Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM GENEL.::. > Edebiyat > Makale ve Köşe Yazıları

Konu Kimliği: Konu Sahibi AYSENUR YILDIZ,Açılış Tarihi:  12 Mayıs 2012 (23:21), Konuya Son Cevap : 12 Mayıs 2012 (23:21). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 12 Mayıs 2012, 23:21   Mesaj No:1
Medineweb Acemi Üyesi
AYSENUR YILDIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:AYSENUR YILDIZ isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13259
Üyelik T.: 26 Ocak 2011
Arkadaşları:1
Cinsiyet:
Yaş:43
Mesaj: 15
Konular: 12
Beğenildi:4
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Fâtıma Bint Muhammed Ez-Zehrâ/ Ayşenur Yıldız

Fâtıma Bint Muhammed Ez-Zehrâ/ Ayşenur Yıldız

GÜL EFENDİMİZİN GÜL KOKULU KIZLARI


“ÜMMÜ EBÎH” ( BABASININ ANNESİ )


FÂTIMA BİNT MUHAMMED EZ-ZEHRÂ


Allah Resûlü (s.a.v.) ile Hz. Hatice annemizin en küçük kızları olan Hz. Fâtıma, bi’setten yaklaşık bir yıl önce, İbn Sa’d ile bir kısım tarihçilere göre Kureyş’in Kâbe’yi yeniden inşası sırasında Mekke’de doğdu. Efendimiz ( s.a.v. ) diğer kızları gibi onun doğumunda da akika kurbanı keserek fakirlere dağıttı. Hz. Hatice arapların âdetlerinin aksine Hz. Fâtıma’yı sütten kesilinceye kadar, kendisi emzirmeye devam etti. Zehebi’nin belirttiğine göre künyesi “ babasının annesi, anam” manasına gelen “ Ümmü ebîhâ” idi. Bu künyeyi almasının sebebi, Fâtıma’yı anne sevgisi ile seven Resûlullah ( s.a.v.)’ın kendisine bu şekilde hitap etmesi olmalıdır. Lakabı “ beyaz, parlak ve aydınlık yüzlü kadın” anlamında Zehrâ olmakla beraber “iffetli ve namuslu kadın” anlamındaki Betûl lakabıyla anıldığı da görülmektedir. Hz. Aişe validemiz onun aydınlığından, nuranî vechesinden bahsederken: “ Ben karanlık gecede Fâtıma’nın yüzünün aydınlığı ile iğneye iplik geçirirdim.” buyurmuşlardır. Peygamberimiz (s.a.v. )’e ilk vahiy geldiğinde Hz. Fâtıma henüz beş yaşında idi. O yaştan itibaren vahyin manevi havasıyla büyüdü. Hz. Fâtıma’nın ailesiyle beraber inançlarından dolayı büyük çileler çekmelerine rağmen, yaşadıkları ev yeryüzünde yaşayan her insanın imreneceği kadar manevi güzellikler ve huzurla dolu idi. Babaları Allah-u Teâlâ’nın “ Habibim” dediği Resûlü, anneleri iki cihan kadınlarının sultanıydı. Hz. Fâtıma’nın yaşadığı bu eve, kâinatın yaratıcısı Allah tarafından bütün insanlığa iletilmesi için sürekli vahiy geliyordu. Vahyin gelişine şahit olmak, Hz. Fâtıma’nın imanını yakin derecesine ulaştırıyordu. Evi, onun için bir vahiy okulu, risalet mektebi, davet merkeziydi. Bütün bu yaşananların tam ortasında, her şeyi çok güzel şekilde gözlemleyerek ondan alması gereken dersleri alıyor, üzerine düşen sorumlulukları, fedakârlık düzeyinde en güzel şekilde yerine getiriyordu.

