Konu Başlıkları: Enel hak sözü
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 21 Ocak 2012, 02:15   Mesaj No:8

kamer34

Medineweb Sadık Üyesi
kamer34 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:kamer34 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13038
Üyelik T.: 14 Aralık 2010
Arkadaşları:9
Cinsiyet:
Memleket:istanbul
Yaş:53
Mesaj: 871
Konular: 41
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Enel hak sözü

Selamun aleykum

Bu bölüme yazı yazmayı düşünmüyordum,fakat sayın yitiksevda biladerimin yazısı birkaç satır yazma ihtiyacı hisettirdi bende...

Sayın abim artık düşüncelrinde sabit olsan,daha bir kaç gün evvel tasavvuftaki şirkleri küfürleri dile getiren ve tasvvufun bir çeşit pantezmin başka bir versiyonu olduğunu söyleyen sizdiniz. Güzel abim senin neye inandığını şaşırdık.

Şimdi konuya dönecek olursak,

Birincisi abbasi yöneticileri hallac’ı devletin güvenliği için idam etmediler. Bu yanlışı düzeltelim. Hallac o güne kadar dünya tarihinde söylenmemiş ve iddia edilmemiş bir sözü söylemiştir. İşte bu söz onun idam fermanını hazırlamıştır.

Gelmiş geçmiş tüm zamanlarda hiçbir mahluk ben Allah’ım (enel-hak) dememiştir. Buna Firavunlar ve Nemrutlarda dahildir.

Birde şu cümlenizide düzeltelim inşallah

Bu söz Hallac-ı Mansur’un şahadetine sebep olacak fetvalara sebep olmuştur. Düşünelim hangi insan Ben Hakkım derken kendini Allah’ın sıfatlarından biri ile isimlendirebilir?

Alıntı

Ya güzel abim bu nasıl bir soru böyle. Mekke putperestleri bile bez birer ilahız demediler tam aksine, Allah’a inanış noktasında tam bir imana sahip idiler. Onların içine düştükleri batak Allah ile başka ilahlara inanmaları idi.

Hiçbir millet hiçbir toplum hiçbir tağut ben ilahım dediğini ben bilmiyorum. Siz biliyorsanız söyleyin? Gerek mekke putperestleri gerek ehli kitap Allah’ın koymuş olduğu şeriate tabi olmadıklarından dolayı,ister bilerek ister bilmeyerek,ilahlık taslamışlardır.

Kuran da bu durum geniş şekilde izah edilir. Fakat Hallac gerek mekke putperestlerini gerek ehl-i kitabı çok geride bırakarak, dahada ileri giderek peygamberlerin bile varlığından haberdar olmadığı haşaaa enel-hak görüşünü ortaya koyarak idamı hak etmiştir.

Bugün İran da siz din adına kafanıza her esen düşünceyi,canınızın istediği her ameli işlyemezsiniz. Bu reel bir uygulamadır. Adil olan da budur.

Hallac abbasi hanedanı tarafından makul kabul edilmiş olsa idi bugün tüm tevhid ehli müslümanlar o yönetimi islam devleti olarak kabul etmezlerdi.

Geçenlerde la diyebilmek nckli kardeşim sizin tasavvufu övdüğünüzü size söylediğinde siz ya siz beni anlamıyorsunuz demiştiniz hatırladınızmı?

Ya sayin güzel abim sen hep şii kaynaklardan tarihi okuyor birçok yerdede hataya düşmek zorunda kalıyorsun.

Bak güzel abim kim şii ise o senin için baş tacı oluveriyor malesef.

Oysaki her sünni benim başımın tacı değildir. Biz müslümanız bizim olmazsa olmazlarımız vardır. Bu olmazsa olmazların sınırlarını kuran ve pratik sünnet çizmiştir.

