Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM GENEL.::. > Edebiyat > Makale ve Köşe Yazıları

Konu Kimliği: Konu Sahibi aadiguzel,Açılış Tarihi:  02 Aralık 2007 (10:55), Konuya Son Cevap : 19Haziran 2013 (09:11). Konuya 28 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 02 Aralık 2007, 10:55   Mesaj No:1
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:aadiguzel isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 73
Üyelik T.: 09 Ağustos 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 62
Konular: 9
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart kötü huy gıybet

Gıybet Ve Nemime (Söz Taşıma) Hakkında

GIYBET

İnsanoğlu yaratılışı itibariyle doğumundan ölümüne kadar hayatını birlikte yaşayacağı, iyi gününü, kötü gününü paylaşacağı birilerine ihtiyaç duymaktadır. İnsanoğlu sosyal bir varlıktır. Bu nedenle yalnız yaşaması çok zordur. İşte bu sosyal hayatta biz insanlar birbirimizle ilişki kuracak, alışveriş yapacağız, velhasıl yakınlarımızdaki ve uzağımızdaki insanlarla az veya çok ilişki kuracağız. İslam dini insanoğlunun sosyal bir varlık olduğunu ve bir toplum içinde yaşayacağını gözetmiş bu hayatın düzenli bir şekilde yaşanması ve insanların huzurlu bir yaşam sürmeleri için birtakım düzenlemeler getirmiştir.
Şu muhakkak ki biz insanlar bir araya geldiğimiz zamanlarda farklı sohbet konuları bulur ve beraber olduğumuz dakikaları birbirimizi dinleyerek, karşılıklı iletişim kurarak geçiririz. İşte bu sohbetler esnasında bazen haddimizi aşar bizi ilgilendirmeyen konulara da değinerek sohbetimizi şekillendiririz. Bu konuda İslam dini bazı sınırlamalar getirmiş ve bir araya geldiğimiz zaman başka birisi hakkında konuşacaksak onun hoşlaşmayacağı sözleri söylemeyi gıybet olarak nitelendirmiştir. Nitekim bu konuda Rabbimiz Kur’an-ı Kerimde mealen
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul eder, çok esirgeyicidir,”buyurmakta, gıybeti ölü kardeşinin etini yemeye benzetmektedir. Ayrıca Allah (C.C.) birbirimiz hakkındaki düşünce ve sözlerimizde dikkat etmemiz gerektiğini belirtmiştir. Rabbimizin dininin açıklayıcısı ve bu dinin en yüce öğreticisi olan sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’de Enes (r.a.)’ın anlattığı bir Hadis-i Şeriflerinde buyurdular ki “ Miraç gecesinde, bakır tırnakları olan bir kavme uğradım. Bunlarla yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı. Ey Cebrail! Bunlar kim diye sordumBunlar dedi, insanların etlerini yiyenler ve ırzlarını payimal edenlerdir.”
Hadis-i Şerif’te geçen insanların etlerini yiyenler tabiriyle ayeti kerimeye tevkifen gıybet edenler kastedilmektedir.
Gıybet kalplerimizdeki sevgi bağlarını köreltmekte, toplumlarda fitnelere, kalplerimizin kararmasına ve inancımızın sarsılmasına sebep olmaktadır.
Giybet eden bundan hoşlanan insanların – Ben olan işi söylüyorum yada gıybet etmiş olmayım ama- şeklinde açıklamalarına her zaman şahit olmuşuzdur. Ancak bilakis gıybet olmuş işin ta kendisidir. Ayrıca gıybet olmasın demekle yapılan gıybetin vebalinden kurtulmak da mümkün değildir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadislerinde gıybeti şöyle tarif etmektedir.Gıybet nedir biliyor musunuz?
Sahabe Allah ve Resulü daha iyi bilir dediler. Bunun üzerine Allah Resulü
Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!
Açıklamasını yaptı. Orada bulunan bir sahabe, Ya benim söylediğim onda varsa, ( Buda mı gıybettir?) dedi. Allah Resulu (s.a.v.)
Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de iftirada bulundun demektir.”BuyurdularBiz Müslümanlara düşen görev gıybet etmemek ve din kardeşimizin kötü yönlerini, onun hoşnut olmayacağı vasıflarını birbirimiz arasında konuşmamak eğer aramızda böyle yapanlar varsa da onları uyarmaktır. Yoksa Allah ve Resulünün kötülediği ve yapmamamız gerektiği konusunda bizi uyardıkları bir davranışı yapmış olur, müslümana yakışmayan harekette bulunmuş oluruz. Hatalarımız varsa eğer tevbe edelim çünkü Allah (C.C.) tevbeleri çokça kabul edendir.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi aadiguzel 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Kur'an-ı Kerimin anlamıyla buluşma videosu Kur'ân-ı Kerim Genel aadiguzel 0 2232 29 Eylül 2008 14:26
Ay ve Güneş tutulduğu zaman nafile namaz kılınır... Namaz-Abdest-Teyemmüm NUR 6 3571 17 Ağustos 2008 10:04
Shakspeare'den Sözler Güzel Sözler-Deyımler-Nükteler KEVİR 2 2422 13 Temmuz 2008 22:30
Farz namazlarda neden cehri ve hafi kıraat vardır? Namaz-Abdest-Teyemmüm aadiguzel 0 3026 17 Ocak 2008 19:23
Vaaz:Azrail kapıyı çalmadan Tebliğ-İrşad-Vaaz-Hutbe-Nasihat Seleme 3 2307 11 Aralık 2007 19:18

Alt 02 Aralık 2007, 16:27   Mesaj No:2
Medineweb Sadık Üyesi
iklimya - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:iklimya isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 90
Üyelik T.: 21 Ağustos 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:Ankara
Mesaj: 513
Konular: 114
Beğenildi:31
Beğendi:0
Takdirleri:112
Takdir Et:
Standart Kötü huy gıybet

Ademoğlu sabahladığı zaman tüm azaları dile hatırlatıcı
oldukları halde sabahlarlar ve derler ki:
" Allah'tan kork, zira sen doğru olursan biz de doğru oluruz.
Eğer sen doğru yoldan saparsan biz de doğru yoldan sapar,
Hak'tan ayrılırız."

Sağolun, çok faydalı bir paylaşım olmuş.
__________________
Bismillah diyerek...
Alıntı ile Cevapla
Alt 02 Aralık 2007, 18:04   Mesaj No:3
Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:Seleme isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 556
Üyelik T.: 11 Kasım 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 829
Konular: 194
Beğenildi:13
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: kötü huy gıybet


Gıybet zinadan daha beterdir.Zina eden biri af dilerse affa müştak olur.Rabble kul arasındaki bir meseledir zina.
Ama gıybet kullar arasındakı bir meseledir.Ancak helallik alınarak ortadan kalkar.
__________________
Dünyayı Güzellik Kurtaracak.
Bir İnsanı sevmekle başlayacak herşey...
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Ekim 2008, 21:24   Mesaj No:4

NUR

Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:NUR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 127
Üyelik T.: 10 Eylül 2007
Arkadaşları:4
Cinsiyet:
Memleket:ankara
Yaş:31
Mesaj: 1.805
Konular: 527
Beğenildi:30
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Gıybet Hadisi

عَنْ أبِي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قَالَ: قالَ رسُولُ اللّهِ أتَدْرُونَ مَا الْغِيبَةُ قَالُوا: اَللّهُ وَرَسُولُهُ أعْلَمُ. قَالَ: ذِكْرُ أحَدِكُمْ أخَاهُ بِمَا يَكْرَهُ. فقَالَ رَجُلٌ: أَرَأيْتَ إنْ كَانَ فِي أخِى مَا أقُولُ قَالَ: إنْ كَان فيهِ مَا تَقُولُ، فقَدْ اِغْتَبْتَهُ. وَانْ لَمْ يَكُنْ فىهِ مَا تَقُولُ فقَدْ بَهَتَّهُ. أخرجه أبو داود والترمذي وصححه.البهتالكذبُ وافتراء على ا“نسان

Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki"Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?"
"Allah ve Resulü daha iyi bilir!" dediler. Bunun üzerine:
"Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!" açıklamasını yaptı. Orada bulunan bir adam:
"Ya benim söylediğim onda varsa, (Bu da mı gıybettir?)"dedi. Aleyhissalâtu vesselâm Efendimiz:
"Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir." [Ebû Dâvud, Edeb 40, (4874); Tirmizi, Birr 23, (1935); Müslim, Birr 70 (2589)]
Bir gün Efendimiz eşlerinden Sevde annemizin odasında sabah namazının sünnetini kılmış ve farz için mescide geçmiş. Sevde annemiz de namazını kılıp zikre başlıyorlar. Efendimiz öğle namazını kıldıktan sonra eve geri dönüyor. Bakıyorlar ki Sevde annemiz hala seccadede, zikirle meşgul. İbadete çok düşkün bir hanımmış kendisi.
Resûlullah Efendimiz soruyorlar.
-Biz çıktıktan beri burda mısın?
-Evet, Ya Resulallah.
-Sevde, ben sabah çıktım, bütün işlerimi gördüm ve dört kelimeyi üç kere söyledim. Bu kelimeler dilde hafif mizanda ağırdır. Bunları senin sabahtan beri yaptıklarınla denkleştirirsek, benimkinin sevabı daha ziyadedir. Bunu sana öğreteyim mi?
-Öğret, Ya Resûlallah.
-Subhanellâhi ve bihamdihi, ve adede halkihi, ve rıdâennefsihi ve zînete arşihi, ve midâde kelimatihi.
__________________
EN GÜZEL AŞK: ALLAH!
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Ekim 2008, 23:11   Mesaj No:5

NUR

Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:NUR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 127
Üyelik T.: 10 Eylül 2007
Arkadaşları:4
Cinsiyet:
Memleket:ankara
Yaş:31
Mesaj: 1.805
Konular: 527
Beğenildi:30
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Gıybet Hadisi

amin kardeşim..

