Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM GENEL.::. > Edebiyat > Makale ve Köşe Yazıları

Konu Kimliği: Konu Sahibi Mevlüt HÖNÜL,Açılış Tarihi:  21 Mayıs 2012 (13:18), Konuya Son Cevap : 21 Mayıs 2012 (13:18). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Beğeni Aldı1Kez Beğenildi
  • 1 Beğenilen Mevlüt HÖNÜL
Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 21 Mayıs 2012, 13:18   Mesaj No:1
Medineweb Aktif Üyesi
Mevlüt HÖNÜL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Mevlüt HÖNÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 18779
Üyelik T.: 20 Mayıs 2012
Arkadaşları:6
Cinsiyet:
Memleket:Malazgirt
Yaş:47
Mesaj: 151
Konular: 93
Beğenildi:17
Beğendi:0
Takdirleri:32
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Akıl-Vahiy-Kalp Birbirinden Bağımsız Değildir /Mevlüt Hönül

Akıl-Vahiy-Kalp Birbirinden Bağımsız Değildir /Mevlüt Hönül

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحيمِ


Ne’kilu: Kelimenin Kökü A-K-L den gelir.


Akele ye’kilu ak’len: Akıl etmek akıl erdirmek.


Akaluhu : عَقَلُوهُ(Bakara 75) onu akıl ettiler, onu anladılar, akılları yattı anlamlarında


Ta'kilûn :تَعْقِلُونَ(Bakara-44-73-76-242 ) (Ali İmran 65-118) (En’am 32-151) (A’raf 169) (Yunus-16) (Hud-51) (Yusuf 2-109) (Enbiya 10-67) (Mü’minun-80) (Nur-61) (Şuara-28) (Kasas-60) (Yasin-62) (Saffat-138) (Mü’min-67) (Zuhruf-3) (Hadid-17)
Akıl etmiyormusunuz, Aklınızı Kullanmıyormusunuz, Aklınızı kullanabilesiniz anlamlarında.


Na'kilu : نَعْقِلُ(Mülk-10) akletmiş olsaydık, aklımızı kullansaydık.
Ya'kiluha :يَعْقِلُهَا(Ankebut-43) Akıl edemez, kavrayamaz,


Ya'kilûn :يَعْقِلُونَ(Bakara-164-170-171) (Maide-58-103) (Enfal-22) (Yunus-42-100) (Rad-4) (Nahl-12-67) (Hac-46) (Furkan-44) (Ankebut-35-63) (Rum-24-28) (Yasin-68) (Zümer-43) (Casiye-5) (Hucurat-4) (Haşr-14) Akıllarını kullanmazlar, Kullanmayanlar, akıl ediyorlar, akıl etmezler, akıl etmeyen anlamlarında kullanılır.


Sefahatin: S-F-H kökünden gelir.


Sefihe :سَفِهَ(Bakara-130) (Cahillik edip kendini zarara sokmak veya kendisini cahilliğe atmak yahut akılsızlıkta bulunmak.)


Sefehe : سَفَهًا(En’am-140) Akılsızlık, taşkınlık, iman zayıflığı, Aptallık


Sefahetiv :سَفَاهَةٍ(A’raf 66-67) Aklı kıt, Aptal olma, Akılsızlık


Sufeha Sufehau : السُّفَهَاءُ(Bakara-13) Dar kafalılar, Beyinsiz ayaktakımı, Akılsızlar, Ahmaklar anlamlarında.



Elbab: Kelimesinin tekili ‘’Lubb’’ akıl demektir.


İç (ceviz içi vb) Hulasa, öz/safi temiz/cevher hakikat/akıl. Cemi (çoğul) si: Elbabun

Kur’ani Kerimde: Ulil Elbab-Ulil Elbabi Ulul Elbab- olarak (Bakara-179-197-269) (Ali İmran-7-190) (Maide-100) (Yusuf-111) (Ra’d-19) (İbrahim-52) (Sad-29-43)(Zümer-9-18-21) (Mü’min-54) (Talak-10 ) Derin düşünceliler, derin kavrayış sahipleri, sağduyulular, akıl izan anlamlarında…

Kuran’da akıl insan için bir çekirdek kabuğunun içindeki öz konumundadır. Kur’an’daki kullanımında bu anlam esas alınmıştır.’’Akıl’’ Kelimesi günümüzdeki anlamı ile çok kullanım sonucu sonradan türetilen bir isimdir. Kur’ani kerimde‘’Akıl’’ ismi ile değilde hal anlamları olan ‘’Ya’kilun’’ gibi fiiller kullanılır.

