|  Durumu:    Medine No :  5879  Üyelik T.:
28 Aralık 2008  Arkadaşları:32 Cinsiyet:Bay Memleket:İst Yaş:40 Mesaj :
3.152Konular:
1383  Beğenildi:177 Beğendi:17
 Takdirleri:285 Takdir Et: 
	  Konu Bu  
				Üyemize Aittir! |   Can Demiryel (Seslendirdiği Şiirler) 
   Can Demiryel (Seslendirdiği Şiirler)  
  
 Gözyaşım Olurmusun
 
 Bir garip oldum bugünlerde.
 Hani ayağın boşluğa düşer gibi olur ya,bağırmak istersin de soluğun çıkmaz ya.
 Ama sözünde gereklidir davaya, işte bura da;
 dilimin tercümanı, soluğuma ses olur musun?
 
 Yazın, en uzun günün de, sıcağında kendin...e geldigi bir vakitte, bir yiğitlik yapsam oruçlara boyansam, iftarım olur musun?
 
 Hani diyorum ki gönlüme;deli gönül seni de kim seve,
 bu yanlışa kim düşe,sana da kimler aça gönül denen hanesini; bir umut işte benimkisi, tüm utangaçlığınla, gizlisinden ama;
 Sevdalım olur musun?
 
 Yine huzuruna çıksam yaradanımın, gereğini yapamamanın ezikliği ve utangaçlığımla
 Bir sabah namazı vaktini seçsem tövbeye. Sende benle olur, alnımı koyduğum
 Seccadem olur musun?
 
 Ben bir yanım agrıdımı ona yönelirim hep.
 Onsuz kelimelerimden utanmışlığım vardır
 Geceyi ve iki damla gözyaşımıda şahit katarım yanıma
 Ve yakarırım en içtenliğimle, dualarımı sunarım âcizane. Şimdi senide kattım içine
 Dualarıma âminim olur musun?
 
 Bir şiir olsam umuda dair.
 İçine de seni gizlesem,
 Özlemle yazılmış cümlelerle donatsam, ünlemide vuslat olsa
 Okuyanım olur musun?
 
 Gecenin karanlıgında yolunu yitirenler, yıldızlara dalarmış.
 Yönünü tayin edermiş göğün işaretlerinden.
 Şimdi ben ki bir meçhule düşmüşüm, yelken alabora.
 İşte burada, bir ışık
 Yolumun aydınlatıcısı, işareti
 Yıldızım olur musun?
 
 Keşkeli cümlelerin yoğunlaştığı, geri dönülmezlerin ağır bastıgı hayatımda
 Bir umut işte, gelsem, içine baksam gözlerinin, ağlasam sonra
 
 Gözyaşım olur musun?
 
 Yazan: Mehmet DEVECİ
 Okuyan: Can Demiryel
 
 [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya  Üye Olmak için TIKLAYIN...]
 
 [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya  Üye Olmak için TIKLAYIN...]
 
 
 
 
 ----------------------------------------------------------
 
 
 
 
 
  
 Son Söz
 
 Ve zaman döne döne
 Gelmişti başlangıç noktasına
 İlk yaratılış düğümüne
 
 Mahlukatın var olduğu
 Yüzüsuyu hürmetine
 Evrenin efendisinin
 Kavuşmak vakti gelmişti sevgilisine
 
 Hayatın menbaı
 Merhametin son durağı
 Madeni, muhabbet ocağının
 Ateşler içindeydi
 Yatağında
 
 İltica etmişti sanki kainat
 Kutsal tenine
 Hayata şafak olan alnında
 Ter taneleri
 Her biri insanlık çilesinden
 Bir haberdi sanki
 Bir an oldu
 Aralandı gözleri
 Sonsuzu kuşatan bakışları
 Süzdü ciğerparesi Fatımayı
 Süzdü tek tek çevresindeki
 Can dostlarını
 Kıpırdadı dudakları dedi:
 — Ebubekir kıldırsın namazı
 Sonra daldı daldı uyandı
 son defa aralandı
 Bakışları
 Yöneldi bir noktaya
 Karar kıldı bir noktada
 Ve dedi:
 — Merhaba Ey Refik-i Ala !
 
