|  Durumu:    Medine No :  13301  Üyelik T.:
04 Şubat 2011  Arkadaşları:5 Cinsiyet:erkek Yaş:38 Mesaj :
4.831Konular:
926  Beğenildi:344 Beğendi:0
 Takdirleri:62 Takdir Et: 
	  Konu Bu  
				Üyemize Aittir! |   Cevap: yeterlilik sınavına hazırlık soruları - TESTLER 
  yeterlilik sınavına hazırlık soruları KARMA -TEST-26   1:Büyük günah işleyen kimsenin iman açısından durumu nedir?
 Cevap: İslâmî esaslara eksiksiz olarak inandığı halde, çeşitli  sebeplerle, şirk, küfür ve münafıklık dışındaki büyük günahlardan birini  işleyen kimse, işlediği günahı helâl saymıyorsa mümindir. Ancak bu  kimse için tövbe kapısı açıktır. fiartlarına uygun tövbe ederse, Allah  bu kimsenin günahını bağışlar. “Günahına tövbe eden, günah işlememiş  gibi olur.” Yüce Allah ahirette günahkâr mümini dilerse affeder, dilerse  günahı ölçüsünde cezalandırır. Ve onu, cezasını çektikten sonra,  cennetine koyar.
 
 2:Ecel nedir? Ömür kısalır ya da uzar mı?
 
 Cevap:Ecel, kelime olarak mutlak vakit, bir şeyin müddeti veya bir şeyin  müddetinin sonu demektir. Dinî bir terim olarak ecel, insan ömrünün  sonu anlamına gelmektedir.Ecel hayatın son bulması ve ölümün  gerçekleştiği zamandır. Bu anlamı ile her canlı için tek bir ecel  vardır. Bu ecel Allah’ın kaza ve takdiriyle olup, asla değişmez.  Belirlenen ecel, vaktinden ne önce gelebilir ne de o vakitten sonraya  kalabilir. Bu hususla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de şöyle  buyrulmaktadır. “…Her milletin bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi,  ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.”(Yunus,49);“Alla   h, eceli geldiğinde hiçbir kimseyi asla ertelemez. Allah bütün  yaptıklarınızdan haberdardır.”(Münâfikûn, 11)
 
 3: Ruh göçü (Reenkarnasyon) ve İslâm’daki yeri nedir?
 
 Cevap: Tenasuh, reenkarnasyon, hulûl kavramlarıyla da ifade edilen ruh  göçü, ruhların beden değiştirerek dünyaya tekrar tekrar gelmelerine  inanmaktır. Ruh göçü inancı, Hindistan ve Çin’in büyük bir bölümü başta  olmak üzere, dünyanın bazı bölgelerinde varlığını sürdürmektedir. Bu  inanca sahip olanlara göre, ruhun bir defa dünyaya gelmesiyle, evreni  tanıması mümkün değildir. Bunun için, bir beden ölünce ruhu, başka bir  bedene geçer. Bu yeni bedende ruh öncekine oranla daha da olgunlaşır.  Söz konusu intikal her ömrün sonunda başka bedende ve varlıkta  gerçekleşebilir. Nitekim su, bulut ve gök gürültüsüne dönüşüyor. Yumurta  kuş biçimine geliyor. Palamut, meşe ağacı oluyor. Odun ateş ve kül  hâlini alıyor.
 
 Tenasüh inancı İslâm’la bağdaşmaz. İslâm inancına göre ruh, ezelî  olmayıp sonradan yaratılmıştır. O, bedenin tamamlayıcısıdır. Ölümle  bedenden ayrılan ruh, tekrar başka bedenlerle dünyaya gelmeyecek,  ahirette beden yeniden yaratılınca, ruh tekrar ona iade edilecektir.
 Dolayısıyle dünyadaki ameline göre, mükâfat veya cezaya muhatap  olacaktır. Kur’ân’da ruh göçünün olmadığı kesin olarak ifade  edilmektedir: “Nihayet onlardan birine
 ölüm gelince: ‘Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim  dünyada salih bir amel yapayım’ der. Hayır! bu sadece onun söylediği boş  bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne  kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah)  vardır.”(Mü’minûn, 99-100
 
 4: Melekler gaybı bilebilirler mi?
 
