Tekil Mesaj gösterimi
Alt 30 Ocak 2011, 12:51   Mesaj No:22

HALUK GÜMÜŞTABAK

Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:HALUK GÜMÜŞTABAK isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 10862
Üyelik T.: 01 Ekim 2009
Arkadaşları:1
Cinsiyet:
Yaş:66
Mesaj: 489
Konular: 86
Beğenildi:3
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Kur'an dışından HÜKÜMLER ARAMAK doğrumudur?

Kamer kardeşim sizin asla bana karşı bir saygısızlığınız olmadı. Allah sizden razı olsun.

Verdiğiniz cevaplara gelince. Söylediğiniz gibi nebi ve peygamberlik makamı bir noktada birleşiyor. Allah bir elçi görevlendirmişse, bunun alt yapısı daha önceden hazırlanmış ve planlanmıştır bunda şüphe yok.

Yine peygamberimizin her anının peygamberlik bilinciyle yaşadığını, söylediğiniz sözlerinize kesinlikle katılıyorum. Örnek vermek gerekirse, aile içinde Allahın haram demediği bir konuda haram demesi Rabbimin tarafından hemen ikaz edilmesi bu düşüncenin kanıtıdır. Ama dikkat edin peygamberimizi yaşarken yapılan hatalar düzeltiliyor, ya öldükten sonra onun adına söylenenler ne olacak dersiniz?

Aslında şu cümleniz o kadar önemli ki, bunun bilincinde olan bir insan bu sözden çok şeyler çıkartır ve anlar.

(saltanatın ruh ve yapısına aykırı herhangi bir harekette bulunamaz.)

Rabbin gönderdiği hükümler yani kur’an, Allahın saltanatının, kanunlarıdır. Elçisinin buna ters bir şey yapması düşünülemez. Bu kanunları hayatına geçirip örnek bir insan olarak kendisini topluma sunar.

Şimdi yazdığınız sözleri doğrusu anlayamadım, çünkü yukarıdaki yazdıklarımıza da uymuyor kanısındayım. Yoksa ben yanlış mı anladım.

(Elbet teki peygamberin sözlerine ve fiillerine sadakat ve itaatin çeşitli dereceleri vardır. Bazıları farz ve vacip iken bazılarına da uymak için ağır şartlar getirilmemiştir.)

Peygamberimizin sözlerine ve davranışlarına itaatin yani uymanın dereceleri kısmını anlayamadım. Çünkü bazıları farz bazıları vacip demişsiniz. Vacip in günümüzdeki anlamını önce yazalım.
Vacip: Yapılması zanni delil ile sabit olan hükümlerdir. Farz kadar kesin olmamakla birlikte kuvvetli bir delil ile yapılması emredilen şeydir

Peki, zanni bilgi ne anlama geliyor; Sözlükte "sanma, sezme, şüphe ve kesin olmayan bilgi" anlamına gelen zan, kesin olmayan bilgiye denir. Şimdi düşünelim Rabbim bizi uyarmamış mıydı emin olmadığınız bilginin ardına düşmeyin diye. Bu durumda nasıl olurda peygamberimiz zanna dayalı bir emir versin ve onu yaşasın. Peygamberimizi başta söylediğimiz gibi, Allahın saltanatının ruhuna aykırı hiç bir şey yapamaz demiştik. Farz ise zaten Rahmanın kesin emirleridir oda kur’an da apaçık yazar. Hatırlayalım Allah kur’an dahi muhkem ayetlerinden bahsederken, çok açık, anlaşılır ve her şeyden nice örnekler verdik ki anlayasınız der bizlere. Kuvvetli delil yalnız ve yalnız KUR’ANDIR. Allah ta elçisini kur’an ile uyar emri vermedi mi?

Peygamberimizin örnekliği zaten kur’an da çok açık belirtilmiştir.

