Tekil Mesaj gösterimi
Alt 06 Ocak 2012, 22:33   Mesaj No:2

Milena

Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:Milena isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 14934
Üyelik T.: 03 Aralık 2011
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 58
Konular: 23
Beğenildi:31
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart İlahiyat Önlisans 2.Sınıf Günümüz Fıkıh Problemleri 2. Ünite Özeti

GÜNÜMÜZ FIKIH PROBLEMLERİ

Ünite 2 - İbadet Hayatı

Vakit namazla sorumlu olmanın şartıdır.Namaz vakitleri güneş ve dünyanın hareketleri ile belirlenmektedir.Dünya üzerinde namaz vakitlerinin oluşmadığı bölgeleri iki kısımda incelemek mümkündür.Birincisi şafakla fecir arasında çok kısa bir zaman bulunan bölgelerikincisi ise uzun süre gece ve gündüz olan bölgeler. Bunlar kısa ve uzun süreli bölge diye ikiye ayrılır.

Kısa Süreli Bölgeler: Ekvatordan kutuplara doğru gidildikçe yaz aylarındagüneşin batışı ve yaz aylarının doğuşu arasındaki süre azalmakta bununla ters orantılı olarak şafak ve fecrin oluşum süresi uzamaktadır.kutup bölgelerine yakın olan yerlerde ise güneş battığında şafak kırmızılığı oluşmakta ancak şafak sonrası beyazlık meydana gelmeden fecir doğmaktadır.Bu husus sabah namazına engel olmamakta ancak yatsı namazının vaktinin oluşup oluşmadığı tartışılmıştır. Bu konuda iki temel görüşe göre:
*Bu bölgede yaşayanların yatsı namazındaki sorumluluğu düşer.
*Bu bölgede yaşayanlar kendilerine en yakın namaz vakitlerine uyarak namazlarını kırmaları gerekir.

Uzun süreli bölgeler: 66 derece enleminde itibaren sadece imsak ve yatsı vakitleri değil diğer namaz vakitleri de oluşmamaktadır.Kutuplara yaklaştıkça güneşin batmadığı ya da doğmadığı gün sayısı artmaktadır.Buralarda 24 saat içinde güneş doğup batmamaktaaksine uzun süre gündüz ve gece yaşanmaktadır.Uzun gecelerin yaşandığı bölgelerde günlerce gündüz namazlarının vaktiuzun gündüzlerin yaşandığı bölgelerde de gece namazlarının vakti oluşmamaktadır.Oluşmayan bu namaz vakitlerinin takdir edilip edilmeyeceği eğer edilecekse neye göre takdir edileceği tartışmalıdır.

Bu konuda iki ana görüş bulunmaktadır:
1. Bu bölgelerde yaşayan insanların namaz sorumluluğu düşer.
2. Bu bölgelerde takdir yöntemi uygulanır.
Bu konuyla ilgili sahabe uzun günlerde bir günlük namazın yeterli olup olmadığını sormuş Hz Peygamber cevap olarak ”Hayır bire günlük namaz yeterli değildir.Namaz vakitlerini takdir edersiniz” buyurmuştur.

RAMAZAN HİLALİNİN GÖRÜLMESİ
Kameri ayların başlangıcında hilalin görülmesi meselesini ifade etmek için ru’yet-i hilal terimi kullanılmaktadır. Hz. Peygamber hilali görünce oruca başlayınız ve hilalini (şevval hilali) görünce bayram ediniz.Hava bulutlu olursa içinde bulunduğunuz ayı otuza tamamlayınız buyurmuştur.

*Ebu Hanife ve İmam Muhammed’e göre zeval (öğle)vaktinden önce veya sonra görülen hilal ayın başlamış olduğuna işaret değildir.

*Ebu Yusuf’a göre ise zevalden önce görülen hilan önceki geceye ait olduğu için onunla ramazan ve bayram gerçekleşmiş olur.dolayısıyla ramazan ayının öncesinde görülen bu hilal sebebiyle insanlar o andan itibaren oruca başlarlar.

*İmam MalikŞafii ve Ahmet b.Hanbel kameri ayların başlangıcını tespitte sadece gece görülen hilale itibar edileceğini dile getirmektedirler.

*Dünyanın yuvarlak oluşundan dolayı bir yerde görülen hilal başka bir yerde görülmeyebilir. Buna ihtilafu’l-****li yani ayın doğuş yer ve vakitlerinin değişmesi denir. Kabul gören ağırlıklı görüşe göre ihtilafu’l-****li dikkate alınmaz. Bu sebeple ramazan hilali bir yerde görülmüşse diğer yerlerde yaşayanlar bu görmeyi dikkate alarak oruç tutmalıdır.