Akıl kelimesinin asıl anlamı, bağlama ve tutmadır. İnsanın idrak ve kavrayışına da akıl denilmiştir. İnsanın iyiyi ve kötüyü, hakkı ve batılı ayırt etmesini sağlayan tek güç olduğuna inanılan melekeye de akıl denilmiştir. Bunun zıddı ise delilik, aptallık, ahmaklık ve cehalettir.

Aklın kavraması kalbin tasdik etmesi ile alakalıdır, Allah yaradılışta kavrama yetisini hakkı ve batılı ayırd etmeye yarayan anlayış olarak insanlara bahşetmiştir. Günlük yaşantıda iyi ve kötüyü zararlı ve faydalıyı ayırd etmeyi bu sayede başarır. Allah’ın insana vermiş olduğu donanım sayesinde kendi varlığını idrak edecek bir mahiyette yaratmıştır.

İnsanı en güzel şekilde yaradan Allah, somut duyu organları ile donatmıştır bu duyu organları ile somut şeyleri algılama gücü vermiştir. Bununla birlikte içsel duyular ilede soyut ve manevi şeyleri algılamasını sağlamıştır.Bu duyular insanın dış aleme karşı düzeni ve bağlılığı işleminide görev yaparlar. İrade, sevgi, öfke, umut, korku, hüzün ve mutluluk gibi dış alemde oluşabilecek olayları düzenleme işlevi görürler. İşte akıl tüm bu işlemleri gerçekleştirendir.

Aklın kavraması kalbin tasdik etmesi ile alakalıdır, Allah yaradılışta kavrama yetisini hakkı ve batılı ayırd etmeye yarayan anlayış olarak insanlara bahşetmiştir. Günlük yaşantıda iyi ve kötüyü zararlı ve faydalıyı ayırd etmeyi bu sayede başarır. Allah’ın insana vermiş olduğu donanım sayesinde kendi varlığını idrak edecek bir mahiyette yaratmıştır.

İnsanı en güzel şekilde yaradan Allah, somut duyu organları ile donatmıştır bu duyu organları ile somut şeyleri algılama gücü vermiştir. Bununla birlikte içsel duyular ilede soyut ve manevi şeyleri algılamasını sağlamıştır.

Bu duyular insanın dış aleme karşı düzeni ve bağlılığı işleminide görev yaparlar. İrade, sevgi, öfke, umut, korku, hüzün ve mutluluk gibi dış alemde oluşabilecek olayları düzenleme işlevi görürler. İşte akıl tüm bu işlemleri gerçekleştirendir.

İdrak etme aklın eylemidir, bunun yanında diğer organlarının akla katkıda bulunması ve isabetli düşünebilme eylemi için duyu organlarının sağlam olması gereklidir.

İmam Ali’nin Akıl ve Bilgi Hakkındaki Hikmetli birkaç sözünü ele alalım:

‘’Akıllı gönlüne danışır, doğru bulduğunu söyler, ahmak diline geleni söyler.’’

‘’Bilginin en aşağılığı dil’de olandır; en yücesi de insanın uzuvlarında ve işlerinde görünendir.’’

Kadı Abdülcebbar: Akılla insanın yükümlülüğü arasında bir bilgi kurmaktadır.

İbn Hazm: aklı bir cevher olarak değil, aksine ruhun bir kuvveti ve fiilinden ibaret olanı yapma ve kötü olandan kaçınma gücü şeklinde ortaya çıkarmaktadır.

Ebu Mansur el-Maturidi: Aklı sadece iyi ve kötüyü birbirinden ayırt eden bir yetenek olmanın ötesine taşımış ve aynı nitelikte olanları bir araya toplayan ve ayrı nitelikte olanları ise ayıran şey olarak nitelendirmiştir.