Hz. Aişe buyururlar ki: “ Allah Resûlü’ne evsaf ve şemâil, edep ve güzel ahlak, tabiat ve davranış yönlerinden, sevgili kızları Fâtıma-i Zehrâ kadar benzeyen bir kimse görmedim.”
Hz. Fâtıma küçük yaşta annesini kaybetmişti. Öksüz kalan Fâtıma’yı Efendimiz ( s.a.v.) müstesna bir muhabbetle severdi. Onun incinmesine ve üzülmesine hiç tahammül edemezdi.
“ Fâtıma benden bir parçadır. Onu kızdıran beni öfkelendirmiş olur.” buyurmuştur.
Kaynaklarda Hz. Fâtıma’nın çocukluk ve gençlik yıllarına dair pek az bilgi bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi şöyledir; Efendimiz ( s.a.v.) hemen hemen her gün Kâbe’ye uğrardı. Orada olmaktan huzur duyardı. Avlusunda namaz kılar ve dualar ederdi. Azılı düşmanları O’nu ( s.a.v) kendinden emin, baskılarına aldırmayan tavrıyla gördükçe öfkelerinden çılgına dönüyor, kinlerini birazcık da olsa dindirmek için O’na ( s.a.v ), Allah’ın huzurunda durmuşken bile kötülük etmekten geri durmuyorlardı. Yine böyle bir gündü. Yüce Rabbi huzurunda namaza durmuştu. Kâbe’nin avlusunda Ebu Cehil ve müşriklerin ileri gelenlerinden bir kaçı vardı. Bir deve işkembesini getirip secdede iken üstüne saçtılar. Ardından da hayâsızca gülmeye başladılar. Olayı gören bir cariye gidip Hz. Fâtıma’ya haber verdi. Koşup gelen Hz. Fâtıma, manzarayı görünce gözyaşlarına boğuldu. Sevgili babasının üstünü başını temizledi. Sonra yaşının küçüklüğüne bakmaksızın hayâsızca gülen zalimlere meydan okudu. Efendimiz ( s.a.v.) namazını tamamladı. Kızının üzüntüden sararan yüzüne bakıp bağrına bastı. Sonra da zalimlere dönüp, “ Allah’ım! Kureyş’i sana havale ediyorum” dedi. Çok geçmedi duası cevap buldu. Olayın zalimlerinden kimi Bedir’de, kimi Uhud’ta müminlerin kılıçlarıyla kahroldu.
Hicretten bir müddet sonra Hz. Fâtıma’nın, yanlarında Hz. Ali ile annesi Fâtıma bint Esed, Hz. Sevde, kız kardeşi Ümmü Külsüm ve Hz. Ebû Bekir’in ailesiyle birlikte Medine’ye hicret ettikleri bilinmektedir. Son derece kâmil bir ahlâka, yüce bir zekâya sahip olan, maddi-manevi güzelliği kendinde toplayan Hz. Fâtıma’ya Medine’nin Müslüman hanımları çok ilgi ve sevgi gösteriyorlardı.


