Konu Başlıkları: Misyonerlik
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 13 Temmuz 2008, 04:11   Mesaj No:12

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Misyonerlik

2. Misyon ve Misyoner

Misyon ve misyoner kelimeleri genel olarak bütün evrensel dinler için geçerli olmakla birlikte, Hıristiyanlık söz konusu olduğunda, tarihi süreç bakımından ve organize bir Kilise faaliyeti olması bakımından daha özel bir anlama sahiptir.

Misyon, Latince “missio” kelimesinden türemiş olup, İngilizce ve Fransızca’da “mission” şeklinde kullanılmaktadır. Dilimize “misyon” telaffuzuyla aynen alınmış olan bu kelime sözlükte; görev, yetki, vekalet, bir kimseye bir işi yapması için verilen özel vazife anlamlarına gelir. Terim anlamı ise; Hıristiyanlığı, Hıristiyan olmayanlar arasında yayma görevidir.[11] Dolayısıyla bir işi yapmakla görevli ve yetkili kimseye; özel olarak da Hıristiyanlığı yaymayı vazife edinmiş ve bu alanda kilise tarafından özel olarak yetiştirilmiş ve resmi olarak görevlendirilmiş kimseye “misyoner” denir. Bu kişilerin yapmış oldukları sistematik faaliyetlere de misyonerlik denilmektedir. Günümüz Batı literatüründe evangelizm terimi de misyonerliğin müteradifi olarak kullanılmaktadır.

16. yüzyılda Hıristiyanlığı anlatmak ve ibadetleri yönetmek amacıyla çeşitli yerlere din adamları gönderilmesine misyon, gönderilen kişilere de misyoner deniyordu. Bu terim 17. yüzyıldan sonra ticari ve siyasi alanda da kullanılmıştır.[13] Günümüzde ise teknik bir terim olarak misyon, Uzakdoğu ve Afrika ülkelerinin Hıristiyanlaştırılması anlamını ifade etmektedir. Adı geçen bölge ülkelerinden bir çok misyonerin, özellikle Batı ülkelerindeki çeşitli enstitü ve seminerlerde yetiştirilerek misyonerlik faaliyeti yapmak üzere kendi ülkelerine veya dünyanın diğer bölgelerine gönderilmiş olması misyonerlik faaliyetlerinin başarısını göstermektedir. Bir başka ifade ile, misyonerlik kelimesine teknik olarak anlam kazandıran ülkelerin insanlarının Hıristiyanlaştırılması işlemi tamamlanmış, söz konusu ülkelerden bazı kimseler dünyanın başka bölgelerine misyoner olarak gitmeye başlamışlardır.

Hıristiyan inancına göre misyonerlik, Hıristiyanlıkla birlikte ortaya çıkmıştır. Kilisenin kurucusu olan Hz. İsa aynı zamanda ilk misyonerdir. Onun hayatı tam bir misyoner hayatıdır.[15] Kilisenin kurucusu ve temeli kabul edilen İsa Mesih’in Havarilerine tevdi ettiği en önemli görev de İncil’i bütün milletlere yaymalarıdır. Bu temel görev, dört temel İncil’de ve Yeni Ahid’in “Resullerin İşleri” bölümünde, aralarında bazı küçük farklılıklar olmakla birlikte açıkça ifade edilmiştir.[16] Matta İncil’inde geçen ifadeler kilisenin temel misyonunu şöyle açıklamaktadır: “İsa yanlarına geldi ve onlara söyleyip dedi: Gökte ve yeryüzünde bütün hakimiyet bana verildi. İmdi, siz gidip bütün milletleri şakirt edin, onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adıyla vaftiz eyleyin, size emrettiğim her şeyi tutmalarını onlara öğretin, ve işte ben bütün günler, dünyanın sonuna kadar sizinle beraberim”.[17]

