Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28 Ekim 2012, 23:18   Mesaj No:9

Yitiksevda

Medineweb Emekdarı
Yitiksevda - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Yitiksevda isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2
Üyelik T.: 10 Nisan 2008
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Erkek
Memleket:MALAZGIRT
Yaş:47
Mesaj: 5.078
Konular: 295
Beğenildi:124
Beğendi:24
Takdirleri:153
Takdir Et:
Standart Cevap: Tasavvufla İlgili sorularıma cevap arıyorum inşallah

Panteizm ya da Tümtanrıcılık (Doğa tanrıcılık, Kamutanrıcılık) Evrenin bütününü Tanrı olarak kabul eden felsefi görüştür. Panteizmde, her şey Tanrı'nın bir parçası olarak kabul edilir, Tanrı her şeydir ve her şey Tanrı'dır. Tanrı doğada, nesnelerde, insan dünyasında vardır. Panteizmden farklı olarak Tanrı'nın evrenden ayrı ve bağımsız bir varlığı yoktur.

(Tasavvuf Dininde olan kopyası Vahdet-i Vücud)

Hindu panteizm inancı ile özdeş olan yerli modeli Günümüz tasavvufi anlayışını onların yapmış olduğu fikir, zikir, yoga ve giyim kuşama kadar aynı Onların hedefinde NİRVANA Tasavvufta FENAFİLLAH Onlarda ŞİVA Tasavvufta KUTUP onlarda VİŞU Tasavvufta AKTAP Onlarda BRAHMA Tasavvufta GAVS Hinduizm’den gelen inanç sistemini Türk, Kürt, Arap kamuflesi ile kakalayan beyefendiler gelin bize mürid olun gelin marabalar aman ha sakın sorgulamayın çarpılırsınız sizin haddinize değil sorgulamak onlar her gün peygamber ile görüşüyor cevap alıyorlar!

İslam’da ‘’La ilahe İllallah’’ emri tevhidin ölçüsü iken, sömürücü kesimlerde ise ‘’La mevcude İllallah’’ yani bizim anlayacağımız ‘’Vahdeti Vücud’’ Allah’tan başka Vücud yoktur. Anlayışını hâkim kılmaya çalışmaktadırlar.

Bu anlayışı Kur’an şu ayeti kerime ile reddeder.

(O'dur) gökleri ve yeri yoktan var eden. O, nasıl ki hayvanlar arasında eşler (bulunmasını) irade etmişse size de kendi cinsinizden eşler vermiştir ve sizi böylece çoğaltıp durmaktadır: (ama)hiçbir şey O'na benzemez ve yalnız O'dur, her şeyi işiten, her şeyi gören.(Şura-11)

Allah’ın açıkça buyruğuna rağmen, Vahdet-i Vücud anlayışını savunanlar yaratılanların tümünün Allah’ın benzeri olduğu inancındadırlar. Bu anlayış sahiplerini tek-tek sunmayacam bu İtikadi bozukluğu sergileyenlerin tümünde bu anlayış mevcut olup savunulmaktadır.

Allah’ın dini ile Tasavvuf dininin birbirine hiç benzemediğini birkaç delil ile ortaya koyalım.

Allah’ın dininde: Allah varlığı ezeli ve ebedi olan, eşi ortağı ve benzeri bulunmayan yaratıcıdır. Kendisi var iken hiçbir şey yok idi. Allah yarattıklarının hiçbirine benzememektedir. Kâinatı yoktan var etmiştir gelip geçicidir. Baki olan Yalnızca Allah’tır.

Batıl olan anlayışta: Allah ve yarattıklarının tümü bir varlıktır. Yaratan ile yaratılanın aynı olduğu görüşü (Vahdeti Vücud).Batıla göre Allah tarafından yaratılmış ne var ise onunla eş niteliktedir. Yaratılan yaratanın bütün özelliklerini yansıtır anlayışı ile yoktan varoluşun olmayacağını yansıtırlar.

