Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM GENEL.::. > Edebiyat > Makale ve Köşe Yazıları

Konu Kimliği: Konu Sahibi Yitiksevda,Açılış Tarihi:  21 Ağustos 2009 (06:41), Konuya Son Cevap : 18 Eylül 2009 (22:25). Konuya 2 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 21 Ağustos 2009, 06:41   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
Yitiksevda - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Yitiksevda isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2
Üyelik T.: 10 Nisan 2008
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Erkek
Memleket:MALAZGIRT
Yaş:47
Mesaj: 5.078
Konular: 295
Beğenildi:124
Beğendi:24
Takdirleri:153
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart MÜSLÜMANLARIN AYRILIK NEDENLERİ

MÜSLÜMANLARIN AYRILIK NEDENLERİ

Yeryüzünde yaratılmış olan insan türü önce kendisine bahşedilen vahiy nimetinin yönlendirdiği istikamette tek bir millet olarak yaşamını sürdürüyordu. Sonra hak ile batıl arasında iradeli tercihler sonucu oluşan kutuplaşma ve ayrılıklar başladı (10/19). Yanlış tercihlerde bulunanlar; kurtuluş, adalet ve mutluluk yolu olarak kendilerine lütfedilen dinlerini parçaladılar. Bu insanlar bölük bölük oldular. Ve her bölük kendini farklı kılan değerleriyle övünmeye başladı (30/32).

insanların ayrılığa düşmelerinin nedeni; heva ve heveslerini aşamamaları (25/43), kendilerine Rabbleri katından doğru yolu gösterecek ve şifa olacak kitaplar verilmesine rağmen aralarında yaşattıkları kıskançlıkları kıramamaları (2/213) ve dolayısıyle Allah'ın kitabını gereğince akledememeleriydi (2/44). Bir çok konuda ihtilaflar sökün etti. Ve sonra işlerini aralarında parçaladılar, çeşitli kitaplara ayırdılar (23/53). Yani dinlerini parça parça edip, grup grup oldular (6/159).

Kendisine kelimeler verilen (2/37) Adem(a)'dan bu yana tüm insanlık için kurtuluş yolu hep aynı olmuştur. Bu yolun özü ve adı birdir: Allah katında din islam'dır (3/19). Daha sonra oluşan tahrifatlara rağmen İbrahim(a)'in dininin adı da budur. Hz. isa'nın ki de. Tahrif olmuş din anlayışının ve cahili geleneğin çürümüşlüğü karşısında hayatı yeniden ıslah etmek ve insanları aydınlığa ulaştırmak üzere Hz. Muhammed'e tamamlanmış olarak vahy edilen (5/3) dinin adı da İslam'dır. Ama toplumsal yaşamda dile getirilen önceki ihtilaflar ve ayrışmalar Rasulullah(s)m vefatından sonra İslam dünyasında da varlığını göstermiş ve devasa sorunlara neden olmuştur.

Oysa yüce Rabbimiz Kur'an'ı Kerim'de müminlerin bilerek hakka şahitlik etmelerini istemişti (42/86). Onların kardeş olduğunu (49/10) ve Allah yolunda birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi sat bağlayacaklarını (61/4) ifade etmişti. Ayrılığa düşülmesini olumsuzlamıştı (42/14). Ve Kitapta, ihtilaflardan arınma yolunun Allah'a ve Rasul'üne yönelmek olduğu gösteriliyordu (4/59). Ayrıca kendilerine apaçık ayetler sunulduğu halde ihtilaflardan vazgeçmeyenleri kötü bir akibetin beklediği hatırlatılıyordu (3/105).