Gelgelelim aşağıya almış olduğum alıntılarda ki düşüncelere

…..Ben ve Hallac aynı şey idik. Ne var ki o sır’rı açığa vurdu ben sakladım……
" Şibli"

…..Nokta, tüm çizgilerin esasıdır……
" Hallac-ı Mansur"

Aşkı anlatmak, açıklamak için ne söylersem söyleyeyim, kendim aşka gelince, aşkı hissedince söylediklerimden utanırım. Her ne kadar, dil ile açıklanması, anlatılması pek parlak ve aydınlatıcı da olsa, aşkın dile düşmemesi, söylenmemiş kalması ve gönülde duyulması daha parlaktır. Her bahsi yazmakta koşup duran kalem, aşk bahsine gelince dayanamadı. Ortasından yarıldı. Akıl, aşkın şerhinde, açıklamasında, merkep gibi çamura battı kaldı. Aşkın da aşıklığın da ne olduğunu yine aşk açıkladı.
(Mevlana, Celaleddin-i Rumi, Mesnevi, Konularına Göre Açıklamalı Mesnevi Tercümesi, çev. Şefik Can, Ötüken Yay. İstanbul 2003, c. I, s. 17, byt. 112 vd.)

Aşık, aşk diyarında ne söylerse söylesin, ağzından aşk kokusu yayılır.
Fıkıhtan bahsetse ağzından hep yokluğa ait sözler çıkar; her sözünde yokluğun nakşını işler. Küfrü anlatsa dinin hakikatini söyler. Şüpheye dair söz söylese, yakini anlatmış olur.Eğri söylese doğru görünür. O ne güzel eğridir ki doğruyu süsler. Doğruluk denizinden eğri bir köpük görünse, denizin temizliği onu da saflaştırır. O köpük yani onda vecd ile söylenilmiş söz, sevgilinin dudağındaki azarlayış gibidir. Sevgilinin azarlanması, onda bu cana can katan güzellik varken gönle dokunmaz. Eğri görünse de Hakk’ın sözü doğrudur. O eğri değil, dosdoğrudur. Ekmek şeklinde olan şekerin görünümü ekmeğe benzese de şüphesiz tadı ekmek değil şekerdir. Bir mümin altın bir put bulsa, onu hiç putpereste bırakır mı? Bilakis eritmek için tedbir alır, batıl şeklini değiştirir. Ta ki altında put şekli kalmasın. Zira onu kusurlu yapan suretidir.
(İbnü’l-Arabi, Muhyiddin, el-Fütuhatü’l-Mekkiyye, tahk)

Mevlana bu durumu kasedeki suyun nehre karışmasına benzeterek anlatmaya çalışır.

“Sonsuz olan hayat nehrini görünce, kasedeki suyu, yani şu fani ömrünü, nehre kat, su hiç nehirden kaçar mı? Kasedeki su, nehir suyuna karışınca, orada kendi varlığından kurtulur da, nehir suyu olur.Böyle olunca, o kasedeki suyun vasfı, sıfatı yok olur da, zatı kalır, artık bundan sonra o ne eksilir, ne kirlenir, ne de kokar. Ben de ondan kaçtığım için pişmanım. özrümü bildirmek için kendimi onun güzellik fidanına astım.”
(Mevlana, Mesnevi c. III, s. 297, byt. 3910-3915.)

Sonsuz olan hayat nehri, neresi mevlanın gördüğünü iddia ettiği makam neresi. Bunu açıklayında bilmeynlerde öğrensin bir zahmet.

Mevlani fani ömrünü yani ölümcül ömrünü,nehire kattığını söylüyor. E tabiki bir damla suyu mehire katarsak ne olur,o damla su nehirin suları içerisinde yok olur kendiside nehir olur. Doğru anlamışmıyım?

Mevlanın ve ibn-i arabainin hallacın,ömürlerini kattıkları o nehir,içerisinde yok olduklarını kabul ettikleri o mecazi manadaki nehirden asıl kast ettikleri makam neresidir.

Allah onlara çok acı azap edecektir.


Güzel abim siz o nehirin kast edildiği makamı tevilsiz bir şekilde,onların kast ettiği manada, ki kendi cümleleri içerisinde kast ettikleri mana zaten mevcuttur ondan sonra devam ederiz inşallah....