Allah’ın dininde:Furkan, zikir, Allah’ın kelamı Kur’an iken. Üstünlük takva ile belirlenirken. Gaybı Allah’tan başka kimse bilemez iken. Şefaatin yalnızca Allah’a ait olduğu açık iken. Ölüler ile dirilerin bir olamayacağı bildirilirken, Tevbenin nerde olursa olsun Allah’a aracısız yapılması emri var iken, Vesileler olarak yalnızca amellerimizi aracı kılmamız emredilir iken, Şüphesiz temel kaynağın Kur’an olduğu apaçık bildirilirken bu ve benzeri birçok kavramı katleden şarlatanlar bunlar az gelecek ki onlara kendi dinlerine ait kavramlar üretmişlerdir.

Batıl olan anlayışta: Keşif, kerametler ile semalarda uçanlar. Gavs kutup vb İslami olmayan kavramlar ile kutsamalar. Gayb âlemlerini turlayıp insanlara nerelerde kimler ile görüştüklerini, cennet cehennem hallerini, tapular dağıtanlar, kehanette bulunmalar, ilhamlar ile kitaplar yazmalar, rüyalarında ilim öğrenmeler, Hakikatı Nuru Muhammediye ile insanı kâmil, kutbul irşad, ricalul gayb, revasi, şeyh gibi isimlere kâinatta tasarruf hakkı vermeler, ölülerden medet umma, ruhları yardıma gönderme, darda ve rahatlıkta yalnızca yardım istenmesi gereken Allah yerine beşerden yardım dileme.

Türbe, ziyaretler ile putlaştırmalar. Allah’ın kutsalları üzere kendi mekânlarını kutsallaştırıp insanları Allah’a davet edeceklerine kendi Kâbelerine davet etmeler, taşları, çörekleri, yedi sülalelerini kutsallaştıran Allah’ın dinine zerre zarar veremeyeceklerdir.

Asırlardır siyasi ve menfaatsel politikalarına dini alet ederek rantlarını korumaya çalışan, kesimlere Allah’ın dinini Allah’ın kelamından öğrenen gençliğin uyanışı korku vermekte ve karalama ile onları bertaraf etmeye çalışmaktadırlar. Yıllarca mezhepleri imanın şartı gibi sunup insanlar arasında mezhepsel kargaşaları revaçta tutmaya çalışmaları, menfaatleri açısından gerekli idi.

Eğer kulumuz (Muhammed)'e katımızdan safha-safha indirdiğimiz vahyin bir kısmından şüphe ediyorsanız o zaman aynı değerde bir sure getirin (de görelim) ve -eğer dediğiniz doğruysa- Allah'tan başkalarını da size şahitlik etmeleri için çağırın.
(Bakara-23)

Ama (eğer onu basit bir faninin işi olarak görüyorlarsa) ona benzeyen başka bir söylem üretsinler (de görelim!) Söyledikleri doğru mu, değil mi?(Tur-34)

Allah’ın dininde insanın rabbine karşı olan sorumluluk duygusu hayatı ile pekiştikçe sakınacağı emir ve yasaklar çoğalır iken, Tasavvuf dininde mertebe kat etikçe sorumluluk azalır ve ilerledikçe kalkar.

Dine karşı din diyebileceğimiz, batıl anlayışların, ülkemizdeki yapılanmalarına baktığımızda, laik sistem ile barışık, Allah’ın hükmü üzere hüküm koyanları başa getirmek için yarışan, yoksulu, mazlumu, ezileni, sömürüleni görmeyecek kadar bencilleşen benim kitaplarım benim cemaatim benim ferdim gibi ayrımları had safhada tutan anlayış sahiplerine sorum şu olacak Allah katında hesaba çekileceğimiz vakit sizin cemaat ferdiniz sizin şeyhleriniz sizin kitaplarınız Kur’andan sorumlu tutulmayı kaldırabilecek mi?

İlahlıklarını saf duygular ile Allah’a yaklaşma arzusunda olan insanların inançları üzerine kuranların hesabını en iyi görecek olan Allah’a havale ediyorum. Allah’ın ayetlerini bile- bile saklayanlardan olmaktansa tüm insanlıktan tecrit edilmeyi yeğlerim. Allah’ın apaçık ayetlerini bilip saklayanlar FASIK’LARIN ta kendisidir.

