Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM GENEL.::. > Edebiyat > Makale ve Köşe Yazıları

Konu Kimliği: Konu Sahibi EyMeN&TaLhA,Açılış Tarihi:  06 Eylül 2014 (09:56), Konuya Son Cevap : 06 Eylül 2014 (13:15). Konuya 1 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 06 Eylül 2014, 09:56   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:EyMeN&TaLhA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 21422
Üyelik T.: 08 Kasım 2012
Arkadaşları:36
Cinsiyet:
Mesaj: 3.299
Konular: 784
Beğenildi:131
Beğendi:34
Takdirleri:141
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Küçük İnsanların Kibirleri Büyük Olur!

Küçük İnsanların Kibirleri Büyük Olur!

Nasrettin Hoca’yı çekemeyen üç-beş kişi, hocayı köşeye sıkıştırmak niyetiyle bir teklifte bulunurlar:

“-Hoca, senin büyük bir âlim olduğun söyleniyor, bir keramet göstersen de büyüklüğünü biz de anlasak!.”


“-Hay hay, neden olmasın?!” der hocaefendi ve hemen karşıdaki ağaca emreder:


“-Çabuk yanıma gel.”


Lâkin ne gelen vardır, ne giden; ağaçta tık yoktur. Bunun üzerine hoca, ağaca doğru yürümeye başlar. Hocayı âciz bırakıp, köşeye sıkıştırdıklarını düşünenler gülerek:


“-Ne oldu hoca?! Ağaç yanına gelmedi, sen ağacın ayağına gidiyorsun? Hani bunda keramet?”
Hoca güler:
“-Gideriz tabiî! Bizde kibir yok… O gelmezse, biz onun ayağına gideriz…”



* * *


İnsanın göstereceği en büyük kerâmet, kibir sahibi olmayıp, tevâzû ehli olmasıdır. Çünkü Allah Teâlâ’yı en iyi bilen ârifler hâriç, Müslüman olalım olmayalım, hiç birimizin kalbi kibirden arınmış değil…
Oğlumuz bir kız beğenir, karşımıza gelir:


“-Beğene beğene bunu mu buldun, hiç bizim âilenin ayarında mı onun âilesi…” deriz. Ya da:


“-Kızım o senin muhâtabın mı ki onunla konuşuyorsun, dengini bul. Kendi kalitende insanlarla konuş.”


“-Sen kim oluyorsun da bana işimi öğretmeye çalışıyorsun, haddini bil…”
“-İlkokul mezunu bile değil, durmuş benim gibi bir üniversite mezununa akıl veriyor.”



* * *


Hanım, gece pencereyi açar etrafı şöyle bir seyreder; herkes uykuda, ışıklar sönmüş, bir kendisi ayakta, ibadet için kalkmış.
“-Elhamdülillah, yâ Rabbi, bizi kendinden gafil bırakmadın!” der.
Keşke bu “elhamdülillah”ı, pencere kapalı iken ve başkalarının evlerine bakmadan söyleseydi!..



* * *


“-Sizin muhitteki okul iyi değil, derme çatma; oradan buradan gelen; yerli, göçmen karmakarışık, âile terbiyesi almamış çocuklarla dolu. Çocuğunuzu nasıl o okula gönderirsiniz?!”

“-Tenezzül edip sana cevap bile vermem, sen benim seviyemde değilsin.”
“-Hangi muhitten ev beğenmişler? Oraların seviyesi pek düştü, ayak takımı oralarda oturuyor, çoluk çocuk yetiştireceksiniz, biraz elit yerlerde oturun.”
“-Nereden aldın o kıyafeti!.. O mağaza âilemizin penyecisi gibi oldu. Biraz stil takıl…”


“-Neden o kadını çağırdın ki toplantıya, onunla hiçbir ortak paydamız yok. Aptal aptal gülmekten başka bir şey yapmıyor.”
“Sen kimsin ki, kaç paralık adamsın?”



