Konu Başlıkları: Allah'a dost olmak
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 17 Kasım 2011, 13:19   Mesaj No:7

YaŞuHa

Medineweb Emekdarı
YaŞuHa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:YaŞuHa isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13867
Üyelik T.: 24 Mayıs 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:
Yaş:31
Mesaj: 1.005
Konular: 399
Beğenildi:29
Beğendi:5
Takdirleri:53
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Allah mü’minlerin dostudur

ALLAH MÜ’MİNLERİN DOSTUDUR
Allah inananların dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.” (Bakara.257)
“Allah müminlerin dostudur” (Al-i imran:68)
“Sizin dostunuz ancak Allah tır, Rasuldür ve iman edenlerdir.” (Maide:55)
“Biliniz ki Allah’ın dostları için hiçbir korku yoktur ve onlar mahzunda olmayacaklardır.(Allah’ın) Dostları o kimselerdir ki Allah’a iman edip emirlerine aykırı hareket etmekten sakınırlar. Onlar için dünya hayatında da ahiret hayatında da müjdeler vardır. Allah’ın kelimelerinde asla bir değişme olmaz. İşte en büyük kurtuluş budur.” (Yunus :62-63)
Hiç şüphesiz ki Allah müminlerin dostudur. Elhamdülillah bu müjdeyi Allah veriyor. Bunun için Rabbimize ne kadar hamt ve şükretsek azdır..
Bu öyle bir müjde ki insanın ebedi saadeti, ebedi kurtuluşu, ebedi mutluluğudur.
Fakat her şeyde olduğu gibi burada da karşılıklı bir ilişkiden bahsedilmektedir..
Yani önce insan iman edecek Allah’ın dostu olacak, ondan sonrada Allah o kişiye dost olacak... Aksi taktirde bu dostluk ilişkisi gerçekleşmeyecektir. Çünkü “Allah müminlerin dostudur.”
O halde yapmamız gereken öncelikle Allah’a yaraşır bir şekilde iman etmektir..
İMAN
İman; Her türlü korku ve şüpheden uzak olmak.. kalben itminan içinde olmak demektir..
İman; İnsan ile yaratıcısı arasındaki en şerefli bağı teşkil eder... Zira yeryüzünde en şerefli varlık insandır, insanın e şerefli yeri kalbidir, kalbin de en şerefli şeyi imandır.
İman; Nimetlerin en üstünü ve yüce Allah’ın en büyük lutfudur...
İman; Allah tan başka ilah olmadığına inanmaktır...
İman; Bütün boyaları bırakıp sadece Allah’ın boyasıyla boyanmaktır...
İman; Yalnızca Allah’a yönelmek.. Allah tan istemek.. Allah’a tevekkül etmektir...
İman; Allah’ı bilmek-tanımak, emir ve yasaklarını öğrenerek buna göre yaşamaktır...
İman; Allah yolunda ki her türlü sıkıntılara, belalara, zorluklara karşı tahammül etmektir...
İman; Bilmek, inanmak, söylemek ve yapmaktır.. tevhid ilmiyle ifade edecek olursak; Marifet, Tasdik, İkrar ve Ameldir.. Bu dört boyut insanın insanlığını sergilediği dört alandır..Çünkü insan bilen,inanan,konuşan ve yapan bir varlıktır.
Onun bilmesi,inanması,konuşması ve yapması birbirinden bağımsız şeyler değildir. Aksine birbirleriyle doğrudan irtibatları olan durumlardır...
İmanın Dört Boyutu:
Marifet, Tasdik, İkrar ve Amel imanın dört boyutudur. Bu boyutların ortaya çıktığı merkezler ise üçtür: Akıl, Kalb ve Beden...
Marifet akılda, Tasdik kalbte, İkrar ve Amel bedende ortaya çıkar...
Marifet, aklın iman etmesidir.. Tasdik, kalbin iman etmesidir.. İkrar ve Amel ise bedenin iman etmesidir...
Marifet ve Tasdik, imanın akıl ve kalbte yansımasıdır.. Yani insanın iç güvenliğini sağlamasıdır.. İkrar ve Amel, imanın bütün bedende yansımasıdır.. Yani insanın dış güvenliğini sağlamasıdır.. Bu imanın güzel ahlak olarak yansımasıdır...
Tarihin hiçbir döneminde iman konusunda günümüzde yaşanan kargaşa yaşanmamıştır.. Bu sorun müminlerden ve de kafirlerden kaynaklanmıyor.. Asıl sorun iman ile inkarı, islam ile küfrü, hak ile batılı, gündüz ile geceyi, beyaz ile karayı bir birine karıştıranlardan kaynaklanıyor...
Karıştırmak (iltibas), imanları ve vicdanları olabildiğince kurtlandıran bu çağın insanının tabiatı haline geldi...
Birileri her şeyde (içkide,yemekte,müzikte,yapıda vs.)karışık sevebilir...
Fakat ‘Ben müminim ve öyle kalmak istiyorum’diyen hakkı batıla karıştırmamak zorundadır, Kur’an uyarınca...
“Hakkı batıl ile karıştırmayın ve Hakkı gizlemeyin, (Kadı ki) siz (gerçeği) biliyorsunuz.” (Bakara : 42)
Eğer bir kişi, ben Kabe’ye de giderim vatikana da, camiye de giderim diskoya da, namazımı da kılarım içkimi de içerim, müslüman da olurum kafir de, yada mü’min gibi inanır mülhid gibi yaşarım mantığıyla hareket ederse kendisine, yeni bir din, yeni bir kitap, yeni bir peygamber araması gerekecektir...
Marifet; İlim demektir.. Bilmek demektir.. öğrenmek demektir...
Marifet; İmanın konu olduğu her şeyi bilmek demektir...
İnsan bir beşer olarak doğar.. Büyüdükçe bünyesinde bulunan insanlık cevherini geliştirir.. O oranda insanlaşır..
Ruh gibi Akıl da insanı insan eden unsurlar dan biridir.. Hayvanların aklı yoktur onun için onlardan iman etmeleri beklenmez. Hayvanların iradesi yoktur onun için ahlaklı olmaları da beklenmez...Çünkü ideal ve gaye akıllı insan içindir...
İnsan aklını bilgi için kullanır, bilgi ise imana götürüyorsa faydalıdır...
Marifet; imanla, et ve tırnak gibidir. Marifetsiz iman, insanlığın başına büyük felaketler açar.. Nitekim insanlık bunu müşahade etmektedir..Sonuç itibarıyla ilimsiz iman, imansız ilmin insanlığın başına açtığı belanın milyonda birini açmamıştır...
İmansız kalan ilim, sahibinin elinde hem kendisin hem de insanlığı felakete sürükleyen bir silaha dönüşür.. Batı uygarlığı bunun apaçık örneğidir...
Marifet; İmanın olmazsa olmaz ilk şartıdır. Çünkü ilim olmadan iman olmaz...
Kişi bilmediği bir şeye nasıl inanacak? Bu nedenledir ki Allah, peygamber göndermediği kavme azab etmemiştir:
“... Biz elçi gönderinceye kadar (hiçbir topluluğa) azab edecek değiliz.” (İsra:15)
Ayette apaçık bellidir ki, Peygamberler imanın bilgisini insanlığa ulaştırmışlardır, Yani Allah’ı tanıtmışlardı. Ondan sonradır ki insanlar sorumlu tutuluyor, öğrendikleri Allah’a kulluk yapıp yapmadıklarından dolayı hesaba çekiliyorlardı..
Bu durumda iman edilecek şey bilinmeden imanın mümkün olmadığı kesindir..
Marifet; Allah’ı bilerek, tanıyarak iman etmektir. Ancak o zaman Allah la dostluk kurulabilir.. Aksi halde bilinmeyen bir kimse nasıl dost edinile bilinir ki.
Peki sadece marifet iman için yeterlimidir?.. Asla yeterli olamaz. Eğer sadece bilmek yeterli olmuş olsaydı şeytan ve bütün müşrik, kafir, münafık, kısacası bütün dostlarını da kapsaması icap ederdi. Çünkü kur’an ,onların peygamberi öz oğulları gibi bildiklerini haber vermektedir:
“Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (peygamberi) çocuklarını tanır gibi tanırlar. Buna rağmen içlerinden bir bölümü, bildikleri halde gerçeği gizlerler.” (Bakara :146)
Ayette de açıkça ifade edildiği gibi, İman yalnız bilgiyle mümkün değildir. Eğer bu mümkün olabilseydi, Kur’an yüklenmiş tüm bilgisayarlar mümin olurdu...