Gazaliye göre: Azlolunamayan, değiştirilemeyen, hakim, şeriatın şahidi, tezkiye olunan, dürüstlüğü tasdik olunan şahid şeklinde tanımlanır. Mümkünün imkanı, muhalin imkansızlığı, vacibin zorunluluğu gibi zaruriyyatı bilmek, tecrübe yoluyla bilgi edinmek ve insan tabiatında var olan bilgi edinme gücü karşılığında kullanılır.

Said' Kurdi ‘’akıl-kalp ittifakıyla hareket eder."

İbn Sina'ya göre akıl 5 çeşittir: bilmeleke (ya da olası akıl açık-seçik ve zorunlu olanları bilebilir) heyulani akıl (bilmeyi ve anlamayı sağlar) kutsi akıl (aklın en yüksek aşamasıdır ve her insanda bulunmaz) mustefat akıl (kendisinde bulunanı, kendisine verilen "makullerin " suretlerini algılar) bilfiil akıl ("makulleri yani kazanılmış verileri kavrar).

Adaletin Keskin Kılıcı Ebu Zerr Şöyle Der:

"Ben bu sonsuz varlık aleminde beni Allah'a götürecek bir iz bulmuşum. Aklın tartışma ve tahlille ona ulaşması mümkün değildir. Çünkü O, tüm bunlardan daha büyüktür ve hiçbir şey O'nu kapsayamaz"

Allah insana akletme yeteneğini, diğer varlıklara bir üstünlük gücü olarak bahşetmiştir. İnsanın ‘’Eşref’i Mahlukat’’ olarak anılması ona verilen Aklı kullanması neticesinde elde edilir.

Matüridi'nin inanç ilkeleri (akaid) ile ilgili en kapsamlı eseri Kitabüt-Tevhid'dir. Bu esere göre dinin öğrenilmesinde başvurulacak "vasıtalar iki olup, biri nakil, diğeri akıl" dır.Nakil'den maksat Kur'an ve Sünnet'tir En başta Kur'angelir ve Kuran’ın anlaşılması konusunda Matüridi'nin Selefiye ve Mutezile mezheplerinden ve filozoflardan ayrılan metodu vardır. Selefiyye, nakli akıldan önce tutar ve Kuran’ın ancak hadis ışığında açıklanmasına izin verir, felsefi ve tevile dayalı yoruma izin vermez. Mutezile, Kur'an ve akıl birbiriyle çelişirse nakli yani Kuran’ı bırakır, aklı esas alır.

Filozoflara göre : gerçek yalnız akıl ile bilinir ve bulunur, Kur'an genellikle akli verilere göre yorumlanır. Daha önce de belirtildiği gibi Matüridi'ye göre dinin kaynağı olarak nakil (Kur'an) ve akıla aynı oranda itimat etmek gerekir. Matüridi, İslamın evrenselliğine zarar vermeyecek biçimde, itici olmaktan çok kucaklayıcı bir yaklaşımla dini anlatır. Bu sebeple Matüridi, dinin özünü ilgilendirmeyen görüş farklılıklarını hoş görür, onların sahiplerini dinden çıkmış saymaz. Kendisiyle aynı görüşte olmayanları zorlamaz.

"Akıl " ile "nakli" dengeli bir şekilde kullanır. Akıl bilgi kaynaklarından biri, insana verilmiş ilahi bir emanettir. İnsanlar akılları sayesinde güzellik ve çirkinlikleri tanır, kendi üstünlüklerini onun sayesinde anlarlar. Kulun kusur işlemesi aklını kullanmayışı yüzündendir. "Allah'ın emirleri akıllı olana hitabendir". Allah'ın emirlerini anlayacak akıl seviyesine sahip olmayanlar, ilahi emirlerin dışında kalır, sorumlu olmazlar.

Matüridi'ye göre insan "Fizyolojik yapıyla beraber aynı zamanda akla da sahip kılınarak yaratılmış; yaratılmışları (mahlûkat) yönetmek yeteneği ile sivrilmiş, her türlü zorluğa katlanarak, onların üstesinden gelmek için aklı devreye sokmakla mümtaz kılınmıştır. Zira akıl, temyiz kabiliyetinin en güçlü silahıdır"

Matüridi dine; akıl, ilim, hoşgörü ve taassuptan uzak bir tavırla yaklaşmaz. İnancın ana ilkelerini ilgilendirmeyen (esasa müteallik olmayan) eylem ve ibadet farklılıklarını hoşgörü ile karşılar, kelime-i şahadet getiren, kıble'ye yönelen herkesi mü'min olarak değerlendirir.

