Konu Başlıkları: Namazı Huşu ile kılmak için
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15 Şubat 2008, 15:39   Mesaj No:5

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Namazı Huşu ile kılmak için

Namazdaki Sırlar:
Namazda birçok hikmetler ve sırlar vardır. Namazdaki bütün hareketlerin mana ve hikmetleri vardır. Bütün mahlukat çeşitli şekillerde ALLAH(cc)’ı, zikreder onu tesbih ederler. Kıyam halinde ayakta ALLAH(cc)’ı zikreden mahluklar vardır. Mü’minlerde namazda kıyamda ALLAH’(cc)’ı zikrederler onun kelamını okurlar. Bazı mahluklar rüku eder halde ALLAH(cc) zikreder, dört ayaklı hayvanlar bu şekilde ALLAH(cc)’ı zikrederler. Mü’minlerde secdeye kapanıp ALLAH(cc)’ı tesbih ederler. Bazı mahluklar dizüstü oturarak ALLAH(cc)’ı zikrederler. Mü’münlerde tahiyyata oturup ALLAH(cc)’ı tesbih ederler. Meleklerin bir kısmı kıyam halinde, bir kısmı secde halinde, bir kısmı da oturarak ALLAH(cc)’ı tesbih ederler. Namazın bazı hikmetlerini Muhammed Hamidullah (r.h) şu şekilde izah ediyor;
<< Bir müslümanın namaz kılış tarzı, bütün varlıkların muhtelif şekiller altında Mevla’mıza ibadet ettikleri şekillerin hepsini içine almaktadır.
Akarsular devamlı yıkama ve temizleme halindedir. Mü’minlerde devamlı abdest alarak madden ve manen temizlenerek ibadet etmektedir.
Yıldızlar belirli bir yörüngede ahenk içinde hareketlerini hiç değiştirmeksizin sürekli devran ederler. Mü’minlerde namazda sürekli aynı hareketleri yaparlar.
Dağlar ve ağaçlar ayakta kıyam halindedir. Mü’minlerde namazda kıyamda dururlar.
Hayvanlar devamlı eğilerek dolaşırlar. Meyvelerle dopdolu ağaçlarda adeta rüku eder haldedir. Mü’minlerde namazda rükû ederler.
Bitkiler besinlerini topraktan almak için kök salarlar. Mü’minlerde manevi gıdasını secdede toprağa alnını koyarak alırlar. Sürüngen hayvanlar sürünerek ALLAH(cc)’ı tesbih ederler. Bitkiler nasıl ki maddi gıdalarını almak için toprağa secdeye kapanırlar. Topraktan geldiğini tefekkür ederek, kendinde hiçbir varlık görmeyip hiç olduğunu düşünerek tevazu ile Mevla’sını tesbih eder onu takdis ederler. Mevla’mızın razı olduğu namaz tadili erkana ve tam bir huşu ile kılınan namazdır. Rasulullah (S.A.V) ve ashab-ı kiram bu şekilde namaz kılarlardı. Bizde namazlarımızı bu şekilde kılmalıyız.
Büyüklerimiz huşu ile nasıl namaz kılarlardı. Huşu ile namaz kılma melekesini nasıl kazandılar. Onların derin tefekkür ikliminden örneklerle huşuyu öğrenmeye çalışalım.