 Cevap: Gayb bilgisi yalnız Allah’a mahsus olduğundan, melekler gaybı  bilemezler. Ancak Allah onlara bildirebilir. Kur’an’da Allah’ın Hz.  Adem’e varlıkların isimlerini öğrettiği, sonra da bunları meleklere  göstererek isimlerini söylemelerini istediği, meleklerin de, “Seni bütün  eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka, bizim  hiçbir bilgimiz yoktur…” dedikleri bildirilmektedir. (Bakara, 31-32)
 
 5: Kur’an’da Yüce Allah, kendisiyle ilgili olarak bazen “biz” ifadesini kullanmaktadır. Bunun anlamı nedir?
 
 Cevap: Kur’an-ı Kerim’de Allah Teâlâ bazen, kendisiyle ilgili olarak  “biz” ifadesini kullanması, O’nun azamet ve şanının yüceliğine işaret  eder. Hemen bütün dillerde saygı ve yücelik ifadesi olarak bu tür ifade  biçimine başvurulmaktadır.
 
 Kur’an’da, Yüce Allah’ın zat ve sıfatlarından bahseden ayetlerde  genellikle tekil zamir, fiillerinden bahsedildiğinde ise bazen tekil,  bazen de çoğul zamir kullanılmıştır. Nitekim, “Sizi, Biz  yarattık”(Vâkıa, 57),
 
 “Üstlerindeki göğe bakmazlar mı? Onu nasıl bina ettik, nasıl donattık”(Kâf, 6),
 
 “Andolsun, insanı Biz yarattık”(Kâf, 16),
 
 “Allah gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı. Yeryüzüne de, sizi sarsmasın diye
 sabit dağlar yerleştirdi ve orada her türlü canlıyı yarattı. Gökten de  yağmur indirip, orada her türden güzel ve faydalı bitki bitirdik”  (Lokman, 10), “Biz geceyi ve gündüzü (kudretimizi gösteren) iki alâmet  yaptık” (İsrâ, 12) gibi, fiilleriyle ilgili ayetlerde, hem tekil, hem de  çoğul zamir kullanılmıştır. Kendi zâtı ve uluhiyeti ile ilgili şu  ayetlerde ise, tekil zamir kullanılmıştır: “fiüphe yok ki Ben, Rabbinim  senin.” (Tâ-hâ, 12),“fiüphe yok ki Ben, Allah’ım, Benden başka hiçbir  ilâh yoktur. O hâlde bana ibadet et.” (Tâ-hâ, 14) ,“O, kendisinden başka  hiçbir ilâh olmayan Allah’tır.” (Haşr, 22)
 
 6:İlham nedir? İlham ile amel edilebilir mi?
 
 Cevap: İlhâm, Allah'ın doğrudan veya melek aracılığıyla iyilik telkin eden bilgileri insanın kalbine
 ulaştırması, feyz yoluyla kalbe gelen özel bir anlam ve bilgi, kalbe  konulan iyilik hissi, hayır duygusu demektir. Bir ayette, Allah'ın insan  benliğine hem takvâyı hem de fücuru (kötülük duygusunu) ilham ettiği  belirtilmektedir (fiems, 8).
 İnsan kalbine bazı bilgilerin ilham edilmesi mümkün olmakla birlikte  ,bunlar genel geçerliliği bulunan kesin bilgi kaynağı teşkil etmez ve  dinî konularda delil olarak kullanılamaz. Zira ilhama dayalı bilgiler  kontrolü mümkün olmayan sübjektif bir nitelik taşır.
 
 7:  Özürlü kime denir, nasıl abdest alır, özrü sebebiyle elbisesine bulaşan necasetin hükmü nedir?
 
 Cevap: Dinmeyen burun kanaması, yaradan kan sızması, idrar tutamama, devamlı kusma, kadınların
 hayız ve nifas dışındaki akıntısı gibi bedenî rahatsızlıklar, en az bir namaz vakti süresince devam
 etmesi hâlinde, özür olarak kabul edilmiştir. Böyle olan kimseye de özürlü denir.
 
 İslâm dini kolaylık dinidir; kişiye gücünün üstünde yük yüklemez. Özürlü  sayılan kişilerin ibadetlerini yerine getirebilmeleri için birtakım  kolaylıklar getirmiştir. Özürlüler, her vakit için abdest alır ve  mazeret teşkil eden rahatsızlığından başka abdest bozan bir hal meydana  gelmedikçe, bu abdestle o vakit içerisinde dilediği gibi namaz kılar,  Kur'an-ı Kerim okur ve diğer ibadetlerini yaparlar. Namaz vaktinin  çıkmasıyla veya başka abdest bozan bir hâlin meydana gelmesiyle özürlü  kimsenin abdesti bozulur.
 