* * *


Bir umreci, din görevlisinden rica eder:
“-Lütfen gerekirse parasını da veririm, yeter ki benim başımı koyduğum secde mahalline o çıplak ayak gezenler basmış olmasın…”
Peygamber Efendimizin aşkından öldüğümüzü söyleriz, iş uygulamaya gelince sınıfta kalırız. Peygamber Efendimiz, yakasından tutup da evini temizlemesini isteyen Medîneli hafif aklı zayıf bir hanımın kendisini sürükleyerek götürmesine izin verir. Gider, onun evini süpürür gelirdi. Zengin-fakir, siyah-beyaz, güzel-çirkin fark etmez; herkesin hâlini hatırını sorardı.


Mescidde en ön sırada garibanlar, fakir-fukarâ olurdu. Onları görmek, Peygamber Efendimize zevk verirdi. Fakirlerle oturup kalkmamızı isterdi. Zengin-fakir kendisini kim çağırırsa dâvete icâbet ederdi. Kendisine ikram edilen her şeyi büyük memnûniyetle yer, ayırmaz, memnun olurdu. Eşlerinden bir şey istemez, kendi işini kendisi yapardı. Sahâbe, bazen Efendimizi hamur yoğururken, bazen odasını süpürürken, bazen keçisini sağarken görürdü. İnsanlarla karşılaşınca ilk selâm vereni, ilk hâl hatır soranı O -sallâllâhu aleyhi ve sellem- olur; girdiği mekânda bulduğu yere oturur, kendisi için ayağa kalkılmasını istemezdi. Misafiri ile oturup başkalarının kendilerine hizmet etmesini istemez, misafirlerine kendisi hizmet ederdi. Hırkasını sırtından çıkarır, misafirinin altına sererdi.
Peygamber Efendimizin emrine cennet verildiği, makâm-ı Mahmud’un sahibi olduğu ifade edildiği hâlde Efendimizin mütevâzîliğine ulaşılması mümkün değildir. Tevâzû sahibini Allah Teâlâ yükseltir. Kibirli olanı ise alçaltır. Kişinin kendisinde bir varlık iddia etmesi, büyüklenmesi, insanları kendisinden aşağı olarak görüp beğenmemesi mânâsına gelen kibir, Yûnus’un mısrâlarında ne güzel ifadesini bulur:


“Özünden gayrı kimseyi beğenmez
Yüce yerde durur, aşağı inmez.”

Bize dair her ne varsa, Rabbimizin… O’nun izni dâhilinde bize emanet… O, istediği zaman istediği şeyi çekip alabiliyorsa, kişi gerçekte hiçbir şeyin sahibi değilse, nasıl büyüklük taslayıp kibirli olabilir?! Başına toprak serpmelidir, emanetçi emanet ile övünür mü?

Bir kıvılcımın yok edebileceği mal, bir sivilcenin mahvedebileceği güzellik, bir sineğin bitirebileceği ömrümüz, riyâ ile heder olan övündüğümüz ibadetlerimiz, zihin bulanması ile yok olacak olan ilmimiz, bir tartışmanın dağıtabileceği âilemiz, nasıl övünme sebebimiz olabilir ki?!

Güzellik, soy sop, asâlet övünülecek şey değildir; zira ne Firavun’a, ne Nemrut’a, ne Kârun’a ne de Ebû Cehillere faydası olmuştur. Kul, bir “hiç”ken kendini büyük görmesi, akıl tutulmasından başka bir şey değil de nedir?
Abdülkadir Geylânî Hazretleri, Allâh’a vâsıl olmasının sebebini şöyle açıklıyor:


“-Ben Allâh’a gece kâim, gündüz sâim olmakla ve ilim tedris etmekle vâsıl olmadım. Allâh’a vasıl olmamın sebebi, kerem sahibi olmam, mütevazî bulunmam ve sadrımın selîm olmasıdır.”