TASDİK
Tasdik: Bir şeyin hak ve gerçek olduğunu kalbin doğrulaması, o şey hakkında zerrece şüphe duymamasıdır..
Tasdik: Hak bilginin, Kalpte pekişmesidir..Çünkü tasdikin merkezi kalptir.. Kalp ise vücudun merkezidir. O iyi olursa bütün vücut iyi olur O kötü olursa bütün vücut kötü olur..
Bu anlamda Tasdikin olabilmesi için bilgi/marifet şarttır. Çünkü kişi bilmediğini tasdik edemez. Yokun yok olduğunu varında var olduğunu bilecektir..
Tasdik: Kalbte yakin bir kabulün sağlanmasıdır..
Tasdik : Aklın, vahiy yoluyla aldığı imana konu olan ilahi bilgilerin kalb aynasında yansımasıdır.. Burada, birincisi yansıtıcı olan aklın, ikincisi ise alıcı olan kalbin saf ve berrak olması, yani selim olması gerekmektedir. Aksi halde vahiy akla oradan da kalbe sağlam ve güçlü olarak yansımaz. Bunun sonucunda da iman hayata yansımaz.. İmanın hayata yansımadığı bir yerde, adalet ve haktan bahsedilemez.. Adalet ve hakkın olmadığı yerde ise huzur ve mutluluk olmaz.. Huzur ve mutluluğun olmadığı bir yerde ise hayat olmaz.. Hayatın olmadığı bir yerde dostluktan bahsedilemez... Bu anlamda;
Tasdik: Vahyin, hiçbir kayba uğramadan akla, akıldan kalbe, kalptende, duyguya,düşünceye,imana,bilgiye,ahlaka ve eyleme dönüşmesidir.. Nitekim Peygamber bunun en güzel numunesidir...
Tasdik: Allah’a peşinen inanıp, Ona güvenmek, Ona yönelmek, Ona dayanmak Ondan istemektir.. Ki ancak bu şekilde insan Onun sevgisine mazhar olur.. Buda Onun dostluğunu beraberinde getiren tek amildir..

İKRAR
İkrar: Dilin amelidir..
İkrar: Lailahe illallah Muhammedu’r-Rasulullah’tan müteşekkil iki şehadeti dil ile söylemektir..Ki bunlar, Birincisi ‘Tevhidin’ İkincisi ‘Nübüvvetin’ kabulüdür.
İkrar: Sözün gücünün onayıdır..
İkrar: Kişinin inandıklarının altını imzalamasıdır..
İkrar: Sadece sözle sınırlı olmayan bir ameldir. Eğer ikrar yalnızca dil ile söylemekten müteşekkil olsaydı, konuşma özürlü olan insanların iman etmemiş sayılması gerekirdi.. Bu anlamda, ‘Söz dilin ikrarı, Amel ise bedenin ikrarıdır’..
İkrar: Allah’ı birlemek, teklemektir..
İkrar: Dilin, sevgi, korku ve umut bağlarının yalnızca Allah’a bağlı olacağının itirafıdır..Allah’ı sever gibi hiçbir varlığı sevmeyeceğine, Allah tan korkar gibi hiçbir varlıktan korkmayacağına ve umudu, yalnız ve yalnız Allah’a bağlayacağına dair dilin bir itirafıdır..
İkrar: Vahyin, hiçbir kayba uğramadan akla, akıldan kalbe, kalbten ise dile yansımasıdır...
İkrar: Yüce dostun diliyle, Yüce dost ile dostça konuşmaktır...
İkrar: İspatı ‘salih amel’ olan bir olgudur..
“İnsanlar yalnız ‘iman ettik’ demekle hiç sınan madan bırakılacaklarını mı sandılar?” (Ankebut :2)

AMEL
Amel: iman ağacının meyvesidir..
Amel: Müminlik iddiasının ispatı, vahyin hayata dönüşmesidir...
Amel: İmanın beden ülkesinde şeytanın ve nefsin iktidarını yıkarak, iktidara geçtiğinin göstergesidir...
Amel: İmanın, İnsanın dış güvenliğini sağlayan islamdır..Yani imana tam teslimiyettir...
Amel: Bedenin iman etmesidir..
Amel: İslamın bir hayat biçimine dönüşmesidir..Dinin Hayatın bütün alanlarına müdahale eden bir nizama dönüşmesidir..
Amel: Dilin iddia ettiği şeyin ispatıdır..
Amel: Kişinin, Allah karşısında esas duruşunu bozmamasıdır...
Amel: Kişinin, Varoluşu itibarıyla, sorumluluğunun bilincinde hareke etmesidir.. 1.kendisine karşı, 2.insanlığa karşı, 3.tabiata karşı 4.Allah’a karşı sorumluluğunun bilinciyle hareket etme halidir...

SONUÇ
İman, hem marifettir hem tasdiktir hem ikrardır hem de ameldir..Bu dört boyut bir birini tamamlayan bir bütündür..Bir birinin tamamlayıcısıdırlar..her biri diğerinin sebebidir..Mesela, tasdikin sebebi marifet, sonucu ikrar; ikrarın sebebi tasdik, sonucu ameldir..Marifet fikrin ameli, tasdik kalbin ameli, ikrar dilin ameli, amelde bedenin imanıdır..
Kısacası; Bunların her biri farklı ağırlıklarla imanı oluşturan boyutlardır.. Bunlardan her hangi birini kaybeden kimse imani dengesini kaybeder.. Dengesini kaybeden iman ise işlevini kaybetmiş demektir ki böyle bir imana sahip olan kimse müminliğini yitirir..
Ancak bu kayıptan zarar gören yalnızca müminler değil tüm insanlık görecektir.. Çünkü imanın hakim olmadığı bir toplumda, ahlak,adalet,fazilet,muhabbet ve iffet gibi evrensel değerlerin yerini,rezalet,nefret, sefalet, atalet, sefahat, ihanet, bencillik ve her türlü dalavere alacaktır.. Ki bu durum da Allah’ın gazabı o toplum üzerine hak olacaktır.. O ne kötü bir akıbettir..
Yüce Allah insanlığın böyle bir sona uğramaması için insanlığın üstüne rahmetini yağdırarak, toptan Allah’ın dinine girmelerini, yalnızca Allah’ın ipine sarılmalarını emretmiştir.. İnsanlığın mutlak kurtuluş yolu ancak bu yoldur, gayrisi boş iştir...
Ancak, el-ayak, dil-dudak, bel-bacak ile yani varlığının bütünüyle Hak dine teslim olursa kurtuluşa erer..
Her şeyin bir bedeli olduğu gibi, bunun da bir bedeli olmalıdır ki oda yukarda değindiğimiz gibi tam teslimiyettir..
Aksi halde hiç kimse Allah’ın dostluğunu beklemesin...