özellikle oruçken ayrı bir dikkat etmek te gerekiyor.geçenlerde bir takvim yaprağında okumuştum: peygamber efendimiz zamanında bir kadın varmış. gün boyu herkesin dedikodudunu yapar, olan biten ne var ne yok hep konuşurmuş.peygamber efendimiz ona sen bugün oruçlu değilsin demiş.o da kızmış, yok yarasüllallah, ben oruçluyum demiş.bunun üzerine, peygamberimiz sen ölmüş din kardeşinin etiyle orucunu açtın buyurmuş.

ertesi gün olmuş. kadın yaptığından utanmış , pişman.. orucunu açtığında, peygamber efendimiz ;işte sen bugün oruçluydun demiş..

bu beni çok etkilemişti paylaşayım dedim. .

efendimiz dedikoduyu din kardeşinin ölü etini yemeğe benzetiyor.ve hanginiz bundan hoşlanır ki , diye sahabilerine soruyor. sahabiler tiksinince evt, kimse bundan hoşlanmaz ve bu durumdan iğrenir diyor. o halde çok çok dikkat etmemiz gereken bu konuyu es geçmeyelim.
__________________
EN GÜZEL AŞK: ALLAH!
Alıntı ile Cevapla
Alt 03 Kasım 2008, 08:07   Mesaj No:6
Medineweb Paylaşımcı Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:Seyyid isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2834
Üyelik T.: 29 Temmuz 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 350
Konular: 67
Beğenildi:7
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Gıybet Hadisi

Ey mü’minler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık (günahkârlık/yoldan çıkmak) ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte bu kimseler zâlimdir.]Ey iman edenler! Zandan çokça sakının (zannın çoğundan kaçının). Çünkü zannın bir bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını araştırmayın. Biriniz diğerinizir gıybetini yapmasın, arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok merhametlidir.” (49/Hucurât, 11-12)

Alıntı ile Cevapla
Alt 19 Kasım 2008, 19:15   Mesaj No:7
Medineweb Paylaşımcı Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:Seyyid isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2834
Üyelik T.: 29 Temmuz 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 350
Konular: 67
Beğenildi:7
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: kötü huy gıybet



Genç adam karşılaştığı kişiyi çok sevmişti. Bir kitapçı dükkânında yapılan sohbete önce kulak misafiri olmuş, sonra da müsâade alarak açıktan dinleyici olarak katılmıştı.

O güne kadar, böyle güzel ve etkileyici bir sohbete çok az şahit olmuştu… O günkü programını unutacak derecede, ağzından bal damlayan kişinin anlattıklarına daldı gitti...

Saatler sonra veda ederken, içinde biriken merakı yenmek maksadıyla bu bilgi, birikim ve anlatım sahibini tanımak istedi.

‘Efendim, sizi tanıyabilir miyim?’ sorusuna aldığı cevapla dondu kaldı. Ne diyeceğini bilemedi. Çareyi, apar topar kendini dışarı atmakta buldu. Çünkü sohbetine doyamadığı, sevecen tavırlarına hayran kaldığı kişi, onun yıllardır aleyhinde konuştuğu ve dolayısıyla da hiç sevmediği bir yazardı...!

Genç adam o gece hiç uyuyamadı. Kendisine empoze edilen ön yargıların tesiriyle, yıllardır bu yazarı çekiştirip durmuştu. Belki yazdıklarını okusa, karşıtlığı sona erebilirdi. Ama o öylesine aleyhte fikirlerle doluydu ki, buna imkân yoktu. Böylece bilmeden, tanımadan, sadece kulaktan dolma dedikodularla günaha girmişti... Bu sebeple kaç kere kavga etmiş, nice kalpler kırmıştı.

Bütün mesele, metot meselesiydi. Hayata, insana ve olaylara bakışla, problemleri çözüşte bu yazar, kendisinden değişik düşünüyordu. Yoksa o da Müslüman’dı, çalışkandı ve üretici bir insandı...

Genç adam, bu yazar hakkında kendisini bilgilendiren kaynaklara çok kızıyordu. Ama iş işten geçmiş, yıllara yayılan bir gıybete, boyunca batmıştı. Üzüntüsü sadece bu olayla da sınırlı kalmamıştı.

‘Ya diğer şahsiyetler hakkındaki bilgileri de doğru değilse?...’ Genç adam, o günden sonra kimsenin gıybetini yapmamaya karar verdi.

‘Duyulduğunda hoşlanılmayan söz’

Kur'ân-ı Kerîm gıybeti, ölmüş kardeşinin etini yemeye benzetiyor. (Hucurat Suresi;12) Yüce Yaratıcı'nın bu ikazına rağmen, Müslümanlar bu büyük günaha ara vermeden devam ediyorlar.

Gıybet, hakkında konuştuğumuz kişinin duyduğunda hoşlanmayacağı sözlerdir. Başkalarını, yanımızda bulunmayanları, gıyaplarında çekiştirmektir. Çoğu kişi söylenenler doğru olursa, gıybet sayılmayacağını sanıyor. Oysa söylenen doğruysa, gıybettir. Eğer söylenen doğru değilse, o zaman çifte günah işleniyor demektir. Çünkü birine yapmadığı bir kötülük isnat edilirse, bu işin adı ‘iftira’dır.

Benim başıma sıkça gelmektedir. Gıybete başlayan birini ikaz ettiğim zaman, çoğu defa feveran ediyor ve diyor ki: ‘Yemin ederim anlattıklarım tamamen doğrudur. Gözlerimle gördüm!’

İşte budur gıybet... Doğru da olsa, anlattığın yerde bulunmayan kişinin, duyunca hoşlanmayacağı şeylerdir...

Beni bir dernek lokalinde sohbet için davet etmişlerdi. Sohbetin konusunu gıybet olarak tespit etmiştik. Bir saatlik konuşmanın sonunda, dinleyicilerimden nüktedan bir zat dedi ki: ‘İyi de efendi, biz şimdi burada sabah akşam ne konuşacağız?’

Bu arif kişi çok doğru söylüyordu. Birçok sohbet mekânında, gerçekten gıybet yapılmasa, söz öylesine azalır ki... Bakıyorsunuz, kahvede, lokalde, çayhanede, ev toplantılarında hep gıybet var. Ya bir siyasînin, ya bir komşunun, ya bir sanatçının, ya bir akrabanın gıybeti yapılıyor. Yani Kur'ân'ın deyimiyle, ölmüşün eti yeniliyor.

Oysa bu türlü konuşmaların hiçbir faydası yoktur. Üstelik insanın içini karartır, ümitsizleştirir ve toplumdaki güven duygularını yok eder. Hem zaman israf edilmiş, hem de durduk yere günaha girilmiş olur...



Alıntı ile Cevapla
Alt 19 Kasım 2008, 19:16   Mesaj No:8
Medineweb Paylaşımcı Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:Seyyid isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2834
Üyelik T.: 29 Temmuz 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 350
Konular: 67
Beğenildi:7
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: kötü huy gıybet

Gıybet edenin içi kararır
Gıybet, yapanın içini karartır, kendine olan saygısını kaybettirir. Hep başkalarıyla uğraşan, kendisinin değersizliğini kabul ediyor demektir. Bahsedeceği şeyi bilmeyen, kültürsüz, fikirsiz insan hep konuşur. En kolay sohbet mevzuu olan gıybete kayar. Çünkü kendi değerleriyle kendini kabul ettiremeyenler, başkalarının eksikliklerini söyleyerek bir varlık göstermek isterler. Ötekini batırarak kendini yüceltmeyse, şerefli insanlara yakışmayan kötü bir haslettir.

Gıybet, yapısını, fıtratını bozduğu insanların meydana getirdiği toplumları da zehirler. Kimse kimseden emin olamaz. ‘El-Emîn’ adını, daha peygamberliğinden önce hak eden Efendimiz (sav) böyle Müslümanlar tarafından anlaşılamamış sayılmaz mı?

Gıybet, içinde taşıdığı sû-i zan, zarar verme, kıskançlık gibi birçok kötü duygular sebebiyle toplum hayatını çürütüyor. İnsan, kendi nefsiyle, kendi hata ve günahlarıyla uğraşacağı yerde, hep başlarınınkiyle meşgul olmayı iş ediniyor. Başkalarının hatalarıyla uğraşansa, kendine dönüp bakma fırsatını bulamıyor.

Gıybet ağızdan ağza dolanırken şekil ve muhteva değiştiriyor. İşin içine yalanlar karışıyor. Yani günah adedi artıyor.

Devenin neresi doğru ki?

Zamanın birinde, bir cahil kişi. Kulaktan dolma bilgilerini şöyle aktarıyormuş:
- Eskiden bir kadın evliya varmış... Hocası, onun çok sevdiği kızını kurban etmesini istemiş... Tam kesecekken, gökten bir keçi indirilmiş ve "Kızını değil, bunu kes!" denilmiş...

İşin aslını bilen adam dayanamamış ve cahil kişinin sözünü kesip demiş ki:
- Birader, o senin dediğin kadın değil, erkektir. Evliya değil, peygamberdir. Kızını değil, oğlunu kesecekti. Hocası dediği için değil, Allah emrettiğinden dolayı... Gökten keçi değil, koç indirilmiş...

Hani, deveye ''Boynun neden eğri?" diye sormuşlar da, "Nerem doğru ki?" demiş ya... Bazı gıybet konuları da ağızdan ağza eğrilerek dolaşıyor ve hakikatinden ayrılıyor.

Dostum inançlı bir Müslüman'dı. Hararetli hararetli anlatıyordu: “Duydunmu, hayretler içinde kalacaksın... Bak anlatayım... Hani şu ünlü… var ya...”

Meğer adam kaç yıllık karsından ayrılmış da sekreteriyle evlenmiş... Hâlbuki hanımı ne kibar, ne akıllı biriymiş... Bırak böyle bir kadını da cahil, yirmi yaş küçük sekreterinle evlen... Akıl kârımı bu? Ne günlere kaldık değil mi?...

Meselenin aslını öğreniyorum ki, bu olay dostumun heyecanını duyduğu gibi yeni değil. 10 yıllık bir geçmişte yaşanmış... Üstelik bu ünlü ve faziletli dostumuz, sekreteriyle değil; çok kültürlü, irfanlı, iz'anlı bir hanımefendiyle evlenmiş... Dahası, eski hanımıyla, çocukları olmadığı için, anlaşarak ve gönül rızasıyla ayrılmışlar vs. vs…

Herhalde gıybeti seven tanıdığım, yeni bir malzeme bulamamış olacak ki, üzerinden 10 yıl geçmiş bir olayı şimdi gündeme getiriyordu. Böyle bir gıybetin kime, ne faydası vardır? Ama zararı çoktur. Duyanların biraz da eklemelerle yaydığı bu gıybet, ilgili kimselerin kulağına gittiği zaman, onları nasıl yaralar, tahmin edebilirsiniz...