 Kişiyi özürlü kılan hal, bir namaz vakti boyunca hiç meydana gelmezse, özür ortadan kalkmış
 olur ve o kimse özür sahibi olmaktan çıkar. Özürlü kimseden akan kan,  irin, idrar gibi şeylerin çamaşıra bulaşması hâlinde, bundan kaçınılması  mümkün değil ve temizlendiğinde tekrar
 bulaşacaksa çamaşır yıkanmadan namaz kılınabilir. Fakat elbiseye tekrar bulaşmayacaksa, yıkanması gerekir.
 
 8: Defin ve cenazenin yıkanması konusunda yapılan vasiyet geçerli midir?
 
 Cevap: Sağlığında kendisini belirli bir kimsenin yıkamasını, cenaze namazını kıldırmasını ve defnetmesini
 yahut da belirli bir yere defnedilmesini vasiyet eden kişinin, bu  vasiyeti bağlayıcı değildir. Ancak, ölünün yakınları, dilerlerse bu  vasiyeti yerine getirebilirler.
 
 9:Cenaze geçerken ayağa kalkmanın dini hükmü nedir?
 
 Cevap: Dinimize göre, ister Müslüman olsun, isterse kâfir, bütün insanlar saygıdeğerdir. Nitekim
 Kur'an'da, "Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık." buyurulmaktadır (İsrâ, 70).
 
 İnsana hayattayken saygı gösterilmesi gerektiği gibi, ölümünden sonra da  saygı gösterilmesi gerekir. Hz. Peygamber, yanından geçen bir cenaze  için ayağa kalkmış, orada bulunanların kendisine bunun bir Yahûdî  cenazesi olduğunu haber vermeleri üzerine, "o da bir nefis (insan) değil  miydi?" buyurmuştur (Buhari, Cenaiz, 50; Nesâî, Cenâiz, 45-47; İbn  Mâce, Cenaiz, 35).
 
 Cenazeye şahit olan kişi, vefat edenin yakınlarına taziyede bulunup  üzüntülerini paylaşmalı, onlara ve cenazeye saygılı davranmalı, ayrıca  bundan ibret almalı ve tefekkür etmelidir. Ayağa kalkmak da bu ruh  hâlinin bir ifadesidir. Sonuç olarak, cenaze için ayağa kalkmak, zaruri  olmamakla birlikte, ölüye ve yakınlarına saygının ifadesi olarak güzel  bir davranıştır.
 
 10:Namaz kılarken kaç rekât kıldığı konusunda tereddüt eden kimse ne yapmalıdır?
 
 Cevap: Yapılan ibadet ve amellerin her türlü şüpheden uzak olması  gerekir. Şüphe ve tereddütler amelin değerini düşürür ve kararsızlıklar  meydana gelir. Buyüzden sözgelimi dört rekâtlı bir namazı üç rekâtmı,  yoksa dört rekât mı kıldığında ilk defa şüpheeden kimsenin bu namazı  yeniden kılması gerekir.Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Sizden  biri namazında kaç rek'ât kıldığı hususundaşüpheye düşerse namazı  yeniden kılsın"(Zeylâî, Nas-bu'r-Râye, II, 173).
 
 Namazda sürekli olarak şüpheye düşüp kaç rekât kıldığı hususunda kesin  bir kanaate varamayankimse, kıldığına emin olduğu en az rekât  sayısınıesas alarak namazına devam eder. Hz. Peygamber,"Sizden biri  namazında şüphe ederse, üç mü dörtmü kıldığını bilemezse, şüpheyi  bıraksın ve en az rekâtı esas alarak namazına devam etsin"  buyurmuştur(Nesâî, “Sehv”, 24; İbn Mâce, “İkâme”, 132).
 
 Buna göre dört rekâtlı bir namaza başlayan kimse, kıldığı rekâtın  birinci rekât mı ikinci rekât mı olduğunda kuşkuya düşüp, bir tarafı  tercih edemezse, kendisini birrekât kılmış sayar ve birinci sayılan  rekâtın ikinci;üçüncü sayılan rekâtın da dördüncü rekât olma ihtimali  bulunduğu için, her bir rekâtın sonunda ihtiyaten teşehhüt miktarı  oturur, böylece dört oturuş yapmış olur ve sonunda sehiv secdesi yaparak  namazını tamamlar
 
 |