İkinci Bölüm:
ALLAH MUHLİSLERİN DOSTUDUR

İHLAS NEDİR?
İhlas, islamın en güzel ve en temel kavramlarından biridir...
İçtenlik,samimiyet,saflık,temizlik,duruluk,sadakat ,bir işi sırf Allah için yapmak,anlamlarını ifade eder.Bir bakıma “Müslüman oluşun” özü,kalite standardı demektir...
Aslında “ihlas”bir yönü ile tanımlanması zor bir kavram.Çünkü ihlas bir yaşam halidir.Yazı dilinden ziyade hal dilinin konusudur.Fakat yinede bir nebzede olsa esasa ulaşmaya çalışacağız..
İhlas: temizlik,saflık,katışıksızlıktır..
İhlas: Allah ile daha fazla beraber olma hali..Kişinin kendini Rabbine adaması..kalbi zararlı unsurlardan arıtma çabası..Hücrelerimizi riya mikrobundan arınma gayreti..
İhlas: korku,kuşku,ve kaygıdan kurtuluştur..
İhlas: Arınmaktır;şirkten,küfürden,nifaktan,şekten,riyada n,kibirde,gururdan, hasetten,cehaletten,bidat ve kasvetten..
İhlas: yüreğin eşyaya galebesi..islamın çıkarlarını,kişisel beklentilerin üstünde tutma seviyesidir..

İhlas: Başka boyalara ihtiyaç duymadan yalnız Allah’ın boyası ile boyanmaktır..Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmaktır..Allah’ın izzeti ile izzetlenmektir..
imam Gazalinin ihyasında konuya getirdiği özlü tanım şöyledir:
“insanlar görsün diye ameli terk etmek Riya dır.
İnsanlar görsün diye amel etmek fiirk tir.
İhlas ise Allah’ın seni bunlardan korumasıdır...”Kişinin hal ve hareketi yalnız Allah rızası olacak..
İhlas: çıkarcı,fırsatçı muhterislerin bencil dünyasından özgür ve özgün fıtrata hicrettir..
İhlas: Allah yolunda başa gelen musibetler karşısında acze düşmemek ye’se yenilmemektir..
İhlas: Kimi zaman birkaç damla göz yaşı..Kimi zaman Allah yolunda ayağa bulaşan bir toz..Kimi zaman satırlara dökülen mürekkep..Kimi zaman birkaç damla kan veya ter..Bazen bir tebessüm veya güzel bir söz olabilir..Aslında samimiyet/ihlas hal dilinin dile gelmesidir..
İhlas: Allah’ın sevdiği kullarına bir ikramıdır.elbette hak edenlere.. ihlas kimsenin tekel ve tasarrufunda değildir.
MUHLİS VE VASIFLARI:
İhlasın anlamı kavranılınca, muhlisin de kim olduğu anlaşılır..
Muhlis: Kesin ihlas sahibi..samimiyet ve ihlasında kendini kanıtlayan. Sınavını verebilen.ihlas yolunda sebat eden.Başkalaş mayan.Son saate kadar kararlığını sürdürebilendir.fiovmenlikten rol yapmaktan gösterişten uzak,gerçekçi bir duruşu olandır..
muhlis, ömür sermayesini “samimiyet” ile bereketlendirendir..

muhlis, sahteliklerin ihanetlerin menfaatlerin rant kavgası ortamında ciddiyet ve gayret ile ihlas iklimine kanatlanandır..
muhlis, ihlasına tanık tutabilendir..
insan, zaman,mekan, eşya ve evren muhlisin ihlasına tanıktır.Kalemi,kitabı,seccadesi,terazisi,sermayes i, lehinde belge ve bulgu olarak “mizan”a yansımıştır..
muhlisin, ihlasını hayatının her alanında okuya bilirsiniz.Çünkü onun yoluna yordamına ihlası renk verir...

Kur’an Işığında Muhlislerin Bazı Özellikleri:
– Kalpleri Allah’ın zikri ile titrer:
“Onlar öyle kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer..”(hac:35)
havf ve haşyet ile erirler.Allah’ın zikri ile hem hal olurlar.
– Onlar şirkten sakınan muvahhidlerdir:
“Onlar Rablerine şirk koşmazlar.” (mü’minun:59)
“Onlar Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarmazlar.”(furkan:68)
Tevhid bilincine ererek ihlas ile fıtratının derisini davul derisi gibi gererek, gece karanlığındaki kara bir taşın üstünde yürüyen kara karıncanın ayak seslerini dahi işitebilmektir.
– Onlar Allah dostu, ittika sahibidirler:
“Bilesiniz ki Allah dostlarına korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar iman edip takvaya ermiş olanlardır.” (Yunus:62-63)
Kendilerine karşı, insanlığa karşı, tabiata karşı ve Allah’a karşı sorumluluğunun bilinci ile yaşayarak Allah’ın dostluğunu kazananlardır..
– Dünya meşgalesi onları Allah’ın zikrinden alıkoymaz:
“Onlar, ne ticaret nede alışverişin kendilerini Allah’ın zikrinden, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoyamadığı kimselerdir.Onlar kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.”(Nur:37)
– Onların Rahmanın ayetlerine yöneliktirler:
“Onlar kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar.”(furkan:73)
Onlar gündemlerini Kur’an ile meşgul eden kimselerdir..
– Onlar yanları yataklarından uzaktırlar:
“Onlar korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere, yanları yataklarından uzak kalır...” (secde:16)
Onlar “gündüzün yiğitliği, gecenin abidliğinden geçer”prensibiyle hareket ederek bütün gecelerini uykuyla geçirmekten haşyet duyarlar..
– Onların alınlarında secde izi vardır:
“onların nişaneleri yüzlerinde secde izidir...” (fetih:29)
onlar her yönüyle bütünüyle Allah’a teslim olmuş kimselerdir..
– Onlar kardeşlerini kendilerine tercih edeler:
“...onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir sıkıntı hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler.” (haşr:9)
-Onlar mütevazidirler:
“Rahmanın has kulları onlardır ki, yer yüzünde tevazu ile yürürler.” (furkan:63)
onlar kibirlenmek ten Allah’a sığınırlar. Çünkü bilirler ki ne boyca dağları aşabilirler nede ayaklarını yere vurarak yerleri delebilirler..
– Onlar ciddidirler:
“onlar, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler.” (mü’minun:3)
– Onlar sabır yüklüdürler:
“onlar, Rablerinin rızasını isteyerek sabredenlerdir...” (Rad:22)
onlar sabrı kendilerine bir ilke bilip peşinen Allah’tan başka ilahlara başka rızalara direnirler. fieytan ve dostlarının vesvese ve sataşmaları karşısında inadına hak yolunda yürümeye devam ederler. ‘Onların zengini şakirin, fakiri sabirindir.’
– Onlar namazlarında huşu içindedirler:
“onlar ki, namazlarında huşu içindedirler.” (mü’minun:2)
onlar Allah’a karşı esas duruşlarını bozmayarak bütün kötülüklerden uzak dururlar.Esas duruşları onları kötülükten alıkoyar..
– Onlar ahirete imanda “yakin” sahibidirler:
“onlar ahirete kesinkes iman ederler.” (Bakara:5)
onlar için ahirete iman gaybi olmaktan çıkmış yakine dönüşmüştür. Kıyameti görür gibi mahşeri yaşarcasına yaşarlar. Ahiret bilinci ile donanarak yarın hesaba çekilmeden kendilerini bugün hesaba çekerler.
İşte Kur’an ayetleri ile karşımıza çıkan “halis kişilik”. “muhlis kimlik”
Halisler Allah’ın koruması altındadırlar..Allah onları mahzun etmez.. mahcup etmez..Mahrum etmez.. Kur’an bunun kanıt ve örnekleri ile gözleri kamaştırır ve yaşartır..
“Bilesiniz ki Allah’ın dostlarına korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.” (Yunus:62)
Allah, en hayırlı koruyucu.. Yeter ki ihlas sahibi olunsun!..
Hz. Yakub!un Yusuf’unu, kardeşlerinin ihanetinden..
İbrahim’i, Nemrut’un ateşinden..
Musa’yı, Firavunun soykırımından..
Yunus’u, balığın karnından aydınlığa çıkarıp kurtarmadımı?..
Sevr’deki ikiliyi emniyete erdirmedimi?..
Ashab’ı Kehf’in güvencesi kimden idi?..
Allah’ın muhlislerle birlikte olduğundan kimsenin kuşkusu olmasın.Zaman ve mekan değişmiş olsa bile.. Yeter ki “samimiyet”olsun...........

