Tekil Mesaj gösterimi
Alt 21 Nisan 2008, 13:14   Mesaj No:2

Belgin

Medineweb Emekdarı
Belgin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Belgin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 7
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:1
Cinsiyet:
Yaş:43
Mesaj: 1.277
Konular: 640
Beğenildi:16
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Vaaz: Makam ve Mevki Hırsını Terk Etmek (BEDİÜZZAMAN)

Mal ve Can Kaygısını Terk Etmek



Nefsin bir özelliği de mala ve cana tutkuyla bağlı olmasıdır. Bu nedenle de nefs insanları sürekli olarak bu iki konuda hırsa kapılmaları yönünde teşvik eder. Ancak "Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz..." (Al-i İmran Suresi, 186) ayetiyle de bildirildiği gibi mallar ve canlar tutkuyla bağlanmak için değil, insanların denenmesi için yaratılmıştır. Allah bu dünyevi değerlerin peşi sıra gitmek yerine, bunları Allah'ın rızasını kazanma yolunda seve seve ortaya koyabilenleri cennetle müjdelemiş, büyük kurtuluş ve mutluluğa da ancak bu yolla ulaşılabileceğini şöyle bildirmiştir:



Hiç şüphesiz Allah, mü'minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur. (Tevbe Suresi, 111)


İşte inananların, bu ayetin bir gereği olarak mallarını ve canlarını tutku haline getirmekten şiddetle kaçınmaları gerekir. Hiç şüphesiz nefisten bu yönde telkinler ve teşvikler gelecektir. Ancak Allah'ın bu vaadinin şuurunda olarak bir Müslümanın nefsine uyması mümkün değildir. Çünkü dünya hayatında maldan ya da candan yana kazanılabilecek hiçbir menfaat, sonsuz ahiret nimetleriyle kıyaslanamaz. Bu nedenledir ki Allah ayetinde "yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip müjdeleşiniz" şeklinde buyurmaktadır. İnsan dünya hayatında kazandığı maddi değerlerden ancak çok kısa bir süre yararlanabilecek, ardından da hem bedenini hem de yığıp biriktirdiği malını ölümle birlikte terk etmek zorunda kalacaktır. Allah'ın ahirette verecekleri ise sonsuza dek insanın kurtuluşuna ve mutluluğuna vesile olacaktır.



Bediüzzaman Said Nursi insanların mala ve cana karşı duydukları tutkunun ne kadar beyhude olduğuna şu sözleriyle değinmiştir:



Hem mala ve cana karşı şiddetli bir hırs gösterir… bakar ki, geçici olarak onun nezaretine verilmiş o fani mal ve afetli şöhret ve tehlikeli ve riyaya vesile olan o can, o şiddetli hırsa değmiyor. Ondan, hakiki can olan manevi makamlar ve Hak'ka yakınlaşma dereceleri ve ahiret azığına ve hakiki mal olan salihi amellere teveccüh eder. Fena haslet olan geçici olan şeylere gösterilen hırs ise, âlî bir haslet olan gerçek hırsa dönüşür …17



Bir başka sözünde ise mal ve can derdine düşen kimselerin, bunun insana bir faydası olmayacağını kavradıklarında düştükleri durumu şu şekilde ifade eder:



"… Şiddetli bir surette endişe ettiği vakit bakar ki; o endişe ettiği istikbale yetişmek için elinde senet yok. Hem rızık cihetinde bir taahhüd altında ve kısa olan bir istikbal, o şiddetli olan endişeye değmiyor. Ondan yüzünü çevirip, kabirden sonra hakiki ve uzun ve gafiller hakkında taahhüd altına alınmamış bir istikbale teveccüh eder."



Aksinde yani can ve mal kaygısına kapılındığında insanın halisane bir kalple Allah'a yönelebilmesi, Allah'a gereği gibi teslim olup, ihlasla hareket edebilmesi mümkün olmaz. Nefsinde gizlediği bu tutkular onu gizliden gizliye yönlendirecek ve Allah'ın rızasından yana değil, hep kendi menfaatlerinden yana davranmasına neden olacaktır. Örneğin malca ihtiyaç içerisinde olan bir kimse gördüğünde ona destek olup infakta bulunması gerekirken, o kendi menfaatlerinden yana tavır koyacaktır. Oysa ihlasa uygun olan, "Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır." (Haşr Suresi, 9) ayetiyle de bildirildiği gibi ihtiyaç içerisinde bile olsa insanın malını bir başkasına seve seve verebilmesidir.



Aynı şekilde kendi nefsinin rahatı ve istekleri ona Allah'ın rızasından daha önemli gelecektir. Kuran'ın
"De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kar getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlü'nden ve O'nun yolunda cehd etmekten (çaba harcamaktan) daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez." (Tevbe Suresi, 24) ayetiyle böyle bir tercihin Allah katındaki karşılığının hüsran olacağına da dikkat çekilmiştir. Rabbimizin, "Tereddi edeceği (başaşağı düşüşe uğrayacağı) zaman, malı ona hiç yarar sağlamaz." (Leyl Suresi, 11) ayetiyle de bildirdiği gibi malı o kişiyi ahirette azaptan koruyamayacaktır. Ancak, "Sakınan ise, ondan uzak tutulacaktır. Ki o, malını vererek temizlenip-arınır. Onun yanında hiç kimsenin karşılığı verilecek bir nimeti (borcu) yoktur. Ancak yüce Rabbinin rızasını aramak için (verir). Muhakkak kendisi de ileride razı olacaktır." (Leyl Suresi, 17-21) ayetlerinde de bildirildiği gibi ihlaslı davranan sonsuz nimetlerle mükafatlandırılacaktır.



Kuran'da mal gibi can kaygısına kapılarak ihlaslarını kaybeden ve Allah'ın rızasından uzaklaşan insanların durumuna da pek çok örnek verilmiştir.
Peygamber kendilerini Allah yolunda canlarıyla savaşmaya çağırdığında kimileri 'güçlerinin yetmediğini' (Tevbe Suresi, 42) kimileri de 'sıcakta savaşmanın kendilerine zor geldiğini' (Tevbe Suresi, 81) öne sürerek nefislerinden yana tavır koymuşlardır. Bu mazeretleri öne sürerken kimisi Allah'ın adını anarak gerçekten güçlerinin yetmediğine dair yemin de etmiştir. Ancak Allah bu kimselerin yalan söylediklerini ve bu tavırlarıyla kendi nefislerini helaka sürüklediklerini bildirerek bu kişilerin samimiyetsizliğini ifade etmiştir. İhlasa uygun olan ise; "Ama Resul ve onunla birlikte olan mü'minler, mallarıyla ve canlarıyla cehd ettiler (mücadele ettiler); işte bütün hayırlar onlarındır ve kurtuluşa erenler onlardır." (Tevbe Suresi, 88) ayetinde dikkat çekilen salih müminlerin tavırlarında olduğu gibi, inananların hiçbir hesap yapmadan malları ve canlarıyla Allah'ın rızasından yana tavır koymalarıdır.



Allah bir başka ayetinde de müminlerden mallarını ve canlarını ortaya koyup, Allah'ın rızasını tüm bunların kazandıracağı çıkar ve menfaatlerden üstün tutan kimselerin, derece bakımından Allah katında daha üstün tutulacağını bildirerek ihlas sahibi müminleri müjdelemiştir. Ayette şöyle buyrulmaktadır:



Mü'minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va'detmiştir; ancak Allah, cehd edenleri (çaba harcayanları) oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır. (Nisa Suresi, 95)
__________________
Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir.
Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30.

Alıntı ile Cevapla