Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM GENEL.::. > Edebiyat > Makale ve Köşe Yazıları

Konu Kimliği: Konu Sahibi MERVE DEMİR,Açılış Tarihi:  29 Aralık 2009 (21:56), Konuya Son Cevap : 13 Kasım 2013 (19:44). Konuya 3 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 29 Aralık 2009, 21:56   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:MERVE DEMİR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5587
Üyelik T.: 05 Aralık 2008
Arkadaşları:14
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
Yaş:35
Mesaj: 2.537
Konular: 2038
Beğenildi:114
Beğendi:0
Takdirleri:270
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Hz. Hüseyin’e Mektup

Hz. Hüseyin’e Mektup

“Hüseyin’i şehit ettiler” diye bir ses yükseldi Kerbela’dan…

Sene, Miladî 680…

Bu çığlık arzda ve asûmanda, Mekke’de, Medine’de, Şam’da, Kûfe’de, İsfehan’da, Diyar-ı Rum’da, Kürdistan’da yankılandı…

Bu haber; bebeklerin gözlerinde korku, yaşlıların saçlarında ak, kadınların yüzlerinde hüzün, gençlerin omuzlarına keder, Peygamber sevdalılarının sînelerinde ateşten bir kor oldu…

Peygamberin torununu, can parçasını, göz aydınlığını şehit ettiler.

Cennet gençlerinin efendisinin bedenini, “yeryüzü cenneti” uğruna lime lime ettiler. İktidarlarının perçinlenmesi, otoritelerinin ebed müddet sürmesi adına Hukukullah başta olmak üzere, bütün câri hukukları çölün kumlarına gömdüler…

Kavrulmuş dudaklarına bir damla suyu, kundaktaki bebeklerine bir tadımlık sütü çok gördüler.

Eyl-i beytin çadırının etrafında tekbir sesleriyle kılıçlarını bilediler.

Dicle nehrini ulaşılmaz, erişilmez kıldılar. Nebatatın, hayvanatın, “insan” hüviyetinden yoksun beşeratın, çölün kızgın kumlarının dahi kana kana içtiği suları, peygamber evlatlarına haram ettiler…

Kanla bir tarih yazdılar, tarihi kana buladılar. Katliamlarını din-i mübinin bekası için yaptılar(!) Ümmetin selameti, toplumun vahdeti, saltanatın devamı, huzurun temini için Ehl-i Beyt’i boğazladılar (!) Adalet ve meşveret ilkelerine değil, “kılıç hakkı” fetvalarına sığındılar.

Ey Peygamberin mübarek torunu,

Sana; dedenin vazettiği dinin “selameti” için kandan libaslar biçtiler. Yağlı urganlar doladılar aile efradının boğazına. Biçare yavrularına ve seni sevenlere unutamayacakları öyküler hediye ettiler. Âlimlere cevaplanması güç sorular; tarihçilere tarihin, “iktidar mücadelesi” olduğuna dair fikirler verdiler. Kelamcıların önüne, kader konusunda yığınla polemik malzemesi yığdılar. Kendilerinden sonraki despotlara, kitlelerin nasıl zapt-u rapt altına alınabileceği hususunda ilham verdiler.

Suyu bulandırdılar, vahiy ağacını kurutmaya yeltendiler; Kitab’ı, mânâ yönüyle tahrif ettiler, mazlumların kısa süren “umut baharlarını” bin acıya buladılar…

Ey şehitlerin efendisi,

Anlık bir yenilgiydi senin ve aile efradının başına gelenler, mecâzî bir mağlubiyetti… Yüzyıllar boyu Kerbela’dan bir esinti ulaştı coğrafyalara, kelam oldu, kelime oldu, ses oldu bizlere…

Kötülüğün envaî çeşit maskeler takabileceğini ve bu maskelere cesurca uzanmadan hakikatin yaşanamayacağını öğrendik senden. Sahici yaşamlar için, hakikî gerekçelerimizin olması gerektiğini kavradık.

“En tehlikeli yalanların, gerçeğe en çok benzeyen yalanlar olduğunu” fark ettik.

Yakınlarımızın aleyhine bile olsa, hakkın ve adaletin şahitliğini yapmaktan kaçınmamak gerektiğini öğrendik.