Bu türlü gıybetlerin ne dinleyicisi, ne de taşıyıcısı olalım. Çünkü hem insanlığa, hem de Müslümanlığa ters bir durumdur.

İmam-ı Şafii Hazretleri buyuruyor ki: “Süt dolu bir tasın etrafında dolaşan ağzı süt bulaşığı bir kedi görseniz, kedinin o tastan süt içtiğine şahitlik etmeyin…” Çünkü kedinin o tastan süt içtiğini söyleyebilmeniz için, kediyi süt içerken bizzat görmeniz gerekir.

VEHBİ VAKKASOĞLU
Gulistandergisi.com
Alıntı ile Cevapla
Alt 19 Kasım 2008, 19:18   Mesaj No:9
Medineweb Sadık Üyesi
Aysima - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Aysima isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1390
Üyelik T.: 16 Nisan 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 685
Konular: 242
Beğenildi:20
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: kötü huy gıybet

Gıybetin büyük günahlardan olduğunda hiçbir şüphe yoktur; muhtelif hadislerde bu günahı yapanlara azap vaadi verilmiştir. Ve birçok hadis ve ayetlerdeki açıklamalardan bu günahın ne kadar kötü bir günah olduğu ortaya çıkmaktadır. Biz Kur'an ve hadis-i şeriflerden istifade ederek bu konuyu şu başlıklar altında işlemeye çalışacağız:
1- Gıybetin önemi ve ne kadar büyük günah olduğu,
3- Gıybetin çeşitli türleri,
4- Gıybete yol açan sebepler,
5- Gıybet edenlerin karşısındaki vazifemiz,
6- Gıybetin tövbesi ve kefareti,
7- Gıybetin caiz olduğu yerler.
1- Gıybetin Önemi ve Büyüklüğü:
Allah-u Teala Nur suresinin 19. Ayetinde şöyle buyuruyor: "İman edenler içinde çirkin utanmazlıkların yaygınlaşmasından hoşlananlara dünyada da ahirette de azap vardır."
Bu ayetin tefsirinde İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: "Bir mu'min için kulaklarının duyduğunu, gözlerinin gördüğünü başkalarına söyleyen kişi, Allah-u Teala haklarında şöyle buyurduğu kimselerdendir: "İman edenler içinde çirkin utanmazlıkların yaygınlaşmasından hoşlananlara dünyada da ahirette de azap vardır."
Görüldüğü gibi bir mu'minin kötülüklerinin yayılmasından hoşlanan, yani buna vesile olan veya vesile olan kimselerden hoşlanan adamlara Allah azap vaadi vermiştir. İşte gıybet de bunlardan birisidir.
Yine Hak Teala Hucurat suresinin 12. Ayetinde şöyle buyuruyor: "Ey İman edenler bazınız bazınızın arkasından çekiştirmesin, gıybet etmesin; sizden biriniz ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrendiniz. O halde Allah'tan korkun..."
Bu ayeti kerimede Allah-u Teala bir mu'minin arkasından gıybet etmeyi onun ölü olduğu halde etini yemesine benzetmektedir.
Resul-i Ekrem (s.a.a)'den nakledildiğine göre o hazret şöyle buyuruyor: "Miraç gecesinde bir gurubu cehennem ateşinde mundar ve leş yedikleri halde gördüm. Cebrail'e "Bunlar kimlerdir?" diye sordum; o da "Bunlar dünyada halkın etini yiyen, yani gıybet eden kimselerdir." diye cevap verdi."
(Müstedrek-ül Vesail, Hac Kitabı, bab: 132)
Evet insanların dünyada yaptıkları ameller kıyamet günü karşılarına çıkacak ve ona uygun bir şekilde cezalandırılacaklardır.
Kur'an-ı Kerim'in bu benzetmelerinde bazı nükteler vardır ki onlara da değinmekte fayda vardır. Bir ölü kendisini savunamadığı gibi gıybet edilen kimsede hazır bulunamadığı için kendisini savunamayıp mağdur durumda kalıyor. Ölü birisinin eti kesildiğinde yeri dolduramadığı gibi gıybet edilen kişinin kaybolan haysiyet ve şerefinin yerinin dolması da gayri mümkün veya çok zordur. Bir mundarın eti kesilip organları söküldüğünde, kokusu etrafı sardığı gibi gıybet vesilesiyle de kötülükler, düşmanlıklar, kinler ve günahlar her tarafa yayılır ve kimsede huzur kalmaz; kimsede samimiyet kalmaz. Mundar ve leş eti insanları hastalandırabildiği gibi gıybet de insanın ruhunda ve toplumda nice rahatsızlıklar ve hastalıklar meydana getirir.
Muhtelif senetlerle sevgili Peygamber'imizden (s.a.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Gıybet, zinadan daha şiddetlidir. Nasıl olur diye sorulduğunda şöyle buyurdu: "Zira adam zina ederse, sonra da tövbe ederse, Allah onu affeder. Ama gıybet eden kimse, gıybet edilen kimse tarafından affedilmediği müddetçe bağışlanmaz."
(Bihar-ül Envar, c.77, s.89)
Hz. Ali (a.s): "Gıybetten kaçın; zira gıybet cehennem köpeklerinin yemeğidir."
(Bihar-ül Envar, c.75, s.248)
Resul-i Ekrem (s.a.a): "Kim bir Müslüman erkeğin ve kadının gıybetini ederse, kırk gün ve gece Allah onun namaz ve orucunu kabul etmez. Gıybet ettiği kişi affederse o başka."
İmam Sadık (a.s): "Gıybet etmek, her Müslümana haramdır ve hiç şüphesiz gıybet iyilikleri yer; aynı ateş odunu yakıp kül ettiği gibi."
(Usul-i Kafi)
Resul-i Ekrem (s.a.a): "Kıyamet günü birisini Allah'ın huzuruna getirip durdururlar ve amel kitabı kendisine verilir. Baktığında görür ki yaptığı iyilikler orada yoktur. Der ki: "Ya İlahi bu benim kitabım değildir; ben yaptığım itaatleri onda göremiyorum?" Ona şöyle cevap verilir: "Senin Rabbin, ne hata yapar nede unutur; senin amelin halkın gıybetini yaptığın için yoktur." Sonra bir başkasını getirirler ona da amel kitabını verdiklerinde yapmadığı birçok iyilikleri görür; arz eder: "Ya İlahi, bu benim kitabım değildir; zira ben bu amelleri yapmamışımdır." Şöyle denir cevabında: "Filan adam senin gıybetini yaptığı için, sana onun iyilikleri verildi."
Bir başka hadiste şöyle der: "Gıybet eden kimse, tövbe ederse cennete giren en son kişi olur; ve tövbesiz ölürse cehenneme giren ilk kişi olur.
Şunu da hatırlatmak gerekir ki gıybet sadece büyüklere ait değildir. İyiyi kötüden ayırt eden ve duyduğunda rahatsız olan çocukların gıybeti de haramdır.
2- Gıybetin Anlamı:
Resul-i Ekrem (s.a.a) gıybeti şöyle açıklamaktadır: "Gıybet, mu'min kardeşleri hakkında hoşlanmadığı bir şeyi söylemektir."
(Bihar-ül Envar, c.77, s.89)
İmam Sadık (a.s) ise gıybeti şu şekil de açıklıyor: "Gıybet mu'min kardeşinin hakkında Allah-u Teala'nın üzerini örttüğü bir kusuru, başkaları yanında açıp söylemeleridir."
(Bihar-ül Envar, c.75, s.245)
Ehl-i Beyt imamlarının yedincisi İmam Musa Kazım (a.s) ise şöyle değerlendiriyor: "Bir kişinin arkasından, onda olan ve halkın bildiği bir kusuru söylerse, gıybet olmaz; ama onda olup da halkın bilmediği kusuru açıklarsa, onun gıybetini yapmış olur."
(Bihar-ül Envar, c.75, s.245)
Kısacası bir mu'minin arkasında söylenen şeyler üç kısımdan birisidir.
a)- Bazıları kesinkes gıybettir ve haramdır. O da dine göre veya insana göre kusur ve eksiklik sayılan ve başkaları tarafından bilinmeyen ve açıklandığında gıybet edilen kimseyi rahatsız eden ve ayıplama ve aşağılama niyetiyle söylenen şeylerdir. Evet bu, kesinlikle gıybettir ve kebire günahlardandır.
b)- Başkasının bilinmeyen ayıbını, onu aşağılamak ve küçültmek maksadıyla değil de başka maksatla söylemek; örneğin sohbet olsun diye veya örnek göstermek için veya bu işten rahatsızlığını belirtmek için vb. bir sebeple söylemek. Bu kısmın kötülüğü, birinci kısım kadar olmasa da yine de haramdır ve bu maksatlarla da olsa mu'minin kusurlarının söylenmemesi gerekir.
c)- Başkasının bilinen bir ayıbını başkaları yanında söylemek; bu da birkaç türlüdür: Eğer o adamı kötülemek ve kınama maksadıyla söylerse, bu da gıybet sayılmasa dahi haramdır. Zira bunu yapmak mu'mine eziyet ve hakaret unvanı altına girer ve kesinlikle haramdır.
Eğer bilinen bir şeyi söyler ve kötüleme ve hakaret etme maksadı taşımaz ama onun söylenmesi kendiliğinden o kişinin ayıplanmasına vesile olursa, bu da gıybet olmasa dahi haramdır. Zira başkalarına kötü lakap takma ünvanı altına girer ve Kur'an'da neyh edilmiştir.
Ama eğer bilinen bir şeyi söyler, kötüleme maksadı olmaz, kendiliğinden de onun ayıplanması ve aşağılanmasına yol açmazsa, o zaman söylenmesinde zahiren sakınca yoktur. Ama yine de ihtiyaten bunu da söylememek iyidir.
3- Gıybetin Çeşitli Türleri:
Gıybet çeşitli şekillerde gerçekleşebilir:
a)- İnsanın bedeni ile ilgili kusurları söylemek: Mesela kör, şaşı, kel, siyah, sarı, kısa, uzun gibi lakaplar ki adam duyduğunda rahatsız olursa söylenmesi gıybet ve haramdır.
b)- İnsanın soyu sopuyla ilgili kusurları söylemek: Mesela falan adamın babası kötü bir ailedendir vb. şeyleri söylemek haramdır ve gıybettir.
c)- Ahlakıyla ilgili kusurları söylemek: Filan adam kötü ahlaklıdır, korkaktır, riyakardır vb. gibi..
d)- Dini ile ilgili kusurları söylemek: Filan adam yalancıdır, zekat vermiyor, namaza önem vermiyor vb. şeyleri söylemek.
e)- Dünyası ile ilgili kusurları söylemek: Filan adam edepsizdir, çok gevezedir, boğazına düşkündür, çok uyuyor, hak bilmez birisidir vb. şeyler gibi..
f)- Veya ona ait olan herhangi bir kusuru söylemek: Elbisesi kirlidir, eskidir, uzundur, kısadır, şöyledir, böyledir. Elbette bunlardan hangisi daha büyük olursa günahı, vebali de daha büyük olur.
Şunu da hatırlatmak gerekir ki gıybet, birisinin ayıbını başkasına söylemektir ve bildirmektir. Bu, bazen sözle, bazen fiille, bazen işaretle yada yazıyla gerçekleşebilir. Yani önemli olan birisinin kusurunu açıklamak, hangi vesileyle olursa olsun haram ve gıybettir.
Hatırlatılması gereken bir başka husus ise karşı tarafın gıybet edilen kimseyi tanıyacak şekilde ondan bahsetmesi haramdır. Ama tanınmayacak şekilde bahsetmek sakıncasızdır. Sınırlı şahıslardan da bahsetmek haramdır. Mesela filan adamın çocuklarından birisi şöyle böyledir; bütün çocuklar zan altında kaldıkları için haramdır.