Rasulullah hayatta iken müslümanlar arasında bölünmelere neden olacak herhangi bir ihtilaf olmadı. Rasulullah müslümanların öğretmeni ve önderi idi. Ona itaat etmek müslüman olabilmenin zorunlu gereği idi (4/64). O müslümanlar arasında Allah'ın Kitabı ile hükmediyordu (4/105), onlara vahyin anlaşılması ve yaşanması hususunda şahitlik yapıyordu (2/143). Ve onun döneminde müslümanlar vasat bir ümmet olarak vahdeti oluşturmuşlar ve insanlara tevhidi hakikatlerin şahitliğini sosyal yaşam içinde gösterebilmişlerdi. Bununla birlikte Kur'an'ın mesajı evrenseldi. O her dönemde ve her iklimde yaşanabilecek vahyi ilkeler ve emirler diziniydi. Müslümanların daha sonraki dönemlerde de Kur'an'ın bildirdiği ve Rasulullah'ın uygulamasını gösterdiği doğrultuda; Allah'a topluca kulluk yapmak, aralarındaki işleri istişare ile halletmek, birlikte rüku etmek, zulüm ve saldırı karşısında topluca tavır almak, birbirlerine karşı merhametli ve bağışlayıcı olmak, kendilerinden olan ulu'l-emirlere uymak, ihtilaflarını Kur'an'ın hakemliğinde çözmek gibi toplumsal sorumlulukları devam etmekteydi. Güçlerin zayıflamaması içîn birbirleriyle çekişmeme!) ve kardeşlik hukuklarına dikkat etmeliydiler (8/46). Dağılıp ayrılmamanın yolu Allah'ın ipine sımsıkı sarılmaktı (3/103).

Ama Hz. Muhammed'in vefatından kısa bir süre sonra müslümanlar da önceki milletlerin başına gelen acı akıbeti yaşamaya başladılar. Ümmetin birlikteliğini zedeleyen bazı olumsuzluklar hissedilmeye başlandı ve peşi sıra vahyin ortaya koyduğu toplumsal yasalar varlığını gösterdi. Zira Rabbimiz kendinde bulunan güzel meziyetleri değiştirmedikçe bir millete verdiği nimeti değiştirmeyeceğini bildirmekteydi (8/53). Günümüzde olduğu gibi islam tarihi içinde de sürekli olarak gündeme getirilen "vahdet" konusu, aynı zamanda yitirilen bir birlikteliğin de ifadesi oluyordu.

ilk dönemlerde müslümanların coğrafi olarak çok hızlı bir biçimde yaygınlaşmaları, Kur'ani eğitimin ve kültürün o bölgelerdeki yaygınlaşmasını aynı hız ölçüsünde gerçekleştiremedi. Müslümanların kuvvet bulduğu ilk dönemlerde İslam'a girmek isteyen bedeviler konusundaki vahyi uyarı öğreticiydi: «Bedeviler dedi ki: "İman ettik." De ki: "Siz iman etmediniz, ancak 'İslam olduk' deyin. iman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah'a ve Rasulü'ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiç bir şeyi eksiltmez. Hiç şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir." Mümin olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Rasulü'ne iman ettiler, sonra hiç bir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler, işte onlar, sadık olanların ta kendileridir." (49/Hucurat, 14-15). Sonraları ise İslam'a yeni giren kişilerin atalarından öğrendikleri pagan anlayışları yeni kimliklerine taşımalarını giderici yaygın eğitim politikaları üretilemedi.

Bu vakıa yanında Kur'an nassları ile karşılaşılan olaylar arasında bağ kurma yetisine sahip yetenekli ve muttaki kişiler yönetimde etkin olamadılar. Kısa bir süre sonra emanet, ehline verilip işler istişare ile idare edileceğine, yönetim, saltanat gibi cahili bir kurumun tasallutu altına girdi. Cahili kültür ve kişisel ihtiraslar insanları Kur'an'ın aydınlığı karşısında köreltti. Müslümanların bazıları Kitab'ı okudukları halde Yahudi ve Hıristiyanlar gibi birbirlerini doğru bir temel üzerinde olmamakla suçlamaya başladılar (3/113). Bazıları da ellerinde vahiy bilgisini tutmalarına rağmen çekememezlik yüzünden birbirlerine düştüler (42/14). Kur'an'ın sunduğu kolaylık ve anlaşılırlık imkanları içinde vahye teslim olunacağına, farklılaşan değerler, cahili arzular, beşeri anlayışlar kendilerini Kur'an'la ifade etmeye çalıştılar. Bu noktadan sonra Kur'an'ın parça parça edilmesi (15/91) söz konusu idi.