Gelelim peygamberimizin ölümü ile örnekliği konusuna. Bunun sona erdiğini söylemek zaten aklın ürünü değildir. Hatırlayalım geçmişte onca saygın insandan günümüzde bahsedip, yaptıkları örnek davranışları anlatılıyorken, peygamberimizin ölümüyle her şey bitmiştir demek aptallık tan öte art niyettir. Hiçbir bilgi, örnek yaşam göz ardı edilemez. Bizler binlerce yıl öncesi tarihini araştırıyorsak, peygamberimizin tarihini daha büyük şevkle araştırmalıyız ve bu bilgilerden yararlanmalıyız.

Bu sözlerimi birçok kez yazılarımda söyledim. Peki, bundan sonrasında nasıl davranmalıyız işte burası önemli. Allah ve elçisi bizleri uyarıyor ve ne diyordu? Emin olmadığınız bilginin ardı sıra gitmeyin. İşte önemle anlamaya çalışacağımız ayette bu. Araştırdığımız yüzlerce yıl önce tarihi belgelerden ya da kalıntılardan yola çıkarak, o devir hakkında bilgi sahibi oluruz. Onların yaşamları hakkında fikirler üretiriz. Fakat öyle kalıntılar buluruz ki zamanla, daha önceki bilgilerin doğru olmadığı çıkar ortaya, bizlerde bilgilerimizi hemen değiştiririz, yenileriz. Çok fazla geriye gitmeyelim. Osmanlı tarihi ve padişahları hakkında bu zamana kadar bizlere öğretilenlerin birçoğunun, doğru olmadığını görüyoruz yeni çıkan belge ve bilgiler ışığında. Hatta tarihi sonuçlar ve buna etkileri bildiğimiz bilgilerden çok farklı anlatılmaya başlandı. Bakın Zan ile yola çıkarsak emin olamayız. Belki de daha sonra bu bilgiler içinde bile yanlış olan çıkabilir, kimse emin olamaz. Hele bu bilgiler inancımızı yönlendirecekse işte Rahmanın ve elçisinin dikkatimizi çekmesi burada çok önem arz ediyor. Peki, bu durumda bu bilgiler ışığında ne yapmalıyız? Bunun da yolunu hem Allah, hem de elçisi gösteriyor. Sizlere benim sözüm diye ulaşan bilgileri KUR’AN SÜZGECİNDEN, ONAYINDAN GEÇİRİNİZ. Ne kadar güzel ve işimiz bir o kadar kolay.


Ben yazımda peygamberimizin bir müddet sonra hadis yazımını yasakladığını söylediğimde, Allah razı olsun sizde onaylamıştınız. Hatta dört halife devrindeki bu yasaklanmasına ait hadisler çok da fazladır. Peki, neden yasaklamıştı hatırlayalım. Peygamberimizin söylediği bir söz verdiği bir örnek, kendisine öyle bir ulaşmış ki, bizlerin çocukken oynadığımız bir oyuna benziyor adeta. Kulaktan kulağa. Bu oyunda herkes bir cümleyi, yanındaki arkadaşına söyler sessizce kulağına ve en sondaki anladığını sesli söylerdi. İlk söyleyenin sözleriyle yakından uzaktan benzeşmediğini gördüğümüzde ise, hepimiz güler eğlenirdik. İşte peygamberimiz ne yazık ki sözlerinin birbirine aktarılma anında, nasıl değiştiğini görünce yasak koymuştur ve herkesi kur’an ayetlerini birbirine anlatmasını, nakletmesini emretmiştir.

En son yazdığınız sonuca hüküm e gelince. Peygamber Allah elçisidir, kitabı tebliğ edip gitmemiştir. Onun hayatı ve yaşamı örnektir buda bizler ölünceye kadar devam eder. Peki, peygamberimizin hareketleri davranışlarının hangisinin doğru olduğunu nasıl anlayacağız? Bizlere ulaşan tüm bilgilerin doğru olduğunu mu kabul edeceğiz? Siz bazı ayet örnekleri vermişsiniz ve peygamberimiz yanlış yaptığında rabbimin ikaz örneklerini almış ve eğer bizlere ulaşan bu bilgilerde haram ve helallerde doğru olmasaydı, Allah aynı bu şekilde bizleri ikaz eder diyorsunuz. Değerli kardeşim unuttuğunuz bir şey var. Bizlere ulaşan tüm bilgiler hatta biliyorsunuz hadis yazımı, dinin mezheplere ayrılması ile yazılmaya başlandı, yani peygamberimizin ölümünden yüz küsur yıl sonra toplandı. Bu durumda peygamberimizin söylemediği bir söz haram yapmadığı bir konu hakkında nasıl Allah ayet göndersinde ikaz etsin?


