Konu Başlıkları: günün sohbeti
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 20 Temmuz 2012, 13:44   Mesaj No:5

aslıı

Medineweb Sadık Üyesi
aslıı - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:aslıı isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 15266
Üyelik T.: 13 Aralık 2011
Arkadaşları:18
Cinsiyet:
Yaş:30
Mesaj: 751
Konular: 119
Beğenildi:62
Beğendi:29
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: günün sohbeti

Mahmud Efendi Hz. k.s. ypmış olduğu sohbetinden alıntıdır..
‘’(Habibim) De ki: Göklerde ve yerde olan şeyler kimindir? De ki: Allah (u Teala n) ındır. O kendi zatı üzerine rahmeti yazmıştır. Elbette sizleri kıyamet gününe toplayacaktır. Bunda şüphe yoktur. O kimseler ki, nefislerine ziyankâr olmuşlardır. İşte onlar iman etmezler.’’

Bazıları diyorlar ki:”Hoca Efendi! Bizim akşama kadar oraya buraya gidip gelmekten, telefonlara bakmaktan, telsizlerle konuşmaktan, çalışmaktan koşuşturmaktan anamız ağlıyor, bir de sen başımıza İslamiyeti çıkarıyorsun.’’
Bazıları da:”Biz ilahi buyruklardan sıyrıldık, demokrasiyi kabul ettik’’ diyorlar. Yani ‘’Allah’tan gelen emirlerden kurtulduk, şeytanın emrine girdik’’ demek istiyorlar. Bunu iftiharla söylüyorlar, üstelik herkesi de şahit tutuyorlar. Bunların söylediklerini kâinat duyuyor.

Yarın ahirette Allahu Teala Hazretleri onlara soracak:”Sen böyle böyle söylemiştin. İlahi emirlerden kurtulduğunu sana kim söylemişti?’’ ilahi emirlerden kurtulmak için boğazından aşağı gidenleri, bütün içecekleri sen yaratmalısın; işitmek için kulakları, görmek için gözleri, yürümek için ayakları, tutmak için elleri, konuşmak için ağzı, bedeni ayakta tutmak için ruhu sen yaratmalısın.

Güneşi, ayı, yıldızları, sen yaratmalısın, teneffüs ettiğin havayı sen yaratmalısın, işte o zaman ilahi emirlerden kurtulursun. ‘’Biz ilahi buyruktan kurtulduk, hoca efendi sen başının çaresine bak.’’ Demekle hiçbir şey olmaz. Unutmayalım ki, namaz, hac, oruç, zekât, aynen insanın ruhunu bedeninden ayırmaya gelen Azrail (Aleyhisselam) gibidir.

Kılınması gerektiği zaman da namaz der ki:”Ya beni kılacaksın, ya da benim cezamı alacaksın.’’ Farz olduğu zamanda hac der ki:’’Ya beni eda edeceksin veya benim cezamı alacaksın.’’

Ramazan geldiği vakit oruç der ki:”Ya beni tutacaksın, ya benim cezamı alacaksın.” Zekâtla mükellef kılındığı zaman da, zekât der ki:”Ya beni vereceksin veya benim cezamı alacaksın.’’ Bir hadisi şerifte:”Her kim vakti geçinceye kadar namazı terk ederse, cehennemde 80 sene azab olunmayacaktır.’’ Diye buyrulmuştur.

Şu insanoğlu cehennem de 80 sene yanmayı göze alıyor da, burada bol bol akan sularla abdest alıp, yumuşacık halılar üzerinde namaz kılmağa yanaşmıyor. Bu şimdi kurtuluş mudur? Elbette ki hayır! Ufak bir zahmetten kaçıp, büyük azaplara girmektir.

Hoca efendi! Kadın ve erkek ilişkileri illa nikâh ile mi olacakmış? İki tarafta bir birinden razı olduktan sonra bundan ne çıkar? Diyorlar. Bundan ne çıkacağını orada görecekler. Burada belli olmaz, orada belli olur.
Hoca efendi! ‘’Portakal suyu içmek ile şarap içmek arasında ne fark var? Diyorlar. Böyle söyleyenler cehennemden hiç çıkmayacak, ebediyen orada kalacaklar.

Bizim memleketimizde, evlerimizde kedilerimiz olur. Arada sırada bir fare yakalar, onunla oynar, bırakır, oynar bırakır, zavallı fare de kedi onu görmesin diye gözlerini yumar.

İşte şimdi millet bu fare gibi, gözünü yumuyor, Allah-u Teala kendisini görmez zannediyor. Biz gözümüzü yumuyoruz ama Allahu Teala konuşuyor, emrediyor, nehyediyor.

