Yetim hakkı
YETİM HAKKI
Sana yetimleri sorarlar, de ki: onların işlerini düzeltmek, (kaçınmaktan) daha hayırlıdır. Eğer onlarla bir arada (adalet gözeterek) yaşarsanız, artık onlar sizin kardeşleriniz-dlr. Allah (yetimlerin) salâhına çalışanlarla (onların mal ve hâlinde) fesad (ve fenalık) yapanları bilir.» (El-Bakare sûresi, âyet: 220)
insan haklarının en müşfik cephesini ve en yüksek met-lamı yetim haklarına verilen önemde görmekteyiz. Kur'ân-ı Kerîm'in 23 yerinde yetimlerden bahsedilir ve bu konuda otuza yakın hadîs-i şerîf vardır. İslâm dîni bu hususta iki esas gözetmiştir :
1- Yetim, erginlik çağma erişene kadar en iyi şeklin dışında malına yaklaşılmaması,
2- Yetimi yedirmek mevzuunda birbirimize özenmemizi, onu incitmemek için lâzım gelen bütün titizliğin gösterilmesi.
Bir âyet-i kerîmede buna işaretle buyuruluyor ki: «Yetime yedirmek konusunda birbirinize Özenmiyor musunuz? Size kalan mirası hak gözetmeden yiyorsunuz.» «Yetim hakkına, tecavüzün Allah katında nasıl bir günah sayıldığını ve cezasının ne kadar elim olacağını beyân eden :
«Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarına ancak ateş tıkinmiş olurlar; zaten onlar çılgın aleve atılacaklardır.»
Nisa sûresinin onuncu âyeti inince, günah meselelerinde çok titiz davranan ve ince düşünen Eshab-ı Kiram artık yetimlerle bir arada oturmaktan, onların mallarına bakmaktan kaçındılar. Bu durum karşısında yetimlerin mal ve mülklerine bakmayı kendi üzerlerine alan kimseler kalmadı gibi oldu. Vaziyetin ciddiyeti Cenâb-ı Peygamber'e (S.A.V.) arzedildi. Bunun üzerine yukarıdaki âyet indi. Buna yakın diğer bir rivayette, înbü Abbas (R.A.) diyor ki: «Nisa sûresinin onuncu âyeti inince, yetim malına bakan, onlara vesayet eden Müslümanlar sür'-atle bu işten vazgeçtiler ve onların mallarını kendi mallarından ayırdılar, onlarla ihtilâtı terkettiler. Çoğu zaman yetimler için hazırladıkları yemekten arta kalanı bir tarafa bırakıp yemekten çekindiler. Bu yemeklerin zaman zaman ekşiyip döküldüğü de olurdu. Meselenin bu derece hassasiyet arzetmesi Müslümanları bir hayli müşkilâtta bıraktı. Bunun üzerine Bakare sûresi 220. âyet nazil oldu. Ve artık yetimlerin yiyecek ve içe-cekleriyle kendi yiyeceklerini beraber hazırlamaya cesaret buldular. Ebû Dâvud, Neseî, îbnü Ebî Hatim ve îbnü Merdve>h, Hâkim de Atâ' bin Sâib tarikiyle böyle rivayet etmişlerdir. îbnü Abbas ile tbnü Mes'ud (R.A.) dan da buna yakın rivayet edilmiştir.
Hazret-i Âişe validemiz (R.A.) diyor ki:
«Ben, yetimin malını kendi yanımda yalnız başına bırakmayı hoş görmüyorum ve onun yiyeceğini kendi yiyeceğime, onun İçeceğini kendi içeceğime katmadıkça (rahat edemiyorum).»
[1] Çıkarılan Hükümler : 1- Yetimlerin lehine olmak üzere onların malım onlara velilik eden kimsenin kendi malına katması daha hayırlıdır.
2- Yetimlerin malında, onlara velilik edenin alım satım, icâre, müdarebe ve benzeri muamelâtta tasarruf etmesi caizdir.
3- Yetimin malından ona yetecek kadarını alıp velîsinin malına karıştırarak birlikte hazırlamakta bir beis yoktur. Ancak bütün bu hususlarda hak ve adaleti gözetmek lâzımdır. Aksi halde vebal altına girilmiş olur.
4- Yetimler erginlik çağma girdikten sonra onlarla evlenmeğe ruhsat verilmiş ve onlar dinde kardeşimiz olarak bildirilmiştir. Bu bakımdan onları küçümsememek, hakir görmemek gerektir.
[2]
Duyuyor musun Yüreğim. . .?
Ruhum sana SesLeniyor. . .
!Lâ Tahzen. . .!!!
innaLLahe Meassabirin. . .
(ÜzüLme. . .! ALLAH sabr edenlerle Bereberdir. . .)