Olayların gerçekleştiği anda değil, ancak bilinçlerde mayalandığı ve kalplerde içselleştirildiği zamanlarda dersler alındığını, kutlu misyonunun çiçeğe durduğunu ve direngen yüreklere azık olduğunu idrak ettik.

Tevekkülü, sabrı ve bir kötülüğü deşifre etmenin en doğru zamanını öğrendik.

Yezid’in yalnızca bir şahıs değil, bütün kötülük imgeleri gibi, çağları aşan bir zihinsel miras olduğunu anladık.

Pandoranın kutusu açıldığında dört bir yanımıza saçılıveren olumsuzluklardan korunmanın yegâne yolunun, takva ve bilinç olduğunun ayırdına vardık.

“Anlamadan” anmanın, beyhûde çırpınışların ve içi boş ağıtların ötesine geçemediğini kavradık.

Ey Kerbela’nın bağrında Rabbin’e yürüyen yiğit,

Senin ismini dillerinden düşürmedikleri halde, kof ve anlamsız bir hayat sürenleri, mesajını iğdiş edenleri, cehaletlerini bayraklaştıranları, şiddeti amaçlaştıranları, mezhep taassubundan rant devşirenleri, ferasetten yoksun “mâtemperver”leri gördükçe karamsarlığa düçar oluyoruz.

Oysa senin pâk ismin telaffuz edildiğinde cümleler daha bir özenle kurulmalıydı. Yeryüzünün bütün acılarına dikkat kesilmeliydi kulaklar. Hakları ellerinden alınan her halkın, geleceği çalınan her bireyin, emeği suistimal edilenlerin, önüne çelikten barikatlar kurulanların, düşleri yağmalananların, sürgün edilenlerin dertlerini duyumsamalıydı gönüller.

Gözler, gösterilmek istenene değil, görüntünün arkasındaki asıl sûrete bakmalıydı. Bakışlar çöle değil, ummana kaymalıydı. Akıllar, acıklı hikâyelere değil, hikâyelerden neşet eden zamanlar üstü gerçeklere odaklanmalıydı.

Sınırlar, yürümeyi bilmeyenler içindi; ayaklar maveraya doğru yola çıkmalıydı…

Ey İmam Ali’yle Hz. Fatıma’nın incisi,

Senin başına gelenler neden bu denli yakıcı, neden gözyaşlarımız senin şahadet öykünün mutlak yoldaşı? Senin ve sevenlerinin maruz kaldıklarını, sesi titremeden anlatabilen kaç hatip var dünyada? 1300 yıldır her Muharrem’de, her Aşura’da niçin boğazlar düğümleniyor, neden hayat solgunlaşıyor, sohbetler yavan, diller lâl oluyor…

Trajedi, dram, kara gün… Hiçbir kavram Kerbela faciasını tam olarak taşıyamıyor; harfler yan yana dizildiğinde mânâsız kelime leşlerine dönüşüyor.

Bizler Muharremlerde yalnızca sana değil, kendimize de ağlıyoruz. Zamanın Yezidlerine âşık olan fikir yoksulu dostlarımıza; gücü kutsayan, güçlüyü meşrûlaştıran, kudretin yanında saf tutan çıkarperest aydınlara acıyoruz. Her muhalif sesi, düşman konsepti içerisinde değerlendiren paranoyak anlayışlara içerliyoruz. Mezarının bulunduğu topraklarda bile mâbetlerin dokunulmazlığına saygısı olmayan “direnişçilere” şaşıyoruz. Eski diktatörlerine duydukları öfkeden dolayı işgal güçlerinin varlığını onaylayan reel-politikçilere hayret ediyoruz.

Yitirdiğimiz ruha, kaybettiğimiz sağduyuya, sorumluluklarımızı unutturan hırslarımıza ağlıyoruz. İçimizdeki Yezid’in ayyuka çıktığı, nefsimizin telkinlerine yârenlik ettiği demlere ağlıyoruz…

Ey bir yudum suya hasret bırakılarak Dâr-ı Bekâya uğurlanan imam,

“Dostlarım, her ne zaman soğuk bir su içerseniz beni hatırlayınız” sözünü unutmadık.

