|  Durumu:    Medine No :  11916  Üyelik T.:
02 Mart 2010  Arkadaşları:2 Cinsiyet: Yaş:56 Mesaj :
487Konular:
102  Beğenildi:11 Beğendi:0
 Takdirleri:10 Takdir Et: 
	  Konu Bu  
				Üyemize Aittir! |   Allah'ı Düşündüren Kainat Ayetleri 
   Allah'ı Düşündüren Kainat Ayetleri Çevresindeki tüm varlıklara ibret gözüyle bakan, olayların gerisindeki gerçeği düşünen insan için, Allah'ın varlığı apaçıktır İnsan, etrafına bakıp kâinatı incelediğinde mükemmel bir düzen ve ahengin olduğuna şâhit olmaktadır. Allah’ı Düşündüren Kâinat Âyetleri
 Allah’ın varlığı, fiil ve sıfatları ile apaçık iken; zâtı ile gizlidir. Zâtı duyularla
 ve akılla idrâk edilemez. Bununla birlikte Allah’ın varlığı akıl ile bulunabilir.
 Öncelikle şu soruyu sorarak konumuza girelim: Acaba insanın Allah’ın
 varlığına inanması için, O’nun varlığını akılla ispat etmeye gerek var mı? Bu soruya şu şekilde cevap verilebilir: Çevresindeki tüm varlıklara ibret gözüyle bakan, olayların gerisindeki gerçeği düşünen insan için, Allah’ın varlığı apaçıktır. Veya şöyle bir soru aklımıza gelebilir.
 Allah’ın varlığını aklen ve ilmen ispat etmek mümkün müdür? Hayır mümkün
 değildir. Çünkü ispatı istenen varlık aklı aşmaktadır. Allah’ın varlığını
 gösteren aklî deliller gaflet içindeki insanları uyandırmak içindir. Geçmişten
 günümüze kadar Allah’ın varlığını, çok az insan dışında, toplum olarak inkâr
 eden olmamıştır. Allah’ın varlığına ve birliğine, görülen, işitilen ve bilinen
 her şey şâhidlik etmektedir. İnsan bir damla su iken, ana rahmindeki
 oluşumu ve aşamaları, dünyaya gelişi, bebeklik ve çocukluk dönemi,
 gençlik, ihtiyarlık ve nihâyet ölümü, düşünen insan için Allah’ın varlığına en
 kesin delillerdir. Çevresindeki tüm varlıklara ibret gözüyle bakan, olayların
 gerisindeki gerçeği düşünen insan için, Allah’ın varlığı apaçıktır İnsan,
 etrafına bakıp kâinatı incelediğinde mükemmel bir düzen ve ahengin
 olduğuna şâhit olmaktadır. Güneş, ay, gezegenler ve diğer tüm gök cisimleri
 birbirlerine çarpmadan kendi yörüngelerinde hareket etmektedir. Dünyamız
 da hem kendi çevresinde hem de güneşin çevresinde dönmektedir. Dünya
 bu dönüş esnasında güneşe bulunduğu yerden çok az bir mesafe yaklaşsa
 alevler içinde kalır; tersine çok az bir mesafe uzaklaşsa buz kesilip donardı.
 Havada direnç kuvveti olmasa, yağmur taneleri yeryüzüne bir mermi gibi
 inerdi. Suyun kaldırma kuvveti olmasa, denizlerde gemiler ve insanlar
 yüzemezdi. Yeryüzünde dağlar olmasa dünyamız sürekli sarsıntı geçirirdi.
 Dünyanın da içinde bulunduğu gezegenlerin uzaya fırlayıp savrulmasını
 engelleyen, yer çekim kuvveti adı verilen İlâhî bir kanundur. En küçüğünden
 en büyüğüne tüm hayvanlar, bitkiler, ırmaklar, nehirler, denizler, okyanuslar,
 dağlar yeryüzünü bir vitrin gibi süslemekte, aynı zamanda yaratılışları icabı,
 Allah’a teslim olup tesbih etmekte ve insana hizmet etmektedirler. İnsan,
 büyük âlem olan kâinattan, küçük âlem olan kendisine bakıp incelediğinde
 şunlara şâhit olur: Saçlarımızdan ayak parmaklarımıza kadar vucudumuzun
 şekli, boyun, parmak, el, kol, diz, ayak gibi organlar kendilerinden beklenen
 görevleri yapabilecek şekilde düzenlenmiştir. Kalbimizin çalışması,
 gözümüzün görmesi, kulağımızın işitmesi, derimizin hissetmesi, kanın
 vücutta dolaşması, yiyeceklerin sindirilmesi, zararlı atıkların vücuttan dışarı
 atılması ve diğer tüm organlarımızın çalışması önceden programlandığı
 şekilde aksamadan belirli bir düzen içinde devam etmektedir.
