Tekil Mesaj gösterimi
Alt 31 Temmuz 2008, 08:40   Mesaj No:6

CaferTayar

Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:CaferTayar isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 89
Üyelik T.: 21 Ağustos 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 555
Konular: 227
Beğenildi:15
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart 'Üç de yiğit askeri savcı gerek'



Prof. Nevzat TARHAN


28 Temmuz 2008 07:33
Prof. Tarhan,
Ergenekon'da 3 savcının görevini yiğitçe yerine getirdiğini belirtti
ve Cumhurbaşkanı'na bir çağrıda bulundu:
Üç yiğit askeri savcıya ihtiyaç var.
Sayın Cumhurbaşkanı'na açık mektubumdur...
Bilgeler “Yarını iyileştirmenin tek yolu bugün neyi yanlış yaptığını bilmektir” derler.
Bu söz bireyler için geçerli olduğu gibi olaylar,
toplumlar, felsefeler, dinler ve devlet yönetimi için de geçerlidir.

İnsan psikolojisi ile uğraşanların çok önem verdikleri bir kavram da “
Önce anlamaya çalış, daha sonra anlaşılmaya çalış” kuralıdır.

Türkiye ciddi bir sürecden geçiyor devlet içinde çürümüş dokulara temas edildi.
Temas edilmese hastalık vücudu sarmak üzereydi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlayan hukuki süreç evrensel hukuk standartlarında giderse
ameliyat başarılı ama yetersiz olacak.

Çünkü üç savcı görevini gelecek nesillerin alkışını alacak biçimde yapıyorlar.
Şimdi üç yiğit askeri savcıya ihtiyaç var.
Bunu ancak Genelkurmay Başkanlığı yapar soruşturma izni verir.
Genelkurmay Harekât Başkanlığı'nda mevcut arşivler çok soruya cevap verebilir niteliktedir.
Böylece kamuoyu ikna olur.

Eğer böyle bir müdahale çok agresif bir müdahale olacak bünye bunu kaldıramayacak diye düşünülüyorsa,
ikinci bir yöntem söz konusudur.
Gayr-i Nizami Harb yani Asimetrik Savaş ilkelerini yeniden düzenlemek bir çözümdür.
TSK'nın asli görevine dönmesi, yani dış güvenliğe odaklanması ve Jandarma Teşkilatı'nın
bütün dünyada olduğu gibi İçişleri Bakanlığı'na bağlanması için yeniden yapılanma seçeneği başlatılabilir.
Bunun için Sayın Cumhurbaşkanı’nın konuya el atması gerekir.
Böyle bir yapılanma için hem TSK'nın içinde hem de TSK'nın dışında psikolojik zemin hazırdır.

Askerlik biliminin verileri de böyle bir yapı değişikliğini zaten öngörüyordu.
Harp Akademileri'nde oluşturulacak bilimsel çalışma komitesi
ve Sayın Cumhurbaşkanını'nın seçeceği farklı açıdan konuları değerlendirebilen Özel Harp Dairesi'nin kuruluşunda "
konsept subaylığı" yapmış emekli subayların danışmanlığında gerekli yasal düzenlenmeler başlatılabilir.
Böyle bir girişim hem toplumu hem de askeri topluluğu çok rahatlatır.

Emekli general arkadaşlarımızın ‘Peki laiklik ne olacak? İrtica tehdidi yok mu oldu? dediklerini duyar gibiyim.
Onlara cevabım şu olacaktır.

Birincisi: Kurmay subaylar bilir, basit bir yönerge veya yönetmelik hazırlarken giriş maddeleri tanımlamalar kısmıdır. Anayasa daha önemsiz bir metin mi? Önce bu iki terimi tanımlayalım toplumsal mutabakat sağlayacak sağlamlığa oturtalım.

İkinci cevabım. Yukarda saydığım tanımlamalar iki değişik türde yorumlanıyor.

