Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Şiirler ve Şairler (https://www.forum.medineweb.net/517-siirler-ve-sairler)
-   -   Cafer Tayar'ın şeçtiği şiirler (https://www.forum.medineweb.net/siirler-ve-sairler/1086-cafer-tayarin-sectigi-siirler.html)

CaferTayar 17 Ekim 2007 18:25

Cafer Tayar'ın şeçtiği şiirler
 
2.1.2001/

Söz özün men bağından varidat’la akarken;
Gönül imbiğinden damıtılır.
Ve akarken dil nehirlerinden, nükte olarak.
Biz gönlü şairlik hevesiyle tutuşup ta,
Yağmurlu bir sonbaharın loş orman kokusuyla...
İç âlemini dolduranlar, uzletin hazzına ererler.
Dağlar ve ormanların o yalın ve yalnızlığında.
Kimse bilmez şair olmadan, hazan mevsiminde
Mazi tuvallerindeki eskiyen ağaç yapraklarının...
Çürüyen o topraksı rayihalarını.
Bir ömür rehavetiyle, ne baharları yaz ederiz de;
Ardından sonbaharların o
Hüzzam makamındaki rüzgârlarıyla...
Eser yaşamımızın o ürperten kışına döneriz;
O zaman fark ederiz yalan dünyanın,
Oyun ve eğlenceden... İbaret olduğunu.
Sessizleşen nice hayatların,
Gülümseyen soluk yüzlerinde,
Bir umudun vuslat nameleri eserde;
Yaşamlarının azmini yeni umutlara aşılarlar.
Eskiyen bedenlere inat, yenilenen ruhların naatı,
Bir ömür yaşamımıza renk katarda;
Ebediliğin o bitmez hasretine umut şiirleri yazarız.
Her yeninin eskidiği, her faninin öldüğü,
Madde âleminin tuul-i emelinden sıyrılıp ta;
Tevekkülün kaderin mühreyleymiş, mektubu ile
Sevgilinin diyarına ak ve pak gidebilmek ne güzel
Kim demiş? “mekân zamanı kuşatır” diye.
Zaman deminde ilm-i dünyayı hatmedip
sahib-i zaman olanları hor görmemeli insan,
Gözünde istikbalin umudu,
Yüzünde tüm insanlara tebessüm;
Dilinde bütün efsunlardan daha kuvvetli nefes,
Sözleri ab-ı hayatın hayat katreleri gibi diriltici.
Nice ismi gaib, cismi hakir,
Varlığı bayağı, yaşamı taşralı,
Özü cennet, yüzü rahmet,
Eylemi kehf’in ashabını...
Uykudan uyan ey gafil” diye haykırırken.
Kimse bilmez bu cürümün altındaki varlığı.
Oysa azmin elinden ne kaçmıştır ki?
Nice damlalar zamanla mermerleri oyduğu gibi,
Sabrın alfabesinden okuyan, hayat kilimini dokurda;
İstikbalde sırat-ı mustakım üzere seren,
Ve dostlar incinmeden yürüsünler diye.
İşte bu duygularla insan olmanın azmine çalışanlar,
ALLAH’ın rızasına da ererler.


Varidatı sır yani

inzar 17 Ekim 2007 19:59

Cvp: Ümmi Şair ( lütfen küçük harff kullanalım..lütfen )
 
Kim demiş? “mekân zamanı kuşatır” diye.
Zaman deminde ilm-i dünyayı hatmedip
sahib-i zaman olanları hor görmemeli insan,
Gözünde istikbalin umudu,
Yüzünde tüm insanlara tebessüm;
Dilinde bütün efsunlardan daha kuvvetli nefes,
Sözleri ab-ı hayatın hayat katreleri gibi diriltici.
Nice ismi gaib, cismi hakir,
Varlığı bayağı, yaşamı taşralı,
Özü cennet, yüzü rahmet,
Eylemi kehf’in ashabını...
Uykudan uyan ey gafil” diye haykırırken.
Kimse bilmez bu cürümün altındaki varlığı.
Oysa azmin elinden ne kaçmıştır ki?
Nice damlalar zamanla mermerleri oyduğu gibi,
Sabrın alfabesinden okuyan, hayat kilimini dokurda;
İstikbalde sırat-ı mustakım üzere seren,
Ve dostlar incinmeden yürüsünler diye.
İşte bu duygularla insan olmanın azmine çalışanlar,
ALLAH’ın rızasına da ererler.


inşaalah..
siz bu satırlarınızı yayınlayın hep.bir vakit aralığında gözü,gönlü takılan olurda inceden bir fikri yakalamanın hazzını yaşayabilir..
saygılar..