Kur’an da İsa kıssasını hatırlayın. Allah mahşer günü Hz. İsa ya şöyle soracağını söylüyor. Ey İsa sen mi söyledin Allahın oğlu olduğunu dediğinde Hz. İsa nın vereceği cevap önemlidir. Rabbim ben söylesem sen bunu bilirdin olacakmış. Bakın aynı cevabı bu konuda düşünelim. Bahsettiğimiz onca haramlar ve kur’an da olmayan hükümleri hesap günü peygamberimizin şahitliğinde Rabbin sorsa ve dese ki? Resulüm benim yapmadığım haramları, benim vermediğim hükümleri sen mi verdin dese, peygamberimiz acaba ne cevap verecektir? Bence aynı cevabı verecektir ve diyecektir ki: Ey Rabbim ben söylesem sen zaten bunu bilirdin. Sen bana, sana indirdiğimle onlara hükmet dedin. Sakın sana indirdiğime hiç bir şey ekleme diye ikaz ettin. Ben bu durumda bu sözleri söyler miydim demez mi?


Bizler bugün kültürlerimizde geleneklerimizde yemediğimiz at, eşek ve saydığınız onca hayvanı yemiyoruz. Peki, yemediğimiz şeylere kendi nefsimizce hükümler vermek doğrumu? Örneğin deniz ürünlerinden Ahtapot, midye, karides, ıstakoz, yılan günümüzde bazı insanların hala peygamberimiz haram kılmıştır diye yemediklerini hatta tiksindiklerini biliyoruz. Ama yine aynı Müslüman toplumda, bunun çok kıymetli besin olduklarını ve Allahın haram kılmadığı için yendiğini de biliyoruz. Bakın aynı şeyler bir kısım Müslüman için tiksindirici ve iğrenç, ama bir kısım Müslüman için günümüzde vazgeçilmez besleyici bir gıda. Lütfen haram kelimesini kullanırken çok daha dikkatli olmamız gerektiğini düşünüyorum.

Küçük bir örnek vermek istiyorum. Bildiğimiz kirpi. Hiç birimiz yemeyi düşünmeyiz ama günümüzde kirpi etinin mayasıl ve daha başka bazı hastalıkla çok iyi geldiği anlaşılmış. Geçmiş yıllarda bir arkadaşımız, yana yakıla kirpi eti nasıl bulurum deyip duruyordu. Bazı şeyleri söylerken çok dikkatli olmalıyız, yoksa Allah ona bizleri muhtaç edebilir. Geleneklerimizi, alışkanlıklarımızı din ile bağdaştırıp onları kendi kalıplarımıza sokmak doğru olur mu, yorumunu size bırakıyorum.

Sözlerimi çok dolaştırdığımı ve net söylemem gerektiğini söylemişsiniz. Aslında çok doğru. Fakat öyle inançlar geleneklerimizden dine girmiş ki, neredeyse Farzlaşmış. İşte tüm bunları kur’an ile anlatmak istediğimde hep peygamberimizi dışlamakla suçlanıyorum. Bende sözcüklerimi dikkatle seçmeye çalışıyorum ki, yanlış anlaşılmayayım. Benim sözlerimden peygamberimizi dışladığımın anlaşıldığını söylemişsiniz. Belki kendimi anlatmakta aciz olabilirim, ama benim kalbimi Yüce Rabbim biliyor.