SEYYİDELERE ÖRNEK EVLİLİK


“ Eğer Allah Teâlâ amcam oğlu Ali’yi yaratmasa idi, Fâtıma’i Zehrâ’ya bu dünyada denk ve eş bir kimse bulunmayacakmış” ( Hz. Muhammed )
Hz. Fâtıma on beş yaşını tamamladıktan sonra onunla önce Hz. Ebû Bekir, ardından da Hz. Ömer evlenmek istemiştir. Ancak Resûl-i Ekrem ( s.a.v.) her iki teklife de olumlu cevap vermemiş, Fâtıma’nın hakkındaki kararı Allah’tan beklediğini söylemiştir. Rivayete göre bir Cuma gecesi Allah Teâlâ Cebrâil, Mikâil, Azrâil, İsrâfil ve diğer büyük meleklerini de huzuruna davet ederek Hz. Muhammed Mustafa’nın kızı Fâtıma’yı kullarımdan Ali b. Ebî Tâlib’e nikâhladığını ve Cebrâil aracılığı ile bu hususu Hz. Peygamber’e emir ve tebliğ ederek İslam şeriatının hüküm ve icaplarına göre nikâhlarının kıyılmasını istediğini bildirdi. Bu emirden kısa bir süre sonra sahabe efendilerimizin teşviki ile Hz. Ali Peygamber’in huzuruna, utana sıkıla çıkarak Fâtıma’ya talip olmuştur. Peygamberimiz ( s.a.v.) tarafından bu talep kabul edilmiştir. O sıralarda fakir bir delikanlı olan Hz. Ali, mehir verecek kadar bir malı bulunmadığından Bedir Gazvesi’nde ganimetten payına düşen zırhı, bazı rivayetlere göre ise devesini ve bir kısım eşyasını satarak 450 dirhem gümüş civarında bir mehir vermiştir. Resûl-i Ekrem ( s.a.v.) Hz. Ali’nin verdiği mehirden bir kısım alıp Hz. Ebû Bekir’e vererek; “ Ya Ebû Bekir! Bu parayı al, çarşıya git, Fâtıma’ya çeyiz için gereken eşyayı al ve taşımada sana yardım etmek üzere Selmân-ı Fârisi ile Bilâl-i Habeşi’yi beraber götür” buyurdu. Hz. Fâtıma için hazırlanan çeyiz şunlardan oluşmaktadır: “ Kadife bir örtü, içine hurma lifi doldurulmuş deri bir yastık, iki el değirmeni ve deriden yapılma iki su kabından ibaretti.” Hz. Ebû Bekir bunları pazardan satın alıp Hz. Peygambere ( s.a.v.) getirince gözleri yaşla dolan Efendimiz “Allah’ım, senin sevmediğin israftan çekinen kimselere bu eşyayı hayırlı ve mübarek kıl” diye dua etmiştir. Rivayetlere göre Hz. Fâtıma bu eşyaları bütün hayatı boyunca kullanmıştır. Düğünleri Resûlullah’ın Hz. Âişe ile evlenmesinden dört buçuk ay sonra 2. yılın Zilkade veya Zilhicce ayında gerçekleşti. Allah Resûl’ü kızının ve çeyizinin hazırlanması için Esma bint Umeys’i vazifelendirdi. Onu yanına çağırarak, “ Git Fâtıma’nın evini hazırla buyurdu.” Mütevazı ev eldeki imkânlarla düğüne hazır hale getirilince Resûlullah ( s.a.v.) bizzat gelip kızının evini kontrol etti. Hazırlanan evi görünce çok memnun kaldı ve emeği geçenlere hayır dualarda bulundu.
Peygamber Efendimiz ( s.a.v.) Hz. Fâtıma’ya düğün günü şöyle nasihatte bulunmuştur: “ Kızım, evinden çıkıp başka bir eve, ülfet etmediğin bir kimseye gidiyorsun. Sen kocana yer ol ki, o sana gök olsun! Sen ona hizmetçi ol ki, o sana köle olsun! Kocana yumuşak davran! Öfkeli hâllerinde sessizce yanından kayboluver. Öfkesi geçinceye kadar ona görünme! Ağzını ve kulağını muhafaza et! Kocan sana fena söylerse, söylediklerini duyma ve sakın mukabelede bulunma! Ona karşı gelme! Daima senden güzel söz işitsin, güler yüz görsün. Bu suretle sana iyi nazarla baksın!”
