Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02 Şubat 2012, 22:49   Mesaj No:6

mehmet akif2

Medineweb Emekdarı
mehmet akif2 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:mehmet akif2 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13402
Üyelik T.: 25 Şubat 2011
Arkadaşları:11
Cinsiyet:bayan
Yaş:43
Mesaj: 7.401
Konular: 425
Beğenildi:2286
Beğendi:4876
Takdirleri:3684
Takdir Et:
Standart türk islam edebiyatı 3.ünite özeti


TÜRK ıSLAM EDEBıYATI 3.KONU

TÜRK ıSLAM EDEBıYATINDA NAZIM şEKıLLERı

DıVAN EDEBıYATINDA NAZIM BıRıMı


Nazım sözlük anlamıyla sıra, düzen demektir.


Divan edebiyatında nazım dendiğinde şiir anlaşılır.

Divan edebiyatında nazım birim genellikle beyittir.

şiirler çeşitli nazım şekilleri içinde kurallarını Arap ve Fars(ıran) edebiyatından alan aruz vezniyle yazılmıştır.

MISRA: Türk Edebiyatı kaynakları ölçülü veya ölçüsüz bir satırlık nazım parçası tarifinde birleşmiştir.


Son dönemlerde dize kelimesiyle karşılanır.

Divan Edebiyatında mısra beytin yarısıdır ve

manalı en küçük nazım birimidir.

Divan edebiyatında kaside, gazel, mesnevi, terkibi bend ve terci bendde nazım birimi beyittir.

Bendlerden meydana gelen musammatlarda ise nazım birimi mısradır.

Mısra beyit gibi kısa bir nazım şekli olarak bakmakta mümkündür.

Divan edebiyatında bir manayı en kapsamlı şekilde ifade edebilecek, ahengiyle hafızalarda yer alacak kadar dikkat çekici bir ustalık ve güzelliğe sahip mısralar “mısra-ı berceste” (son derece latif ve sağlam) veya “şah mısra”

Bir manzume içinde yer almayan, bazen diğer mısraları tamamen unutulan ve manaları kendi içlerinde tamamlanan mısraı bercesteler gibi dillerde dolaşan bu tek mısralara mısraı azade ya da yalnızca azade denilir.

İkinci mahmudun hekimbaşısı abdülhak mollanın ecza dolabının kapısı üzerine yazdırmıştır

Genellikle divanların son taraflarında “mesairi” (mısralar) adıyla anılan özel bir bölümde yer alır

BEYıT: iki mısradan oluşan nazım parçasıdır.


Divan edebiyatında nazım birimi sayılan beyit anlam bütünlüğüne sahiptir.

Kafiyeli iki mısradan meydana gelirse beytil musarra,


bir gazelin en seçme beyti olursa beytü’l gazel,

bir kasidenin en güzel beyti olursa beytü’l kaside,

içinde şairin adının veya mahlasının (takma ad) bulunduğu beyitse taç beyit,

bir kasidenin ya da gazelin ilk beyti ise matla


son beyti ise makta adını alır.

Kafiyesiz olan beyitlere ferd ya da müfred denir.

BEND: Birbirine vezin ve kafiyeyle bağlanmış ikiden çok mısra topluluğuna denir. 3-10 mısra olabilir.


Bunlara parça anlamında kıta dendiği de olmuştur.


Tek bendli nazım şekilleri rubai, tuyuğ ve çoğu zaman kıtadır.

KASıDE: Arap, Fars ve Türk şiirinde en çok kullanılan eski ve uzunca nazım şeklidir.


Konu yönünden eski koşuklara benzer.

Türk Edebiyatında ilk örnekleri xıv yy.da yazılmaya başlanmıştır.

Koşuk geleneğinin bir devamı gibi kabul edilebilir.

Türk Edebiyatında kasideler hemen hemen en az 30 (otuz) beyit

en fazla 99 (doksan dokuz) beyit arasında değişen uzunlukta düzenlenmiştir.