Muhammed’i Dinin Eşkiyaları Tasavvufçular.

Günlük 5 vakit farz namazlarımızda itina ile anlamını kalbimize işleyerek okuduğumuz ‘’Fatiha’’ suresindeki ‘’Yalnız sana İbadet/Kulluk ettiğimiz için. Yalnız senden yardım dileriz’’ Ayeti kerimenin hükmünü yaşamsal alanda ne kadar gösterebilmekteyiz ya da Tasavvuf/Tarikat adı altında örgütlenen cemaat leşen topluluklar bu hakikati ne kadar idrak ederek yaşama yansıtabilmektedirler...

‘’Yalnız sana İbadet/Kulluk ettiğimiz için. Yalnız senden yardım dileriz’’

Denmesine rağmen... Ölülerden Medet bekleyen dara düştüğünde ölüleri yardıma çağıran Allah’tan başka güç ve otorite tanımayız derken Şeyhlere, Ğavslara, ricalul ğayblara, efendilere, beylere, hocalara verdiğimiz güç ve otorite himmet ve yardımlar namazlarımızda okumuş olduğumuz ayetin anlamsız kılınması değil midir?

Allah ve Resulüne uyduklarını iddia eden ve iddiadan öteye gidemeyen tarikat tasavvuf ve cemaatler Kuru et yiyen bir kadının oğlu olan Allah Resulü Muhammed yerine göklerden inmeyen elmas taçlı, altın tahtlı sırma kaftanlı bir peygamber tasavvuru ile Peygamberi anlatmak ile meşguldürler...

Peygambere inanmak ve sünneti olan Canlı Kuran örnekliğini yaşamak ve anlatmak yerine bir kul gibi yaşayıp yiyip içen Peygamberden ziyade kendi hayatlarını ona uydurmak yerine onu kendi anlayışları ile ortaya çıkarmış oldukları inanç sistemlerine uydurmak ile meşgul olmaktadırlar.

Tasavvufa dayanak olarak Allah resulünün Ashabım olarak tanıttığı Ebu Zer’i takip ettiklerini iddia eden sözde Şeyhler efendiler beyler vb Kuran’i olmayan kavramlar ile kendilerine mevki makam şan şöhret elde etme yollarında kullanılması gereken isimlerin yaşamlarını esas almayanlar sadece elde etmek istedikleri rantlarına kalkan olarak kullanmaktan geri kalmazlar...

Ebu Zer’i kendilerine dayanak olarak alan efendiler nedense zulme haksızlığı kisralaşmaya babadan oğula geçen saltanatlaşmaya Kur’anın merkeze almış olduğu insanlar yerine Kulları yapma siyasetine alışmış sulta sahiplerinin mirasını devam ettirmektedirler eğer babası Şeyh ise oğlu gelini kızı torunu torununun torunu yedi ceddi Şeyhtir ve dokunulmazdır dokunan olursa başlarına bela gelmesi an meselesidir anlayışı ile kendi tekelleşmelerine kılıf uydurmakta ve insanlara bunu dini bir inanç olarak yansıtmaktadırlar.

Kur’anın emri olan Nefis tezkiyesi, Ahlak, Zikir, Zühd vb Emirleri Bir bütün olarak almak yerine bir kavram üzerinde yoğunlaşarak İslami esasları ruhban din anlayışına hapseden anlayışlar İslam’da olmayan lakin kendilerine mevki makam oluşturmak adına oluşturdukları din sınıfı alt üst tabaka ayrımı neticesinde kendilerini istedikleri makamlar ile adlandırmaya başlamışlardır...

