşmekten asla korkmamak gerektiğini anlatmalıyız.
Bu ve bunun gibi sorunlar batı dünyasından sonra, İslam toplumunu da tehdit eden sayısız sorunlardan birkaçıdır.
İşte zannedilen, varolduğu düşünülen, her şeyin hayal olduğu sanılan sanal aleminde ortaya çıkan sonuçlar bu kadar feci,
bu kadar üzücü ve yaşananlar kadar gerçektir...

Sanal dünyada sömürülen kadın ve zina

Bir reklam malzemesi olarak kadın, hep cinsel cazibesi ile istismar edilmiştir.
Adına kadın-erkek eşitliği denilen sinsi oyunlarla kadın,
kadınlığından çıkarılmış ve üzerinden para kazanılan bir meta haline getirilmiştir.
Yazılı ve görsel alemde kullanılan çıplak kadın figürleri ile insanlar, fuhuş ve zinaya davet edilmekte,
işin daha garip olan yönü ise bütün bu fiiller çok basit sıradan bir iş olarak görülmekte,
hele hele ahlaksızlık, fuhuş ve zinadan ise hiç sayılmamaktadır.

İslam dini, toplum içinde yayılan müstehcen hikaye ve romanları, tiyatro ve sinema filmlerini,
çıplak resimleri, kadınların açık saçık poz vermelerini,
karşıt cinslerle ve hemcinslerle diledikleri şekilde eğlenmelerini ve bu tür ahlaksızlıkların hepsini
zina ve fuhuş olarak tanımladığı gibi kesin ve açık hükümlerle hem fiilleri, hemde fiillere sevk eden yolları yasaklamıştır.

Çünkü İslam, sadece ortaya çıkan meseleleri hüküm ve cezaya bağlayan değil,
aynı zamanda getirdiği kurallarla öncelikle sorunların ortaya çıkmasını önleyen bir dindir.
Toplumu tehlikeye atan en büyük sosyal tehlikelerden biriside zina ve fuhuşa teşviktir.
Bu sebeple Allah Teala, insana verilen değerden dolayı O’nun, can, nesil, mal, akıl ve dinini emniyet altına almış
ve bu değerlere karşı yapılan bütün saldırıları da engellemiştir.

İslam, toplumun çürümesine neden olan başlıca amillerden birisi kadın-erkek arasında ki gayri meşru cinsel ilişkiyi yasaklamış,
caydırıcı cezai müeyyideler getirmiştir. Bu önleyici tedbirlerin başında ise en önemlisi kadın-erkeğin yalnız kalmamasıdır.
Çünkü unutulmamalıdır ki böyle bir durumda üçüncü kişi mutlaka şeytan olacaktır.
Sanal dünyada üçüncüsü şeytan olan kadın-erkek arasında geçen geyik muhabbeti,
yada yalnız bir ortamda birazcık ısınma giriş konuşmalarından sonra konuşmanın
nerelere kadar vardığı hadiste ifade edilen gerçektir...

Artık yaşadığımız dünyada ırz,namus, haya anlayışı o kadar deforme edilmiştir ki,
insanlar konuşulan şehvetli konuları, giyilen absürt elbiseleri,
hiç ayıp ve yüz kızartan bir olay olarak görmediği gibi aksine modern ve çağdaş yaşam tarzı standartları olarak
cahiller tarafından kabul edilmiştir. Rasulullah (s.a.s)’in ‘haya imandandır’ hadisi hatırlandığında
bu insanların imanlarının nerede olduğunu büyük tartışma başlatsa bile,
onlara söyleseniz kendilerini şöyle savunduklarına şahit olursunuz; ‘benim kalbim temiz, sen içime bak benim.’
Sanal alemde güya fiziki bir temas olmadığından artık zina ve fuhuştan dahi sayılmadığı bir dönemde yaşıyoruz.
Tabi minareyi çalan kılıfını da uyduruyor.

Tüm bu safsatalara karşı uyanık olmalıdır.
Unutmayın ki bu tür ahlaksızlıklara karşı sessizliğin ardından,
Lut (a.s.)’ın kavmini helak eden felaketler bize de ulaşacaktır...

Dinimizde insanı kötülüklere iten zaaflar ve alışkanlıklarkonusunda yasaklayıcı hükümler bulunmaktadır.
Bu hükümlere uyabilenler âhiretlerini kurtardıkları gibi, dünyalarını da kurtarıyor;
gittikçe yaygınlaşan olumsuz alışkanlıklardan kendilerini ve çocuklarını da muhafaza ediyorlar.