İçtiğimiz her soğuk su, dilimizi damağımızı dağlayan bir kora dönüşüyor… Her yer Kerbela, her gün Aşura oluyor…

EMİN MANSURİ

24.ARALIK.2009
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi MERVE DEMİR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN ülke tv Canlı... Videolar/Slaytlar Medine-web 1 2758 22 Ağustos 2013 23:41
İran Emperyalizmi Makale ve Köşe Yazıları Medine-web 6 3368 26 Ocak 2013 21:53
gerekli gereksiz bir şiir.. Makale ve Köşe Yazıları MERVE DEMİR 0 3098 06 Aralık 2012 09:48
olmamış kayınbiradere mektup :) Komik Paylaşımlar Allahın kulu_ 10 6984 03 Kasım 2012 22:19
İslamın kurtuluşu bilinçlenme ile mümkündür Makale ve Köşe Yazıları Esadullah 11 6435 02 Ekim 2012 20:16

Alt 01 Ocak 2010, 20:58   Mesaj No:2
Medineweb Aktif Üyesi
HakikaT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:HakikaT isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 10886
Üyelik T.: 04 Ekim 2009
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Memleket:ArzdaN SeMaYa ÜmmeTiN OlmaK İçiN DuaDayıM...
Yaş:37
Mesaj: 203
Konular: 22
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart RE: Hz. Hüseyin’e Mektup

Mevlam Razi olsun sizden..Yüreğinize hidayet can..
Alıntı ile Cevapla
Alt 13 Kasım 2013, 19:26   Mesaj No:3
Medineweb Baş Editörü
Mihrinaz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Mihrinaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 14593
Üyelik T.: 15 Kasım 2011
Arkadaşları:68
Cinsiyet:Anne
Memleket:MEDİNEWEB
Yaş:43
Mesaj: 12.398
Konular: 1269
Beğenildi:11841
Beğendi:8986
Takdirleri:26241
Takdir Et:
Standart Cevap: Hz. Hüseyin’e Mektup

Yezid’in yalnızca bir şahıs değil, bütün kötülük imgeleri gibi, çağları aşan bir zihinsel miras olduğunu anladık.

Ey bir yudum suya hasret bırakılarak Dâr-ı Bekâya uğurlanan imam,

“Dostlarım, her ne zaman soğuk bir su içerseniz beni hatırlayınız” sözünü unutmadık.

İçtiğimiz her soğuk su, dilimizi damağımızı dağlayan bir kora dönüşüyor… Her yer Kerbela, her gün Aşura oluyor…

EMİN MANSURİ

24.ARALIK.2009

ömrüne bereket..rahman razı olsun...çok güzel bir paylaşım
__________________

~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~




Alıntı ile Cevapla
Alt 13 Kasım 2013, 19:44   Mesaj No:4
Medineweb Emekdarı
YaŞuHa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:YaŞuHa isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13867
Üyelik T.: 24 Mayıs 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:
Yaş:31
Mesaj: 1.005
Konular: 399
Beğenildi:29
Beğendi:5
Takdirleri:53
Takdir Et:
Standart Cevap: Hz. Hüseyin’e Mektup