Şafiiler namaza kıyas yaparak konuya farklı bir açıdan yaklaşmaktadır. Onlara göre güneş hareketlerindeki farklılık namaz vakitlerinin farklılığına sebep olmaktadır. Tıpkı bunun gibi ayın birbirine uzak bölgelerde farklı zamanlarda doğmuş olması da oruçların farklı günlerde başlamasına gerekçe olabilir.

*Hz. Peygamberin “ biz ümmi biz toplumuz” şeklindeki hadisi o dönemin özelliği ile ilgili bir tespittir. O dönemin bilgisinin ince hesapları yapmaya elverişli olmadığına işaret eden bu hadis bu işin temelinde hesap olduğu şeklinde anlaşılmalıdır.

*Astronomi ilmi sayesinde artık bugün ay ve güneşin hareketlerini sağlıklı ve kesin şekilde tespit mümkün hale gelmiştir.

İKİ NAMAZI BİR VAKİTTE KILMAK
Cem iki şekilde gerçekleşmektedir.
1- Öğle ve ikindi namazlarını bu iki namazdan birisinin vaktinde kılmak
2- Akşam ve yatsı namazlarından birisini diğerinin vaktinde kılmak
*İkindi namazını öğle namazı vaktinde veya yatsı namazını akşam namazı vaktinde kılmaya cem-i takdim denir.
*Öğle namazını ikindi akşam namazını da yatsı namazı vaktinde kılmaya ise cem-i tehir adı verilmektedir.
*Cem bazen öğlen namazını geçirtip son vaktinde kılma ve hemen arkasından vakti gelmiş bulunan ikindi namazını eda etme örneğindeki gibi sadece görünüşte olabilir. Buna şekli ( suri ) cem denmektedir.
*Öğle ve ikindi namazlarından birini diğerinin vaktinde kılmak veya akşam ile yatsı namazlarından birisini diğerinin vaktinde kılmaya hakiki cem adı verilmektedir.

CEM ETME SEBEPLERİ
*Hac- Yolculuk – Yağmur – Hastalık


Namazları Cem Etmeyi Caiz Görenlerin Delilleri
*Arafat ve Müzdelife’de namazları cem etmenin gerekçeleri hac ibadeti dışındaki cemler içinde haklı bir gerekçedir.*Hac dışında da Hz. Peygamber’in cem ettiğine işaret eden rivayetler bulunmaktadır.


Namazları Cem Etmeyi Caiz Görmeyenlerin Delilleri
*Hz. Peygamberin bir defanın dışında cem etmediğini bildiren rivayetler vardır.*Hz. Ömer özürsüz olarak cem etmeyi büyük günahlardan saymıştır.
*Savaşta bile namazın nasıl kılınacağını bildiren ayet olmasına rağmen cemi işaret eden ayet bulunmamaktadır.


Cem Belirli Kurallara Uyularak Yapılmalıdır.
*Namazları cem etmeye niyet edilmelidir.
*Takdim ceminde önce vakti girmiş olan namaz daha sonra sünnetleri kılmadan diğeri kılınmalıdır.
*Sabah namazı hiçbir namazla cem edilemez. Cem sadece öğle ile ikinde ve akşam ile yatsı namazları arasında olabilir.
*İki namaz arasında uzun fasıla verilmemelidir.

Kadınların Özel Hallerinde Oruç Tutulabileceği Görüşü
*Bu görüşü savunanlar” kadınlar bu dönemlerinde mutlaka oruç tutmalıdır” demiyorlar. Onlara göre kadınlar isterse Hz. Peygamber zamanında kendilerine tanınan bu kolaylığı kullanabilirler ve oruçlarını kazaya bırakabilirler. Ama kadınlar bu hallerinde oruç tutmayı tercih ederlerse bu konuda dini açıdan bir sakınca söz konusu değildir.

Kadınların Özel Hallerinde Oruç Tutamayacağı Görüşü
*Hanefi Maliki Şafi ve Hanbeli mezheplerinde kadınların özel hallerinde oruç tutmalarının haram olduğu görüşü benimsenmiştir.
*Özür kanaması olan kadınların ( müstehaze ) bu durumu oruç tutmamalarına bir gerekçe değildir. Adet kanaması olan kadın hasta kapsamında değerlendirilebiliyorsa müstehazenin öncelikle hasta sayılması gerekirdi. Hz. Peygamberin hadisinden hareketle hiçbir fakih bunların oruç tutmayabileceğini söylememiştir.

