|  Durumu:    Medine No :  15316  Üyelik T.:
18 Aralık 2011  Arkadaşları:3 Cinsiyet:Erkek Memleket:Kayıp bir Kentten Yaş:45 Mesaj :
745Konular:
145  Beğenildi:315 Beğendi:100
 Takdirleri:3844 Takdir Et: 
	  Konu Bu  
				Üyemize Aittir! |   Namazda iken, Namazda Olmak Gerekir... 
   Namazda iken, Namazda Olmak Gerekir... Mevlâna  Hazretlerinin Müritlerinden biri “Efendim namazda iken nasıl olmak  gerekir?” şeklinde bir soru sorması üzerine, Mevlana: “Namazda iken  namazda olmak gerekir” diye cevap vermiştir. 
 Bunun manası şudur: Namaz kılarken, kişinin namazda olduğunu unutmaması,  namazın gereklerini yerine getirmesi, fikren, aklen, okuduklarını,  yaptıklarını takip etmesi, Allah’ın huzurunda olduğunun idrakinde  olması, namaz miracına yakışır bir şekilde, dünyadan sıyrılması, kendini  yalnız namazla meşgul etmesi, başka meşgaleleri geride bırakması,  “Namazda iken namazda olma”nın birer açılımıdır.
 Bu yazımızda, bu açılımları Gazali’nin de işaret ettiği (İhya, 167-169) birkaç basamakta açıklamaya çalışacağız:
 
 1. Kalbin huzuru: Kalbin namazda hazır bulunup görev alması demektir.  Kalıbını Kâbe’ye doğru yönelten kulun, kalbini de Hakiki mabud olan  Allah’a yöneltmesi bu huzurun temel esprisidir.
 Dünyevî meşgalelerden kurtulmuş, miraç yolculuğuna başlamış, kesretten  vahdete/yaratıklar meclisinden sıyrılıp Yaratanın huzuruna çıkmış, ilâhî  huzurdaki duruşunun idrakine varmış bir kalp, gerçek huzura kavuşur  ancak ve namazın huzuruna huzur katmış olur.
 Huzuru kazanmak: Huzuru kazanmak, kalbi namazda hazır etmek için,  namazın en önemli bir görev olduğuna inanmakla mümkündür. Çünkü kalp,  mutlaka bir şeylerle meşgul olacaktır, tembel ve boş duramaz. Duygu ve  düşüncelerimizde hangi konuya öncelik verirsek, gönlümüz de ona önem  verir ve onunla meşgul olur. Kalbin namazda devreye girip hazır olması  için, ona namazın önemini hatırlatmamız gerekir. Kişinin himmeti  neredeyse, kalbin kıymet ölçüsü de oradadır.
 
 2. Zihnin kavraması/anlaması: Bundan maksat namazdaki söz ve  hareketlerin ne anlama geldiğini kavrayıp bilmektir. Bazen kalp okunan  lafzın yanında hazır olduğu halde, onun manasıyla ilgilenmemiş olabilir.  Oysa, daha önce hiç akla gelmeyen güzel incelikler namazda insanın  zihnine, kalbine gelebilir ve bunlarla çok güzel bir rotaya girebilir.  “Namaz her türlü kötülük ve hayasızlıktan alıkoyar” (Ankebut, 29/45)  mealindeki ayette bu gerçeğe de işaret edilmiştir.
 Namazdaki söz ve hareketleri anlamanın yolu da her şeyden önce kalbi  devreye sokmaktan geçer. İnsan zihni, kalbinin önem verdiği konulara  yönelip orada yoğunlaşır.
 
 3. Tazim göstermek: Namaz kılan kimsenin, huzurunda bulunduğu yüce  Allah’ın sonsuz büyüklüğünü kavraması, ona karşı saygıyla dolması namazı  namaz yapan unsurlardan biridir. Zaten namaz ve ibadetin farz  kılınmasının en büyük hikmeti, Allah’ın azametini kalplere  yerleştirmektir.
 Tazimin kaynağı iki şeydir:
 • Her şeyin dizgini elinde, her şeyin anahtarı yanında—ilim ve  kudretiyle—her şeyin yanında hazır ve nazır olan Allah’ı yakından  tanımak. Ki bu imanın gereğidir.
 • Her şeyiyle Allah’a muhtaç olan kendi nefsinin fakirliğini,  acizliğini, hakirlik ve küçüklüğünü idrak edip bilmek. En küçük bir  varlık olarak en büyük bir varlığın huzurunda olduğunu anlamak ve bu  saygının bir sonucu olarak da içinde huşu duymaktır.
 
 4. Heybet/Mehabet: Bu kavram, ileri derecede büyük görülüp de saygı  duyulan bir varlık karşısında hissedilen ürperti duygusu anlamına gelir.
 Mehabetin kaynağı da Allah’ı yakından tanımaktır. “Kulları içinde  Allah’a karşı gereği gibi saygı duyup ürperti hissedenler ancak  âlimlerdir” (Fatır, 35/2 mealindeki ayette belirtildiği üzere, Allah  hakkındaki ilim ve bilgi arttıkça, ona karşı duyulan saygı ve mehabet de  o nispette artar.
 Rivayete göre Hz. Aişe şöyle demiştir:
 “Hz. Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’le normal sohbet ederdik. Namaz vakti  gelince sanki ne biz onu tanımışız, ne de o bizi tanımış..” (Gazali,  İhya, I/160). Bu tavır, Allah’a karşı duyulan saygının olduğu kadar,  görev sorumluluğundan kaynaklanan bir kaygının da ifadesidir.
 
 5. Reca/Ümit: Öyle sultanlar var ki, insanlar onların büyüklükleri  karşısında korkup ürperir fakat onlardan iyilik namına bir şey ümit  etmez. Namaz kılan kimse ise, sultanlar sultanı olan Yüce Allah’ın  huzurunda; bir yandan büyüklük ve azameti karşısında ürperti duyup iki  büklüm olurken, diğer taraftan iman ettiği sonsuz rahmetini ve kılmakta  olduğu namazın büyük bir mükâfatını ümit etmektedir.
 
 6. Haya duygusu: Bu duygu yukarıda arz edilen unsurların bir  süspansiyonu hükmündedir. Mehabetinden ürperdiği, rahmetini ümit ettiği  Rabbinin huzurunda olduğunu düşünen bir kulun içinden şimşekler gibi  çakan, kalbinin derinliklerinden kopup gelen nefsinin kusur saçan  sinyalleri onun bütün benliğini sarar da benzi sararmaya başlar.
 HER yönden kusur ve ayıplarla kirlenmiş bir kimlikle, her yönden  mükemmel, kusurlardan uzak kutsal bir varlığın karşısında olduğunu,  şanına layık bir tarzda kulluğunu sunamayacağının endişesini taşıyan ve  bunu idrak eden kimsenin öz benliğini utanç ve hayanın kaplaması kadar  tabii bir şey olamaz.
 
 alıntı...
 
 |