İHLASIN İNSAN ÜZERİNDEKİ KUVVETİ

İnsan tabiatı itibarı ile zayıftır. Emaneti taşımakta zorlanır. Bu gerçeği Allah şöyle ifade ediyor: “Allah sizden (yükünüzü) hafifletmek ister; çünkü insan zayıf yaratılmıştır.” (Nisa:28)
İnsanların çoğu bu zaafının bilincinde değildir. Büyüklenir,şımarır ve Hak’tan saparlar. Hevalarının esaretinde küçüldükçe küçülürler. İşte bu noktada Allah’ın uyarısı insana ulaşıyor. “Kulluk sınavında” insan oğlu nasıl başarılı olacak? Zaafını nasıl telafi edecek? Hangi dinamiklere tutunmak gerekir? Bu soruların cevabını Allah’tan alalım:
“(iblis) dedi ki: Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları)söyleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım. Ancak onlardan ihlaslı kulların müstesna. (Allah) şöyle buyurdu: “işte bana varan dosdoğru yol budur. fiüphesiz senin kullarım üzerinde hakimiyetin yoktur. Ancak azgınlardan sana uyanlar müstesna.” (Hicr:39-42)
– ihlas, Her türlü şeytani ve nefsani tuzakları bozma gücüdür..İhlas kuvvetler üstü kuvvetle temasa geçmektir..Cüz’i iradeyi, Külli iradenin işaret ettiği hedefe kilitlemektir.. Buna göre programlamaktır..
Allah kullarını savunmasız bırakmamıştır.. İman kalesinde ihlas silahı ile konuşlanmamızı istiyor.. Bizi tehdit eden her türlü korku,evham ve şüphe illetlerine karşı ihlas zırhını öneriyor:
“Deki: Ben dinimde ihlas ile ancak Allah’a ibadet ederim.” (Zümer:14)
“Deki: Bana, dini Allah’a halis kılarak, (ihlasla) O’na kulluk etmem emrolundu.” (Zümer:11)
Allah kullarından ihlas ve ittika sahibi olmalarını itiyor.. Samimiyet ve sadakatlerini sergileyen kullarını ise korumasız,çaresiz ve çözümsüz bırakmıyor. Çünkü O koruyandır..
“Allah en hayırlı koruyucudur. O merhamet edenleri en merhametlisidir.” (yusuf:64)
fiimdide Allah’ın muhlis ve muttaki kullarını nasıl koruduğunu Ayetler ışığında inceleyelim..
– Allah samimi kullarına “BURHAN” veriyor:
“Andolsun ki, kadın ona meyletti. Eğer rabbinin Burhanını görmeseydi o da kadına meyletmişti. İşte böylece biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için (delilimizi gösterdik).. fiüphesiz o ihlaslı kullarımızdandı.” (yusuf:24)
– Allah samimi kullarına “FURKAN” veriyor:
“Ey iman edenler ! Eğer Allah tan korkarsanız O size Furkan (iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış) verir, günahlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir.” (Enfal:29)
– Allah samimi kullarına “ÇIKIfi YOLU” veriyor:

“Kim Allah tan ittika ederse, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder ve ona beklemediği yerden bir rızık verir..” (talak:2-3)
O Allah ki muhlis kullarını çaresiz bırakmaz. Hesaplar üstü hesap yapan, hesapsız rızık verendir. Bu muhlislere Allah’ın bir ihsanıdır...
– Allah samimi kullarını “YOLLARINA” eriştirir:
“Ama bizim uğurda cihad edenleri elbette kendi Yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphesiz Allah muhsinlerle beraberdir.” (Ankebut:69)
Allah için samimi bir çaba varsa, mutlaka çözüm yolları da yanında belirecektir..
– Allah samimi kullarına “SEKİNET” veriyor:
“Sonra Allah, Rasulü ve mü’minler üzerine Sekinetini (sukunet ve huzur duygusu) indirdi sizin görmediğiniz ordular indirdi de kafirlere azap etti. İşte bu o kafirlerin cezasıdır.” (Tevbe:26)
Allah yolunda ciddiyet, tıkanma,daralma,sıkıntı anlarında Allah’ın sekinetini devreye koyuyor..
– Allah samimi kullarına “HİKMET” veriri:
“Allah Hikmeti dilediğine verir. Kime Hikmet verirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar.” (Bakara:269)
– Allah samimi kullarına “BASİRET” verir:
“De ki: işte bu benim yolumdur. Ben Allah’a davet ediyorum ,ben,bana uyanlar bir Basiret üzerindeyiz. Allah’ı (ortaklardan) tenzih ederim! Ve ben müşriklerden değilim.” (yusuf:108)
Allah Resulü de samimi müminlerin bu özelliğini şöyle dile getiriyor:

