Konu Başlıkları: HİZMETTE EDEBİN ÖLÇÜSÜ....
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 22 Ağustos 2007, 12:07   Mesaj No:2

AŞK'ÜL İSLAM

Medineweb Sadık Üyesi
AŞK'ÜL İSLAM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:AŞK'ÜL İSLAM isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38
Üyelik T.: 30Haziran 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:43
Mesaj: 984
Konular: 245
Beğenildi:29
Beğendi:0
Takdirleri:146
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: HİZMETTE EDEBİN ÖLÇÜSÜ....

1. Hizmetin Ehemmiyetini İdrâk Etmek

Hizmet ehli, öncelikle hizmetin kendisi için büyük bir ganimet ve lutuf olduğunu düşünmeli ve bunu hizmetin birinci düsturu olarak kabul etmelidir. Nimetin devamının şükürle kâim olduğunu idrâk ederek, Rabbine karşı hamd ve şükür duyguları içerisinde bulunmalıdır.

Hizmetlerin en yücesi olan îlâ-yı kelimetullâh, Allâh adının ve

kelime-i tevhidde hulâsa edilen İslâm dininin yaşanarak tebliğ edilmesi ve yüceltilmesi. müminlere emânet edilmiş azametli bir dâvâ ve kudsî bir vazîfedir. Kur’ân-ı Kerim ve sünnet-i seniyye, Allâh ve Rasûlü’nün bizlere bir emânetidir. Sahâbe-i kirâm ve mübârek ecdâdımız, bu emâneti 1400 küsur seneden beri ne şekilde idrâk edip bize kadar taşımışlarsa, biz de gelecek nesillere öylece taşımak mecburiyetindeyiz. Bu hizmetler bizim âhiret sermayemiz ve inşâallâh cennet vizemiz olacaktır.

Ömrünü Allâh’ın mahlûkâtına hizmete adamış mümtaz bir insan olan merhum pederimiz Mûsâ Efendi -kuddise sirruh-, hizmetin kıymet ve ehemmiyetini şöyle ifâde buyururlardı:

“Mümin, ibâdet ve hayrın büyüğüne küçüğüne bakmayıp, fırsat düştükçe ihlâs ile hepsini yapmaya gayret etmelidir. Çünkü büyük hizmet yapan pek çok kimseler, bâzı küçük görünen hizmetleri ihmâl ederler. Hâlbuki Allâh Teâlâ’nın rızâsı nerededir, hangisindedir bilinmez.

Şunu idrâk etmelidir ki, hizmet etme fırsatı herkese nasip olmaz. Çok kimseler vardır ki, her hususta hizmet kâbiliyetleri olduğu hâlde, zaman ve mekân müsâit olmadığından hizmet etmekten nasipleri yoktur. Hizmet edenler, hizmeti bir nîmet bilip tevâzûlarını artırmalı ve hattâ bu nîmete vesîle oldukları için hizmet edilenlere teşekkür edâsı içinde bulunmalıdırlar.”

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri, hizmet edenin, hizmet edilenleri bir nîmet bilerek onlara karşı teşekkür edâsı içinde bulunması zarûretini şöyle ifâde eder:

“Nasıl bir kişi çok kimselerin kemâlât elde etmesine sebep olabiliyorsa, bir çok kimselerin de bir kimsenin kemâlât elde etmesine sebep olması mümkündür. Zîrâ her ne kadar bir üstad talebelerinin kemâlâtına sebep oluyorsa da, onların da karşılıklı in’ikâs neticesinde üstadlarının kemâlâtına birer sebep olduğu muhakkaktır.”

Diğer taraftan, maldan yapılacak infâkın farz olan zarûrî ölçüsü bildirilmiştir. Bu itibarla malının zekâtını veren kimse, malı ile îfâ etmesi gereken hizmeti gerçekleştirmiş olur. Ancak Cenâb-ı Hakk’ın insana lutfetmiş olduğu kâbiliyet ve imkânların nisâb miktârını tâyin etmek mümkün olmadığından, son nefesimize kadar, tâkatimiz nispetinde kendimizi Hak yolunda hizmete adamak durumundayız. Zîrâ o keyfiyet, Allâh’a mâlum, bize meçhuldür. Bu sebeple gayret ve tâkatimizin son haddine kadar hizmet ve himmet için çırpınmak îcâb etmektedir. Yâni kula düşen, yaptığı hizmetleri yeterli görmeyip, daha neler yapabilirim düşüncesiyle, sürekli bir hizmet arayışı içinde olmasıdır. Bunun en canlı misâllerinden biri, ashâb-ı kirâmdan Abdullâh bin Ümmi Mektûm -radıyallâhu anh-’tır. Bu sahâbî, âmâ olduğu için cihaddan muâf tutulmuştu. Fakat o mübârek sahâbînin, hiç olmazsa sancağı tutabilirim düşüncesiyle Kadisiye Harbi’ne katılması, her hâlükârda bir hizmete tâlip olma arzusunun açık bir tezâhürüdür.

Bu bakımdan her mümin, hizmet imkânı bulunduğu hâlde bunu îfâ etmekten geri durmanın mesûliyet ve vebâlinin azametini idrâk etmelidir. Bunun aksine davranmanın, ebedî hayât için büyük bir tehlike arz ettiğini bilmelidir.
Alıntı ile Cevapla