Cenab-ı Hak'kın ikazına kulak verelim:

"Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur." (1)

Cenab-ı Hak "Zinaya yaklaşmayın!.." diyor. “Zina yapmayın!” demiyor, “Yaklaşmayın!” diyor.
Onun için İslam alimleri zinaya vesile olabilecek, davetçilik mânâsına gelebilecek,
tahrik ve teşvikçi görüntüleri yasaklayan din, müstehcene bakılmasını da caiz görmüyorlar.
Çünkü asıl mesele yaklaşmamaktadır. Yaklaşmazsanız kurtulmanız kolay olur.
Yaklaştıktan sonraki gelişmelere dayanmanız zorlaşır, ateşe yaklaşanın içine düşmesi gibi bir sonuç çıkabilir.

Cenab-ı Hak bakma konusunda diğer bir ikazında şöyle buyuruyor:

"Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar....
Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, "(2)
Sofiyeden Şiblî (k.s.)'ye:

"Ne demektir? diye sormuşlar, demiş ki:
"Baş gözlerini haramlardan, kalp gözlerini Allah'tan gayri şeylerden çeksinler." (3)
Gözler müstehcene nazar etmekten sakınılmalı ki hayaller tertemiz olsun,
zihinler kirlenmekten korunsun. Sadece kafa gözlerini kapamakla, sakınmakla kalınmamalı,
haramlar hayallere dahi alınmamalı, hayaller bile korunmalı diyor büyükler.

Bu konudaki görüşler,

Ahmed Şahin:
Gözle bakış konusunda neden bu kadar israrlı ikaz ediliyor insanlar? Çünkü bütün günahlar, ahlâkî bozulmalar müstehcene bakışla başlar, bakışın israrıyla gelisir, sonra fiilî günaha dönüşür. Üstelik gözler baktıklarının resimlerini de çeker, hayal arşivinde depo eder. Nereye gitse, nerede olsa artık çektiği bu resimler, hayal âleminde gözlerinin önündedir. Öğrenciyse dersine çalışamaz, isçiyse mesleğine tam yönelemez, fikir adamıysa zihnini toparlayamaz, derken her konuda gerileme ve düşüş söz konusu hale gelir. Bu duruma düşmemek için din, müstehcene karşı yasaklar koyar, mensuplarını böylesine gerilemelere düşmekten kurtarır. (4)

Ali Rıza Demircan:

... cinsel tahrik amacı olsun veya olmasın İslam'a göre çıplaklığın sınırları içine girecek resim ve film çektirmek ve çekmek haramdır. Bu resim ve filmlere bakmak ve ve bunları pazarlamak da haramdır.
Haramdır, çünkü doğrudan çıplaklıkla resim ve film aracılığıyla çıplaklık temelde aynı gayr-ı meşrû amaca yöneliktir. Fark yalnızca tesir bakımındandır. Bizat çıplaklık, bilvasıta çıplaklıktan şüphesiz daha tesirlidir. Ancak bilvasıta çıplaklıkda da yaygınlık ve süreklilik vardır. Kaldı ki İslam'da bir söz, davranış ve iş haram kılındıysa, değil onun yansıyan etkili şekli, onunla ilgili bütün eylemler de haram olur.
.... haram sınırlar aşılarak, "sanat sanat içindir" anlayışıyla yapılacak fotmodelliği de, film çalışmaları da haramdır. Pek tabii ki doğrudan cinsel sömürü amacıyla yapılan çalışmalar daha katmerli ve çok yönlü haram olur.
....
İslam Dini insanlarıncinsel istikrarı ve mutluluğunu amaçladığı ve cinsel alnda da kulluk yapmalarını dilediği için cinsel haramlara götürecek sözleri, yazılar, resimleri ve filmleri yasaklamıştır. Yasakladığı bu suçların faillerine hem dünyada hem de ahirette cezalar düzenlemiştir. (5)

İzahlı Kadın İlmihali'nden özetle:

...gazete ve dergilerdeki müstehcen resimler ile televizyondaki açık görüntüler gerçek değil, resim ve hayal olduğu için onlara bakmak hakiki kadın vücuduna bakmak gibi sayılmazsa da müstehcen resim ve görüntüler, insanları tahrik etmekte, din ve ahlak üzerinde bozucu bir tesir yapmaktadırlar. Fitne uyandıran ve ahlakı bozan böyle müstehcen resim ve görüntülere kimse helal diyemez.