Eğer sayıları geniş bir kitle arasına katarak bahsederse sakıncasızdır. Mesela Kırıkkalelilerden birisi şöyle yapıyordu, bunun sakıncası yoktur. Yine eğer büyük bir topluluğun hepsini kötüler ve suçlarsa bu da haramdır. Mesela Ankaralılar şöyledir, Iğdırlılar böyledir şeklinde söylerse haramdır ve bütün o şehrin gıybetini etmiş olur. Veya filan şehrin çoğu böyledir derse de bu da ihtiyaten haramdır.
4- Gıybete yol açan sebepler:
1- Gazap ve öfke: Bazen birisine olan gazap ve öfkemiz, bizi onun ayıplarını ortaya çıkarmaya itebilir.
2- Kin beslemek: Bazen önceden olan kinimiz birisinin gıybetini yapmamıza, onu kötülememize yol açabilir.
3- Haset ve çekemezlik: Bazen de bu kötü huy insanın gıybet etmesini ve haset ettiği kimsenin kusurlarını açığa çıkarmaya ve böylece hasedini dindirmeye çalışmasına vesile olur.
4- Kibir ve üstünlük taslamak: Çoğu kişiler kendilerini üstün göstermek için başkalarını kötülemeye ve kusurlarını ortaya çıkarmaya çalışır.
5- Acıma duygusu: Bazen de şeytan bu yoldan insanları kandırır ve ona acıdığı için ve yaptığı kötülükten duyduğu üzüntüyü bildirmek için, onun yaptığını başkasına anlatır.
6- Kendini temize çıkarmak: Bazen kendisini temize çıkarmak için kötü ameli başkasına isnat eder ve böylece kendisini o amelden ve suçtan kurtarmaya çalışır. Bu da günahtır hatta o adam yapmış olsa dahi; o sadece kendisinden o kötülüğü nefyetme hakkına sabittir. Yani ben yapmamışımdır diyebilir, ama başkasına isnad edemez.
5- Gıybet Edenler Karşısında Vazifemiz:
Gıybet edenler karşısında ilk vazifemiz uygun bir dille gıybet edeni emr-i bil-maruf ve nehyi anil-münker etmek ve o ameli yapmaktan sakındırmaktır. Sonra da gıybeti yapılan kimseyi savunmak ve ona isnad edilen şeyi reddetmek ve onu bu isnattan tenzih etmek ve ona yardımcı olmaktır. Eğer bunu yapamazsa ve gıybet edeni yaptığı işten vazgeçiremezse, o meclisten kalkmalı ve orayı terk etmelidir. Yoksa eğer oturup dinler ve söylenenlerden hoşlanırsa veya en azından itiraz etmezse, o da gıybet günahına ortak olmuş olur. Bu konuda aşağıdaki hadislere dikkatinizi çekmek istiyoruz:
Hz. Ali (a.s): "Gıybeti dinleyen kimse, gıybet eden gibidir."
(Mizan-ül Hikme, c.7, s.352)
İmam Zeyn-ül Abidin (a.s) şöyle buyuruyor: "Kulağın senin üzerindeki hakkı, onu gıybet ve helal olmayan şeyleri dinlemekten uzak tutmaktır."
Resul-i Ekrem (s.a.a): "Müslüman kardeşi yanında gıybet edilip de ona yardım edebileceği halde (onun gıybetini önleyebileceği halde) ona yardımcı olmayan kimseyi, Allah dünya ve ahiretde yardımsız bırakır."
Yine Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: "Kim bir mecliste kardeşine duyduğu bir gıybeti reddederek ona iyilikte bulunursa, Allah-u Teala dünya ve ahiret hayatında bin kötülük kapısını ondan reddeder (uzaklaştırır)."
Yine şöyle buyurduğu rivayet ediliyor: "Kim mu'min kardeşi hakkında yapılan gıybet konusunda, kardeşinin haysiyetini savunursa, onu cehennem ateşinden kurtarmak Allah'ın üzerine bir hak olur."
(Mizan-ül Hikme, c.7, s.353)
Bazı rivayetlerden de anlaşıldığına göre mu'min kardeşini savunabilecek durumda olan ve onun hakkında yapılan gıybeti önleme imkanına sahip olan birisi, bunu yapmazsa günahı gıybet edenden yetmiş kat daha fazladır.
Belki de sebebi şudur ki gıybeti dinleyen olamazsa veya önlenirse gıybet eden de bir daha gıybet etmeye cesaret edemez. Ama gıybeti dinlemek, ona itirazda bulunmamak insanları bu günaha daha fazla cüretkar kılıyor.
Hatırlatılması gereken bir başka husus ise şudur ki, bir başka insan bir başkasının arkasından gıybet edip çekiştirir, ama yüzüne gelip onu methedip yağcılık yaparsa, böyle birisinin günahı başkasınınkinin iki katıdır. Zira bu bir nifaktır ve hadislerde iki dilli, bizim aramızda ise iki yüzlü olarak tarif edilir.
Bir hadiste şöyle deniyor: "Kıyamet günü iki dilli insan ateşten iki dile sahip olduğu halde mahşere gelir."
(Mekasip kitabı, Gıybet Babı)
Görüldüğü gibi gıybetin çeşitli durumları onun vebalinin de artmasına veya azalmasına vesile olur. Zaman ve mekanlar da gıybetin ve günahların vebalini etkiler. Mesela Ramazan ayında yapılan bir gıybet ile başka zamanda yapılan bir gıybet aynı değildir. Mesela bir camide yapılan gıybet ve günahla başka yerde yapılan aynı değildir. Mu'minin de derecesine göre gıybetlerinde vebali değişebilir.
6- Gıybetin Tövbesi ve Keffareti:
Evet gıybet büyük günahlardan olduğu için, Allah etmesin bu günaha mübtela olursa, hemen pişman olup tövbe etmesi ve bir daha tekrarlamamaya karar alması, kalbiyle birlikte dille de Allah'tan mağfiret dilemesi farzdır. Sonra da mümkün mertebe gıybet ettiği kimseden helallik almalı ve onu kendinden razı etmelidir. Eğer gıybet ettiği kişi ölmüşse veya ona bir türlü ulaşamıyorsa yahut gıybet konusundan haberdar değildir ve kendisine söylendiği vakit buna daha çok rahatsız olacaksa, helallik almanın yerine onun hakkında dua ve istiğfar etmeli ve onun hakkında iyilikte bulunmalıdır. Bu konuda da bir çok hadisler nakledilmiştir ki sözün fazla uzamaması için onlardan vazgeçiyoruz.
Gıybeti edilen kişinin helal etmesi iyidir; zira bu vesileyle sevaba ulaşır ve başkalarının da onu bağışlamasına vesile olur. Eğer Allah'ın mağfiretini bekliyorsak bizim de başkalarını affetmemiz gerekir.
Şu noktayı da bilmemiz gerekir ki gıybet etmemekle insan, şer'i vazifesini yapıp kendisini büyük bir vebalden kurtardığı gibi Allah katında da büyük sevaplara nail olur.
Resul-i Ekrem'den şöyle rivayet edilmiştir: "Gıybet etmeyi terk etmek, Allah (Azze ve Celle) katında on bin rekat sünnet namaz kılmaktan daha sevimlidir."
7- Gıybetin Caiz Olduğu Yerler:
Gıybetin bazı yerlerde caiz olduğuna hükmedilmiştir ki aşağıda kısaca bunlara değinmeye çalışacağız:
1- Günahı açık bir şekilde insanların gözü önünde yapan kimsenin gıybeti caizdir. Mesela halkın gözü önünde şarap kadehi kaldıran, çekinmeden içen birisi gibi.
Burada bazı alimler sadece açıkta yaptığı o günahı söylemek caizdir. Ama gizlide yaptığı günahlar varsa onları açığa çıkarmak caiz değildir, diyorlar. En azından ihtiyat gereği o günahları söylememek iyidir. Bir de günah yapan kimse yaptığı günahın günahlığını kabul ederse, caizdir; ama eğer bazı mazeretler öne sürüyorsa, örneğin Ramazan günü orucunu yiyor, ama hasta olduğunu ve yolcu olduğunu iddia ediyorsa, buu tür durumlarda da ihtiyaten gıybet etmemek gerekir.
2- Kendisine haksızlık ve zulüm yapan birisi olur ve kendisi hiçbir yolla onun zulüm ve haksızlığını önleyemiyorsa, eğer bunu önleyebilecek başka birisi varsa, o zaman onun yaptığı zulmü başkasına şikayet edip ondan yardım dileyebilir.
Allah-u Teala Nisa suresinin 148. ayetinde şöyle buyuruyor: "Allah kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez; zulme uğrayanlar hariç ..."
3- Eğer bir insan ticaret yapacağı veya evlilik bağı kuracağı birisi hakkında insanla istişare ederse, gerçeği söylemediği taktirde önemli fesat ve kötülüğün veya zararın meydana geleceğinden korkarsa, o zaman doğruyu söyleyebilir. Elbette eğer kusurunu söylemeden onu bu işten vazgeçirebilirse öyle yapmalıdır; ama eğer başka bir yolla unu bu işten vazgeçiremezse, o zaman doğruyu söyleyebilir. Şunu da dikkate almak lazımdır ki, eğer o mu'minin haysiyetinin zedelenmesi, o adama değecek zarardan daha önemli olursa, o zaman doğruyu söylememesi gerekir..
4- Allah'ın dininde bid'at koyan ve yanlışlarıyla insanları saptıran kimseye insanlar kanmasın diye onun gıybetinin yapılması caizdir.
5- Yalan bir hadis uydurup Peygamber'e isnad eden kimselerin gıybeti caizdir ki insanlar ona kanmasınlar. Yine yalan yere birisinin aleyhine şahitlik yaparsa, onun yalanını ortaya çıkarmak caizdir.
6- Eğer birisi bir lakapla meşhur olmuş ve onu söylemeden tanımıyorlar veya karıştırıyorlarsa, iki şartla bu lakabı söylemek caizdir: Birincisi onu aşağılamak niyetiyle söylemezse, ikincisi o adam o lakabın söylenmesinden rahatsız olmuyorsa, söylemenin sakıncası yoktur. Ama eğer rahatsız oluyorsa onunla onu tanıtmak caiz değildir.
7- Eğer yalan yere bir soya kendisini isnat ederse, mesela yalan yere seyit olduğunu iddia ederse, yalanını bilen kimse bunu başkalarına söyleyebilir. Zira neseblerin karışmaması önemlidir.
8- Kısacası eğer bir yerde doğruyu söylemek bir mu'minin haysiyetini korumaktan daha önemli olursa, o zaman doğruyu söylemek caizdir. Mesela bir haksızlığın yapıldığı bir yerde, doğruyu bilen kimsenin şahitlik yapıp hakkı ezilen kimseye yardımcı olması gibi.
Ya Rabbi, bütün günahlardan korunmada eğer sen bize yardımcı olmazsan, biz bundan aciziz. Bütün enbiya ve evliya hürmetine lütuf ve yardımlarını bizden esirgeme. Amin!
__________________
''Gönlüm Sükût-u Ezber Eyledi...!''
Alıntı ile Cevapla
Alt 19 Kasım 2008, 19:22   Mesaj No:10
Medineweb Sadık Üyesi
Aysima - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Aysima isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1390
Üyelik T.: 16 Nisan 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 685
Konular: 242
Beğenildi:20
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: kötü huy gıybet