Hazret-i Mevlânâ, Mesnevî’sinde kibre dâir şunları ifade eder:
“Padişahın biri, bir padişaha gâlip gelirse, onu ya öldürür yahut zindana attırır. Fakat aynı padişah, bir düşkün yaralıyı, zavallı bir dertliyi bulursa, yarasına merhem kor, ona ihsanda bulunur.


Kendini üstün görmek, padişah olduğu için kibirlenmek, bir zehir olmasaydı, o gâlip padişah mağlup ve esir olmuş padişahı, suçu olmadığı hâlde niçin öldürsün? O düşkün dertliye kendisine bir hizmette, bir kullukta bulunmadığı hâlde neden iyilik ediyor, ona acıyor?


Bu iki duruma bakıp kibrin nasıl bir zehir olduğunu anlaman mümkündür. Yol kesen aslâ bir yoksulu soymaz. Bir kurt, ölü kurdu hiç ısırmaz. Bu “bizlik” ve “benlik” yani kibirli olmak, büyüklük taslamak, halkın merdivenidir ki, o merdivene çıkanlar, bir gün oradan yuvarlanırlar. Kim merdivenin daha üstüne çıkarsa o daha ahmaktır. Çünkü çok yukardan düşenlerin kemikleri daha beter kırılır.”


* * *

Vâiz arkadaşımız, hac değerlendirme toplantısında şu hatırasını anlatmıştı:
“Bir hacımız Kâbe’nin avlusundan geçerken avluda oturup bir şeyler satan zenci kadınları göstererek sürekli alay eder:
“-Şunlara bak, hem zenciler, hem de peçe takıyorlar, yüzleri açık olsa onların suratına kim bakar!”


Uyarıları dikkate almaz, kibrine devam eder. Bayramın birinci günü hacımızın bacağının kırıldığı ve hastanede yattığı haberi gelir. Arkadaşlarımız ziyaretine giderler, korkmuş bir hâlde onlara:
“-Hocam, ben nasıl tevbe edeceğim. Peygamberimizin evinin olduğu kısımdan Kâbe’ye giderken merdivenlerde kaydım. Bacağım sanki birisi tarafından havaya kaldırılıyormuşçasına havaya kalkıp merdivenin basamaklarına çarpıyordu. Kemiklerim birçok yerden kırılmış, baygınlık geçirmişim. Hemen orada oturan peçeli zenci kadınlar ayaklarındaki terlikleri çıkarıp kırılan bacağımın yanlarına koymuş, başlarındaki tülbentlerle de sarmışlar. Ambulans gelinceye kadar benimle ilgilenmişler. O kadar çok mahcubum ki, nasıl tevbe edeceğimi bilemiyorum?!”



* * *


Nefsimizin işi-gücü benlik iddiası olup kendisini başkalarından, kendinde var olduğunu zannettiği üstünlükler sebebi ile ayırır. İlmi, ameli, zenginliği, güzelliği, soy sop ve makamı ayrıcalık sebebi olarak kabul eder. Kendisinden üstün olanlara buğz edip, nefret edip, haset eder; kendisinden düşük seviyede olanları ise beğenmeyip ötekileştirir. İnsanın kibirli olmasının sebebi, cehâletinin çokluğu, idrak ve firâset noksanlığıdır.
Kibir sahibi insanlar, hem bu dünyada, hem de âhirette kaybederler. Bu dünyadaki kayıpları şunlardır ki; onları kimse sevmez. En önemlisi, Cenâb-ı Hak sevmez. Lokman Sûresi’nin 18. âyet-i kerîmesinde:
“İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.” buyurulmaktadır.