Avret sayılan yerlerin resim haline getirilmiş şekli de, cinsel duyguları uyandırabileceği gibi, ancak bunun canlısı kadar olmayacağı açıktır. Bu konuda film ise, resimle canlısı arasında bir yerde olacaktır. Bu konuda haramlılığın sebebini akıl kavramaktadır. O daçok az da olsa gerçek zinaya yaklaştırmasıdır. Halbuki Allah (cc) zinaya, yapmayı değil, yaklaşmayı bile yasaklamaktadır. (6)

Sorularla İslamiyet İslam Fıkhı Ansiklopedisinden özetle:

Önce çıplak resimleri sadece kadın resmi diye sınırlamamak lâzım. Çıplak resimler kadının olursa günah, erkeğin olursa mahzursuz diye bir şey yoktur. Avret sayılan uzvun açılması ve bakılması, kimden olursa olsun haramdır ve günahtır. Ancak haramlık ve günah en mahrem noktalara yaklaştıkça artar ve ağırlaşır. Diğer yönden, zaruret yokken avret sayılan yerlerinin fotoğrafını çektirip teşhir edilmesine izin vermenin bir haram ve bir günah olduğunda şüphe yoktur. Böyle olan resimlere bakmaya gelince, bunun; canlısına bakmak kadar ağır günah olmadığı da açıktır. Ancak bunu, berikinin hafif olduğunu ânlatmak için değil; aralarında fark bulunduğunu anlatmak için söylüyoruz.

Bütün bunlara göre : Avret sayılan yerlerin resim haline getirilmiş şekli de, cinsel duyguları uyandırabileceği, ancak bunun canlısı kadar olmayacağı açıktır. Bu, konuda hareketli resim, yani film ise, resimle canlısı arasında bir yerde olacaktır. Her ne kadar Ibn Âbidîn "resim haline getirilmiş avret yerlere bakmanın mahzuru konusunda bir şey bulamadım; diyorsa da, bu konudaki haramlığın sebebini akıl kavramaktadır. O da çok uzaklardan ve çok az da olsa gerçek zinaya yaklaştırmasıdır. Halbuki, Allah (c.c.) zinaya, yapmayı değil, yaklaşmayı bile yasaklamaktadır. Bu sebep çıplak resimlere bakmakta da az da olsa vardır. Öyleyse bu da o ölçüde mahzurlu olmalıdır. Filimler ise, değindiğimiz gibi, bundan bir derece daha ilerdedir. (8)

Çıplak Erkek Resminin Sakıncası Var mı?

Çıplak resimleri sadece kadın resmi diye sınırlamamak lazımdır. Çıplak resimler kadının olursa günah, erkeğin olursa mahzursuz diye bir şey yoktur. avret sayılan uzvun açılması ve bakılması, kimden olursa olsun haramdır ve günahtır. Ancak haramlık ve günahlık en mahrem noktalara yaklaştıkça artar ve ağırlaşır. Böyle olan resimlere bakmaya gelince, bunun, canlısına bakmak kadar ağır günah olmadığı da açıktır. Ancak bunu, berikinin hafif olduğunu anlatmak için değil, aralarında fark olduğunu anlatmak için söylüyoruz.(6)


Kaynaklar:
1) İsra, 32
2) Nur, 30,31
3) Elmalı Tefsiri, Nur, 30
4) Müstehcene Bakmanın Hükmü, Ahmed Şahin
5) İslama Göre Cinsel Hayat -2, Ali Rıza Demircan, Eymen Yayınları, Sayfa 104-105, 2002
6) İzahlı kadın İlmihali, Asım Uysal, Mürşide Uysal, Uysal Yayınevi, Sayfa 402-403, 2001
7) Sorularla İslamiyet İslam Fıkıh Ansiklopedisi, Çıplak Resim


IRZ

Şan, şeref, namus, iffet.

Bir insanın kendi haysiyetini koruması; ırzını, namusunu korumasıyla mümkündür. Irzını koruyamayan, haysiyetini ve şerefini de kaybeder. Haysiyetini kaybeden kişi bunalımlar içinde bocalayıp durur.