Ey tembel insan! Alçak himmetli insan! Gel, eline Kur’an-ı Kerimi al, ne gibi ameller yapman lazım hepsi orada yazıyor, gözünü o fare gibi yumma! Bizim asıl vazifemiz, Mevla tela’ya kulluk etmektir. Biz ise sade yeme içme ile meşgulü ve bu halimizden de memnunuz. Bu neye benzer biliyor musunuz?

Adamın biri ailesini bırakıp Almanya’ya gitmiş, orada kazandığı parayı yemiş, tabi simit de yiyor, döner de yiyor, kebap ta yiyor. Bir gün bu hayattan usanıyor geri dönmek istiyor, fakat para alacak kadar bile para biriktirememiş.

Ondan bundan para alıp memleketine öyle gidebiliyor, evine geldikten bir iki saat sonra, hanımına biraz para ver de sigara alayım diyor. Hanımı da her halde bizim efendinin bozuk parası yok, paraları hep büyük para diye düşünüyor.
Ertesi gün hanımı:”Efendi yiyecek alınacak, şeker alınacak, un alınacak, yağ et alınacak biraz para verir misin?’’ diyor. Adam:”Bende para yok’’ diye cevap veriyor. Tabii kadın kızgınlıkla kocasına soruyor:”Peki bunca sene orada ne yaptın?’’
Adam:”Hanım para kazandım, ama kendime baktım, yedim içtim, geldim yetmez mi?’’ diyor. İşte dünyada ibadet etmeyenlerin de hali böyledir. Allah’tan çok korkmalıyız!

Haşr suresinin şu ayetini hatırlayalım:
‘’O, öyle bir ilah ki, ehl-i kitap’tan küfreden şu kimseleri, ilk haşır için yurtlarından çıkardı. Siz onları çıkmaz zannederdiniz ve onlarda kalelerini Allah’tan gelecek olana mani olacak zannetmişlerdi.
Allah (u Teala) onlara hesap etmedikleri yönden geldi de kalplerine korku bıraktı. Hem de onlar evlerini kendi elleriyle ve müminlerin elleriyle harab ettiler. İbret alın ey basiret sahipleri!’’(Haşr suresi:2)

Müminler Ben-i Nadir Yahudilerinin görünen kuvvetlerine bakarak, onların yurtlarından çıkmayacaklarını zannetmişlerdi. Onlar da sığındıkları kalelerin ve istihkâmlarının Allah’tan gelecek azaba mani olacağını zannetmişlerdi.
Fakat onların hesap etmedikleri yönden Allah’ın azabı geldi de onları hemen yakalayı verdi, neye uğradıklarını bilemediler, zaten cesaretleri zayıf insanlardı, alt üst oldular, kalplerine korku düştü, güvenleri sarsıldı, sonsuz bir ye’s içinde kaldılar.
Şiddetli korku ve heyecan içinde titreşip kaldılar. Evlerini kendi elleri ve müminlerin elleri ile yıktılar. Evlerinin müminlere kalmaması için hasetlerinden dolayı, tavanlarını çökerttiler, duvarlarını delik deşik ettiler, onları oturulmaz hale getirdiler, evlerinin süsü olan kapılarını bile söktüler.

Ey Türkiyelikler! Sizler de namazı, orucu, haccı, zekâtı, diğer ibadetleri terk edip; diskotekleri, gazinoları şenlendirir; camileri, tekkeleri boş bırakırsanız bu bela size de gelebilir.

Bela yüz gösterip geliverir de farkına varılmaz. Buzak gibi, alaca dana gibi yatmayalım, Allahu Teala’dan af dileyelim. Yapılan günahlar için ‘’Affet ya rabbi!’’ demek yok, ama yemek var hemde nasıl? İnek bile öyle yemez.

Molla Mahmut’un siyasetle bir işi yoktur, kimseden bir sandalye, bir koltuk istemiyor. Beni bıraksınlar sadece Rabbimin hükümlerini tebliğ edeyim. Kurban keserken, kurbanlığın üç ayağını bağlarlar, fakat bir ayağını tepinmesi için rahat bırakırlar.

Mevla Teala Maide suresinin 44. ayeti kerimesinde buyuruyor ki:
‘’Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hüküm vermez ise, işte onlar kâfirlerdir.’’