Evet, Kerbela hadisesinin günümüze taşınması gereken ibret vesikalarını üst üste koysak, müslümanın hassasiyet çizgisinde tüm hayatını kuşatacak bir ölçü insanı çıkar ortaya... Çünkü Kerbela hadisesi, tüm müslümanların, kafasını elleri arasına alıp kara kara düşünmelerini gerektiren ibret dolu bir hadisedir. Ehl-i beyt düşmanlarının, Hz. Peygambere kadar uzanan bir düşmanlık çizgisidir Kerbela... Yüzyıllar öncesinde olmasına rağmen, o günlerin acısıyla bile insan, İslam'ı aşkla, hınçla yaşar, yaşamalı da,.. Allah'ın (c.c.) hakkını kimseye yedirmemecesine, Resulullah' ın hakkını kimseye yedirmemecesine, Kerbela şehidlerinin hakkını kimseye yedirmemecesine... Çünkü Müslümanın hayatında, güzellikleri temsil eden ahlak adına ne varsa, ki bunun içine başlı başına Peygamber sevgisi girer, takva ve ihlas girer, denge girer, mücadele girer, tebliğ girer, en önemlisi de Hz. Hüseyin'in ve Kerbela şehitlerinin şahsında, mazlumluk girer... Hepsinin sahibi olmalı Müslüman. "Gözünün önünde masum ve mazlum insanların katledildiğini görmedikçe, kişinin imanı tam olmaz" düsturunu hissetmek ve yaşamak için Kerbela yetmez mi?!.. Elbette yeter... Evet, onların şahsında, hayatı ve hayatın gerçeğini her şeyiyle omuzlamış dört başı mamur, ciddi, gerçekçi, tutarlı ve bilgili müslüman çıkmalı ortaya... Günümüzdeki ifrat ve tefrit hareketlerinden sıyrılmış, her şeyi yerli yerinde, neyi nerede nasıl yapacağını bilen insan... Çünkü Kerbela Şehitlerinin temsil ettiği misyon buydu. Onlar, kendi haklarını savunurken, aynı zamanda Peygamberin hakkını savunduklarının kıyasıya farkındaydılar. Kerbela mazlumları canhıraş çığlıklarla katledilirken, biraz sonra Hz. Peygambere ulaşmanın müjdesi vardı kalplerinde... Bağlılıkları yeni ayrılmış gibi taptazeydi... Susuzluktan kavrulan dudakları "Allah, Allah!" diyordu Hz. Peygamber gibi... Mübarek Cedlerinin kendilerini seyrettiğini, bütün gök ehlinin olanları seyredip hüngür hüngür ağladıklarını biliyordular... Kızgın topraklar üzerinde susuzluktan kupkuru ağızları, aynı zamanda şehadete susamışlığı anlatıyordu. Allah'ı arzulayan o mazlumların gönülleri, Resulullah aşkıyla dopdolu ve gözleri Allah aşkıyla sırılsıklamdı... Ölümlerin en şereflisine koşuyordular. Karşılarındaki azgın güruhun taarruzlarından bedenen yorgun ve bitkin ama ruhen dinç, diri, her şeyleriyle mutmain ve Hakk'ın takdirine razı idiler... Karşılarındaki cahiller ise, ne yazık ki tam tersinin temsili içindeydiler...

Günümüzde düşünmemiz gereken menfi yansımalar ise, ehl-i beyt kültürü dediğimiz İslami realitenin, hala doğru dürüst anlaşılamamış olmasıdır. Evet, ehl-i sünnet kaynaklarına göre, ehl-i beyti sevmek ve saymak vaciptir. Fakat bugün hala, Seyyid nedir, Şerif nedir, onlara nasıl davranılır, onlar nasıl değerlendirilir, bu konudaki ayet ve hadisler, ehl-i sünnet alimleri ve mezhep imamlarının tavsiyeleri ve bu konudaki davranış ve uygulamaları nasıldı, Ahir zamandaki görev ve fonksiyonları ne olacaktır şeklinde; bizi sorumluluklarla kuşatan, günümüz ve istikbalde şekillenecek bir dünya ve en kutsal değerler adına bizi zirvelere taşıyacak tefekkürlerden hala mahrum bir toplumla yüz yüze, karşı karşıyayız... Bu duyarlılık hala toplumun geniş bir kesiminde ne bilgi ne de hassasiyet düzeyinde yaşanmamaktadır... Yani Kerbela'da işlenen katliam, bir başka boyutta günümüzde de, devam etmektedir. Çünkü o günkü toplumu Kerbela'ya götüren şartlar, teneffüs edilen hava ve zemin her gün yeniden, yeni Kerbela'lara, İslam'ın ayaklar altına alınmasına yol açmaktadır. Tüm nefsaniyetiyle, haksızlık ve adaletsizliğiyle oysa, ehl-i beyt hususunda ehl-i sünnet kaynaklarımızda ölçü, bilgi ve fetvalar alabileceğine açık ve ortadadır. Hz. Peygamber'in (s.a.v.) sevgisiyle yoğrulmuş ehl-i beyt aşıkları bunu gayet iyi bilirler. Evet, acıların insandaki en mühim etkisi, olgunlaşmadır. Acıların en büyüğü olan, Resulullah (s.a.v.)'in vefatından sonra, Kerbela hadisesi gibi bir acı, hala bizleri olgunlaştırmadıysa, hala ehl-i beyt kültürü sinelerimizi buram buram kaplamadıysa, hala o emanetlere gereken saygı, sevgi ve ilgiyi gösteremiyorsak, bizi ancak ölüm ayıltır desek yanlış olmaz sanırım. Ehl-i beytin, ehl-i beyt olmanın ne kadar üniversal bir değer olduğu, müslümanlarca da bir kez daha kavranır ve üzerinde iyice düşünülürse, onlardan istifade etmek hususunda, önümüze Sünnete dayalı bir kapı açılmış demektir. Bu konuda yanlış duygu ve düşünceleri olanların bir kez daha gidişatlarını gözden geçirmeleri, her şeyden önce kendilerinin hayrına olacaktır. Nitekim Şûrâ Suresi 23. âyetini; Beyzavi ve Medarik tefsirinde; (Ey Resulüm, onlara de ki: Tebliğ vazifem karşılığında sizden bir ücret istemiyorum. Sizden istediğim akrabaya ve ehl-i beytime karşı muhabbettir)şeklinde tefsir etmişlerdir.