Otodoks laiklik yorumu.
Bugün bu yorumu ana muhalefet partisi savunuyor.
Konvansiyonel yorum olup sekülarizmle karıştırılır.
Hukuki anlamda sadece dinin devlete karışmamasını öngörür.
Devletin dine karışmasını doğal kabul eder.
Roma, Osmanlı ve Tek Parti Cumhuriyeti'nin laiklik anlayışı bu yoruma daha yakındır.
Sosyal anlamda devletin belirlediği özel alanlarda dinin bütün tezahürlerinin yasaklanması.
Devletin dinler veya mezheplerin bazılarını koruma altına alabilmesi,
devletin dinde reform yapabilmesi, resmi din anlayışı dışındaki din anlayışlarının koruma görmemesi,
yargıçların devletin ideolojik tercihleri paralelinde davranması,
devlette tartışması caiz olmayan bürokratik alanların olmasını savunur.
Bireysel anlamda resmi ideolojiye uygun düşünmeyen bireyler tehdit olarak görülür.
Laiklik yönetim biçimi değil yaşam biçimi tezini savunur.
Din duygusu Tanrı ile kul arasındadır dışa yansıtılmamalı diyerek totaliter bir tanım yapar.
Yani sekülarizmi savunur. Dünyeviliği kutsallaştırır. Ölümden sonraki yaşamı bilimsel bir olgu olarak bile düşünmez.
Laikliği din karşıtlığı olarak düşünmese bile öyle dar bir elbise tanımlar ki
insanlar hep laiklik suçu işliyor duygusu yaşarlar.

Demokrat laiklik yorumu.
Bugün bu yorumu Avrupa Birliği öngörmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin tanımlamasıdır.
Hukuki anlamda en mütekâmil protestan kültürü ülkelerinde uygulanmaktadır.
Kilise ve cemaatlerle devlet ayrı özerk alanlardır.
Devletin resmi dini yoktur fakat toplumun dini değerlerine karşı eşit mesafeli bir yönetim anlayışı vardır.
Hukuki anlamda Laiklik dini otorite ile siyasi otoritenin yani din ve devlet işlerinin bir birinden ayrılması.
Dinin devlete müdahalesi olmadığı gibi devletin de dine müdahalesinin olmadığı bir düzen kurulmasıdır.
Sosyal anlamda laiklik insanların yaşam tarzlarında birbirlerine müdahale etmemeleri
ve devletin burdaki tarafsız duruşunun sağlanmasıdır.

Devlet bazı din ve yaşam tarzı anlayışlarına felsefi koruma uygulayamaz.
Kamu düzenini bozacak bir uygulama olmadıkça hertürlü dini yaşantı serbesttir.
Bireysel anlamda Laiklik insanların inanma veya inanmama biçiminde olan her türlü özgür tercihlerinde serbest olmalarıdır.
Müslüman kültürün hâkim olduğu bölgelerde uygulamaya en yatkın laiklik anlayışı olarak genel kabul görmektedir.

Demokrat Laiklik anlayışında Laiklik devletin, özgürlük bireyin hakkıdır.

İrtica tanımlamasına gelince...
Klasik anlamda geçmişi savunmak, gelenekçi olmak, faydalı yeni şeye karşı çıkmaktır yani gericiliktir.
İki tür irtica vardır dini görünümlü irtica ve modern görünümlü irtica.
Dini görünümlü irticanın en canlı örneği Afganistandaki Taliban hareketidir.
Dinin kelime anlamları dışında anlamı kabul etmeyen kendisi gibi olmayana kâfir diyen anlayış
yani dini taassubu tek din yorumu olarak görmektir. İrtica olarak sadece İslam öncesi dönemi kabul eder.
İrtica ile mücadele dendiğinde putperestlikle mücadeleyi anlar. Haricilikle ilgili mücadeleyi anlamaz.

Modern görünümlü İrticaya gelince
biçimsel bir modernlik vardır fakat düşünceleri ve görüşleri çok dardır.
İrtica ile mücadeleyi dinle mücadele olarak algılar, her türlü dini tezahürü irtica olarak kabul eder.
Muhalefeti ve eleştiriyi ihanet olarak kabul eder,
kendisine benzemeyeni düşman olarak görür ve nefret eder.
Özel yaşantısında bile fikirlerini zorla kabul ettirmeyi hakkı gibi görür.
Bilim adamlığı ile bilimciliği, askerlikle askerci olmayı, devleti sevmekle devlet fetişisti olmayı karıştırır.
Doğrularını sorgulamaz, resmi ideolojisini tartışmaz, yani dogmalaştırmıştır.

Bireyin özgürlüğü ve devletin rolü arasında yapmaya çalıştığım tanımlamaların
insan psikolojisi ile uğraşan ve asker kökenli bir kişi olarak önemi olacağını düşündüm.
Yarını iyileştirmede mevcut yanlışlardan sonuç çıkarmaya çalıştım.
Gittikçe toplumun daha çok sevmeye başladığı Sayın Cumhurbaşkanımız
Abdullah Gül burdaki düşüncelerimi dikkate alır mı bilmiyorum?

Nevzat TARHAN
ntarhan@gmail.com
Alıntı ile Cevapla