ılk beyite matla

son beyite makta denir.

Türk şairleri kasidenin altı bölümden oluşmasını benimsemiş ve buna uymuşlardır.

Bunlar;

1-Nesib (teşbib): Kasidenin giriş bölümüdür.

2- Girizgah: şairin methiyeye geçtiğini bildiren bir ya da iki beyitten oluşup nesible methiye arasında anlam ilişkisi kurulmasını sağlar.


3- Methiye: Kasidenin maksadına uygun olarak övülen kişi veya şeyden bahseden bölümdür.


4- Tegazzül: 5-10 beyitten oluşur. Tegazzül bölümü olmayan kasidelerde vardır.


5- Fahriyye: şairin kendisini övdüğü ve bazen de dileğini bildirdiği bölümdür.


6- Dua: Övgüsü yapılan kişi veya şey ile şairin kendisi hakkında iyi dilekte bulunduğu son beyitlerdir.


Türk Edebiyatında kasideler üç şekilde adlandırılmıştır.


ilki; teşbib veya methiyede ele alınan konuya göre yapılan adlandırmadır.

Örneğin tevhid, naat, hicviye gibi daha çok kaside biçimine ele alınan manzumeler.

ikincisi; redifine göre yapılan adlandırmadır.

Redifi güneş olan methiyeye güneş kasidesi anlamında şemsiyye,

gül olana verdiyye vs.

Üçüncüsü ise kafiye harfine göre yapılan adlandırmadır. Taiyye, raiyye vs.

Aşık Paşa’nın Garibname deki naatlarıyla

Ahmedi’nin divanındaki kasideler bu şeklin ilk örnekleri sayılır.

Türk Edebiyatında kasidecilik şeyhi ile başlamıştır.

Modern Türk şiiri bu nazım şeklini tamamen terk etmiştir.

GAZEL:


Sözlükte kadınlarla sevgi üzerine konuşmak anlamına gelir.

Arap Edebiyatında gazel bir nazım şekli olmayıp kasidelerin başında aşktan, sevgiliden söz eden bölümlere verilen addır ve

Nesib karşılığında kullanılmıştır.

Daha sonraları şairin aşk, sevgili, şarap, bahar gibi coşkulu haller karşısındaki duygularını anlatan şiirlere uzun yahut kısa olsun gazel denilmiştir.

Gazel tarzının gelişmesinde kasidelerden pek zevk almayan Moğol hükümdarlarının da rolü olmuştur.

Feridüddin Attar ve Mevlana Celaleddini Rumi gazellerinde ilahi güzellik ve ilahi aşk konularını işlediler.


Hafız şirazi ise şiirlerinde rindce hayal kurmaya, felsefi ve ahlaki düşüncelere de yer vererek türün konusunu genişletti.

Gazelin en güzel beytine şah beyit veya beytül gazel adı verilir.


Tahallus denilen makta beytinde mahlas söylenir.

Mahlas yerine asıl adını yazan şairlerde vardır. Kadı Burhaneddin ve Kemalpaşazade.

On beş beyitten uzun gazellere gazeli mutavvel denir.


Ahmedi ve nesiminin otuz ve elli beyte kadar uzayan gazelleri vardır

Matla mısralarından birinin makta beytinde tekrarlanmasına redd-i matla denir

Öteki mısralardan herhangi birinin tekrarlanmasına redd-i mısra denir

şairler bazen mahlas beytinden sonra gazeli bitirmeyip bir ya da birkaç beyit daha eklerler. Buna müzeyyel gazel denir.

Karışık dilde söylenen gazellere mülemma gazel denir.

Matladan sonra gelen beyitlerin mısra ortalarının baştaki ilk mısra ile kafiyelendiği gazellere musammat gazel denir

Bunların mısra ortalarındaki kafiyelerine iç kafiye denir

Bütünüyle belirli bir konuyu işleyen gazeller yek-ahenk,

bütün beyitleri aynı güzellik ve kuvvette olan gazeller yek-avaz adını alır.

