Niyetin İrade Dışı Olması
Gazali der ki :
“Şimdi cahil bir adam, bizim bu söylediklerimizi yani niyeti ve niyeti çoğaltmayı samimiyetle dinler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Ameller ancak niyetlerledir.” Buyurduğunu da hatırlar ve buna göre okuyup okutacağı, ticaret yapacağı veya yiyeceği vakit “Ben bunları Allah rızası için yapmaya niyet ettim” der ve bunu niyet sayar. Halbuki buna “Hadisu nefs” hadisi lisan veya bir düşünceden başka düşünceye geçmek denir. Niyet ise bunlardan ayrı bir şeydir.
Niyet şu anda veya gelecekte faydalı olduğunu anladığı şeye gönlün ve meylin yönelmesidir. Zaten gönlün meyletmesi olmadan kuru bir irade ile bir şey meydana getirmek mümkün değildir. Böyle bir irade, tıpkı karnı tok birinin şu sözü gibidir: “Yemeğe iştahlanmaya ve ona meyletmeye niyet ettim”. Veya hiç sevmediği bir insan hakkında “onu sevmeye ve onu kalbimde yüceltmeye niyet ettim” demesi gibidir. Bu ise saçmalıktır. Bundan dolayı seleften bir topluluk, niyet yerleşmediğinde her tür taatten kaçınmışlardır.
Onlar şöyle derlerdi: “Bu hususta niyeti hazırlayamadık” öyle ki İbn-i Sirin, Hasen el-Basri’nin cenaze namazını kılmamış şöyle demiştir: “Niyeti hazırlayamadım.”
Kufe’nin alimlerinden Hammad b. Ebi Süleyman öldüğünde Sevri’ye: “Cenazesine katılmaz mısın?” denildi. O da dedi ki: “Niyetim olsa giderdim”
Keşke fakihlerden olan kimselerin insanların
amellerindeki maksatlarını öğrenmeye çalışmaktan
başka meşguliyeti olmasaydı. Ve (onlar) sadece
amellerin niyetleri hususundaki eğitime önem
verselerdi. Çünkü bu (gayreti) sarfedenler müstesna
insanların çoğu (bu bilgiye) ulaşamamıştır.
İbn-i Ebi Cemre