Gıybetin Tanımına Dair) Kafi, C 2., Kitabu'1-İman ve'1-Kufr, Babu'l-Gıybe ve'I-Biht, 1. hadis.
Bil ki fukaha (rızvanullahı aleyhim ecmaîn) gıybeti pek çok tarzda tanımlamışlardır. Biz bu tanımları ayrıntılı bir şekilde tartışıp değerlendirmek yerine, özet bir şekilde ele alacağız.
Muhakkik Şeyh Şehid buyuruyor ki: Gıybetin iki tanımı vardır. Fukaha arasında en meşhur tanım olan birincisi: şöy­ledir:
"Gıybet, bir kişi hakkında onun bulunmadığı bir yerde hoşlanmayacağı şeyler söylemek, kınamak ve kötülemek maksadıyla onu halk arasında hoş karşılanmayacak şeylerle nitelemektir.
İkinci tanımın özet anlamı da şudur: Gıybet, nisbet edil­mesi hoşa gitmeyecek şeyler hakkında uyarıda bulunmakta­dır.
İkinci tanım birincisinden daha geneldir.
Hz. Ebu Zer diyor ki: "Dedim ki: Ya Rasulallah, gıybet ne­dir? Buyurdu: "Kardeşinden hoşlanmayacağı bir şekilde söz etmendir." Dedim ki: Ya Rasulallah! Eğer o kişi sözünü etti­ğim hususiyete sahip olas da mı? Buyurdu: "Eğer sahip ise , bu gıybettir, yok eğer sahip değilse bu durumda iftira etmiş olursun." (*)
Ve yine rivayet edilmiştir ki:
"Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuZ? Dediler: Allah ve rasulü daha iyi bilir. Dedi: Kardeşini onun hoşuna gitme­yecek şekilde anmandır..." (**)
Ayrıca rivayetlerde şu husus da belirtilmiştir:
"Gıybet zinadan beterdir." Dedim: Niçin ya Rasulallah? Dedi: Çünkü kişi zina edip de bundan tevbe ettiğinde Allah onu bağışlar, oysa gıybet, giybeti edilen kişi bağışlamadıkça bağışlama değildir." (*)

(*) Vesâil eş-Şîa, C 8, h. 16312.
(**) el-Mehaccetu el-Beyza, C 5, s. 256.
Buradan anlaşılan odur ki burada kasıt sözkonusudur. Değilse, sırf merhamet ve uyarı maksadıyla sözünü etmek gıybet ve kişinin etini yemiş olmak değildir. Bu durum Ai-şe'in şu rivayetinde de görülmektedir:
"Diyor ki: "Bize bir kadın geldi. Yüzünü çevirince elimle onun kısa boylu olduğunu işaret ettim. Rasulullah (sallalla-hu aleyhi ve alihi buyurdu ki: "Onun gıybetini ettin." (**)
Şu halde gıybet etmiş sayılmak için illa da bunu sözle gerçekleştirmiş olmak gerekmez. Her ne kadar gıybet genel­likle sözlerle gerçekleştiriliyorsa da aym maksadı işaret ve ima yoluyla da gerçekleştirmek mümkündür.
Geriye başka bir husus kaldı. Rivayetlerden anlaşıldığı üzere müminlerin sırlarını ifşa etmek de haramdır. Yani is­ter ahlakî, ister yaratışsal ve amelî olsun müminlerin saklı kalmış, açığa çıkmamış kusurlarının açıklanıp ifşa edilmesi haramdır. Ancak bu durum kişinin noksanlarını açığa vurup onu küçük düşürmeye yönelik olduğundan böyledir. Değilse, şer'an açıklanıp ifşa edilmesi gereken suçların ortaya çıkarıl­maması ve gizlenmesi haramdır. Ve bu durum gıybet pren­siplerinin çiğnenmesi anlamına gelmemektedir. Ayrıca, mü­minlerin noksanlarım açığa vurmanın, velev küçük düşürme amacı taşmmasa da haram olması mümkündür. Ama bu hu­susta ayrıntıya girmek konumuzun çerçevesini aşmaktadır.
(*) Vesâil eş-Şîa, C 8, h 16312. (**) Cami es-Se'adât, c 2, s. 294.
2. bölüm
(Gıybetin Haramlığma Dair)
Bil ki gıybet icmaen haramdır, fıkhın zorunlulukların-dandır ve gıybet kötü özelliklerin başında gelir, ama bu hu­susun ayrıntılarına girmek bu sayfaların kapsamı dışında kalmaktadır. Burada asıl üzerinde durulması gereken şey bu günahın fesadından sözetmek ve Allah'ın izniyle bu günaha bulaşmamamız için veya eğer bulaşırsak derhal tevbe edip geri dönmemiz ve bu büyük günahla ahiret alemine intikal etmememiz için gıybetin sonuçlarını anlatmaktır ki bu güna­hın uhrevî ve melekutî sureti oldukça korkunç ve çirkin bir surettir ve bedenî azabın dışında ayrıca kişiyi enbiya ve mu-karreb meleklerin huzurunda rezil de etmektedir.
Allah Teala Kitab-ı Kerim'inde bu günahın melekutî su­retini ifade etmiş ve hadis-i şeriflerde de bu durumdan söze-dil mistir.
Allah Teala buyuruyor ki:
"Biriniz diğerinizin gıybetini etmesin. Hanginiz ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever? Bundan iğrendiniz değil mi ?