Gazel söylemeye tegazzül,



başka bir şairin gazeline aynı vezin ve kafiyeyle benzer bir gazel söyleyeme tenzir etme veya cevap verme denir. Bu gazele nazire de denir.

MÜSTEZAD: Divan Edebiyatında her mısra veya beytin sonunda aynı veznin bir cüzüyle yazılmış birer kısa mısra bulunan manzumelerdir.


Edebiyat terimi olarak uzunlu kısalı mısralar halinde yazılan nazım şeklini ifade eder.

Divan edebiyatında en çok gazel tarzında görülür.

Türk Edebiyatında tesbit edilen ilk müstezad örneği xıv.yy şairi Nesimi’ye aittir.

MESNEVı: Arapça’da ikişerli anlamına gelmekte olup Fars, Türk ve Urdu edebiyatlarında birbirleriyle kafiyeli beyitlerden oluşan nazım şeklidir.


Mevlid, miraciyye ve hilye gibi dini türler Türk Edebiyatına ait orijinal mesnevilerdir.


Türk Edb. da ilk mesnevi Yusuf Has Hacib’in kutadgu Bilig adlı eseridir.

Türk edebiyatında mesnevi hemen her dönemde kaside ve gazelden geride kalmış, hatta sırf mesnevi yazan şairler küçümsenmiştir.

KIT’A: İran ve bilhassa Türk edebiyatında kullanılan nazım şeklidir.


Sözlükte parça, kısım anlamına gelir.

Çok sayıda beyitten oluşan kıtalara kıtai kebire denilir.

RUBAİ: Dört mısralı nazım şeklidir.


Eski Türk şiirinde nazım biriminin dörtlük olması rubainin Türk şairler tarafından kolayca benimsenmesini sağlamıştır.

Hikemi ve felsefi düşüncelerin yer aldığı rubaileriyle Mevlana c. Rumi bu nazım biçiminin Anadolu da fikir öncüsü olmuş,

Divan-ı Kebir de yer alan rubaileri pek çok Türk şiirini etkilemiştir.

Türk edebiyatında rubai XVI. Yüzyılda olgun örneklerini vermeye başlamış ve yaygınlaşmıştır

Fuzuli ve ruhı-i bağdadi bu yüzyılda eser vermiştir

Xvıı.yy Türk edebiyatında rubainin altın çağı olarak kabul edilir.

Azmizade Haleti 1000 kadar rubaisiyle Türk edebiyatının en çok ve en güzel rubailerini yazan şairi olmuştur.

Daha sonraki dönemlerde cevri
Nabi
Sabit
Sezai-yi gülşeni
Erzurumlu İbrahim hakkı

Rubai modern türk edebiyatı şairleri tarafından kullanılmıştır

Cumhuriyet döneminde rubai yazan şairlerin başında Yahya kemal gelir

Muhtevalarından dolayı rubai adı taşımalarına rağmen vezin yönünden klasik rubaiye benzemeyen dörtlükler yazan şairler arasında

Ümit yaşar Oğuzcan

Recep bulut

Feyyaz sağlam

Yusuf ahıskalı

Mefulü ile başlayan on iki kalıba ahreb

Mefulün ile başlayan on iki kalıba da ahrem denir

Bununla birlikte rubai oldukça zor söylenen bir şiir biçimidir.

KOŞMA: şekil, konu ve ezgi özellikleri bulunan ve Türk edebiyatında en çok kullanılan nazım şeklidir.


Saz eşliğinde okunmak için hece ölçüsüyle yazılmış,

Konuları sevgi ve tabiat olan halk şiiri türüdür.

Türk edebiyatında hece vezniyle yazılmış ilk şiirlerin koşmalar olduğu söylenebilir.