Huşu İle Kılınan Namaz:
Mü’min öncelikle taharetine, maddi ve manevi temizliğine dikkat eder. Haram lokmadan uzak olur. Temiz ve helal gıdalarla gıdalanır. İstiğfar ve kelime-i tevhidlerle manevi gıdasını alır. Abdestini tadili erkana uygun sünnet üzere huşu ile alır. Madden ve manen temizlenmiş, arınmış olarak miraca çıkmak üzere kendini hazırlar. Seccadesinin onu miraca çıkaracak olan Burak olduğunu tefekkür ederek, korku ve sevinç içerisinde namazgâhına kemali edeple gelir. Korkmasının sebebi Mevla’sına layıkıyla ibadet edememenin ve onun huzuru ilahisine çıkmaya layık olmadığının ezikliği içerisinde olmasıdır. Ona layıkıyla kulluk yapamadığını düşünerek acizliğini, günahkâr oluşunu tefekkür ederek tam bir tevazu tezellül ile kıbleye yönelir. Bu yöneliş tam bir yöneliştir. Vücuduyla ve kalbiyle tüm ruhuyla Kâbe’ye Mevla’sına yönelir. Bu kıldığım son namaz, bu yapacağım son secde diye tefekkür eder. Mü’min aynı zamanda sevinç ve heyecan içindedir. Biraz sonra burakla miraca çıkacak, Arşu âlâda Mevla’sıyla mülakâmet edecektir. Mevla’sına kavuşmanın sevinci tüm kalbini kaplar ve heyecanla kalbi atmaya, vücudu titremeye başlar ve rengi sararır.
Mü’min << ALLAHU EKBER >> diyerek ellerini kaldırır, Rabbine teslim olduğunun işaretini verir, bu miraca çıkışın parolasıdır. Yüce huzura kabulünü ister. Her şey ve herkesten elini çeker, elinin tersiyle dünyayı arkasına alır. Vücudunun tüm zerreleriyle ve ruhuyla Mevla’sına yönelir. Tekbir alan Mü’min, İlahi! Biz senden geldik, yine sana döneceğiz diye tefekkür ederek bu haliyle Mevla’sına kurban olur.

Hz Mevlana’nın, Huşu ile Kılınan Namaz Tarifi:
Mesnevide Mevlana hazretleri namaz kılan mü’mini şöyle izah etmiştir.
<< Kurban kestiğin vakit, ALLAH’U EKBER dersin. Öldürülmeye layık olan nefsin zebhi (boğazlanması) sırasındada öyle diyorsun. Namaz kılanın cismi İsmail, ruhu da Hz. İbrahim gibidir ki, ruh ALLAHU EKBER demekle cismin zebhine (boğazlanmasına) tekbir getirmiş olur.>>
ALLAHU EKBER diyerek miracının kapısını açan mü’min manevi yolculuğa başlar. Manevi sarhoşluk içinde vücudu kıyamda bir sütun gibi durmaktadır. Kıyam halindeki mü’mün kainattaki bütün dağların, tepelerin kıyam sevabını işler. Ruh taşımayan varlıkların ALLAH(cc)’ı zikretmeleri kıyam halindedir. Mü’min elini göbeğinin altına bağlamış olduğu halde Rabbiyle mülakâmet eder. Kurandan ayetler okur. Mevla’sına midesine haram lokma girmemesi için dua eder ve sohbet başlamıştır. Sürelerin anası olan Fatiha süresini okur. Her bir ayeti okurken derin bir tefekküre dalar. Ya Rabbi yalnız sana kulluk eder, senden yardım isteriz derken kendinden geçer. Bu durduğu ayetin ağırlığını dağlar bile çekemez. Bu ayet ona aciz bir kul olduğunu hatırlatır. Bu süre öyle derin manalara sahip ki tefsiri ile alakalı hükümler ortaya konulsa 70 deve bu yükü çekemez. Okuduğu süre öyle bir süredir ki Alemlerin Rabbi’nin ancak ALLAH(cc)’ı olduğunu tasdik eder ve kalbindeki yüzlerce putu kırar. Mevlana Hazretlerinin tabiriyle onun ruhu İbrahim’i ruh olmuştur. Nefsinin tüm putlarını kırmaya başlar. O, öyle bir süreçtir ki derin bir tefekkürle okuyan kimse ne nükleer güçlerden ne de süper güçlerden korkmaz. Mü’min namazda Fatihayı her rekatta tekrar okur çünkü bu derin manalar onu olgunlaştıracak ve onu melekleştirecektir. Mü’min kendisinin hidayete tabi olanlarla birlikte, manevi nimetlerle mücehhez olan peygamberler, sıddıklar, şehitler ve velilerle birlikte olmak için dua eder. Yahudileri, Hıristiyanları, Putperestleri, tağutları kendisinden uzak eylemesi için can-ı gönülden dua eder ve Mevla’sına yalvarır.