Hz. Fâtıma üçüncü yılın Ramazan ayında ilk çocuğu olan Hasan’ı, bir yıl sonra Şâban ayında Hüseyin’i dünyaya getirdi. Daha sonraki yıllarda küçük yaşta ölen Muhassin ile Ümmü Külsüm ve Zeyneb doğdu. Hz. Fâtıma başta babası olmak üzere çevresindeki insanlarla iyi geçinen onlarla yakından ilgilenen bir hanımdı. Evlendikten sonra da çok iyi bir eş ve ev hanımı oldu. Evinde çocukları ve evi ile ilgileniyor, onların ihtiyaçlarını karşılıyordu. Bunun yanı sıra ilim tedrisatını, İslam davet mücadelesini, çevresi ile olan ilişkisini çok güzel bir şekilde devam ettirdi. Fakirlere ve yetimlere her zaman sahip çıkar, onlara şefkat elini uzatırdı. Davete icabet eder, insanları evine davet ederdi.
Allah Resûlü ( s.a.v.) için bu aile çok kıymet taşırdı. Kızını ve eşi Ali’yi bir başka severdi. Cemî’ İbnu Umeyr et- Teymi anlatıyor: “ Halamla birlikte Hz. Aişe’nin yanına gittim. Hz. Aişe’ye:
“ Hangi kadın Resûlullah’a daha sevgili idi?” diye soruldu:
“ Fâtıma” dedi.
“ Ya erkeklerden?” dendi.
“ Fâtıma’nın kocası! Zira bildiğim kadarıyla Ali çok oruç tutar, çok namaz kılardı.”
Resûlullah ( s.a.v.) her sabah namazına giderken Hz. Fâtıma’nın kapısının önüne gelerek “ Ey Ehl-i Beyt’im namaz vaktidir” diye seslenirdi. Allah Resûlü ( s.a.v.) yine her seferden döndüğünde önce mescide gider namaz kılar, namazdan sonra Hz. Fâtıma’nın yanına uğrar hal ve hatırını sorardı.
Peygamberimiz ( s.a.v.)’in Hz. Fâtıma’ya olan muhabbetinden dolayı Hz. Ali’nin başka kimseyle nikâhlanmasına izin vermemiştir. Hatta bir gün minberde alenen şöyle ilan etmiştir.
“ Beni Hişam İbnu’l- Muğire, kızlarını Ali’ye vermek için benden izin talep ettiler. İzin vermiyorum! İzin vermiyorum! İzin vermiyorum! Eğer Ali arzulu ise kızımı boşar, ondan sonra onların kızlarını nikâhlar. Çünkü Fâtıma benden bir parçadır. Onu ikrah ettiren şey beni de ikrah ettirir, ona eza veren şey bana da eza verir.” Bu olaydan sonra Hz. Ali, Fâtıma’nın vefatına kadar bir başka kadınla evlenmediği gibi câriye de edinmemiştir.
Peygamber Efendimiz ( s.a.v.) her fırsatta onların evine giderdi. İkisinin arasına oturur, hem kızına hem damadına beslediği derin sevgiyi ifade ederek onları birbirine bağlardı. Hatta zaman zaman her biri Resûlullah ( s.a.v.)’ın kendisini daha çok sevdiğini ileri sürerek onun gönlündeki müstesna yerlerinden emin olduklarını göstermişlerdir. Hz. Fâtıma annemiz ve Hz. Ali efendimiz küçücük bir evde oturuyorlardı. Yoksullardı ama mutluydular. Hz. Ali ailesinin geçimini sağlamak için dağ taş dolaşıp topladığı otları getirip çarşıda pazarda satardı. Kuyudan su çeker karşılığında bir şeyler alırdı. Bazen de birilerinin bağında bahçesin de gündelikçi olarak çalışırdı. Akşam olduğu vakit evine geldiğinde tüm yorgunluğunu unutur ve şöyle derdi: “ Yoğun bir koşuşturmanın ardından eve gelip Fâtıma’nın yüzüne baktığımda bütün gam ve üzüntülerim yok olup gidiyordu.” Kimi zaman aç kimi zaman tok yatıyorlardı, ama şükretmesini biliyorlardı. O bir peygamber kızıydı, gerçek hayatın ahiret hayatı olduğunu çok iyi biliyordu. O bir kere “ Allah ve Resûlün’den razıyım” demişti ve ömrünün sonuna kadar bu rıza çizgisinden hiç şaşmamıştı.