Kibir sahibinin ilâhî muhabbetten uzak olacağı bildirilmektedir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Kalbinde hardal tanesi kadar îman bulunan kimse cehenneme giremez. Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan kimse de cennete giremez.” buyurmuşlardır. (Müslim, Îman, 147)
Kibir sahipleri, hayatları boyunca sevgiyi bilmezler, sevemezler… Kendileri ile o kadar çok meşguldürler ki, herkese tepeden bakmaktan kendilerince sevilmeye lâyık kişi bulamaz, fıtratlarının ihtiyacı olan sevgiyi yakalayamadıkları için de dostları olmadan yapayalnız dünyayı terk ederler.
Aslâ rahat olamazlar. Kendilerini büyük gördükleri için mânen yüce Mevlâmızdan uzak yaşarlar. İlk önce onlara selâm verilmesini, ilk onların hatırının sorulmasını, daima onların sözlerine değer verilmesini isterler. Bu istek ve beklentilerine cevap verilmediği zaman, huzursuz, sıkıntılı ve insanlarla daima kavgalıdırlar. Onlara göre, kimse kendilerinin kıymetini bilemiyordur. O sebeple insanlara kinlenir, kendilerinden daha çok sevilip saygı duyulan insanlara karşı haset ve buğuz beslerler.
Kişi, tevazû sahibi oldukça bu kalp rahatsızlıkları da yok olur gider. Peygamber Efendimiz:


“Kibirden kurtulan insan, şeref ve itibar sahibi olur.” buyurmuştur. (Ebû Davud, Libas, 25; İbn-i Mâce, Zühd, 16)


Âyet-i kerimede ise şöyle buyrulmaktadır:
“Ve Rahman’ın -hâlis- kulları onlardır ki, yeryüzünde mütevazî bir hâlde yürürler ve câhiller, kendilerine seslendikleri vakit «Selâm!» derler, geçerler.” (el-Furkan, 71)



* * *


Bir hikmet ehli zât ile öğrencisi bir sokağın köşesinde konuşurlarken yaşlı bir kadın yanlarına yaklaşır:
“-Vitrinin önünde durmayın!” diye bağırır, “Müşterileri rahatsız ediyorsunuz.”
Hikmet ehli zât, özür diler ve yolun karşısındaki kaldırıma geçer. Orada konuşmayı sürdürürlerken bu kez bir polis memuru yanlarına gelir:
“-Bu kaldırımı boşaltmanız gerekiyor. Birkaç dakika sonra Kont buradan geçecek.”

“-Kont karşı kaldırımı kullansın!” diye cevap verir hakîm, o polise, yerinden hiç kıpırdamadan... Sonra öğrencisine dönüp şöyle der:
“-Unutma; âcizlere aslâ kibirli davranma ve kibirlilerin karşısında aslâ âciz kalma!..”


İslâmiyet’in bizlere vermiş olduğu vakar ve edep sebebiyle kibir sahibi olanlara tevâzû gösterilmez. Kibirlinin karşısında kibirli davranmanın sadaka olduğunu Peygamber Efendimiz bizlere bildirmişlerdir.


Hiç kimse doğarken kibirli doğmaz. Anne ve babanın edep eğitimi, çocuklarına ve çevrelerine karşı mütevâzi davranmaları, ilk önceleri anne ve babayı taklit edip, sonra taklidi tahkike çevirecek olan çocuklar için çok önemlidir. Çocuklarımıza kendilerinin özel olduklarını hissettirmeliyiz. Lâkin sahip oldukları bütün yeteneklerin “Allah vergisi” olduğunu da belirtmeliyiz. Birtakım üstün kabiliyetlerini fark ettikleri zaman çocuklarımıza, aslâ akranlarını ve başkalarını küçümsememelerini öğretmeliyiz. Çünkü her insan farklı farklı kabiliyetle yaratılmıştır. Allâh’ın kullarına verdiği özellik ve farklılıklar, bir övünme sebebi değildir. Her şeyin en üstün ve güzeli, Allâh’a aittir. Güzellik ve üstünlük, maddî farklılıklar ve özellikler değil, Allah’tan sakınmak (takvâ) ve güzel ahlâk sahibi olmaktır. Zaten takvâ ve güzel ahlâk sahibi olmak da kibirlenmemekle olur.