Matta İncilinde yer alan bu ifadeler evrensel bir misyonerliği tarif etmektedir. Ancak yine aynı İncilde İsa’nın mesajını sadece İsrail oğulları arasında yaymaya çalıştığını ve havarilerine de bunu tavsiye ettiğini gösteren ayetler vardır. Mesela İsa, “Ben yalnız İsrail halkının kaybolmuş koyunlarına gönderildim”[18] demekte, başka bir ayette de “İsa on ikileri şu emirle halkın arasına gönderdi: Diğer uluslara ait yerlere gitmeyiniz. Samiriyelilere ait kentlerin hiç birisine uğramayınız. Bunun yerine İsrail halkının kaybolmuş koyunlarına gidiniz. Gittiğiniz her yerde göklerin egemenliğinin yaklaştığını duyurunuz.” ifadeleri yer almaktadır. Buradaki hükümlerden de sadece bir ulusun hedef seçildiği görülmekte, bu durum tezat olarak dikkat çekmektedir. Hıristiyanlar bu tezadı çarmıh öncesi ve çarmıh sonrası İsa anlayışı ile izah etmeye çalışmaktadırlar. Onlara göre, tarihsel İsa hayatında sadece İsrailoğullarına mesajın ulaştırılmasına çalışmış ve bunu tavsiye etmiştir. Yine onların inancına göre, çarmıhta ölüp üç gün sonra dirilmesinin ardından ise mesajının tüm insanlara ulaştırılmasını istemiştir.

Çalışmamızın ileriki bölümlerinde görüleceği gibi Hıristiyanlığın Yahudi olmayanlara tebliği Havariler Konsilinde kararlaştırılmış olup, sıkı takipten bunalan Hıristiyanlara bir kurtuluş yolu bulmak amacıyla alınmış siyasi bir karara benzemektedir. Bu noktada çalışmamızı ilgilendiren önemli husus, yukarıda alıntı yapılan İncil ayetlerinin arasında bir anlayış ve metot farklılığının hemen göze çarpıyor olmasıdır. Misyonerliği evrensel hale getiren Matta, 28/18-20 ayetlerinde herhalukarda muhatapların Hıristiyanlaştırılması emredilirken, daha sonra alıntı yaptığımız ayetlerde, özellikle Matta, 10/5-7 ayetlerinde sadece mesajın iletilmesi ve inançların anlatımı söz konusudur. Yani ilkinde misyonerlik, ikincisinde tebliğ anlayışı vardır.

Yeryüzünde bulunan fikir, düşünce, din ve inanç sahiplerinin çoğu görüşlerinin yayılmasını, kendi fikirlerini kabul edenlerin çoğalmasını isterler. Dinleri bu bakımdan misyonerli ve misyonersiz dinler olarak iki sınıfa ayırmak mümkündür. Yahudilik misyonersiz din sınıfına örnek olup, milli bir kimliğe sahip olduğu ve soy esasına dayandığı için yayılmaya karşıdır. Yahudi olmak için o soya mensup olmak gerekmektedir. Hıristiyanlık ise yayılmaya en çok gayret eden ve bunu örgütlü olarak yapan bir dindir.[20] Ancak, Ermeni Ortodoks Kilisesi gibi bazı Hıristiyan gruplar da cemaatlerine katılım için milliyet şartı aradıkları için başka bir millete mensup kişileri kendi cemaatlerine üye olarak kabul etmemektedirler. Buradan hareketle, Hıristiyan olmalarına rağmen bazı milli kiliselerin uluslararası boyutta misyonerlik faaliyetinde bulunmadıkları söylenebilir.

Misyonerlik konusunun tartışıldığı zeminlerde bazılarının misyonerliği İslam’ın tebliğ anlayışıyla aynılaştırdıkları görülmekte, özellikle misyonerlerin kasıtlı olarak ikisini aynı göstermeye çalıştıkları bilinmektedir. Dolaysıyla burada İslam dininin tebliğ anlayışıyla misyonerliğin farkını çok kısa da olsa ortaya koymanın gerekli olduğu kanaatindeyiz.