Mü’min kıyamını Fatiha süresi ile kapatmaz. Çünkü manevi bu tadı hiçbir şeyde bulamayacağını bilir. Kıyamını uzatır, onun emirlerine mutlak teslimiyetini ifade etmek için bir süre daha okur. Mevla’sıyla sohbet eder tarifi mümkün olmayan manevi bir zevke gark olur. İlahi tecellilere mazhar olur ve içi dışı nurla dolar. Bu ilahi tecellilere daha fazla dayanamaz. Kıyam esnasında Mevla’sından öyle hitaplar işitir ki, mahcubiyetle iki kat olup rükûya varır. Onu rükûda tesbih ve takdis eder. ALLAH’(cc)’ın zatından başka hiçbir gücün önünde eğilmediğini, ALLAH’(cc)’ dan başka hiçbir otorite tanımadığını bu ameliyle teyid eder. Aynı zamanda kendisi için rükû ya vardığı Rabbine bu haliyle şükretmektedir. Dört ayaklı rüku eder haldeki tüm mahlukatın sevabına nail olur. Çünkü onlar gibi rüku halinde Rabbini zikretmektedir. Bu halinden Mevla o kadar memnun olur ki, onun hamdini işitir. Mü’min Mevla’sından,’ başını kaldır ey kulum ben senden razı oldum hitabını işitir’. Rükudan başını kaldırır << semiallahu limenhamideh ALLAH(cc)’ı kendisine hamdedenin hamdini işitir der. Mevla’sından ne güzel bir müjde, ne güzel bir haber işitmiş olur.
Rükudan başını kaldıran mü’min hamd etmesinin Rabbimiz tarafından kabul edildiğini öğrenir öğrenmez, Ey Rabbimiz hamd sana mahsustur:
Rabbenalekel hamd der, fakat daha fazla ayakta durma mecali kalmamıştır olduğu yere yığılır kalır secdeye kapanır...
Mü’min secdede vecd halinde kendinden geçmiş bir haldedir. O, an Mevla’sına en yakın olduğu andır. Miracının son merhalesine ulaşmıştır. Bundan sonrasını Şah Veliyullah Dehlevi (k.s) Hazretlerinden dinleyelim. << İnsan göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir an içinde ALLAH’ın arşının huzuruna götürülür ve mümkün olan en yakın mesafe ile yüce ALLAH’ın arşının eşiğine kendini yakın bulur. İşte tam bu sırada o kişinin bütün ruhunu kaplayan ilahi tecelliler meydana gelir. O kimse orada öyle şeyler görür hisseder ki insanın konuştuğu dil bunu ifade etmekten aciz kalır. Bir şimşek hızıyla cereyan eden bu hal geçip gittikten sonra insan, daha önceki durum ve şartlarına döner. Ancak bu cezbe ve vecd halinin kaybolup gitmesi sebebiyle kendini üzüntü ve ızdırap içinde bulur. Böylece elinden kaçırdığı bir şeyi tekrar bulabilmek için büyük gayret gösterir. Marifatullah sayesinde bu dünyada sahip olduğu şartlar dahilinde, Mevla’sıyla beraber olma durumuna ulaşmaya, yükselmeye çalışır.>>
Mü’min secdede bir kez daha aciz bir kul olduğunu hatırlar. Şerefli alnını toprağa koyarak bir kez daha kalbindeki putları kırar, onlardan hiçbir eser bırakmaz. Şerefli başını hiçbir güç karşısında eğmeyeceğinin sözünü verir. Alnına mü’min olduğunun damgası vurulur. Mevla’mızın feth süresi 19. ayetindeki müjdesine mazhar olur. Mevla’mız bu ayette mü’minlerin alnında secde izinden nişanları olduğunu haber vermiştir.