lunatik 17 Ekim 2007 20:01

Cvp: Ümmi Şair ( lütfen küçük harff kullanalım..lütfen )
 
Masal

Doğuda bir baba vardi
Batı gelmeden önce
Onun oğullari batıya vardı


Birinci oğul batı kapılarında
Büyük törenlerle karşılandı
Sonra onuruna büyük şölen verdiler
Söylevler söylediler babanın onuruna
Gece olup kuştüyü yastıklar arasında
Oğul masmavi şafağin rüyasında
Bir karaltı yavaşça tüy gibi daldı içeri
Öldürdüler onu ve gömdüler kimsenin bilmediği bir yere
Baba bunu havanın ansızın kabaran gözyaşından anladı
Öcünü alsın diye kardeşini yolladı






İkinci oğul Batı ülkesinde
Gezerken bir ırmak kıyısında
Bir kıza rastladı dağların tazeliginde
Bal arılarının taşıdığı tozlardan
Ayna hamurundan ay yankısından
Samanyolu aydınlığından inci korkusundan
Gül tütününden doğmuş sanki
Anne doğurmamış da gök doğurmuş onu
Saçlarını güneş destelemiş
Yıllarca peşinden koştu onun
Kavuşamadı ama ona
Batı bir uçurum gibi girdi aralarına
Sonra bir kış günü soğuk bir rüzgâr
Alıp götürdü onu
Ve ikinci oğulu
Sivri uçurumların ucunda
Buldular onulmaz çılgınlıkların avucunda
Baba yağmurlardan anladı bunu
Yağmur suları aci ve buruktu
İşin künhüne varsın diye
Yolladı üçüncü oğlunu

Üçüncü oğul Batıda
Çok aç kaldı ezildi yıkıldı
Ama bir iş buldu bir gün bir mağazada
Açlığı gidince kardeşlerini arayacaktı
Fakat batinin büyüsü ağır bastı
İş çoktu kardeşlerini aramaya vakit bulamadı
Sonra büsbütün unuttu onları
Şef oldu buyruğunda birçok kişi
Kravat bağlamasını öğrendi geceleri
Gün geldi mağazası oldu onu parmakla gösterdiler
Patron oldu ama hala uşaktı
Ruhunda uşaklık yuva yapmıştı çünkü
Bir gün bir hemşehrisi onu tanıdı bir gazinoda
Ondan hesap sordu o da
Sırf utançtan babasına
Bir çek gönderdi onunla
Baba bu kağıdın neye yarayacağını bilemedi
Yırttı ve oynasınlar diye köpek yavrularına attı
Bu yüklü çeki
İyice yaşlanmıştı ama
Vazgeçmedi koyduğundan kafasına
Dördüncü oğlunu gönderdi Batıya


Dördüncü oğul okudu bilgin oldu
Kendi oymak ve ülkesini
Kendi görenek ve ülküsünü
Günü geçmiş bir uygarlığa yordu
Kendisi bulmuştu gerçek uygarlığı
Batı bilginleri bunu kutladı
O da silindi gitti binlercesi gibi
Baba bunu da öğrendi sihirli tabiat diliyle
Kara bir süt akmıştı bir gün evin kutlu koyunundan

Beşinci oğul bir şairdi
Babanın git demesine gerek kalmadan
Geldi ve batının ruhunu sezdi
Büyük şiirler tasarladı trajik ve ağır
Batının uçarılığına ve doğunun kaderine dair
Topladı tomarlarını geri dönmek istedi
Çöllerde tekrar ede ede şiirlerini
Kum gibi eridi gitti yollarda


Sıra altıncı oğulda
O da daha batı kapılarında görünür görünmez
Alıştırdılar tatlı zehirli sulara
Içkiler içti
Kaldırım taşlarını saymaya kalktı
Ev sokak ayırmadi
Geceyi gündüzle karıştırdı
Kendisi de bir gün karıştı karanlıklara