Bizler, amellerimizin öbür alemde bu suretlerle bize geri döneceğinden gafiliz. Bu amelin leş yemek suretine sahip ol­duğunu bilmiyoruz. Bu günahı işleyen kişi, leş yiyen bir kö­pek gibi cehennemde leş yeme suretiyle yüzyüze gelecektir.
"Rasulullah (sallalahu aleyhi ve alihi) zina ettiğinden ötürü bir adamı recmetti. Orada bulunanlardan biri arkada­şına: "Bu adam köpek gibi bulunduğu yerde öldürüldü" dedi. Bunun üzerine Resul-i Ekrem (sav) bu iki adama nefret ve iğrenmeyle yöneldi ve onlara buyurdu ki: "Haydi dişlerinizle bu leşten parçalar kopartın." Arz ettiler ki: "Ya rasulullah! Yani ölünün etinden mi yiyelim" Buyurdu ki: "Kardeşinizden size erişen şey, ölü eti yemekten daha iğrendiricidir."
Evet, Resul-i Ekrem (sav) basiret nurunun verdiği güç ile o kişilerin amellerinin leş yemekten daha iğrenç olduğunu görüyordu.
Başka bir rivayette de gıybet edicinin kıyamet günü ken­di etini yiyeceği ifade edilmiştir.
Ayrıca Vesail'de senedi Hz. Emir'e (Ali)) ulaşan bir hadis­te de şöyle buyurulmaktadır:
"Nuf diyor ki: "Mevla (Ali) (as) Hazretlerine dedim ki: "Bana nasihatta bulun". Buyurdu ki: "Gıybetten uzak dur, çünkü gıybetçi ateş köpeklerinin yiyeceğidir." Sonra da bu­yurdu ki: "Ey Nuf, helalzade olduğunu sanıp da insanların beden etini gıybet yoluyla yiyen kişi (bu sanısında) yalancı­dır."
Ve bu rivayetler arasında çelişki sözkonusu değildir. Bü­tün bunların gerçekleşmesi mümkündür. Hem murdar et yi­yebilir, hem de kendi etinden yiyebilir, hem murdar şeyler yiyen bir köpek olabilir ve hem de cehennem köpeklerinin yediği bir leşe dönüşebilir. Çünkü o alemde suretler faaliyet­lere bağlıdır ve bir varlığın pek çok suretlere sahip olması mümkündür.
"Buyurdu ki: "Kardeşinin gıybetini edip gizlisini açığa vu­ran kişi attığı ilk adımda cehenneme yuvarlanır ve Allah Te-ala onun gizlisini halk arasında açığa vurur."
Bunlar Hak Teala'nın onu kulları arasında rezil rüsva edeceği ahiret ve cehennemdeki durumudur.
(*) El-Miheccet el-Beyzâ, C 5, s. 253. (**) Vesâil eş-Şîa, C 8, h. 16319.
Vesail'de senedi Hz. Sadık'a (as) ulaşan bir rivayette Hz. Rasul'ün (sav) şöyle buyurduğu belirtilmektedir:
"Rasul-i Ekrem (sav) buyurdu ki: "Bir müslümanm gıybe­tini yapan kişinin orucu batıl olur, abdesti bozulur ve kıya­met günü ağzından leş kokusundan daha iğrenç bir koku ol­duğu halde çıkagelir. Orada bulunanlar kendisinden eziyet çeker ve eğer bu durumdan tevbe etmeden ölürse, Allah'ın haram kıldığı birşeyi helal saymış olarak ölür." (*)
Kaldı ki bu durum, ölümden önceki durumdur ve bu du­rumuyla rezil rüsva ve kafir sayılmaktadır.
Çünkü Allah'ın haram şeyi helal sayan kişi kafirdir.
Böyle birinin berzahtaki durumuna ilişkin olarak da Ra-sulullah'tan (sav)şu rivayet gelmiştir:
"Enes b. Malik diyor ki: "Rasulullah (sav)k buyurdu ki: "Miraç gecesi yüzlerin tırnaklarıyla yırtan bir topluluğun yanından geçtim. Cebrail'den bunların kimler olduğunu sor­dum. Dedi ki: "Bunlar insanların gıybetini yapan kişilerdir."
Şu halde demek ki gıybetçi kişi berzahta rezil rüsvadır ve cehennemde de bu rezil rüsvalığı devam edecektir. Hatta ba­zı açılardan o rezilliğin etkileri bu dünyada da görülmekte­dir. Nitekim Kafî'de yer alan bir hadis-i şerifte bu duruma işaret edilmektedir:
"Hz. Sadık (as) Hz.Rasul un (sav) şöyle buyurduğunu ri­vayet etmektedir: "Ey diliyle müslüman olduğunu ifade etti­ği halde henüz kalben iman getirmemiş olanlar! Müslüman­ları kötüleyip çekiştirmeyin ve onların gizli kabahatlerini araştırmayın, çünkü onların gizlilerini araştıranın Allah gizlilerini araştırır ve Allah'ın gizlilerini araştırdığı kişi velev evinden dışarı çıkmasa bile rezil rüsva olur.1' (*)
Kafi'de senedi Hz.Bakır el-Ulûm'a (as) ulaşan bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır:
"Hz. Bakır (as) buyurdu ki: "Resul-i Ekrem (sav) miraç sı­rasında arzetti ki: "Ya rabbi! Senin katında müminin duru­mu nedir?" Buyurdu ki: "Ey Muhammedi Benim dostuma ha­karet eden kişi muhakkak ki bana karşı savaş açmış demek­tir. Ve ben dostlarıma yardıma koşmakta herşeyden daha hızlı ve seriyim." (**)

(*) El-Mıhaccet el-Beyzâ, C 5., s 251. (**) El-Mıhaccet el-Beyzâ, C 5., s 251.
Ve bu hususta daha pek çok hadis mevcuttur.
Şeyh Sadûk, senedi Hz. Sadık'a (as) ulaşan bir hadis-i şe­rifte şöyle buyrulduğunu rivayet etmektedir:
"Onun (yani kendi inancında kötü bir durumu olsa bile zahirde setr ve adalet ehli olan birinin) gıybetini yapan kişi Allah'ın velayeti altından çıkıp şeytanın velayeti altına gi­rer."
Malumdur ki Hakk'ın velayetinden çıkıp şeytanın velaye­ti altına giren kişi kurtuluş ve iman ehli olamaz. Nitekim Is-hak İbn Ammar'm rivayet ettiği yukarıdaki hadiste gıybetçi­nin islamının lisanî islam olduğu ve henüz kalben iman et­miş biri olmadığı buyrulmuştur. Bilindiği gibi, Allah Tea-la'ya iman eden ve hesap gününe inanıp yaptıklarının karşı­lığını mutlaka göreceğini bilen birinin böylesine kınanmış bir amele yönelmesi mümkün değildir. Şu halde eğer böyle bir amele yöneldiğimizi görüyorsak bilelim ki iman henüz kalbimizde yer etmiş değildir. Eğer iman kalbe yerleşirse ameller İslah olur. Etkisi bütün amellere, zahire ve batma si­rayet eder. Şu halde batım tedavi etmek ve kalb hastalığına çare aramak gerekir.Hadis-i şeriflerden anlaşıldığı üzere, nasıl ki iman gevşekliği ve ihlassızlık ahlakî ve amelî fesat­lara yol açıyorsa, ahlakî ve amelî fesatlar da imanın zayıfla­masına ve ihlassızlığın artmasına sebep olmaktadır. Ve bil ki gıybet masiyeti başka bir açıdan da sair masiyetlerden daha şiddetli ve etkileri daha fazladır. Bu açıdan bu hususta hu-kukullaha ilaveten hukukunnâs'ın (insanların hakkının) da sözkonusu olması ve Hak Teala'nın gıybeti yapılmış kişi ba­ğışlamadıkça gıybetçiyi bağışlamayacağıdır. Nitekim bu hu­sus pek çok kanaldan bir çok hadis-i şerifte ifadesini bulmuş­tur:

