Konu Başlıkları: İnfak
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 12 Şubat 2008, 19:31   Mesaj No:5

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: İnfak


Şeytanın ‘‘fakirlikle korkutmasına’’, nefsin bencilliğine karşı imanın galebe çalması, infak bilinci ile mümkündür…

İnancımız o dur ki; infak, kişinin kendi insiyatifine bırakılan bir lütuf değil, Allah’ın yoksullara verilmesini, ‘‘hak’’ olarak emrettiği bir paydır…

‘‘Ve onların mallarında belirli bir hak vardır.
Yoksul ve yoksun olan(lar) için.’’ (Mearic 24-25)

İnfak hayatı, paylaşıma dayalı bir yaşam demektir… Herkesin rüyasını gördüğü, özlemini çektiği bir hayat… Bu hayatta infaktan daha öteside vardır: İsar… Kendi hakkını kardeşine devretme erdemi…

Acaba bu gün bizler bu seviyenin neresindeyiz?

İnfak, ihsan ve isardan nasibimiz nedir?

Toplumsal dayanışmamız ne durumda?

İnfak ruhu törpülendi…

İçimizdeki ve dışımızdaki şeytanlar bin bir dereden su getirerek, bizi infaktan, ihsandan alıkoyuyorlar…

Geçim telaşı, rızık korkusu iliklerimize işledi…

‘‘Yarın ne olacağı belli değil!’’ diyerek, stokçuluğa başlayanlar, gerçek yarınları unutuyor dünya malına kapandıkça kapanıyorlar…

İnfakı erteledikçe, kardeşliği eritiyoruz…

İnfak sorumluluğu hatırlatıldığında kem-küm etmeden, yüz rengi değişmeden eli cebine giden insanlarımız azalıyor…

Masa, kasa, nisa sınavı bu gün daha bir girift, daha bir çetin… Bu infak sınavını vermek zorundayız… Elimizi çabuk tutmak mecburiyetindeyiz…

Vermemiz gerekeni verelim ki, yarın mahşerde boynumuza dolanmasın!..

‘‘Sizden birine ölüm gelip de: ‘‘Rabbim, beni yakın bir süreye (ecele) kadar geciktirsen bende böylece sadaka versem ve salihlilerden olsam’’ demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak ediniz.’’ (Münafikun 10)

Ertelenmeyen infak…
Ötelenmeyen yoksullar…
‘‘Elimiz dar’’ demeden, hemen şimdi infak…

Ekmeğimizi bölüşmeyi öğrenmezsek, belki yarın ekmeğin tamamı zehir olacaktır…

Soframızı paylaşmazsak, yer ve gök sofraları bize açılmayacak… Rahmet duracaktır…

Kapımızı muhtaçlara açmazsak, gök kapıları yüzümüze kapanacak…

İnfaksızlık bize musibet olarak geri dönecektir…

Kıtlık, kuraklık, susuzluk bir sonuçtur… Nedenlerine inmek gerekmiyor mu?

Eğer vermezsek, gönlümüzün gözenekleri hırsla dolacak ve bizi vuracak…

Gözlerimiz çevremizdeki yoksulları görmüyorsa, gözlerimizi kaybetmeye başlamışız demektir… Görme özürlü olmak buna derler, işte…

Yoksulların gözü elimizde olanlara takılı kaldı ise, onun bize de hayrı olmayacaktır…

Ellerinden tutulması gereken, boşlukta bu kadar el varken, avuçlarımızı sıkmayalım… İnsanlara ellerimizi açalım ki, açılan ellerimize rahmet yağsın…

Sen bir el uzatmışsan, yardıma muhtaç olduğunda sana uzanacak bir el bulabilirsin…

Efendimiz buyurmuyor muydu?

‘‘İnfak et ki, infaka mazhar olmasın.’’

İnsan harcanmayı istemiyorsa, hemen Allah yolunda harcama yapsın…

Gerçi, Allah yolunda harcamak her yiğidin harcı değil…

Unutmayalım ki; hacil ve rezil düşmemek için harcamak şart…
İnsana yakışan ihsandır… Adam olana düşen görev yardım etmektir…

Bu gün öyle bir iyilik yapalım ki, insanlığımızın, ölmediğimizin delili olsun…

İnsanlığımız infakımızla ortaya çıkacaktır…

Vermek bir iç huzuru, yürek yumuşamasıdır…

İnfak, iyilik kalp sıkışmasına, ruh daralmasına iyi gelir…

bu rabbani reçeteyi uygulayanlar, kendilerini kanatlı bir kuş gibi hafif hissedeceklerdir…

İhsan, kalp kasvetini gideren bir eylemdir…

Kalbinin katılığından şikayet eden birine Rasulullah(sav) yetimlerin başını okşamasını tavsiye ediyor…

Başkasının derdiyle dertlenirken, kendi sıkıntını unutuverirsin…

‘‘Öyle dertler, öyle dertliler var ki, benim derdim ne ki?’’ demeye başlarsın…

Hiç rastlamadık mı?

Penceresine cam alamadığı için naylon geçirenleri?..

Kışın çocuğunun su çeken yırtık ayakkabısından dolayı, çorabın üzerine poşet geçiren anneyi?..

Üniversite yurtlarında arkadaşına çay ikram edecek para bulamayan, yağız ama yalnız delikanlıları?

Kim bilir hangi köşede sıcak bir aş için kıvranan, yardım eli arayan, kimse yok mu diye çaresizce inleyen nice kardeşimiz var…

Belki de çok yakında, yan bina da arka sokaktaki boyasız gecekondu da?!

Kursağına sadece bulgur pilavı inenleri…
Muhtarlıktan fakirlik belgesi alabilmek için ezilip-büzülenleri… Yeşil kart almak için kapı kapı sürünenleri…
Hiç rastlamadık mı?

İşte bu bizim insanlık sınavımız…

Bu dünyada tek başımıza değiliz… Kimi yanımızda, kimi yüreğimizde, kimi uzağımızda ama kalbimizin çok yakın bir kıyısında yaşıyor dünyanın mazlumları, mahrumları, mağdurları…

Oralardan, o uzak, o yakın bölgelerden feryatlar yükseliyor…

Savaştan başka bir şey tatmamış onbinlerce insanın çığlığı
yükseliyor, göz yaşları yağıyor üzerimize… Sadece Irak’ta yetim kalan çocuk sayısı 5 milyon’u buldu…

Savaşın, sürgünün, ambargonun ve açlığın pençesinde yok olan, iniltileri gökkubbede bir bir sönen kardeş lerimiz bize sesleniyor:

Neredesiniz?

Merhametli elleriniz nerede?

Şefkat yüklü sımsıcak yürekleriniz nerede?

Yürek yakan bu sese kulak verip diyebilmeliyiz ki;

Özür diliyoruz…
Siz açken tok uyuduğumuz için…
Siz ağlarken gözyaşlarınızı silemediğimiz için…
Elleriniz, o öpülesi elleriniz uzanırken bize tutamadığımız için… Ve üzerimizdeki hakkınızı unuttuğumuz için özür diliyoruz…

Hatırladık ve geldik, diyebilmeliyiz…

Alıntı ile Cevapla