Baba ölmüştü acısından bu ara

Yedinci oğul büyümüştü baka baka ağaçlara
Baharın yazın güzün kışın sırrına ermişti ağaçlarda
Bir alinyazısı gibiydi kuruyan yapraklar onda
Bir de o talihini denemek istedi
Bir şafak vakti Batıya erdi
En büyük Batı kentinin en büyük meydanında
Durdu ve tanrıya yakardı önce
Kendisini değistiremesinler diye
Sonra ansızın ona bir ilham geldi
Ve başladı oymaya olduğu yeri
Başına toplandı ve baktılar Batılılar
O aldırmadı bakışlara
Kazdı durmadan kazdı
Sonra yarı beline kadar girdi çukura
Kalabalık büyümüş çok büyümüştü
O zaman dönüp konuştu :
Batılılar !
Bilmeden
Altı oğlunu yuttuğunuz
Bir babanın yedinci oğluyum ben
Gömülmek istiyorum buraya hiç değişmeden
Babam öldü acılarından kardeşlerimin
Ruhunu üzmek istemem babamın
Gömün beni değiştirmeden
Doğulu olarak ölmek istiyorum ben
Sizin bir tek ama büyük bir gücünüz var :
Karşınızdakini değistirmek
Beni öldürseniz de çıkmam buradan
Kemiklerim değişecek toz ve toprak olacak belki
Fakat değişmeyecek ruhum
Onu kandırmak için boşuna dil döktüler
Açlıktan dolayı çıkar diye günlerce beklediler
O gün gün eridi ama çıkmadı dayandı
Bu acıdan yer yarıldı gök yarıldı
O nurdan bir sütuna döndü göğe uzandı
Batı bu sütunu ortadan kaldırmaktan aciz kaldı
Hâlâ onu ziyaret ederler şifa bulurlar
En onulmaz yarası olanlar
Ta kalblerinden vurulmuş olanlar
Yüreğinde insanlıktan bir iz tasıyanlar


sezai karakoç.

NOT: konuyla ilişkili değil ama güzel bir şiir. okuyup anlamak temennisiyle.

CaferTayar 26 Ekim 2007 20:47

hüzün naatı
 

hani derlerya bazen hüzünlenerek
sen hiç medine hasretini hissettinmi gönlünde
yaşadınmı üveysi firkatlei buram buram
ve suffada okudunmu kuran naatlı furkandan
yanı başında iken hasretliğin merkadine
sanki ebedi uzaklardaymışcasına hüzünlendinmi
sen hiç peygamber kokulu gül destelerini
gül gönüllere güllerin sahibi adına sunabildinmi
muhabbetin muhammedicesiyle gül gönüllere
toprak ve su oldunmu
bir hurmanın yarımcasında bile infak hazzı varken
tasaddukun bunca rahmanı hazzına erebildinmi merhametinde
sen hiç medine ikliminde günahlarından hasta oldunmu
düştünmü sıtmaya ter dökerek karın sancılarıyla
yürüdünmü allahu ekberin gece nağmelerinde
teheccüdün adımlarında vuslat olan sevgiliye erişip
yüceldinmi ol mutahharadan miraca
bir haz meltemiyle medine gönle yansırken böyle varıdatlarla
medinenin faziletli yarenlerine selamolsun
sıryanice dillerle selam

NUR 27 Ekim 2007 08:42

Cvp: hüzün naatı
 
hocam her satırınız öyle yoğun manalar taşıyor ki teşekkür edemeden geçemeyeceğim...

CaferTayar 31 Ekim 2007 23:53

mana**doslarından
 
Hiçkimse çekebilmez , güçtür feleğin yayı
Derdine gönül verme, bir gün götürür vayı.
Oynayu gelir aldar, çünkü eli çabuktur,
Bir buncılayın fitne kande bulur arayı?
Çün yüzünü döndürdü bir lahza karar etmez,
Nice seri pâ eyler, döner ser eder pâyı.
Birfani vefasızdır, kavline inanma hiç,
Geh yoksulu bay eyler geh yoksul eder bayı.
Hayran kamu âlimler bu mâninin altında,
Kaftan kafa hükmeyler, bilmez bu muammayı.

Vâlihtir o vahdette, kesrette kanı tefrik?
Hızr ermedi bu sırra, bildirmedi Musa’yı
Miskin Hacı Bayram sen dünyaya gönül verme,
Bir ulu imarettir, alma başa sevdayı!...
hacı bayramı veliden alıntı

CaferTayar 05 Kasım 2007 13:06

naatı rumz
 
sevgi değer lunalatike atfendir

Bismihi subhanehuyla inşirah et kalbimi
Kehfime dost eyle yaRab ve dahi de kelbimi
Tüm hayatım devamında kulluğunla arıtıp
Sin’ine be noktası eyle İlahi bendimi

Aczi bilmek ne hoştur bildiren sensin yaRab
Eylemişsin Habibini besmele sırrına taab
Ya-sin’inden yola çık ıp rahmetine gark olup
Cuş-u huruşa erip de yolunda düştük bitap

Elif ehad’ı remzeder ehad ise ba’yadır
Rahman’ın o rahmeti ki ihsanıyla ayandır
Akif isen ve siyamı Elif için seversen
Arif eder sevdiğinde ve de baya-ram’ıdır

Okuyup bilmeyi irfan mektebinde belledim
Vahdetin öz şuurunda be’de nokta belledim
Elif’in ülfetini ya-sin’e yol anlayıp
Dostu Mustafa’ya aşkı gönle sürur eyledim

varıdatı sır yani

CaferTayar 17 Kasım 2007 10:17

Patates , Yumurta ve Kahve!!
 