İlâhî vahye dayalı bütün dinlerde korunması gereken unsurlar beş maddede toplanabilir:

1- Dini korumak, 2- Canı korumak, 3- Malı korumak, 4- Nesli korumak, 5- Irzı korumak.

İslâm'da zina yasaklanmakla, kişilerin ırz ve namusu koruma altına alınmıştır (bk. en-Nur, 24/2). Bu arada zinaya yol açan sebep ve vasıtalar da yasaklanmıştır. Karşı cinse, cinsel duygularla bakma yasağı ile kadınların örtünme hükmü bunlar arasında sayılabilir .

Kur'an-ı Kerîm'de gözlerin haramdan korunması hakkında şöyle buyurulur: "(Ey Muhammed!) mümin erkeklere söyle, gözlerini zinadan sakınsınlar, ırzlarını ve namuslarını korusunlar. Böyle davranmak onlar için daha temiz ve daha hayırlıdır. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Ey Muhammed!) Mümin kadınlara söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını ve namuslarını korusunlar. Görünmesi kaçınılmaz olanlar dışında ziynetlerini göstermesinler" (en-Nur, 24/30-31).

Kadının karşı cinsin, kötü amaçlı bakışlarından korunması için önemli bir tedbir de onun yüzü, elleri ve ayakları dışında kalan yerlerinin, yabancı erkeklere karşı örtülmesidir. Âyetlerde şöyle buyurulur:

"Mümin kadınlar... baş örtülerini yanlarına sarkıtsınlar" (en-Nur, 24/3 1) .

"Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin hanımlarına söyle. Her hangi bir ihtiyaç için dışarıya çıkarken, dış örtülerini üzerlerine alıp örtünsünler. Bu, onların başkaları tarafından tanınıp rahatsız edilmemeleri için daha uygundur. Allah çok mağfiret edici ve çok merhametlidir" (el-Ahzab, 33/59).

Böylece zayıf ve kimsesizlerin korunması da teminat altına alınmış oldu. İslâm'da namus ve iffeti konusunda darda kalan ve iffetini korumak isteyen kadın İslâm devlet ilgililerine başvurarak korunma talebinde bulunur. Devlet bu gibi korunmaya muhtaç kız çocuğu ve kadınlar için gerekli tedbirleri almak zorundadır. kimsesiz ve korumasız kadınları fuhşa zorlayarak, bunu bir geçim kaynağı haline getirmek çirkin bir harekettir. Asr-ı Saadette Abdullah b. Ubey b. Selul'ün altı cariyesi vardı. O bu cariyeleri fuhşa teşvik ediyor, onların namus ve iffetleri karşılığında çıkar sağlıyordu. Bir gün cariyelerden ikisi Allah Rasûlünün yanına gelerek kendilerine yapılan bu zulümden şikayetçi oldular. Yüce Rabbimiz bu olay üzerine şu âyeti indirdi:

"Cariyelerinizi dünya malı için fuhşa zorlamayın" (en-Nur, 24/33).

Irza Geçme

Bir erkeğin, nikâhlısı olmayan bir kadına karşı zor kullanmak suretiyle, onunla cinsel temasta bulunması. Zorlamanın erkeğe karşı, yapılmış olması da mümkündür. Irza geçmede taraflardan birisinin iradesi bulunmadığı için zinadan farklı hükümler uygulanır .

İslâm hukukunda, zina şöyle tarif edilmiştir: Bir erkeğin nikâh ve nikâh şüphesi olmaksızın, yabancı bir kadınla cinsel uzvundan temasta bulunmasıdır. Fiilde iki tarafın da iradesi varsa, zina hükmü her ikisini içine alır. Zina suçunun had cezasını gerektirmesi için tarafların; âkıl, bâliğ, müslüman olması ve birleşmeyi iradeleriyle yapmış olmaları gerekir. Bu yüzden zinaya zorlanan kimseye had uygulanmaz. İslâm hukukçuları zorla ırzına geçilen kadına had cezası gerekmediği konusunda görüş birliği hâlindedir. Zorlama tam olsun eksik bulunsun hüküm değişmez: Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Dünya hayatının geçici menfaatini kazanma hırsıyla iffetli olmak isteyen câriyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları fuhşa zorlarsa, şüphesiz ki Allah da fuhşa zorlanmalarından sonra o câriyelere karşı çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir" (en-Nûr, 24/33). Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: "Ümmetimden yanılma, unutma ve zorlanarak yaptıkları şeyin hükmü kaldırılmıştır" (Buhârî, Hudûd, 22, Talâk, l l; Ebû Dâvud, Hudûd, 17; Tirmizî, Hudûd, l; İbn Mâce, Talâk, 15).