Ancak Allah-u Teala Kur'an'da, sadece Allah'a ulaşmak isteyenlerin 'Hak Mümin' olduğunu, sadece bu insanların tevhidi oluşturan takva sahipleri olduğunu ve sadece Allah'a ulaşmak isteyenlerin cennete gireceğini açık bir dille anlatmıştır. Açık bir yalanlamada (inkar) bulunmadıkları sürece insanların ibadet ve işlerine karışılmaması gerekliliğini savunur.

Bu, eylemin amele dahil edilmemesi anlamını taşır. Yani, Matüridi insanları, kendi prensip ve görüşlerine uymaya zorlamaz. "Dinde zorlama yoktur" yaklaşımını esas alır.

İşte bu çerçevede Aklı dini açıdan ele alarak yol göstericiliği altında gerçek bilgilere ulaşmak adına ‘’Salih Amel’’ olarak kullanılan güç olarak tanımlıyor.

Ve onlar, "Eğer biz" diye ekleyecekler, "(bu uyarıları) dinlemiş olsaydık veya (en azından) kendi aklımızı kullansaydık, (şimdi) yakıcı ateşe müstahak olanlar arasında bulunmazdık!"
(Mülk-10)

Peki, yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, orada olup biteni kalpleri kavrasın ve kulakları işitsin? Ne var ki, onlarda kör olan gözler değil; kör olan, göğüslerdeki kalpler!
(Hac-46)

Ayeti kerimelerde ‘’Akıl’’ kavramı, ilim ile alakalı kullanılmakta ve insanın bunu kendisinin fiili olduğunu açıklamaktadır. İşitme ise, algılama ile alakalı olarak kullanılmıştır. İki ayeti kerimede dikkat edeceğimiz husus her iki faaliyette de öz yaradılışın ‘’Fıtrat’’ın bozulmamışlığı esastır. Allah azze ve celle bu hususta şöyle buyurmaktadır:

Ve düşünme melekeleri dumura uğramış olanlar dışında kim, bu dünyada gerçekten yücelttiğimiz ve şüphesiz ahirette de dürüst ve erdemliler arasında yer alacak olan İbrahim'in inanç sistemini terk etmek ister?
(Bakara-130)

Bu ayetlerin ışığında ‘’Akıl’’ kavramı için şunu diyebiliriz. İnsanın öz yaradılışı (Fıtrat) ile elde ettiği idrak ve kavrayıştır. Konuyu daha iyi anlama adına ‘’Bilgisayar ‘’ örneği ile açıklamaya çalışalım:

Bilgisayarlarda ‘’BİOS’’ belleği bulunmaktadır bir işletim sistemi ve bu sistem üzerinde çalışan programlar mevcuttur. Bilgisayarda en önemli kapasiteye sahip olan ve bilgileri barındıran ‘’BİOS’’ tur. Bios olmadan bilgisayarın her hangi bir işlem görmesi işletim sisteminin çalışması mümkün değildir.

Bu örneklemeyi insan ‘’Fıtrat’’ına nakşedilen yaradılıştaki hakikatler ile ele alacak olursak. Allah tarafından bahşedilen Akıl aracılığı ile yanlışı ve doğruyu ayırt etme özelliğine sahip olarak yaratıldığımız ve Fıtratın hiçbir değişikliğe uğramayacağını Kuran ile haber almaktayız.

Değişikliğe uğrayan insanın kendi insiyatifi ile yapıp ettikleridir. Bu nedenle Kur’an insanı akletmeye çağırırken diğer taraftan zihniyetin üretmiş olduğu yanlış ve asılsız düşünceleri yıkmaya karşı deliler ve örnekler sunar.

Yakup'un Mektubu - BÖLÜM 2: Yak.2: 20 Ey akıl sız adam, eylem olmadan imanın yararsız olduğuna kanıt mı istiyorsun?

Pavlus'un Mektupları - Pavlus'tan Efeslilere Mektup: Ef.5: 17 Bunun için akıl sız olmayın, Rabbin isteğinin ne olduğunu anlayın.