Öyleyse, artık emredildiğin yönde, yanında yer alanlarla birlikte, doğru yolu tutun ve sizden hiç biriniz gurura kapılıp da çizgiyi aşmasın: çünkü unutmayın, yaptığınız her şeyi O görüyor. (Hud-112)

İşte bunun için sen (bütün insanlığa) çağrıda bulun ve (Allah tarafından) emr olunduğun gibi dosdoğru ol! Onların heva ve heveslerine uyma ve de ki: "Ben, Allah'ın bütün vahy ettiklerine inanırım. Sizin değişik görüşleriniz arasında adaleti gözetmekle emr olundum. Allah benim de, sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımızın hesabı bize çıkacaktır, sizin yaptıklarınız da size. Bizimle sizin aranızda bir çekişme olmamalı. Allah hepimizi bir araya toplayacaktır; çünkü varış O'nadır."
(Şura-15)

İki ayeti kerimede Allah resulüne doğrudan bir hitap üzerinden tüm müminlere ağır bir sorumluluk yükleyen (emr olunduğun gibi dosdoğru ol) ifadesi Vahiy ve takvada daha üstünü bulunmayan Allah resulüne sanki bir uyarı niteliği taşırcasına ciddiyetinin önemini ortaya koyar...

Bu ayetler hususunda bizlere ulaşan rivayetlere göre Allah resulünün bu ağır ve ciddi hitap karşısında ‘’Saçlarım Ağardı’’ demesi bizler için hayati öneme haizdir.

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan kesimler Allah resulünü anlamak yerine anmak ile meşgul oldukları için ayeti kerimelerde asıl anlatılmak istenenin Vahyin esaslarına uyma ve o doğrultuda Tevhid inancını Allah resulü üzerinden tüm müminlere yüklenmiştir.

Tasavvuf adı altında yapılanmaların dayanakları delil sayılamayacak kadar boş ve mesnetsizdir. Bu oluşumların sundukları deliller eğer gerçek olsa idi bu veli ğavs ricalul gayb şeyh vb kimseler gaybı bilse idiler bereket yağdırabilse idiler insanların isteklerine cevap verebilse idiler insanlara himmet onların tekelinde olsa idi acaba şu durum ile ne kadar tezat görüşler olduğunu ispatlamaya yeterli gelir kanısındayım:

Allah resulü ve Ashabım dediği kutlu şahsiyetler demek ki bu isimlerini saymış olduğum ğavs şeyh veli vb isimlerden daha düşük derecede olmaları gerekiyor çünkü Allah resulü İfk hadisesinde neden ayet inene kadar hiçbir şeyi bilemedi?

Yâda Uhud savaşında ağır darbeleri alacağını bilmesi gerekmez miydi?

İmam Ali kendisini Şehid edecek kişiye neden önce tahmin edemedi?

Yâda Halife Ömeri Şehid eden (Ebu Lülü) kişiyi neden bilemedi?

Yâda Allah’ın aslanı Hamza kendisini şehid edecek olan ‘’El Akilet’ül Ekbad’’ (Çiğer Yiyen kadın) Hindu’nun o zamanda kiralamış olduğu Vahşisinden haberi yoktu. Vahşi Hamza’ya 15 adım geride iken nasıl olduda fark edemedi?

Yâda İmam Hasan’ın kendisini zehirleyecek olan cariyesinin maddiyat karşılığı onu satın alan ismi lazım olmayan kişileri önceden bilmesi gerekmezmiydi?

Yâda İmam Hüseyin’in Kerbela'da şehid edileceğini ve Kufe halkının ona hainlik yapacağını önceden bilmesi gerekmezmiydi?

Bu fark edilemeyen olayları buraya aktarmamdaki sebep. Tasavvufun iddia etmiş olduğu keşf ilham gizli ilimler istidrac keramet vb kavramları saymış olduğum Mübarek insanlar neden kullanamadı yoksa bu İnsanlar tasavvufun büyükleri olarak anılan insanlardan daha mı küçük makama sahiptiler?

Allah açıkça üstünlüğün ırk dil kavmiyet vb hiçbir şeye bağlı olmadığını üstünlüğün ancak ve ancak TAKVA ile olduğunu açıkça beyan etmesine rağmen kendilerini soy sop vb kavramlar ile adlandırarak kendilerine mevki edinenler Allah’tan daha mı iyi bilmektedirler...

Allah resulünün Ashabım hitabına mazhar olan Halife Ebubekir, Ömer, Ali, Ammar, Ebu Zerr ve daha birçoğu İslam inancımıza göre hem sahabe hem de Allah’ın dostu/velisidirler. Lakin saymış olduğum isimler ile tasavvufta var olan RABITA anlayışı üzere nedense hiçbir kimse bunların simalarını düşünerek gözlerinin önüne getirerek Allah ile yakınlık kurma anlayışına girmemişlerdir...