Evet, sonuç olarak: Hz. Ebubekir'i Hz. Ali kadar sevemeyenlerin, Hz. Muaviye'yi Hz. Peygamberin bakışıyla görmeyenlerin bizi doğru anlayacağını sanmıyoruz.
Özlüyoruz; nerede öğrencilerine ders verirken, kapının önünde oynayan Seyyid'i gördükçe sık sık ayağa kalkan ve "Niye böyle yapıyorsunuz?" diyenlere, kapının önündeki Seyyidi gösteren İmam-ı Azamlar; nerede "Bütün dünya bilsin ki, Hz. Ali'yi sevmek rafızilikse, ben rafıziyim" diyen İmam-ı Şafiler, nerede!.. Nerede o mezheplere bağlı olduğunu iddia edenler...

Bugün islam dünyasına baktığımızda gözümüze ilginç manzaralar çarpmaktadır, zira İslam ile İslam adına uydurulmuş şeyler birbirine karışmakta, ortalığa A İslamı, Bİslamı, C İslamı gibi bir sürü seçenek ve bunun yanında tutarsız bir islam anlayışı çıkmaktadır.

Peki ama Kur`an`da "Allah'in ayetlerinde bir tutarsızlık bulunmadığı" belirtilirken, maalesef müslümanlar arasında sıkça rastladığımız bu tutarsızlık nerden kaynaklanmaktadır, keza bu insanların hepsi Kur`andan beslendiklerini iddia etmektedirler?

Toplumu bir köşeye koyacak olursak, fertler olarak bu konuya nasıl yaklaşmamız gerekir, zira hepimizin bildiği üzere toplum fertlerden meydana gelmektedir.

O halde Müslüman olduğunu iddia eden bir şahsın önce Müslüman nedir, kimdir sorusu ile baş başa kalması, buna cevap bulması, Allah-in Kur`anda çizdiği Müslüman modeli ile tanışması gerekmektedir.

Şüphesiz ki din, yani İslam Allah'ındır, ama onu temsil etmekte İslam olanların yani Müslümanların görevidir! Bu görevi hakkı ile yerine getirmek ise ancak bu bilince ermekle gerçekleşecektir, yoksa mahiyetinden bihaber olduğumuz bir dini `doğru´temsil edebilmemiz ve en önemlisi yaşamamız mümkün değildir.

Allah Kuranda Müslüman'ı şöyle anlatmaktadır;

"Rahman'ın kulları yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler. Cahiller kendilerine sataştıklarında "selam" derler.

Gecelerini, Rablerine secde ve kıyam ederek geçirirler.

Rabbimiz bizi cehennem azabından koru. Çünkü onun azabı sürekli(!) ve helak edicidir derler.

Onlar harcadıklarında ne israf ederler, ne de cimrilik. İkisinin arasında bir yol tutarlar.

Allah-in yani sıra başka ilahlara yalvarmazlar. Allah'ın öldürmesini haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar.Zina etmezler.....

Yalan yere şahitlik etmezler. Faydasız bir söz işittiklerinde oradan vakarla uzaklaşırlar.

Rablerinin ayetleri hatırlatıldığında onlara karşı kör ve sağır kesilmezler"(25-Furkan; 63,64,65,67,68,72,73).

