Konu Başlıkları: ""Tasavvuf/Tevessül/Reddiye""
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05 Ocak 2012, 06:10   Mesaj No:5

kamer34

Medineweb Sadık Üyesi
kamer34 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:kamer34 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13038
Üyelik T.: 14 Aralık 2010
Arkadaşları:9
Cinsiyet:
Memleket:istanbul
Yaş:53
Mesaj: 871
Konular: 41
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: ""Tasavvuf/Tevessül/Reddiye""

İddia:

Biz büyük zatlarla tevessül ederken, tıpkı hükümdarın has adamları ile tevessül edildiği gibi tevessül ediyoruz.

Hükümdar ile görüşmek istesen araya birisinin girmesi, bir kişinin seni hükümdara takdim etmesi gerekir. Araya kimse girmeden bir hükümdarla veya bir bakanla pat diye görüşebilir misin? İşte bu zatlarda bizimle Allah arasında bir vesile, bir vasıta olmaktadır.

Bizim bu zatlara bakışımız, onların bize yardımcı olacağı yolundadır. Mesela bugün mahkemede avukat tutma zorunluluğu yoktur. Ama genellikle avukat tutanlar davayı kazanırlar. Bu zatlarda bizim avukatımızdır. Çünkü onlar hükümdara daha yakındır
Cevap:

Müşriklerde aynen iddia ettiğiniz gibi, Allah’tan ayrı olarak meleklerden, peygamberlerden ve salihlerden bazılarını şefaatçi ediniyorlardı.

Siz, gizli açık her şeyi bilen Allah Teâlâyı hakimle bir mi tutuyorsunuz?

“O gün kişi kardeşinden, anasından, babasından, eşinden ve oğullarından kaçacaktır. O gün herkesin işi başından aşacaktır.” (Abese: 34-37)

Durum böyle iken bu zatlar nereden fırsat bulacaklarda sizi savunacaklar.

Ensar’dan Ümmü’l-alâ diyor ki:

“Muhacirlere kur’a çekilince bize Osman b. Maz’un düştü. Onu evlerimize yerleştirdik. Sonra ölümüne sebep olan hastalığa tutuldu. Vefat edince yıkandı ve kendi elbiseleri içine kefenlendi. Hz. Muhammed sallAllahu aleyhi ve sellem içeri girdi. O sırada dedim ki, “Ebu’s-Sâib! (Osman b. Maz’un radiyellahu anh’ın lakabıdır.) Allah sana rahmet eylesin. Allah’ın sana gerçekten ikramda bulunduğuna şahidim." Bunun üzerine Hz. Muhammed sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah’ın ona ikram ettiğini ne biliyorsun?”

Dedim ki, "Babam sana kurban ey Allah’ın Elçisi Allah ya kime ikram eder?" Hz. Muhammed sallAllahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

“Evet ona kaçınılmaz gerçek geldi. VAllahi onun için hep hayırlar bekliyorum. Ama ben Allah’ın elçisi olduğum halde nasıl karşılanacağımı vAllahi bilmiyorum.”

Ümmü’l-alâ dedi ki, “VAllahi bundan sonra hiç kimseyi tezkiye etmem.”
(Buhârî, Cenâiz, 3.)

Şimdi Allah'ın rasulunun bu beyanı ortada dururken kalkıp kendi şeyhlerine cennetin en üst makamlarını parselleyen zihinlere ne demeli.

Allah’ın Rasulü (s.a.v) ölen ashabının akibetini bilmediği halde, sizler bu zatların Cennete gideceğinden o kadar eminsiniz ki Allah’ın huzurunda sizi savunacağını söyleme cesaretini bile kendinizde gösteriyorsunuz!

Bize şah damarımızdan daha yakın olan Allah Teala için bu sözler nasıl söylenebilir.!

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

“Andolsun ki; insanı biz yarattık; nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız..” (Kaf: 16)

“Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve herşeyden haberdardır.” (Mülk: 14)

Bize şah damarımızdan daha yakın olan Allah’ın gözünden kaçan bir şey mi var ki avukatlığınızı yapacak olan zat, haşa, Allah’ın huzurunda onu hatırlatacak? Ya da Allah, haşa, yargılamada hata mı yapacak ki, bu zat ona engel olacak? Bu inanç şirktir! Ne kadar yanlış bir yolda olduğunuzu anlıyorsunuz değil mi?

Allah ile kul arasına vasıta koymak şirkin ta kendisidir. Zümer Suresinde buna dikkat çekilmektedir.

