Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10 Nisan 2008, 19:02   Mesaj No:25

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Mekke geceleri Beyazdır


Sevgili dostum,
Aslinda, hacca ister var, ister varma, Kâbe”den pek uzak düşmediğimizi de söylemem gerekiyor sana. Her gün beş vakit Kâbe”ye dönüp, Rabbimize ubudiyet sözü veriyor değil miyiz? Bu da bir Kâbe yolculuğudur aslinda. Mesafeler kat edilmiyor bu yolculukta. Tek bir niyet menzile eriştiriyor bizi: kul olma niyeti. İşte bu niyettir ki, en bitmez mesafelerden daha uzak, en sarp dağlarin kestiği yollardan daha dolambaçli, belki çöllerle, dağlarla tarif edilemeyecek bir yolun yolcusu eyler bizi. Kul olmaya niyet, en küll” terkedişleri içeren bir uzun seferdir. O”na, yalniz O”na dönmek nelerden koparmiyor ki bizi? Kibleye dönmek, O”nun delillerini gösterenlerden başka herşeye yüzçevirmektir.
Peki, O”nu göstermeyen bir şey var mi şu kâinat yüzünde? Herşey hâl diliyle O”nu zikrederken, her zerre O”na tesbihfeşân iken, yüz çevireceğimiz ne kalir geriye? Hangi şey var ki O”ndan söz açmiyor bize? Hayir, O”nu göstermeyen bir şey yoktur. Olsa olsa O”nu görmeyen birisi vardir: İnsan. İnsanin bir kör bakişi, eşyanin âyinedarliğini köreltiyor, Rabbini tesbih ve takdis eden hadsiz dilleri susturuyor. Şu halde, O”nu göstermeyenlerden yüz çevirmek, eşyaya kendisi adina bakma niyetini terketmek demek olur. O”na yönelmek ise, herşeye O”nu görme niyetiyle bakmak demektir.
Böylece âyinedarlik vazifesini, eşyanin sirtindan alip kendi nazarimiza giydirdik. Kendisini kendi başina buyruk bilen insan, eşyayi da kendi başina buyruk bilir, başkasini gösteren âyineler olmaktan çikarir. Böylece kâinat dolusu aynalar kirilir; semâlar boyu güneşler ebediyen batirilir. İnsanin nazari bir karadelik gibi, kâinattan nefsine gelen nurlu haberleri soğurup, herşeyi bir derin karanliğa itiverir. İşte O”nu göstermeyen tek şey, tek karanlik nokta, nefsimize takilmiş enaniyetimizdir. Şu halde, Kâbe”ye yöneliş, O”nu göstermeyen ve başka herşeyin âyinesini paslandiran tek kara noktayi, yâni gururumuzu arkamiza atmayi gerektiriyor. Kibleye dönmek, ben-merkezimizin yörüngesinden çikip, Rabbimizin marziyati dairesinde bir tavafa girmeyi gerektiyor. Tavaf odur ki, kendi başinaliğini terkedesin, kendi heva ve hevesinin etrafinda pervâ olmaktan vazgeçesin. Yoksa Kâbe”ye varmak da, Kâbe”yi dolanmak da kolaydir. Oysa, Kâbe”ye varmak ene”yi yirtip hüve”yi göstermek kadar zor bir yolculuğu gerektiriyor. Heva ve hevesimizin vazgeçilmezliği ölçüsünde uzak ve erişilmez bir yer Kâbe. Hangi dağin yüksekliği, hangi çölün aşilmazliği ene ile hüve arasindaki mesafeyi tasvire yeter ki? Kendimizi kendi başina buyruk değil de, O”nu gösterir bir ayine olarak bilmek, herşeyi bize yakin, ahbab, kardeş ve dost ediyor.
