Tekil Mesaj gösterimi
Alt 12 Ağustos 2013, 14:54   Mesaj No:3

Medineweb

Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: TDV İslam Ansiklopedisi '' Allah'' Maddesi

Eski Türkler'in millî geleneğinde sem­bolik anlamlar taşıyan kurt ve kartal gibi hayvanlara gösterilen ihtimamdan hareket eden bazı araştırmacılar onla­rın dininde totemcilik unsurlan aramış-larsa da Türkler'in içtimaî, hukukî ve ik­tisadî hayatlarının totemciliğin öngör­düğü kalıplara uymadığı bilinmektedir. Ayrıca bozkır Türk inançları ile Saman­lık arasında bağlantı kurulması hususu da yerleşmiş fekat eksik bir yaklaşım­dır. Zira Samanlık din olmaktan çok si­hir karakteri taşıyan bir vecd tekniği olarak tarif edilmektedir. Şifacılık. ölü ruhlanyla temasa geçme ve onların za­rarlarını giderme, cin ve perilerle ilişki kurma gibi gayelere yönelik bu tür tek­niklerin, çoğu ilkel dinler gibi bozkır Türk inançlarında da yer aldığı bilinmektedir. Ancak yine de eski Türkler'de Samanlık, onların dinlerini temsil edecek kadar şü­mullü bir fonksiyona sahip görünme
mektedir. Aynı durum, atalarına ait hâ-tıralan aziz sayan eski Türkler'in bu özel­likleriyle bir tür atalar ibadetine mensup olduktan şeklindeki yorumlar için de söz konusudur. Nitekim Ölen ataları yan-tanrı sayma, onlara insan kurban etme, ölen atanın yanına karısının ve maiye­tinden birinin gömülmesi gibi atalar kül­tünün karakteristik inanç ve uygulama-, lan eski Türkler'de bulunmamıştır.
Bozkır Türk topluluğunun asıl dini Gök Tanrı inana ve ona ibadettir. Bu inanç sisteminde "tengri" (tanrı) yaratıcı ve mutlak kudret sahibi bir varlık olarak düşünülmüş, yüceliğini belirtmek mak­sadıyla "semavî" olarak nitelendirilmiş ve genellikle Gök Tanrı diye anılagel-miştir. İnsanların mukadderatını tayin eden. hayata doğrudan müdahale eden. emreden ve emrine uymayanı cezalan­dıran tanrı hayatın ilkesi olup ölüm de onun iradesine bağlıdır. Tanrı kanun­dur, hakikattir; insanlar fâni, o ise ezelî ve ebedîdir. Bütün bu vasıfların yanında tanrı birdir. Eski Türk dinine ait bütün veriler, araştırmacı lan bu inanç sistemi­nin tek tanrı esasına bağlı olduğu yö­nünde düşünmeye âdeta mecbur et­mektedir. Nitekim Türkler'in İslâm dini­ni kısa zamanda ve kitleler halinde be­nimsemelerinde, öteki âmiller yanında, onların eski İnançları İle İslâm'daki tan­rının birliği ilkesi arasında bir uygunluk veya yakınlık görmelerinin de etkili ol­duğunu söylemek mümkündür.
İslâm öncesinde Araplar'm puta tap­tıkları bilinmektedir. Kur'an'da bu ko­nuya sık sık temas edilmekte, bazı âyet­lerde putların isimlerinden de söz edil­mektedir (bk. meselâ en-Necm 53/19-20; krş. el-A'râf 7/180; Râzî, Tefsir, IV, 477). Bununla birlikte onların, muhtelif kabi­lelere ait olmak üzere sayısı yüzlerle ifa­de edilen putların üstünde bir yüce tanrı­nın bulunduğu inancını taşıdıkları da an­laşılmaktadır. Kur'ân-ı Kerîm, onların de­yişiyle "Allah", "aziz" ve "alîm" diye ad­landırdığı bu yüce tanrının kendilerini ve bütün kâinatı yarattığına, güneşi ve ayı belli bir nizama bağladığına, yağmur yağdırmak suretiyle yeryüzünü canlıla­rın beslenmesine elverişli hale getirdi­ğine inandıklarını haber vermekte (bk. meselâ el-Ankebût 29/61, 63; ez-Zuhruf 43/9), ayrıca onların bu Allah adına ye­min ettiklerini (ei-En'âm 6/109; en-Nahl 16/38), hayatlarının sıkıntılı ve tehlike­li dönemlerinde O'na sığındıklarını (el-Enam 6/40-41; Yûnus 10/22) ve O'nu Kabe'nin rabbi kabul ettiklerini IKureyş
