Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02 Ocak 2012, 00:15   Mesaj No:2

Esadullah

Medineweb Sadık Üyesi
Esadullah - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Esadullah isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 15316
Üyelik T.: 18 Aralık 2011
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Erkek
Memleket:Kayıp bir Kentten
Yaş:44
Mesaj: 734
Konular: 143
Beğenildi:280
Beğendi:94
Takdirleri:3260
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: İslam Hukukunda Darul-Harp ve Darul-İslam Meselesi

Bu zaruretin ne olduğu ise yine kuranda bildirilen ilk savaş ayetinde görülür: “ Size savaş açanlarla Allah yolunda savaşın ancak aşırı gitmeyin şüphesiz ki Allah aşırı gidenleri sevmez” buyurulur. (Bakara 190)


Bu ayette savaşın sebebinin savaş olduğunu açık bir şekilde ifade ediyor. Demek ki herhangi bir çıkar ve dünya ihtirasımız için hiçbir toplumla savaşamayız. Zaten İslam da ki harp anlayışı Saldırı Harbi değil tam aksine bir Müdafaa Harbidir.

Zulme uğrayan Müslüman toplumlara karşı tutum: Zayıf durumda azınlık Müslüman bir topluluğun onlara zulmeden ve haklarını çiğneyen kendi gayri Müslim devletlerine karşı İslam devletinden yardım istemeleri halinde onlara yardım maksadıyla kuranda: “ İman getirip de hicret etmeyenlere ise hicret edecekleri zamana kadar sizin onlara hiçbir şey ile velayetiniz yoktur.eğer onlar din hususun da sizden yardım isterlerse yardım etmek üstünüze borçtur. Şu kadarki sizinle aralarında anlaşma bulunan bir kavim aleyhine değil. Allah yapacaklarınızı hakkıyla görücüdür.” Buyurulur. (Enfal 72)



Harp haline yol açan sebepler: İslam insan ve toplumun ıslahını, sulh içinde yaşamalarını gaye edinmiştir. Buna mani olan fertleri cezalarla toplumları da harple vazgeçirmeye çalışır. “Eğer Allah insanların bir kısmını diğer bir kısmı ile önleyip savmasaydı yeryüzü muhakkak fesada uğrardı. Fakat Allah alemlere karşı fazla inayet sahibidir” (Bakara 251)


Bu ayete göre İslam da harbin meşrutiyeti tüm insanlara rahmet gayesine matuftur.
Beşeri ve fıtri olay ve gerçekleri nazara alan İslam iyi komşuluk ve insan hak ve hürriyetlerine saygıya dayanan sulhane münasebetlere yanaşmayan toplumlara karşı cihadı meşru kabul etmiştir.

İslama göre devletler arasındaki münasebetlerde ilk etapta sulh esastır.Kuranda: “ Ey iman edenler! Hepiniz top yekun sulhu selama girin, şeyatnın adımları ardına düşmeyin çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır. buyurulur (Bakara 208)

İslam düşmandan sulh teklifi geldiği zaman da onu kabul etmelerini ister: “Eğer (düşmanlar) barışa meylederlerse sende ona yanaş ve Allah’a dayanıp güven.” Buyurulur (Enfal 61)

Evet devletler arası münasebetler de normal hal sulh olmasaydı kuran Müslümanları harpten sulha davet etmezdi. Konuyla ilgili Peygamberimizin ( s.a.v) bir hadisi de şöyledir: “Ey insanlar! Düşmanla karşılaşmayı arzulamayın Allah tan afiyet dileyin. Fakat düşmana kavuşunca da arkanıza dönmeyin sabredin ve bilin ki cennet kılıçların gölgesi altındadır.” (Ebu Davut Sünen cihad 98)




İslam’a göre cihada başvurmaktan maksat Emperyalist bir düşünceyle yayılma, diğer toplumlara hakim olmak, onları zayıf düşürmek sömürmek ve ticari menfaatler sağlamak değil insan hak ve hürriyetlerini korumaktır.


Devletler hukukunda bir devletin hak ve menfaatlerini korumak için yapacağı teşebbüsler görünüş de müdahale sayılsa bile mahiyeti itibariyle “koruma hakkına” dayanan bir “müdafaa” sayılmaktadır. Ancak bunun ölçüsü ve sınırını tespit edecek bir kuruluş olmadığından bu hakkı devletler keyfi takdirler ve siyasi ihtiraslarına vasıta yapmaktadırlar. Fakat İslam bir Müslüman devleti bağlayacak şekilde bu hakkın gaye ve sınırını tesbit etmiştir.

Cihadın sevk ve idaresi tamamen Halifeye ait olup onun emir ve müsadesi olmadan harp açılmaz. Harp halini gerekli kılan düşmanlıktan maksat doğrudan doğruya veya dolaylı yollarla İslam toplumunun varlık ve istiklaline ve Müslümanların dinlerinde fitneye yol açacak şekilde ülkelerine, mallarına ve kendilerine tecavüzdür.