 Olacak oldu
 Akıllar kamaştı
 Kalbler tutştu
 Feryat ve figan gökleri tuttu
 Çekti kılıcını Faruk olan
 Sıçradı orta yere :
 — Kim derse " O ÖLDÜ" , öldürürüm!
 
 Ayrılık ateşinden
 Ateşin şiddetinden
 Sanki bendler çözülmüş
 Felekler çökmüştü
 Şuur tutuşmuş
 Akıl iflas etmişti
 
 Sonra Sıddık olan
 Yetişti geldi
 Baktı baktı yatağında hareketsiz yatan sevgiliye
 Mağarada arkadaşına hicrette yoldaşına
 Sonra baktı çevresine
 Mahşerden önce mahşer hali yaşayan
 Ashabına
 Aline
 
 Ebubekir dedi :
 — Ey nas , susun !
 — Kim ki Rasulullaha tapmaktadır
 — Bilsin ki Rasul ölmüştür
 — Kim ki Allah’a tapmaktadır
 — Bilsin ki Allah ölmez
 — Hayy ve Layemut’tur ( Hayat sahibi ve Ölmez )
 
 — Ey nas, Susun!
 — " İnna lillahi ve inna ileyhi raciun"
 
 Sonra eğildi sevgilisinin yüzüne
 Sürdü bulutlanmış gözlerini
 O güzellikler ülkesine
 Baktı baktı ve dedi :
 — Hayatında güzeldin
 — Ölümünde güzelsin
 — Öldün
 — Bir daha ölmeyeceksin!
 
 Yazan: Erdem BEYAZIT
 Okuyan: Can Demiryel
 
 [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya  Üye Olmak için TIKLAYIN...]
 
 [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya  Üye Olmak için TIKLAYIN...]
 
 
 
 
 
 ----------------------------------------------------------
 
 
 
 
 
  
 "insanın mülkü yarasındadır"
 
 I.
 
 yok artık bir yanardağım!
 
 II.
 
 gözlerime indirdiğin melekler de yok artık
 gittiler beni dili dargın bir zamana verdiler
 gördüler aşkı yaraya süren bir semazenim ben
 bu nefes kimindir dediler bu kendine dönen kimdir?
 bilmediler içime dökülen bu kuyular sendendir
 ruhuma diktiğim bu lekeler emanetindir bilmediler
 dediler: kalbi susmuş bir adamdır bu! terk edin!
 eli düzgün yüzü güzel bir ölüm getirin ona!
 
 III.
 
 bana biçilen bu ölüm armağan mı bela mı bilemedim
 eğildim dünyaya yüzünün yaprağına değdim
 gövdeme gömülü rüzgârların kapısında bekledim
 taş söyledim çöl içtim kusur ettim kendimi
 insanın insana açıldığı ilk tufandır aşk dedim
 dağıma indim karanlığıma
 aşka tutulan bir mum ile sana değdim
 diledim ki kalbimi düşürdüğüm çadırında döneyim!
 dilime değen mühür alnımda duran kılıç
 dünyaya dağıldığım aynada seni söylesin
 kirpiğimden kalkan gemiler hep suyunda gezinsin diledim!
 
 IV.
 
 buymuş dedim
 aşk akrep taşırmış kalbin otağına
 ömre dökülen sözler sahipsiz kalıncaya kadarmış
 bitermiş başkasının koynuna bırakılan bir rüya
 ceninde susan her su ölürken celladını beklemezmiş
 ve gül, şüpheymiş; gitmezmiş kalbi olmayana!
 
 şimdi git!
 kalbini kaybetmiş bir şüpheyle bak bana!
 
 V.
 
 beni anlama!
 ruhumda gezinen bu nehir boşuna
 boşuna alnımda açılan bu levha
 insan dediğin bu dünyada bir yaradır
 bir inleyiş hüzünler kapısında
 
 beni anlama!
 yüzüme tuttuğum bu dünya
 geri vermeyecek gözlerimi nasılsa
 tozunu aldığım bu ayna beni bilmeyecek
 gidecek sırrını söyleyecek büyük bir dağa
 bana gelmeyecek
 
 beni anlama!
 sen tanıdık bir eskisin
 suyundan verme bana
 
 bu kırbaç sözler benimdir
 bu gözler elem kuyusudur sana!
 