106/3} ifade etmektedir. Yine Kur'an, Câhiliye Arapları'nın bu yüce tanrı (Allah) inancının yanında putlara tapmalarının, putların kendilerini Allah'a yaklaştıracağı ve Onun nezdinde şefaatçi olacağı ka­naatine bağlı olduğunu haber verir (bk. Yûnus 10/18; ez-Zümer 39/3). Diğer bazı âyetler, Câhiliye Araplan'nın "yüce tanrı" anlamındaki Allah inancının başka be­lirtilerine de temas eder (bk. Cevad Ali, VI, 104-105}.
İslâm öncesi Araplar'ı bazı duaların­da, deyim, atasözü ve özellikle şiirlerin­de Allah kelimesini oldukça fazla kul­lanmışlardır (Cevad Ali, VI, 105-113}. Ya­bancı yazarların bir kısmı bu gerçeği kabul ederken diğer bir kısmı ya Câhili­ye şiirini kökünden reddedip bu şiirle­rin İslâm'ın doğuşundan sonra düzen­lendiğini ve Câhiliye dönemine nisbet edildiğini ileri sürmekte, yahut da bu şiiri orijinal kabul etmekle birlikte için­de bulunan Lât ve benzeri put isimleri­nin sonradan müslümanlarca ayıklanıp yerlerine Allah kelimesinin yerleştirildi­ğini iddia etmektedirler. Halbuki bugün elimizde bulunan İslâm öncesi edebî me­tinler içinde Allah lafzının yanında azım-sanmayacak derecede put isimleri de yer almaktadır. Aslında Câhiliye şiirin­den put adlarının çıkarılıp yerlerine Allah kelimesinin yerleştirilmesinin lafız ve mâna ahengi bakımından çok zor olma­sının yanında sağlayacağı önemli bir fay­da da yoktur. Çünkü İslâm öncesi Arap­lar' inin puta taptığı zaten bilinmekte, kabul edilmekte ve İslâmiyet'in İnanç atanında meydana getirdiği yenilik bu temele dayandırılmaktadır. Bazı yazar­lar da Câhiliye Araplan'nda tesbit edi­len yüce tann inancının yahudi ve hıris-tiyanlann tesiriyle oluştuğunu, en azın­dan bu tesirin söz konusu inancın oluş­masında Önemli rol oynadığını öne sü­rerler (İzutsu, s. 99-105). Temelde tek tann inancına dayanan Yahudilik ile Hı­ristiyanlığın bu tür tesirleri teorik ola­rak mümkün görünmekle birlikte. İs­lâm öncesi Araplar'ının yabancı etkilere açık olabilecek bir din arayışı duygusun­dan uzak bulunmalan ve gerek yahudi gerekse hıristiyanlarla olan olumsuz ve­ya ilgisiz münasebetleri, ileri sürülen bu görüşün doğruluğuna fazla şans tanıma­maktadır. Bilindiği gibi Araplar'm ken­di ülkelerinde hıristiyanlar yok denecek kadar azdı. Yesrib (Medine) civannda yer­leşen yahudi kabileleri de o bölgenin Araplar'ı tarafından etkileri altında ka­lınacak ölçüde sıcak karşılanmış değildi.
Ayrıca Araplar'm puta tapıcılığı ve yüce tann anlayışı içinde ne yahudi antropo­morfizminin ne de hıristiyan teslis inan­cının izlerini görmek mümkündür. Buna göre İslâm öncesi Araplar'ının dinî ha­yatında görülen yüce tanrı inancını Hz. İbrahim'den kalan Hanîf dinine dayan­dırmak daha isabetli olacaktır. Nitekim Hz. Peygamber'in ve daha birçok Arap kabilesinin soyu İbrahim'in oğlu İsmail'e ulaşmaktadır. Muhtelif âyetlerin beya­nından anlaşılacağı üzere Hz. Muham-med, ebedî kurtuluşu gaye edinen ev­rensel çağrısıyla ortaya çıkarken bu çağ­rısını, hitap ettiği kitle nezdinde kabul görmüş bulunan ve kısaca Hanîf diye adlandırılan inanç üzerine oturtmuştur.










bu hizmet [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ailesine mahsustur..alıntı yapanlar kaynak bildirmezlerse kul hakkına girmiş olurlar
Alıntı ile Cevapla