Zinaya zorlanan erkeğin durumuna gelince: Şâfiîlere göre böyle bir erkeğe ne had (recm veya celde) ve ne de ta'zîr (devletin koyacağı ceza) gerekmez. İkrah tam olsun, eksik bulunsun sonuç değişmez. Çünkü zorlamanın çeşit ve şiddeti ne olursa olsun, kişinin iradesi üzerinde şüphe doğurur. Had'ler ise şüphe olunca düşer. Çünkü Rasûlüllah (s.a.s); "Gücünüz yettiği kadar, şüphelere had cezalarınızı düşürünüz" (Ebû Dâvud, Salât, 14; Tirmizî, Hudûd, 2) buyurmuştur. Araştırıcı Mâlikîlerin tercih ettiği görüş de budur. Dayandıkları delil, zorlanan kimsenin fiilinden sorumluluğu kaldıran yukarıdaki hadistir.

Ebû Hanîfe, önceleri, zorlanarak zina eden erkeğe had cezasının gerekli olduğu kanaatinde idi. Daha sonra bunu tam zorlama halinde gerekli gördü. Ebû Hanîfe'nin kendi devrinde tam zorlama devlet adamlarının zorlamasıdır. Devletin dışında, başkasının zorlaması (ikrah) haddi gerektirir. Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre ise, zorlama tam olunca, devlet tarafından olsun, başkaları tarafından yapılsın zorlanarak zina eden erkeğe had uygulanmaz. Hanefilerde tercih edilen görüş budur. Ebû Hanîfe'nin son görüşü de böyledir. Eğer zorlama eksik olursa üç Hanefi imamına göre de had gerekir. Çünkü eksik zorlama (ikrah) rızayı yok ederse de ihtiyârı kaldırmaz. Zina eden, bu durumda kendi ihtiyârı ile hareket etmiş sayılır. Bu sebeple de had uygulanır. Sonuç olarak Hanefiler tam ikrah hâlinde haddi gerekli görmezken, eksik ikrahta bunu gerekli görürler (el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', Beyrut 1394/1974, VII, 34, 180, 181; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, l. baskı, Bulak 1317, VII, 306; İbn Kudâme, el-Muğnî, V, 251; ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, V, 400-402).

Hanbelîlere göre ise, zorlanan erkek zinadan sorumlu tutulur ve had uygulanır. Çünkü zina, cinsiyet organı açığa çıkıp sertleşmedikçe gerçekleşmez. Organ ise korku halinde sertleşmez. Bu yüzden erkeğin cinsiyet organının sertleşmesi, zina fiilini ihtiyarı ile işlediği anlamına gelir. Zinada ihtiyarın varlığı ise cezanın uygulanmasını gerektirir (ez-Zühaylî, a.g.e, V, 401; V, 28).

Zorlama (ikrah) tam ve eksik olmak üzere ikiye ayrılır. Tam ikrah; kişinin güç ve ihtiyârını tamamen kaldıran korkutmadır. Ölüm veya organlardan birisine yönelik korkutma gibi. Bu, rıza ve ihtiyarı kaldırır. Öldürme, bir organı kesme veya derin iz bırakacak yaralama bu kabildendir. Eksik ikrah ise; ölüm veya bir organa yönelik olmayan korkutma şeklidir. Hapis, uzuvların telef olmasına yol açmayacak şekilde dövmekle tehdit, malın bir bölümünü telefle tehdit gibi. Eksik ikrah rizayı kaldırırsa da ihtiyârı yok etmez (el-Kâsânî, a.g.e, VII, 172; İbnü'l-Hümâm, a.g.e, VII, 292 vd.). Üçüncü bir zorlama hâli daha vardır ki bu, kişinin kendisine, uzuvlarına veya malma yönelik değildir. Usûl (ana, baba, dede ve nine), fürû (çocuk ve torunlar), eş veya yakınlardan birisine zarar vermekle yapılan tehdit bu çeşide girer. Fahru'l-İslâm Pezdevî (ö. 482/1089), üçüncü kişiye yönelik böyle bir tehdidi ikrah saymazken, es-Serahsî (ö. 490/1097) istihzan prensibine dayanarak bunu iradeyi etkileyen bir zorlama olarak kabul eder. Çünkü kişiye babasının veya çocuğunun işkence görmesi, kendisinin işkence görmesinden daha ağır gelir (es-Serahsî, el-Mebsût, Beyrut 1398/1978, XXIV, 93 vd.; Pezdevî, Usûl, Keşfü'l Esrâr kenarında, İstanbul 1308/1890, IV, 1502; Ebû Zehra, Usûlü'l-Fıkh, Kâhire, ty., s. 357). Bu sonuncu zorlama hâli, eksik ikrah hâlinin benzeridir .