Müslüman olmayan insanlarla münasebetler: İnsanlığı bir aile kabul eden İslam, toplumlar arasındaki münasebetlerde iyilik ve yardımlaşmanın esas olduğunu da hükme bağlamıştır. Bu sebeple Müslümanlara karşı düşmanca tutum ve davranışlar içinde bulunmayan gayri Müslim toplumlarla iyi münasebetler kurmaktan Müslümanları men etmez. Aksine bu durumda Müslümanların onlara iyilikte bulunmaları ve adil davranmaları bir vecibe sayılmıştır.

Müslüman devletin diğer toplumlara karşı takip edeceği dış siyaset şu ayetlerle tespit edilmiştir. “ Sizinle din hususunda muharebe etmemiş sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış olanlara iyilik, onlara adaletle muamele etmenizden Allah sizi men etmez. Çünkü Allah sizi ancak sizinle din hususunda savaşmış, sizi yurtlarınızdan çıkarmış ve çıkarılmanıza arka çıkmış olanlarla dostluk etmenizden men eder. Kim onları dost edinirse işte bunlar zalimlerin ta kendileridir”buyurulur. (Mümtehine 8-9)

Bu ayetler Müslüman olmayan toplumlara iyilik ve ihsanda bulunmanın caiz olduğuna delalet eder. Onlara iyilikte bulunmak dostluk ve akrabalık bağlarını koparmamak ve adaletle muamele etmek hükmü “Sizinle din hususunda savaşmayanlar” ifadesinin delaletiyle hiçbir ayırıma gitmeden her devlet ve toplumları içine alır.



Başka bir ayette de: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve bir birinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık” buyurulur. (Hucurat 13)


Nitekim Peygamber (s.a.v) Medineye geldiğinde Medine de bulunan Yahudilerle sulhane anlaşmalar yapmış, onlarla ticari dostluklar kurmuş ve bir çok aile ve kabilelerle akrabalık bağları gerçekleştirmiştir. Eğer bunlar yasak olan şeyler olsalardı İnsanların en hayırlısı bunu yapmazdı, elbetteki Allah tan korkma ve emirlerini yerine getirme hususun da bizim ona veya sahabelere ulaşmamız asla mümkün değildir.


Kaydedilen bu açık hükümlere rağmen İslamın Hıristiyan ve Yahudilerle iyi geçinmeyi menettiği iddiası gerçekleri saptırmaktan başka bir şey değildir. Ehli kitapla münasebetler hususunda Kuranın nassı gayet açıktır:
“ İçlerinden zulmedenler hariç olmak üzere Ehli kitap ile en güzel şekilden başka bir suretle mücadele etmeyin ve deyin ki bize indirilene de size indirilene de inandık. Bizim Allahımız da sizin Allahınız da birdir. (Şukadar varki) biz ancak ona teslim olanlarız” buyurulur. (Ankebut 46)



Din Hürriyeti: İslam kalplere girmek için zor ve baskıyı bir vasıta olarak kullanmaz. Aksine insanın aklına, fikrine ve gönlüne hitabeder.

İnsanların akıl ve fikirlerini kullanarak dini inançlarını istedikleri gibi seçmeleri için İslam din hürriyetini teminat altına almış iman esasını düşünce ve araştırmaya dayandırmıştır.

Kuranda: “ Dinde zorlama yoktur Hakikat iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır. (Bakara 256) ve yine: “ Deki: o (kuran) Rabbimizden gelen bir hakdır. Artık dileyen iman etsin dileyen inkar etsin” (Kehf 29) ve başka bir ayette de: “ Eğer Rabbin dileseydi yeryüzündekilerin hepsi top yekun elbette iman ederdi. Böyle iken sen hepsi mümin olsunlar diye insanları zorlayacak mısın?” buyurulur. (Yunus 99)

Evet imana davet ancak sevgi ve bağlılıkla olur. Savaş ise kin ve nefrete yol açar İslamın tebliği için harbi değil sulhu temel ve vasıta kabul ettiğini şu olayda açıkça gösterir kuranda: “ Fakat Allah sizin bilmediğinizi bildi de ondan önce yakın bir fetih yaptı.” (fetih 27)

Sahabeler bu ayette zikredilen fetih den maksadın hudeybiye anlaşması olduğunu söylerler. Çünkü hudeybiye anlaşmasına kadar Müslümanların sayısının sekiz katına anlaşmadan sonra bir yıl içerisinde ulaşılmış sahabelerin sayısı on binleri bulmuştur. Burada İslamın tebliği insanlara güzellikle ve hikmetle anlatılmış ve büyük bir iman, gönül ve kalplerin fethi gerçekleşmiştir. Savaş ile olacak olsaydı bedir savaşının akabinde bu sayıya ulaşılması gerekmez miydi.
Bütün bu zikredilenlerden de anlaşılacağı üzere İslam yayılmak için savaşa asla başvurmamış sulh yoluyla tebliğ ve irşadı hedef almıştır.


Cihad Mukaddes Savaş: Allah Rasulünün risaleti umumi ve cihan şümul olup, yer ve zaman farkı gözetilmeksizin bütün insanlığa hitap eder.


Tebliğ tamamen sulh ve insani yol ve vasıtalarla yapılır ayette: “ İnsanları Rabbinin yoluna hikmetle güzel öğütle davet et. Onlarla mücadeleni en güzel vasıta hangisi ise onunla yap” buyurulur. ( Nahl 125)
Alıntı ile Cevapla