Şimdi bu ayeti kerimeyi dinleyince, İsviçre kanunlarına göre hüküm veren bir hakim kafir olur mu? Diye sorulabilir.
İsviçre’den alınan bir kanun, hükmü doğrudur, geçerlidir itikadıyla yapılırsa küfre girilir. Fakat ben mecbur olduğum için böyle hükümde bulunuyorum denilirse, kâfir olunmaz. Akaide göre böyledir. Mesela namazın farz olduğuna inanmayan kâfir olur, fakat inanıp ta kılmayan kâfir olmaz.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in doğduğu evi kütüphane yapmışlar. Mekke-i Mükerreme’de iken birisi aldı beni oraya götürdü. Oranın görevlisi meşayıhtan birisiydi, dedi ki:”Oğlum! Burada namaz kılmayan, oruç tutmayanlar var, ama inkâr etmedikleri için kâfir değiller.’’

Hazreti Ömer ve yirmi sahabe:”Bir vakit namazı terk eden kâfirdir.’’ Diye hükmettiler. İmam-ı Azam (Rahimehullah):’’Bir kimse namazın Allah’ın emri olduğunu inkâr etmedikçe kâfir olmaz.’’ Buyurmuştur. Hazreti Ömer ve arkadaşlarının da kastettikleri her halde budur.

Bizlere ‘’başımıza bir de ibadet çıkarıyorsunuz’’ diyenlere, ‘’yeryüzünde geziniz, dolaşınız, ama turist olarak değil ibret alarak, sizden öncekilerin başına gelenleri düşünerek.’’ Diyelim.

Turistler kadın erkek beraber geziyorlar. Kim kimin hanımı belli değil, ormandaki hayvan kanununa göre yaşıyorlar.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (kuddise sirrahu) hazretleri demiştir ki: ‘’Zenginlerde çok kusurlar vardır, ama zenginlikleri onları örter.’’ Sakın zenginlik gözlerinize perde olmasın, öyle adamlar vardır ki, beş vakit namazın hiç birisini kılmaz.

O, uzun uykularda iken, namaz kılan bir yakını ‘’haydi sende kal, namazını kıl!’’ dese, sadece ‘’Hı, Hı, Hı!’’ der. Ne çirkin şey! Ne ayıp şey! Allahu Teala, o kişiye namaz kıl diye emrediyor, o, namaz kılması için uyandırılıyor, o sadece ‘’hı, hı, hı’’ diyor.

Birbirimizi uyandırmada yardımcı olalım, bu yardımlaşma bilhassa karı kocaya yakışır. Ağalık taslamayalım, teheccüd namazı kılmaya kalkalım. Bu karanlık gecelerde çok sırlar, çok feyizler vardır. Altınlar, kayaların altında karanlıklar içerisinde gizlidir, o kayaları delmek lazım.

Hanımın birisi dedi ki: ‘’Benim halim çok iyi idi, fakat bir mühendisle evlendikten sonra değiştim. Namazımı kılmama bir şey demiyor fakat kendisiyle beraber televizyon seyretmemi istiyor, bu her gece birlere ikilere kadar sürüyor dambır dambır…, dambır dambır. Sabah namazını kaçırır oldum.’’ Dua edelimde Allahu Teala böyle kocaları uyandırsın.
Böyle kocalık olur mu? Bir namaz vaktinin geçmesine sebep olduktan sonra, tepsi tepsi kadayıf getirse, baklava, börek getirse, o kocanın ne kıymeti olur? Her gün kebap getirse, neye yarar ahiretin kebaplarından seni ayıracaksa.

Şimdi dersimizin ayetlerine başlayalım. Mevla Teala Hazretleri ne buyurmuştur:
‘’(Habibim) De ki: göklerde ve yerde olan şey kimindir?’’ arkasından Mevla Teala kendi cevaplıyor:
‘’(Habibim!) De ki: Allah’ındır.’’

Bu gökler kimindir? Allah’ın. (Celle Celaluhu) Bu yerler kimindir? Allah’ın (Celle Celaluhu), bu kâinat kimindir? Allah’ın (Celle Celaluhu). Peki, kâfirlerin bir kum tanesi var mı? Yok. Şu halde bu büyük Allah’a uymazsınızda gidip gâvurlara uyarsınız?

Allahu Teala bizi fazlı keremiyle cennete koyacak, o zaman O’nun dediğini yapalım. O’nun dediğini yapmazsak, kıyamet gününde, o’nun huzurunda, dostlarının önünde, rezili rüsva olmak vardır.

Ne giyindin? Ne yedin? Ne içtin? Hepsi dosyanda yazılı. Dar mı, kot mu, mini etek mi, manto mu giydin? Hepsi dosyanda; meyve suyu mu yoksa şarap mı içtin? Besmele ile mi yoksa besmelesiz mi et yedin? Kulaklarına şarkı mı dinlettin? İslam dinine göre mi giyindin? Kâfirin dediğine göre mi giyindin? Hepsi dosyanda yazılı.