şekil özellikler bakımında koşmalar;

1-düz koşma; aşk edebiyatında en çok rastlanan ve her mısrası 11 (on bir) heceli olan koşmadır

2-yedekli koşma; doğu Anadolu ve Azeri sahasındaki saz şairlerinin kullandığı bir şekildir

İki çeşidi vardır: birincisi koşma-mani karışımı

İkincisi yedekli beşli koşmadır

Hece ölçüsü sekizdir

Her bentte ilki beş, ikincisi ve yedek sayılan kıta dört mısralıdır

Her bendin ikinci kıtasında ikinci ve dördüncü mısralar nakarattır

3-musammat koşma; her mısraı iki bölümden oluşan ve bu bölümleri aynı kafiyeyi taşıyan koşmadır

6+5 durakla yazılan musammat koşmalarda iç kafiye genellikle altıncı hecenin üzerinde olur

4-ayaklı koşma; ilk dörtlüğü oluşturan iki beyitle diğer dörtlüklerin sonuna ziyade adı verilen beş heceli mısraların eklenmesinden oluşur

5-zincirleme koşma; her dörtlüğün son mısraında kafiyenin bulunduğu kelimenin sonraki dörtlüğün ilk mısraın başında tekrar edilmesiyle oluşur

6-zincirbent ayaklı koşma; ayaklı koşmadaki ziyadelerin zincirleme koşmadaki kafiye kelimesi gibi kullanılmasıyla oluşan koşmadır

7-koşma-şarkı; ilk dörtlüğün ikinci ve dördüncü mısralarının her dörtlüğün sonunda tekrarlandığı koşmadır

8- tecnis; bütün kafiyeleri cinaslı olan koşmadır

9-şatranç; aruz vezninin dört “müfteilün” den oluşan kalıbıyla yazılan ve musammat özelliği taşıyan koşmadır

Koşmalar genellikle lirik şiirlerdir.


Konularına göre koşmalar;

ağıt,

güzelleme,

koçaklama,

taşlama.

Koşmalar şekilleri ve konuları yanında müzikle ilgili özelliklerde taşır.


Koşma nazım şekli bazı küçük farklarla türkü, semai, varsağı, destan, ilahi ve nefesler için de yaygın olarak kullanılır.


TUYUĞ: Türklerin bulup Divan şiirine kazandırdığı bir nazım şeklidir.


Maninin divan edebiyatındaki karşılığı sayılabilir.

Rubaide işlenen konular tuyuğda da işlenilir.

Xıv.yy Azeri şairi Kadı Burhaneddin bu türün kurucusu sayılır.

MUSAMMAT: Bendlerden kurulu nazım şeklidir.

Arap edebiyatında daha çok müveşşah adıyla ele alınan musammat,

Bünyesinde kafiyedaş kelimeler ve söz bölükleri içeren beyitleri tanımlamak için de kullanılmıştır



ıran edebiyatında ilk defa müseddes şekliyle Menuçihri tarafından kullanılan musammat daha sonra Türk edebiyatına da geçmiş ve divan şairlerinin en çok tercih ettikleri nazım şekli olmuştur.

Musammat başlığı altında tanımlanan nazım şekilleri:


1-Müselles: Her bendi üç mısradan oluşur. ıtibar görmemiştir.



2-Murabba: Dört mısralı bendlerden oluşan musammatlar.

Bilindiği kadarıyla Türk edebiyatında ilk murabba Nesimi tarafından yazılmıştır.

Terbi: Bir şairin yazdığı gazele ait beyitlerin önüne aynı vezin ve kafiyede iki mısra ilavesiyle meydana gelir.


Mehmet Aydi Baba’nın tanınmış şairlerin gazellerine yaptığı terbiler meşhurdur.

şarkı, Türk edebiyatında şarkı formuna uyan ilk şiirleri Naili,


en güzel şarkıları Nedim ve

arkı formunda en çok musammatı Enderunlu Vasıf kaleme almıştır.

3-Muhammes: Beş mısralı bendlerden oluşur.


60 şiirle Edirneli Nazmi en çok muhammes yazan şair.