Müslümanlara göre İslam, en son hak dindir ve hükmü kıyamete kadar bakidir. Bütün insanları İslam’ı kabul etmeye davet eder. Ancak, her ne pahasına olursa olsun insanları kendi dinine kazanma gibi bir anlayışı yoktur. Hıristiyan misyonerliği ile İslam’ın tebliğ anlayışının en bariz farkı burada görülebilir. İslam dini ve Müslümanlar art niyetli usulleri hoş görmemişlerdir. Ayrıca Müslümanlar İslam’ın tebliğinden dünyevi hiç bir menfaat gütmemiş, onu bir sömürü aracı olarak kullanmamış, dünya siyaseti ve hakimiyetinin bir aracı olarak görmemiş, sadece Allah’ın kelamını yüceltmek (i’lay-ı Kelimetullah) için bu görevi yerine getirmişlerdir. İslam dininde zorlama ve kandırma yoktur. “Dinde zorlama yoktur”[21], “Ey Muhammed! İnsanları Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel sözlerle davet et ve onlarla en güzel şekilde mücadele et”[22] ve “Peygamberlere düşen sadece tebliğdir”[23] ayetleri İslam dininin tebliğ metodunu ortaya koymaktadır.

Bugün dünya coğrafyasına bakıldığında Hıristiyan misyonerlerin ciddi bir başarı elde ettikleri söylenebilir. Zira Hıristiyanlığın ulaştırılmadığı ve yayılmadığı bir bölge bulmak hemen hemen mümkün değildir. Girişte de değinildiği gibi, dünya dinleri arasında mensubu en fazla olan din Hıristiyanlıktır. 20. yüzyılın başında 558 milyon olan dünya Hıristiyan nüfusu 21. yüzyılın başında 2 milyarı aşmış bulunmaktadır. Son asırda, özellikle asrın son çeyreğinde Hıristiyanlığın asıl vatanı olan Batı dünyasında nüfus kontrollerinin olumlu sonuç vermesi ve toplumun sekülerleşmesi nedeniyle buralarda Hıristiyan nüfusun azalmasına rağmen Afrika ve Asya kıtalarında ciddi bir artış göstermesi misyonerlik faaliyetlerinin elde ettiği başarının en açık göstergesidir.[24] 20. yüzyıla genel olarak baktığımızda, 1900 yılından günümüze dünya nüfusunun 3.7 kat arttığını görüyoruz. Yüzyıl boyunca Avrupa kıtasında yaşayan Hıristiyan nüfus 1.5, Kuzey Amerika’da 3.6 kat artarken Asya’da 14.6, Afrika’da ise 38.3 kat artmıştır. 1900 de Afrika’da 9 milyon Hıristiyan yaşamaktayken bu gün bu rakam 330 milyona ulaşmış bulunmaktadır. Afrika kıtasının Hıristiyan nüfusu, Avrupa kıtasındaki Hıristiyan nüfusu hemen hemen yakalamıştır. Misyologların tahminlerine göre 30 yıl içerisinde de ikiye katlayacaktır.[25]

İstatistiki verilere göre 1900 yılında 558 milyon olan dünya Hıristiyan nüfusunun yaklaşık %50’si Avrupa kıtasında bulunuyordu. Bugün ise bu kıtada dünya toplam Hıristiyan nüfusunun sadece %20’si yaşamaktadır. Bunun sebebi kıta nüfusunun çok fazla artmamasının yanında diğer kıtalardaki Hıristiyan nüfusunda ciddi bir artış olmasıdır. Hıristiyanlığın 20. yüzyılda en fazla artış gösterdiği kıtalar Asya ve Afrika kıtalarıdır. Günümüzde toplam Hıristiyan nüfusunun %35’i bu iki kıtada yaşamaktadır. Oysa yüzyılın başında adı geçen iki kıtada yaşayan Hıristiyanlar toplam Hıristiyan nüfusun sadece %5’ini oluşturuyordu. Başka bir ifade ile; 20. yüzyılın başında Asya ve Afrika kıtalarında toplam 25-30 milyon civarında Hıristiyan mevcutken bugün bu rakam 700 milyona ulaşmış bulunmaktadır.[26] İstatistikî bilgiler geçtiğimiz yüzyılda misyonerlerin elde ettikleri başarıyı hiçbir tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır
Alıntı ile Cevapla