Hicri birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü asırlarda "Makalat", "Firak", "Mile! ve Nihal" başlıklarıyla fırkalaşmaların ifadesi olan kitaplar yazıldı. Bu kitaplarda ümmetin bölünen parçaları kendi fırkalarının tezlerini oluşturmaya ve nassları kendi tezleri doğrultusunda tefsir etmeye gayret ettiler. Sosyal konumları vahyi ölçüler belirleyeceğine, vahyi ölçüler ve Hz. Muhammed'in sünneti, Kur'an ve Sünnet müdafaası iddiası altında önceden kazanılmış veya gasbedilmiş sosyal konumlara göre yorumlanmaya başlandı. Artık çoğu kişi için nassların yönlendiriciliği değil, nassların yönlendirilmesi söz konusu idi. Heva ve hevesler ön plana çıktı. Dillerini Allah'ın ayetleriyle eğip bükenler (3/78) çoğaldı. Kelimelerin yerleri değiştirildi (5/41). Allah'ın ayetlerini gizlemeye cüret edenler tövbe edip Rabbimizden af dileyeceklerine, lanetleneceklerini bile bile (2/159) bu tavırlarına gerekçe olacak bazı lafızlara yeni istilahi anlamlar yüklediler.

Rasulullah'm irtihalinden bir süre sonra, öncelikle toplumsal yönetimi ellerinde tutan kişileri doğrudan ilgilendiren "fısk". "zulüm", "iman", "adalet", "kader" gibi akaidi boyutu olan kavramların yorumlanmasında kötü niyetlerin ve cahili kültürlerin saptırıcılığı devreye girdi. Bu tartışmalar, kesin bilgiden ve vakıadan uzak olarak soyut ve Kur'ani ölçülerle çelişen bir tarzda kelami, felsefi, tasavvufi tartışma boyutlarına uzadı. Gaybın bilgi ve anahtarları Allah'ın yanında iken, gaybi konularda farazi tartışmalar ve içtihadlar yapıldı. Allah Kitab'ında itikadi konularla ilgili yeterli bilgi ve ölçü vermiş iken, bununla yetinmeyenler, farazi içtihatlarından doğan itikadi mezhepleriyle müslümanların bölünmüşlüğünü daha da artırdılar.

Sözkonusu olumsuzluklar yanında her fırka «fırka-i naciye» olduğu iddiasıyla diğer grupları dışlama ve tekfir etme hastalığına yakalandı, işbaşına geldikten sonra bozgunculuk yapan (2/205) iktidar sahipleriyle mücadele etmek ve zulmedenlere eğilim göstermemek (11/113) gibi yükümlülüklerini müslümanların çoğu unuttu. Yüce Rabbimiz tabii ki bozgunculuk yapanı ıslah edenden ayırt edecekti (2/220). işlerini kendi aralarında farklı kitaplar halinde parçalayıp-bölenler (23/53) gibi Kur'an'ı terkedilmiş (25/30) bir durumda bırakanlar, yaptıkları haksızlıklardan sonra tevbe edip hallerini ıslah edeceklerine (5/39), diğer grupları bid'atçılık ve bozgunculukla suçlamaya devam ettiler. Ayrılıklar katmerleşti. islam tarihi ile ilgili rivayetlere bakılacak olursa, öyle anlar yaşandı ki, küffar karşısında dökülecek kanlar, adeta iç savaşa dönüşen mezhep kavgalarında heder edilir oldu. Ümmetin dirlik ve düzenliği bozuldu. Ümmet bilincini yaşatan tevhidi inanç, İslam dünyasında görünebilir bir şekilde toplumsal gücünü yitirdi. Rabbimizin «Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin.» (42/12) hitabıyla yaptığı tavsiyeye uyulmadı. Birbirleriyle çekişen müslümanlar çözülüp yılgınlaştılar. Rüzgarları kesildi (8/46).