Kadınların Özel Hallerinde Tavaf Yapmaları
Diğer ibadetlerde olduğu gibi haccında kendine özgü bir takım kuralları vardır. Haccın rükünleri denen bu temel kurallar ; Hanefilere göre zilhitce ayının 9.uncu yani arefe günü zeval vaktinden sonra Arafat da vakfe yapmak ve bayram sabahından itibaren hayatın her hangi bir gününde Kabe’ye tavaf etmekten ibarettir. Bu tavafa ziyaret tavafı denir.

Diğer tavaf türleri olan Kudüm tavafı ve Veda tavafı sünnet veya vacip olarak fıkhi değer taşımakta ve haccın geçerliliğinin ön şartlarından kabul edilmemektedir.
“kadınların tavafı” ifademizle kast ettiğimiz kadınların ziyaret tavafındaki durumudur.

Hükmi Kirlilikten Temizlenmenin Vacip Olduğu Görüşü
Hanefilerin mezhep görüşüne göre tavaf sırasında hem boy abdestini gerektiren hükmi kirlilikten temizlenmek hem de abdestli olmak vaciptir. Hanefiler bunun farz değil vacip olduğunu söylerken bazı gerekçelerden yola çıkmışlardır. Bunlardan bir kaçı şunlarıdr:
1- Tavafı emreden ayetde şöyle denmektedir.”Sonra …o eski evi (kabeyi) tavaf etsinler” bu ayette geçen tavaf etsinler ifadesi mutlaktır.
2- Tavafı namaza benzeten Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur. “ Dikkat edin tavaf namazdır”
3- Hz. Aişe hac esnasında adet görmesi üzerine haccı tamamlayamayacağı endişesi ile ağlamış ve bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur “ bu hal Allah’ın kadınlar için yazmış olduğu bir kaderdir. Merak etme sen diğer hacıların yaptığı bütün hac fiillerini yerine getir ancak temizleninceye kadar tavaf yapma.”
Bu ve bir önceki hadis haber-i vahid niteliğindedir. Hanefilere göre haber-i vahidlerle ayetin hükmüne ilavede bulunmak mümkün değildir.

Hükmi Kirlilikten Temizlenmenin Farz Olduğu Görüşü
1. Hz Peygamber’in Hz Aişe ve Esma binti Humeys’a hitaben söylemiş olduğu “kabe’yi tavaf dışında hacıların yaptığı bütün amelleri yapabilirsin “hadisi
2. Hz Peygamber’in Mekke’ye geldiğindeÖnce abdest alıp sonra tavaf yaptığı’na dair hadis.
3. ”Kabe’yi tavaf bir namazdırancak Allah burada konuşmayı helal kılmıştırtavaf içinde konuşacak olan hayır konuşsun”hadisi.
Çoğunluğun görüşüne göre; özel günlerde kadınlar tavaf hariç haccın diğer rükünlerini yerine getirebilirler.

Kurban Kesme Yerine Bedelinin Verilmesi Görüşü
Bu görüşün klasik fıkıh geleneği içinde bir desteği bulunmamaktadır.Onlara göre Kurbanın amacı fakirlere yardım ise bu durumdam fakirin neye ihtiyacı varsa onun verilmesi daha uygun olacaktır.

Kurban Kesme Yerine Bedelinin Verilemeyeceği Görüşü
Kan akıtmak kurbanın rüknü olarak kabul edilmektedir.Çünkü kurban kesmenin öncelikli amacı et elde etmekonu ikram etmek veya ihtiyaç sahiplerine et dağıtmak değildir.Bunlar sonuçlardır.

ZEKÂT
İslam’da mali ibadetlerin başında yer almaktadır.

Sınai Servet ve Üretim Araçlarının Zekatı
Bir malın zekata tabi tutulmasının iki temel gerekçesi bulunmaktadır.Birincisi bu malın asli ihtiyaçların dışında olmasıdır.İkincisi zekata tabi olacak malın nami yani artabilen ve gelir getiren mallardan olmasıdır.

Sınai Servet ve Üretim Araçlarının Zekatı hususunda;
1. Bu üretim araçlarını bazı bilginlerzirai araziyebunlarla elde edilen geliri de toprak mahsüllerine benzetmektedir.Zekât oranları ise brüt gelirden %5 veya giderler düşüldükten sonra net gelirden %10 şeklinde belirlenmiştir.
2. Para ve ticaret mallarına kıyasla sanayi gelirlerinden de %25 oranında zekat alınmalıdır.

Ziynet Eşyalarının Zekatı
Bu konuda iki görüş bulunmaktadır.
*Ziynet eşyalarında zekat yoktur.Bu görüş MalikiŞafii ve Hanbeliler tarafından savunulmuştur.
*Zekat verilmesi gereken miktara ulaşmışsa zekat verilmelidir.Hanefiler bu görüşü savunmaktadır.
Alıntı ile Cevapla