Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10 Ağustos 2008, 15:56   Mesaj No:7

Yitiksevda

Medineweb Emekdarı
Yitiksevda - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Yitiksevda isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2
Üyelik T.: 10 Nisan 2008
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Erkek
Memleket:MALAZGIRT
Yaş:47
Mesaj: 5.078
Konular: 295
Beğenildi:124
Beğendi:24
Takdirleri:153
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Bu dünyaya gelmeden evvelki hayat



7. BU DÜNYAYA GELMEDEN EVVELKİ HAYAT. (Bir ferdin yer yüzündeki hayalından önce her hangi bir şekil içindeki hayatı. Kim böyle bir ha*yata sahih olmuştur? Eğer olan varsa, kadere inanıyor musunuz? İnsan ruhu muayyen bir vücuda girmeden önce her hangi bir varlığa mâlik midir? Bir insan ne yaparsa yapsın eceli gelmeden ölmeyeceğine inanıyor musunuz?)


CEVAP:7


Biz Müslümanlar, ruh ile cisimden mürekkep bulunun her ferdin madde âlemi olan dünyaya gelmeden önceki hayatı ruhi olup cismâni olmadığına ve ruhla*rın da cisimlerden önce yaratılmış bulunduğuna ina*nırız.

İnsan idrâki, ruhun hakikat ve mâhiyetini kavrayabilecek bir kabiliyette olmadığı için ruhanî hayatında ne şekilde ve nerede cereyan ettiği dinimizde açıklanmamıştır. Onun için «Ruh» un mâhiyetini Allah'ın ilmine havale ederiz.

Bununla beraber yakıynen inanırız ki, Allâhu Teâlâ'nın emri ve takdiri veçhile her insanın ruhu yalnız. kendi bedenine taallûk eder.

. Bedenî vazifesi sona erince o ruh Allah'ın ta’yin buyurduğu yere gider ve başka bir cisme hulul etmez.

Müslümanlık, Hindiler'de ve Câhiliyyet Devri Arapların'da görüldüğü üzere ruhların, doğup duran insan ve hayvanların bedenlerine dâimi surette ve lâalettâyin girip çık*makta bulunmaları gibi bir Tenasüh inancına asla yer vermediği gibi Hazret-i Îsâ'nın ruhu hakkında bir nevi tenâsüha kayan Hıristiyan akide*sine de inanmayız.

Biz. Müslümanlar ruhların bedenden ayrıldıktan sonra tekrar hayatta bulunanların hissedemeyecekleri bir mâhiyette aynı bedene taallûk edip bir takım sorgulara maruz. kalacağına inandığımız gibi, dün*yâdaki amellerine göre dünyâ ile âhiret arası olan bir âlemde kıyamete kadar kabir âlemine mahsus bir nevi ceza veya mükâfat göreceklerine de inanırız




Kader hakkındaki inancımıza gelince; Allâhu Teâlâ'nın bütün olacak şeylerin olmadan önce, ne zaman olacağını, nerede olacağını, nasıl olacağını, en ince taraflarına varıncaya kadar bilip, onları olacakları şekillere göre Ezel'de tâyin ve takdir bu*yurmasına «Kaza» ve bu olacak şeylerin Allâhu Te*âlâ'nın, Ezel'de takdir ve tâyin ettiği zamanı gelince mukadder şekle uygun olarak halk ve îcad buyur*masına da «Kader» denir. Bunun aksine kail olan*lar da vardır. Nitekim :

Müslümanlık’da Kader ve Kazâ'nın her ikisinin bir manâya alınarak yukarıda tafsil edilen hususların Ezel'de tâyin ve takdir buyrulması şeklinde tarif edildiği de vardır.

Binâenaleyh biz Müslümanlar kâinattaki her hâ*disenin Cenâb-ı hakk'ın ilim ve iradesiyle, Kaza ve Kaderiyle vücûda geldiğine inanırız.

Bununla beraber, insanların mükellef ve mesul oldukları bir takım işlerde, sa'y ve hareketin de bir hisse ve alâkası vardır.

Cenâb-ı Hak insanlara bu hususta bir irâde ve kudret vermiş ve bu iki kudreti insanların işleyecekleri işlerini takdir ve yaratmada sebeb-i adî kıl*mıştır.

Müslümanlık'da insanların bir işi işlemeyi veya işlememeyi tercih edebilme meleke ve kabiliyetleri*ne «Külli irâde» denir.

Kudret de, insanın yapacağı için her cüz'ü mey*dana gelirken insanda hâsıl olan kuvvet'dir.




İnsanın, kudret denilen kuvvetini istimal eder*ken işlemek veya işlememek .melekesi plan külli iradesini iki şıktan birine sarf ve tercih etmesine de irâde-i cüz'iyye ve kesb, ve Allah tarafından o işin bilfiil meydana getirilmesine de halk ve îcad denir.

O halde bir iş kesb bakımından insana, îcad ve yaratmak bakımından da Cenâb-ı Hakk'a râcîdir.

İşte Cenâb-ı Hakk insanları bu cüz'î irâdelerinde serbest bırakmış olduğundan İlâhî kaza ve kaderini onların cüz’î irâde ve ihtiyarlarına raptetmiştir. Bu*nun içindir 'ki insanların işleri, biraz evvel de denil*diği gibi, takdir ve halk edilmiş olmak yönünden Allah'a, tercih ve kesb etme yönünden de insanlara râcî bulunmuştur.

O halde insanlar yaptıkları işleri mecburî olarak yapmadıkları gibi yaptıklarının da yaratıcısı kendileri değildir.

Ecel: Ölümün vakti, Allâhu Teâlâ tarafından takdir ve tâyin buyurulan zaman, demektir.

Her hangi bir suretle ölen veya öldürülen kim*senin kendi eceliyle öldüğüne inanırız.

Ecel gelmeden ölünmeyeceği gibi, ecel geldik*ten sonra da kalınamaz.

Çünkü Cenâb-ı Hakk kullarının ecellerini daha onlar dünyâya gelmeden önce, Ezelde takdir ve tâ*yin buyurmuştur.

Bununla beraber hayâtımızın ne zaman ve şekilde sona ereceğini bilmediğimiz için her türlü tehlikelerden sakınmakla memur ve mükellef bulunduğumuz gibi bu hususta gerek şahsımıza ve gerek başkalarma karşı olan kötü irade ve hareket lerimizden dolayı da mes'ülüz.

Binaenaleyh kendisini veya başkasmı öldüren kimse emr-i ilahîye muhalefet ederek cüz*î iradesini kötüye kullanmış olduğundan dünya ve ahirette cezaya müstahik olur.

* * *
__________________
Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır .

-İmam Ali- (a.s)
Alıntı ile Cevapla