Konu Başlıkları: Mustafa İslamoğlu Şiirler
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 29 Ekim 2012, 13:38   Mesaj No:6

enderhafızım

Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.185
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Standart Cevap: Mustafa İslamoğlu Şiirleri


Heyelan I

-havada bulut var-

geceleri gündüzlere örten

yılanlar gibi

örttük üstümüze muttasıl uykuları

yorgan yerine

Eshab-ı Kehf’in paylaşılan mirasından

yalnız uykusu kaldı bizde


atımızın terkisinde kızılelma çıkını

ayışığında koyulduk yola

kanımız damarlarımıza tıkıştırılmış delilerdi

hayaller denizine açıldığımız sallarla

heyamola çekiyorduk harikalar diyarına

onyedibin alemi bir pula sattık

çiğnediğimiz her yasakla onurumuz yükseldi

gün oldu

bir pula onyedibin takla attık

kıyametin konuk olduğu diyarda

kartalları vurduk

bizi geçmesinler diye

ahir zamanda


rüyamızı kanla bölen ayetlere kızarak

uyandık

kendinde ve agâh her şeye lanetler yağdırarak

tüm işe yarar organlarını kaybeden ben

bir kasap çengelinde bulduğum kalbime

müşteri oldum yeniden

kellemi rehin bırakarak

uykunun bilmem kaçıncı haline ulaşmak için

onlara karşı yürüyerek onların yolunda

gecenin müntehasına dayandık


haykırmanın kutsal büyüsü

işledi iliklerimize

bağırdık anlamadığımız sözleri

bağırdık sözlerimiz anlaşılmasın diye

karaya yüklediğimiz anlamı gözümüze alarak

daldık boyumuzu aşan suların körfezine


1987






Heyelan II

-gök gürültüsü-

dolu dizgin sevdalarımızla
pimi çekilmiş bomba gibiydik
kaç heyecan istif ettik meydanlara
kaldırımlar rapraplarımızla uyandı kaç kez
asfaltları kanattık körkütük hıncımızla
sloganlar tilavet ettik ezberden
göndere pankartlar çektik mealler eşliğinde
otağ-ı humayuna ayarlı bileklerimiz
yerinden fırlayabilirdi bir emirle
eklem yerlerinden gelen
civata seslerini gizleyemedik
zihninin ve kalbinin olanca yoğunluğunu
adalelerine aktarmış atletler
yüreklerini molotof kokteyli diye attılar lağımlara
on soruda kellesiz savaşmanın yolları konulu
bilimsel dersler verdik
hem defterimiz hem kitabımızdı duvarlar
öğretmeni ve öğrencisi olduğumuz sınıfın
dost avına çıktığımız günler
bir çay içimi muhabbet
üçüncü hamur seviyesinde ülfet

tersine dönen çarkıfeleğin yüreğini aradık
kendimizi aradığımızı bilmeden
fecirle tehtid ettiklerimiz
üstümüzü örtüyorlardı gün doğarken
bülbüller gibi

1987




Dilli Şeytan

suç aleti
ağzın barut kokuyor
çevir namlunu bana
ordunu üstüme sal
ağzını öbür yana


bal şerbeti sundun dostun
kırk kâse hangisinde zehir
al yak yüreğimde sigaranı
seni dilinden tutuşturur
uzat ellerini tutunayım
diline söz geçir sen
ziyanı yok tek cevapsız kalayım


duyulmuyor sesiniz
yaramda dil izi var
kurşunlar
nerdesiniz


1986








Menfi

hayret bu ayak izleri neden aşınmaz ki

toprağa soğuk damga vurmuş gibi


Dersim, zarif boğazlarda yağlı ilmek

kılımın döğmelendiği sınıfta zor dersim


analar sürgününü sürgünlerde büyütsün

babalar at toplasın Ova’dan Zapsuyu’ndan


sürgünüm gülle gibi döğecek meyvelerim

Mekke’min putlarına erişecek dal oldum


ölmeye yatkın ağaç doğum yapsa canhıraş

ona da sürgün derler


sürgünü sürgün etmek ata kamçıdır desem

algın derler çılgın derler


ve bir koca çıkar Erciyes’i dolar başına

cevaplar tümü adına Seyrani’ce


bozmak mümkün ise aklım bikrini

boz da bakir iken dul gönder beni

hakkın mekanından özge bir mekan

bulmak mümkün ise bul gönder beni


1982









Bende Kalsın

al da git eğreti gülüşlerimi

isyanı kutsayan yüz bende kalsın

maviye boyama zor düşlerimi

gemimi yakacak köz bende kalsın


mermere saplanan bir deli su’ca

nefreti sevdama etmişim boca

karanlığa dönük bir çift namluca

tetikte bekleyen göz bende kalsın


neşeyi açmadan solanlara ver

gülüp eğlenmeyi yılanlara ver

baharı, bahçeyi çalanlara ver

Van Gogh’un çizdiği güz bende kalsın


bilirim yol uzun sürmek zor ama

çekmediğin kahrı koy matarama

azık kıt, vakit dar, tuz bas yarama

çiledeki aziz giz bende kalsın


1986








Öfke ve Hakikat

hayata bir yerinden

iliştirilivermişim

eğreti bir kimliği kabullenmek zorunda oluşum

topuklarıma kadar çıkan yağmur

ne kadar dünyalı olduğumun belgesidir


ensekökümde çakılı bir dağ

hep birşeyler saklıyor benden


uzak ülkelerden pembe ezgiler dinleyen ben

yazık, yastığımın nabzını bile dinleyemiyorum


hayallerimde acılarım gibi naftalinli

putlar, hayatla aramdaki barikat

boğazıma kadar girdiğim öfke

tufanında boğacak beni hakikat





Sevda

beni benden alıp alıp götüren

saçını rüzgara katarsın sevda

şaşma ufuk gibi yandığıma sen

bende doğar bende batarsın sevda


âfet yakar diye duyulmuş gözün

bir çift namlu gibi oyulmuş gözün

beni çıldırtmaya koyulmuş gözün

mermini şurama atarsın sevda


ağlayışın yaman, gülüşün yaman

pençende yüreğim başımda duman

ciğer kebap olup, yandığım zaman

su değil, baldıran tutarsın sevda


ben gün doğusunda beklerken seni

neden hep lodosa açtın yelkeni

turnalar mı alıp gitti neşeni

şimdi hangi koyda yatarsın sevda


bırak sürükleme suyuna beni

hedef bendim, gerdin yayına beni

ne dehşet getirdin oyuna beni

betersin, betersin, betersin sevda




Viran Gazel

vermişim senden bir haber el var gün var utandırma

kapanmışım ayağına naz eyleme usandırma


söz almış ahd eylemiştik belgeler var yüreğimde

sen sen ol da beni düşman dediğine inandırma


bu ne kovanımda yağma çiçekler sana intizar

zambağa benzetip beni dikenleri kıvandırma


vurulan her bir kuş ile yere düşen ben olurum

beni bir kurşunluk yârin kapısında dolandırma


iyi bildiğim tek şeydir yeter ki ağla de bana

uykuma çok usuldan gir düşlerimi bulandırma


vermişim senden bir haber el var gün var utandırma

kapanmışım ayağına naz eyleme usandırma


1987
Alıntı ile Cevapla