“Müminlerin ferasetinden sakının! Çünkü o, Allah’ın nuru ile bakar ve görür.” (Tirmizi)
Yani sadıklar meçhule yürümüyorlar, önlerini göre biliyorlar.. onlar Basiret, Feraset ve Hikmetle donanmış yolculardır.. Yola sadakatin Menzile varmakla olduğunun bilinciyle yol alırlar ve bu yolda Allah da onların önünü açar...
İhlasın koruyucu gücünü küçümsememek gerekir.. Zor geçitlerde, çetin yokuşlarda, keskin virajlarda ,badireli yollarda ihlasın gücü kendini gösterir..
– İhlas, tehlikeli yolların bariyeri.. Fırtınalı havaların paratöneri..
Samimi insan güçlüdür.. Kişiliği erozyona uğramamıştır, kendinden emindir..
Samimiyet bizi ayakta tutan direncimizdir. Samimiyet gidince rüzgarımız gider, rüzgarımız giderse, direncimiz kırılır, direncimiz kırılırsa, irademiz çöker, irademiz çökerse, bilincimiz körelir. Bilincimiz körelirse, Aşkımız, heyecanımız yok olmaya mahkum olur... Kısacası ihlastan kopunca izzetten, şereften koparız. fiimdi kendimizi muhasebeye çekelim.. İhlaslımıyız? Ne kadar samimiyiz?.....
Kendimizi bir sınava tabi tutalım.. Bunun adı samimiyet sınavı olsun... Sahip olduğumuz ‘göz-kulak, dil-dudak, el-ayak, bel-bacak, mal-mülk, şan-şöhret, makam-mevki, güç-kuvvet vb. gibi sahip olduğumuz her şeyi Allah yolunda kullanıyor muyuz?. Kullanıyorsak gerçekten Allah için ‘samimi’miyiz?... Eğer Allah için samimi isek sorun yoktur yola devam..Yok eğer tam tersi ise sonumuz hüsran ve mahzundur..O zaman bizi kurtaracak hiç kimsede olamaz.. O halde yapmamız gereken hiç zaman kaybetmeden Allah’ın dinine toptan her şeyimizle girip ihlasla kuşanmaktır.. Allah bizi samimi kulları arasına kabul buyursun.....

Üçüncü Bölüm:
ALLAH MUTTAKİLERİN DOSTUDUR

“Allah muttakilerin dostudur” (casiye :19)
“Ey iman edenler, Allah tan hakkıyla ittika(takva ehli olun) edin ve yalnızca müslüman olarak ölün” (Al-i İmran: 102)
Madem amacımız Allah’ın dostluğunu kazanmaktır, o halde takvaya sahip olmak, imandan sonra derhal yapmamız gereken iştir.. Çünkü Allah ile dostluk yalnızca ona inanmak ile elde edilecek bir durum değildir.. Aslında Rabbimiz bize hayat standardı belirliyor, böylece imanı, yaşamın her zaman ve zeminine yerleştiriyor.. Bu hayat nizamının ilk adımı hiç şüphesiz ki İmandır. İşte takvada bundan sonra gelen devredir.. Çünkü takva müminlerin vazgeçilmez özelliğidir..
O halde iman eden her kimsenin bu olguyu bilmesi, bilincine vakıf olması ve onunla donanması şarttır.. Çünkü Allah ‘Takvalı müminlerin’ dostudur...

TAKVA
Takva: insanın yapmakta zorlanacağı, fakat yapması gereken en önemli görev..
Takva: Kuvvetli bir imandan sonra derin bir şuur. Uyanık bir anlayış ve Allah’a karşı ciddi bir sorumluluk bilincidir..
Takva: Allah’a karşı duyulan sevginin ve tazimin zirvesidir..
Takva: İmanın gücünü aldığı tek özelliktir..
Takva: İnsanın zayıf taraflarını kuvvetlendiren tek özelliktir..
Takva: Müslümana Kur’an kişiliğini kazandıran.. İslamı hakkıyla yaşama aşkını kazandıran özelliktir..
Takva: Allah’ı sevmenin ispatı, Onun sevgisini kaybetme endişesidir..
Takva: Sevgi, korku ve umutta Allah’a ortak koşmamaktır..
Takva: Müslümanın her iki dünyada da bahtiyar olmasının anahtarıdır..
Takva: İman da titizlik, amelde dikkatli olma halidir.. İnsanın hayatıda bir kimlik ve kişilik haline gelmesidir..
Takva: Allah’ı razı ve hoşnut etmenin en yüce makamıdır...
Takva: Amellerin salih olmasını ve ibadetin, hayatın yaratılış amacına uygun olarak yaşanmasını sağlayan temel bir özelliktir...
Takva: Allah’ın azabından korkmaktan öte, sevgisin kaybetmekten korkmaktır.
Takva: İhlaslı bir kulun günah işlemekten alı koyan bir korku halidir..
Takva: Allah’ın ayetlerinin okunduğu kimsede uyandırdığı bir ürperme ve bu ürperme ile imanda artışın ve gücün meydana geldiği bir haldir..
Takva: Öyle bir korkudur ki marifet ile beraber ortaya çıkan bir korku.. Çünkü “Allah tan en çok hakkıyla bilenler korkar”...
Takva: Gelebilecek zararı, görülebilecek bir tehlikeyi, duyabilecek bir acıyı güçlü bir korumaya (Allah’ın korumasına) girerek önlemesidir..
Takva: Dikenli yolda yürüyen bir kişinin,dikenlerden korunması,sakınmasıdır.. fieytan ve dostlarının dikenlerinden korunmak için mükemmel bir kalkandır..
Takva: Ruhsatlardan Azimete sarılmaktır...
Takva: Sorumluluk bilincidir.. Bunun temelinde insanın Allah’ı,verdiği nimetler, ettiği iyilikler ve sevilmeye layık olduğu için sevmek anlayışı vardır.. O’nu seven O’na karşı mesuliyet duygusu taşımak zorundadır. Çünkü sevmek sorumluluk ister. Zaten sevgi başlı başına bir sorumluluk değilmidir..
Takvanın sorumluluk bilinci olmasını, kendi içinde dört bölüme ayırmak mümkündür.. Bunlar: 1.insanın kendisine karşı olan sorumluluk bilinci, 2.insanın insanlığa karşı olan sorumluluk bilinci, 3.insanın eşyaya karşı olan sorumluluk bilinci, 4.insanın Allah’a karşı olan sorumluluk bilincidir..Ki diğer sorumlulukların temelinde, İnsanın Allah’a karşı olan mesuliyeti yatar...