O”nu görmek kör noktamiz olan enaniyetimizi küçültmek ve yok etmekle başliyor sevgili dostum. Ve ancak kabini terkeden Kâbe”ye varir. Kâbe ne çok yakindir, ne de çok uzaktir. Bilesin ki, ene ile hüve”nin arasi kadar uzak bize Kâbe. Ve kabindan çiktiğin yerde hemen hazir bekler seni. Hele kibleye dönmek, öyle bildiğin gibi kolay değil; kibleye dönünce önünde kara bir noktayi, yâni Kâbe”yi bulacaksin, ama arkanda mutlaka karanlik bir nokta kalacak: benliğin.
Yolculuğun şimdi ülkeni terketmekle başliyor, Kâbe”ye vardiğinda ise kendini terkedeceksin. Kabini terkettiğin an Kâbeni bulacaksin. Kara bir çiçeğin yakasinda ak bir toz olup uçuşacaksin. Ve yol hiç bitmeyecek.
İhram; bizi Òbiz"den ayirdi
Kara gecenin orta yerinde beyazlara bürünüyorum. İhrama giriyorum. Küll” bir soyunmayi gerektiriyor ihramlanmak. Mevki, makam, millet, kavim, soy, sinif meslek alâmeti ihramin beyaz yüzünde eriyor. İhram bayraksiz, ihram rozetsiz, ihram milliyetsiz ve renksiz. Bütün renkler, desenler, nakişlar ihramin beyazinda soluyor, siliniyor.
Sadece bedenleri örtüyor değil ihram. Aşilmaz bir Sedd-i Zülkarneyn (as) misâli, nefsi örtüyor, kendi hevesleri içine hapsediyor. Beyazlara büründükçe heva ve hevesin kökleri dünya toprağindan çekiliyor. İhramin içinde emredemeyen, tek bir kil bile koparamayan, helâl zevklerini dahi tadamayan teslim olmuş bir insan vardir artik. Sanki insan kendi ben-merkezinin cazibesinden koparilmak istenir gibi.
Acemice ihramimi bürünmeye çalişirken, bir taraftan diğer haci adaylarini süzüyorum. Tanidik-tanimadik herkesin gözünde ayni hedefin işiltilari okunuyor. Zihinler ene”nin dişinda ortak bir nokta bulunca kaynaşma kolaylaşiyor; aradaki buzlar kolayca eriyiveriyor. Herkesin benlik duvarlari yikiliveriyor; ruhlardan ruhlara yollar kuruluyor. Herkes buz parçasi hükmündeki enaniyetini Kevser-i Kur”ân””nin havuzu içine katmak istiyor. Kibleleri bir, Rableri bir, Kitablari bir insanlarin tekdüze beyazliği, gündoğumunun akliği gibi, gaflet gecesinin içinden yükselen bir küll” sabahi simgeliyor.
Şeriat-i kevniyenin mücessem misâli dev balinanin, uçağin, rotasi her haci adayinin yerini almasiyla, daha bir kesinleşiyor gibi. Yüzler ve kalbler Kâbeye dönük. İhramlar geride biraktiğimiz hayati ve şehri kalin bir perde gibi bizden ayiriyor. Hayir, ne şehir ne de hayatti bizi Kâbeden uzak eden. İhram, nefsimizden siyiriyor bizi.
Şeriat-i kevniyenin yeryüzüne indirilmiş meleği JUMBO JET dev bir gürültüyle çeviriyor pervanelerini. Rüzgâr insana teshir ediliyor. ‚ok geçmeden ayağimiz yerden kesiliyor; uçak yükseldikçe alnimin yere doğru yakinlaştiğini hissediyorum. ‚elik meleğimiz gökyüzündeki yerini aldikça, irade sifatindan gelen şeriata bağliliğini haykiriyor uğultuyla. Yükseldikçe secde ediyor gibi meleğimiz. Ve ben sünnetullaha ittibanin böylesine hayret secdesi ediyorum. Binlerce metre yukaridayim ama alnimi her zamankinden daha çok yere yakin hissediyorum.
Yol arkadaşima uçaği anlatmaya çalişiyorum: ÒBu Süleyman Aleyhisselâma ikram edilen uçma nimetinden bir tadimlik lokma sadece..." Yükseldikçe alnini yere değdiriyor meleğimiz. Pervaneleri üzerinde, Kâbenin kâinat dolusu pervanelerini taşiyor. Dünya sadece altimizda değil artik, arkamizda da...

Alıntı ile Cevapla