Konu Başlıkları: Abdurrahman Arslan İle Röportaj
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02Haziran 2012, 15:20   Mesaj No:2

FECR

Kur'ân Kürsüsü

Medineweb Emekdarı
FECR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:FECR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 6340
Üyelik T.: 19 Ocak 2009
Arkadaşları:20
Cinsiyet:Erkek
Memleket:ANKARA
Yaş:56
Mesaj: 6.107
Konular: 546
Beğenildi:1003
Beğendi:221
Takdirleri:9161
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Abdurrahman Arslan İle Röportaj

Cumhuriyet döneminde de yeni bilimsel gelişmeler karşısında, ‘siz bu teoriyi ispatlayın biz Kur’andan ona ayet buluruz’diyen din adamları vardı?

O dünya Pozitivizmin egemen olduğu bir dünyaydı. Mesela Batıda 1850 yılarında da böyle bir dünya var. Yani Batılı insan da olağanüstü derecede pozitivizmin ezilmişliği altında kendini hissediyor. Özellikle dindar kesim. Hatta dindar olmayan kesimlerde de bu vardır. Alman idealizmi de biraz bunun ifadesidir. Fakat ben o dönemin kapandığını düşünüyorum. Biz artık öyle bir dönemde değiliz. Bu yüzyıllık yaşadığımız tecrübenin neticesinde bence artık ayaklarımızı sağlam bir yere basarak bazı şeylere “hayır” diyebilmeliyiz. O döneme geldiğimizi düşünüyorum.


Kastınız ‘kendimiz’ olmak mı?

Kendimiz olmanın başlangıcı belki.

Ezanın, Kur’an öğretmenin yasaklandığı devirler gördük. O dönemlerde liselere din dersi konulması için imzalar toplandı. Bu Müslümanlar için çok büyük bir şeydi. Şimdi, Kuranı Kerim ve Siyer-i nebi ders olarak müfredata yerleştirildi. Bu gelişmeyi nasıl görüyorsunuz?

Önce geçmişe bakarsak, benim annem o baskıların altında Kur’an öğrenmiş bir kadın. Müslümanlar lise müfredatına din derslerinin bırakılmasını isterken aslında anladığımız kadarıyla din eğitimini ya da Kur’an öğrenmek gibi bir faaliyeti yasak olmaktan çıkarmaya çalışıyorlardı. Temel kaygı buydu. Çünkü birinci derecedeki kaygı, İslam’ın bazı hükümlerini gündelik hayat için gereken hükümlerini öğrenmek, bir de o mübarek kitabı okumasını öğrenmek. Anlamasa bile, o kalplerin üzerinde tesire sahip bir kitaptır. Dolayısıyla her hâl-u kârda onun öğrenilip okunması güzeldir. Aslında talep bununla ilgilidir.

O gün devlet dini dışlamıştı. Ama Müslümanlar anladığımız kadarıyla kontr-tedbirler almışlardı. Artık çocuklarını bugünkü gibi başıboş bırakmıyorlardı. Mutlaka gizli de olsa onlara kitabı, dini öğretmeye, namaz kılmasını öğretmeye çalışıyorlardı. Bu konuda da mesailerinin büyük çoğunluğunu buna harcıyorlardı.

Ben o dönemi dinin yasak, ama bağımsız olduğu dönem olarak görüyorum. Bugünü ise dinin devletleştirilmeye çalışıldığı bir dönem olarak görüyorum. Din, diyanet kanalıyla devletleştirilmiştir. Ama bugün karşılaştığımız dini eğitimin bizzat İslam’a rağmen devletleştirilmesi meselesidir.

İslam’a rağmen devletleştirilmesini açar mısınız?

İslam, dini eğitimi devletin bir meselesi olarak sunmuyor. Bildiğiniz gibi çocuğun eğitiminde ona isim koyulma sürecinden itibaren birinci dereceden baba sorumlu tutulmuştur. Biz öbür dünyada evlatlarımıza koyduğumuz isimlerden en başta sorguya çekileceğiz. Dolayısıyla da eğitim, Müslüman dünyada genel olarak ailenin uhdesinde olan bir şeydir. Bu eğitimde bilgiden çok bilginin yaşanılarak aktarılması söz konusudur. Dindarlığı da devlet değil yine o aile karar verir. Çünkü dindarlık sadece bir bilgi meselesi değil. Bu son dönemlerde biz Müslümanların gözünden kaçan bir husus da bence bu. Biz dindarlığı bir bilginin elde edilme meselesi olarak görmeye başladık. Hayır. Sıradan bir dindarlık için bir bilgi gerekir evet ama dindarlığın esas önemli boyutu muttakiliktir. Bu ise okulda öğretilmez. Sadece evde öğretilebilir. Yaşanarak öğrenilebilinir.