 VI.
 
 bilmeni istedim
 istedim ki beni bilmeni
 aklımı sustuğum o günden beri
 avucumda gezdirdiğim bir mezarla
 sözü eksik bir kalemden kendimi dilemekteyim
 bu benim kaderim değil kabulümdür
 kendini bana süren merheme çareyim
 
 dokunma!
 
 kalbimin anahtarı yok artık
 canımı senden çektim
 değilsin emanetim
 
 seni bana bırakma!
 
 VII.
 
 onca yolu ölerek geldiğim onca sana
 alnımda taşıdığım bu harfler kimeydi bilme!
 beklediğim bu köprü kimin suyuna giderdi?
 bu hangi bahçeydi içinde dağıldığım?
 araladığım bu perde hangi zamana değerdi?
 
 öyle tozluyum ki bu yeryüzünde öyle dolu ki
 denizleri süsleyen bir cesedim ben sanki
 denizler ne ki?
 
 derinde susmayan bu tufan nedir peki?
 insan neden uğraşır içinin kumaşıyla?
 neden susar, bağırır, ağlar, dağılır?
 bir taşa neden derdini anlatır durmadan?
 
 …
 
 her sorunun yanıtı yanlışında gizlidir
 ve her yalanın bir doğrusu hep vardır:
 
 ben sana yanlış kapıdan okunmuş bir kilidim!
 
 sen buna inanma
 
 Yazan: Veysi ERDOĞAN
 Okuyan: Can Demiryel
 
 [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya  Üye Olmak için TIKLAYIN...]
 
 [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya  Üye Olmak için TIKLAYIN...]
 
 
 
 
 
 ----------------------------------------------------------
 
 
 
 
 
 
 
  
 Ruknettin
 
 Ruknettin’in aynalarda ağladığı kadar var.
 
 Bir mevsimin kıyısından tutarsan Ruknettin
 Kurak ovalara yağmurlar yağar,
 Ayak bileklerinden kavrarsan bir harfi,
 Kalbin şiir olup vadilerini sular.
 
 Senin de vadilerin vardır Ruknettin!
 Kehanetler kurarsın,yağmalarsın kendini
 Kurtarıp o yangında ilk önce kalbini
 Niyedir,aynalarda azalır sesin.
 
 Doktorum
 Ben bu kalbimi sarınır örtünürüm
 Kış gecelerinde o nu yakar ısınırım
 Üşürsem helak olacağımdan korkarım.
 
 Doktorum
 Gayya kuyusuna inmek istemem
 Bana bir ip uzat, yağmurlar istemem
 Aynaları kırarım, suretimi istemem
 Mevsimler dönedursun, bu dünyayı istemem
 Ben Allah’ı isterim.
 
 Ben hep aynalardan geçerim doktor
 Aynalar benden geçer.
 Araf’tan bir sepet sarkıtırım aşağı,
 Doluşur içine narin böcekler
 Yaşamayı yeni öğrenmiş kelebekler
 Üşüşür ben kalbimi sarkıtınca aşağı
 Ben hep aynalardan geçerim doktor!
 
 Günahları için ağlayan kim varsa
 Kanatlarıyla okşar onu melekler
 
 Hep böyle midir
 Kalbin hep böyle yavaş mıdır Ruknettin?
 Aynalar sana bir savaş mıdır Ruknettin?
 Yarin dudaklarından trenler geçer de
 Kalbiyin istasyonunda durmaz mı
 Sen hiç satrançta yenilmez misin
 Atına binip hep gider misin
 Bilmez misin,atından ayrı düşen bir vezir
 Zehir gibi çoğaltır kanında yalnızlığı
 Ve nihayet şahlar da aynalardan geçer
 Bir sen mi kalırsın bu rüyada Ruknettin
 Herhalde hep böyledir
 Bu dünya sevenlere bir tuzaktır Ruknettin!
 
 Buraya kalbinizi kuşatmaya geldiydik
 Konuşmayı unuttuyduk,hal diliyle söylediydik.
 Dua okuduyduk,yağmur dilediydik
 Kalbinizi kuşatmaya geldiydik.
 
