Allah Rızasının Üç Baş Düşmanı :” Ganime-Kabile-Taassup”/Muhsin Arslan
Tarih boyunca insanlar, üç zehirli ilacı kullanarak tedavi olmaya ısrar etmişlerdir. İlacın zehirli olduğunu, zehirlediğini söyleyene kulak vermek yerine, ondan kurtulmayı denemişlerdir.
Ganime (menfaat, maddiyat, para veya kadın), kabile (ırkçılık, ulusçuluk veya faşizm), taassup (körü körüne bağlılık, yeniliğe düşmanlık, aklını kiraya vermek veya ataların dini)...
Mekke aristokratlarının direnişi de bu üç zehrin eseridir.
Kur'an, bu üç zehrin önüne "akide birliğini" çıkarmıştır. Vahdaniyet ile on yıl gibi kısa bir sürede dünyaya meydan okuyan bir İslam devleti ve evrensel bir model ortaya çıkmıştır.
Kur'an; kalleşliğe karşı kardeşliği, ata ite puta tapıcılık yerine tevhidi, kapitalizm yerine sosyal adaleti, aç olanın canı çıksın yerine zekâtı, kör taassup yerine doğru ve akılcı bilgiyi, toprak birliği yerine iman birliğini önermiş ve başarıyla uygulatmıştır.
Asr-ı Saadet dediğimiz dönem, Âdem’den kıyamete kadar hiçbir zaman yakalanmayan huzurun yaşandığı asırdır; bu, Kur'an prensiplerinin uygulanmasının eseridir.
Bu asırda “fetih” toprak fethi değil, yürek fethi olarak anlaşılırdı.
Bu asırda Nil’in kenarında bir kuzuyu kurt kaparsa, "Ömer sorumludur." denirdi.
Bu asırda baba ile oğul, Bedir’de birbirine kılıç çekebilecek kadar tevhide teslim olunmuş beyinlerin asrıydı.
Bu asırda diri diri gömdüğü öz kızının zalim babası, artık Ömer ül-Faruk olmuştu.
Bu asırda kırk haramilerden, eşkiyalardan olan Gıfar kabilesi, artık Ebu Zer olmuştu.
Bu asırda siyahi köle Bilal İslam müezzini olmuş, köle Salman müsteşar, köle Usame genelkurmay başkanı olmuştu...
Hepsi Allah’ın ipine, Resulüne sıkı sıkı bağlıydı. Alınlarında secde izleri, yüzlerinde namaz nuru, kalplerinde uhuvvet, dillerinde doğruluk, yaşantılarında ihlas, hayallerinde İlahi Kelimetullah'ı yaşatma, şehitlik hayali vardı.
Ne zaman ki;
İpler gevşedi, ihlas zedelendi, bilgi sadece bilgi olarak kaldı, Kur'an yaşamak için değil kullanmak için öğrenildi; ganimeye, maddiyata tapıldı; İslam’a değil, İslam’ı kendilerine uydurma çabasına girildi; kabile taassubu hortladı; kardeşlik yerine kalleşlik; Allah’ın ipi yerine şeytanın ipine sarılmak; akide yerine taassup aldı; Asr-ı Saadet’in kıyameti koptu.
Ne zaman ki;
İpin ucu puştun eline düştü, kürsülerde Asr-ı Saadet’e lanetler yağdı; canım feda dedikleri Peygamberin ailesi, zürriyeti katledildi; kızları ganime dağıtılmaya yeltenildi; kendilerini haklı çıkarmak için uydurma hadis furyası başladı; tahrif dönemi başladı. Ümmetin malı halifenin oldu; istediği gibi harcadı, astı, kesti ve tüm bunlar kaderdi, Allah’ın emriydi! Hz. Hüseyin kesilmiş kafasıyla oynarken, “Bak Allah sana neler yaptı, gördün mü? Bu kaderdi, zorunluydu. Kadere iman şarttı. Hindo Hanedanı masumdu.” Aykırı düşünen ne kadar alim varsa kılıçtan geçirildi. Bu da Allah’ın emriydi!
Ne zaman ki;
Peygamber bir insandı, vefat etti, gitti. Ellerinde Kur'an vardı ya! Peygambere "salavat yolla" tamamdır.
Peygamberin sakalını ziyarete giderler ama sakal bırakmayı eşleri izin vermezdi.
Peygamberin sünneti Arapların geleneğiydi.
Peygamberin zühdü fakirlikten idi, modası geçmişti.
Peygamberin tavsiyeleri kendilerini bağlamazdı, çünkü uydurdukları hadisler içinde boğulmuştu, hiçbiri Peygambere ait değildi.
Nisan ayında birkaç panel, konferans dinle, Kutlu Doğumu kutla, bir gül al ver, birkaç tane timsah gözyaşı dök.
Yakında havai fişekler eşliğinde de kutlayacağız zaten.
Anam babam sana feda olsun, aşığım sana ya Resulullah!
Halis, muhlis, tatlı su Müslümanı olduk, tamamdır!
Hey, dur bakalım diyen çıksa Vahhabi idi, Ehli Sünnet değildi.
Peygamber zararsız, rahatsız edici olmaktan çıktı; keyfilere dokunmadı; Peygambere ittiba yerine peygamberi kendilerine ittiba girişimleri oldu; İslam’ın kıyameti koptu. Uydurdukları İslam tam onların istediği kıvama geldi.
Sıra geldi Kur'an’a...
Onu da alimler bilir, bize ne ki. Dokunma, okuma, elleme! Alimler bunu yapsınlar.
Cahil cahil haddini bil. Sen kim, Kur'an kim!
Çok istiyorsan gel okumayı öğretelim, tecvidi de öğretiriz, yarışmalara girersin, ölülerine okursun, bayramlarda mezarlıklarda bir yer bul, bağdaş kur, oku Taze Yasinleri, geçimini de sağlamış olursun. Hastalara da bir iki üfürdün mü tamamdır.
İşte halis, muhlis Müslüman; öldüğünde doğru cennete.
Ha dur bi!
Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır. Hemen bir şeyh bul! Aksilik çıkıp da sıkıntı yaşarsan, şeyhin sendikasındasın, orada sendika üyelerine her türlü yardım yapılır; korkma!
Sıra geldi ulusçuluk, kavmiyetçilik, ırkçılık...
Duymadın mı sen!
Peygamber: “Ne güzel ordu!” demedi mi?!
Biz ki peygamberin övdüğü bir kavimiz. Ocağımız peygamber ocağıdır. Burada bir saat nöbet, milyon rekat namazdan daha hayırlıdır. Burası Peygamber ocağıdır, ezberle bunu asker!
Ama,
Buraya peygamber ve sevdalıları giremez! Burada namaz kılınmaz, eşlerinizde, sülalenizde tesettür olmaz. Nenenin annesi tesettürlüyse “yaş kararları” ile işin yaştır. Şehit ol, kurtul!
Ha!
Şehit olduğunda cenazeni almaya gelen anan mini giycek!
Yoksa...
Hım!
Saygılar...
Muhsin Arslan 29.nisan.2012 Pazar 00:51 [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]