Tevrat - EYÜP: Eyüp.32: 9 Akıl yaşta değil baştadır. Adaleti anlamak yaşa bakmaz.

Tevrat - EYÜP: Eyüp.28: 28 İnsana, "İşte Rab korkusu, bilgelik budur" dedi,"Kötülükten kaçınmak akıl lılıktır."

Tevrat - EYÜP: Eyüp.28: 28 İnsana, "İşte Rab korkusu, bilgelik budur" dedi,"Kötülükten kaçınmak akıl lılıktır.

Tevrat - VAİZ: Vai.9: 17 Bilgenin sessizce söylediği sözler, Akıl sızlar arasındaki önderin bağırışından iyidir.

Tevrat - VAİZ: Vai.10: 2 Bilgenin yüreği hep doğruya eğilimlidir, Akıl sızın ise, hep yanlışa.
Akletmek; gözlem, düşünme, duyular ve diğer etkenlerle alınan bilgi ve verileri, sentez, analiz, kıyas, tahlil ve mantık ilkelerine göre değerlendiren iç ve dış etkilerden arınarak asl olan ile irtibat kurup karara varmayı içerir.

Pascal Şöyle Der:

"Yürek aklın ulaşamayacağı delillere sahiptir. Allah'ın varlığına akıl değil, yürek şahitlik eder ve iman bu yolla elde edilir."

Ebu zer, Pascal'ın savunduğu gibi Allah'ı yürek yoluyla tanımış ve Peygamberle görüşmeden üç yıl önce Allah'a ibadet etmiştir.
(İbn-i Sa'd, Tabakat)

Apaçık, büyük, derin, bilinçli ve kendi seçtiği şey!
Ve bu Ebu zer’in ilk namazı:

“Ben Allah Resulü’nü görmeden üç yıl önce namaz kılmaya başladım.”
- Hangi tarafa yöneliyordun?Allah’ın beni çevirdiği yöne!

Şehitler Serdarı Hamza, Allah Resulü’ne şöyle demişti:

"Ya Muhammed! Çölde, gecenin koyu karanlığını yaşadığımda anladım ki, Allah, dört duvar arasına sıkıştırılamayacak kadar büyüktür."

Allah Resulü İbrahim (a.s):Örnekliğinde bakacak olursak, ayı, yıldızları ve güneşi gözlemlemesi ve bunların birer-birer kaybolması neticesinde tüm bu yaratılanların Rab ve İlah olamayacağına karar verip Ortaksız tek Rabbin Allah olduğunu söylemesi Akletmenin bir örneğidir.

Kur’an bütünlüğünde ‘’Akletme’’ kelimesi müşriklerin veya şeytanın yaptıkları hususunda akıllarına uydukları geçmez. Bu hususta heva ve heveslerine uyma akletmeme ile eleştirilir. Demek ki akıl iyi ve kötüyü ayırd edecek özelliklere sahiptir, kullanılmadığı zaman kötülük ve yanlışa düşülür.

Akıl varken o zaman niçin vahiy indi sorusuna cevap bulmaya çalışalım:

Bu hususta Allah hiçbir peygamber ve hiçbir vahiy indirmemiş olsa idi Akıl yaradılıştaki donanımı sayesinde insanların bir kısmını sorumlu kılacaktı. Çünkü Allah akılla bilinir esası gereği yeryüzünde olumlu ve iyi işler ‘’Salih Amel’’yapmak hususunda düşünenler buna uygun tavır ve davranışlar sergileyecekti.

Peygamberlerin ve Vahyin varlığına rağmen, insanların çoğunluğu ‘’Fıtrat’’ larına aykırı hareket ediyorsa. Vahyin ve Peygamberlerin hiç gönderilmediğini düşünecek olursak iyilik ve doğruluk adına Akıllarını kullanarak hareket edecek insanlarında var olacağı düşünülebilir.

Sabiiler olarak adlandırılan grup Vahiy ve Peygamberden habersiz bir şekilde Rablerini tanımakta idiler.Vahyin inişi ve Peygamberlerin tebliği ile insanın sorumluluk üstlendiğini söylemek, insanın yaradılıştaki özelliklerini devre dışı bırakmak olur.