Zinaya zorlanan erkeğin, zina ettiği kadına mehir vermesi gerekir mi? Ebû Yûsuf'a, İmam Muhammed eş-Şeybânî'ye ve Ebû Hanîfe'nin istikrar bulmuş son görüşüne göre, zinaya zorlanan erkeğe had cezası uygulanmaz, ancak kadına mehir verilmesi gerekir. İmam Mâlik ve Hanbelîlere göre, mehir ve had cezası birlikte uygulanır. Şâfiî ve bazı Mâlikîlere göre ise, yalnız mehir verilmesi yeterlidir. Şüphe sebebiyle had uygulanmaz (el-Kâsânî, a.g.e, VII, 180; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, II, 267; ibn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, II, 319). Delil, mükrehten sorumluluğu kaldıran hadistir (bk. Buhârî, Hudûd, 22; Talak, II; Ebû Davud, Hudûd 17; Tirmizi Hudûd, 1). Sonuç olarak, çoğunluk İslâm hukukçuları, zinaya zorlanan erkek için yalnız mehri gerekli görürken, Hanbelîler mehir ve cezayı birlikte öngörürler.

Bir kimse, bir kadının zorla ırzına geçerek tenasül uzvuna zarar verse, hem zina haddi hem de tazminat gerekir. Eğer kadın, idrarını tutabilecek durumda ise diyetin üçte biri, tutamayacak bir hale gelmiş ise, tamamı oranında tazminat alabilir. Fakat kadın, bu cinsel temasa kendi rızasıyla muvafakat etmiş olursa her ikisi hakkında da had lâzım gelir, tazminat verilmesine de gerek kalmaz. Ancak bu cinsel temas, emsali ile cinsel ilişki olabilen bir kız çocuğu hakkında yapılsa, onun rızasıyla tazminat hakkı düşmez. Çünkü erginlik çağına gelmemiş olanlar, kendi diyet haklarını düşürmeye ehliyetli değildirler.

Zina, emsaliyle cinsel temas söz konusu olmayan küçük yaştaki kız çocuğuna karşı işlenmiş olur ve tenasül uzvu zarar görürse had cezası uygulanmaz. Çünkü böyle bir çocuk zinaya mahal değildir. Selîm insan tabiatı buna temayül göstermez. Böyle haram bir ma'siyeti işleyen kimse hakkında şiddetli bir ta'zîr cezası uygulanır. Buna ek olarak, çocuk idrarını tutabilecek durumda ise, diyetin üçte birisi kadar tazminat ve emsal mehir vermeye mahkûm edilir. Üçte bir diyet, cinsel uzuvdaki yaranın tazminatıdır. Mehir de, haddi gerektirmeyen, gayri meşrû birleşmenin tazminatı yerindedir. Çocuk idrarını tutamayacak durumda ise, erkek tam diyet vermek zorunda kalır. Bu durumda mehir gerekmez. Çünkü tam diyetin kapsamında mehir de dahil sayılır. Bu görüş Ebû Hanîfe ile Ebû Yûsuf'a aittir. İmam Muhammed'e göre, bu halde, mehir verilmesi de gerekir. Çünkü mehir, diyetin kapsamı dışındadır (Ömer Nasuhi Bilmen, İstilâhât-ı Fıkhiyye Kâmusu, İstanbul 1968, 111, 221, 222).

Zina cezası zorla ırza geçmede, yalnız zorlayana, iki tarafın da rızası olması halinde iki cinse de uygulanır. Âyet ve hadislerde yer alan cezalar şunlardır:

1. Bekâr erkek veya kadına dayak (celde) cezası: Âyette: "Zina eden kadınla, zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurunuz" (en-Nûr, 24/2). Fail köle olursa ceza yarı olarak uygulanır (bk. en-Nisâ, 4/25).