"Resul-i Ekrem (sav) Hz. Ebu Zer'e (rıdvanullahi aleyh) vasiyeti çerçevesinde buyuruyorlar ki: "Gıybetten kork, çün­kü gıybet zinadan daha tehlikelidir." Arzettim ki: "Niçin ya Rasululluh* Buyurdu ki: "Çünkü zina eden kişi tevbe etti­ğinde Allah Teala tevbesini kabul eder ama gıybeti yap;ılan kişi bağışlamadıkça Allah gıybetçiyi bağışlamaz."
Aynı hadis bu haliyle veya buna yakın ifadelerle ilel ve Hisal'da ve Mucme'l-Beyân'da da yer almaktadır. Ve eğer, Allah göstermesin, kişi üzerinde kul hakkı bulunduğu halde bu dünyadan göçerse durumu oldukça tehlikelidir. Hukuk-ilahîde kişinin durumu öfke, kin ve düşmanlık gütmeyen Ha-lik-i Rahîm'in merhametine kalmıştır ama eğer kullarının hakları çiğnenirse, bu durumda olmayan ve belki de hakkın­dan asla vazgeçmeyecek birine çatmak mümkündür.
Şu halde insan kendine çok dikkat etmek zorundadır, çünkü durum çok tehlikelidir. Ve gıybetle ilgili hadis-i şerif­ler bu sayfaların alamayacağı kadar çoktur. Bu nedenle de küçük bir bölümünün zikriyle yetiniyoruz. "Hz. Resul-i Ek­rem (sav) bir hutbesinde aşağıdaki hadiste yer aldığı üzere faizden sözedip çok kötü birşey olduğunu ifade ederek buyur­dular ki: "Faizin bir dirhemi otuzaltı zinadan daha beterdir ama faizden de daha beteri müslümanı küçük düşürüp tah­kir etmektir." "Kulun hasenatını yakıp kül etmede gıybet, kuru şeyleri yakan kül eden ateşten daha etkilidir."
"Resul-i Ekrem (sav) buyuruyor ki: "Kıyamet günü bir şa­hıs Hakk'm huzuruna getirilir ve eline amel defteri verilir. Ama işlediği hasenatı defterinde göremez. Bunun üzerine der ki: "Ya rabbi! Bu benim defterim değil.Hasenatımı içinde göremiyorum." Kendisine denilir ki: "Muhakkak ki rabbin yamlgan ve unutkan değildir. Senin amellerin halkın gıybe­tini etmenden ötürü kayboldu." Ardından bir başkası huzura getirilip kendisine amel defteri verilir. O şahıs defterinde iş­lemediği hasenatın kayıtlı olduğunu görür. Bunun üzerine der ki: "Ya rabbi! Bu benim defterim değil. Çünkü ben bu amelleri işlemedim." Ona denilir ki: "Filan kişi senin gıybeti­ni etmişti. Bu nedenle de onun hasenatı sana yazıldı."
"Peygamber (sav) buyuruyor ki: "Küfrün ilk aşaması kişi­nin kardeşinden birşey duyup da o sözü başkalarına söyleye­rek kardeşini küçük düşürmeye çalışmasıdır. Böyle kimseler için hiçbir nasip ve hisse yoktur."
Bunlar da baba ilişkin rivayetlerdir ama aynı doğrultuda başka bablarda da rivayetler mevcuttur. Gıybetle aynı kefe­de yer alan ve benzer ceza ve kınamalara muhatap olan o ri­vayetler, mümine hakaret etmek ve benzeri bablarda yer al­maktadır ki bu hususların her biri tek başına insanın helaki­ne yol açabilecek şeylerdir. Herbiri hakkındaki rivayet ve haberlerin bir teki bile havsalanın alamayacağı şiddettedir. Ama biz sözü uzatmamak için bu kadarla yetiniyoruz.
3. bölüm
Gıybetin Toplumsal Zararlarına Dair
Bu büyük günah ve masiyet, iman ve ahlakın, zahir ve batının fesada uğratıcısı olmasına ve insanı dünyada ve ahi-rette rezil rüsva etmesine ilaveten bu rezalet aynı zamanda toplumsal fesada da yol açmakta ve bu açıdan pek çok fesat­tan daha kötü ve çirkin bir yapı arzetmektedir.
Şeriatlerin ve büyük peygamberlerin (selamullahi aley­him) büyük maksatlarından bir tanesi de bizatihi kendisi müstakil bir maksat olmasına ilaveten başka büyük mak­satların ve medine-i fazılanm gerçekleşmesine yol açan tev-hid-i kelime, tevhid-i akîde, işlerin önemlilerinde birlik için­de bulunmak ve insanlığın fesadına ve medine-i fazıla'nm yı­kılmasına ebep olan haksızlık ve zulümlere karşı çıkmaktır. Toplumun ve bireyin ıslahı olan bu büyük maksat ise ancak vahdet, gönül birliği, kardeşlik ve toplum bireylerinin yek vücut olması, toplumun bir bedene dönüşmesi ve her bireyin bu bedenin bir uzvu olması, toplumun bütün gayret ve çaba­sının tek ilahi maksat mihveri etrafında dönmesi ve bu yolla toplumun ve bireyin salaha ermesiyle gerçekleşebilir. Ve eğer bir toplumda bu tür bir kardeşlik ve dayamşma gerçek­leşirse, o toplum bu özelliğe sahip olmayan bütün toplulukla­ra galebe çalar. Nitekim İslam tarihine ve özellikle de İslam savaş tarihine müracaat edilmesi bunun böyle olduğunu gö­rülmesini sağlayacaktır. Bu ilahi düzenin ilk günlerinde müslümanların arasında sınırlı oranda bile olsa kardeşlik ve dayanışmanın mevcudiyeti çok büyük fetihlerin gerçekleş­mesine yol açtı ve müslümanlar çok kısa bir zaman zarfında en önemlileri İran ve Roma olan zamanın imparatorlukları­na galib geldiler. Çok küçük miktarda olmalarına rağmen sı­nırsız topluluklara galebe çaldılar. Peygamber-i Ekrem daha ilk dönemde müslümanların birbirine kardeşlik bağıyla bağ­ladı ve bu çaba "Muhakkak ki müminler kardeştir" (*) nas-sıyla müslümanların yekdiğerine kardeş saymasıyla nokta­landı.
Kafi'de şöyle bir rivayet yer almaktadır:
Akarkufi İmam Sadık (as)'dan ashabına şöyle buyurduğu­nu naklediyor: Takvalı olun birbirinize karşı kardeşçe davra­nın. Birbirinize katılın ve dost olun. Birbirinizi ziyaret edin ve bizim hakkımızda konuşun ve bunu ihya etmeye çalışın. Hakeza "Müslümanlar birbirine katılmalı yardımlaşmak muhabbet etmeli muhtaçlara yardımcı olmalı ve birbirine karşı merhamteli olmalıdır ki Allah Teala da onlar hakkında "mü'minler birbirlerine karşı şefkatlidir" diye buyurmuştur."
Hakeza: "Birbirinizle ilişkiniz olsun. Şefkat ve merlametli olun, sevgili kardeşler olun. Allah da böyle olmanızı emret­miştir.
Müslümanlar birbirine dostluk, iyilik ve yakınlık göster­mek ve birbirine kardeş ve detek olmakla yükümlüdürler. Ve bu maksadın gerçekleşmesine yardımcı olan herşey mak­bul olduğu gibi, gerçekleşmesine engel olan herşey de mer-duttur, reddedilmiş ve günah sayılmıştır. Ve çok açıktır ki gıybet cemiyette yaygınlaştığında kin, kıskançlık, öfke, düş­manlık ve fesada yol açmaktadır. Toplumda nifak ve ikiyüz­lülük tohumları ekmektedir. Birlik ve dayanışma esaslarım yıkmakta ve dinin temellerini sarsmaktadır.
Şu halde gayretli ve dindar her müslümanın kendi şahsı­nı ve din kardeşlerini bu fesattan koruması ve kardeşlik bağ­larını güçlendirerek buna aykırı durumları engellemeye ça­lışması gerekir ve eğer, Allah muhafaza, bugüne değin bu kabih duruma sahip ise bundan tevbe etmesi ve gıybetini et­tiği kişiden bağışlanma dileyerek İslam dairesine dahil ol­ması lazımdır. "Vallahu 'l-hadî ila sebîlu 'r-reşâd."
4. bölüm
Bu Hastalığın Tedavisine Dair
Bil ki diğer günahlar gibi bu büyük günah da yararlı ilim ve amel ile tedavi edilebilir.
Bunun ilmi yönü, bu günah hakkında düşünmek ve onu doğurduğu kötü sonuçlarla bir bütün halinde ele alarak akıl terazisinde değerlendirip tartmaktır, elbette ki insan kendi­ne düşmanlık edemez. Şu halde bütün masiyetler cehaletten ve sonuçlarından gafil olmaktan kaynaklanmaktadır. Hasi­yetlerin tevehhümî yararı ise insanın kısa bir süre için şeh­vet ve arzusunu tatmin etmesidir.
Gıybetin kötü sonuçlarından bir kısmını geçen bölümde gördün. Şimdi de başka bir yönüne kulak ver, ibret al ve mu­kayese terazisinde tart. Elbette ki bu tefekkür ve muvazene­nin yararlı sonuçlan olacaktır.
Bil ki gıybetin bu alemdeki sonuçlarından bir tanesi kişi­nin halkın gözünden düşmesi ve aralarındaki güven hissini yitirmesidir. Çünkü halk fıtraten kemale ve iyiliğe meyilli­dir. Ve bunlara sevgi duymaktadır. Noksanlık, çirkinlik ve kötülükten de nefret etmektedir. Ve muhakkak ki halkın gıybetini eden ve sağı solu çekiştiren kişileri diğerlerinden ayırmaktadır.Hatta bizzat gıybetçi bile bu günahtan uzak duran kimseleri kendinden üstün görmektedir.
Eğer gıybetçi işi aşırıya vardırır ve halkın onur ve namu­suna dil uzatırsa Allah Teala onu bu alemde de rezil rüsva edecektir. Ve kişinin, Hak Tela'nın rezil rüsva etmesinden şiddetle kaçınması gerekmektedir, çünkü bunun telafisi mümkün değildir.
Hak Teala'nın öfkesinden ona sığınırım. Mü'minlerin onurunu çiğnenmesi ve sırlarını açığa vurulmasının insanı-helake sürüklemesi de mümkündür. Çünkü bu kötü huy nefs-te kök saldığında çok kötü sonuçlar doğurur ki bunlardan bir tanesi de gıybeti edilen kişilere öfke ve kin duyulmasıdır. Bu öfke ve kinin zamanla Hak Teala'ya yönelmesi ve O'ndan da nefret edilmeye başlanması mümkündür. Çünkü insan her zaman düşmanının dostuna da düşmanlık etmeye eğilimli ol­duğu gibi, düşmanlık ettiği kişinin dostlarından da düşman­lık görme durumundadır. Bir kez de Allah'ın ve meleklerin düşmanlığını kazanarak bu alemden göçtü mü artık onu ebe­di bir azap bekleyecektir.
Azizim! Allah'ın rahmet ve nimetlerine muhatab olmuş ve İslam ve iman beratlarıyla donanmış Hakk'ın kullarına sevgi duy ve onlara karşı kalben muhabbet besle. Sakın Hakk'm dostlarına düşmanlık etme, çünkü Hak Teala kendi dostunun düşmanının düşmanıdır, seni bu yüzden kendi rahmet kapısından kovacaktır. Allah'ın has kulları halkın arasında saklı durumdadırlar ve senin müminlerin sırlarını açığa vurup onları küçük düşürmeye çalışmanın Allah'ın sır­larını küçük düşürmeye dönüşüp dönüşmeyeceği de bu yüz­den belli değildir.
Mü'minler Hakk'ın dostlarıdır. Onlara dostluk göstermek Hakka'a dost olmak demek olduğu gibi, onlara düşmanlık etmek de Hakka düşmanlık etmek anlamına gelmektedir. Hakk'm gazabından kork ve ceza günü şefaatçilerin öfkesin­den çekin: "Şefaatçileri kendisine hasım olan kişinin vay ha­line!" Bu masiyetin dünyevî ve uhrevî sonuçlarını biraz dü­şün. Kabirde ve ahirette kendilerine mübtela olacağın o kor­kunç suretleri gözünün önüne getirmeye çalış, ashabın (rıd-vanullahi aleyhim) ve tahir imamların (selamullahi aleyhim) kitap ve rivayetlerine başvur ve bu masiyetin sonuçlarının ne kadar büyük bir tehlike arzettiğini gör. Ve birkaç dakika -lık gevezelik ve şehvet tatminini (eğer sonunda kurtulma ümidin varsa) binlerce yıllık azab ve sıkıntıyla karşılaştır. Değilse onu ebedî cehennem azabıyla karşılaştırman gereke­cektir, eğer bu dünyadan iman sahibi olarak göç etmezsen. "Neûzu billahi minh."
