Ey Tebliğci ;"Ne Olur İhanet Etme!"/Muhsin Arslan
Trafiğe çıktığınızda trafik kurallarına uymak, sizin “can, mal ve vicdan” sağlığınız için zorunludur.
Eğer bu kuralları hiçe sayarsanız, sadece kendi sağlığınızı, malınızı ve vicdanınızı kaybetmezsiniz; aynı zamanda insanların canına kasteden bir trafik teröristi, bir canavarı olursunuz.
Domates yetiştirmenin bile belli kuralları vardır. Aklınıza gelen her alanda kurallar çiğnendiğinde kaos, huzursuzluk, terör, verimsizlik, neticesizlik ve facia kaçınılmaz olur.
Sadece kurallara uymayanı değil, tüm toplumu, cemiyetin sağlığını ve güvenliğini de tehlikeye atarsınız.
Sokakta yakaladığınız kasabı doktor diye ameliyathaneye sokup hastayı teslim edemezsiniz.
Kör kütük sarhoşu direksiyona oturtup yolculara ihanet edemezsiniz.
Psikopat, ahlaki sorunlu öğretmene öğrenciyi teslim edemezsiniz.
Örnekleri çoğaltabiliriz...
Asıl konumuz; İslam’ın tebliğini, irşadını üstlenen tebliğcilerdir.
Şüphesiz her Müslüman dininin görevlisidir. İslami tebliğ, belirli bir zümreye mahsus değildir.
Her Müslüman dinini bilmeli, dininin görevlisi, bekçisi, yaşayanı ve tebliğcisi olmalıdır. Bu görevler farzdır, ihmal edilemez.
Ancak her alanda olduğu gibi, Allah’ın dini olan İslam da kuralları ile verimli ve yaşanabilir olur.
Denizin ortasında bile olsanız, abdest alırken su israf etmeme şuurunu aşılayan İslam, tebliğin kurallarını koymaz mı?
Tebliğ eden, vaaz veren, irşat eden Müslümanlara bunun adabını, edebini ve kuralını koymuş, uygulamasını zorunlu kılmıştır.
Peygamberler dahil, hiçbir tebliğci Allah’ın polisi değildir.
İnsanlara zorla bir şeyi kabul ettiremezsiniz. İnsanları zorla cennete ya da cehenneme götüremezsiniz.
Akıl, vicdan ve vahiy üçgeninde anlamını bulmayan iman geçersizdir. İmanı zorla insanlara dayatırsanız, mümin değil, münafık üretirsiniz.
Kur’an deyimiyle “tatlı dil, yumuşak söz”den taviz verdiğinizde, siz tebliğci değil, İslam’a ihanet eden bir tebliğ teröristisiniz.
İnsanlara bırakın İslam’ı sevdirmeyi, onları itici kılar, Allah’tan uzaklaştırır, dinden soğutursunuz. Bunun vebali çok ağırdır.
Tebliğci tebliğ ederken “yaşamalı ki yaşatabilsin, uygulamalı ki uygulayabilsin.”
Uygulanmadan, yaşanmadan yapılan tebliğ, Kur’an deyimiyle “kitap yüklü merkebten” farksızdır.
Yahudi’yi Yahudi yapan ilim vardır, amel yokluğu; Hristiyan’ı Hristiyan yapan amel vardır, ilim yokluğu...
Müslümanlar bu iki afetten de uzak kalmalıdır. Müslüman, ilim-amel barışıklığından taviz vermemelidir. İlimsiz amelin ve amelsiz ilimin kendisine zarardan başka getirisi olmadığının bilincinde olmalıdır.
Özellikle sanal alemde İslam tebliğ edilirken, bazı Müslümanların tarzına bakıldığında adeta İslam’a ihanet etmek için görevlendirilmiş gibi bir imaj görüyoruz.
Amaçları “insanları dinden çıkarmak, soğutmak” olarak görüyoruz demeye dilim varmıyor.
İnsanları aşağılayarak, küfürle suçlayarak, tekfir ederek, kaş göz işaretiyle tiye alarak tebliğ ettiğinizi düşünüyorsanız, tebliğle görevli Kur’an deyimiyle örnek insan, “usvetul hasene” olan Resulullah’ın hayatına bakın, ayağınızı denk alın ve ne olur tebliğe ihanet etmeyin!
Resulullah (sav) hayatında aşağıladığı, tekfir ettiği, onur ve şerefleri ti’ye aldığı tek bir örnek bulamazsınız.
Amacınız üzüm yemekse, buyurun şifadır. Bağcıyı dövmekse, üzümün şifası ne size ne başkasına fayda sağlar. Olan güzelim üzüm bahçesine olur.
Tebliğci Kur’an bütününü bilmek zorundadır.
Kur’an’a parçacı yaklaşmaktan şiddetle uzak kalmak zorundadır.
Kur’an’ın pratiği, Resulullah’ın metodunu, yoldaki işaretlerini, ayetlere yüklediği yorumu bilmek zorundadır.
Tebliğci, Resulullah’ı devre dışı bırakma hayasızlığından uzak kalmalıdır.
Bu hadsizlik ve hayasızlıkta ısrar edenler “bu dinin teröristleri, hainleri, Bel’amları, onursuzları, Kur’an nasipsizleridir.”
Bu tiplerin yaptığı en büyük edepsizliklerden bazıları:
Ashabı kiramı hafife almak, hakaret etmek
Resulullah’ı PTT memuru olarak görmek
Ehliyetsizce, sarhoşça Kur’an’a girişmek
İslam alimlerini dışlamak, ukalalığın zirvesinde saçmalamak
Her alime bir kulp-kusur bulup devre dışı bırakmak
Tasavvufu, mutasavvıfları şirk batağı gibi lanse etmek
...
En önemlisi, Allah’ın polisi olup(!) ortalığa terör estirmek, insanları aşağılamak, hakaret etmek, itici olmak, ağır dilli olmak, tekfir etmek, İslam’a yapılan en büyük ihanettir.
Muhatabınız kâfir olabilir, müşrik olabilir, fahişe olabilir, sarhoş olabilir.
Sizin amacınız onu kazanmaksa, Kur’an’ı dinleyin, efendi olun, edepli olun.
Fahişeye “sen fahişesin” demek ona bir şey kazandırmaz, size de kazandırmaz. Eğer yüreğiniz İslam için çarpıyorsa, o fahişeye, kâfire, sarhoşa, müşrike insan olduğunu hatırlatmak, tevbe etmeye, Rabbine dönmesini sağlamaktır. Ona küfür ederek, aşağılayarak dindar yapamazsınız!
Eğer tebliğinizde başarılı olmak istiyorsanız, muhataplarınıza kendinizi sevdirmek zorundasınız.
Allah Resulü’nün can düşmanları bile “Muhammed güvenilir değildi, yalancıydı, sahtekardı, iticiydi, ağzı küfürlüydü” diyememiştir (haşa).
İşte örnek tebliğci...
Öyle bir kişilik, ahlak, dil, dürüstlük, yüreklilik sergileyeceksiniz ki düşmanınız bile size kusur bulamamalı.
Bunu yapmazsanız, siz “İslam’ın başarısına engel olan bir hain” konumundan kurtulamazsınız.
Ne olur ihanet etmeyin!