Tahmis: Bir gazelin her beytinin önüne aynı vezinde üç mısra ilave edilerek yazılır.


Taştir: Beytin mısraları aralarına üç mısra ilavesiyle oluşur.


ıslam edebiyatında pek çok şair Ka’b B. Zuheyr’in Kasidetül Bürde’sine tahmis ve taştir yazmıştır.

Tardiye: Muhammesin özel bir şeklidir.


4-Müseddes: Altı mısralı bendlerden oluşur.


Türk e.da en çok müseddes yazan şeref Hanım’dır.

Tesdis: Dört mısra ilavesiyle oluşur.


Türk şiirinde bu nazım şeklini Fevri meşhur etmiştir.

5-Müsebba: Yedi mısralı bendlerden oluşur.


Tesbi: beş mısra ilavesiyle oluşur.


Türk edebiyatında hiç kullanılmamıştır.

6-Müsemmen: Sekiz mısralı bendlerden oluşur.

Tesmin: Altı mısra ilavesiyle oluşur.


7-Mutessa: Dokuz mısralı bendlerden oluşur.


Türk edebiyatında ilk örneği Refii Kalayi’ye aittir.

Testi: Yedi mısra ilavesiyle olur.


8-Muaşşer: on mısralı bendlerden oluşur.


Taşir: Sekizer mısra ilavesiyle oluşur.


Terkibi bend ve terci bend.

MANİ: Divan edebiyatında tuyuğun karşılığı olan mani, başta aşk olmak üzere hemen her konuda yazılabilen bir halk edebiyatı nazım türüdür.

Dörde ayrılır;

1-Düz mani: 7’li hece ölçüsüyle söylenir

Dört mısradan oluşur

aaxa şeklinde kafiyelenir

maninin en yaygın şeklidir


2-Kesik(cinaslı) mani: ilk dizesi cinaslı bir özden oluşur
Kesik manilere, cinaslı mani ve hoyrat da denir

3-Yedekli(artık) mani: düz maninin sonuna anlamı tamamlamak ya da pekiştirmek için iki mısra daha eklemek suretiyle elde edilir

Bunlara artık manide denir

4-Ayaklı mani: kesik manilerin birinci dizesinin doldurularak söylenen şeklidir

Bunlara doldurmalı kesik mani de denir

AĞIT: genellikle bir ölümün ya da acı, üzücü bir olayın ardından söylenen halk türküsüdür.


Ağıtlar yarı anonim folklor ürünleri arasında da sayılabilir

En çok 8 heceli ağıtlar yaygındır

Ağıtın halk edebiyatındaki adı anonim,

Divan edebiyatındaki adı ise mersiyedir.

VARSAĞI: Güney Anadolu bölgesinde yaşayan Varsak Türklerinin özel bir ezgiyle söyledikleri türkülerden gelişmiş bir şekildir.


Dörtlük sayısı ve kafiye düzeni semai gibidir

Varsağılar yiğitçe, mertçe bir üslupla söylenir.

Halk edebiyatında en çok varsağı söylemiş şair Karacaoğlan’dır.

SEMAİ: Kendine özgü bir ezgisi vardır ve bu ezgiyle okunur.


Hece ölçüsünün sekiz kalıbıyla yazılır

Semailerde daha çok sevgi, doğa, güzellik gibi konular işlenir.

DESTAN: Dört mısralı bendlerden oluşan, oldukça uzun nazım biçimidir.


Destanın son dörtlüğünde şair mahlasını söyler.

Kafiye düzeni koşma gibidir.

TÜRKÜ: Türlü ezgilerle söylenen anonim halk şiiri nazım şeklidir.


Halk edebiyatının en zengin alanıdır.

iki bölümden oluşur bent ve nakarat.

Nakarat bölümüne bağlama ya da kavuştak ta denir.

KAFİYE: şiirlerin mısra sonlarındaki yazılış ve okunuşları aynı olan ses benzerliğine denir.


Kafiye, manzumenin dış yapı özelliklerinden olup ahengi temin eden en önemli unsurdur.