Mevla’sına yakın olduğu bu secde anında mü’min Rabbini tesbih eder. << En büyük olan Rabbimi tenzih ederim>> Subhane Rabbiyel Alâ der. Mü’min Ervah-ı Ezelde ruhu ile secdeye varmıştı. Gayb aleminde verdiği sözü şimdi Şuhut aleminde ispatlamıştır.
Mü’minin miracının kalan kısmını şimdide Mesneviden dinleyelim. Mevlana Hazretleri mü’minin secdede iken halini şöyle anlatmaktadır: << Mü’min secdede iken Rabbinden bir hitap işitir. Mevla kuluna, Ey kulum! Secdeden başını kaldırda, yapmış olduklarından haber ver der. O musalli (namaz kılan) ikinci defa başını kaldırırsa da yinede utandığından yine yılan gibi yüzü üstüne düşer… Cenabı Hak ona tekrar hitap eder, başını kaldır ve izah etki yaptıklarını senden birer birer ve inceden inceye soracağım… Hakkın heybetli hitabı namaz kılan kimsenin ruhuna tesir eylediğinden ayakta duracak kuvveti kalmaz… O hitabın ağırlığıyla diz üstü oturur.>>
Secde hali, lafızlarla izah edilemez. Cümleler onu izahtan acizdir. Secde hali kişinin manevi haliyle irtibatlıdır. Bu hal yaşanmadan tarif edilemez. Manevi bir ağırlığın altında ayağa kalkacak dermanı kalmayan mü’min iki dizi üzerinde kemali edeple oturur haldeyken, Mevla’sıyla mülâkamet eder. Rasülullah’(s.a.v)de orada hatırlar ona salatü selam eder. Artık miracının sonuna gelmiştir. Son anını ganimet bilip Mevla’sından bazı isteklerde bulunur. Dünya ve ahiret işlerinde kendisinin Rabbimize çok muhtaç olduğunu bilir. Her iki dünyasının iyiliklerle, güzelliklerle dolmasını Mevla’sından ister. Burada, Anne ve Babasını, mü’min kardeşlerini unutmaz onları da hatırlar ve onlar içinde Rabbinden mağfiret talep eder.
O yüce makamdan, Mevla’sından ayrılmak istemese de artık ayrılık vakti gelmiştir. Mevla’sından kemâli edeple hal diliyle izin ister. O, ayrılık anı çok zor bir andır. Bunun tarifi mümkün değildir. Bu ayrılış o kadar zordur ki, bir annenin evladını kaybettiği acıdan daha zordur. Bu hali yaşayanlar bilir. Yine Mevlana (ks) hazretlerinden bu ayrılık anını dinleyelim: << Musalli (namaz kılan kimse) selam verirken, sağ tarafına enbiya ve büyük zatlar cânibine yüzünü çevirir… hal lisanıyla ; Ey manevi sultanlar! Şefaat edinki bu leimin ( alçak ve zelil olan) ayağı da, kilimi de çamura batıp, kalmıştır der…
Nebiler (lisanı hal ile) derler ki: çare günü gitti. Çare orada, yani dünyada idi. Şimdi o çare aleti kayboldu.
Bu sefer musalli (mahzun bir halde) yüzünü soldan tarafa ve hısımı, akrabası cihetine çevirir. Onlar (lisanı hal ile) derler ki: Sus, efendi, cevabını ALLAH(cc)’a söyle, biz kim oluyoruz. Bizden elini çek ve ümidini kes… O Zavallı adam herkesten ümidini kesince iki elini birden duaya kaldırır ve şöyle der: İlahi! herkesten ümidim kesildi. Evvelde sensin, Ahir de sensin…>>
Namazda derin enfüsi manalar vardır. Namazdaki bu enfüsi manalardan bazılarını zikredelim:
Alıntı ile Cevapla