Bir çevredir, bir muhittir tutturdular. Ne çevresi, ne muhiti? Senin muhitin Allah, Allah seni kuşatmıştır senin haberin yok. Fussilet suresinde.
‘’Dikkat et! Allah her şeyi kuşatandır.’’(Ayet 54) buyrulmuştur.

Senin rızkını veren, seni yediren, seni rahat ettiren Allahu Teala’yı görmüyorsun da, iki tane fasığın, kâfirin muhitini görüyorsun. Ah kardeşlerim! Bu ne felakettir? Allahu Teala bizi uyandırsın.

Dersimizin ikinci ayeti kerimesine gelelim:
Bu ayeti Celilelin sebebi nüzulü hakkında İbn-i Abbas (Radıyallahu Anhuma) şöyle demiştir:
Mekke kâfirleri Allah’ın Resulüne geldiler. ‘Ya Muhammed! Bu uğraşmaların, bu bizi İslama davet etmelerin var ya! Bunların hepsi dünyalığının azlığından, yani ihtiyacından ileri geliyor. Bizler mallarımızın bir kısmını ayıralım, sana verelim, aramızda en zenginimiz sen ol, bu din davasından vaz geç’’ dediler. Bunun üzerine Allahu Teala Hazretleri, bu ayeti celileyi inzal buyurdu:
(Ders Ayeti)
‘’Gecede ve gündüzde sakin olan (barınan) her şey O’nun dur. O her şeyi işiten ve bilendir. (Hiçbir şey O’na kapalı kalmaz.)’’

Gecenin karanlıklarında, gündüzün aydınlığında, kıymetli ,kıymetsiz, canlı, cansız, hareketli, hareketsiz, durur, yürür, ne varsa Allah’ın dır.
Evler, elbiseler, çiftlikler, vasıtalar, altınlar, gümüşler hepsi buraya girer, hepsi Allah’ın dır. Mevla Teala buyurmuş oluyor ki: habibime toplayacağınız para, vereceğiniz mal, eşyada benimdir. Yani paralarım, mallarım, eşyam ile mi peygamberimi kandıracaksınız? Hakikatte veren hep yüce Allah’tır.

Nitekim Risale-i Kudsiyye’de şöyle buyrulur:
SANA VERSE BİRİSİ BİR FULUSİ (para verse)
YAHUT BİR EV ERİP KILSA CULUSİ (seni o evde oturtsa)
VEREN ALLAH’TIR ANLA BU HUSUSİ (özelliği)
ANI VEKİL ETMİŞ, ANLA NUSUSİ (delili anla)
HAKİKAT ANLA GEL Hak’ka gidelim
CEMALİ BA KEMALE SEYREDELİM (sayfa 54)

Birisi sana bir miktar para verse veya biri evi olsa da seni orada oturtsa, anlamalısın ki, hakikatte veren Allah’tır, yüce Allah o adamı sana vekil etmiştir. İnsanoğlu bunu ancak, Allah bizzat kendisi verseydi o zaman anlayacaktı.

Bu zamanda kendine bir şey veren adamdan çekiniliyor, onun istekleri yerine getiriliyor. Ama bütün mülklerin asıl sahibi olan Mevla Teala unutuluyor. O emretmezse bir yaprak kıpırdamaz, bir dal sallanmaz.

‘’Bu günkü okullarda tahsil yaparsan, başbakan da, kaymakam da, vali de olursun’’ deniliyor. Bütün maneviyattan soyulmuş, cascavlak olarak üniversiteyi bitiriyorlar. Üniversiteden mezun olu8nca maksuda erildi daha bir vazife kalmadı zannediliyor. Hâlbuki daha Subhaneke’nin ‘sin’ini okumamıştır. Yani daha maksada başlanılmış değil, Allahu Teala’nın nimetleri ile bizi kandırıyorlar. Asıl tahsil edeceğin şey şimdi gölgede kaldı.

‘’İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, Kur’an bir vadide, onlar başka bir vadide olacaklar.’’

Dua ediyorum:”Ya Rabbim! Ümmet-i Muhammed’i Kur’anda cem eyle.’’ Diye, yani, Ey Cahil insanlar! Bu zat kimin peygamberidir? Bütün maddiyat ve maneviyat, dünya ve ahiret hapsi elinde olan Allahu Teala’nın peygamberidir.

Sohbetler Kitabı
2. cilt 45. sohbet
__________________
‎''onlar sanıyorlar ki,
biz sussak mesele kalmayacak.
halbuki,biz sussak, tarih susmayacak..
tarih sussa, hakikat susmayacak........''
Alıntı ile Cevapla