Buna ilaveten eğer sen gıybetini ettiğin kişiye düşman-san, bu düşmanlığının gereği bile onun gıybetini etmemen-dir. Eğer hadislere imanın varsa. Çünkü hadislerde gıybetini ettiğin kişiye seni hasenatının nakledileceği ve onun günah­larının sana yazılacağı belirtilmiştir. Şu halde sen bu yolla ona düşmanlık etmekle aslında kendine düşmanlık etmektesin. O halde bil ki sen Allah'la yarışıp çekişemezsin. Allah Teala senin bu gıybetinle bile o kişiyi halkın arasında aziz etmeye kadirdir. Ve seni gıybetin yüzünden halkın arasında rezil rüsva edebilir. Amel defterini günahlarla doldurabilir. Seni rezil etmişken, gıybetini ettiğin kişinin amel defterini hasenatla doldurabilir ve onu aziz ve saygın kılabilir.
O halde ne kadar cebbar biri karşısında diklendiğini bil ve ondan kork.
Gıybetin amelî tedavisine gelince. Ne edip edip nefsin bu günahtan arındırılması, dilin gemlerini ele alınması ve bir süre bu durumun sürdürülmeye çalışılması gerekmektedir. Umulur ki inşaallah bir süre sonra nefs ıslah olur ve bu kötü özelliğin kökleri kazınmış olur. Derken yavaş yavaş işin ko­laylaşır ve bir süre sonra bu durumdan doğal bir şekilde uzak durduğunu görmüş olursun. Şu halde yapman gereken şey bu durumu terketmektir.
5. bölüm
Caiz Olan Durumlarda Bile Gıybete Yanaşılmamasına Dair
Bil ki ulema ve fukaha (rıdvanullahi aleyhim) kimi hu­susları gıybet haramlığının dışında tutmuşlardır ki bunlar on husus kadardır, ama bunları saymaya kalkışmayacağız. Çünkü bu sayfaların konusu işin fıkıh yönü değildir. Burada asıl belirtilmesi gereken şey insanın kendini hiçbir zaman nefsin tuzaklarından korunmuş saymaması, büyük bir dik­kat ve ihtiyatla hareket etmesi ve haram sayılmayan sözko-nusu durumlardan birine dahil olmak için mazeret yontma­ya kalkışmamasıdır.
Nefsin tuzakları oldukça dakiktir.İnsanı şer'î yolla dahi aldatması ve helake sürüklemesi mümkündür. Sözgelimi fa-sıkın gıybetini etmek (arkasından konuşmak) caizdir, hatta kimi durumlarda vaciptir ve "nehyi anil münker"den sayıl­maktadır ama kişinin kendi haline dikkat etmesi ve bunu şer'î amaçla mı yoksa şeytanî amaçlamı yaptığını anlaması gerekmektedir. Eğer sözkonusu gıybeti ilahî amaçla yapıyor­sa bu, ibadettir, hatta kendisi anlamasa bile gıybeti edilen şahsa halini düzeltmesi için ihsan edilen bir ilahi lütuf ve rahmettir. Ama eğer bu gıybet nefsanî heva ve hevese bulan­mış halde yapılıyorsa, halkı küçük düşürme amacı güdüyor-dur ve bu durum nefsin gıybet etmeye alışması sonucunu do­ğuracaktır. Çünkü nefis şer ve kabahate eğilimlidir. Eğer ca­iz olan alanlarda arzusuna uygun tarzda hareket etmesine ve sınır tanımamasına göz yumulacak olursa sonunda haram alana yönelmesi mümkündür.Nitekim şüpheli alanlara adım atmak caiz olmasına rağmen makbul değildir. Çünkü onlar haramlara komşudur ve onlara yönelmek kişiyi haram olan­lara sürükleyebilir. Bu nedenle de insan bu durumlardan ka­çınmalı ve nefsin dizginlerini koparmasına imkan sağlayabi­lecek hallerden uzak durmaya gayret etmelidir.
Evet, gıybetin vacip olduğu durumlarda elbette ki bu va­cibin ifa edilmesi gerekir ama bu yapılırken niyetin, nefsin nevasından ve şeytanın aldatmasından arındırılması ve ha­lis tutulması lazımdır. Ama sadece caiz olduğu durumlarda gıybetin terkedilmesi daha evladır. İnsan her caiz işi yapma­malı hele de nefsin ve şeytanı tuzaklarına çok elverişli olan böyle bir durumda çok dikkatli olmalıdır.
Rivayetlerde Hz.İsa'nm (selamullahi aleyh) havarileriyle bir köpek leşinin önünden geçtiği aktarılmaktadır. O sırada havariler demiş ki: "Şu leş ne kadar da kötü kokuyor!" Bu­nun üzerine Hz. isa (as) buyurmuş ki: "Dişleri ne kadar da beyaz."
Elbette ki insanlık mürebbilerinin böylesine arınmış bir nefse sahip olması gerekmektedir. Hak Teala'nı bir yaratı­ğından bu şekilde kötü söz edilmesine rıza göstermedi. Onlar onun noksanını gördüler. Ama Hz. İsa güzel yanını onlara hatırlattı. Bir hadiste Hz.İsa'm (as) şöyle buyurduğunu işit­tim: Pisliğe konan sinek gibi halkın ayıplarına dikkat edip durmayın."
Ve Hz. Resul-i Ekrem'in (sav) de şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kendi ayıplanyla meşgul olmanın kendisine baş­kalarının ayıplanyla uğraşması fırsatı vermediği kimseye ne mutlu!" İyi olan odur ki başkalarının ayıplanyla uğraştığı oranda kendi ayıplarını da görüp uğraşsın. Ne kadar kötü­dür ki insan binlerce ayıba sahip olduğu halde hep başkala­rının ayıbından söz etsin ve o ayıpları kendi ayıplarına örtü kılsın.
Eğer insan bir miktar kendi ayıplarına eğilir ve onları İs­lah etmeye çalışırsa işleri salih olacaktır. Kendini ayıptan ve kusurdan arınmış sayan kişi cahil ve nadandır. Ve hiçbir ayıp kişinin kendi ayıplarını görmemesinden ve kendisi pek çok ayıba sahip olduğu halde başkalarının ayıplarından söz edip durmasından daha kötü değildir.
6. bölüm
Gıybete Kulak Vermenin de Haram Olduğuna Dair
Nasıl ki gıybet haramdır,aynı şekilde gıybete kulak vermek de haramlıkta ona ortaktır ve rivayetler, kulak verme­nin gıybet etmekle her açıdan aynı kadere sahip olduğunu göstermektedir.
"Gıybeti dinleyen de gıybet edenden sayılır."
"Gıybete kulak veren de gıybetçidir." Ve pek çok riva­yet gıybetin reddedilmesinin vacip olduğunu göstermektedir.
"Peygamber-i Ekrem (sav) gıybeti ve gıybete kulak ver­meyi nehyettikten sonra buyurdu ki: "Bil ki kim bir mecliste bir kardeşinin gıybetinin edildiğini duyar da o gıybeti redde­derse Allah Teala ondan dünya ve ahirette bin şerrin kapısı­nı reddeder, kapatır. Ve eğer gücü yetmesine rağmen onu reddetmezse, kendisine gıybetçinin günahının yetmiş katı yazılır."
"Rasul-i Ekrem (sav) Hz. Emirulmüminin Ali'ye (as) vasi­yetleri çerçevesinde buyurdu ki: "Ey Ali! Kim yanında bir müslüman kardeşinin gıybeti edildiğinde onu savunabilecek durumdayken savunmazsa Allah Teala onu dünya ve ahiret­te rezil rüsva eder."
"Kim kardeşinin gıybet edilmesine engel olursa Allah onun için bin şer kapısını kapatır. Ama engel olmazsa o da gıybet etmiş gibi sayılır."
Büyük alim ve muhakkik ilim ve amel faziletinin sahibi Şeyh Ensarî (rıdvanullahi teala aleyh) buyuruyor ki:
"Anlaşıldığı kadarıyla burada sözkonusu olan red biçimi, gıybetten nehyetmekten başka birşeydir ve redden maksat, gıybeti edilen kişiyi yokluğunda destekleyip korumaktır. Şu halde eğer sözkonusu olan ayıp dünyevî bir ayıp ve kusur ise asıl ayıp kusurun Allah Teala'nm ayıp olarak gösterip tanıt­tığı masiyetler olduğu ve Allah Teala'nm ayıp saymadığı şey­lerle kardeşinin ayıplanmaması gerektiğini göstermen gere­kir. Veya eğer ayıp dinî ise kardeşini bundan koruman ve kurtarman lazım. Müminler de kimi zaman masiyete mübte-la olabilirler. Eğer bu durumdaki kişi halinden haberdar de­ğil ise ona durumunu hatırlatmak gerekecektir.Bunun yolu da onu ayıplayıp kınamak değil, ona nasihat etmektir. Çün­kü senin o ayıplaman ve kınamanın Allah'ın katında onun masiyetinden daha büyük olması da mümkündür."
Kimi zaman da dinleyicinin gıybetçiyi engellemek şöyle dursun onu teşvik ettiği de görülmektedir. Ve belki de sözü geçen hadis-i şerifte kendilerinden gıybetçinin günahından yetmiş kat daha günahkar olarak sözedilenler bu tür kişiler­dir.
"Neuzu billah minh."
Bütünleme
(Şehid Sani'nin (rahimehullah) Sözleri)
Büyük şeyh ve muhakkik şehid Said'in (rıdvanullahi aleyh) bu konuda kimi sözleri var ki biz bu makamı onun sözleriyle tanımlamak istiyoruz.
Buyuruyor ki: "Gıybetin en kötü türlerinden biri kimi ki­şilerin ehli ilim kisvesi içinde bazı şahısları çekiştirip gıy­betlerini etmeleridir. Çünkü bu tür kişiler bu fiillerini ilim ve takvanın gereği olarak tanıtabilmektedir. Bunlar gıybet etmekte ve ama sanki gıybetten kaçınıyorlarmış gibi bir tutum sergilemekteler, ama bilmemekteler ki bu tutumlarıyla iki kötülüğü, hem gıybet ve hem de ikiyüzlülüğü bir arada gerçekleş tirmekteler.
Böyle kişilerin durumu, yanında birinden sözedilince "El­hamdülillah bir riyaset peşinde değiliz" veya "dünyalık pe­şinde değiliz" veya "biz filan sıfata sahip değiliz" veya "haya eksikliğinden Allah'a sığınırız" ya da mesela "Allah Teala bi­zi filan amelden korusun" diyerek o kişiyi ima yoluyla kına­yıp gıybetini etmesidir. Hatta kimi zaman sadece "elhamdü­lillah" diyerek de bu kötü fiil gerçekleştirilebilir. İşte bu, kendini salih amel örtüsüyle örtmüş bir gıybettir."
Kimi zaman da gıybete başka türler eklenir ve yükünü daha da ağırlaştırır. Mesela gıybetçi arkasından çekiştirdiği kişiye yanında dostluk gösterisinde bulunur ki, bu rivayet­lerde şiddetle kınanmış bir nifak, ikiyüzlülük ve ikidillilik örneğidir:
Buyuruyor ki: "Kim müslümanlara ikiyüzlülük ve ikidil­lilik ederse, kıyamet günü ateşten, iki dilli olarak halkedile-cektir."
İşte ahiret aleminde bu kötü amelin ve bu nifakın sureti ve sonucu budur. Dilimin ve nefs-i emmarenin şerrinden Al­lah Teala'ya sığınırım.
'Yelhamdu lillahi evvelen ve ahiren."
__________________
''Gönlüm Sükût-u Ezber Eyledi...!''
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Gıybet-Dedikodu İle İlgili Sözler/medineweb KEVİR Güzel Sözler-Deyımler-Nükteler 5 30 Ocak 2018 13:15
Sanal âlemdeki gıybet, çok daha fazla günaha neden olabilir EyMeN&TaLhA İslami Haberler 2 16Haziran 2015 22:02
Gıybet KardelenGül Adap-Edep-Ahlak 0 16Haziran 2015 12:33
Bazı hikaye ve romanları ya da yazarlarını eleştirmek gıybet olur mu? KuM TaNeSi Soru Cevap Arşivi 0 08 Nisan 2009 10:48
Hutbe:Gıybet Seleme Tebliğ-İrşad-Vaaz-Hutbe-Nasihat 1 02 Mayıs 2008 19:33

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.