– İnsanın Kendisine karşı Sorumluluğu:
fiu hiç unutulmamalıdır ki insan dünyaya gözlerini sorumlu bir varlık olarak açar. Yani sorumlu olarak doğar. Başta kendisine karşı sorumludur. Bu sorumluluğunu ancak kendisini yaratan Yüce yaratıcının emir ve yasaklarını dikkate alarak yerine getirebilir.. İnsan bunu, kendisini sorumlu varlık yapan iradesiyle yapabilir.. Başta kendisine verilen bu büyük emanete(irade) ihanet etmemesi gerekir. İrade emanetine ihanet yanın da birçok büyük ihanetleri getirecektir ki bu insanın helaki olur.. İnsan şunu hiç unutmamalıdır ki kendisine verilen bütün her şey bir emanet olarak verilmiştir. Ve görevi emanetlere ihanet etmeden mutlak sahibine(Allah) götürmektir..Başlıca bütün uzuvları, kendisi yani.. Bu bilinç ile hareket eden insan diğer emanetlere de ihanet edemeyecektir.
Bu anlamda takvalı kişi, kendisine fayda vermeyen her türlü boş işlerden uzak durmalıdır.. Müsriflikten kaçınmalı..Kendisine fayda vermeyen şeylerin kendisine bir zarar, belki bin zarar verdiğinin bilinciyle hareket ederek bunlardan uzak durmalıdır..Aksi halde ateşin dokunacağını bilmelidir..
– İnsanın İnsanlığa karşı sorumluluğu:
İnsan kendisine karşı sorumlu olduğu gibi, insanlığa karşıda sorumlu bir varlıktır. Nitekim Allah Kur’an da şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ehlinizi (sorumluluğunuzun altında olan herkesi) yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun...” (tahrim :6)
Yine başka ayetlerde, Ana-Babaya, yakına, yoksula, yolda kalmışa, zayıflara, muhtaçlara yardım etmeyi müslümanın başlıca görevleri arasında saymıştır..
Bunun ötesinde Allah insana, kul hakkı yememeyi, zulmetmemeyi, tartıda hile yapmamayı, çalmamayı, haksız kazanç elde etmemeyi -ki bu başkalarına zulümdür-, yalanı,iftirayı,dedikoduyu,zinayı ve buna benzer bir çok toplumsal huzuru kaçıracak kötü hasletleri yasaklayarak insanlığa toplumsal bir sorumluluk yüklemiştir..Aslında insan yapısı gereği sosyal bir varlıktır bu anlamda bu kurallara uyması kendi iyiliğine olacaktır..Bu kurallara uymak zorundadır çünkü insan muhtaç bir varlıktır; Ana-babaya, akrabaya, yardıma, şefkate, merhamete, yemeye, içmeye kısacası her şeye. Bunlardan öte Allah’a muhtaçtır.. O halde insan bu bilinç ile hareket ederek, ‘yaratılışa uygun bir şekilde hayatı inşa etmelidir..’ Muttaki olmak bunları gerektirmektedir...

– İnsanın Eşyaya karşı sorumluluğu:
Mal-mülk,makam-mevki,şan-şöhret, güç-kuvvet,iktidar, güzellik, sağlık-sıhhat vs. her şey insana birer emanet olarak verilmiştir.. İnsan şu üç günlük dünyada bir emanetçidir. Hiçbir zaman insan, mutlak sahip değildir. Adı üstünde üç günlük dünya..Aksi halde dünkü sahipler nerede?. Bu anlamda insana düşen görev bu emanetlere ihanet etmeden sahibine teslim etmesidir.. Aslında insana verilen bütün bu nimetler, insanın Allah’a ulaşabilmesi için Allah’ın insanlığa sunmuş olduğu bir ikramıdır, nimetidir..Yani bütün bunlar insanı Allah’a götüren birer araçtır, amaç değil.. Bu bilinç ile hareket eden, böbürlenmez, kibirlenmez, gururlanmaz.. Dolayısıyla adalet timsali olur, hakkı söyler hakikati konuşur. Tabiatı tahrif etmez. Hatta onları korumayı bir ibadet bilir.. Çünkü ibadetin; ‘sadece Allah rızasını kazanmak için Allah yolunda yapılan her şey’ olduğunu bilir.. İşte bu kimseler Allah ile dost olmayı hak kazanmışlardır...

– İnsanın Allah’a karşı sorumluluğu:
Aslında bu bütün sorumlulukların temelini teşkil eden bir sorumluluktur. Çünkü insan diğer bütün mükellefiyetleri sadece Allah rızasını kazanmak için yapar.. Yani sorumluluğun illeti ve gayesidir Allah.. Nitekim Allah kur’an da insanın yaratılış amacını açıklarken şöyle der: “ Ben (Allah) insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (zariyat: 56)
Allah’a gereği gibi kulluk yapmak, O’nu iyi bilmek-tanımak ile mümkündür.. Kişi bilmediği tanımadığı bir varlığa ne kadar kulluk yapa bilir ki.. Allah bilgisi ancak Allah’ın bildirdiği kadarıyla elde edilebilir.. O na hakkıyla iman unu yeterince tanımakla olur ki bu O nun sıfatlarında gizlidir.Her sıfatta her ne kadar da Allah’ın nitelikleri açıklansa da, bu nitelikler muhatabına ayrı ayrı sorumluluklar yüklemektedir.. Allah’a iman bütün sıfatlarına iman demektir. Bu anlamda kişi Allah’ın sıfatlarından yararlanmak, onların kendi üzerinde tecellisini görmek istiyorsa, öncelikle buna yaraşır bir şekilde hareket etmelidir. Aksi halde Allah’ın rahmet sıfatları yerine gazap sıfatları tecelli eder..
Allah’a karşı sorumluluk şu şekilde gerçekleştirilebilir:
1. Allah bilgisi, 2. Allah bilgisini sağlam kaynaktan öğrenmek, 3. İbadetlere itina göstermek, 4. İyi veya kötü hasletleri üzerinde murakebe(gözetleyici) ve muhasebe sahibi olmak.. Bunlar, İnsanın Allah ile dostluluğunun asgari şartlarını teşkil eder..
Özet olarak; Allah’ı bilmek, O na yakinen inanmak ve bu imanın tecellisi ve ispatı olarak da O’nun hükümlerine peşinen, tereddüde mahal vermeden, tam bir teslimiyet ile teslim olmak, insanın Allah’a karşı olan sorumluluğunun ifadesidir...
Bu bilince sahip olan kimselere ise muttaki denir..
Muttaki: Allah karşısında esas duruşunu bozmayan kişidir..
Muttaki: İman edilmesi gereken bütün esaslara iman eden ve tam bir teslimiyet ile Allah’ın dinine teslim olan kişidir..
Muttaki: Sadece Allah rızasını isteyip ve yalnızca Allah tan korkup çekinen kimsedir..
Muttaki: Kendisine verilen bütün nimetlerin bir emanet olduğunun bilinciyle hareket edip yalnızca Allah’ın rızasını kazanmak için onun yolunda infak eden kişidir.. Çünkü muttakiler bilirlerki, infak; sahip oldukları şeyleri, gerektiği kadar, gerektiği yerde Allah yolunda feda etmektir.. “Muttakiler, gayba inanırlar namazı kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler” (Bakakra : 4)
Muttaki: Allah’a ve insanlara karşı sözünde duran emin kişilerdir..
Muttaki: Dikenli, meşakkatli yollarda sabır ve azim ile yol alan kimsedir..
Muttaki: öfkesini yenen, bağışlayıcı olan ve günah da ısrar etmeyen kişidir.. Çünkü o bilir ki hatada ısrar şeytanlaşmaktır..Ki şeytanı şeytan eden de buydu..
Muttaki: Allah’a ve Rasulüne itaat eden ve en ufak bir hatada tevbeye sarılandır..Pişmanlığını itiraf ederek o hataya bir daha dönmeyen kişidir..
Muttaki: Allah, Rasulü ve müminlerden başkasına dost olmayan kimsedir..
Muttaki: Samimiyetle Allah’a yönelen, huzurunda saygıyla eğilen tam bir teslimiyetle Allah’a teslim olan kişidir..
Muttaki: Orta yolu tutan, ifrat ve tefrite bulaşmayan,bunu hayatının her halinde zaman ve zemininde uygulayan kimsedir..
Muttaki: Geceleri abid, gündüzleri mücahid olan kimsedir..
Muttaki: Menzile varmak için yola sadakat gösteren ve yolcu olduğunun bilinciyle iman ve takva yolunda yol almaya devam eden kimsedir...
Kısacası Takva; Hayatını Allah yolunda Allah’a şahit kılmaktır..Bu en karlı en kazançlı alışveriştir.. Bu öyle bir alışveriştir ki, hem yakın zamanda hem de uzak zaman içinde insana hesap edilemeyecek derecede büyük karlar vermektedir... İhlas gibi.. Bunun için ihlas bölümünü okuyunuz!..