Rabbimizin bizlere verdiği maddî-mânevî her türlü nîmet, üstünlük sebebimiz değil, Rahman’a şükür sebebimiz olmalı ve insanlığa hizmet etmek için bunları birer vâsıta olarak kullanmalıyız. Verenin de, alanın da Cenâb-ı Hak olduğu unutulmayıp, “Bize dair her ne güzellik varsa Sen’dendir!” sözü iyice hazmedilmelidir.


Anne ve babalar, hatalarını kabul edip, gerektiği zaman çocuklarından rahatlıkla özür dileyebilmelidir ki, bunu görüp öğrenen çocuklarımız da mâzeret üretmeyi değil, sorumlulukları kabul edip, suçu, hatayı bir başkasının üzerine atmadan, hatalarını kabullenmeyi öğrensinler.
Nefsini temize çıkarmaya çalışmak, şeytanın işidir. Hatasını itiraf ve onu düzeltmeye kalkmak ise, kâmil (olgunlaşmış) büyük zâtların işi…
Kibirliler aslâ hata yaptıklarını kabul etmez, bilâkis bir hata yapmışlarsa, muhakkak başkaları yüzünden yapmışlardır ve suçlu, her durumda başkalarıdır. Alçak gönüllü olan insanlar ise, hatalarından utanmaz, onları saklamaz, başkasının üstüne atmaz! Tevbesini eder, kendisini değiştirmeye çalışır, özür dilemeyi de bilirler. Hatasızlık Allâh’a mahsustur. Kula kusurunu idrak ve tevbe yakışır. Küçük insanların gururları büyüktür. İnsan, Allah Teâlâ’nın karşısında aczini idrak ettikçe, bir “hiç” olduğunu anladıkça, mânen büyür ve kibri, gururu yerle bir olur.



alıntıdır
Fatma Hale Sağım
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi EyMeN&TaLhA 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... Erzurum Atatürk İlitam EyMeN&TaLhA 0 6022 14 Temmuz 2015 12:14
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... Erzurum Atatürk İlitam EyMeN&TaLhA 0 4075 14 Temmuz 2015 12:06
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme DİN... Erzurum Atatürk İlitam EyMeN&TaLhA 0 4924 14 Temmuz 2015 12:00
Ramazan-oruç ve çocuğa kazandırdıkları Çocuk ve Aile Sağlığı Mihrinaz 2 2663 14 Temmuz 2015 11:23
çocuk eğitiminde ceza hiç mi olmamalı? Çocuk ve Aile Sağlığı EyMeN&TaLhA 0 2364 14 Temmuz 2015 11:03

Alt 06 Eylül 2014, 13:15   Mesaj No:2
Medineweb Sadık Üyesi
Beytül Ahzan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Beytül Ahzan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 44651
Üyelik T.: 03 Temmuz 2014
Arkadaşları:13
Cinsiyet:bayan
Memleket:istanbul
Mesaj: 632
Konular: 96
Beğenildi:41
Beğendi:0
Takdirleri:60
Takdir Et:
Standart Cevap: Küçük İnsanların Kibirleri Büyük Olur!

“Allah'a karşı isyan bayrağını çektiren günahların başında kibir gelir.”

Avn İbn-i Abdullah

ALLAH muhafaza...

Rabbim razı olsun abla bu güzel konu için ..
__________________
Rabbim..
namazımın bozulmasına sebep olan gözyaşlarımı...bağışla...
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
İnsanların En Büyük Düşmanı ali70 Kur'ân-ı Kerim Genel 7 26 Nisan 2014 23:01
Büyük Savaş’ın küçük provaları... enderhafızım İslami Haberler 0 23 Ağustos 2013 09:56
DGS 2011 En Küçük ve En Büyük Puanlar Medineweb DGS (Dikey Geçiş Sınavı) 2 26 Ağustos 2012 23:39
Günümüzdeki İnsanların En Büyük Sorunu El-Ensar Muhtelif Konular 0 26 Nisan 2012 22:25
Günümüzdeki İnsanların En Büyük Sorunu YaŞuHa Muhtelif Konular 0 04Haziran 2011 13:06

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.