Rabıta Şirkini dikkate almayıp 7 yaşındaki çocuğu ile sıcak teması cinsellik sayan taife nedende iş kendi Şeyhlerine gelince Kadınlara rabıta esnasında Şeyhlerinin simasını hayal etmelerini emredebiliyorlar 7 yaşındaki çocuğa sıcak ilişkiye baba, anne şefkatini caiz görmeyenler kadınların rabıtasını caiz görebilmektedirler? Namus sahibi hangi erkek kadınının başka bir erkeği hayal/tahayyül etmesine izin verebilir! İzin veren ancak Deyyus Yahudileşen mantık sahibidir…

Panteist düşünce sahibi olanlar: Cima ederken rabıta yapın ki çocuklarınız daha faziletli olsun? Hangi namus sahibi insan, Hayvan, Müşrik, Kâfir, Pislik, Deyyus karısının başka birini hayal ederek cimada bulunmasına izin verebilir… Ama verenler var ve Yogi dışında tasavvufun genelinde mevcuttur.

Günümüzde RABITA/YOGİ anlayışı ile insanlara kendi simalarını düşündürme anlayışı ile Allah’a ulaşma yakınlık kurma anlayışı hangi dinin ürünüdür... Gerçek manada eğer düşünülmesi gereken bir sima göz önüne getirilmesi gerekse idi Acaba Allah resulünden başka bir sima bu davranışa daha layık olabilirmiydi?

Allah Resulü Muhammed (s.a.a) Hayatında Annem dediği iki kişiden biri olan FATIMA (a.s) şöyle öğüt veriyordu:

‘’Kızım Fatma! Sakın Babam Peygamber diye güvenme! ‘’hitabını yaparken kişinin ancak takvası ile Allah’a ulaşabileceğini açıkça izah etmektedir...

Olayları analiz ederken başlangıç evresinden almak gerektiğine inanmaktayım ve bu nedenle her daim başlangıcından itibaren ele almaya çalışırım...

Emevi Arapçılığının ve zulümlerin doruk noktaya eriştiği dönemlerde ortaya çıkan Züht hareketinin ilk temsilcilerinden biri olan HASAN EL BASRİ tarihte mevali olarak anılmaktadır. Sufi gelenek Hasan basriyi anlatır iken ona İmam Âlinin hırka giydirdiğini iddia ederler lakin bu iddianın tarihi bir vesikası olmamak birlikte İmam Ali ile Hasan el basrinin görüşmüş olma ihtimalleri çok zordur.

Emevi Zorbalarının insanlar üzerinde estirmeye başladıkları teröre karşı koyacak güce erişemeyen kitleler! Kendilerine yeni bir hayat sistemi emeviye tepki olarak ZÜHD hayatını tercih etmişlerdir.

Sahabeler üzerinden örneklemelere devam edelim :

Allah resulünün canlı kuran örnekliği terbiyesinde yetişenler hiçbir zaman herhangi birinden Şefaat yardım talebinde bulunmadıklarını orjinal kaynaklardan edindiğimiz bilgiler neticesinde bilmekteyiz. Şefaat yalnızca Allah’tan istenmiştir Allah resulüde bundan gayrisini öğütlememiştir.

Bugün ise tasavvuf adı altındaki oluşumlar peygamberi kuranı devre dışı bırakan anlayışları neticesinde insanlara cennet vaat etmekte şefaat etmekte ve kendilerini garantiye almış gibi başka saf insanlara şefaat edecekleri uydurmaları ile uyutmakta kendilerini rab yerine koymaktadırlar...

Allah’a kul olmak için hiçbir aracıya ihtiyaç yoktur. Allah’ın rahmet pınarlarının önünde engel olabilecek hiçbir zorba güç bekçi/kapıcı/hükümdar olamaz yoktur.