Bir zamanlar, her şeyden sürekli şikayet eden;

Her gün hayatinin ne kadar berbat olduğundan yakınan bir kız vardı

Hayat, ona göre, çok kötüydü ve sürekli savaşmaktan, mücadele etmekten yorulmuştu.

Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çıkıyordu karşısına.

Genç kızın bu yakınmaları karşısında, mesleği aşçılık olan babası ona bir hayat dersi vermeye niyetlendi.

Bir gün onu mutfağa götürdü.

Üç ayrı cezveyi suyla doldurdu ve ateşin üzerine koydu.

Cezvelerdeki sular kaynamaya başlayınca, Bir cezveye bir patates,

diğerine bir yumurta, sonuncusuna da kahve çekirdeklerini koydu

Daha sonra kızına tek kelime etmeden, beklemeye başladı.

Kızı da hiçbir şey anlamadığı bu faaliyeti seyrediyor ve sonunda karşılaşacağı şeyi görmeyi bekliyordu.

Ama o kadar sabırsızdı ki, sızlanmaya ve daha ne kadar bekleyeceklerini sormaya başladı.

Babası onun bu ısrarlı sorularına cevap vermedi.

Yirmi dakika sonra, adam cezvelerin altındaki ateşi kapattı.

Birinci cezveden patatesi çıkardı ve bir tabağa koydu.

İkincisinden yumurtayı çıkardı.

Daha sonra son cezvedeki kahveyi bir fincana boşalttı.

Kızına dönerek sordu: - "Ne görüyorsun ?"

"Patates, yumurta ve kahve" diye alaylı bir cevap verdi kızı.

"Daha yakından bak bir de" dedi baba , "patatese dokun."

Kız denileni yaptı ve patatesin yumuşamış olduğunu söyledi.

"Ayni şekilde, yumurtayı da incele".

Kız, kabuğunu soyduğu yumurtanın katılaştığını gördü.

En sonunda, kızının kahveden bir yudum almasını söyledi.

Söylenileni yapan kızın yüzüne, kahvenin nefis tadıyla bir gülümseme yayıldı.

Ama yine de bütün bunlardan bir şey anlamamıştı "Bütün bunlar ne anlama geliyor baba? "

Babası, patatesin de, yumurtanın da, kahve çekirdeklerinin de ayni sıkıntıyı yaşadıklarını,

yani kaynar suyun içinde kaldıklarını anlattı.

Ama her biri bu sıkıntı karşısında farklı farklı tepkiler vermişlerdi.

Patates daha önce sert, güçlü ve tavizsiz görünürken,

kaynar suyun içine girince yumuşamış ve güçten düşmüştü.

Yumurta ise çok kırılgandı; dışındaki ince kabuğun içindeki sıvıyı koruyordu.

Ama kaynar suda kalınca, yumurta sertleşmiş katılaşmıştı.

Ancak kahve çekirdekleri bambaşkaydı. Kaynar suyun içinde kalınca,

kendileri değiştiği gibi suyu da değiştirmişlerdi ve ortaya tamamen yeni bir şey çıkmıştı.

"Sen hangisisin" diye sordu kızına.

"Bir sıkıntı kapını çaldığında nasıl tepki vereceksin?"

"Patates gibi yumuşayıp ezilecek misin? "

"Yumurta gibi, kalbini mi katılaştıracakcaksın? "

"Yoksa, Kahve çekirdekleri gibi, başına gelen her olayın

duygularını olgunlaştırmasına ve hayatına ayrı bir tat katmasına izin mi vereceksin "

Sen Hangisisin.........?

Peki ya, bu kaynar su seni pisirecek evlilik olsa idi, nasil tepki verirdin?

Emekdar Üye 17 Kasım 2007 12:41

Cvp: Patates , Yumurta ve Kahve!!
 

Herkesin Kahve çekirdekleri gibi, başına gelen her olayın

duygularını olgunlaştırmasına ve hayatına ayrı bir tat katmasına izin verenlerden olması dilekrimle...


Hoş bir yazı idi vesselam...

CaferTayar 17 Kasım 2007 18:39

Cvp: Patates , Yumurta ve Kahve!!
 
biliyormusun bu garibin üç kızı vardı üçünüde evlendirdi

üçününde bir hayli farklı bir çilekeş hayatı var

ve bir baba olarak bu dünyada yaşarken nelerin insanı nekadar acıtıcı olduğunu

annelerden bile fazla babalar hisseder inanki


SAAT: 04:31

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306