Dördüncü Bölüm:
ALLAH MUHSİNLERİN DOSTUDUR

“Kim, din yönünden iyilik edici (ihsan sahibi) olarak yüzünü Allah’a teslim edip dosdoğru ibrahim dinine tabi olan kimseden daha güzel kim olabilir? Allah, İbrahimi dost edinmişti.” (Nisa :125)
“Rableri katında onlara esenlik yurdu vardır. Ve yapmakta oldukları güzel işler sebebiyle Allah onların dostudur.”(Enam :127)
“Biliniz ki Allah’ın dostları için hiçbir korku yoktur ve onlar mahzunda olmayacaklardır. Veliler o kimselerdir ki Allah’a iman edip emirlerine aykırı hareket etmekten sakınırlar. Onlar için dünya hayatında da ahiret hayatında da müjdeler vardır. Allah’ın kelimelerinde asla bir değişme olmaz. İşte bu en büyük kurtuluştur.” (Yunus : 62-63)

İHSAN
İhsan: Bütün güzellikleri, rağbet edilen şeyleri ifade eder..
İhsan: Güzellik, uygunluk, güzel olan şeyi en güzel şekilde yapmak demektir..
İhsan: Her şeyde her işte Allah’ın rızasını aramaktır..
İhsan: Adalet ile davranmanın ötesinde fazlasıyla vermek,fedakar olmaktır..
İhsan: “Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmektir..Her ne kadar sen onu görmesen de O seni görüyor.” (Buhari-müslim)
İhsan: Yalnızca Allah için yaşama bilincidir..
İhsan: Kur’an ahlakının zirvesidir.. Heşeyde iyilik aramak müminin görevidir..
İhsan ahlakının iki boyutu vardır:
1. Başkasına iyilik etmek, ni’met kazandırmak, yardımcı olmak ve bütün bunları güzellikle yapmak.. Yani yapılan iyiliğin başa kak madan yapılamasıdır ki, Kur’an Ana-babaya, akrabaya, komşuya, yolda kalmışa, muhtaçlara,yetimlere, yoksullara, yardımı bu kavramla belirtir..
2. Amelde ihsan, Yani bir şeyi güzel bir bilgi ile bilmek (mesela Allah’ı) veya bir şeyi güzel bir amel ile yapmak..
Her şeyi güzel yarattığı gibi insanı da güzel yaratan Allah insandan da güzel bir şekilde güzel ameller ortaya koymasını istiyor.. Allah’ın bu isteğini yerine getirene Muhsin, yani ihsan sahibi denir..Ve Allah ancak Muhsinlerin velisidir.. Onları bu şekilde karanlıklardan aydınlığa çıkarır..Muhsin olmayanların dostu ise şeytandır, onları aydınlıktan karanlığa sürükler..Ne kötü bir yerdir orası...
İhsan: Allah’ı görür gibi yaşama bilincinde olan kimsedir..
İhsan: Allah’ın sevdiği koruyup kolladığı kimsedir..(3:134-148, 4:195)
Muhsin: Güzellik sergileyen, güzel işleri layık oldukları bir şekilde yapan, bol bol ihsanda bulunan demektir..Müminler daima Muhsin olmaya çalışırlar... (Nahl:127, Bakara: 112, Nisa: 125)
Muhsin: Allah’ı görüyormuş gibi yaşama bilincinde olan kimseye denir... Bu bilincin insana kazandırdıkları;
1. Allah’ı dost bilmek dediklerini yapmak, O na dayanmak, O na yönelmek, O ndan istemek, umudu Yalnızca O na bağlamak..
2. fieytan ve dostlarını düşman bilmek ve dediklerinden sakınmak, onunla mücadele etmek..Bu bilinç ile hareket eden Allah’ın izniyle kurtuluşa erecektir..

Sonuç:
İhsan, insanın Allah ile dost olmasının olmazsa olmaz bir parçasıdır..İhsansız bir iman, amelsiz bir iman demektir ki, bu makbul değildir..
Allah’ın, Rahmetine,Merhametine, fiefkatine,İzzetine,fierefine, İhsanına layık olmak, ancak kişinin önce kendisine, daha sonrada başta yakınları olmak suretiyle bütün insanlığa ve eşyaya, Merhametli, şefkatli, izzetli, şerefli,dürüst, ihsan ile muamele etmekle mümkündür..Çünkü ihsan eden ihsan bulur, isyan eden isyan bulur, adil olan, adalet bulur, zulmeden zulüm bulur.. Kısacası kim ne yaparsa onu bulur. Hem bu dünyada hem de öbür dünyada..Herkes ancak yaptığının karşılığını alacaktır. Muhakkak ki Allah Adildir.. Hakimdir..

SONSÖZ

Mutlak kurtuluş ancak Allah’ı dost edinmek ile mümkündür.. Her şeyin bir bedeli olduğu gibi Allah ile dost olmanın da insana yüklediği bir bedel vardır.. Bu bedel insanın yaratılış gayesidir. İnsan Allah tan tertemiz olarak geldi ve tertemiz olarak yine Yaratıcıya dönmek ile emrolundu. “Ey iman edenler, Allah tan nasıl korkup sakınılması gerekiyorsa o şekilde korkup sakının ve yalnızca müslümanlar olarak ölün.”
“Rabbiniz tarafından size indirilen mesaja uyunuz. O nun dışında başka dostlar edinip peşlerinden gitmeyiniz. Ne kadarda kıt düşünüyorsunuz.” (Araf:3)
İnsan gurbetçidir..Ruh gurbettedir..
Ruhun asıl sılası Allah’ın yanıdır. Dünya değil.. Bir gariptir ruh..
Nitekim bütün Peygamberlerin gönderiliş amacı durumu hatırlatmaktı.. Buna rağmen asıl sılayı dünya bilenler, dünyaya sarıldılar ve sonları hüsran oldu. Helak olan kavimlerin, helaklerinin altında yatan temel sebep budur..Yani ‘dünyevileşmek’. Bütün peygamberlerin görevi ise bu belaya mani olmaktı..İnsanlara emanetçi şuurunu vermektir.. Bir garip yolcu olduklarını anlatmaktı..Çünkü insanın asıl mekanı dünya değil, kovulduğu cennettir. Bunun için çalışmalı, bunun için koşmalıdır.Nitekim son peygamberin ölüm anındaki son nefesinde sarf ettiği söz bu konunun önemini belirtmek için yeterlidir:
“Fefirru ilallah” “Yüce dosta gidiyorum.”
-Rabbim bizi de bir dost gibi yaşayan ve sana bir dost gibi göç edenlerden eyle...