Allah resulünün yaşadığı asırda var olan Müşrik sistemin teklif etmiş olduğu Dar’ün nedvenin başına geçme isteğine verdiği cevap : ‘’Bir elime ayı,bir elime güneşi verseniz yolumdan dönmem’’ diyerek kesin bir dille reddetmesinin arka planında var olan ve günümüzde bu arka planın çarkları haline gelen anlayışa net bir cevaptır...

Günümüzde sözde âlim olan veli olan ve takip ettikleri velilerin hayat sistemleri her daim zalim sistemlerin çarkı arasında öğütülme anlayışı hâkimdir...

Allah resulü o tekliflere evet demenin onları işletmiş olduğu sistem çarklarının arasında öğütme olduğunu çok iyi bilmekte idi ve ona göre de kesin cevabını vermiştir...


Allah resulü Kuran merkezli eğitim süreci içerisinde hiçbir zaman günümüz anlayışlarının sunmuş olduğu şu anlayışları benimsememiş bilakis reddetmiştir... Günümüzde var olan yapılanmaların öncelikleri arasında önce tahtımı sağlamlaştırayım ekonomik durumumu düzelteyim iktidarların imkânlarını kullanayım onlara hoş görüneyim daha sonra TEVHİDİ anlatırım insanları doğru yola davet ederim anlayışı ile ne yazık ki girmiş oldukları yoldan geri dönememekte ve battıkça batmaktadırlar...

Küfür sistemlerine uşaklık eden seçim dönemleri oy depoları olarak görülen Cemaatler tarikatlar vbleri Rabbani metodu ortaya koyamadıkları gibi kendilerine intisap etmiş olan kuru kalabalıkları da satmaktadırlar...

Bir dönemler Süleyman demireli kutsayan İsmi lazım olmayan cemaat Cehennem partisini iktidara taşıyanlar Anavatan Doğru Yol partilerine yardakçılık yapanlar bugünde hali hazırda var olan Siyasi yapılanmaya taşeronluk yapmaktadırlar uşaklık hizmetini en güzel şekilde yerine getirmektedirler...

Allah’ın çizmiş olduğu sınırlar üzerinde sebat etmek dosdoğru istikamet üzere devam etmek çok zordur yol alırken ifrat ve tefritten uzak durmak gerektiğinde malından canından ailesinden vatanından ayrı kalmak çok zordur...

La ilahe illallah demek tüm güç ve otoritelere baş kaldırmanın adıdır yaşamsal boyutudur... Rabbimiz Allah dedikten sonra istikamet üzere olmak Müminler için zorlu yolculuğun temelidir.

Çok fazla uzatmadan temelleri asırlar öncesinden atılmış olan Kuran dışı anlayışlara ev sahipliği yapan tasavvuf vb oluşumlar asla İslam olamadılar ama her daim İslam kisvesi altında zehirlerini insanlara enjekte etmeye devam ettiler şu söylemler ile:

Ölülerden yardım isteme. Aracılık (Vesile ve Tevessül) Evliyanın yardımı. Şeyhlerin manevi yardımı. Birilerinin yüzü suyu hürmetine. Olağan üstü yollar ile yardım. Şirk. Şehitlerin savaşması hikayeleri. Görünmez erenler. Yüce ve Alçak Ruhlar. Şeyh ve Velilerin gaybtan haberler vermesi. Keramet. Mucize. İstidrac, Gizli İlimler. Keşf (perdelerin açılması/iki âlemde yolculuk) Sezgi (feraset) İlham, Şefaat Rabıta. Allah’ın gözükmesi. Giyim ve kuşam ve kendi oluşturmuş oldukları inanç sisteminin esaslarına riayet edilmesi için evratlar vb uyuşturucu anlayışları halen ve halen insanları sömürmek için kullanmakta ve milyonları şirk batağına sürüklemektedirler.

Bu kadar yozlaşma ve Şirke Rağmen Tasavvufun İslamdan bir parça olduğunu savunmak niyetinde olanlara tek sözüm vardır Allah ıslah etsin satılmış akıllarını kullanmayı nasip etsin.

MEVLÜT HÖNÜL
MALAZGİRT
__________________
Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır .

-İmam Ali- (a.s)
Alıntı ile Cevapla