|  06 Nisan 2008, 20:44 | Mesaj No:1 | 
  |     Durumu:    Medine No :  911  Üyelik T.:
13 Mart 2008  Arkadaşları:0 Cinsiyet: Mesaj :
61Konular:
11  Beğenildi:0 Beğendi:0
 Takdirleri:10 Takdir Et: 
	  Konu Bu  
				Üyemize Aittir! |   Halil İbrahim Bereketi 
   Halil İbrahim Bereketi Vaktiyle birbirini çok seven iki kardeş vardır. Büyüğü Halil, küçüğü İbrahim.  Halil, evli çocuklu, İbrahim bekârdır.  Ortak bir tarlaları vardır bunların. Ne mahsul çıkarsa, iki pay eder, bununla geçinip giderler.  Bir yıl, yine buğdayı harman yapıp, ikiye ayırırlar. İş kalır taşımaya.   Halil, bir teklif yapar:  — İbrahim! Ben gidip çuvalları getireyim. Sen buğdayı bekle!  — Peki ağabey!   Halil gidince İbrahim düşünür:  “Ağabeyim evli ve çocuklu. Ona daha çok buğday lâzım”.   Ve kendi payından bir miktar atar onunkine.   Az sonra Halil çıkagelir:  — Haydi İbrahim! Önce sen doldur da taşı ambara!  — Peki ağabeycim!   İbrahim, kendi yığınından bir çuval doldurup düşer yola.   O gidince, Halil düşünür bu defa:  “Çok şükür, ben evliyim, kurulu düzenim var. Ama kardeşim henüz bekâr. O, daha çalışıp, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek”.   Ve kendi payından atar onunkine birkaç kürek.   Bu, böyle sürüp gider. Ama birbirlerinden habersizdirler. Nihayet akşam olur. Karanlık basar. Ama harman yerindeki buğday yığını hiç azalmamıştır.   Hatta çoğalmıştır.   Hak teâlâ onların bu hâlini çok beğenmiş ve bir “Bereket” vermiştir buğdaylarına.   Öyle ki, günlerce taşırlar da yine bitiremezler.  Aksine çoğalır buğdayları.  Dolar taşar ambarları.   Bu gün “Bereket” denilince, bu kardeşler akla gelir. | 
  |  |   |