HZ. FÂTIMA’NIN FAZİLETLERİ


Hz. Fâtıma’nın gerek kendi zamanının gerekse kendinden sonra gelecek kadınların hepsinden faziletçe üstün olduğu kabul edilir, bu hususa en kavi delil şu hadistir:
“ Fâtıma, Meryem hariç cihan kadınlarının efendisidir.”
Tıpkı annesi Hz. Hatice gibi üstün feraset sahibi idi. Hz. Fâtıma’nın tabiatı, peygamberî ahlaka benzemektedir. Sadeliği sever, cömerttir, kanaatkârdır. Hiçbir zaman, babasının ve annesinin hoşlanmadığı bir şeyi yapmazdı. Annesinin sağlığında yanından hiç ayrılmazdı. Peygamberimiz ( s.a.v.) kendisinin bu tabiatını çok severdi. Zeki ve ilim yönünden çok üstündü.
Resûlullah ( s.a.v.) Hz. Fâtıma’ya; “ Senin gadap ettiğin şeye Allah da gadap eder, razı olduğun şeyden Allah da razı olur” demiştir.
Fezâreoğullarından biri esir alınmıştı. Allah Resûlü ( s.a.v.) bu esiri Hz. Fâtıma’ya hediye etti. Hz. Fâtıma onu bir süre eğittikten sonra azad edip hürriyetine kavuşturdu.
Amr b. As anlatıyor:
“ Allah Resûlü ( s.a.v.) ile birlikte, bir cenazeyi defnettik. Defin işleri bitince geri dönüp cenaze evine geldik. Kapının önüne geldiğimizde, bir hanım Resûlullah( s.a.v.)’ı karşıladı. Onu tanır gibi oldum. Yaklaştığımda Fâtıma olduğunu anladım. Allah Resûlü ( s.a.v.) ona: “Buraya niçin geldin?” Hz. Fâtıma : “Şu ölünün ev halkı için geldim. Onları teselli etmek ve onlara taziyelerimi sunmak istiyorum” dedi.
Babası gibi insanlarla yakından ilgilenirdi, dertlerine çare olmaya, onları teselli etmeye çalışırdı. Babasının uygun gördüğü hayat tarzını benimseyerek onun gibi sade yaşardı.

El değirmeninde un öğütmekten usanan Fâtıma ile kuyudan su çekip taşımaktan yorulduğunu söyleyen Hz. Ali, bu hususta Hz. Peygamber ( s.a.v.)’den yardım istemeye karar verdiler. Hz. Fâtıma Medine’ye bir savaş esirinin geldiğini duyunca babasına giderek ondan kendisine ev işlerinde yardım edecek bir hizmetçi vermesini talep etti. Resûlullah ( s.a.v.), esiri mescidde yatıp kalkan fakir Müslümanların ( ehl-i Suffe) ihtiyaçlarını karşılamak üzere satacağını, bu sebeple kendisine bir hizmetçi veremeyeceğini söyledi. Buna karşılık yatağa girdiği vakit, otuz üçer defa sübhânallah, elhamdülillâh, Allâhüekber demesini, bu tesbihatı çekmesinin istediği hizmetçiden daha hayırlı olacağını söyledi.
Bu güzel vasıfları sebebi ile Peygamberimiz ( s.a.v.) Hz. Fâtıma’yı görünce sevinir, kendisini ayakta karşılar, elini tutarak yanaklarını öper, ona iltifat edip yanına veya kendi yerine oturturdu. Babası kendi evine gelince Hz. Fâtıma da onu aynı şekilde karşılayıp ağırlardı.
Hz. Fâtıma evinin içinde vazifelerini hakkıyla yerine getiren bir hanımefendi olduğu gibi dış dünyada da ümmetinin genç bayanlarına örnek olacak bir mücahideydi. Uhud Gazvesi’nde on hanımla birlikte gazilere yiyecek ve su taşıyan Hz. Fâtıma aynı zamanda yaralıları tedavi etti. Bu savaşta Hz. Peygamber ( s.a.v.)’in dişinin kırılması üzerine yüzündeki kanları temizlemeye çalıştı. Kanın dinmediğini görünce bir hasır parçasını yakıp küllerini Resûlullah ( s.a.v.)’ın yüzüne bastırmak suretiyle akan kanı durdurmayı başardı.