2. Evlenmiş kişi (muhsan) için recm cezası: Bu ceza hadislerle sâbittir: "Allah'tan başka ilâh olmadığına, benim Allâh'ın Rasûlü olduğuma şehâdet eden müslüman bir kişinin kanını akıtmak ancak üç kişiden biriyse helâl olur: a) Can karşılığında can, b) Evli zinâkâr, c) Dinini terkeden ve cemaatten ayrılan "(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1, 61, 63, 65; Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 317). Bu hadis, zina eden evli kimsenin ölüm cezasına çarptırılacağını ifade etmektedir. Bu cezanın infaz şekli Hz. Peygamber devrinde görülmüştür. Evli bir kadın, yanında çalışan bir işçi gençle zina etmişti. Kadının kocası ile, gencin babası, durumu Rasûlüllah (s.a.s)'a ilettiler. Yanında duran Üneys (r.a)'e, Hz. Peygamber şu emri verdi: "Şunun karısına git. İtiraf ederse, onu recm et" (Buhârî, es-Sahîh, İstanbul 1310/1892, 111, 65, VIII, 25, 30, 34; Müslim, es-Sahîh, Kâhire 1955, 111, 1325; İbn Mace, es-Sünen, Dâru İhyâi'l-Kütübi'l-Arabiyye tab'ı, t.y, II, 852; Zeylaî, a.g.e, 111, 314).

Yine zina eden evli bir adam olan Mâ'iz, zinasını itiraf edince, Hz. Peygamber (s.a.s); "Onu götürün, resmedin (taşlayın)" (Buhârî, es-Sahîh, VI, 169, VIII, 112; Müslim, es-Sahîh, 111, 1318; Zeylaî, a.g.e, 111, 314 vd.; eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, VII, 95, 109) buyurmuştur. Mâ'iz olayının, sahabeden bir topluluk tarafından tevatür derecesinden nakledildiği rivayet edilmiştir. Diğer yandan Gâmidiyeli evli bir kadının, zina ettiğini dört defa ikrar etmesi üzerine, hâmile olduğu için doğumdan sonra gelmesi söylenmiş ve daha sonra, Rasûlüllah'ın emri ile, ona da recm uygulanmıştır (bk. eş-Şevkânî, a.g.e, VII, 109).

en-Nisâ, sûresi 15. ve 16. âyetlerde, zina edenler için öngörülen eziyet etme ve hapis cezaları, daha sonra inen en-Nûr, sûresindeki 2. âyetin hükmü ile kaldırılmıştır.

Recm cezası ağır olduğu için, zina suçunun ispatı ağır şartlara bağlanmıştır. Dört erkek şahidin zina hâlinde bizzat görmesinin şart koşulması (bk. en-Nisâ, 4/15, en-Nûr, 24/4, 13) sebebiyle recm, ender olaylara uygulanmıştır (M. Cevat Akşit, İslâm Ceza Hukuku ve İnsanî Esasları, İstanbul 1976, s. 71).

Irza geçme olayı kız kaçırmalarda da ortaya çıkar. Bu durumda, erkekle kız, İslâmî nikâhtan önce cinsel temasta bulunurlarsa, haram bir fiil işleme yanında en-Nûr, sûresi 2. âyette öngörülen celde cezasına da muhatap olurlar. Kız, zorla kaçırılmışsa, cinsel temastaki haramlık ve had cezası yalnız erkek için söz konusu olur.