 Hoşgeldiniz.Buyrun.İşte kalbim.
 Adımı unuttuğum zamanlarda Ruknettin’im
 Gövdesi ihlal edilmiş bir yetimim.
 Şu kapıdan buyurun, az ilerisi kalbim.
 
 Benim kalbim bir ıslahevidir doktor.
 Yetim bir çocuk durmadan azarlanır içinde
 Benim kalbim gövdesi ıslahevlerine çakılı bir kuştur
 Uçmayı bilmeden ölür kenar otellerde
 Kalbim ıslah olmaz bir kuştur doktor
 Tıkanır,ölür metropollerde.
 
 Bir çiçeği uyandırmak için mi
 Söner bu ateşgahlar
 Kaldırmak için mi yeraltını
 O derin uykusundan
 Kurur bu göl
 Ne var ve ne oluyor
 Neden türkü söylüyor fesleğenler
 Uzakta biri mi göründü
 Biri İncil okurken düşüp bayıldı mı
 Bir rüya mı gördü yalnız keşişler
 Ne oldu?
 
 Adım Ruknettin,tanışıyor olmalıyız
 Bir çay ocağında ya da bir merdiven başında
 Sunmuş olmalıyım kalbimi size
 Bakın!demiş olmalıyım henüz avladım O’nu
 İgvanın zehrini boşalttığı kuyularda.
 Yalnız günah parlar zifiri karanlıkta
 Ve kuyudan kuyuya bir yol yoktur
 Bir avcı tüfeğini doğrulttuğunda
 Ay gibi ışıdığında bir aşk
 Bir mevsim yönünü şaşırdığında.
 
 Hayret etmiş olmalısınız,kalbim
 Hezarfen misali havalanınca.
 
 Korkarım sevgili doktor, bu mektuba kendimi üzerek başlayacağım
 Çabuk büyüyen bir çocuk gibi,
 Ceplerimin nerede olduğunu unutacağım önce
 Ve mazi gizlenecek bir yer bulamayacak kendine.
 Sonra bir menekşeyi teheccüde kaldırmayı unutacağım.
 Unutacağım,hangi şehirde durursam yar beni karşılar.
 Nerede ölürsem bahtıma idamlar çıkar
 Gülümseyen bir arap olacak yüzümün size bakan tarafı,
 Terkedip gitmelerin ağırlaştığı bir güz olacak öte yarısı.
 
 Alnımın dokunduğu yerden savaşlar artacak
 Ve bahar giysilerine bürünmüş gelirken kıyamet
 ”gönüllü mağlupları olacak hayatın” doktor.
 Yarından korkan adam, Ruknettin böyle söyler.
 
 Siz doktor,yazabilir misiniz bir gülü yeniden
 Alıştırabilir misiniz baharı çürüyen toprağa
 Kabaran yağmuru yeraltına
 Ve bir aşkı ayrılığa
 Yakıştırabilir misiniz doktor
 Kanatlarında hüzün ve manolya taşıyan
 Kuşlarla konuşabilir
 Ve trampetimi geri verebilir misiniz bana?
 
 Ah kalbin moğolları ! size verecek ne kaldı
 Bir kitap olup yandı da o
 Külünden zehir kaldı
 Bir hayal olup uçtu da
 Gökte melekler bağırdı
 ”eve dön, eve dön!”
 
 Döndüm ki;şehrin ağrıları üstüme kaldı
 Bulvara uzanmış diskotek kızları/o melul orospular/
 Süpermarketler,bankalar
 /yani toplu insan mezarları/
 Üstüme kaldı.
 
 Size ne denir ey kalbin istilacıları
 Barbar denir,’bir hayal yıkan’denir.
 Alın O’nu da götürün,bir kalbim kaldı.
 
 Bir ilkokul atlasında gemilerim yandıydı
 Cenevizden geliyordum,elimde mektuplarım vardı.
 Elimde ölü bir kızın sağır saçları vardı
 Bir mevsimin ortasında kalakaldıydım
 
 Bakkaldan manavdan değil,
 Cenevizden geliyordum doktor
 O kızın saçlarından geliyordum
 Yitirilmiş bir mahkemeden
 Galiba kalbimden geliyordum.
 