Atatürk örneğini vermişsiniz. Ben ayakkabı numarasını bilmiyorum ama zaten ayakkabısı müzede, bunu bilmekte zor değil zaten. Fakat Atatürk devrinden günümüze gelen onlarca bilginin bugün doğru olmadığını yeni belgelerle çok açık anlıyoruz. Aradan yüz yıl bile geçmediği halde, o devrin olayları, kişilerin olaylara sonucunda etkilerinin çok daha farklı olduğunu görüyoruz. Birde yüzlerce yıl öncesindeki bilgilerdeki yanlış olma yüzdesini ben düşünemiyorum bile.

Şöyle düşünelim. Peygamberimiz o günkü topluma kur’an ile hükmetme görevini aldığını açıkça kur’an da görüyoruz. Peki, bu durumda peygamberimizi kur’an dışına çıkmıştır ilaveler yapmıştır diye nasıl düşünüyoruz? Allah sizleri kur’an dan hesaba çekeceğim dedikten sonra, HAŞA bu fikrinden cayar mı? Hesabın görüleceği gün, kur’anın ortaya konacağı an, acaba Rabbim bizlere bir sürpriz yapıp, yalnız kur’an yoktu, bakın peygamberinizin birçok hükümleri de vardı diyerek, onlardan da hesap sorar mı? Bu sorunun karşısında herkes kendi cevabını vermeli ve inancını yönlendirmelidir.


Allahın elçisine bir görev vermiş ve onun tanımını birçok ayetinde de yapmış kesinleştirmiştir. Bizlere düşen bunları anlamaya çalışmaktır. Yine bizler Allahın örnek elçisini çok daha iyi öğrenmek ve örnekliğinden yararlanmak için, araştırmalar çalışmalar yaparak bilgiler toplayarak, o bilgileri kur’an süzgecinden geçirip, yani MİHENK TAŞINA sürterek, doğru bilgileri almalı ve hayatımıza geçirmeliyiz.

Değerli arkadaşım bu yazdıklarım benim kur’an dan anladıklarımdır yalnız beni bağlar. Her beşer elindeki rehbere ve Allahın verdiği aklı kullanarak doğruyu aramalıdır. Hepimiz bu dünyada imtihandayız. Ne yazık ki imtihana kur’an dan çalışmak yerine, işin kolayını buluyor be yakınımızdaki insandan kopya çekmeye çalışıyoruz. Ya kopya çektiğimiz kişi imtihan sorusunun cevabını yanlış yazmışsa, hesabın görüleceği gün halimiz ne olur? İşte bu sorunun cevabını da kendimize soralım. Tarafsız, kur’an ışığında düşündüğümüzde doğruyu mutlaka bulacağımızı rabbim müjdeliyor.

Peygamberimizi kimse devre dışı bırakamaz, buna kimsenin zaten gücüde yetmez. Yalnız şunu da unutmayalım, peygamberimiz söylemediği halde, bu hüküm peygamberimizin hükmüdür diyenler acaba hesap günü peygamberimizin şahitliğinde hali nasıl olur, onu da iyi hesap etmelidir diye düşünüyorum. Onun duasını almak isteyen onun söylemediği bir sözü kabul etmez. Bizler İslam ı yaşarken sanıya, rivayetlere dayandırırsak inancımızı, yanlış yapma oranımız çok yüksek olacaktır.


Peygamberimizin ölümünden sonra toplanan hadis sayısının beş yüz kadar olduğu söylenir. Peki ya günümüzde yaklaşık Üç beş milyon hadisin olması bizleri hiç korkutmuyor mu? Bu durumda eğer hassas davranmayıp, kur’an süzgecinden geçirmezsek, hata yapma oranımız sizce yüzde kaç olur? Bunu düşünmek bile istemiyorum. Söyleyeceklerim bundan ibarettir. Doğruyu, yalnız doğruyu Rabbim bilir. Gerçekleri hepimiz huzurda göreceğiz, onun için birbirimizi kırmanın bir yararını görmüyorum. Onun içindir ki bana söylenen onca söz, sataşma ve imaya da cevap vermiyorum. Verdiğimde kalpler kırılacak da ondan. Bu Dünyaya kalp kırmaya değil, kalp kazanmaya, onarmaya geldik.

SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
Alıntı ile Cevapla