Ama her dönemde bozukluklar, çetin ve olumsuz şartlar karşısında topukları üzerinde geriye dönmeyen, Allah'ın ipine sımsıkı sarılan, salih amellerine devam eden ve tevhidi mücadelenin yılmaz taşıyıcılığını yapan muvahhid ve inkılapçı insanlar var olageldi. Onlar ümmetin en hayırlıları idiler (98/7). Lakin onlar uzun bir dönem toplumsal değişimi (13/11) sağlayabilecek yeterli bir oluşumu gerçekleştiremediler. Fakat bununla birlikte Allah'ın kitabı önündeki engelleri kaldırmak ve tevhidi duyarlılığı taşıyıp-yaygınlaştırmak konusunda çok önemli adımlar attılar. Bu adımlar sayesindedir ki Kur'an'ın, hayatımızın bütün alanlarını yönlendiren, okunur-anlaşılır bir kitap olduğu; islam'a olan şekli bağlılıklarla müslüman kimliği taşıyan insanların yeniden ıslahı, bilinçlendirilmesi; ve vahdet sorunu, birliğini kaybetmiş ve batılı kafir güçlerin fikri, siyasi, ekonomik alanlarda fiili kuşatması altına girmiş islam coğrafyasının gündemini oluşturmaya başladı. Ve artık müslümanların gaflet ve cahilliklerinden yararlanan dünya egemen şirk güçleri ve yerli sultaları eskisi kadar rahat değillerdi. Egemenlikleri tehlikeye girebilirdi. Bunun için de, İslami uyanışı sindirmeli ve İslami hareketi bölmeli idiler.

Fakat bugün müslümanların var olan farklılıklarının ve ayrılıkların nedenleri iyi kavranmalıdır. Bugün insanlığın islam'a, müslümanların da birliğe şiddetle ihtiyacı var. Tabii ki "vahdet" soyut temennilerle kurulmaz. Vahdet, var olan ayrılıklardan uzaklaşma emelini içermekle birlikte, ayrılıkların üreme kaynaklarını kurutmayı da amaçlamalıdır. O halde ayrılıkların kaynakları yani hastalığın nedenleri iyi teşhis edilmelidir. Bugün muvahhid ve inkılapçı bir yöneliş içinde olan müslümanların ve İslami hareketlerin aralarında var olan farklılıkların temel nedeni emperyalist güçlerin desiseleri değildir. Temel neden: Yukarıda ayetler ışığında değindiğimiz ayrılıklar ve tarihi arka plândır.

Kültürümüzü, alışkanlıklarımızı, duygularımızı Kur'an'ın aydınlığıyla tarihi karanlıkların tasallutundan ve bencilliklerden arındırmalı, aynı tarih içinde güç bulan her türlü şirkin, zulmün ve haksızlığın karşısında yükselen tevhidi mücadele çizgisini iyi kavramalı ve bu çizgiyi kalınlaştırarak daha da yaygınlaştırmalıyız. Allah, ayrılığa düşülen konularda Kıyamet Günü hükmünü verecektir (22/69). Ayrılıklardan kurtulabilmek için topluca Allah'ın ipine sarılmalıyız ve bölünmemeliyiz (3/103).