 Bir güle boyun eğdiren nedir
 O aşk değilse
 Nedir kalbe çıkartılan
 Tutuklama emri,
 Aşk değilse.
 Ah,o sığınaklardan
 Yitikleri toplayan
 Ve düşlere vuran gemi
 Nedir aşk değilse
 
 Size kendimden bahsediyorum doktor
 Biraz yağmur kimseyi incitmez.
 
 İyi ruhların arasında dolaşan
 Bir gölgeden sözediyorum.
 Acıdan çatlamış kalbi
 Soğuğa dayanıklı kılan bir bilgiden
 Terkedilmiş şizofrenleri
 Kendine çeken vadiden
 Keşişlerin hüznünden
 Ve bir aşk yüzünden
 Ayları karıştıran kişinin
 Tababet-i ruhiyyesinden
 
 Size kendimden bahsediyorum doktor
 Ben kar yağarken ıslanmam.
 
 Benim öbür adım rüzgar
 Uğradığım orman
 Değdiğim kalp uğuldar.
 
 Deki bulunur elbet
 İyi bir hal üzre kaybolan kişi
 
 Yazan: Kemal SAYAR
 Okuyan: Can Demiryel
 
 [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya  Üye Olmak için TIKLAYIN...]
 
 [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya  Üye Olmak için TIKLAYIN...]
 
 
 
 
 
 
 ----------------------------------------------------------
 
 
 
 
 
 
 
  
 Her Bitiş Bir Başlangıçtır
 
 Her şeyi bitirişim senden önceydi..
 Güzergâh da ki o kuş çığlıklarını kulağıma yer edişim senden önce…
 senden önce kabuklarımı soymuştum yaralarımın..
 kırmızıya göz dikişim sende önce…
 bütün ilmeklerini senden önce kaçırmıştım bu hayatın…
 …
 
 Yazan: Filiznur ATALAN
 Okuyan: Can Demiryel
 
 [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya  Üye Olmak için TIKLAYIN...]
 [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya  Üye Olmak için TIKLAYIN...]
 
 
 
 
 
 
 ----------------------------------------------------------
 
 
 
 
 
 
  
 
 Kerbela Ağlıyor
 
 Bugün Kerbela ağlıyor!
 
 “Gitme!” dediler Hüseyin’e.
 “Gitme ne olursun gitme. Kufe haindir.
 Kufede hainler vardır. Kerbela ölüm kokuyor Hüseyin! Ne olur gitme! Gitme Hüseyin.”
 
 Hüseyin gitti.
 Ölüme kucak açtı, ölümle kucaklaştı, Hüseyin gitti.
 
 Kufe’de zulüm vardı.
 Kufe’de ölüm vardı.
 Öyleyse durmamalıydı, yola çıkılmalıydı.
 Yola çıktı Hüseyin.
 Bütün ısrarlara rağmen yola çıktı.
 
 “Gitme” dedi İbn-i Abbas.
 “Gitme Hüseyin. Kufe’den ölümün kokusunu alıyorum. Anam babam canım sana kurban olsun gitme. Gitti Hüseyin…” Dinlemedi kimseyi. Kardeşlerinin mektuplarına mektup yazmadı, kaderine ölümü yazdı, alnına şehadeti. Gitti Hüseyin.
 
 “İmam Hüseyini vurdular
 kolunu kanadını kırdılar
 al kanlara boyadılar
 Kerbela’da Kerbelada”
 
 Varoldukça dünya ve döndükçe evren ekseninde, var olan zulüm, var olan ölüm bir kez daha geldi. İlk zamanında dünyanın, Habil’e, sonrasında Zekeriyya’ya ve Eyyuba, İbrahim’e ve Yusuf’a, Güllerin Efendisine ve Musab’a kalkan eller bir kez daha kalktı bu sefer.
 
 Zulme zulüm katanlar bu sefer güllerin sultanının gül bahçesindeki en nadide güle kıydılar. Hüseyin’e saldılar ölümü, Hüseyin’e kıydılar. Peygamberin gülü, bir tanesi Fatıma’nın canından can, kanından kan, Allah’ın aslanı Ali’nin gül tanesi Hüseyin’e kıydılar.
 