Bir sesi bir hece veya bir kelimeden meydana gelir.

Kafiye usulünü ilk ortaya koyan Araplardır.

Yapı Bakımından Kafiye: Kafiyeyi meydana getiren seslerin azlığı veya çokluğuna göre


yarım,

tam,

zengin veya cinaslı olabilir.

Yarım kafiye mısra sonlarındaki bir sessiz harfin benzeşmesiyle olur. (ecel büke belimizi / söyletmeye dilimizi).

Tam kafiye iki sesin benzemesiyle olur. (şekil / değil).

Zengin kafiye ikiden fazla sesin benzeşmesiyle olur (unutsak / tutsak).

Zengin kafiye üçten fazla sesten oluşuyorsa ve bir kelime diğerinin içinde varsa tunç kafiye olur. (indi/ ikindi).

Cinaslı kafiye anlamları ayrı yazılış ve söylenişleri aynı kelimelerden olur (gül erken/ gülerken)

şekil Bakımından Kafiye: Mısra sonlarındaki dizilişlerine göre düz, çapraz, sarma ve karma olabilir.

VEZİN(ÖLÇÜ): Türk Edebiyatında üç çeşit vezin kullanılmıştır.

Aruz,

Hece vezni ve

Serbest vezin.

ARUZ: Arapça bir kelimedir ve çadırın ortasına dikilen direk anlamındadır.


Edebiyat terimi olarak hecelerin uzunluk ve kısalık (açık-kapalı) temeline dayanan nazım ölçüsü demektir.

Bu vezin ilk olarak Arap edebiyatında kullanılmıştır

daha sonra iran edebiyatına

onlardan da XI. yüzyıldan itibaren türk şairlerince uygulanmıştır



Aruzda heceler uzun/kapalı ve kısa/açık olarak ikiye ayrılır.


Uzun heceler (-) ile

kısa heceler (.) ile gösterilir.

Açık/kısa heceler seslilerle biten hecelerdir.

Ses değerleri yarım kabul edilir.

Kapalı /uzun heceler sonu sessizle biter ve

ses değeri tamdır.

ımale: uzun okuma

Zihaf: kısa okuma.

Bu ölçü Türkçenin kelime yapısına pek uygun değildir.


Bundan dolayı aruzu ilk kullanan Karahanlılar Türkçenin kelimelerini bozarak kısa heceleri uzun okuma yoluna gitmişlerdir.

Bu yeterli olmayınca Arapça ve Farsça kelimeleri eklemeye başlamışlar ve zamanla Türkçeye yabancı kelimelerin girmesine yol açmışlardır.

Aruzla yazılan ilk Türk eseri Yusuf Has Hacibin yazdığı Kutadgu Bilig’dir.

Türkçe kelimelerle aruz veznindeki başarı Muallim Naci ile başlamıştır.

Aruz Mehmet akif, Yahya kemal, Faruk nafiz gibi şairlerimizin elinde ustalıkla kullanılmıştır

HECE VEZNİ: Milli şiir ölçümüzdür.


Kaşgarlı Mahmut’un Divanı Lügatit Türk eserindeki şiirler hece vezniyle yazılmıştır.

Türk dil yapısına en uygun ölçüdür.

Hece veznine parmak hesabı da denilir.

Hece vezninin hece sayısı ve duraklar olmak üzere iki temel özelliği vardır.

SERBEST VEZİN: Hece vezni ve aruz gibi herhangi bir ölçüye bağlı kalınmayan vezindir.


Hecelerin açık veya kapalı olmasına ya da sayılarına bakmaksızın şairin tamamen kendi üslubuna göre yazmasıdır.

Türk şiirinde 1940 lardan sonra Orhan Veli Kanık ile yaygınlaşmaya başlamıştır.

Günümüzde yazılan şiirlerin çoğu serbest vezinde yazılmaktadır.

ALINTIDIR
Alıntı ile Cevapla