Çünkü insan zaten yaradılışı ile sorumluluğu zaten yüklenmiştir. Vahiy bu sorumlulukları unutarak fıtrata ters düşen eylemleri hatırlatma ve düzene koyma adına bizlere uyarı için inmiştir. Bozulmuşluğun, Sapkınlığın hurafe ve bidatlerin fıtrat’ta var olan öze uymadığını hatırlatarak aklederek öze dönmeye davet içindir.

Allah Vahyi, Ölülere, hayvanlara indirmemiştir, çünkü erkek bir arslan dişisinin yavruları ile ilgilendiğini ve onunla ilgisini kestiği için yavrularını parçalayan, arslana uyarı ikaz etmek için değil arslanın doğası zaten o tabiat üzeredir. İnsan olup hayvan hal ve hareketleri işleyen kendi evladını diri-diri toprağa gömen insanları uyarmak ve hayvan olmadıklarını hatırlatmak için indirmiştir. Akla rağmen Vahyin inmesi Aklın değerini azaltmak veya düşürmek için değildir.

Ne akıl vahyin rakibi nede vahiy aklın rakibidir. Bu şekil anlayışlar kıt akılların ürünleridir. Aklın öz benliğine ihanet etmesi ve sapkınlıklara duçar olması neticesinde sorumluluklarını hatırlatma adına Vahiy inmiştir.İmanın şartlarını ele alacak olursak, Her zaman Allah’a iman esas alınır ama esas olan önce akletmek ve bu akletme sonucunda Allah’a iman etmektir. İnsanın sorumlu olması Akıllı olmasına bağlıdır. Deli bir insandan Allah’a iman ve akletmesini beklemek nasıl abes ise, Aklını kullanmadan İman etmek ise içi boş bir inanç sistemi olur.

Akla rağmen vahiy sorusuna farklı bir açıdan bakalım:

Allah insanlara yeryüzünde yaşamını devam ettirebilmesi adına ihtiyaç duyabileceği her tür donanımı vermiştir. Sınavımız gereği yeryüzünde her şeyi insanın hizmetine sunarak, insanda var olan akıl ve fıtri yetenekler Allah’ın rahmet isminin tecellisi olarak vahyi indirerek insana sunmuş olduğu nimetlere nimet eklemiştir. Bu donanımlı yaradılışa rağmen hakikatlerin üstünü örten anlayış ve eylemleri düzeltmek için Vahyi indirmiştir.

Bütün insanlık bir zamanlar tek bir topluluktu; (sonra ihtilafa düşmeye başladılar), bunun üzerine Allah, müjdeci ve uyarıcı olarak peygamberler gönderdi ve onlar aracılığıyla hakikati ortaya seren vahiy(ler) bahşetti ki, bununla insanların farklı görüşler edinmeye başladıkları her konuda karar verebilsin. Buna rağmen, kendilerine hakikatin bütün kanıtları geldikten sonra aralarındaki kıskançlıktan dolayı onun anlamı hakkında ihtilafa düşenler bizzat bu (vahiy)in tevdi edildiği aynı insanlardı. Ancak Allah, insanları, kendi iradesiyle, üzerinde ihtilafa düştükleri hakikate sevk etti; çünkü Allah, (ulaşmak) isteyeni doğru yola ulaştırır.
(Bakara-213)

Garizi akıl: Her insanda doğuştan var olan ve insanın diğer canlılardan ayrılmasını sağlayan akıldır.

Müktesep akıl: Asıl nitelikte olan garizi aklın kullanımıyla oluşan akıl, müktesep veya tecrübi aklı olarak kabul edilir. Bu aklın gelişmesinde zeka yanında sezgi, deney ve öğrenim büyük rol oynar.

Mutezile bilginler iradeyi: fiil olarak tanımlamışlardır. Mutezile kelamcılara göre; özgür bir iradeye sahip olan insanın, kendi fiillerinin yaratıcısı olması kaçınılmazdır. İnsanın fiilinin meydana gelmesinde Allah’ın rolü doğrudan olmayıp, Allah’ın insanda yarattığı kudret aracılığıyladır.İnsan Fiilleri hususunda Mutezile görüş Akli olarak en mantıklı ve kabullendiğim esastır.