Dostluğu Çağrı:
Ey insanlar!.
Sizler yalnızca Allah’ın kulusunuz. Bunu unut mayınız. Ebedi kurtuluşun anahtarı O’nun yanındadır. O halde zaman kaybetmeden O’na yakın lmanız gerekmez mi?. Hadi o zaman hiç zaman kaybetmeden hayatınızı Allah yolunda Allah rızası için Allah’a şahit kılınız..Mutlak kurtuluşun yolu budur...
Ey Anne-Baba!.
Sizler toplumun çekirdeği olan ‘aile’ yi oluşturmanızdan dolayı, sorumluluğunuz büyüktür.. Sizler sağlıklı yeni nesiller doğuran kurum olmalısınız.. fiunu hiç unutmayınız ki sağlıklı bir toplu oluşturabilmeniz için öncelikle sizin sağlıklı olmanız şarttır. Bu sağlığı ancak Allah’a yakınlıktan alabilirsiniz.. Öyleyse önce kendinizden başlayınız, arınmaya, korunmaya ki sizden doğacak nesil arınan, korunan ve sakınan bir nesi olabilsin..
fiunu hiç unutmayınız ki; eğer siz çürük olursanız, aileniz de çürük olacaktır, toplumu oluşturan ailenin çürük olması toplumunda çürümeye mahkum olması demektir ki, bu toplumun ebedi helaki demektir.. Bundan derhal sakınınız..
Ey Zenginler!.
fiunu hiç unutmayınız ki sahip olduğunuz zenginliklerin hepsi Allah tarafında sizlere verilmiş olan birer emanetlerdir.. Sizlere düşen emanete ihanet etmeden asıl sahibine teslim etmektir.. Sahip olduğunuz her şey, Allah’a ulaşmanız için verilmiş olan birer araçtır.. Sakın ola ki onları amaç etmeyesiniz..
Onlar sizleri Allah’a yakınlaştıran bir binek olmalı.. Onlara bininiz..
Sakın ola ki onların size binmelerine fırsat vermeyiniz.. Bunu ancak bir emanetçi şuuruyla elde edebilirsiniz..
Farz edin ki dünya bir deniz, sizde bu denizde yol alan bir gemisiniz.. Bu durumda yapmanız gereken, gemiye su aldırmadan yolu bitirmeniz, menzile varmanızdır.. Sakın ola ki dünya sevgisi içinize girmesin, yoksa Allah korusun batarsınız da bu sizin helakiniz olur..
Her şeyiniz olsun, ama sizin olsun.. Sakın siz malın olmayın..O sizin köleniz olsun siz onun değil.. Aksi taktirde köle efendisini veremez..
Allah için malını veremeyenler aslında malın sahibi değil, mal onun sahibi olmuş kimselerdir ki bu durumda köle efendisini satamaz.. Bundan sakınmak vazifen olmalı.. ‘Kim kimin sırtına biniyor’ bunu iyi bil.. Çünkü dünya ile insan arasındaki ilişki ‘binen ve binek’ ilişkisidir. Bunu unutma. Ve malını Allah’a şahit kılman için hemen harekete geç..
fiunu da unutma ki dünyada sana verilen her şeyin tek tek hesabı sorulacaktır.. Hesaba çekilmeden sen kendini hesaba çek...
Ey Tüccarlar!.
Sizde unut mayın ki Allah her türlü hile karlığı kınamış ve lanetlemiştir..
Ticaretinize hile karıştırmayınız.. Tartıda hile yaparak kul hakkına girmeyiniz.. Ticaretinizi Allah’ın meşru gördüğü yollardan yapmanız sizin harınıza olacaktır.. Helal lokma kazanınız.. fiunu hiç unut mayınız ki sağlıklı bir neslin oluşması biraz da sizin ellerinizdedir.. Ailenize helal ekmek götürün ki Allah size merhamet etsin..
Ticaretiniz Allah’ın rızası çerçevesinde yürüsün.. fiunu unut mayınız ki Allah ve Rasılü size ticaretinizden daha sevimli gelmiyorsa iman etmiş sayılmazsınız.. iman etmediğiniz müddetçe de cennete giremezsiniz.. Sizde ticaretinizin sahibi olun, onun efendisi olun, onun kölesi değil...
Ey Gençler!.
Daha zaman var deyip de gençliğinizi dünyanın geçici zevkleriyle öldürmeyiniz.
Bu şeytanın kuruntularındandır.. Unutmayınız ki ölüm sadece yaşlılara gelmez.. Bakmaz mısınız etrafınıza yediden yetmişe, ölüm her kese gelmektedir.. Kedimizi kandırmayalım.. Unutmayın gençken yapılan hayırların mükafatı daha çok büyüktür.. O zaman hiç beklemeden Kur’ana sadık kalınız.. fieytan ve dostlarının vesveselerine karşı vahyin kulpuna yapışınız.. O kopması mümkün olmayan sapasağlam bir kulptur...
Gençlik günlerinin yükümlülük ve sorumluluklarını erteletme gafletine düşmeyiniz..
Gençler! Gençliğiniz üzerinde rant hesapları yapan samimiyetsizleri tanıyınız ve deşifre ediniz.. Riyakar ve hilekarların kurduğu düzeni ancak siz boza bilirsiniz.. Çünkü siz güçlüsünüz, siz çeviksiniz, siz aktifsiniz.. Bunu da iman, takva ve ihlas ile yapabilirsiniz...
Yüzsüzlerin, iki yüzlülerin, çok yüzlülerin kuşatmasında, yüzümüzü ağırtacak güldürecek olan sizlersiniz.. O halde gençlikte kemali arayınız.. Tevhidi bilinç ile çağa tanıklık ediniz.. Kur’ani öğretiye ve Muhammedi disipline örtüşmeyen her türlü sloganik, yüzeysel söylem ve eylemden uzak kalınız...
Takva ile güçlenin, Cihad ile arının, Zikir ile bilenin, Dua ile silahlanın... Namaz ile rahatlayın..
Gençler! Tağutu(Allah ile aranıza giren her şey) reddedin... fieytanı recmedin... Nefsinizi raptedin.. Ki Allah’a dostluk sınavını verebilesiniz...
VE Ey Bütün insanlık!..
Sahip olduğunuz her şeyin kıymetini biliniz.. onlar birer emenettir ve sizde bir emanetçisiniz.. Sizler sahip olduğunuz her şeyin üzerinde olan bir çobansınız..
O halde çobanlığınızı gereği gibi yapınız.. Bunu de ancak çobanı olduğunuz her şeyi Allah yolunda Allah için Allah’a şahit tutarak yapabilirsiniz.. Bir şehit gibi yaşamaya çalışınız.. Allahlı olunuz.. Kaygınız Allah olursa zikrinizde O olur...
Alıntı ile Cevapla