Rabbim ile başbaşa artık o güzel Allahım hiç adaletsizlik yapar mı
bi ze de susmak düşer
geçmiş alimler hakkında bu kadar rahat konuşmak bayağı cesaret ister
yarın birgün bizden hesap soracaklar
biz onca günahımızla zaten yüzümüz kara olacak
birde alimlerin arkasından konuştuklarımız
aman Allahım düşünemiyorum
Rabbim o mahşer gününde bizlere mağfiret eyle

Yetersiz adlı üyeden alıntı

Güzel abim bize düşmek zaten hep susmak oldu o yüzden başımızda tağutlar ve onların arkasındaki ehl-i kitap ağabeyleri vardır. Sayın abim geçmişte yaşamış toplumlara mal olmuş yaşadığı döneme damga vurmuş insanlar kıyamet kopuncaya kadar konuşulmaya devam edilecektir.

Bu ne dedikodu nede kıybettir. Bu kurani bir metoddur. Kuranda mümtahine/4. Ayette “mealen “İbrahim ve beraberindekilerde güzel bir örnek vardır,buyurarak geçmiş atamız İbrahimi örnek almamızı emir eder.

Başka ayetlerdede firavun gibi tağutlardan misaller vererek onlar gibi olmamamızı emir eder. Yani dedikodu yapmamak şartıyla geçmiş bu ismi büyük zatları konuşmak islama aykırı değildir. Ancak onları konuşurken adil olmak lazım bazı arkadaşlar gibi kuranı bir kenara bırakarak onların sapık fikirlerini islammış gibi göstermemek lazım,

İnanın bunun vebalını çok ağırdır taşıyamayız. Birde bazı arkadaşlarımız bu zatların zühd’lerini bizler yaşabiliyormuyuzki onları eleştirelim.

Bakın ya siz zühdün ne olduğunu bilmiyorsunuz yada hakikaten bu anlamsız cümleleri kasten kullanıyorsunuz.

Geçmiş zamanlarda yani nübüvetten önceki zamanlarda hatta nübüvet döneminde öyle keşişler ve rahipler varmışki,kendi nefislerini köreltme adına hayatları boyunca yıkanmyanlar,hayatları boyunca evlenmyenler,hayatları boyunca saç sakal tıraşı olmayanlar,hayatları boyunca dünyalık hiçbir işle meşkul olmayan nice zatlar vardır.

Hatta bunlar Allah’ı o derece zikir ediyorlardı ki Allah’ın ismini duyduklarında gözlerinden yaşlar akarmış. Size soruyorum siz kuran da bu zatları görmedinizmi?

Şimdi sizin mantığınıza göre biz bu zatları evliya Allah’ın dostları olarak nitelememiz gerekmektedir. Bu zatların kafir olduğunu söyleyebilmemiz için onlar gibi zühd sahibi olmamız gerekmektedir öylemi?

Rasullah (sav) savaşa çıktığında manastırlarına çekilmiş Allah'ı zikir eden keşişlere rahiplere dokunulmayacaktır diye emir buyrmuşlardır. Fakat onlar müslümandır dememiştir.

Müslüman olmak çoook farklı birşeydir.

Müslüman olmak bilgi ister

Müslüman olmak Allah’ın ayetlerine olduğu gibi iman ister.

Müslüman olmak Allah’a ortak koşmamayı ister

Müslüman olmak konuları Allah’ın kitabını göre değerlendirmeyi gerektirir.

Müslüman olmak hak din üzerinde sabit durmayı ister

Müslüman olmak müslümanları dost kafirleri düşman ednmeyi ister.

Kısacası müslüman olmak çoook farklı birşeydir.

Mustafa islamoğullarının,yada hayrettin karamanların,yada cübbelilerin kast ettikleri müslüman olmak evet böyle müslüman olmak “la” diye bilmeyi ister.

Allaha emanet olunuz
__________________
Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli.
Alıntı ile Cevapla