’’Ulul Elbab’’kavramını klişeleşmiş anlayıştan ve belli bir kesime mal etmekten kurtarmak adına değinilmesi ve açıklanması gerekli bir husus olarak ele alalım:

Derin kavrayış sahipleri,aklını kullananlar,sağduyulular,temiz akıl sahipleri olarak kullanılan kavram bu güzelliklere sahip olan ve aklını her tür kirden arındıranları ‘’Ulul Elbab’’ olarak tanımlar.Akıl kiri ön yargı ile bakmak,herhangi bir kimseyi dokunulmaz kılıp ona kutsiyet vermek,başkalarını söz ve eylemleri ile dini anlamaya çalışmak,Kısacası Kuran hakikatlerine aklı kalbi ve zihniyeti örten her tür eylem ve düşünce kirdir bundan arınmak ise Akıl ile olur.

Akıl ile Kalp ilişkisini ele adlığımızda, Akletme fiili Kur’anda genelde kalbin bir faaliyeti olarak dile getirilmektedir. Kalp Aklın arşıdır.

Örneğin:

Kaza geçirip beyin ölümü gerçekleşen bir insanın Aklı işlem göremez ama Kalbi halen faaliyetine devam edebilmektedir. Cihazlar aracılığı ile kalp işlevine devam etmekte ama akıl faaliyetini durdurmuştur. Bu madde boyutu ile bakacak olursak Akıl kalpsiz işlem göremez ama Kalp akılsız faaliyetini devam ettirebilir.

Caferi Sadıktan Resülullah’ın şöyle buyurduğu nakledilmektedir:

‘’Tavırları güzel ve sempatik bir insandan size bir haber gelirse, siz onun aklına bakınız, çünkü bu insan aklının düzeyine göre yapıp ettiklerinin karşılığını görecektir.’’

Bu gerçekler ışığında, Fıtratımıza yerleştirilen İlahi kaynağa dönerek akletme yetisini bir kenara bırakmadan, tüm yaşamımızı ona bütünleşmiş olarak öz olana dönüşü sağlamalıyız. Allah bizleri akleden ve aklettiği ile amel eden Salihler zümresine ilhak eylesin.

MEVLÜT HÖNÜL
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Mihrinaz beğendi.
__________________
“...Kendinizi satmayınız. Hür, özgür insanlar olunuz, kendini satan satıcılardan olmayınız”
İmam HÜSEYİN (a.s)
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Mevlüt HÖNÜL 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Seküler Cemaat-Tarikatlar ve Modern Kölelik Makale ve Köşe Yazıları AlimOğlu 47 18123 15 Eylül 2016 23:11
Akletmez misiniz? Mevlüt HÖNÜL Makale ve Köşe Yazıları Mevlüt HÖNÜL 0 2462 18Haziran 2016 01:59
İRTİCA’YA KARŞI İSLAM / Mevlüt HÖNÜL Makale ve Köşe Yazıları Yitiksevda 4 2069 22 Şubat 2016 22:34
Mü’min Kime Derler? /Mevlüt HÖNÜL Makale ve Köşe Yazıları Mevlüt HÖNÜL 0 1747 26 Ocak 2016 22:38
Allah’ın Hükmüne Meydan Okuyanlar/ Mevlüt Hönül Makale ve Köşe Yazıları 'Yolcu' 3 2136 10 Mayıs 2015 22:35

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Irk Ayrımı /Mevlüt Hönül Yitiksevda Makale ve Köşe Yazıları 4 08 Eylül 2021 08:08
Kalp,nefis,vicdan ve akıl uzun bir yolculukta... su damlası Muhtelif Konular 0 18 Nisan 2017 21:21
Dinin Özü: Dua/ Mevlüt HÖNÜL Mevlüt HÖNÜL Makale ve Köşe Yazıları 1 02 Mart 2015 17:53
Çağda(ı)ş(ı) Ebu Leheb’ler /Mevlüt Hönül Mevlüt HÖNÜL Makale ve Köşe Yazıları 0 20 Mayıs 2012 21:51
Sorguluyorum!!/Mevlüt Hönül Mevlüt HÖNÜL Makale ve Köşe Yazıları 2 05Haziran 2010 21:40

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.