Allah’u Teala şöyle buyuruyor:

“İyi bilinmelidir ki, halis din Allah’ındır. Allah’ı bırakıp O’ndan başka dostlar edinenler “Biz onlara ancak bizi daha çok Allah’a yaklaştırsın diye ibadet ediyoruz” derler. Muhakkak ki Allah aralarında ayrılığa düştükleri konularda hükmedecektir. Şüphesiz ki Allah yalancı ve kafir olan kimseyi hidayete erdirmez.” (Zümer: 3)

İbn-i Teymiyye diyor ki:

“Hükümdarlarla vatandaşları arasındaki aracılar gibi, Allah (c.c) ile kulları arasında aracılar olduğunu kabul ediyorsanız; nasıl ki vatandaşlar ya direkt olarak ihtiyaçlarını hükümdara aktarmayı saygıya aykırı gördüklerinden ya da aracıların, hükümdara kendileri için daha yararlı olur düşüncesiyle ihtiyaçlarını aracılara arzedip aracılar da bunları hükümdara iletiyorlarsa, Allah (c.c) ile kulları arasındaki aracıların da, kulların ihtiyaçlarını Allah’a ilettiklerini, Allah’ın da ancak onların aracılığıyla kullarını hidayete erdirdiğini ve onlara rızık verdiğini; halkın, ihtiyaçlarını bu aracılardan isteyip onların da bunları Allah (c.c)’tan istediklerini söylüyorsanız, bunu söyleyen, kafir ve müşriktir.” (İbn-i Teymiye/ Tevessül shf. 160, 161)

Esadullah bey buyrun Muhammed bin Abdulvahhabın en çok etkilendiği kişi ibn-i Teymiyyedir. Onun görüşüde aynen bu şekildedir.

İşte bu şekilde vasıtalara gerek yoktur. Çünkü Allah kuluna herkesten ve herşeyden yakındır.

Kim: “Halk ihtiyaçlarını saygı gereği direk olarak hükümdara iletemez. Hükümdarın, has adamlarının aracı olması gibi, salih zatların Allah ile kulları arasında ki aracılığı ile kullarını hidayete erdirir ve onlara rızık verir.” derse kafir ve müşrik olur. Bu kimse, yaradılmışı yaradana benzetmiş ve Allah’a denk varlıkların bulunduğunu kabul etmiştir. Halbu ki hükümdarlarla halk arasındaki aracılar şu üç şeyden birini yaparlar:

1-Halkın, hükümdar tarafından bilinmeyen durumunu onlara aktarırlar. Kim meleklerin, peygamberlerin v.b.nin haber vermediği sürece Allah’ın, kullarının durumundan haberdar olmadığını söylerse kafir olur.

2- Hükümdarlar, yardımcıları olmadan halkı yönetmekten aciz kaldıkları, düşmanlarını başlarından savamadıkları için onlara muhtaçtırlar. Her türlü eksikten münezzeh olan Allah, aczden dolayı ne bir yardımcıya nede bir dosta muhtaçtır.

3- Hükümdarın, halkın iyiliğini ve onlara karşı merhametli olmayı istememesi halinde, yardımcıları, halkın ihtiyaçlarını karşılamak için öğüt ve yüceltme yolu ile onların irade ve himmetlerini harekete geçirirler. Allah ise her şeyin Rabbi ve Hükümranıdır. O’nun kullarına şefkati, annenin, oğluna şefkatinden daha fazladır. İyilik yapmak isteyenin kalbindeki iyilik yapma arzusunu, şefkatini, şefaat etmek isteyenin kalbindeki şefaat duygusunu ve iyilikle şefaati bizzat yaratan O’dur.

Söyler misininiz, yaratan, besleyen, büyüten ve bize bizden yakın olan Allah mı bizi daha iyi tanır, yoksa bu zatlar mı?

Tabii ki, Allah tanır derseniz o zaman sizlere sorarız peki bu zatlar sizin neyinizi Allah’a tanıtacak?

Uyarı: Toplumumuzda çok önemli bir inanış şekli olan "ruhaniyyetten İstimdat" ya da günümüzün türkçesiyle (Evliyaların ruhundan yardım dilemek) kaynağını animizimden alır. "Animizim", ataların ruhlarına tapma esasına dayanan politeist bir inançtır.

DEVAMI VAR inşAllah........
__________________
Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli.
Alıntı ile Cevapla