HZ. MUHAMMED’İN SOYUNU DEVAM ETTİREN AİLE


Resûlullah ( s.a.v.)’ın nesli Hz. Fâtıma’nın evlatları yoluyla devam etmiştir. Bu yüzdendir ki peygamberin neslinin annesi olacak bir hanımefendi özel bir ilgi ve özel bir eğitime tabi idi. Bu emanetti, Hz. Fâtıma ve ailesi kıyamete kadar bu emanetin devam etmesi için vesile idi. Peygamberimiz ( s.a.v.) Hz. Fâtıma’nın dünyaya gelen çocuklarıyla da yakından ilgilenmiş. İsimlerini koymaktan, akika kurbanlarının kesilmesine kadar kızını yönlendirmiştir. Hz. Hasan dünyaya geldiğinde Hz. Ali kucağına alıp Efendimiz ( s.a.v.)’e getirir. Peygamber Efendimiz ( s.a.v.) ismini ne koymak istediğini sorar. Hz. Ali “ Harp” der. Peygamberimiz ( s.a.v.), “ Hayır, onun ismi Hasan’dır” der. Güzel bir isim verme çocuğa yapılmış bir ihsandır. Efendimiz ( s.a.v.) de bizzat neslini devam ettirecek torunlarının isimlerini kendisi vermiştir. Peygamberimiz ( s.a.v.) ayrıca kızı Fâtıma’ya çocukları dünyaya geldiklerinde ağızlarına hiçbir şey vermeden kendisine haber verilmesini istemiştir. Hz. Hasan’ı kucağına alan Efendimiz ( s.a.v.) kendi tükürüğü ile ıslattığı hurmayı bebeğin damağına sürmüştür. Hz. Fâtıma, Hz. Hasan’ın doğumunda babasının emrini yerine getirmiş onu emzirmemişti. Ancak Hz. Hüseyin doğduğunda onu Resûlullah ( s.a.v.)’a göstermeden emzirmek zorunda kalmıştı. Bundan dolayı Hz. Fâtıma : “Babam Hasan’ın ağzına tükürüğünü koymuştu. Bu sebepten olacak, Hasan Hüseyin’e nazaran daha bilgilidir” derdi.
Peygamber Efendimiz ( s.a.v.) Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in gönüllerince oynayıp eğlenmeleri için onlara eşlik eder, bir çocuk gibi onlarla oynardı. Resûlullah ( s.a.v.)’den deve olmasını istediklerinde hemen yere eğilir ve onları mübarek sırtına alırdı. Mescidde namaz kılan Efendimiz ( s.a.v.)’in Hasan ve Hüseyin gelip sırtına tırmandılar. Allah Resûlü ( s.a.v.) onları bağrına bastı, öptü, kokladı. Ashab: “Ya Resûlullah onları sever misin?” diye sordu. Peygamberimiz ( s.a.v.) : “ Dünyada iki reyhanımı nasıl sevmeyeyim! Hasan ve Hüseyin benim oğullarımdır. Onları seven beni sevmiş olur. Beni seveni de Allah sever. Allah sevdiğini cennetine koyar. Onlara düşmanlık eden bana düşmanlık etmiş olur. Bana düşmanlık eden Allah’a düşman olur. Allah düşmanlarını cehenneme koyar ” buyurmuşlardır. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin cennet bahçesinde büyür gibi Mescidi Nebevi’nin avlusunda büyümüşlerdir. Bir gün mescidin avlusunda güreş müsabakasına tutuşurlar. Allah Resûlü (s.a.v.) onların oyunlarına bizatihi katılıyor ve onlara taktikler gösteriyordu. “ Buradan tut, böyle gel, şurasından şöyle çek” diye Hz. Hasan’a akıl veriyordu. Sahabede toplanmış, bütün işini gücünü bırakmış çocukların oyununa değer veren Allah Resûlü ( s.a.v.)’nü hayran hayran izliyorlardı. Sahabe efendilerimizden birisi şöyle der: “ Ya Resûlullah bu işte bir gariplik yok mu? Siz hep küçük olandan, zayıf olandan yana olursunuz. Oysa Hasan büyük, Hüseyin ise küçük olan. Sizin Hüseyin’i tutmanız gerekmez mi?” Allah Resûlü ( s.a.v.) : “ Görmüyor musunuz Hz. Cebrâil de Hüseyin’e taktik veriyor, onu tutuyor.”
Muhammed neslini devam ettirecek bu küçücük yüreklerin oyunlarını Allah’ın vahiy meleği Cebrâil dahi seyre gelmişti.
Hz. Aişe anlatıyor: “ Resûlullah ( s.a.v.), üzerinde siyah yünden bir kumaş olduğu halde sabahleyin evden çıktı. O sırada Hasan geldi, onu örtünün altına aldı. Sonra Hüseyin geldi onu da aldı. Sonra Fâtıma geldi, onu da aldı. Sonra Ali geldi, onu da örtünün altına aldı. Sonra da: “ Ey Ehl-i Beyt! Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor” ( Ahzab Suresi, 33 ) ayetini okudu.”