 Allah’ın huzurunda, secde anında, mübarek sırtlarına çıkınca Hasan ile Hüseyin , incinmesinler diye secdede kalan, güllerin efendisinin kokladığı güllere kıydılar. Kokusuna kıyamadığı Hüseynin Canına kıydılar.
 
 Kerbela ağladı o gün.
 Çöl ağladı.
 Kufe ağladı.
 
 Ağıtlar yakıldı toprağa düşen baş uğruna.
 Çölün kızıllığına kızıllık kattı Hüseyin’in kan damlaları.
 
 Güneşin batışına kırmızılık…
 Güneş battı da doğmak istemedi bir daha Kerbela’ya.
 Rüzgar geldi de gitmek istemedi.
 Çöller bir kez daha kızıllaştı utançtan, Hüseyin’in kanına ev sahipliği yapmaktan.
 
 “İmam Hüseyin susamıştı
 bir yudum su aramıştı
 ana yüreği yanmıştı
 Kerbela’da Kerbelada”
 
 Hüseyin durmadı gitti.
 Kerbela’da yolculuk bitti.
 
 Bitti nefesine kurban nefesler.
 Dudaklar çatladı yolcuların, yolcularla beraber Hüseyin’in.
 
 Çöl üflerken sıcağını yüzlere, sular çekildi. Sular çekildikçe, düşman yaklaştı. Sular buharlaştıkça, çöller sıcaklaştı.
 
 "Bir damla su" dedi. "Bir damla su Allah aşkına, Muhammed aşkına, Hüseyin ve Hasan aşkına. Bir damla su…" dediler yolcular, "Bir damla su" dedi Hüseyin.
 
 Düşman kesti su yollarını. "Bir damla su" dedikçe dudaklar, çöller suyu yuttu, düşman kuyuyu tuttu. Fırat ve Dicle sularken aktığı yerleri, cömertçe ikram ederken varlığını, ayırmazken Yahudi ya da Hıristiyan’ı, bir damla suyu esirgediler Hüseyin ve ailesinden. Bir damla suya hasret boğdular sıcağın kucağında Peygamber ocağını.
 
 “İmam Hüseyin şehit oldu
 gül bahçemde güller soldu
 topraklar kan ile doldu
 Kerbela’da Kerbelada”
 
 Hainler defterlerine işlediler bir ihaneti daha.
 Tarihe not düştüler:
 “İmam Hüseyin öldürüldü (!) Yaşasın Yezid!”
 
 İmam Hüseyin şehit edildi.
 Bedeni Kerbala’ya kurban edilirken, mübarek başı Şam’a ikram (!) edildi. Yezid’e sunuldu.
 
 Yaşadı Yezid ve Yezidler az daha. Mühlet verdi, Mühlet veren onlara nefes sayılarınca. Yaşadılar Yezidler. Nefesleri sayısınca yaşadı Yezidler.
 
 Ya Hüseyin?
 Hüseyinler ölmedi zaten. Kerbela’da düşerken kanı yere, kanatlandı Hüseyin, devirler ötesine ve perdeler arkasına. Hüseyinler ölmedi!
 
 Allah kelamı;
 
 “Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin! Bilakis onlar diridir; fakat siz bunu anlayamazsınız.”
 
 Öldü demedik biz hiç onlara.
 Adı: Yasir
 Akıbeti: Şehit
 O ölmedi!
 
 Adı: Ammar
 Akıbeti: Şehit
 O ölmedi!
 
 Adı: Hüseyin
 Akıbeti: Şehit
 O ölmedi!
 
 Adı: Müslüman
 Akıbeti Şehit
 Onlar ölmedi!
 
 Hüseyin ölmedi. Kerbelada yaşıyor bugün. Kufe’de yaşıyor. Mekke’de, Medine’de yaşıyor. Konya’da ve İstanbul’da yaşıyor. Tahran’da, Şam’da yaşıyor.
 
 Hüseyin ölmedi.
 Müslüman nerde ise O orada yaşıyor.
 Müslüman bugün Kerbela’yı yaşıyor.
 
 Yazan: Yusuf TÜFEKÇİ
 Okuyan: Can Demiryel
 
 [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya  Üye Olmak için TIKLAYIN...]
 |