Konu Başlıkları: 'O Diyarın Sakinleri
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05 Ağustos 2008, 22:28   Mesaj No:13

Huzurİslam

Medineweb Sadık Üyesi
Huzurİslam - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Huzurİslam isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 9
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 762
Konular: 392
Beğenildi:19
Beğendi:0
Takdirleri:87
Takdir Et:
Standart Cvp: 'O Diyarın Sakinleri

Cihadı ve Edebi Beraber Yaşarlardı
O DİYARIN SAKİNLERİ[/B] bütünü ile Allah'ın emirlerine boyun eğerlerdi. İbadetlerinde, sadakalarında, oruç tutmalarında, cihad etmelerinde, Allah'ı (c.c.) zikr etmelerinde Rabbimiz'in emirlerinde aynını yapmazlardı. Neyin nerede, nasıl kullanılacağı gereği hepsinin bilgisinde idi.
O DİYARIN SAKİNLERİ cihad etmede birinci sırayı aldıkları gibi, Resûlullah'ın yanında edeple ve seslerini hafif çıkararak konuşmalarında bile ön sırayı alırlardı. Hiç bir hususta Peygamberimizin önüne geçmezlerdi. Eğer görseler ki peygamberlerinin giymiş olduğu hırkasının bir düğmesi çözülmüş, hepsi birden hırkalarının düğmesini çözerlerdi. Neden, niçin, nasıl? onlar için aranmazdı. Teslimiyetlerin gereği de zaten bu idi. Allah ve Resûlüne teslim olmak...
O DİYARIN SAKİNLERİ her işlerinde Peygamberimizi aralarında görmek isterlerdi. Yani mübarek vücudunun olmadığı yerde sünnetini kendisinin yerine koyarlardı. Böylece Peygamberleri vücudu ile, hadisi ile, sünneti ile onları ihata etmişti. Böyle bir nesle azap olmayacağını ise Hz. Allah (c.c.) haber vermişti.
O DİYARIN SAKİNLERİ yemek yemelerinde, giyinişlerinde, yatışlarında daha açık bir ifade ile Peygamberimizin hususi hayatlarında yaptığı ne kadar işler, vazifeler varsa duydukları ile, öğrendikleri ile gördükleri ile O'nu takip ederlerdi. Hiç bir itirazları yoktu. Aralarında güven ve itimat vardı. Birbirlerini aldatmak hayallerinden bile geçmezdi. Onlar için hayat ya hep, ya hiçti.
O DİYARIN SAKİNLERİ sevgili annelerimizden aile hayatını öğrenir, öğrendikleri ile de amel ederlerdi. Hatta içlerinden öyleleri vardı ki Hz. Aişe validemizden Resûlullah Efendimiz ile aralarında geçen ailevi bazı meseleleri sorarlar, öğrenirler ve aynısı ile amel etmeye çalışırlardı. Böylece Peygamberimizin üzerinde bulunan tüm hasletler, güzellikler, onlar arasında yayılmıştı. Onlarda bulunan bu meziyetleri bir araya toplamış olsak, işte Peygamberimizi tarif etmiş oluyoruz. Bir peygamberin hususiyetleri kavmi tarafından paylaşılıyor. İşte gerçek bir ümmet.
O DİYARIN SAKİNLERİ öyle inanmışlardı ki Peygamberleri ve bizim de Peygamberimiz olan Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.), her birini aynı ölçüde seviyor... Birini diğerine tercih etmiyordu. Bir büyük zatın en büyük edeplerindendir bu. Kendisini sevenlerin arasında haset hastalığını yok eden bir hususiyet. İçlerinden belirli bir kişiye veya zümreye ayrıcalık tanımıyor, tanısa bile hadise öyle bir şekilde tanıtılıyor ki herkes onda ittifak ediyor. Onlardan her biri, kendisinin Peygamberimiz tarafından daha çok sevildiği inancında. Bu sevgi ve muhabbet inceliğinin tabiri caiz ise sevgi adaletini tebasına uygulamayanlar müslümanlar arasında ki muhabbete yönelik fena fil müslim veya fena fil ihvan sırrına yanaşamayacaklar ve bu bilgiler sadece kitapların sahifelerinde kalacaktır.