«Bu, benim dosdoğru olan yolum-dur, şu halde ona uyun. Sizi O'nun yolundan ayıracak yollara uymayın.» (6/En'am,153)

«Bu indirdiğimiz mübarek bir Kitap'tır. Şu halde ona uyun ve korkup-sakının. Umulur ki esirgenirsiniz.»
(6/En'am,155)



Haksöz Dergisi Sayı:6 - 7 Eylül / Ekim 1991
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Yitiksevda 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Akılsız Bedenler Makale ve Köşe Yazıları Medine-web 1 2043 20Haziran 2017 00:11
Kibir hastalığı / mevlüt hönül Makale ve Köşe Yazıları Yitiksevda 0 2050 24 Mayıs 2016 16:24
Hainler! – Dokuzlu Çete ve Karakter(siz)leri /... Makale ve Köşe Yazıları İslaminesil 1 1810 19 Mayıs 2016 22:06
Çocuk İstismarı ve Ensest – Modern Lût Toplumu /... Makale ve Köşe Yazıları İslaminesil 1 1835 19 Mayıs 2016 22:02
Vicdanla Cüzdan Arasında / MEVLÜT HÖNÜL Makale ve Köşe Yazıları Yitiksevda 0 1767 19 Mayıs 2016 21:59

Alt 21 Ağustos 2009, 08:54   Mesaj No:2
Medineweb Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:sevginin_bedeli isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 9822
Üyelik T.: 20 Ağustos 2009
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 196
Konular: 26
Beğenildi:2
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart RE: MÜSLÜMANLARIN AYRILIK NEDENLERİ

çok güzel bir yazı... ekleyen arkadaştan allah razı olsun....
tabii belki şu iki hususu eklemek gerekebilir...
1- ayrılıkların tarihi arka planı öyle olmakla birlikte şunun çok ciddi bir şekilde unutulduğu kanaatindeyim. herşeyden önce insan düşünebilme ve özellikle farklı düşünebilme yetisine sahip olarak yaratılmıştır. dolayısıyla her okuduğumuzu, gördüğümüzü, duyduğumuzu, yaşadığımızı aynı yorumlamak, aynı sonuçlara ulaşmak ve bu durumlar karşısında aynı davranıışları geliştirmek söz konusu olamaz. dolayısıyla genelde insanlık tarihi boyunca özelde ise islam alemi için sorunun temelinde farklılığa karşı insani tavır geliştirme problemi yaşanmıştır/yaşanmaktadır. aklı selim sahibi her insanın kabul edeceği şu gerçeği düşünelim. elimizde bitmez tükenmez bir kaynak olarak kuranı kerim mevcuttur. hiçbir ön yargısı ve ön bilgisi olmayan 100 kişiye okutalım inanın herbiri farklı anlayacak ve farklı düşünecektir. dolayısıyla farklılıklar konusunda bribirimize hoşgörülü ve insani bir tavır geliştirmediğimiz/gelişteremediğimiz sürece bu ayrılıklar ve kavgalar sürüp gidecektir.
2- ikinci husus da yine bu minvalde konuşulan vahdet meselesidir. hem tarihi süreçte hem de günümüzde vahdet düşüncesiyle ortaya çıkıp sonradan islam ümmeti içinde bilmem kaçıncı fırka olarak yeni bir parçanın oluştuğunu yine tarihten ve yakın tarihten öğreniyoruz...
Alıntı ile Cevapla
Alt 18 Eylül 2009, 22:25   Mesaj No:3
Medineweb Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:namzet davadar isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 7323
Üyelik T.: 23 Şubat 2009
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 223
Konular: 22
Beğenildi:3
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart RE: MÜSLÜMANLARIN AYRILIK NEDENLERİ

Müslümanların ayrılıkları İlmi noktalarda olması Ama bu noktada Kuran esas alınarak sonuca varılması gereklidir Allah bütün ayrılıkları aşmamızı nasip eylesin
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
MEVCUT EĞİTiM SİSTEMi[OKULLAR] VE MÜSLÜMANLARIN TAVRI NE OLMALI.. bilinmez Tevhid Ve Şirk Konuları 4 24 Mayıs 2014 00:29
MÜSLÜMANLARIN TARİHİNDE ALTINCI KIRILMA: EHLİ SÜNNET islamoğlu İslam/Dinler/Mezhepler 0 19 Aralık 2009 13:23
Ayrilik Sana Yakişmiyor Dost Seyyid Makale ve Köşe Yazıları 0 17 Aralık 2008 23:44

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.