CENNET YURDUNA YOLCULUK


Hz. Peygamber’e çok düşkün olan Hz. Fâtıma babasının vefatından dolayı çok sarsıldı. Resûl-i Ekrem ( s.a.v.) defnedildikten sonra gördüğü Enes b. Mâlik’e, “ Resûlullah ( s.a.v.)’ın üzerine çarçabuk toprak atmaya eliniz vardı, gönlünüz nasıl razı oldu?” diyerek ağladı ve daha sonrada günlerce gözyaşı döktü. O günden sonrada vefat edeceği güne kadar hiç güldüğü görülmemiştir. Hz. Fâtıma, Resûlullah ( s.a.v.)’ın ölümünden beş buçuk ay sonra 3 Ramazan 11 tarihinde vefat etti. Muhammed el- Bâkır’ın belirttiğine göre Fâtıma’yı Hz. Ali yıkadı. Ölümünden sonra vücudunu kimsenin görmemesi için vasiyeti üzerine onu Hz. Ali ile Hz. Ebû Bekir’in hanımı Esmâ bint Umeys’in yıkadığı da zikredilmektedir. Hz. Fâtıma tesettüre son derece ehemmiyet verirdi. Kadın cenazelerinin erkeklerinki gibi üzerine örtülen bir kefenle sarılmış olarak herkesin gözü önünde bulunmasından rahatsız olurdu. Bu rahatsızlığını Esmâ bint Umeys’e söylediğinde, Esmâ ona Habeşistan’da cenazelerin tabut içinde taşındığını anlatmıştı. Bunun üzerine Fâtıma kendi cenazesinin de böyle taşınmasını vasiyet etmişti. Resûlullah ( s.a.v.) Fâtıma’nın bu hassasiyetine muvafık olarak: “ Kıyamet günü olunca, perde gerisinden bir münâdi şöyle seslenecek: “ Ey mahşer halkı, gözlerinizi kapayın Fâtıma binti Muhammed geçecek.”
Cenaze namazını Hz. Abbas veya Hz. Ali kıldırdı. Vasiyeti üzerine geceleyin Hz. Ali, Hz. Abbas ile oğlu Fazl tarafından Cennetü’l-bakî’a defnedildi.


[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi AYSENUR YILDIZ 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Eş Seçimi:Bir Oyun Değil,Ebedi Hayat Makale ve Köşe Yazıları efsane-07 4 2511 16 Nisan 2015 22:51
Allah'ın Selamı/ Tesettür Emri /Ayşenur Yıldız Makale ve Köşe Yazıları Esma_Nur 2 2278 09 Nisan 2015 22:21
Cenetten Bir Parça/ Tesettür/Ayşenur Yıldız Makale ve Köşe Yazıları su damlası 3 2333 02 Nisan 2015 22:48
Kahraman İlk Müslüman Kadın/Ayşenur Yıldız Makale ve Köşe Yazıları AYSENUR YILDIZ 0 1666 26 Mart 2015 22:46
Peygamber Bahçesinin Gülü/Ayşenur Yıldız Makale ve Köşe Yazıları AYSENUR YILDIZ 5 1954 19 Mart 2015 21:23

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Ayın Üyesi ''Fatıma-i Zehra'' Medineweb Ayın Üyesi 32 23 Mayıs 2014 22:57
Kevser.. Hazreti Fatıma Zehra (s.a) Hakkında Arapça Çocuk İlahisi Matemkar Videolar/Slaytlar 0 28 Ocak 2013 00:55
Kadına Özel: El ve Ses/ Ayşenur Yıldız AYSENUR YILDIZ Makale ve Köşe Yazıları 6 14 Ekim 2012 17:51
Hz.Cüveyriye Bint Haris/ Ayşenur Yıldız AYSENUR YILDIZ Makale ve Köşe Yazıları 0 23 Aralık 2011 01:29
Hz. Meryem / Ayşenur Yıldız AYSENUR YILDIZ Makale ve Köşe Yazıları 0 21 Şubat 2011 21:50

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.