"Onlar Boş şeylerden yüz çevirirler. namazlarında huşu içindedirler. Zekatı verirler. Onlar emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler. Namazlarını aksatmaksızın kılarlar " (23-Mü`minun;2,3,4,8,9).

"Onlar gayba iman ederler, namazı kılarlar ve kendilerine verdiğimizden infak ederler.

Onlar, sana indirilene de, senden önceki (peygamberlere) indirilene de iman ederler. Ahirete kesin olarak inanırlar.

Onlar bir musibete uğradıklarında;"biz Allah`a aitiz ve yine O´na döneceğiz " derler"(2-Bakara; 3,4,156).

"Onlar sabreden, doğru olan,boyun eğen, infak eden ve seherlerde bağışlanma dileyenler olarak;"Rabbimiz! Biz şüphesiz iman ettik, günahlarımızı bağışla ve bizi cehennem azabından koru" diyenlerdir.

Onlar bollukta ve darlıkta infak ederler, öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah Muhsinleri sever.

Bir kötülük işlediklerinde veya nefislerine zulmettikleri zaman Allah'ı zikrederler; günahları için bağışlanma dilerler. Günahları Allah`tan başka kim bağışlayabilir! Onlar, yaptıklarında bile bile ısrar etmezler.

Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzereyken Allah'i zikreder, göklerin ve yerin yaradılışını düşünürler;"Rabbimiz! Bunları boşuna yaratmadın. Seni tenzih ederiz. Bizi cehennem azabından koru"derler" (3-Äl-i Imran;16,17,134,135,191).

"Onlar, tevbe ederler, kulluk ederler, oruç tutarlar, rüku ve secde ederler, iyiliği emreder kötülükten alıkoyarlar ve Allah'ın yasalarını korurlar" (9-Tevbe;112).

Yukarıda sıraladığımız ayetlerden anlaşılacağı üzere Kur´an bize nasıl bir şahsiyet olmamız ve nelerin bizde yerleşmesi gerektiğini açık seçik anlatmıştır. Bu ise olası bir karmaşanın önüne geçmektedir." O sadece bir hatırlatma ve apaçık bir Kur´an´dır. Diri olanları uyarman, inkar edenlere de azap sözü hak olsun diye indirilmiştir"(36-Yasin;69-70).

Çünkü Müşkül ve açık seçik olmayan bir şey, sadece yeni açmazlara ve şaşkınlıklara sebep olur ve asla hidâyet ve beyan özelliğini taşımaz.

O halde günümüzde karşımıza çıkan manzaraların nedeni kişilerin Kur`an´daki müslüman ile tanışmamış olmasından kaynaklanmaktadır. Bunun önüne geçmek ise ancak `müslümanin´ ne olup olmadığını bilmek ve bir bütünün parçalarından yola çıkmadan evvel o bütünün hakikatini kavramaktan geçmektedir. Aksi halde herkes Kur´an der ve müslümanın nitelik ve niceliğini anlamaksızın alternatif İslamlar üretilmeye,`müslüman´ kavramı ise nüfus kâğıdımızın üzerinde gerekli harflerin bir araya toplanmasından oluşmuş bir kelime olmaktan öteye geçmez.

"Allah´ın ahdini az bir değere değişmeyin, Allah katında olanın sizin için daha hayırlı olduğunu bilin.

Sizde olanlar tükenir, fakat Allah katında olanlar bâkidir. Sabredenlerin (mücadele edenlerin) mükäfatını, yaptıklarının karşılığından daha güzel vereceğiz"(16-Nahl;95-96).

Allah (c.c.) yar ve yardımcınız olsun.





__________________
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Erzurum'da Çayhane - Hüseyin Şinasi Gönül_Dostu Şiirler ve Şairler 1 12 Ocak 2016 17:16
Kan susamış çöllerde hüseyin olmak YaŞuHa Muhtelif Konular 2 27 Nisan 2014 11:06
Hadislerle Hz.Hüseyin'e Ağlamak AşıkıZehra Hadis-i Şerif 4 13 Kasım 2013 19:58
Haz. Hüseyin hakkında ne dediler CaferTayar İslam/Dinler/Mezhepler 8 13 Kasım 2013 19:41
Mersiye - Nur'u Hüseyin... Ehlibeyt Videolar/Slaytlar 3 13 Kasım 2013 19:29

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.