Âkıl ve bâliğ olan müslüman bir erkekle kadın, kendi aralarmda anlaşarak evlenmek isterlerse, velileri muvafakat etmese böyle bir evlilik geçerli olur mu? Âkıl ve bâliğ erkeğin kendi irade beyanıyla evlenebileceği konusunda İslâm hukukçuları arasında görüş birliği vardır. Ebû Hanîfe'ye göre, hür, mümeyyiz ve büluğ çağına girmiş kadın da kendi malı üzerinde dilediği gibi tasarruf etmek yetkisine sahip olduğu gibi, bizzat nikâh da akdedebilir. Bu evliliğin geçerli olması için velisinin izin ve icazetine ihtiyaç yoktur. Çünkü bu durumda velâyet, evliliğin sıhhat şartlarından değildir. Ancak velinin şu durumda itiraz hakkı doğabilir. Âkıl ve bâliğ kadın-velisinden izin almadan, dengi (küfvü) olmayan bir erkekle veya emsal mehirden az bir mehirle evlenmişse, velî hâkime başvurarak bu evliliği feshettirme hakkına sahiptir. Ebû Hanîfe'ye göre, önce eksik olan mehri tamamlaması erkekten istenir. 1917 tarihli Osmanlı Hukuk-ı Âile Kararnâmesi'nin 47. maddesinde bu husus şöyle düzenlenmiştir: "Âkıl-bâliğ bir kadın, velisini gizleyerek rızasını almaksızın kendisini başkasına tezvîc ettiği takdirde, eğer küfvüne (dengine) tezvîc etmiş ise akit lâzım (bağlayıcı) olur. Velev ki mehr-i mislinde noksan ile olsun. Fakat küfüv olmayan kimseye tezvîc etmişse velî hâkime müracaatla nikâhı feshettirebilir".

Kadın evlilik dışı ırza geçme olayında gebe kalmışsa, suç ortağı erkekle evlenecekse iddete tabi olmayıp hemen evlenebilir. Hatta bu evlilik iyi sayılır. Bu konuda görüş birliği vardır. Böyle hâmile bir kadın yabancı erkekle evlenecekse, Hanefî ve Şâfiîlere göre, evlenme yine geçerlidir, fakat zifafın doğuma kadar geciktirilmesi gerekir. Çünkü bir süre cinsel birleşmede bulunmasa bile, bir erkeğin sevdiği kadınla evlenme akdetmesinde menfaati vardır.

Irza geçme fiilinin mağduru olan kadın evlenmek istediği takdirde, gebe olup olmadığının anlaşılması için bir kurû' (bir hayız görüp temizlenme) süresi veya hayız görmeyen cinsten ise bir ay bekletilir. Buna istibrâ denir. Fuhşu itiyat hâline getiren fâhişeler ve efendisi ile cinsel ilişkide bulunmuş olan cariye hakkında da aynı hükümler uygulanır. Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf'a göre, bir kimse zina ettiğini gördüğü bir kadınla evlense, istibrâdan önce onunla cinsel ilişkide bulunması helâl olur. İmam Muhammed istibrâ (bir hayız süresi geçmesi) olmadıkça, böyle bir kadınla cinsel teması uygun bulmadığını ifade etmiştir (İbnü'l Hümâm, Fethu'l-Kadîr, Bulak 1315, II, 383, 384; İbn Rüşd, Bidâyetü'l müctehid, Mısır, t.y, II, 40, 41; el-Fetâvâ'l-Hindiyye, Bulak 1310/1892, 1, 526; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul 1983, s. 191-203, 231-233, 257-273).

Hamdi DÖNDÜREN
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi CaferTayar 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Hacet kapısın tıklarken Şiirler ve Şairler CaferTayar 0 1914 13 Eylül 2008 10:34
geçmiş zaman aynası Şiirler ve Şairler CaferTayar 0 2031 13 Eylül 2008 10:29
Cuma Günü Selevat Getirmenin Önemi: Dua Bölümü Seyyid 1 2332 12 Eylül 2008 11:39
rahmet katrelerinde bir  cuma  soluğunda dua Dua Bölümü CaferTayar 0 2230 12 Eylül 2008 11:31
Hayat ve kulluğumuz açısından Ramazan Cuma-Bayram-Kandiller CaferTayar 0 1824 06 Eylül 2008 12:07

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Insanlık için bir göz yaşı umut628 Gönülden Dökülen Nağmeler 4 15 Nisan 2023 14:52
Çad’dan Türkiye’ye 'insanlık' çağrısı EyMeN&TaLhA Bilgi Dağarcığı 1 30 Nisan 2013 17:32
Önemsiz Sanılan Önemli Şeyler enderhafızım Çocuk ve Aile Sağlığı 3 29 Kasım 2012 20:58
Dostla Aldanan Aldanmaz Belgin Ashab-Kiram(r.a) 2 15 Mayıs 2009 01:15
Insanlık medeniyetle mi, yoksa vahşetle mi başladı? KuM TaNeSi Soru Cevap Arşivi 0 08 Nisan 2009 11:20

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.