Peki, evlerimizde var mı bu eğitim?

Yoktur. Ama yoktur diye bunu devletin uhdesine veremeyiz. Zaten eğer dikkat ederseniz bir süreden beri bütün toplumlarda devlet karşısında korunmuş olan aile, devletin egemenliği altına girmektedir Türkiye’de. Bu Müslümanların, iktidarın eliyle yapılmaktadır. İlk defa devlet dine sahip çıkayım derken aslında dini devletleştiriyor. Kendi hegemonyasına alıyor. Ve aile de bunun içine giriyor. Ailenin devletin egemenliği altına girmesi, ilk defa nikah meselesiyle başladı, Sonra ne oldu? Bir takım ruh hastası insanlar hanımlarını dövdüler, kadının korunması adına devlet kadını koruma altına aldı. Çocuk babadan kötü muamele görürse devlet koruması altına alacak. Miras meselesinde devlet İslam’ın, Müslümanların aile hukukunu berheva ederek bir çözüm getirdi. Aslına bakarsanız süreçlerde kadın korunmadı, çocuk korunmadı. Tam tersine devlet aileye egemen hale geldi. Bu ise İslam hukukuna aykırıdır. İslam devleti bile olsa o aileye -eğer o evdeki fertler ruh hastası değilse- devletin müdahalesi söz konusu edilemez.

Bu problemler nasıl çözülebilirdi peki?

Benim üzüldüğüm konulardan birisi Müslümanlar bütün bunları tartışacaklarına şunu diyebilirlerdi: Mademki öyle bir problem var çocuğun anne ya da babası rahatsızdır, o zaman devlet para versin o çocuğun anne ya da baba tarafından akrabaları o çocuğa baksın. Eğer derlerse bu bir çözümdü. Burada da nikâh meselesinde olduğu gibi, karı-koca arasındaki kavgada ayetin buyurduğu üzere aralarını bulan iki taraf gelsin. Müslümanlar bu zihniyeti terk etmelidirler.

Her şeye devleti sokarak olmaz. İktidarda olanlar namaz kılabilirler, dindar olabilirler. Bu bizi ilgilendirmez. Önemli olan o iktidar dediğimiz yapının bizim özel hayatımıza müdahale etmemesidir. Bu kadar sivil toplum tartışması yapıyor Müslümanlar, bence utanmadan yapıyoruz. Fakat devletin özel hayatımıza, aile hayatımıza müdahalesini ise seyrediyoruz, alkışlıyoruz. Devletin ne işi var benim çocuğuma din eğitimi versin? Çocuğuma din eğitimi vermek benim üzerimdeki farz-ı ayndır. Ben o zaman zamanımın büyük bir kısmını buna harcayacağım. Devletin görevi tam da benim bu talebimi kolaylaştırmak, o ortamı oluşturmaktır. Unutmayın İslam’da bilgi devletin tekelinde değildir.

Bilgi Batı’da kilisenin tekelinde olmuştur, ulus devletin tekelinde olmuştur.

Bu düzenleme de zaten ‘bu imkânı’ sağlamak için yapılmıyor mu?

Hayır, bu imkân değil. Bu olsa olsa devletin belirlediği bir müfredat içerisinde din eğitimi vermektir. Devlet bağımsız bir şekilde bana medrese kurma imkânı veriyor mu? Onun müfredatını ben kendi geleneksel hakikat anlayışım içinde bilgi teorim içinde, usul geleneğim içinde uygulama imkânını veriyor mu, vermiyor. İslami bir bilginin öğrenme imkânını veriyor. İslam bilgisini her yerde öğrenebilirsiniz. Siz bunu bir Hıristiyan okulunda da öğrenebilirsiniz. Ama İslami bir bilginin imkanını Hıristiyan bir okulda öğrenemezsiniz. Buradaki sorun bence bu.

“Şu an için elden gelen bu kadar” tezi var?

Eyvallah. Ben bir şey istemiyorum, yapsın demiyorum zaten. Ama eğer gerçeği arıyorsanız, oradadır. Söylemek istediğim bu. Elbette Batı’da İslam dersi veren okullar vardır. Mesela İngiltere’de var. Yatılı göndermişler dünyanın birçok yerinden önemli meşru kolejlere orada Müslüman çocuklara İslam dersi veren hocalar vardır. Bu matah bir şey değil. Kemalizm bunu yasakladı diye şu anda yapılanların mükemmel ve İslam’a uygun olduğu, bunları tasvip etmemiz gerektiği anlamına gelmiyor. Kemalist onu yasaklamıştı, sıkıntısını çektik. Ama biz ideal olanı her zaman gözetmek durumundayız.

*************devamı var***********
__________________
Selam Hidayete Tabi Olanlara
Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir
(Müslim)
Alıntı ile Cevapla