O DİYARIN SAKİNLERİ İslâm'ın tamamını kabul etmiş ve yaşamıştır. Bazı fikir hokkabazlarının dediği gibi İslâm kısmen yaşanmamıştır. Olduğu gibi, tamamı yaşanmıştır. O diyarın sakinleri bu meziyetleri ile yanımızda, aramızdadır. Gözümüzün gördüğü bu nesildir. Diğerleri mukayyeddir. İslâm açısından lehimize olanlar için "evet", aleyhimize olanlar için "hayır". Fakat o diyarın sakinlerinin her şeyine, yaşadığı her şeylerine evet, evet, evet...
BU DİYARIN SAKİNLERİ cihad mefhumunu fikirlerden, bedenlerine indirmek istemiyorlar. Nazariyede halledilmesi gereken mesele gibi ele alıyorlar. Buyurunuz konuştuklarımızı tatbik sahasına koyalım deyince, ortada kimse kalmıyor.
BU DİYARIN SAKİNLERİ cedelleşmeye, tenkide gıybete, zanna verdiği önem kadar, kardeşliğe, sevgiye, muhabbete önem vermiyor. Sadece tenkit hastalığı ile hastaları iyi etmeye çalışıyor. Kıbleye karşı tükürmeyi edepsizlik sayan fukahanın tam zıttına, sigara tüttürürken hadis okuyor. Kur'an yolu durumunda olan ağzında, ayet ve hadis hürmet görmüyor. Bu hareketlerin güya İslâm'dan kaynaklandığı imajını vermeye çalışıyor, terbiyesizliği edep sayıyor.
BU DİYARIN SAKİNLERİ mesaisini hep cami cemaatına, tekke cemaatına (cemaat mecazi manadadır) ayırıyor. Bir türlü sınırı aşamıyor. Kahvehanelerde, kumarhanelerde ömrünü tüketen kimselere değil de alnı secdeli müslümanlara yükleniyor. Madem böyle, arızalı insanları bırakınız, gidiniz hammadde kabul ettiğiniz namazsız, abdestsiz kişilerle uğraşınız, İslâm'ı onlara anlatınız. O zaman ihlaslı olduğumuz ortaya çıksın. Bu diyarın sakinleri yapmak değil, yıkmayı istiyorlar.
BU DİYARIN SAKİNLERİ senliği benliği bırakmalıdır. Saadet asrı özlemi içinde mücadelesini sürdürmelidir. Dereyi görmeden paçayı sıvamamalıdır. Her türlü aşırılıktan uzak kalmalıdır. İşlerin hayırlısının orta-vasat-dengeli olanı olduğunu bilmelidir. Başkasını tenkide yeltenirken kendisinin ne durumda olduğunu idrak etmelidir. Kulaktan duyma haberlere iltifat etmemelidir. Müslüman bir kimseyi "hatasından dolayı" yahudi uşağı, düzen uşağı gibi sıfatlarla anlatmamalıdır. İthamlar ile, zan ve iftiralar ile, bir yere varılamayacağı gözden uzak tutulmamalıdır.
BU DİYARIN SAKİNLERİ kaş yapayım derken göz çıkarmamalıdır. Peygamber metodundayız diyerek bilmeden nefislerin metodu uygulanmamalıdır. Peygamber metodunda haşa yalan olmaz, hile olmaz, kibir, gurur, sahtekarlık, aldatmak, kaş göz işareti ile alay etmek olmaz. Bu metotta fedakarlık vardır, vefakarlık vardır. Ücreti Hz. Allah'tan almak niyeti vardır. Fısk haberleri tahkik etmeden inanmamak vardır. Şahsi kanaatler ile, indî görüşler ile İslâm'ı anlatmamak vardır. Kur'an ve Sünnet emirleri önünde baş eğmek vardır. Büyüklere hürmet, küçüklere merhamet etmek vardır. İslâm'ın derdi ile dertlenmek vardır. Evli bulunduğumuz hanımlar ile iyi geçinmek vardır. Çocukların terbiye ve talimi ile ilgilenmek vardır. Tağutu bütün veçhesi ile terk etmek reddetmek vardır. Hülasa müslümanca yaşamak ve müslümanca ölmek vardır. İşte Peygamber metodundan kısaca anladığımız mana budur.
BU DİYARIN SAKİNLERİ o diyarın sakinlerini adım adım takip etmelidir. Kaynak onlar, rehber onlardır. Yolumuz onların yoludur. Rehberimiz onların rehberidir. Nizamımız onların nizamıdır. Onlardan farklı olan taraflarımız varsa o nefsimizdendir. Onlarsız bir hayatın bizleri temsil edemeyeceğine dair imamınız tamdır. Ne mutlu o diyarın sakinlerinin yolunda olanlara. Veyl olsun o diyarın sakinlerinin yoluna çağ dışı diyenlere...
Abdullah Büyük
Alıntı ile Cevapla