 Vücudumuzdaki herhangi bir organ rahatsızlandığında diğer tüm organlar bu
 rahatsızlığı hissederler. Bütün bu düzen ve ahenk kendi kendine olmayıp,
 üstün özelliklere sahip tabiat üstü bir varlık tarafından yaratılmıştır. Biz
 müslümanlar bu yüce varlığa ALLAH (c.c) diyoruz. Görüldüğü gibi Allah’ın
 varlığı meselesinde izlenen metod “eserden müessire geçiş” metodudur.
 Yani resimden ressama, şiirden şaire, Selimiye camiinden Mimar Sinan’a
 geçiş metodu. Burada resim eser; ressam müessir, şiir eser; şair müessir,
 cami eser; camii yapan müessirdir. İşte canlı cansız tüm kâinat ve içindeki
 varlıklar Allah’ın eseridir. Kur’an, Allah’ın her bir eserine “âyet” diyor. Âyet
 yol kenarındaki trafik işaretleri gibidir. Bu işaretler sürücünün hedefine
 ulaşmasında ona yardımcı olduğu gibi gerçek akıl sahipleri de Allah’ın
 âyetlerine bakarak O’na ulaşır. Allah Teâlâ kendi varlığını gerek Kur’an
 âyetleriyle, gerek kâinat âyetleriyle her an göstermektedir. Bu yüzden
 tabiattaki her olay basit birer hadise olmaktan çıkmakta, dikkatimizi
 kendilerine değil; olayların gerisindeki gerçeğe çekmektedirler. Nasıl ki, yol
 üzerindeki trafik levhaları dikkatimizi kendilerine değil de, gideceğimiz yöne
 çekerse; kâinat olayları da dikkatlerimizi kendilerine değil; olayların
 gerisindeki gerçeğe çekmektedir. Bu gerçek, Allah’ın varlığı, birliği ve
 kudretidir. Bu anlamda kâinattaki her olay da, insanın kendisi de, Allah’ın
 varlığına, birliğine ve kudretine işaret eden âyetlerdir. Burada sözlü âyet
 olan vahiy (Kur’an) ile, sözsüz âyet olan kâinat âyetleri arasında fark yoktur.
 Her ikisi de Allah’ın eseridir. Kur’ân-ı Kerim’de Allah’ın varlığıyla ilgili olan
 âyetlerde, O’nun hak olduğunu isbat eden delillerin, hem kâinatta, hem de
 insanın kendi varlığında olduğu ifâde edilmektedir: “Biz onlara ufuklarda ve
 kendilerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki, O (Kur’an)’ın gerçek olduğu, onlara
 iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şâhit olması yetmez mi?”[1447]; “Kesin
 inanacak olanlar için yeryüzünde ve kendi canlarınızda (Allah’ın varlığını ve
 kudretini gösteren) nice deliller vardır. Görmüyor musunuz?”[1448] Kur’ân-ı
 Kerim Allah’ın varlığını, insanlar tarafından doğal kabul edilmesi gereken bir
 konu olarak görmektedir. Bu yüzden konuyla ilgili âyetler genellikle soru
 şeklinde veya hayret bildiren uyarı ve kınama biçimindedir. Allah’ı bulmanın,
 O’nu kabul edip O’na inanmanın bozulmamış akıl için mecburiyet olduğu
 açık bir hakikattir. Sağlam bir akıl, yaratıcı, yoktan var edici, tabiat
 olaylarını yönlendirici, âleme nizam verici bir zâtı, yani Allah’ı kabul etmek
 zorundadır. Akıl, zarûri olarak Allah’ın varlığına inanmak durumundadır.
 Ancak çok az sayıda da olsa bazı insanlar, Allah’ı inkâr edebilmekte, O’na
 hiç inanmamaktadır. Bu tipteki anormal insan(!)lara uzun uzadıya Allah’ın
 varlığını isbat etmeye çalışmak gereksiz, hatta yanlıştır. Bu insanlara karşı
 tavrımız müdafa değil; hücum olmalı, bunlara:
 “Öyleyse insanlar, varlıklar, bütün evren nasıl meydana geldi? Kendisinde
 can bile bulunmayan doğa veya tesadüf denilen şey hiç yaratıcı olabilir
 mi?...” gibi sorular sormalı, Allah’ın var olmadığını onların isbatlaması
 istenmelidir. Görülecektir ki bir şeyin yokluğu isbat edilemez. Hele Allah’ın
 -hâşâ- var olmadığı hiç mi hiç isbat edilemez. İnsan sadece kendini kandırır.
 [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya  Üye Olmak için TIKLAYIN...]
 |